Aramızdan Yağmur, Nur, Semih, Işıl ve Efe iskeleye doğru yol almışlardı. Yanlarında Işık’da vardı. Kimse ona bir şey demiyordu ama herkez merak içerisindeydi: neden gelmeyi kabul etti? Efe Işıkla olan görüşmelerini herkezden saklı tutuyordu. Işıkda kimselere söyleme gereği duymuyordu. Zaten kimselerde sormaz ona nelerle meşgul yada değil. Arzuhalci bile sormaz.
-‘Teşkilatın haberi olmadan gidiyoruz değil mi?’, diye sordu Işık.
-‘Evet’, dedi Nur.
-‘Ne için gittiğimizi öğrenebilirmiyim artık? Belki daha iyi yardımcı olurum’, dedi Işık.
-‘Arkadaşlarımızdan biri Fare adamların hedefi olmuş. Bunun nedenini araştırmak için içlerinden birini yakalayıp konuşturtacağız’, dedi Semih.
-‘Anladım. Önce Yasemine gidelim o halde. O oralarda olup bitenin takipcisidir. Ondan kaçmaz’, dedi Işık.
Önce Yaseminin yanına gittiler.
-‘Işık? Sen bu kadar kalabalık gezmezdin. Hatta buraya gelmezdin bile’, dedi Yasemin.
Işık güldü.
-‘İlklerin günü bugün o halde. Bu arkadaşların bir sorunu var ve yolları buraya düştü’, dedi Işık.
-‘Tamam. Siz kimsiniz peki’, diye sordu Yasemin.
-‘Bizim burada olduğumuzdan kimsenin haberi yok’, dedi Işıl.
-‘Biz Meteor Bölgesindeki Kurt mağarasından sağ çıkanlarız’, dedi Yağmur.
-‘Anladım’, dedi Yasemin. ‘Geldiğinizi kimseye söylemem, sorun değil. Ama gelişinizin sebebi nedir?’
Efsunun odasındaydım hala. Hiç çıkmadım buradan. Pencereleri yeni yerleştirmiştim yerlerine ve şimdide yerleri süpürüp siliyordum. Yatacak yer çok önemli olduğu için önce yatağını yapıyordum onun. Saatlerce meşguldum ki sonra başımın döndüğünü fark ettim. Yemek yemeliydim! Dışarıya çıktım ve Mısır Çarşısına gittim. Orada Ahmet ve Süleymanı gördüm.
-‘Nerelerdesin! Herkez Şifa Yurdu merkezini tamir etmekle meşgul, bizde meydanda etrafı kolluyoruz’, dedi Süleyman.
-‘Bir tamirat işim var onu yapıyordum. Kusura bakmayın ama bu çok önemli ve bugün yada yarın bitmesi gerek. Efe ve diğerleri yola çıktılar değil mi?’, diye sordum.
-‘Evet. Ama yanlarında Işık’da vardı. O da gitti onlarla’, dedi Ahmet.
-‘Işık mı? Onun ne işi var ki bizimkilerle?’
-‘Sen kötü görünüyorsun’, dedi Süleyman.
-‘Az önce gözlerim karardı ve biraz başım döndü. Yemek yemek için çıktım dışarıya’, dedim.
-‘Belirtilerin arasında mide bulantısıda varsa hamilesin demektir’, dedi Ahmet gülerek.
-‘Aman ne komik!’, dedim.
-‘Biz şimdi Feriha ve Salih ile vardiyalarımızı değiştireceğiz. Onlar etrafı kollayacak bizde Şifa Yurduna. Sen?’, diye sordu Süleyman.
-‘Söylediğim gibi. Bu iş bugün bitmeli.’
-‘Tamam o zaman. Biz diğerlerine söyleriz bugün gelmediğini. Dert etme’, dedi Ahmet.
Yemek yiyebileceğim bir yere girdim ve beni sürekli izleyen bir kız gördüm. Göz göze geldiğimizde hemen kafasını çevirdi ve benimle ilgilenmiyormuş gibi davrandı. Neyse. Belkide ben yanlış anladım. Yemeğimi yedikten sonra Efsunun odasına döndüm. Yatağı bitirmeye devam ettim. Bundan sonrada kıyafet dolabı var.
-‘Şimdi bizim bir şifacı arkadaşımız var. Fare adamları onu hedef aldı ve iki kez Eminönüne saldırdılar onu öldürmek için. Dün ve bugün’, dedi Efe.
Yasemin biraz düşündü.
-‘Dün Fare adamlara karşı olan o saldırıyı bende görmüştüm lakin bir grup asker onları alt etmişti’, dedi Yasemin.
