***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim
Kısa Bir Mola

  • Bugünkü paylaşımlarımız:

  • 13.07.2014 Tarihte Bugün
  • Günün Müziği; Sezen Aksu - Rakkas (1995, "Işık Doğudan Yükselir" adlı albümü)
  • Günün Hikayesi; Lale Bahçesi - Serdar Tuncer, Satır Arası Hikayeler
  • Günün Şiiri; Necip Fazıl Kısakürek - Saat
  • Günün Atasözü; Kürk ile börk ile adam olunmaz.
Resim
Tarihte Bugün

  • Fransız Devrimi önderlerinden Jean-Paul Marat, muhalifi Charlotte Corday tarafından bıçaklanarak öldürüldü. (1793)

  • Fransız bilim adamı ve tıp doktoru Jean-Paul Marat öldü. (1793)

  • Hicivleriyle ünlü Şair Eşref doğdu. (1846)

  • Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusyası, Birleşik Krallık, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya ve Fransa arasında Berlin Antlaşması imzalandı. (1878)

  • Türk ressam İbrahim Çallı doğdu. (1882)

  • Tatar Türk'ü siyasi düşünce adamı Sultan Galiyev doğdu. (1882)

  • Afyon'un Yunanlılar tarafından işgali. (1921)

  • 14 metre boyundaki harflerden oluşan ünlü Hollywood yazısı Los Angeles'daki Hollywood tepelerine inşa edildi. Yazı önce Hollywoodland şeklindeyken 1949 yılındaki yenileme sırasında son dört harf atılmıştır. (1923)

  • Birinci ulusal mimarlık akımının önde gelenlerinden Mimar Kemalettin Bey öldü. (1927)

  • İlk Dünya Futbol Şampiyonası Uruguay'da başladı. Uruguay şampiyon oldu. (1930)

  • Fransa Hatay'ın bağımsızlığını resmen ilan etti. (1937)

  • İstanbul'da yapılan ilk Türk uçağı Ankara yolunda düştü. (1938)

  • Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu. (1938)

  • II. Dünya Savaşı: Karadağlılar, Mihver Devletleri'ne karşı bir halk ayaklanması başlattılar (Trinaestojulski ustanak). (1941)

  • İngiltere ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği karşılıklı yardım antlaşması imzaladı. (1941)

  • ABD'li aktör Harrison Ford doğdu. (1942)

  • Sovyetler Birliği Kursk'ta yapılan tank savaşında Almanları bozguna uğrattı. (1943)

  • ABD'li fotoğrafçı Alfred Stieglitz öldü. (1946)

  • Gazeteci Ethem Ruhi Balkan öldü. (1949)

  • Papa Pius komünizme savaş açtı, Komünist Parti'ye üye olanların aforoz edileceğini söyledi. (1949)

  • Avusturyalı besteci Arnold Schönberg öldü. (1951)

  • Türk tiyatro ve sinema oyuncusu Selçuk Yöntem doğdu. (1953)

  • Meksikalı Ressam Frida Kahlo öldü. (1954)

  • Şarkıcı Sezen Aksu doğdu. (1954)

  • Trabzon'da bir Amerikan üssü kuruldu. (1959)

  • Besteci, oyun yazarı ve eleştirmen, Lüküs Hayat operetinin yazarı Ekrem Reşit Rey öldü. (1959)

  • Said-i Nursi'nin mezarı açıldı, kemikleri Barla, Isparta civarında bilinmeyen bir yere gömüldü. (1960)

  • Türkiye'nin Ortak Pazar'a üyelik başvurusu reddedildi. (1961)

  • Güneydoğu sınırındaki köylerin 25 km içeri çekilmesine karar verildi. Karara kaçakçılığın artması ve Irak'taki isyan neden gösterildi. (1962)

  • Hollandalı uzun atlamacı Frans Maas doğdu. (1964)

  • Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. (1965)

  • Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Çetin Altan'ın Türkiye - Amerika Birleşik Devletleri ilişkileriyle ilgili gensoru önergesi reddedildi. (1966)

  • Profesör Mümtaz Soysal ile yazar Sevgi Mamak cezaevinde evlendi. (1971)

  • İtalyan Formula 1 pilotu Jarno Trulli doğdu. (1974)

  • Yumurtalık savcısını öldürme iddiasıyla yargılanan Yılmaz Güney 19 yıla mahkum edildi. (1976)

  • Mısır'ın Ankara Büyükelçiliğini basan 4 Filistinli, bir polisle bekçiyi öldürdü ve büyükelçi ile öteki personeli rehin aldı. 14 Temmuzda elçilikten kaçmaya çalışan bir Mısırlı öldürüldü. Gerillalar, aynı gün FKÖ yetkilileriyle görüştükten sonra ikisi Türk üç rehineyi serbest bıraktı. İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in de bulunduğu operasyonda gerillalar, 45 saat sonra rehineleri bırakarak teslim oldular. Yargılama sonunda 23 Aralık 1980'de idama mahkûm edildiler. (1979)

  • Türk Dizi Oyuncusu, Tiyatrocu Çiğdem Batur doğdu. (1982)

  • Belçikalı kısa mesafe koşucusu Kristof Beyens doğdu. (1983)

  • Sabri Özün, 100 metre kelebek yarışlarında Balkan Şampiyonu oldu. (1984)

  • Afrika'daki fakirlik ve kıtlık dolayısıyla yaşanan ölümleri azaltmak için Live Aid konseri düzenlendi. (1985)

  • Türk öykücü ve romancı Mehmet Seyda öldü. (1986)

  • Türk boksör Yakup Kılıç doğdu. (1986)

  • Öykücü ve romancı Mehmet Seyda öldü. (1986)

  • Profesör İhsan Doğramacı kamuoyunda YÖK diye bilinen Yüksek Öğretim Kurulu başkanlığından istifa etti. YÖK başkanlığına 19 Mayıs Üniversitesi rektörü Mehmet Sağlam atandı. (1992)

  • Diyarbakır Ergani çevresindeki kazılarda bulunan 9 bin yıl öncesine ait kumaş parçasının en eski kumaş kalıntısı olduğu açıklandı. (1993)

  • Türk sinema ve tiyatro sanatçısı Ayfer Feray öldü. (1994)

  • Isparta, Senirkent ilçesinde sel: 74 ölü. (1995)

  • Türk şair Ece Ayhan doğdu. (2002)

  • Türk asıllı Amerikan fotoğrafçı Yousuf Karsh doğdu. (2002)

  • ABD'li aktör, komedyen Red Buttons doğdu. (2006)
Resim
Günün Müziği


[youtube]http://youtu.be/y3J6nbpMhJs[/youtube]


