Eser Türü:Geleceğe Yönelik Hikaye
Geçmişi Düşünürken:
‘Çok şey gördü bu artık görmeyen gözlerim’… Belki de bu söz her şeyi açıklıyordu.Çok zaman olmuştu bu hikayeye atılalı.Geçen zamanda ben de çok şey gördüm.Görmeye de devam ediyordum..Eminönü’nde küçük yaratıklarla başlayıp Hidralara kadar uzanan bir hikaye bu.Eminönü’nden Labirente’ daha sonra Meteor Bölgesi’ne ordan Sivri Ada ve Yeraltına ordan Merana kadar uzanan bir hikaye..
Sayısız yaratık öldürdüm.Sayısız düşmanla savaştım.En önemlisi çok insanın canına kıydım…Uzun zamandan beri hiçbir şeyden zevk almaz oldum.Kendimi İstanbul’a, kıyametten sıyrılmaya adamıştım .Sayısız kez yaralandım, bir çok kez bitkin düştüm, ölümden döndüm fakat hiç yılmadım.Çünkü bir amaç uğruna savaşıyordum ya da ben öyle düşünüyordum.Bu düşünce bile bana yetiyordu.
Geçen zaman bana çok şey öğretti.Her türlü görevi sorgusuz yerine getirdim.Her yeni keşifte pay sahibi oldum.Her şey İstanbul içindi,her şey insanlık içindi, her şey umudunu bizlere bağlamış insanlık içindi.Fakat her geçen gün bu bataklığa daha fazla battığımı,çıkışı ve sonu olmayan bir bataklığa saplandığımın farkına varmıştım.Artık bu yoldan dönüş yoktu.Çok geçti….
Sıradan bir gündü.Her zaman olduğu gibi yine kalabalık ve kargaşanın hakim olduğu Sancak bölgesindeydim.Bu yer bana her zaman huzur verirdi.Burada her şeye karşı ayakta kalmayı başaran başyapıt “Yeni Cami” bana güç veriyordu.Lodos kalesine uğrayıp son durumları takip ediyor,maden başında zaman geçiriyor,Lonca kardeşlerimle savaşlara katılıyor,Er meydanlarına katılıp çaresizce savaşıyordum.Savaşmak artık benden ayrılmaz bir bütün olmuştu.Uzun zaman sonra keşifler duraksamıştı.Bu günlerde bize çok ihtiyaç duyulmuyordu.Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.. Belki de bu sessizlik Fırtına öncesi sessizlikti..
Uzun Zamandan Sonra Aklıma Gelen Sorular Cevaplanıyor:
Yine bir gün Lodos Kalesi’ne gidip İsmet Bey ve klandaşlarımla konuştum ve odalardan birine girip oturdum.Geçmiş günler gözümün önünden geçmeye başladı.Teşkilat’a katılışım,Meteor Bölgesi’nin bulunması,Sivri Ada,Yer Altı,Meran,Hidralar,tanıştığım kişiler derken birden aklıma o sorular gelmişti.Uzun zaman olsa gerek bir ara zihnimi kemiren bu sorular keşifler,savaşlar derken zihnimde derinlere yerleşmiş onları hatırlamamı bekliyorlardı.Şimdi yavaş yavaş hatırlıyordum o soruları.Hepsi teker teker aklıma gelmeye başladı.İlk soru buydu:
“Kuklacı’nın Seçilmişi”… Aklıma ilk olarak bu isim geldi.Burada asıl önemli olan nokta “Kuklacı” idi.Kimdi bu “Kuklacı” denen kişi.Zamanında Eminönün’den sildiğim Kuklacının Seçilmişi ne için ona hizmet ediyordu?Fareadamlarla ne tür bir ilgisi vardı? Hayatta mıydı? Neredeydi? Sivri Ada’da bulunan Topuz onun hakkında ne biliyordu.Fareköyünde onunla ilgili bir bilgi var mıydı? Bu konuyu zaman kaybetmeden araştırmalıydım.