-‘Doğru. Onlar bizimle beraber olan ama şuan yanımızda olmayan arkadaşlarımız. Bizim korkumuz, Fare adamlar iki kez yenildiler ve mutlaka üçüncü kez geleceklerdir. Ama bu sefer daha güçlü gelebilirler. Ellerinde arkadaşımızla ilgili ne tür bilgi var bilmiyoruz, dedi Nur.
-‘Teşkilat bu durumu öğrenirse...’, dedi Yasemin.
-‘Evet’, dedi Semih. ‘Ama biz onun gönderilmesine mani olacağız.’
Yasemin biraz daha düşündü.
-‘Fare adamların neyin peşinde olduklarını bilmiyorum. Ama arkadaşınızın özel bir silahı mı var? Onun için mi gelmiş olabilirler?’
-‘Arkadaşları dün çok güçlü bir büyüyü gerçekleştirip bir bina dolusu yaralı iyileştirdi. Tek bir büyü ile’, dedi Işık.
-‘Bir şifacı o kadar güçlü olabilir mi’, dedi Yasemin şaşkınlıkla.
-‘Bu kadar değil’, dedi Işık. ‘Bina Fare adamlar tarafından patlayıcılarla yıkılmıştı. Şifacının o binada olduğunu düşünüyorlardı ama yanılmışlardı, şifacıya birşey olmadı. Bu olağınüstü iyileştirme büyüsü dişarıda gerçekleştirildi. Aynı büyü ile binayıda iyileştirdi.’
-‘’Binayı iyileştirdi’ ne demek?’, diye sordu Yasemin.
-‘Bina saldırıdan öncesi gibi şuan. Hiç zarar görmemiş gibi’, dedi Semih.
-‘Ama...!’, dedi Yasemin. ‘Nasıl olur?’
-‘Bir Fare adamı yakalayıp onu konuşturtmak istiyoruz. Senden... Sizdende bir kaç bilgiye sahip olabilir diye düşünüyorduk ama yok galiba.’
-‘Tek bildiğim Fare adamların huzursuz oldukları’, dedi Yasemin ve ayaklandı. ‘Huzursuz oluncada aralarında kavga ederler. Hadi birini yakalayıp konuşturtalım.’
Efsunun odasındaydım ve pencereyi açmıştım. Efsunun yatağı bitmişti ve ben kıyafet dolabına başlamıştım. Birden içeriye bir şey fırladı. Birisi kağıtla sarılmış bir taş attı. Hemen dışarıya baktım: lokantadaki o kız’ Bana doğru baktı ve ardına dönüp koştu. Hemen kağıdı açtım ve okudum:
-‘Ben Ziya bey’in kızıyım. Ziya bey’in kim olduğunu yakında öğreneceksin. Şifacı arkadaşın tehlike altında. Ona olan saldırılardan Cemiyetin haberi var. Onu İstanbuldan sınırdışı bile edebilirler! Hemen bir çözümyolu bulun yada o şifacıyı çok iyi koruyun. Yakında Meclis toplanacak. Hazırlıklı olun.’
Buda ne demek? Cemiyet nedir? Meclis neyin nesi?
-‘Arkadaşımızı kimlerden korumamız gerek! Bu işin içinde sadece Fare adamları mı var?’, dedi Yağmur.
-‘Bunu kendilerine sorunca anlayacağız’, dedi Yasemin. ‘Bakın, buradan ileriye doğru yürürsek ileride sarı örümcekler var. Eğer onları geçmeden yan sokağa saparsak onların etrafından geçebiliriz. Aranızda hangileriniz eski Lodos Muhafızı?’
-‘Ben’, dedi Semih.
-‘Lodos sancağına yakın bir sokakta olacağız. Senin için biraz tehlikeli olabilir ama o sokaktan gidersek örümcekleri öldürmemiz daha az dikkat çeker. Lodosların yaptığı düşünülür. Oradaki gümüş madenine yakın dört tane Fare adam var. Üçünü katledelim, birini götürelim yanımızda’, dedi Yasemin.
-‘Tamam’, dedi Efe. ‘Hangi sokağı bahsettiğini biliyorum.’
-‘Bende yardımcı olurum’, dedi Işık. ‘Örümcekleri siz öldürürken Fare adamlara ateş açarım. Onlar bize doğru koşarken üçünü öldürürüz ve diğerini altederiz.’
-‘Fare adamların menzilli silahları yok mu?’, diye sordu Işıl.
-‘Onlar ilerideki yaratıklar’, dedi Efe. ‘Hadi. Vakit kaybetmeyelim daha fazla.’