Resim
Günün Hikayesi


Genç adam artık büyüdüm der gibiydi, çıkışır gibi konuştu:
- Benim de dostlarım var baba!
Baba biliyordu dostun dosttan farkını, alttan aldı:
- Oğul, gerçek dostu bulmak zordur.
Delikanlı ısrarlıydı, onun da bildiği şeyler vardı. Hatta bazı şeyleri babasından iyi bilirdi:
- Benim dostlarım benim için canlarını bile verirler!
Ne kolay söylenmiş bir sözdü bu! Oysa adam ne bedeller ödemişti bunu anlamak için.
- Demek bu kadar güveniyorsun dostlarına...
Oğlunun konuşma tarzı adamın içini burkmuştu biraz, ama renk vermek istemedi. Bir taraftan da onun bu kendinden emin hali hoşuna gitti. Kendisi bu yaşında bile kolay kolay yapamazdı bunu. Bir yandan da oğlunun toyluğunu görüyordu. Elbet herkes gibi o da yaşayıp öğrenecekti. Fakat baba sorumluluğu da vardı, bir şeyler yapmalıydı.
- Ne dersin, diye sordu, dostların seni ne kadar seviyor öğrenelim mi?
Delikanlı altta kalmak istemedi. Dostlarına güveni tamdı ama doğrusu biraz da meraklanmıştı.
- Tamam, dedi, ama nasıl olacak bu iş?
Şefkatle oğlunun gözlerine baktı adam:
- Sen büyükçe bir çuval bul, gerisini bana bırak.
Adam gidip ağıldan bir koyun çıkardı, bahçeye getirip kesti. Oğlunun meraklı bakışlarının arasında koyunu çuvala soktu. Çuvalı delikanlıya uzatırken:
- Şimdi en güvendiğin dostuna git, ben bir adam öldürdüm de. Bakalım ne yapacak, dedi.
Delikanlı sırtına yüklendi kanlı çuvalı. Akşamın karanlığında arka sokaklardan geçerek yürüdü. Bu iş kolay olacaktı. Gidebileceği o kadar çok dostu vardı ki... Rast gele birini seçti. Yürümeye devam etti. Çuvaldan süzülen kan ellerine, boynuna bulaşmıştı. Nihayet dostunun evine vardı. Bir eliyle çuvalı sıkı sıkı tutarken, diğeriyle kapıyı çaldı. Dostu karşısındaydı. Şaşkınlıkla arkadaşının ellerine, yüzüne bakıyor, anlamaya çalışıyordu. Çuvalı fark edince saklanamayacak bir endişeyle sordu:
- Hayırdır, bu da ne?
Delikanlı;
- Birini öldürdüm, diyecekti ki, daha sözünü tamamlayamadan kapı yüzüne kapanıverdi.
Şaşırdı delikanlı. Elinde kanlı çuval, kapının önünde kalakaldı. Tekrar kapıyı çalacak oldu, vazgeçti. Gidebileceği daha bir sürü gerçek dostu vardı nasılsa. Uzaklaşırken döndü, bir kez daha baktı dostunun evine. Perdenin kenarından biri kendisini izliyordu. Aniden perde çekildi, odanın ışığı söndü sonra. Verilen sözler geldi aklına, dostluk yeminleri, yaşanan onca şey geldi. Babası haklı mıydı yoksa? Bir başka dostunun evinin önünde durdu, ümitliydi bu kez. Fakat yine aynısı oldu. Sonra bir başkası, bir diğeri... Gece yarısına kadar omuzunda kanlı çuvalla dolaştı durdu delikanlı. Ayakta duracak hali kalmamıştı artık. Kırgın ve öfkeliydi. Çaresiz evin yolunu tuttu. Babasının yüzüne bakmaya utanıyordu. Çuvalı bir kenara bırakırken babasına döndü.
- Sen haklıymışsın, dedi, dünyada gerçek dost yokmuş!
- Belki, dedi adam gülerek, belki de vardır. Şimdi de benim bir dostuma gideceksin. Ben falancanın oğluyum, bir adam öldürdüm diyeceksin. Bakalım ne olacak?
Delikanlı mahcubiyetinden kaçacak yer arıyordu zaten. Seve seve kabul etti. Hem, belki babasının dostuna gittiğinde de aynı şeyler olacaktı. Sanki öyle olmasını istiyordu. Gecenin karanlığına daldı, yeniden sokakları arşınlamaya başladı. Babasının yerini tarif ettiği evin kapısına gelince önce çuvalı bir kenara bırakıp biraz soluklandı delikanlı. Dört yanı bahçeyle çevrili büyük bir evdi burası. Kapıyı çaldı, çuvalı omuzuna alıp beklemeye başladı. Kırk beş-elli yaşlarında, irice gözlü, hafif şişman, saçları yer yer ağarmış bir adam açtı kapıyı. Delikanlının halinden kötü bir şeyler olduğunu sezinleyerek;
- Hayırdır evlat, dedi, sen kimsin?
Bizimki kendini tanıtıp olan-biteni anlatmaya başlayınca, adam ellerini dudaklarına götürüp:
- Sus, dedi, aman bir duyan olmasın! Gel içeri gir önce. Hemen bir kazma kürek getirdi. Evin arka tarafındaki lale bahçesine aceleyle bir çukur kazdılar. Gecenin karanlığında çuvalı çukura koyup, üstünü toprakla kapattılar. Taze toprağın üstüne de biraz öteden söktüğü lale fidanlarını dikti adam. Delikanlı elini-yüzünü yıkarken ona yatacak yer hazırladı.
- Bu gece kal evlat, diyordu, ne olur ne olmaz, sabah olsun gidersin...
Delikanlı adama hayranlıkla bakıyor, kendi dostlarını düşünüp, işte, diyordu, işte gerçek dost! Bütün ısrarlara rağmen gitmek için müsaade almayı başardı. Bir an önce eve dönüp, babasına, sen haklıymışsın, demek istiyordu. Yorgundu delikanlı. Omuzunda çuval yoktu artık, ama o yorgundu. Bu bir tek gecede bütün dostlarını tanıyıvermişti. Yürüyordu. Bir günde birkaç yıl büyümüştü sanki. Uzaktan evlerinin ışığını gördü. Biraz daha yaklaşınca pencerenin önündeki karaltının babası olduğunu fark etti. Koşarak ellerine sarıldı babasının.
- Haklıymışsın, dedi, gerçek dost başka bir şey, sen haklıymışsın...
Olan-biteni gülerek dinledi adam.
- Dur bakalım, dedi, bu kadar acele etme, hele bir yarın olsun...
Ertesi gün öğlen vakti baba dostunun evine doğru yürürken utanıyordu delikanlı. Bunu nasıl yapacaktı? Babasının neden böyle bir şey istediğine anlam veremiyordu. Gidip o adama herkesin içinde bir tokat atacaktı! Ses çıkarmazsa biraz daha hırpalayacaktı. İyi ama babası neden böyle bir şey yapmasını istemiş olabilirdi? Böyle yaparak neyi anlayacaklardı? Evin olduğu sokağa geldiğinde işinin biraz daha zor olacağını fark etti. Yüzü kızardı birden. Caminin köşesini dönerken, avluda birilerinin oturduğunu görmüştü. Babasının dostu az sonra olacaklardan habersiz, birkaç ihtiyarla sohbet ederek ezanı bekliyordu. Cami avlusunda oturanlara doğru yürüdü. Yüzünün, kulaklarının yandığını hissediyordu. Yaklaşıp, oradakilerin şaşkın bakışları arasında adamcağıza bir tokat vurdu. Ama adam bırakın karşılık vermeyi, ses bile çıkarmadı. Bir kez daha kendinden utandı delikanlı ama henüz işi bitmemişti. Tartaklamaya başladı adamı, bir tokat daha vurdu. Adam bir şeyler anlamıştı sanki. Delikanlıyı kollarından tutup kendine doğru çekerek kulağına fısıldadı:
- Evlat, var git babana selam söyle. Biz öyle birkaç tokada lale bahçesini bozmayız...


Resim
Günün Şiiri


Bakma saatine ikide birde!
Halin neyse saat onun saati.
Saat tutamaz ki, ölü kabirde;
Zamana eşyada gör itaati!
Bir kıvrım, bir helezon,
Her noktası baş ve son...