Lodos Kalesinden eşyalarımı topladığım gibi koşarak Agah Bey’in yanına gittim.Çünkü Agah Bey yaşayan bir kaynaktı.O günleri görmüş,olanları hala unutmamıştı.Agah Bey beni böyle heyecanlı görünce birden şaşırdı.Uzun zamandır Agah’ın yanına görev olmadıktan sonra uğramıyordum.Agah Bey’e olanları anlattım ve Kuklacı hakkında bilgi istedim.Agah Bey geçmişte yaşananları anlattı ve Sahaf Necmi’ye gidip ondan Kıyamet başladığından beri olanları anlatan “Kıyamet Tarihçesi” adlı kitabı vermesini söyledi.Orda her bilgiyi bulabileceğimden bahsetti.”Artık bu yaşlı adam pek çok şeyi hatırlamıyor genç..O kitabı oku, aradığın her şeyi bulacaksın.Kafana takılan bir şey olursa yine yanıma gel.Bu olay kaçınılmaz bir hal alıcak.”
Bu söz beni şaşırtmıştı.Her şey bu işe ilk başladığım günkü gibi heyecanlı bir hale geliyordu.Zaman kaybetmeden Sahaf Necmi’nin yanına vardım.Sahaf Necmi anlattıklarımı duyunca yüzünün rengi değişti.O da olacakların farkındaydı.Kitabı bana uzatırken “Büyük bir işe bulaşıyorsun Hakkı “ dedi.Yüzünde korku dolu bir tebessüm vardı.Ben ona anlamsız bir bakış atmaktan başka bir şey yapamadım ve kitabın sayfalarını yavaş yavaş çevirmeye başladım.Bu kitapta Beyaz Köşk döneminden günümüze kadar olmuş olaylar geçiyordu.Kuklacı’nın zamanında Eminönün’de hüküm sürdüğü ve fareadamların onun icadı olduklarını okudum.Burda adı artık anılmayan ‘Beyaz Büyücüler’ de vardı.Beyazköşk’ün o zamanda Teşkilat ile bir çatışma içinde olduğu yazıyordu.Kuklacının çok kurnaz ve çok güçlü büyüleri bildiğini ve Beyaz Büyücüler ile durdurulamaz bir güç oluşturduğu yazıyordu.Bu Beyaz Büyücülerin başındaki isimler ‘Azat Bey ve Gaffar Bey’ idi.Beyaz Büyücüler Elektrik büyüsünü ustalıkla kullanan kişilerdi.
Okuduklarıma göre Sivri Ada’da tanıştığım ‘Topuz’ Beyaz Köşk’e karşı ayaklanan fareadamlardan biriydi.Kim için çalışıyordu o zaman?Teşkilat için mi yoksa Kuklacı için mi? Bu soruyu cevaplayamadım.
Gaffar Bey ile Azat Bey arasında ayrılıklar çıktığını ve Gaffar Bey’in kendi grubunu toplayarak “Çemberlitaş” yönünde uzaklaştığını okudum.Çemberlitaş... Evet yüzüm gülmeye başlamıştı.Keşfedilmeyi bekleyen yeni bir bölge daha.Bu bölge her zamankinden daha çok sır ve zorluk içeren bir bölgeydi.Olacaklar yavaş yavaş zihnimde beliriyordu.