Elimdeki kağıtla önce Agah beyin yanına gitmek istedim. Cevap istiyordum! Ama sonra farkettim ki aklımla düşünmüyordum. Öfkemle kalkıp zararla oturabilirdim. Hemen Efsunun yanına gittim ve onu uyandırdım.
-‘Hemen kalk’, dedim.
-‘Rüzgar? Neler oluyor? Yoksa...’, diyordu Efsun.
-‘Saldırı altında değiliz ama sen tehlikedesin. Seni güvenli bir yere götürmem gerek.’
-‘Anlamıyorum!’
-‘Yolda anlatacağım! Söz! Ama şimdi dikkat çekmeden buradan ayrılmamız gerek.’
Ona bir kaç kıyafet verdim.
-‘Bunu giy. Kimsenin seni tanımaması gerek.’
-‘Bunları nereden buldun.’
-‘Halime teyzeden satın aldım. Zırh değiller. Hadi giy şunları ve kapşonunla kafanı ört.’
-‘Tamam odadan çık.’
-’10 dakika sonra geri döneceğim. Silahını ve takılarını çıkart ve poşetine koy ama poşetin içindekiler belli olmasın.’
-‘Rüzgar? Korkmaya başladım.’
-‘Korkma seni herşeyden koruyacağım’, dedim ve odadan çıktım. Hemen odama gidip silahlarımı, efsunlu takılarımı, Efsuna yaptırdığım silahı ve Efsunun günlüğünü aldım yanıma. Geri döndüğümde Efsun üzerini değiştirmişti.
-‘Nereye gidiyoruz?’, diye sordu bana.
-‘Zırhın nerede?’
-‘Üzerimde. Kıyafetleri büyük almışsın bende üzerlerine giydim. Montla beraber kimse farketmez zırhımı, sadece beni kilolu bir kız zannederler.’
-‘Tamam. Çınar Altına gidiyoruz. Adın Efsun değil ve bir şifacı değilsin. Adın... Seher, anladın mı?’
-‘Rüzgar neden yapıyoruz bunları!’
-‘Teşkilat senin durumunu anlamış ve seni muhtemelen Eminönünden sürmek istiyorlar. Bunu önlememiz için önce zaman kazanmamız gerek.’
-‘Tehlike olmaya başladım herkeze. Bu büyüler yaratıkları üzerime çekiyor’, dedi Efsun üzgün bir ifade ile.
Efsunu alıp dışarıya çıktık. Çok yavaş adımlarla etrafımıza bakınmadan yürüyorduk. Odadan çıkmadan önce, yatağın içine bir kaç yastık yerleştirdim kimse Efsunun yokluğunu anlamasın diye.
-‘Buralara ilk kez mi geliyorsun’, diye sordu Efe Işığa.
-‘Burada doğdum ben’, dedi Işık. ‘Çok değişmiş. Bildiğim herşey yıkılmış.’
-‘Tamam. Yaklaştık. Büyücüler siz ateş etmeyin. Yoksa Lodos olmadığımız hemen anlaşılır’, dedi Yasemin.
-‘Biz hallederiz’, dedi Işık ve Efe ile beraber örümceklere nişan aldılar. Fare adamlar ve diğer örümcekler silah seslerini duydu ama kıpırdamadılar yerlerinden. Umurlarında bile değildi.
-‘Bunlar tamam’, dedi Işık. ‘Diğerleri kıpırdamadı. Büyücüler saldırıdığındada kıpırdayacaklarını zannetmiyorum.’
-‘Anlaşıldı’, dedi Yağmur. ‘Ama işimizi sağlama alalım. Ben buz oku atarken siz birer el silah patlattın. Saldırılarım anlaşılmasın yinede.’
Yağmur Fare adamların birine buz oku attı ve Efe ve Işık boş alanlara ateş ettiler. İşe yaradı: Fare adamlardan biri öldü, üçü üzerilerine doğru geliyorlardı. Yağmur diğer ikisinide öldürdü. Efe ve Işık Fare adamın ayaklarına ateş ettiler ve sessizce onu yanlarına aldılar. Semih ve Nur kollarını, gözlerini ve ağzını bağladılar.
-‘Şimdi ne yapıyoruz?’, dedi Efe.
-‘Onu kimsenin olmadığı bir yerde konuşturtmamız gerek. Kimse bunu bilmemeli’, dedi Semih.
-‘Bildiğim bir sokak var’, dedi Işık. ‘Orada kimse oturmaz ve kimse gelmez. Yanlız... orası pis kokar.’
-‘Önemli değil’, dedi Nur. ‘Hadi kimse farketmeden gidelim.’