Dün hâtıra, yarın hayal, bugün ne?
İki renk arası bir çizgicik pay.
Ne devlet zamanı bütünleyene!
Ebed bestecisi bir çark ve bir yay.
Hesap soran yaratık;
O dimdik her şey yatık.

Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet;
Eskiyenin kement atar boynuna.
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fatihinin girer koynuna.
Niyeti gizli fettan
Köle biçimli sultan...



Resim
Günün Atasözü


Kürk ile börk ile adam olunmaz.

Kılık kıyafet, değeri olmayan kişiye değer kazandırmaz. Bir insanın değeri onun içindedir. Kılık ve kıyafetinin düzgünlüğü o kişinin değerli bir kimse olduğunu göstermez.
Resim
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Şsir; Mehmet Eşref

Asıl ismi Mehmet Eşref'tir. Babası nüktedan ve hoşsohbet bir din adamı olan Usulizade Hafız Mustafa Efendi, annesi hafız ve şair olduğu rivayet edilen Arife Hanım'dır. Gelenbe'de dünyaya geldi. Doğum yılı farklı kaynaklarda 1842-1853 arasında bir yıl olarak belirtilmiştir; Kaynakların çoğuna göre doğum yılı 1847'dir. Mehmet Zeki Pakal’ın, resmi sicili üzerinde yaptığı araştırmalar ise 1853 doğumlu olduğunu gösterir Büyük dedesi Türk alim ve matematikçilerinden Gelenbevi İsmail Efendi’dir.

İlköğrenimini Gelenbe'de tamamladı. Manisa'da Hatuniye Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri aldı. Özel öğretmenlerden matematik, tarih öğrendi. 1870'te Manisa Vilayeti Tahrirat Kalemi'nde memur olarak göreve başladı.

Turgutlu, Akhisar ve Alaşehir'de mal müdürlüğü yaptı. Fatsa kaymakamlığına atandı. Arkasından Ünye, Acıpayam, Buldan ve diğer birçok ilçede kaymakam olarak çalıştı. Doğu illerinde bulunduğu sırada Ermenice konuşmayı ve Fransızca okumayı öğrendi. Gördes kaymakamlığı görevi sırasında gördüğü yolsuzlukları şiirleriyle hicvetmesi ve gizli bir cemiyet kurduğu yolunda yapılan suçlamalardan dolayı bir yıl hapse mahkûm edildi.

Cezasının ardından İzmir'de gözetimde tutuldu. Tekrar bir jurnalle hapse düşme kaygısından ötürü 1903'te Mısır'a kaçtı. Bir süre Fransa, İsviçre ve Kıbrıs'ta yaşadı. Tekrar Mısır'a döndü, Curcuna isimli mizah dergisinde yazılar yazdı. 1904-1908 yılları arasında altı kitabı yayımlandı.

II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra yurda döndü. İzmir'de Edeb Yahu, İstanbul'da Eşref (daha sonra Musavver Eşref adını aldı) isimli mizah dergisinde başyazarlık yaptı. Bu arada Turgutlu kazasında kaymakamlık (1908), Adana'da vali Muavinliği (1909) görevlerinde bulundu. 1909'da emekliye ayrılıp Kırkağaç'a yerleşti. Yaşamının kalan bölümünü burada geçirdi. Kimi kaynaklara göre 1910, kimilerine göre 1912 yılının 22 Mayıs günü hayatını kaybetmiştir
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

1878 Berlin Antlaşması

Berlin Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya İmparatorluğu, Büyük Britanya, Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı ve Fransa arasında 13 Temmuz 1878'de Berlin'de imzalanan barış antlaşmasıdır.

93 Harbi'nin ardından Osmanlı ile Rusya arasında, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı açısından son derece ağır olmaktaydı ve Rusya'yı da Balkanlar'da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa'nın diğer büyük devletlerini rahatsız etmekteydi.

Aynı dönemde Sultan II. Abdülhamid Han, İngiltere'yi Rusya'ya karşı kışkırtmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu savaşta yenilmiş ve anlaşmak zorunda kalmıştı. Ancak yapılan antlaşma devletin çöküşünü getirebilecek ağırlıktaydı. II. Abdülhamid de çareyi Avrupa devletlerini Rusya'ya karşı kullanarak durumu hafifletmekte aramaktaydı. Kışkırtmanın sonucu olarak, İngiltere Rusya'nın Orta Doğu'daki İngiliz menfaatlerini tehdit edeceğine, sıcak denizlere inip kendisiyle rekabete başlayacağına inanmıştı. Diğer Avrupa devletleri ile Rusya üzerinde kurduğu yoğun baskı sonucunda Rusya, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesine razı oldu.

13 Haziran 1878'de Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens Bismark'ın başkanlığında Berlin'de, Osmanlı, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın katılımıyla bir kongre toplandı. Osmanlı İmparatorluğu'nu temsilen Nafıa Nazırı Karatodori Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa ve Berlin büyükelçisi Sadullah Bey gönderilmiştir. Diğer devletleri de başbakanları ve dış işleri bakanları temsil etmekteydi.

Osmanlı İmparatorluğu kendisine tabi olan Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ'ın kendi başlarına birer prenslik olmalarını kabul etmiştir. Doğu Rumeli vilayeti kurulmuş ve Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı ancak çeşitli imtiyazlara sahip olmuşlardır. Toprak paylaşımı ise aşağıdaki gibidir;

Bosna-Hersek imtiyazlı vilayet haline geldi.
Doğu Rumeli imtiyazlı vilayet haline geldi.
Bulgaristan Prensliği kuruldu.
Kıbrıs Sancağı İngiltere'ye kiralandı.
Niş Sancağı Sırbistan'a bırakıldı.
Teselya Sancağı Yunanistan'a (1881) bırakıldı.
Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakıldı.
Dobruca Sancağı Romanya'ya bırakıldı.
Bunların dışında birkaç kaza Karadağ'a bırakıldı.
Van'ın doğusundaki Kotur yöresi İran'a verildi.
Ayrıca kongre döneminde Fransa'nın yaptığı kulis çalışmaları sonucunda, antlaşma maddelerinde olmadığı halde 3 yıl sonra Tunus Prensliği Fransızlarca işgal edilmiş ve gerekçe olarak Berlin Antlaşması gösterilmiştir. Berlin Antlaşması'ndan sonra İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlıları baskı altına alma politikasına devam etti.

Kazançlar
Girit, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.

Osmanlı İmparatorluğu, Vilayat-ı Sitte denilen Doğu Anadolu'daki illerde Ermeniler lehine ıslahat yapacaktı. Ancak yasalar gereği Ermenilerin nüfusları yetmediği için ayrı bir beylik kuramadılar. Benzer ıslahatlar Manastır Eyaleti'nde de gerçekleştirilecekti. (Bu iki madde hiçbir zaman uygulanmamıştır. II. Abdülhamid, büyük devletlerin çekişmelerinden faydalanarak bu maddelerin uygulanmasını asla tatbik etmemiştir)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Ressam; İbrahim ÇALLI

1882 yılında o zamanlar İzmir'e bağlı bulunan Çal kasabasında doğdu. (Çal kasabası bugün Denizli iline bağlıdır.) 1906'da Şeker Ahmet Paşa'nın desteğiyle Sanayi-i Nefise'ye giren İbrahim Çallı, 1910 yılında buradan mezun olduktan sonra Hikmet Onat ve Ruhi Arel'in de aralarında olduğu bir grupla Paris'e resim öğrenimine gönderildi. Ünlü ressam Paris'te L'Ecole des Beaux Arts'da Fernard Cormon atölyesinde eğitim gördü.