Burda Teşkilat’ta önemli bir noktada bulunan bir isim ‘Aydın Bey’ de dikkatimi çekmişti.Meran yolunda ölü bulunana ‘Aydınoğlu’ Aydın Bey’in oğluydu.Banka ilerisindeki bir mezarlıkta Aydın Bey’in mezarını bulmuştum.Bu o Aydın Beydi.Fakat ben Aydın Bey’in öldüğünü sanmıyordum.Kitapta yazanlara görede Aydın Bey onların elinden kaçmayı başarmış fakat öldüğü haberleri kısa süre sonra Eminönüne yayılmıştı.Bu haber Beyaz Köşk’ün otoritesini düşürmemek için uydurduğu bir yalandı bence.Bana göre Aydın Bey ve bazı kişiler kaçmayı başarmışlardı.Fakat neredeydiler ? Hala yaşıyorlar mıydı ? Yoksa Teşkilat ile hala bir iletişim içersinde miydiler ? Acaba bana Telefonla görevler veren kişi Aydın Bey olabilir miydi? O kişi hala gizemini sürdürüyordu..
Kitapta dikkatimi çeken yerler her sayfada artıyordu.Bir dergiden alınmış bu yazıyı okuyunca aklıma Şarapçı gelmişti.
“O yıldızsız gecede, köşk sokağı gündüz gibi aydınlıktı. Sayıları oldukça azalmış olan beyaz büyücüler, olası tehditlerden haberdar olabilmek için, sokağı büyü ışığıyla doldurmuşlardı. Çok kudretlilerdi. Onlar arasında geçirdiğim yıllar süresince, bunu bu kadar idrak edememişim sanırım. Meğerse her şeyin daha kolay olacağına dair bir yanılgı, zihnimi esir etmiş, teslim olacaklarına dair inancım bu kör yanılgıdan ibaretmiş. Kuklacının talebeleri, sayıca az olmalarına rağmen, haftalardır direniyorlardı. Son direnişleri de elbette görkemli olacaktı.
Ben kimdim? Biz zamanlar onlardan biri. Azat'ın yaptıklarına takati kalmadığından, gizlice izini kaybettirmiş ve cemiyete katılmış. Herkesin öldü bildiği... Sersem… Bir önceki hafta bir köşe başında sıkıştırdılar beni. O gün ölsem, huzura kavuşacaktım, ama korktuğum başıma geldi, beni tanıdılar ve gitmeme izin verdiler. Ve yüzlerindeki o hayal kırıklığı ve hüzün beynime öyle bir kazındı ki. Evet belki onlar Azat'ın yaptırdığı kıyımın aleti olmuşlardı. Ama en azından hain değillerdi. Peki yine, kimdim ben?
Gecenin sonunda, zafer artık cemiyetin olacaktı, bu kesin. Bana ihtiyaç olduğunu düşünmüyordum artık. Bütün gece elimdeki bir şişe şaraptan güç alarak sokağa baktım ve baktım."
Umut Dergisi 1976 - İsimsiz itiraflar.”
Yoksa Şarapçı bir zamanlar Beyaz Büyücülerden birimiydi.Onlar hakkında neler biliyordu.Zaman kaybetmeden onun yanına gitmeliydim.Kitabı rehber olması için çantama atarak Mısır Çarşısı’ndan çıktım.
Şarapçı her zamanki gibi kıyıda kutulara sırtını yaslamış oturuyordu.Yanında kadim dostu şarap şişesi vardı.Ayak seslerimi duymuş olsa gerek kafasını ağır ağır bana çevirdi.Yüzümdeki ifade onu da huzursuz etmişti.Gülen yüzü birden ciddi bir hal aldı.Yanına çömerek konuya girdim.Anlattıklarımı duydukça yüzündeki ifade değişiyor o günleri hatırladıkça canı sıkılmaya başlıyordu.Yaklaşık 30 yıl geçmişti bu sözleri söyleyeli.Şarapçı istemeye istemeye olanları anlattı.Azat Bey’in yaptığı kıyımlardan dolayı artık olanlara katlanamayıp Yükseliş Cemiyeti’ne (Teşkilat’a) katılarak bu acımasızlığa bir son vermeyi istediğini anlattı.Hain damgası yediği için oldukça sıkkın olmasına rağmen,doğru yerde olduğu düşüncesi bunu unutturuyordu.Şimdi Beyaz Büyücüler ya da Gaffar Bey’in akıbetinden haberi olmadığını söyledi ve geçmişteki bilgileri bana anlattı.Teşekkür ederek yanından uzaklaştım.
