Bir Hiç İçin İleri (Grup Bölgeleri Adına)

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
Kullanıcı avatarı
machine
Acemi Savaşçı
Acemi Savaşçı
Mesajlar: 6
Kayıt: 30 May 2010 17:36
Sunucu: Teşkilat

Bir Hiç İçin İleri (Grup Bölgeleri Adına)

Mesaj gönderen machine »

Acaba ne kadar geçti güneşin ve ayın adım atmadığı bu mağaralara ineli kestiremiyorum. Ne kadardır ölmeye ramak kalmışçasına yaşıyorum ondan da haberim yok. Kaçıncıya yeri göğü inleten patlamaların dolaştığı mağaraları dolaşıyorum onu da bilmiyorum. Kaç can yoldaşımın şu duvarlar arasında öldüğünden de haberim yok ve kaç melun yaratığın siyah kanıyla boyadım duvarları sayamıyorum.
Gözüm kararıyor bazen garip ışıltılı mantarların bittiği çatlaklardan damlayan su damlacıkları beynimin içinde yankılanıyor. Elimdeki dev balta ve sırtımdaki zırh ağır geliyor. Üstümdeki kadim büyülerin fısıltıları bile giysilerimden dışarı uğruyor sanki. Daha ne kadar dayanabilirim bu katliama? Bu acı ne kadar daha sağ bırakır beni?
Acımadan bir melun cinin daha kafasına indiriyorum baltamı keskin bir hareketle ve yığılıp kalıyor cansız bedeni. Düşünüyorum acaba onlar da düşünüyor mu, bıkıyorlar mı bizden benim onlardan bıktığım gibi? Yoksa sadece bizi öldürmek için mi yaşıyorlar, ümitsizliğe rağmen?
Bu saçma yerin en büyük melanetini gebertince rahat ederiz sanmıştım. Saçma kilitli kapıların arkasındaki meranları gebertince son bulur sanmıştım ama olmadı. Hiçbir zaman son bulmayacak anlaşılan uğraşım, uğraşımız.
Düşünmeden sırtımdan çekip aldığım çifteyi bir intihar meraklısının alın çatına boşaltıyorum. Düşündüğüm şey ise daha güvenli bir yer. Güvenli, bu saçma sapan yerde olabildiği kadar. Bir Domuz’un çiftliğini düşünüyorum. Orada duyduğum söylentileri.
Daha yeni yerler buluyorlarmış. Daha önce temizlediğimiz yerler yetmezmiş gibi! Gözümün önünden geçiyor hepsi, buradakilerin küçük kardeşleri olan cinler, kendi elimizden gelen felaket, fare adamlar, eski zamanlardan kalmış koridorlarında ölülerin cirit attığı ve bir panzehir için yalvardığımız karmaşık labirentler, meteorların açmış olduğu yaralar, ırkımızdan gelen hainler ve saf vahşiliğin emsali kurt adamlar, tepelerinde taştan yaratıkların uçtuğu, arkanızdan koşuşturan tazıların ve bir sürü eski garip yaratığın olduğu şirin mi şirin(!) bir ada ve en sonunda da gelmez olaydım dediğim saçma sapan dolambaçlı yolları olan bir sonraki köşeden hangi deliliğin fırlayacağını bilemeyeceğiniz mağaralarıyla yer altı ve gördüğüm herhangi bir şeyden daha eski ve daha garip olan meranlarıyla Meran Şehri… Lanet olsun hepsine! Birçok iyi adamı kaybettik orda. Birçok arkadaşım öldü!
Ve hala bıkıp usanmadan yeni yeni yerler arıyorlar ve nasıl bir lanetse yayılan, korkarak sindiğimiz ama artık terk ettiğimiz yerleri basıyorlar, talihsiz sürgünler isyan ediyor. Kanla sindirip, liderlerini biçtiğimiz labirentten daha eski ve daha tehlikeli yerler buluyorlar yer altında.
Sözleştiğimiz gibi buluşmaya gidiyorum can dostlarımın yanına. Önüme çıkan ufak tefek haşaratı baltamın bir vuruşuyla kenara çekiyorum.
Birçok hata yaptım bu diyarlarda ve birçok yarayla ve arkadaşlarımın canıyla telafi edildi hepsi lakin yaptığım en büyük hata böyle sakat bir dünyaya doğmaktı. En başından beri mücadele etmekti belki de yaşamak için. Çokça dostumun yok oluşunu görmektense bir tek kendi yok oluşum daha cazip geliyor şimdi bana, yanımda dostlarımla kadim günlerden kalan savaşçıları biçmeye giderken.
Sinirle kasılmış yüzlerine bakıyorum. Adının bile korkuttuğu saçma sapan yaratıklarla ve eski zamandan kalma ölülerle bir hiç uğruna savaşmak için gidiyorlar, bir hiç uğruna ölmeye gidiyorum.
Sürekli bir amaç uğruna savaştığıma inandım, sürekli bir amaç uğruna savaştığıma inandırıldım daha doğrusu. Sürekli öldürdüğüm yaratıklar için ödüllendirildim. Daha çok yaratık avlamak için ve giderek güçlendi bileklerim küçücük bir çocukken Agâh’ın yanında oyunlar oynadığımı hatırlayınca gülüyorum artık ve orada oynayan diğer çocukları görünce. İlerde onlar da anlayacaklar ne kadar saçma bir döngü içinde olduklarını.