Fare adamı Işığın yönlendirdiği sokağa götürdüler. Kimselere görünmeden oraya varmayı başardılar. Semih Fare adamın ağzını çözdü.
-‘Lanetler! Bırakın!’, diye bağırdı yaratık.
-‘İstediğin kadar bağır. Seni burada kimse duyamaz’, dedi Semih.
-‘Sorularımıza cevap verirsen, seni serbest bırakırız’, dedi Yağmur.
Fare adam gülmeye başladı.
-‘Beni bıraksanız gidemem ben! Lanetler! Asla konuşmam!’
Nur Fare adamın sol bacağına asit yağdırdı. Fare adam var gücüyle çığlıklar attı.
-‘O zaman seni yavaş yavaş, acı çektirerek öldürmemizde bir sakıncası yok’, dedi Nur. Sağ bacağınada asit yağdırdı ve Fare adam tekrar çığlık attı.
-‘Tamam! Tamam!’, diye bağırdı yaratık. ‘Sorun!’
-‘Neden şifacının peşindesiniz!’
-‘Şifacı özel! Şifacı çok güçlü’, dedi yaratık. Tekrar gülmeye başladı. ‘Şifacı ölmeli. Şifacıdan kaybetmek yok!’
-‘Bu da ne demek’, dedi Efe.
-‘Şifacı sadece o değil. Şifacı değil sadece. Şifacı çok özel. Şifacı bizi yenebilir. Bizi yenmemeli’, dedi yaratık.
-‘Yasemin?’, dedi Işık. ‘Sen neler biliyorsun?’
-‘Şifacı sadece şifacı değilse ne olabilir? Annesi yada babası hakkında bir bilginiz var mı?’, diye sordu Yasemin.
-‘Ölü olduklarını biliyoruz’, dedi Efe.
-‘Bir günlük, bir akraba... Bunları öğrenmemiz gerek. Eğer onlarda bu şifacı kadar güçlülerse mutlaka ne olduğu ortaya çıkar.’
-‘Başka ne biliyorsun’, dedi Semih yaratığa.
-‘Çete! Onlarda gelecek. Onlarda bizimle. Yardım edecek Çete!’
-‘Kahretsin! Onlarında haberi var’, dedi Işıl. ‘İşimiz dahada zor.’
Semih Fare adamın kafasına ateş etti.
-‘Fazla vaktimizin olmadığına göre hemen Eminönüne dönmemiz gerek’, dedi Semih.
-‘Dönsek bile ne yapabiliriz?’, diye sordu Yağmur. ‘Teşkilat her an karar alabilir.’
-‘Bence biliyorlar’, dedi Efe. ‘Hemen dönmemiz gerek ve saldırıya karşı önlem almamız gerek. Bu dahada önemli’
-‘Şuanda Çetecilere çok yakınız! Saldıralım’, dedi Semih.
-‘Onlar hazırlık yapmışlardır bile! Hemen gitmemiz gerek’, dedi Nur.
-‘Efsuna Teşkilat ne yapabilir ki’, diye sordu Efe. O sorunun cevabını Işık verdi.
-‘Meclisi toplayıp onu Eminönünden sürdürebilirler.’
-‘Adın Seher. Sakın unutma! Seher!’, dedi Rüzgar.
-‘Senin bunlardan nasıl haberin oldu?’, diye sordu Efsun.
-‘Bugün yemek yerken bir kız bana bakıp duruyordu. Sonrada senin odana dönerken pencereden bana bir not attı. Meclis ve cemiyetten bahsetti. Cemiyet kimi içeriyor bilmiyorum ama seninle ilgili planları iyi değiller. Bu soruna bir çare bulmak için seni saklayıp korumam gerek. Zaman kazanmalıyız.’
Efsun durdu.
-‘Rüzgar ben biryere gitmek istemiyorum. Kaçmak istemiyorum. Meteor Bölgesine dönerim olur biter.’
-‘Seni orada barındırmayabilirler! Teşkilat bu durumu duymuşsa Meteor Bölgesindekilerde duymuştur!’
-‘Beni İstanbulun dışına atarlar ancak.’
Rüzgar Efsunun elinden tuttu ve yürümeye zorladı.
-‘Ben varken kimse seni biryerlere gönderemez.’
Dikkat çektiklerini farkettikten sonra daha yavaş hareket etmeye başladı Rüzgar.
-‘Sakin ol. Etrafa bakma sakın’, dedi Efe usulca. ‘Birazdan Çınar altına varırız.’
-‘İstemiyorum. Evime gidelim! Orasını kimse bilmiyor. Hem komşularımda yok. Şuan kirlidir pistir ama komşularımda yok. Orada kalabilirim.’