I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda dönen ressam, sanatın köklü gelişmelerden yana olduğunu her fırsatta belli etmiştir. Çallı, Sanayi-i Nefise'ye hoca olarak girdikten sonra Hikmet Onat, Nazmi Ziya, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Namık İsmail de okulda hocalık yapmaya başladılar. Çallı, iyi bir ressam olmanın yanı sıra iyi bir öğretmen olduğunu da kanıtlamıştır.

Yetiştirdiği öğrenciler arasında Şeref Akdik, Refik Ekipman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu gösterilebilir. 22 Mayıs 1960 yılında mide kanamasından ölen İbrahim Çallı, Cormon atölyesinde dört yıl klasik eğitim almasına rağmen, serbest bir teknikle resim çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının eserleri arasında portreler, nüler, peyzajlar ve natürmortlar daha ağırlıktadır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Sultan Gaiyev

Sultan Galiyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in oğlu olarak 13 Temmuz 1892 yılında, Başkurdistan'ın Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Galiyev daha sonra Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. Bir süre belediye kütüphanesinde çalışan Galiyev sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı.[1]

Şubat devrimi sonrası düzenlenen Bütün Rusya Müslümanları Kongresine çağrılan Sultan Galiyev kongreden aldığı görev sonrası Kazan’a geçer. Sultan Galiyev, burada Vahidov’un yardımcısı olarak Müslüman Sosyalistler Komitesinde(MUSKOM) çeşitli görevlerde bulundu. Kazan’ın Çekoslovak Lejyonlarından kurtarılması sırasında esir düşen Vahidov’un kurşuna dizilmesi ile Galiyev en önemli yoldaşlarından birisini kaybetti. Bu durum Sultan Galiyev’in önünün açılmasını sağladı. Aynı dönemlerde Rusya’da bulunan Mustafa Suphi’de, Sultan Galiyev’in sekreteri olarak Beyaz Ordulara karşı sürdürülen mücadeleye katıldı. Sultan Galiyev, Müslüman Sosyalistler Komitesi bünyesinde Müslüman(Türk-Tatar) Kızıl Ordu birliklerini oluşturdu. Doğu cephesinin yarısından fazlasında bu birlikler savaşmaktaydı. Kolçak birliklerinin Kazan’dan çıkarılmasında ve Sibarya’dan sürülmesinde çok etkili olmuştur. İç Savaş sonrası Sultan Galiyev, Lenin’in emriyle Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (KUTV) rektörlüğüne atandı. Bu üniversite Ho Chi Minh, Nazım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir gibi önemli isimlerin yetiştiği bir üniversitedir.

Sultan Galiyev 1920-1923 yılları arasında Stalin’in milli soruna ve yerel özerkliklere karşı olumsuz görüş ve eylemlerine karşı en şiddetli muhalefeti yapan isim oldu. Rusya Komünist Partisi’nin sömürgeler politikasına ağır eleştiriler getirdi. Parti içinde doğulu komünistlerden bir muhalefet örgütledi. Son olarak eleştirilerini Stalin’i Velikoruscu (Büyük Rusya) politikalar izlemekle suçlamaya kadar vardırdı. Bu bardağı taşıran son damla oldu. Sultan Galiyev asılsız deliller ve iddialar ile “karşı devrimci örgüt” kurmak suçundan mahkum edildi ve partiden ihraç edildi. Buna rağmen Komünist Parti (RKP) içinde oluşturduğu muhalefet bloğu ile ülke siyaseti üzerinde etkili olmayı sürdürdü. Troçki, Zinoviyev, Kamenev gibi isimleri devre dışı bırakan Stalin doğulu komünistlerin muhalefet bloğuna karşı da harekete geçti. Sultan Galiyev 1929 yılında tekrar tutuklandı. Oluşturduğu muhalefet bloğunda yer alan isimlerin hepsi tutuklandı ve tasfiye edildi. Birkaç yıllık hapis ve sürgün cezasından sonra serbest bırakılan bu isimler 1937 yılında tekrar tutuklandı ve aynı yıl içinde hepsi kurşuna dizildi. Sultangaliyev ise üç yıl sonra Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.

30 Nisan 1990 yılında Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının itibarları iade edildi. Ve hepsi ölümlerinden yıllar sonra tekrar partiye alındılar.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Türk yapımı ilk uçak

Türkiye'nin ilk ve tek yerli üretim uçağı, 1938 yılında yapıldı
NU D.36 ve NU D.38 adı verilen uçaklar, gerekli belgeyi alamadığı için seri üretime geçemedi

- 270 kilometre hız ve 5 bin 500 metre yüksekliğe çıkabilen NU D.38, dünya hava sanayicilerinin büyük ilgisini çekmişti

Türkiye'nin ilk uçak fabrikasında Nuri Demirağ tarafından üretilen Nu D.36 ve Nu D.38 uçakları, hızları ve uzun mesafe kat etmeleriyle bütün dünya havacılarının ilgisini çekmeyi başardı. Test uçuşu sırasında kullanan pilotun acemiliği neticesi düşen ve pilotu şehit olan uçaklar gerekli belgeyi alamadığı için seri üretime geçemedi.

Kurtuluş Savaşı'nın ardından dünyada ve Türkiye'de ekonomik sıkıntı had safhaya ulaşmıştı. Bu yüzden orduya uçak ve benzeri ihtiyaçlar ancak halkın bağışlarıyla alınabiliyordu. O yıllarda her ilden toplanan paralarla ya da zengin vatandaşların bağışı ile bir uçak alınıyor ve kuyruğuna bağışlayanın ismi yazılıyordu. O yıllarda Türkiye'nin sayılı zenginlerinden olan Nuri Demirağ'a da bu teklif sunuldu, ancak o uçak almak yerine uçakların imal edilebileceği bir fabrika yapmaya talip oldu. Yanına aldığı teknisyen ve mühendislerle birlikte seyahatlere çıkan Nuri Demirağ, Almanya, Çekoslovakya ve İngiltere'deki uçak fabrikalarını gezdi ve bilgi aldı.

Nuri Demirağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yaptı. Bir Çekoslovak firmasıyla anlaşarak İstanbul Beşiktaş'ta Hayrettin İskelesi'nde, bugün Deniz Müzesi olarak kullanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı. Nuri Demirağ, Türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden olan Selahattin Alan ile birlikte çalışıyordu. Selahattin Alan, ilk Türk tipi uçaklarının çizimini yapmış ve yapımını sağlamıştı. Nuri Demirağ ile birlikte kolları sıvayan Selahattin Alan, Türkiye'nin ilk modern uçak fabrikasını kurmaya başladı. Fabrikanın ilk siparişi Türk Hava Kurumu (THK) tarafından verildi. İlk sipariş 65 adet planör, sonrasında 10 adet başlangıç eğitim uçağıydı. Planörler, 1937-1938 yıllarında tamamlanarak teslim edildi. Bu dönemde Selahaddin Alan'ın, Eskişehir'de prototipini yaptığı, Nu D.36 rumuzuyla 24 adet uçak imal edildi. 1938 yılında, Alman uzmanların da yardımıyla, Nu D.38 rumuzlu, çift motorlu ve madeni gövdeli, 6 kişilik yolcu uçağının dizaynına başlandı.