Yine de Agâh’ın bana öğrettiği en önemli şeyi öğrenemezlerse diye korkuyorum. İnsan canına kıymamayı… Ta ki o senin canına kastedene kadar.
Küçük bir adada ilerliyoruz şimdi dostlarımla. Küçük köpekler ayaklarıma yapışıyor. Her zaman yaptığımı yapıp savuruyorum demir tozluklu ayağımı kafalarına birinin ve kafatası parçalanıyor, kaçıyorlar. Sanki bir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz.
Niye diye düşünüyorum yine, niye her seferinde kayıp veriyoruz, niye direnemiyor herkes? Niye ben direnmek zorundayım, başkaları başkaları direnemiyorken?
Dev bir çukurdan aşağı sallanıyoruz. İniyoruz, iniyoruz, iniyoruz… Sanki cehennemin dibine uzanıyor bu çukur derken ayaklarımızı yere basıyoruz. Kadim bir işçilik karşılıyor bizleri, duvarlar yerler hatta tavan yaktığımız meşalelerin ışığında parlıyor. Derken bir çığlık duyuluyor. Saldırıyor üzerimize ölüler, eski dolambaçlarda olduğu gibi. Philetos denen ölünün adamlarından daha büyük bir hiddetle ve daha kalabalık geliyorlar. İlkine şaşırtmaca verip baltamla tuz buz ediyorum kafasını ve duvara yapıştırıp bütün kemiklerini un ufak edene kadar vuruyorum. Yanımda diğer arkadaşlarım, hepsi güçlü hepsi indiriyor tek tek kemik torbalarını parlak zırhlar içinde ve arkada şifacımız güzel sözler mırıldanıyor, büyülü sözler, bizi bu melun yerin çürümüş kokusundan kurtarmak için.
Hızla ilerliyoruz. Yer altında derin uçurumların içinden geçerken tekrar tekrar saldırıyor ölüler ve yine biçiyoruz hepsini. Tek bir çizik bile yok! İlerlemeye devam ediyoruz ve en sonunda aydınlık bir oda karşılıyor bizi. Altın süslemeler var duvarlarda ve güzel güzel parlıyor sonsuz kandiller üzerimizde.
“Hoş geldiniz,” diyor ipeksi bir ses ölümcül bir tonla. Alev alıyor zemin. Üzerimizdeki efsunlara güvenip hızla geçiyoruz oraları ve lanetin kaynağına ulaşıyoruz. “İşte büyük patron,” diye alay ediyor yanımda arkadaşım ama kimse gülmüyor. Aslında kendisi bile pek umursamıyor kendi söylediklerini.
İçeri giriyoruz. Yapmamız gereken şey belli; “Lanetin kaynağı yok edilmeli,” diye mırıldanıyorum tekrar ama biliyorum ki lanetin kaynağı ne bu ne de bir başka şey.
Lanetin kaynağı biziz diyesim geliyor ama ağzımı kapalı tutuyorum. İçeri dalıyoruz bir gürültüyle ama donakalıyoruz. Gücün timsali duruyor karşımızda. Gözleri çakmak çakmak volta atıyor içerde. Bir an öylece bakıyoruz sonra herkes kendi toparlıyor ve arkada şifacımızın söylediği sözler yankılanıyor. Cesaretle ileri atılıyoruz lakin daha silahlarımızı hedefe yönlendirmeden yine zayıflıyoruz. Böyle bir iradeyle savaşmak için yaratılmadığımızı düşünüyor herkes ama şifacımız daha da yüksek sesle kurtarıyor bu büyüden bizi çünkü o her zaman yapacağını bilmiştir ve ruhunu dinler. Hiçbir zaman tereddüde düşme z ve her zaman arkamızda durur. Tam ben bunları düşünürken bir arkadaşım sesinin tümüyle bir nara atarak ileri atılıyor.
Yanlış hareket olduğunu biliyor herkes ama kimse bir şey yapamıyor. Herkes seyretmek zorunda kalıyor olanları.
Koşuyor, koşuyor… Bitmez görünen anların ardından salonun sonuna varıyor ve kılıcını indirmeye başlıyor derken daha kılıç hedefe varamadan elinden kayıyor ve tangırdayarak yere düşüyor. Kendisi de cansız yere yığılıyor.
Ölümün çabukluğu hepimizi korkutuyor ama içimizde bir intikam ateşi doğuyor hep birlikte ileri atılıyoruz. Silahlarımızı kadına indiriyoruz, indiriyoruz ve şifacımızın kudretiyle ölüme yaklaştığımız an geri geliyor nefesimiz lakin sonunda yorgun düşüyor ellerimiz. Yavaşlıyoruz ve bakıyoruz ki kılıçlarımız, baltalarımız körelmiş lakin kadında tek bir yara dahi açamamışız. O an bir boşluk oluşuyor içimizde ve tekrar duyuluyor hoş geldiniz diyen ipeksi ses ve bir kahkaha patlatıyor.
Kahkahası boşlukta yankılanırken anın ümitsizliğine bakıp silkiniyorum “Kaç,” diye fısıldıyorum şifacımıza “ancak sen kurtarabilirsin kendini.”
Kararıyor tekrar gözüm ve sert zemine çarpıyor başım. Boşluk ve karanlık alıyor beni. Son gördüğüm ise şifacımızın kadının karşısında büyüyen silueti oluyor.