-‘Seni yanlız bırakmam gerek bir süre. Bilgi toplamam gerek.’
-‘Anladım. Geldiğinde yanlız gel, tamam mı? Şimdi ayrılalım. Sen hemen git.’
Eminönüne vardığımda hemen odama gittim ve kapıyı açtım. Kimse yastıklı yatağa dokunmamış. Efsunun özel eşyalarını alıp onun odasına götürdüm. Efsunun odasında bir tek yatağı vardı ve sağlam pencereleri. Kıyafet dolabı yarım kalmıştı. O yüzden elime çekici alıp tamamladım dolabı. Tam işim bitiyordu Efe girdi içeriye. Nefes nefese kalmıştı.
-‘Ata! Efsun nerede?’, diye sordu.
-‘Sakin ol. Odasında uyuyor. Birşey mi var?’
-‘Heryerde seni aradım! Efsun! Onu buralardan...’, diye söylüyordu Efe ama elimle önce ağzını sonrada odanın kapısını kapattım.
-‘Söyleme’, dedim fısıldayarak. ‘Haberim var. Ben onu başka bir yere gönderdim bile.’
-‘Sen nasıl öğrendin?’, diye sordu Efe.
-‘Orasını boşver. Başka kim biliyor bu durumu?’
-‘Nur, Semih, Işıl, Yağmur, Işık, Yasemin ve ben. Ayrıca Fare adamları ve Çetecilerde dahil bu duruma.’
-‘Allah kahretsin! Baştan anlat! Neler oldu?’
Efe Rüzgara herşeyi anlatırken dışarıda çığlık sesleri duyuldu.
-‘Çeteciler! Çeteciler geliyor! Herkez kaçsın’, diye bağırmaya başlandı.
-‘Efe diğerleri nerede?’
-‘Herkez dışarıda bizi bekliyor. Hepimizin haberi var saldırıdan. Hadi bizde inelim.’
Hemen silahımı ve zırhımı aldım. Dışarıya çıktığımızda arkadaşlarımız bizi bekliyordu.
-‘Efsun güvende. Hadi onların icabına bakalım’, dedim ve hep beraber silahlarımızı çıkarttık.
Çetecilerin yanında büyücülerde vardı. Ortalığa elektrik saldırıları yapıyorlardı.
-‘Büyücüler! Siz büyücüleri durdurun önce! Sonra bize yardım ederseniz! Şifacılar! Arkada durun ve Çetecilere zehir, bize şifa dağıtın. Akın sen şifacıları koru. Savaşcılar! Önünüze gelene saldırın’, dedim ve hepimiz onlara silah açtık. Onlar daha çoğunlukdaydı ama şifacı arkadaşlarımız bize çok yardım ettiler.
-’15! 15 kişiler sadece! O şifacı yok’, diye bağırdı birisi. Çete elebaşı o olması gerek. ‘Bize şifacıyı verin bizde gidelim!’
Hepimiz saldırmaya devam ettik. Jandarmalarda bu sefer bize yardıma geldiler.
-‘Rüzgar! Herkeze şifa dağıtamıyoruz!’, diye bağırmaya başladı Nur.
-‘Tamam! Bana şifa dağıtma o halde! Odamda kudret iksirleri var! Hemen onları al ve kullanın!’
Nur hemen fırladı ve kudret iksirleri ile beraber döndü. Jandarmaların yardımları sayesinde düşmanı yenebildik. Aramızda hiç kayıp yoktu Allaha şükür. Düşman yine başaramadı ama bir kez daha gelecekleri belli.
-‘Rüzgar! Bunlar rahat durmayacak. Bugün içlerinden çok kişiyi katlettik. Bence hemen gidelim bulundukları yere ve orayı darmadağın edelim’, dedi Semih.
-‘Bencede mantıklı’, dedi Süleyman. ‘Böyle bir hamleyi beklemiyorlar.’
-‘Arkadaşlar hemfikirsek gidelim’, dedim. ‘Gitmek isteyenler?’ Herkez elini kaldırdı.
-‘Tamam. Sonuç ortada. Bir saat sonra çıkıyoruz o halde’, dedim.
-‘Efsunun odasına mı gidiyorsun yine’, diye sordu Efe.
-‘Evet. Orasını bitirmem gerek. Efsun döndüğünde orada kalacak.’
-‘Peki ya dönemezse?’
-‘O zaman bende giderim.’
14. Iskele, Meclis ve Cemiyet
Re: 14. Iskele, Meclis ve Cemiyet
artık bir sayfa daha yazıyorum ama yakında bitecek herhalde hikayeye devam edemiyor gibiyim :?