Gezgin Şehir [Fan Made Hikaye]
Gönderilme zamanı: 19 Kas 2018 19:07
Selamlar.
Ölü toprağının üzerine çöktüğü oyunumuza biz de Gorgar bıraktıktan sonra Muhammed (Plafect00) dostumla son bir şey sergilemek, tabiri caizse ölünün üzerine toprak atmadan evvel son kez şok tedavisi uygulamaya karar verdik. Daha doğrusu yarım kalan hikayeyi, kendi hayal gücümüzle yazarak sizlerin beğenisine sunmak istedik.
Sizin de kürekleriniz hazırsa keyifli okumalar dileriz.
Ölü toprağının üzerine çöktüğü oyunumuza biz de Gorgar bıraktıktan sonra Muhammed (Plafect00) dostumla son bir şey sergilemek, tabiri caizse ölünün üzerine toprak atmadan evvel son kez şok tedavisi uygulamaya karar verdik. Daha doğrusu yarım kalan hikayeyi, kendi hayal gücümüzle yazarak sizlerin beğenisine sunmak istedik.
Sizin de kürekleriniz hazırsa keyifli okumalar dileriz.
Bölüm 1
Büyücü, engin Karaköy’ün dar sokaklarında aheste aheste ilerliyordu. Samyeli suratını lanet edilmiş bir tükürük gibi ona püskürüyordu, kaygılıydı. Yüzündeki ağır matem bunun kanıtıydı. Öyle ya, ağır ağır ilerlediği Bankalar Caddesi’nde dahi nedamet dolu geçmişi onu bir kanun adamı gibi kovalıyordu. Bu yüzden sürekli arkasına bakıyor, alnından Kasım ayının soğukluğuna rağmen boncuk boncuk ter akıyor, elleri titriyordu. Aklının odalarına hapsettiği, daha doğrusu etmeye çalıştığı her şey firar ediyor ve bunun bedelini ona pişmanlık prangaları vurarak ödetmek istiyordu.
Her gece gördüğü kâbuslar boşuna değildi. İrkilerek uyanırdı büyücü. “Onlar” derdi, “Onlar, gene kazanamadılar...” Yalnız yaşıyordu, zaten kimse onunla yaşayamazdı, korkardı. Korktuğu bir kabus görerek uyanan adam değil de, uyanıp söylendikten sonra yatmaya devam eden ve ertesi sabaha hiçbir şeyi hatırlamayan adam olurdu. Şikayet edenler olurdu, o umursamazdı. Zaten hiçbir şeyi umursamazdı! Geride ne cesetler, ne leşler, ne ırklar bırakmıştı... Onun süredir yaptığı tek şey savaşmaktı. Yalnızca savaş...
Henüz 25’inde kırlaşmaya başlamış dağınık saçları gözünün önünü kapatsa da caddede ezbere bildiği yollardan şaşmayarak devam ediyordu. Artık pek bir şey hissettiği söylenemezdi, boş vermişlik dışında.
Güdümlü Balon’a çoktan varmıştı bile. Burası onun müptelası olduğu yerdi. Kendisi ve kendisi gibi olan her müptezelin ana yurdu olmaya başlamıştı burası. Büyücü her buraya gelişinde kapının birkaç metre gerisinde durarak ihtişamına kapıldığı balona yükselen kuleyi seyre dalardı. Beyninin içini kemiren erg safsatası ona uyarıcı sinyaller vermiyor olsa yağmur bekleyen bitki gibi orada durabilirdi. Ancak peşini bir türlü bırakmıyordu. Şu sıralar etkisi hafiflemiş gibiydi. Muhtemelen sebebi Derviş Hasan’ın onun sırtını sıvazlamasıydı. Ne kudretli kişiydi şu Derviş! Elinden hatta dilinden bile şifa akardı.
Merdivenleri tek solukta çıkmıştı büyücü. Yüzü beton gibiydi, beti benzi atmıştı. Karakadın onun bu halini görünce her şeyi anlamıştı. Belli ki erg alacaktı. Yorum yapmadı. Onun bu çöküşü karşısında ne dese fuzuli olacağını bildiği için boş odalardan birini gösterdi.
“Günlük dozajın 1 saat” diyebildi. Sözlerinde acıma vardı. Buraya uğrayan her nefer için üzülürdü ama büyücü için ayrı bir kaygı hissederdi. Ne de olsa o büyücü sayesinde Tahtakale’ye transtitör, tünel jetonu, iletken kablo ve direnç rezistörü ticareti yaparak servetine servet eklemişti. Büyücü’nün gözünde o ve Işık birbirinden farksız karaborsaya hâkim suikastçi kimselerdi. İkisi de parasına bakardı.
Büyücü her şeyi aklından silmek istiyordu. Odadaki yatağa b.k çuvalı gibi attı kendisini. Dışarıda arta kalan son fare adamlar direniyor. Düne kadar Karaköy’de kedi rolüne bürünmüş Teşkilat, Hakir’in ölümü ile kaplan kesilmişti. Bombaların ritmi hem gönülleri hem de canları birer birer kıyamet dünyasından siliyordu. İşte büyücünün kederi bunları hatırlamasıyla başlıyordu. Erg dolu tüpün vanasını kavradı ve hızla açmaya başladı. Gözlerinin altı kızarmaya başlamış ve çatlaklar oluşmuştu. Ağzına götürdüğü maskedeki ergin kokusuz ve tatsız aromasını aldı. Taze sayılırdı. En son kullanılalı bir buçuk saatten fazla olamazdı. Bu tat, bedbaht kalbine bir kurşun gibi saplandı. Vanaya hızla asıldı, sanki koparacak gibiydi. Tüpten gelen ‘tıs’ sesi eşliğinde duman hızla hortumdan salınarak maskeye ulaştı. O anda büyücü derin bir huzura kavuştu. Göz kapakları ağır ağır kapanmaya başladı. Yavaşça… Hoyrat ama zararsızca bir dürtü beynini okşamaya başladı. Hatırladı… o hatırlamamak istediği geçmişini hatırlamaya başladı. Ve kabusları, G.R.C’deki anı enjektörlerindeki duygular gibi kapalı gözlerinin önüne düşmeye başladı.