NU D.38 DÜNYA HAVACILARININ DİKKATİNİ ÇEKMEYİ BAŞARDI

Nuri Demirağ'ın Beşiktaş'taki fabrikada yapılan ve hiç bir arıza göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırmıştı. Özellikle çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şekilde yapılan ve saatte 270 kilometre hıza ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilen Nu D.38'in yapılması, dünya uçak sanayicilerinin dikkatini birden Türkiye'ye ve Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasına çekmişti. Ürettiği Nu D.38 adını taşıyan çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yurt dışında büyük ilgi gördü ve bu uçaklar Dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı. Nuri Demirağ'ın işleri giderek büyüyordu. Atölyede yapılan uçakların testleri için bir piste ihtiyaç vardı. Bu yüzden Yeşilköy'de, şu anda Atatürk Havalimanı olarak kullanılan, Elmas Paşa Çiftliği'ni satın alarak, orada 1559 dönümlük geniş arazi üzerinde, 1000x1300 metre ölçülerinde bir uçuş sahası yaptırdı. Bu sahanın üzerine bir de, Nuri Demirağ Gök Okulu, uçak tamir atölyesi ve hangarlar yapıldı. Bu tesisleri yaptıran Nuri Demirağ, "Türk'ün yaptığı uçakları elbette Türkiye'de yetişen pilotlar uçuracaktır" düşüncesiyle hareket ediyordu. Bu yüzden havacılık üzerine eğitim verecek 150 yataklı bir yurdu da bulunan 'Gök 0kulu'na, üniversitede okuyan veya mezun olmuş öğrenciler alınıyor ve uçuş eğitiminin yanı sıra uçağın teknik yapısıyla ilgili eğitimler de verilerek pilot yetiştiriliyordu.
Türk Hava Kurumu, sipariş ettiği uçakların testini Eskişehir'de bulunan pistte yapılmasını istedi. Bu test uçuşunu henüz yeterli uçuş deneyimi olmayan başmühendis Selahattin Alan yapmak istedi. İniş sırasında piste hayvanların girmemesi için kazılan hendeğe düşen Selahattin Alan şehit düştü. Bu olay üzerine THK bütün siparişlerini iptal eder ve şartlara uygun değildir diye belge verir. Nuri Demirağ bütün çabalarına rağmen yetkililerin bu karanını düzeltemez. THK'yi mahkemeye veren ve zamanın Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkililerine mektuplar gönderen Nuri Demirağ, hiçbirinden sonuç alamayınca fabrikasını kapattı ve siyasete atıldı.
Nuri Demirağ

Nuri Demirağ, Mühürzade Mehmet Nuri Bey (d. 1886, Divriği - ö. 13 Kasım 1957, İstanbul), Türk müteahhit, siyasetçi.
Türkiye Cumhuriyeti demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10 bin km'lik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir işadamıdır.
Türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, İstanbul Boğazı üzerine köprüsü yapılması, Keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. Özellikle havacılık sanayinde başarıları ile anılır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalafet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’nin kurucusudur.
Yaşamı
1886 yılında, Sivas'ın Divriği ilçesinde dünyaya geldi. Babası Mühürzade Ömer Bey, annesi Ayşe Hanım’dır. Üç yaşında iken babasını kaybetti, annesi tarafından büyütüldü.
Ortaöğrenimini Divriği Rüştiye Mektebi’nde tamamladıktan sonra okuldaki başarısı nedeniyle öğretmen yardımcısı olarak bir süre kendi okulunda görev yaptı. 1903’de Ziraat Bankası’nın açtığı memurluk sınavını kazanarak Kangal kazasındaki şubeye, bir yıl sonra ise Koçgiri Şubesi’ne atandı 1906-1909 arasında Erzurum vilayetinde kıtlık yaşanmıştı . Nuri Bey, 1909'da, depolarda bırakılan buğday ve tahılları kişisel inisiyatifini kullanarak halka uygun bedelle sattı. Bu yüzden hakkında soruşturma açıldı ve aklandı.
1910’da Maliye Bakanlığı’nın sınavını kazandı ve maliye memuru oldu. Beyoğlu Gelirler Müdürlüğü’nde memur olarak İstanbul’a atanmıştı. Kısa süre sonra Hasköy Mal Müdürü oldu. Maliye’nin her kademesinde çalıştı. Bir yandan da Maliye Mekteb-i Alisi’nde gece derslerine katılarak yüksek öğrenimini yaptı. 1918’de maliye müfettişi oldu. Beyoğlu ve Galata dolaylarında görev yaparken I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış bir devletin memuru olarak bazı hakaretlere maruz kalmıştı. Bu hakaretleri sindiremediği için istifa etti.
İlk Türk Sigara Kağıdı
Maliye müfettişliğini bıraktıktan sonra ticaret yapmanın yollarını arayan Nuri Bey, 1918'de, yabancıların tekelinde olan sigara kağıdı işine girdi. Eminönü’de küçük bir dükkanda ilk Türk sigara kağıdı yapımını başlattı. Ürettiği sigara kağıdına “Türk Zaferi” adını verdi. Türk Zaferi sigara kağıtları Kurtuluş Savaşı vermekte olan Türk halkı tarafından büyük ilgi gördü. Nuri Bey, bu ilk girişiminden büyük kazanç elde etti.
Milli Mücadele Yılları
Mehmet Nuri Bey, milli mücadele döneminde İstanbul’da sigara üretimi ve ticaretle uğraşırken bir yandan da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Maçka Şubesi’nin yönetti
Demiryolu İnşaatı
Kurtuluş Savaşı’ndan bağımsız bir devlet olarak çıkan Türkiye Cumhuriyeti, ülkenin ulaşım sorununa demiryolları ile el atmıştı; amaç, en kısa sürede demiryolu ağını genişletmekti. 1926’da Samsun-Sivas demiryolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca ilk etapta yapılacak yedi kilometrelik kısım için açılan ihaleye giren Mehmet Nuri Bey, çok düşük bir fiyat vererek ihaleyi aldı. İşin geri kalan kısmı da denemek üzere kendisine verildi. Tapu dairesinde mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey’i de memuriyetinden istifa ettirip kendisine ortak yapan Mehmet Nuri Bey artık Türkiye Cumhuriyetinin ilk demiryolu müteahhidi olmuştu. Kardeşi ile birlikte çalışarak Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hattını 1012kilometrelik demiryolunu bir yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. Çok dağlık ve kayalık arazide balyozlarla dağları delerek tünel açmak zorunda kalmalarına rağmen işlerini zamanında tamamladılar. Başarılarından ötürü 1934 yılında Atatürk kendisine ve kardeşi Abdurrahman Naci Bey’e Demirağ soyadı verdi.
Bu yıllarda Mesude Hanım ile evlenen Mehmet Nuri Bey’in bu evlilikten Galip ve Kayı Alp adlı iki oğlu, Mefkure, Şukufe, Süveyda, Süheyla, Gülbahar ve Turan Melek adlarında kızları dünyaya geldi
İnşaat İşleri
Nuri Bey, demiryolu yapımı sürerken çeşitli büyük inşaat projelerine de başladı. Karabük Demir Çelik, İzmit Selüloz, Sivas Çimento ve Bursa Merinos tesislerini, Eceabat Havaalanı’nı, Haliç kenarında İstanbul Hal Binası’nı inşa etti.
Boğaz Köprüsü Projesi
1931 yılında İstanbul Boğazı’na köprü inşası projesini başlattı. Yurtdışından uzmanlar getirerek incelemeler yaptırdı; San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü ile aynı sistemde bir köprü inşa etmeleri için Golden Gate’i inşa eden firmayla anlaştı. Tüm hazırlıkları bitmiş olan projeyi 1934’te cumhurbaşkanı Atatürk’e sundu. Cumhurbaşkanı tarafından beğenilse de proje hükümetten onay alamadı ve proje gerçekleşmedi. Bu, Nuri Demirağ’da çok büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
Uçak Fabrikası
Devrin en zengin iş adamı olan Demirağ, 1936 yılında devletin ilk uçak fabrikasına kurma girişimine başladı. O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı halktan ve zengin işadamlarından toplanan bağışlarla karşılanmaktaydı. Kendisinden uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendiğinde “Benden bu millet için bir ?ey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.” sözleriyle karşılık vermişti.
Fabrikayı memleketi Divriği’de kurmayı planlamıştı. Ancak öncelikle İstanbul’da bir deneme atölyesi kurulacaktı. Bu amaçla Çekoslovak bir şirketle anlaştı. İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nin yanında atölye binası inşa edildi (Deniz Müzesi’nin solunda bulunan büyük sarı bina). Deneme uçuşlarını yapabilmek için Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın aldı ve üzerinde büyük bir uçuş sahası, hangarlar ve uçak tamir atöleysi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havaalanı olan Amsterdam Havaalanı büyüklüğünde idi. Bu alan, günümüzde Uluslararası İstanbul Atatürk Havalimanı olarak kullanılır.
Uçakları kullanacak Türk pilotların yetişmesi için bir havacılık okulu kurmak gerekiyordu. Pistin bulunduğu arazide Gök Okulu kuruldu. Okul, 1943 yılında kadar 290 pilot yetiştirdi. Yeşilköy’deki Gök Okulu’ndan önce Divriği’de de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde ortaokul yokken açılmış bu okulda öğrencilerin tüm masrafları karşılanıyor; öğrenciler havacılığa özenmeleri için İstanbul’a getirtilip uçuş dersleri veriliyordu.
Beşiktaş’taki uçak fabrikasında üretilecek uçak ve planörlerin planını Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Reşit Alan çizdi. 1936’da ilk tek motorlu uçak üretildi ve ND-36 adı verildi. 1938’de NuD-38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. NuD-38, 1944 yılında dünya havacılığı yolcu uçakları A sınfına alındı. İlk uçak siparişini 1938 yılında Türk Hava Kurumu (THK) verdi.
Nuri Demirağ, havacılık alanında çalışmalarına 1939’da Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini gerçekleştirerek devam etti. 1941’de tamamen Türk yapımı ilk uçak İstanbul’dan Divriğ’e uçtu. Nuri Demirağ’ın oğlu ve Gök Okulu’nun ilk mezunlarından olan Galip Demirağ, bu uçuşta pilot idi.
THK tarafından sipariş edilen 65 planör kısa sürede teslim edildikten sonra; NuD-36 adlı 24eğitim uçağı tamamlanmış, deneme uçuşları İstanbul’da gerçekleşmişti.
Uçak Atölyesi’nin Kapanması
THK’nın siparişi olan ve son olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu yapılması talep edilmişti. Test uçuşunu uçuş tecrübesi az olan başmühendis Selahattin Alan’ın kendisi yaptı ve iniş sırasında kaza geçirerek hayatını kaybetti. Bu kazadan sonra THK siparişi iptal etti. Nuri Demirağ, mahkemeye verdiği THK ile yıllar süren bir mahkeme sürecine girdi. Mahkeme THK lehine sonuçlanınca fabrika ve Gök Okulu kapandı; Yeşilköy’deki tesisler havaalanı yapılmak üzere istimlak edildi; İspanya, İran ve Irak’tan alınan siparişler engellendi; elde kalan uçaklar hurdacıya satıldı. Nuri Demirağ’ın davayı kaybettikten sonra hükümet üyeleri ve cumhurbaşkanına mektuplar yazarak yanlışlığın düzeltilmesi için yaptığı girişimler başarısız oldu; fabrika tekrar açılamadı.
Siyaset Yaşamı
Nuri Demirağ, THK aleyhine davasını kaybettikten sonra dava kazanmak için siyasi ortamın değişmesi gerektiğine inanmıştı. Bu düşünceyle siyasete atıldı. 1945 yılında Türkiye’nin ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu. Parti, 1946 ve 1950 seçimlerinde meclise giremedi. 1954 yılında Demokrat Parti’den adaylığını koydu, Sivas milletvekili oldu. Çölleşme, tarım ve hayvancılıkta gerileme, enerji, barajlar, köprüler, limanlar hakkında çalışmalar yaptı. 13 Kasım 1957’de İstanbul’da şeker hastalığı nedeni ile hayatını kaybetti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim
Kısa Bir Mola