DEVAM EDECEK
Kullanıcı avatarı
Wizards
Tılsım Tanığı
Tılsım Tanığı
Mesajlar: 1412
Kayıt: 19 Ara 2009 20:54
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos

Re: Bir Hiç İçin İleri (Grup Bölgeleri Adına)

Mesaj gönderen Wizards »

güzel yazmışsın tebrikler
Hear Me Roar

House LANNİSTER
Kullanıcı avatarı
machine
Acemi Savaşçı
Acemi Savaşçı
Mesajlar: 6
Kayıt: 30 May 2010 17:36
Sunucu: Teşkilat

Re: Bir Hiç İçin İleri (Grup Bölgeleri Adına)

Mesaj gönderen machine »

Wizards yazdı:güzel yazmışsın tebrikler

Saolasın kardeş. Bi tek sen yorum yazdım yüreğine sağlık.
Kullanıcı avatarı
sahinx60
Işık Hanım'ın Elemanı
Işık Hanım'ın Elemanı
Mesajlar: 224
Kayıt: 02 Nis 2010 04:33
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: Bir Hiç İçin İleri (Grup Bölgeleri Adına)

Mesaj gönderen sahinx60 »

ellerine sağlık güzel olmus
Sahinx
dosta DOST
düşmana
DÜŞMAN
Cevapla

“Yazım” sayfasına dön