Agah’ın yanına varmıştım.Edindiğim bilgileri tek tek anlattım.Agah eksik yerleri bana anlattı.Topuz’un çeşitli yerlerde bizlere yardım ettiğinden bahsetti.Aydın Bey olayını dinleyince çok şaşırdı.Bu konuyu da çözdüğümü anlayınca olanlardan bahsetti.Tahmin ettiğim gibi Aydın Bey ve birkaç kişi Beyaz Köşk’ten kaçmayı başarmışlardı.Beyoğlu’na kaçtığından bahsetti.Telefon olayına gelince ondan bir haberi olmadığını söyledi.Bir şeyler biliyor gibiydi ama daha fazla üzerine gitmek istemedim.Agah Bey’e verdiği bilgiler için teşekkür ettim ve biraz daha düşünmek için izin istedim ve oradan uzaklaştım.
Takım Toplanıyor ve Gizemli Kapı’ya Doğru ilerliyoruz:
Şimdi ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.Lonca arkadaşlarımı toplayıp onlara olan biteni anlatmalı ve fikirlerini almalıydım.Derhal hepsi ile Lodos Kalesi’nde buluşma kararı aldık.İlk varan ben olmuştum.Onları beklerken kitapta yazanları okuyor bir yandan sonuçlar çıkarmaya çalışıyor,bir yandan da o zamanda olan olayları aklımda canlandırmaya çalışıyordum.Ben kitaba yoğunlaşmışken arkadaşlarım yavaş yavaş toplanmaya başladılar.İlk en yakın dostum Onur geldi.Daha sonra Uğur,Samet,Burak,Berhan,Yunus,Bora,Kürşad,Hasan sırasıyla geldiler..Onlara olan biteni anlatıyordum.Hepsi ağzımdan çıkan her sözcüğü pür dikkat dinliyor,heyecanlanıyor,şaşırıyor ve meraklanıyorlardı.Söyleyeceklerim bitince onların fikirlerini dinledim.Bir an önce Çemberlitaş’ı araştırmayı istiyorlardı.Çemberlitaş girişinin nerede olduğunu bildiğimi düşündüm.Aklıma gelen bir yer vardı.Tüm ekip tüm ekipmanlarını topladı ve Lodos tüccarından gözlüklerimizi alarak yola koyulduk.Meteor Bölgesi’ne sorunsuz bir şekilde girdik.Şah Kobra’ya doğru ilerliyorduk.Şah Kobraya vardığımızda tüm ihtişamıyla orda duruyordu.Kısa bir süre içinde onu öldürerek işe koyulmaya başladık.Onun bulunduğu yerde tahtalarla kapatılmış bir kapı vardı.Bu kapı önceden de oradaydı fakat araştırma fırsatı bulamamıştım.Tahtaları kırarak kapıyı meydana çıkardık.Fakat bu kapı Meranda girişindeki Mühürlü kapıya benziyordu.Açılması mümkün değil gibi gözüküyordu.