  • Bugünkü paylaşımlarımız:

  • 14.07.2014 Tarihte Bugün
  • Günün Müziği; MFÖ - Ele Güne Karşı (1984, "Ele Güne Karşı" adlı ilk albümleri)
  • Günün Hikayesi; Yeşil - Cüneyd Suavi, Hayatın İçinden Hikayeler
  • Günün Şiiri; Serdar Tuncer - İmtihan
  • Günün Atasözü; Güzeli kızken görme, beşik ardında gör.
Resim
Tarihte Bugün

  • Osmanlı Orduları, Viyana'yı ikinci kez kuşattı. (1683)

  • Osmanlı Devleti, Çarlık Rusyası ile İstanbul Antlaşması'nı imzaladı. (1700)

  • Fransızlar krallığa karşı ayaklandılar. Halk Paris Bastille Hapishanesi'ndeki siyasi tutukluları serbest bıraktırdı. Cumhuriyetin başlangıcı olan 14 Temmuz Fransızların ulusal bayramıdır. (1789)

  • İsviçreli yazar Anne Louise Germaine de Staël öldü. (1817)

  • Fransız fizikçi Augustin-Jean Fresnel öldü. (1827)

  • Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt doğdu. (1862)

  • Osmanlı dönemindeki son Mısır valisi Abbas Hilmi Paşa doğdu. (1874)

  • Amerikalı kanun kaçağı Billy the Kid öldü. (1881)

  • Rus heykeltraş ve ressam Ossip Zadkine doğdu. (1890)

  • Amerikalı yazar Irving Stone doğdu. Yazdığı biyografik kitaplar ve romanlarıyla tanınmıştır. (1903)

  • Boer direniş lideri, Güney Afrika Cumhuriyeti (Transvaal) devlet başkanı Paul Kruger öldü. (1904)

  • ABD'li sinema oyuncusu Olive Borden doğdu. (1906)

  • İngiliz kimyager ve mucit William Henry Perkin öldü. (1907)

  • Amerika Birleşik Devletleri başkanı Gerald Ford doğdu. (1913)

  • İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni Ingmar Bergman doğdu. (1918)

  • Mustafa Kemal Paşa'ya yönelik İzmir Suikastı girişimi gerekçesiyle Ziya Hurşit ve arkadaşları idam edildiler. (1926)

  • Fransız yazar Louis Calaferte doğdu. (1928)

  • Almanya'da Naziler muhalefet hareketlerini yasakladı. (1933)

  • Türkiye, olimpiyatlarda ilk altın madalyayı aldı. Yaşar Erkan, Berlin Olimpiyatları'nda, güreşte 61 kiloda birinci geldi. (1936)

  • Yeni ithalat rejimi başladı. İthalatın yüzde 90'ı serbest rejime tabi olacak. (1937)

  • İtalya Yahudi karşıtı Nazi modelini kabul etti. (1938)

  • Çek ressam ve grafik sanatçısı Alphonse Mucha öldü. (1939)

  • Hamiyet Yüceses'in eşi. TCG Atılay denizaltısında hayatını kaybeden astsubaylardan birisi Fethi Yüceses öldü. (1942)

  • Atılay denizaltısı eğitim dalışı yaptı; bir daha su yüzüne çıkmadı. 38 subay ve er öldü. (1942)

  • Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nce düzenlenen ilk film festivali açıklandı. Şakir Sırmalı'nın yönettiği "Unutulan Sır" en iyi film, Turgut Demirağ'ın yönettiği "Bir Dağ Masalı" en iyi ikinci film seçildi. Nevin Aypar en iyi kadın, Kadir Eroğan en iyi erkek oyuncu, Cahide Sonku ve Talat Artemel en iyi karakter oyuncusu dallarında ödüllendirildiler. (1948)

  • Kapatılan Türkiye Emekçi ve Köylü Partisi lideri Dr. Şefik Hüsnü Değmer 5 yıl hapse mahkum edildi. (1948)

  • Genel Af çıktı. (1950)

  • ABD'li yönetmen ve oyuncu Eric Laneuville doğdu. (1952)

  • Irak'da darbe. Kral Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldü. (1958)

  • Amerika Birleşik devletleri uzay aracı Mariner-4 Mars'a ulaştı, gezegenin yakın plan 24 fotoğrafını yolladı. (1958)

  • Kerkükte, üç gün üç gece sürecek, Türkmen katliamı başladı. (1959)

  • Eski Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, Yassıada'da intihar etti. (1960)

  • Fransız ressam Julie Manet öldü. (1966)

  • ABD'li oyuncu Matthew Fox doğdu. (1966)

  • Tuluat sanatçısı İsmail Dümbüllü bir jübile gecesiyle sahnelerden ayrıldı. (1968)

  • Finlandiyalı atlet Eero Berg öldü. (1969)

  • ABD'de $500, $1,000, $5,000 ve $10,000 değerindeki kâğıt paralar resmen tedavülden çekildi. (1969)

  • Askerlik 20, yedek subaylık 18 aya indirildi. (1970)

  • Türk asker, siyasetçi, Atatürk'ün yakın arkadaşı Ali Kılıç öldü. (1971)

  • Kültür Bakanlığı kuruldu; ilk bakan Talat Halman. (1971)

  • Dünya ve olimpiyat şampiyonu Türk halterci Halil Mutlu doğdu. (1973)

  • ABD'li havacı general, ABD Hava Kuvvetleri'nin ilk kurmay başkanı Carl Spaatz öldü. (1974)

  • Alman yazar Artur Balder doğdu. (1974)

  • Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal, Maliye Bakanı Kaya Erdem ve İmar ve İskan Bakanı Şerif Tüten istifa etti. Özal'ın yerine Sermet Refik Pasin; Erdem'in yerine Adnan Başer Kafaoğlu ve Tüten'in yerine de Ahmet Samsunlu atandı. (1982)

  • Brüksel Büyükelçiliği'nde görevli Dursun Aksoy silahlı saldırıda öldürüldü. Olayı üç ayrı Ermeni örgütü üslendi. (1983)

  • Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kuruldu. (1987)

  • Klasik Türk Müziği sanatçılarından Mualla Gökçay öldü. (1991)

  • Anayasa Mahkemesi, "Halkın Emek Partisi'nin (HEP) faaliyetlerinin "Anayasa ile Siyasi Partiler Yasası'na aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi. (1993)

  • Fransız şair, müzisyen Léo Ferré öldü. (1993)

  • Anavatan Partisi'nin Başbakan Tansu Çiller hakkında mal varlığını araştırma önergesi Meclis'te reddedildi. Buna karşılık, 1983'den o güne Meclis'te yer alan partilerin lider ve yakınlarının mal varlıklarının araştırılmasıyla ilgili önerge kabul edildi. (1994)

  • Gözaltındaki kayıpları protesto eden ve kendilerine "Devrimci Halk Güçleri" diyen 10 kişi, İstanbul Galata Kulesini 3 saat işgal etti. (1995)

  • Yazar Bilge Karasu öldü. Karasu, "Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı" kitabıyla 1971 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı, 1991'de "Gece" adlı kitabıyla uluslararası Pegasus Ödülü'nü ve 1994'de "Ne Kitapsız Ne Kedisiz" adlı deneme kitabıyla da Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Yazarın "Usta Beni Öldürsene" adlı öyküsü 1997'de yönetmen Barış Pirhasan tarafından sinemaya aktarıldı. (1995)

  • İstanbul Harbiye Orduevi'ne lav silahı ile ateş açıldı. (1997)

  • Türk basınında ilk kadın foto muhabiri Eleni Küreman öldü. (2001)

  • ABD Hükümeti, üzerinde UFO teorileri de üretilmiş olan "51. Bölge"nin varlığını kabul etti. (2003)
Resim
Günün Müziği


[youtube]http://youtu.be/0FgwrHeH1i4[/youtube]


Resim
Günün Hikayesi


Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

- Gel seni camiye götüreyim, dedim. Bugün Cuma biliyorsun.

- Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun.

- Biliyorum ama, sebebini de gerçekten merak ediyorum? dedim.

- Ne bileyim olmuyor işte, dedi. Belki çevrenin de tesiri var. Hem pantalonumun ütüsü bozulup dizleri çıkar diye endişe ediyorum.

Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

- Herhalde şaka yapıyorsun, dedim. Bunun için cami terk edilir mi?

- Ciddi söylüyorum. Giyimime, özellikle yeşile çok düşkün olduğumu bilirsin. Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiselerini, mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

- Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi?

- Çocukken dedemle birkaç kez gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri beni son derece şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

Onunla konuşmamızdan iki ay sonra kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı...

Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

- Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin...?

Hiç sesini çıkaramadı. Çünkü, musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.


Resim
Günün Şiiri


[youtube]http://youtu.be/sr9p1_WArks[/youtube]



Resim
Günün Atasözü


Güzeli kızken görme, beşik ardında gör.

Kızken güzel olanın, doğum yaptıktan sonra güzelliği kalır mı, belli olmaz. Güzel her çağında güzel olmalı; hem beşikte hem genç kızlık çağında hem de yaşlılıkta o güzelliği korumalı.

 
Resim
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

II. Viyana kuşatması

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın vefatı üzerine, 5 Kasım 1676 tarihinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadrazamlığa getirildi. Rusya seferinin, yapılan barış antlaşmasıyla bitmesinden sonra, Macaristan'da Avusturya'ya karşı isyan edip tekrar Osmanlı Devleti himayesini isteyen Tökeli İmre (Emeric Thökely), Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Orta Macaristan Kralı ilan edildi.

Macarların lideri konumuna gelen Tökeli İmre, Avusturya kralı I. Leopold'a karşı direnişe geçti. Tökeli'nin Osmanlılardan yardım istemesi üzerine, bunu fırsat bilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana'yı kuşattı(14 Temmuz 1683).

60 gün süren kuşatma sırasında Viyana'ya 18 büyük yürüyüş gerçekleştirildi. Ancak büyük ve son saldırı için Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sürekli bekliyordu. Bu arada Papanın çağrısı üzerine Lehistan Kralı Jan Sobiyeski Viyana'nın yardımına yetişti.