Üstünde farklı bir dille yazılmış yazılar vardı.Daha çok sembole benziyordu bunlar.Bunları bir yere not alarak bu çeviri işlerinden en iyi anlayan kişi olan Arzuhalci’nin yanına gittim.Arzuhalci kısa bir süre sonra şifreyi çözmeyi başarmıştı.Ancak yüzüme çelişkili bir biçimde baktı.”Benden gizli ne iş çeviriyorsun Hakkı!”dedi.Belki olanları anlatmak istemiyordum ama kapının arkasına açılan yol onun elindeydi.Olanları çok kısa bir zamanda anlattım.Acele etmeliydim.Orada ne yazdığını sordum.Oda pek emin olmayarak “Hey Dost!Bir Beyaz Büyücüysen göster gücünü ve geç kapıdan!Bul bizi Çemberlitaş’ı izleyerek…” yazdığını söyledi.Gelişmeleri kendisine iletmemi rica etti ve teşekkür ederek oradan uzaklaştım
”Bir Beyaz Büyücüysen…” Hiç birimiz Beyaz Büyücü değildik fakat aramızdaki tecrübeli büyücüler Elektrik büyüsünü kullanmayı biliyorlardı.Bir kaç deneme yaptık fakat kapıyı açmayı başaramadık.Aklıma bunu ancak birinin,bir Beyaz Büyücü’nün bilebileceğini düşündüm.O kişi Şarapçı’dan başkası değildi.Hemen büyücüler ile ben yola koyulduk.Kısa süre sonra Şarapçının yanındaydık.Şarapçı bir şeyler olduğunun farkındaydı.İlk defa Şarapçıyı bu kadar ayık bir şekilde görmüştüm.Olanları anlattım ve bize yardımcı olup olamayacağını sordum.Bu şifreyi oda biliyordu.Beyaz Köşk’te gizli yerlere girmek için kullandıkları bir büyü vardı.Bunu yapmak istese bile artık yapamayacağını söyledi.Fakat büyücü arkadaşlarıma öğretebileceğini söyledi.Şarapçı hiç olmadı kadar zihnini zorladı ve hatırladıklarını tek tek büyücülere tarif etti.Samet,Uğur,Berhan ve Yunus büyü sözlerini not etti.Ve el hareketlerini pür dikkat takip ettiler.Şarapçı uzun süre sonra anlatımını bitirdi.O kadar yıl geçmesine rağmen tarif ettiği bu büyünün doğru büyü olmasını umuyordum..
ÇEMBERLİTAŞ:
Tekrar Şah Kobranın mekanına vardık.Büyücülerimiz hiç zaman kaybetmeden işe koyuldular.Sözleri fısıldıyor ve hareketlerini çok dikkatli bir şekilde yapıyorlardı.Bir süre sonra kapının yavaş yavaş oynadığını fark ettik.Birden ayaklandık.Büyücüler sözleri daha şiddetli sözlüyor ve büyünün sonlarına geliyorlardı.Ve kapı açılmıştı.İçerisi görebildiğimiz kadarıyla yıkık döküktü.Tek tek içeri girdik ve her şeye karşı silahlarımızı hazır bulunduruyorduk.2 şifacı en arkada,önlerinde 4 büyücü,en önde 4 savaşçıydık.Sözler aklıma gelmişti.”Çemberlitaş’ı izleyerek…”Gözlerim Çemberlitaş’ı aradı.Devasa taş girdiğimiz yerden gözüküyordu.Pek uzakta değil gibiydi.Çemberlitaş’a doğru ilerlemeye devam ettik.
Bir yandan ilerliyor, bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum.Yollarda insanlığın izlerinin buradan silinmiş olduğu kolayca anlaşılıyordu.Az sayıda kalmış evler ya yıkılmış ya da ayakta durmaya tahammülü kalmamış mekanlardı.Bu yer Meteor Bölgesi’ne çok benziyordu.Bu düşüncelere dalmışken bir takım sesler duymaya başladım.Bu sesler bana robot seslerini andırıyordu.Hepimiz sessizce köşelere saklandık ve o seslerin kaynağını öğrenmeye çalıştık.Uzaktan gelen sesler gittikçe yaklaşıyordu.Sesler iyice yaklaştı ve bir an durduğunu fark ettim.Gözümün ucuyla orada olan şeye bakmaya çalıştım.Bunlar gerçekten dev boyutta makinelerdi.Üstünde zor okunan bir kod yazılıydı.Bu kodu okumaya çalıştım.Orada kazınmış olan yazıda “GBM 71” yazıyordu.Bunların isimlerini kitapta duymamıştım fakat Gaffar Bey’in makinelerde uğraşan bir ekibe yardımcı olduğunu ve Çemberlitaş’a gelirken onları da yanında getirdiğini düşünüyordum.Zaten bu ekibin başarısız bir çalışması daha vardı.Bu bilgileri kitaptan okumuştum.Başarısız olan makinelerden biride “Tepegöz” makineleriydi.Bunlarla çoğu yerde karşılamıştım.Bu düşüncelere dalmışken robotların bizi fark ettiğini anladım.Hızlarını artırarak bize doğru 2 makine geliyordu.Bu makineler Gaffar Bey’i mi koruyordu, yoksa bu makinelerde de mi başarısız olunmuştu.Bunu öğrenmeye şimdilik vaktimiz yoktu.Makineler ölümcül silahlarla bizlere saldırmaya başladılar.Şaheserlerimizi kuşanarak onlara ağır darbeler indiriyorduk.Şifacılarımız geriden bizleri koruyor,büyücüler de tüm güçleriyle makinelere saldırıyordu.2 makineyi de sorunsuz bir şekilde halletmiştik.Üstünde yazan yazıya yakından tekrar baktım.Evet bu makinelerde “GBM 71” kodu kazınmıştı.Bir amblem daha vardı.Bu amblem Beyaz Büyücülere ait olabilirdi.Başka makineler gelmeden Çemberlitaş’a doğru koşar adımlarla ilerledik.
Kısa süre sonra bir yerleşim yerine geldiğimizi fark etmiştik.Makinede gördüğüm o amblemi Burada da gördüm.Bunun Beyaz Büyücülerin amblemi olduğunu anlamıştım.Bizi görenler aniden önümüzü kestiler.Durmamızı emrettiler.”Kuklacı’ya mı hizmet ediyorsunuz? Çabuk cevap verin yoksa doğduğunuza pişman olursunuz.” Diye sesler işittim.Silahlarımızı indirerek sakin olmalarını,Eminönü’nden geldiğimizi söyledim.Onlar da sakin olup beni odalarına çağırdılar.Bana çeşitli sorular soruyorlardı.”Buraya nasıl geldiniz,Beyaz Büyücü müsünüz ve bunun gibi soruları sordular.Ben de başımızdan geçenleri tek tek anlattım.Buraya Gaffar Bey’in yaşayıp yaşamadığını,yaşıyorsa onunla görüşmemin mümkün olup olmayacağını,arkadaşlarımın güvende olup olmadığını sordum.Arkadaşlarımın iyi olduğunu söyledi ve odadan çıktı.Kısa bir beklemeden sonra beni başka odaya götürdüler.Odaya girdiğimde etrafa bakındım.Burada çeşitli çizimler,asalar,kitaplar gözüme çarpıyordu.Biraz daha ilerlediğimizde yaşlı bir kişi gördüm.Bu kişi Gaffar Bey’den başkası değildi.Diğer kişilerin odadan çıkmasını istedi ve aramızdaki sohbet başladı.
Gaffar Bey kendisini tanıttı ve kim için hizmet ettiğimi ve buraya nasıl ulaştığımızı sordu.”Teşkilat” ismini duyunca yüzü garip bir ifadeye büründü.Buraya gelmemizi de “Şarapçı”nın sağladığını söyledim.Buraya gelinceye kadar başımdan geçen olayları en ince ayrıntısına kadar anlattım.Anlattıklarımı pür dikkat dinledi.Hiç bir şey sormuyordu sadece dinliyordu.Benim anlattıklarım bitince ben ona sorular sormaya başladım.”Burada ne yaptıklarını,makinelerin hangi yanda olduğunu,burada kimin için mücadele ettiklerini sordum.” Burada Kuklacı’ya karşı savaştıklarını söyledi.Kuklacı’nın bir zamanlar ustası olduğunu fakat her şeyi ne kadar planlı bir şekilde uyguladığını ve neler yapmayı planladığından bahsetti.Çok zeki ve çok tehlikeli olduğunu söyledi .Makinelere gelince..Makineler hakkında tahminlerim doğruydu.Makinelerin burada çalışan mucitler tarafından üretildiğini ancak bazılarının Kuklacı tarafından ele geçirildiklerinden bahsetti.Kuklacının burada olup olmadığını sordum.Kuklacı’nın “Kadıköy’de” bulunduğundan ve işleri oradan yürüttüğünden bahsetti.Ben bilgi almaya çalışıyorken onun bana sorucak soruları vardı.Bu sorular “Sığınak Bölgesi” ile ilgiliydi.Kendisinin bu konuya olan ilgisinin sebebini sordum.Kısa bir süre önce “Kenan ve Zahirden” haber alamadığından bahsetti.Kenan ve Zahir’in kendisine hizmet ettiğini söylemişti.Bu sözleri duyunca vücudum bir anda buz kesti.Kuklacı’ya karşı savaşan Zahir ve Kenan’ı ben öldürmüştüm.Onları “Ben” öldürmüştüm..Kendi ellerimle...Zahirin mektubunda neyden söz ettiğini şimdi anlıyordum.Gaffar Bey yüzümdeki ifadeyi görünce soruları cevaplamamı istedi.Ona olanları anlatınca sinirli bir tavır aldı.Bunun bana verilen bir görev olduğunu,Kenan’ın Eminönü için tehdit oluşturduğundan bahsettim.En azından bana söylenen buydu..Bu fikri vegörevi bana kimin verdiğini sordu.Bu sorunun cevabı tabiî ki “Teşkilat”tı.Bu sözü duyduğunda Gaffar Bey’in eski anıları tekrar canlandı.Teşkilat ile yapılan savaşlar aklına gelmişti.Gaffar Bey bunu Teşkilat’ın bilinçli yaptığını düşünmüştü.İyice sinirlenmişti.Kendi kendine bir şeyler söyleye başladı.Gaffar Bey burada güvenle kalabileceğimizden bahsetti.Bizi “Dost” olarak görüyorlardı.Kendisini yalnız bırakmam için izin istedi ve ben dışarı doğru ilerledim.Dışarı çıktığımda arkadaşlarımın beni beklediğini gördüm.Olanları tek tek onlara anlattım.Hepsi Kenan ve Zahir’in iyilik adına işler yaptıklarını duyunca hem şaşırmış hem de içten içe üzülmüşlerdi.Bu olay bende derin bir yara bırakacaktı.. Gerçekten “Teşkilat” bunu bilerek mi yapmıştı.Neden bu görevi yaptırmışlardı bizlere.Bu soruların cevaplarını Agah’tan duymak için sabırsızlanıyordum..
Çemberlitaş’ı araştırmayı sürdürdük.Yeni bir çok bulgulara ulaştık.Uzun zamandır Eminönü’ne gitmemiştik.”Sığınak” olayının cevaplarını almak için Agah’a gitmeye karar verdik.Topuz’dan Kuklacı ile bilgisi olup olmadığını öğrenmeliydim.Tüm arkadaşlarımla yola koyulduk.Bakalım bizleri daha neler bekliyordu..Agah’tan cevapları almak için sabırsızlanıyordum…
Çemberlitaş Gizeminin Sonu
Mümkün olduğunca kısaltmaya çalıştım

Hikayenin 3/1 bu yarışma için kullandım.İlerleyen Maceları ve bölümleri Fan Art için sakladım
Uzun oldu ama umarım okumanıza değer.Mümkün olduğunca anlamlı bir şey olması için tekrar tekrar okudum.Umarım hata yoktur.Her şeyi birbirine bağlamayı tercih ettim. (Lost'tan pek etkilendim sanırsam

)
İkv Yönetimine bu ve buna benzer etkinlikler yaptıkları için bir kaz daha teşekkür ederim.
Herkese yarışmada başarılar dilerim.SAYGILARIMLA...Hakkı Şiyak