Düşmana 80 bin kişilik ordusuyla büyük moral ve güç kazandıran Lehistan Kralının gelmesiyle, Osmanlı Ordusu iki ordu arasında sıkıştı. Kırım kuvvetlerinin yeterli gayreti ve mücadeleyi göstermemesi üzerine, Osmanlı ordusu dağıldı ve büyük bir bozguna uğradı; ordu hızlı ve düzensiz şekilde Belgrad'a doğru geri çekildi.

İkinci Viyana Kuşatması'ndaki başarısızlık Sultan Dördüncü Mehmed'in Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya olan güvenini sarsmadıysa da, düşmanları sadrazamı başarısızlığın tek sorumlusu olarak gösterdiler. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Belgrad'da idam edildi. Yerine Kara İbrahim Paşa sadrazamlığa getirildi.

Viyana önlerinde bozguna uğrayan Osmanlı Ordusu geri çekilince düşman kuvvetleri Macaristan girdi. Sırasıyla Vişgrad (18 Haziran 1684), Uyvar (19 Ağustos 1685), Budin (2 Eylül 1686) kaleleri Avusturyalıların eline geçti. Diğer taraftan Venedik, Avusturya ile anlaşarak Osmanlı Devleti'ne karşı cephe açtı ve adaların bazılarını ele geçirdi. Venedik Yunanistan'da Patras, Korent, İnebahtı, Mizistre gibi önemli kalelere ve son olarak Atina'yı ele geçirdi (25 Eylül 1687).

İkinci Viyana Kuşatması'nın Osmanlı tarihinde önemi büyüktür. Şimdiye kadar bu denli büyük bir yenilgiye uğramayan Osmanlı Devleti artık gerilemeye başlıyordu. İkinci Viyana Kuşatması'ndan sonra Avrupa Devletleri Türkleri Avrupa'dan çıkarma umuduna kapılıp kutsal ittifakı kurdular.

Avusturya ve Venedik'e karşı alınan mağlubiyetler ve önemli kalelerin kaybedilmesi Osmanlı Devleti'nde büyük yankı uyandırmıştı. Ordu da isyanlar başladı. Askerler başarısızlığının sebebi olarak Sultan Dördüncü Mehmed'i suçluyorlardı. Askerlerin isteği ile sadrazam olan Siyavuş Paşa, bütün devlet adamlarının hazır bulunduğu bir toplantıda Sultan Dördüncü Mehmed'in tahttan indirilerek yerine Şehzade Süleyman'ın tahta geçirilmesine dair bir karar aldı. Sultan Dördüncü Mehmed 8 Kasım 1687 tarihinde tahttan indirildi.

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

II. Viyana kuşatması

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın vefatı üzerine, 5 Kasım 1676 tarihinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadrazamlığa getirildi. Rusya seferinin, yapılan barış antlaşmasıyla bitmesinden sonra, Macaristan'da Avusturya'ya karşı isyan edip tekrar Osmanlı Devleti himayesini isteyen Tökeli İmre (Emeric Thökely), Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Orta Macaristan Kralı ilan edildi.

Macarların lideri konumuna gelen Tökeli İmre, Avusturya kralı I. Leopold'a karşı direnişe geçti. Tökeli'nin Osmanlılardan yardım istemesi üzerine, bunu fırsat bilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana'yı kuşattı(14 Temmuz 1683).

60 gün süren kuşatma sırasında Viyana'ya 18 büyük yürüyüş gerçekleştirildi. Ancak büyük ve son saldırı için Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sürekli bekliyordu. Bu arada Papanın çağrısı üzerine Lehistan Kralı Jan Sobiyeski Viyana'nın yardımına yetişti.

Düşmana 80 bin kişilik ordusuyla büyük moral ve güç kazandıran Lehistan Kralının gelmesiyle, Osmanlı Ordusu iki ordu arasında sıkıştı. Kırım kuvvetlerinin yeterli gayreti ve mücadeleyi göstermemesi üzerine, Osmanlı ordusu dağıldı ve büyük bir bozguna uğradı; ordu hızlı ve düzensiz şekilde Belgrad'a doğru geri çekildi.

İkinci Viyana Kuşatması'ndaki başarısızlık Sultan Dördüncü Mehmed'in Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya olan güvenini sarsmadıysa da, düşmanları sadrazamı başarısızlığın tek sorumlusu olarak gösterdiler. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Belgrad'da idam edildi. Yerine Kara İbrahim Paşa sadrazamlığa getirildi.

Viyana önlerinde bozguna uğrayan Osmanlı Ordusu geri çekilince düşman kuvvetleri Macaristan girdi. Sırasıyla Vişgrad (18 Haziran 1684), Uyvar (19 Ağustos 1685), Budin (2 Eylül 1686) kaleleri Avusturyalıların eline geçti. Diğer taraftan Venedik, Avusturya ile anlaşarak Osmanlı Devleti'ne karşı cephe açtı ve adaların bazılarını ele geçirdi. Venedik Yunanistan'da Patras, Korent, İnebahtı, Mizistre gibi önemli kalelere ve son olarak Atina'yı ele geçirdi (25 Eylül 1687).

İkinci Viyana Kuşatması'nın Osmanlı tarihinde önemi büyüktür. Şimdiye kadar bu denli büyük bir yenilgiye uğramayan Osmanlı Devleti artık gerilemeye başlıyordu. İkinci Viyana Kuşatması'ndan sonra Avrupa Devletleri Türkleri Avrupa'dan çıkarma umuduna kapılıp kutsal ittifakı kurdular.

Avusturya ve Venedik'e karşı alınan mağlubiyetler ve önemli kalelerin kaybedilmesi Osmanlı Devleti'nde büyük yankı uyandırmıştı. Ordu da isyanlar başladı. Askerler başarısızlığının sebebi olarak Sultan Dördüncü Mehmed'i suçluyorlardı. Askerlerin isteği ile sadrazam olan Siyavuş Paşa, bütün devlet adamlarının hazır bulunduğu bir toplantıda Sultan Dördüncü Mehmed'in tahttan indirilerek yerine Şehzade Süleyman'ın tahta geçirilmesine dair bir karar aldı. Sultan Dördüncü Mehmed 8 Kasım 1687 tarihinde tahttan indirildi.

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

1700 Osmanlı-Rus İstanbul antlaşması

İstanbul Antlaşması, 14 Temmuz 1700'de Osmanlı İmparatorluğu'yla Rusya arasında yapılan ve 1686-1700 Osmanlı-Rus Savaşını sonuçlandıran bir barış antlașmasıdır. 1699'daki Karlofça Antlaşması'nın devamı niteliğindedir.

Rusya, Büyük Petro'nun liderliğinde güçlenmişti. 1695'deki saldırıda başarısız olmuş, fakat 1 yıl sonra 6 Ağustos 1696 tarihinde Azak Kalesi'ni ele geçirmişti. Osmanlı Devleti Papa'nın Avusturya, Lehistan, Rusya ve Venediklilerden oluşturduğu Kutsal İttifak'la uzun süre savaştı ama sonunda yorgun düştü. Avusturya'yla Karlofça Antlaşmasını imzaladıktan 1 yıl sonra da Rusya'yla 14 Temmuz 1700 tarihinde İstanbul Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmanın hükümlerine göre Osmanlı Devleti Azak Kalesini Rusya'ya bıraktı. Onun yerine Rusya'nın Taganrog'da inşa ettiği kaleyi kabul etti. Böylece Rusya Karadeniz'de kendisine sağlam bir yer yapmış oluyordu. Rusya İstanbul'da elçi bulundurabilecekti.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön