***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Aziz NESİN

20 Aralık 1915’te İstanbul’da doğdu. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde öğrenim gördü. Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdi. Kara Harp Okulu ve Askeri Fen Okulu'ndan mezun oldu.

Üsteğmen rütbesindeyken "görev ve yetkisini kötüye kullanmak" suçlamasıyla yargılanıp ordudan uzaklaştırıldı. Bir süre bakkallık yaptı. Ardından gazeteciliğe başladı. Yedigün, Karagöz ve Tan Gazetesi'nde çalıştı.

Cumhuriyet adlı bir magazin dergisi yayınladı. Sabahattin Ali ile birlikte, Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Alibaba mizah dergilerini çıkardı. 1951'de bir kitapçı dükkanı, ardından bir fotoğraf stüdyosu açtı.

1954'ten itibaren Akbaba mizah dergisinde takma isimlerle mizah öyküleri yazdı. Yazın yaşamı boyunda 100'ün üzerinde takma isim kullandı. Kemal Tahir'le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu.Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de köşe yazıları yazdı. Yazarlığı, Öncü, Yeni Tanin ve "Ustura" isimli bir mizah eki de hazırladığı Günaydın gazetesinde sürdürdü.

1962'de Zübük isimli mizah dergisini çıkardı. 1963'te yayınevinin yanmasının ardından sadece yazmaya başladı. 1972'de Çatalca'da kimsesiz çocukların eğitimini gerçekleştirmeyi amaçlayan Nesin Vakfı'nı kurdu.

Kitaplarının tüm gelirini bu vakfa bağışladı. 1976-1980 arasında her dalda edebiyat ödülleri veren Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı'nı çıkardı. 1979'da seçildiği Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanlığı görevini yıllarca sürdürdü. Sadece Türk edebiyatının değil dünya mizah edebiyatının da sayılı isimleri arasında yeraldı.

6 Temmuz 1995 tarihinde yaşamını yitirdi. Öykülerinde Türk toplumunu ayrıntılarıyla yansıtır. Anlatımında halk edebiyatının ana öğelerinden yararlanır. Yer yer masal temasıyla ve mizah aracılığıyla günlük olayları, toplumsal aksaklıkları eleştirir. Türk edebiyatında çağdaş mizah yazarlığı tekniklerini geliştiren, genç mizah yazarlarının doğmasına yolaçan yazardır.


ESERLERİ

ŞİİR:

Sondan Başa (1984)
Sevgiye On Ölüme Beş Kala (1986)
Kendini Yakalamak (1988)
Hoşçakalın (1990)
Sivas Acısı (1995)

KONUŞMALAR:

İnsanlar Konuşa Konuşa (1988)
Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)

HİKAYE:

Geriye Kalan (1948)
İt Kuyruğu (1955)
Yedek Parça (1955)
Fil Hamdi (1955)
Damda Deli Var (1956)
Koltuk (1957)
Kazan Töreni (1957)
Toros Canavarı (1957)
Deliler Boşandı (1957)
Mahallenin Kısmeti (1957)
Ölmüş Eşek (1957)
Hangi Parti Kazanacak (1957)
Havadan Sudan (1958)
Bay Düdük (1958)
Nazik Alet (1958)
Gıdıgıdı (1959)
Aferin (1959)
Kördöğüşü (1959)
Mahmut ile Nigar (1959)
Gözüne Gözlük (1960)
Ah Biz Eşekler (1960)
Yüz Liraya Bir Deli (1961)
Bir Koltuk Nasıl Devrilir (1961)
Biz Adam Olmayız (1962)
Sosyalizm Geliyor Savulun (1965)
İhtilali Nasıl Yaptık (1965)
Rıfat Bey Neden Kaşınıyor (1965)
Yeşil Renkli Namus gazı 81965)
Bülbül Yuvası Evler (1968)
Vatan Sağolsun (1968)
Yaşasın Memleket (1969)
Büyük Grev (1978)
Hayvan Deyip Geçme (1980)
70 Yaşım Merhaba (1984)
Kalpazanlık Bile Yapılamıyor (1984)
Maçinli Kız İçin Ev (1987)
Nah Kalkınırsın (1988)

ROMAN:

Kadın Olan Erkek (1955)
Gol Kralı Sait Hopsait (1957)
Erkek Sabahat (1957)
Saçkıran (1959)
Zübük (1961)
Şimdiki Çocuklar Harika (1967)
Tatlı Betüş (1974)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977)
Surname (1976)
Tek Yol (1978)

ANILAR:

Bir Sürgünün Hatıraları (1957)
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (1. Bölüm 1966, 2. Bölüm 1976)
Poliste (1967)
Yokuşun Başı (1982)
Salkım Salkım Asılacak Adamlar (1987)
Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)

MASALLAR:

Memleketin Birinde (1987)
Hoptirinam (1960)
Uyusana Tosunum (1971)
Aziz Dededen Masallar

TAŞLAMA:

Azizname (1970)

FIKRALAR:

Nutuk Makinası (1958)
Az Gittik Uz Gittik (1959)
Merhaba (1971)
Suçlanan ve Aklanan Yazılar (1982)
Ah Biz Ödlek Aydınlar (1985)
Korkudan Korkmak (1988)

GEZİ:

Duyduk Duymadık Demeyin (1976)
Dünya Kazan Ben Kepçe (1977)

OYUNLAR:

Biraz Gelir misiniz (1958)
Bir Şey Yap Met (1959)
Toros Canavarı (1963)
Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (1968)
Çiçu (1970)
Tut Elimden Rovni (1970)
Hadi Öldürsene Canikom (1970)
Beş Kısa Oyun (1979)
Bütün Oyunları (Adam Yayınları)(1982)

ÖDÜLLERİ:

Üç Karagöz Oyunu (1968) ile 6. Karacan Armağanı birinciliğini (1968)
Çiçu ile Türk Dil Kurumu 1970 Tiyatro Ödülü’nü
Altın Palmiye (İtalya 1956, 1957)
Altın Kirpi (Bulgaristan, 1966)
Krokodil (Sovyetler Birliği, 1069)
Lotus Asya-Afrika Yazarlar Birliği Ödülü 1975
Bulgaristan Uluslararası Gülmece Kitapları Yarışması’nda Büyük Ödül 1977
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Barış MANÇO

BARIŞ MANÇO

2 Ocak 1943 tarihinde İstanbul'da doğdu.

Müzisyen, şarkıcı, besteci, aranjör, söz yazarı, oyuncu,TV programcısı, sunucu, koleksiyoner, ressam, gezgin...
Anadolu Rock türünün kurucu üyelerinden olan Barış Manço, Galatasaray Lisesi'nde öğrenci iken ilk kez sahneye çıktığı 1958 yılından bu yana,Türk Sanat Dünyası'nın kilometre taşlarından biri olarak grubu “Kurtalan Ekspres” ile birlikte Türkiye'de olduğu gibi birçok yabancı ülkede sayısız konserler verdi.

Bestelediği 200'ün üzerinde şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm/kaset ödülü kazandırırken, bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca,Arapça, Farsça,Kürtçe, Japonca, İbranice,Fransızca ve Flemenkçe'ye çevrilerek, kendisi ve/veya başka sanatçılar tarafından da seslendirildi.

1988 yılında Ekim ayında TRT 1'de çocuk ve aileye yönelik bir eğitim kültür ve eğlence programı olarak başlayan “7'den 77'ye”,Türk Televizyonculuğu'nda şimdiye kadar ulaşılamamış bir rekora imza attı.Türkiye'de en uzun ve en başarılı televizyon yayıncılığını yaptı.

“Ekvator'dan Kutuplar'a” 5 kıtada 100'den fazla değişik yöreye giderek, 600.000 km'ye yakın yol kateden Barış Manço ülkemiz belgeselciliğine farklı bir boyut getirdi.

Yüksek öğrenimini Belçika'da “Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi”nde tamamlayan ve çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca konuşan Barış Manço, sanat yaşamında kendisine layık görülen 300'ün üzerinde ödülün dışında,aşağıdaki ünvanlara da sahiptir.

• Türkiye Cumhuriyeti :Devlet Sanatçısı Ankara (1991)
• Hacettepe Üniversitesi:Onursal Doktora Ankara (1991)
• Soka Üniversitesi:Uluslararası Kültür ve Barış Ödülü Tokyo,Japonya (1991)
• Belçika Krallığı :Léopold II Şövalyesi Nişanı Brüksel,Belçika (1992)
• Fransa Devleti:Edebiyat ve Sanat Şövalyesi Nişanı Paris,Fransa (1992)
• Pamukkale Üniversitesi:Onursal Doktora Denizli (1995)
• Min-On Sanat Vakfı :Yüksek Şeref Madalyası Tokyo,Japonya (1995)
• Liege Prensliği:Onursal Hemşehrilik Beratı Liege,Belçika (1997)

Barış Manço, 1990'lı yılların sonlarına doğru “Kaplumbağanın Öyküsü” projesini “Mançoloji” adlı son albümüyle sevenlerinin beğenisine sunamadan hayata veda etti. Vefatından sonra albümü, ailesi sevenleriyle buluşturdu.

Barış Manço, 1999 yılında 31 Ocak’ı 01 Şubat’a bağlayan gece bu evde vefat etti.

Kadıköy Belediyesi tarafından müzeye dönüştürülen evinde, sevenlerinin ziyaretleriyle gönüllerde yaşamaya devam eder.

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Mehmet Akif ERSOY

İstiklal Madalyası sahibi Mehmet Akif Ersoy Cumhuriyet tarihine adını altın harflerle yazdıran milli şairimiz.Aynı zamanda düşünür, yazar, veteriner, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi, milletvekili..
Mehmet Akif Ersoy orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı ile Türk milletinin gönlünde vatan şairi ve 'milli şair' olarak biliniyor.

Mehmet Akif Ersoy Kimdir?

Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873'te İstanbul'da doğdu. Ersoy, öğrenimine dört yaşlarındayken Fatih'teki Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başladı. 2 yıl burada eğitim gördükten sonra Fatih İptidaisi'ne geçti. Babası bu sırada kendisine Arapça öğretmeye başladı. Fatih Merkez Rüştiyesi'nde dil derslerine ilgi duyan Ersoy, özel öğretmenlerden Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri aldı.

İlk ve ortaöğreniminin ardından dönemin gözde okullarından Mülkiye Mektebi'nde eğitime başlayan Mehmet Akif Ersoy, buradaki eğitimini babasının vefatı ve ardından evlerinin yanması üzerine yarıda bıraktı.

Halkalı'daki Baytar Mektebi'ne (veterinerlik fakültesi) parasız yatılı olarak giren Ersoy'un şiire olan ilgisi bu yıllarda daha da arttı. Mehmet Akif Ersoy, bu okulu 1893'te birincilikle bitirdi. Mezuniyetinin ardından Fransızcasını geliştiren Ersoy, bir yandan da Kur'an'ı ezberleyerek hafız oldu.

Hazine-i Fünun Dergisi'nde 1893'te bir gazeli yayımlandı. Bu gazel Mehmet Akif Ersoy'un basılan ilk eseri olarak bilinir. 1895'te ise Mektep Mecmuası'nda 'Kur'an'a Hitab'' adlı şiiri yayınlandı.

Memurluk hayatı 1893'te başlayan Ersoy, 1898'de İsmet hanımla evlendi ve bu evlilikten altı çocuğu dünyaya geldi. 1913'e kadar Ziraat Bakanlığında çalışan şair, memuriyetinin yanı sıra Ziraat Mektebi'nde ve Darulfünun'da edebiyat dersleri verdi.

Veterinerlik yaptığı yıllarda bile mesleğinden çok şairliğiyle tanınan Ersoy, öğretmenlik hayatına 1906'da, mezun olduğu Halkalı'daki Baytar Mektebi'ne ''kitabet-i resmiye'' (resmi yazışma usulü) dersiyle başladı.

Mehmet Akif'in yazıları ve şiirleri bu sürede Servet-i Fünun Dergisi'nde yayınlandı.

Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne, millete faydalı olacak eğitim faaliyetlerine katkıda bulunmak amacıyla üye oldu. Üye olurken ''Cemiyetin bütün emirlerine şartsız itaat'' ibaresini kabul etmeyen Ersoy, sadece eğitimle ilgili emirlere uyabileceğini belirtti.

Edebiyat Fakültesi ile Darülhilafe Medresesi'nde ''Osmanlı edebiyatı'' dersleri de vermeye başlayan Ersoy, Sırat-ı Müstakim Dergisi'nin başyazarlığını yaptı. Derginin ilk sayısında ''Fatih Camii'' şiiri yayınlandı.

Mehmet Akif, şiir ve tercümelerinden sonra imzalı ilk makalesini 18 Kasım 1908'de ''Darülfünun Talebesine Mühim Bir Tebşir'' adıyla yayınladı.

Mehmet Akif Ersoy''Kocakarı ile Ömer'', ''Mahalle Kahvesi ve Köse İmam'' gibi ünlü şiirlerinin yayınlandığı 1910'da edebi ve içtimai konularda 25'ten fazla makale yazdı. Mehmet Akif, gerek yazılarında gerekse vaazlarında İslam birliğine yönelik görüşleriyle dikkati çekti.

Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı

Mehmet Akif Ersoy, TBMM'nin açılmasından sonra Büyük Önder Atatürk'ün davetiyle 1920'de Burdur milletvekili seçildi. Ankara'ya geldiğinde kalacak çok fazla yer olmadığından Tacettin Dergahı'nda kalmaya başladı. Bu arada Milli Mücadele ruhunu yansıtacak bir marşın yazılması gündeme geldiğinde Mehmet Akif'ten de milli marş yazması istendi.

Bu teklifi para ödüllü olduğu için başta kabul etmeyen Mehmet Akif, Hasan Basri Çantay'ın ısrarı ve Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricasıyla ulusal marş yarışmasına katıldı. Mehmet Akif, orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı'nı bugün ''Mehmet Akif Ersoy Evi'' olarak hizmet veren Tacettin Dergahı'nda yazdı.

İstiklal Marşı, 17 Şubat 1921'de Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye'de yayınlandı, Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunduktan sonra 12 Mart 1921'de ulusal marş olarak kabul edildi. Ersoy, marşı yazması dolayısıyla kendisine verilen 500 lirayı kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai Vakfına bağışladı.

Mehmet Akif Ersoy Mısır hayatı

İstiklal madalyasıyla ödüllendirilen Ersoy, birkaç yıl yazları İstanbul'da, kışları Mısır'da geçirdikten sonra 1926 kışından itibaren Mısır'a yerleşti. Daha sonra siroza yakalanan Ersoy, tedavi için döndüğü İstanbul'da 27 Aralık 1936'da hayatını kaybetti. Ersoy'un cenazesi, Edirnekapı Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Cenaze törenine üniversiteli gençler katıldı. Aynı üniversite gençliği, 2 yıl sonra kendi aralarında topladıkları parayla Mehmet Akif Ersoy'un mezarını yaptırdı.

Mehmet Akif Ersoy Eserleri

Şiir yazmaya Baytar Mektebi'nde öğrenci olduğu yıllarda başlayan Mehmet Akif'in yayımlanan ilk şiiri ''Kur'an'a Hitap'' başlığını taşır.

Mehmet Akif Ersoy, hikayelerinde halkın dertlerini anlattı, Balkan Savaşı yıllarından itibaren destansı şiirler yazmaya başladı.

İlk büyük destanı ''Çanakkale Şehitlerine'' başlıklı şiiridir. İkinci büyük destanı ise Bursa'nın işgali üzerine yazdığı ''Bülbül'' adlı şiiridir. Şairin üçüncü ve en önemli eseri ''İstiklal Marşı''dır. Şairin ''Safahat'' adı altında toplanan şiirleri, Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Halkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler adlı 7 kitaptan oluşmuştur.

İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymayan Mehmet Akif, nedenini şöyle açıklar: ''Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm.''
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim
Kısa Bir Mola

  • Bugünkü paylaşımlarımız:

  • 07.07.2014 Tarihte Bugün
  • Günün Müziği; Sertap Erener - Sakin Ol (1992, "Sakin Ol" adlı ilk albümü. Söz-Müzik; Sezen Aksu)
  • Günün Hikayesi; Dünyanın En Büyük Okçusu - Serdar Tuncer, Satır Arası Hikayeler
  • Günün Şiiri; Mehmet Akif ERSOY - Müslümanlık Nerede? (2/2)
  • Günün Atasözü; Behiye Teyze'nin atasözleri ve öğütleri.
Resim
Tarihte Bugün

  • Avusturyalı besteci, şef Gustav Mahler doğdu. (1860)

  • Paris'te yaşayan Rus ressam Marc Chagall doğdu. (1887)

  • Gürcü kökenli Sovyet devrimi şairlerinden Vladimir Mayakovsky doğdu. (1893)

  • "Bisiklet Hırsızları" filmiyle ünlü, Oscar ödüllü İtalyan film yönetmeni Vittorio de Sica doğdu. (1901)

  • Fransız moda tasarımcısı Pierre Cardin doğdu. (1922)

  • İtalya'da, Benito Mussolini muhalefet partilerini feshetti. (1923)

  • Mussolini, Papa ile anlaşınca bağımsız Vatikan şehri kuruldu. (1929)

  • İlk dedektif romanı kahramanı Sherlock Holmes'un yaratıcısı İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle öldü. (1930)

  • İçişleri Bakanı Şükrü Bey (Kaya) Trakya Yahudilerinin durumunu incelemek üzere Trakya'ya gitti. (1934)

  • İngiltere hükumeti Filistin'in üçte ikisini Araplara, üçte birini Yahudilere bırakmayı öneren Peel Raporunu yayımladı. (1937)

  • Hatay vilayetinin kurulması yasalaştı. (1939)

  • Beatles grubunun bateristi Ringo Starr doğdu. (1940)

  • Dr.Refik Saydam öldü. 1921-37 arasında sağlık bakanlığı yapan Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'nü kurdu, Ocak 1939'da başbakan oldu. Başbakan Saydam Anadolu Ajansı'nda çalışan Yahudilerin görevine son vermesi nedeniyle tartışmalara yol açmıştı. (1942)

  • İdil Biret ve Suna Kan'ın yurt dışında eğitim görmelerine imkan veren "üstün yetenekli çocuklar" hakkındaki özel yasa çıktı. (1948)

  • Dünya Bankası Türkiye'ye 16 milyon 400 bin dolar kredi açtı. (1950)

  • Gazeteci, yazar Ali Naci Karacan öldü. (1955)

  • Camialtı Tersanesi'nde inşa edilen ilk şilep "Abidin Daver" denize indirildi. (1955)

  • Milli Birlik Komitesi, eski cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın vatana ihanet iddiasıyla Yüce Divan'a sevkine karar verdi. (1960)

  • Metin Erksan'ın yönettiği Susuz Yaz filmi 14. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü kazandı. (1964)

  • Başbakan Süleyman Demirel, hükümetin dış borç almasını eleştirenlere, "Borç almayalım da ne yapalım? Millet başka yere mi hicret etsin" dedi. (1969)

  • Dünya, Yeni Asya ve Bizim Anadolu gazeteleri 7'şer günlüğüne kapatıldı. (1971)

  • Fener Rum Ortodoks Patriği I. Athenagoras öldü. (1972)

  • Ocak'ta Türk Hava Yolları'nın Paris bürosuna bombalı saldırı iddiasıyla Fransa'da yargılanan Ermeni eylemci Abraham Torosyan 30 ay hapis cezasına çarptırıldı. (1983)

  • Şair ve yazar Rıfat Ilgaz öldü. En çok "Hababam Sınıfı" ile tanınan Ilgaz 1982 Madaralı ve Orhan Kemal roman ödüllerini kazandı. (1993)

  • Meclis'te "harçlara hayır" pankartı açmaları nedeniyle 15'er ay hapse mahkum edilen 8 öğrenci, aynı mahkemede beraat ettiler. (1998)
Resim
Günün Müziği


[youtube]http://youtu.be/hqZVmlNAiE4[/youtube]


Resim
Günün Hikayesi


Bütün bilgelere danıştı. Nerede bir kitap bulduysa okudu. Ok atmakta usta olduğunu duyduğu kim varsa, yanına gitti. Büyük bir okçunun arkadaşı olduğu söylenen ihtiyar bir adamı ölmek üzereyken bulup, isteğini anlattı.

Konuştuğu herkes, bu işi öğrenmek istiyorsa, dağların ardında yaşayan o yaşlı adamı, o büyük ustayı bulması gerektiğini söylüyordu.

Adam dünyanın en büyük okçusu olmaya kararlıydı. Karısıyla vedalaştı, yol hazırlıklarını yaptı, tarif edilen dağın yolunu tuttu. Günlerce yürüdükten sonra ustanın yaşadığı yere geldi.

Etrafı ağaçlarla çevrili, önünde ufacık bahçesi, yıkılmaya yüz tutmuş bir kulübeydi burası. Bir-iki seslendi, cevap veren olmadı. Kulübenin penceresinden içeriye baktı, etrafı inceledi, çiçekleri seyretti, hâlâ gelen-giden yoktu. Bir ağacın gölgesine uzanıp, hayaller içinde beklemeye başladı. Yorgundu, az sonra uyuya kaldı.

Gözlerini açtığında, başucunda dikilmiş, kendisini seyreden biri vardı. Eski ama tertemiz giysiler içinde yaşlı bir adam. Bu büyük usta olmalıydı. Hemen toparlandı, saygıda kusur etmemeye çalışarak kendini tanıttı. Niçin geldiğini, okçuluğa olan merakını, okuduğu kitapları, her şeyi bir çırpıda anlattı.

Usta hiçbir şey söylememiş, bir tek soru bile sormamıştı, hatta onu dinlemiyor gibiydi. Elindeki değnekle yere bir şeyler çiziyor, yüzünü ekşitiyor, sürekli uzaklara bakıyordu. Sonra birden kalktı, kulübesine doğru yürümeye başladı. Tam kulübenin önüne geldiğinde bir an durakladı, başını çevirmeden seslendi:

-Gözlerini kırpmamayı öğren, öyle gel!..

Bunca yolu bunun için mi geldim, diye düşündü adam. Sonra hak verdi Büyük Usta’ya, bir bildiği vardır herhalde, deyip evine döndü.
Gözlerini kırpmamayı öğrenecekti, ama nasıl? Hayli zaman düşünüp taşındıktan sonra şöyle bir yol izlemeye başladı: eşinin dikiş makinesinin üstüne başını koydu. İğne inip kalktıkça gözlerini biraz daha yaklaştırarak bakmaya çalıştı. Her gün biraz daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmayı başararak, tam dört sene boyunca bütün vakitlerini böyle geçirdi. Sonunda başarmıştı. İğne neredeyse kirpiklerini değiyor, ama o gözlerini hiç kırpmıyordu.

Adam tekrar Büyük Usta’nın ardında yaşadığı dağın yoluna düştüğünde, şehirdekiler onun iki kirpiğinin arasında ağ yapan küçük örümceği konuşuyorlardı.
Bu kez Usta’yı kulübesinde buldu. Olanları anlattı. Heyecanlıydı, fakat bir takdir sözü duymak için boşuna bekledi. Usta ocağa odun atarken o hayal kurmaya başladı; birazdan, evlat, diyecekti, okunu ve yayını al, peşimden gel. Birlikte dışarı çıkacaklar, okçuluğun incelikleri üzerine konuşmaya başlayacaklardı. Usta ona yatacak bir yer gösterecekti sonra. Senelerce sabahtan akşama kadar çalışacaklardı. Ama sonunda şehre döndüğünde herkes dünyanın en büyük okçusunu alkışlayacaktı. Ağzı kulaklarına varıyordu adamın. Karısı onunla gurur duyacak, bir sürü öğrencileri olacaktı, kitaplar yazacaktı ve daha neler neler…

Usta’nın sesiyle kendine geldi, düşündüklerini belli etmemeye çalıştı. Büyük Usta gelip adamın karşısına durdu, gözlerini gözlerine dikti ve dedi ki:

-Şimdi küçük şeyleri büyük, büyük şeyleri daha büyük görmeyi öğren, sonra gel…
Dağdan aşağı yürürken düşünceliydi adam. Anlaşılan, ok ve yayı eline alması için birkaç sene daha sabretmesi gerekecekti. Ama bu defa hiç değilse konuşurken yüzüne bakmıştı büyük usta. Bunu düşününce mutlu oldu. Bu ilerlediğinin işareti olmalıydı.

Eve geldiğinde karısı hiddetle üzerine yürüdü adamın. Ne zamana kadar devam edecek, diyordu, vazgeç bu sevdadan artık! Bizim halimiz umurunda mı, şimdi ne yapacaksın, sırada ne var?

Karısı konuşurken, o ne yapacağını bulmuştu. Bir saman çöpü aldı, küçük bir böceği taktı çöpün ucuna. Pencerenin önüne koyup seyretmeye başladı. Aylar boyunca karısıyla kavga etmediği bütün zamanları böceği uzaktan seyrederek geçirdi. Nihayet, tam üç sene sonra, saman çöpünü bir ağaç, böceği bir at kadar görmeye başladı. Üstelik bütün detayları, bütün görünmez çizgileri. Bu ders de tamamdı işte…

Büyük Usta bu kez kapıda karşıladı adamı, içeri buyur etti. Dikkatle dinledi.
-Tamam, dedi sonra, sen büyük bir okçusun artık!

Adam şaşırmıştı. Beraber bahçeye çıktılar, büyük usta bir ok ve yay getirip öğrencisine verdi. Uzakta ki bir ağacı göstererek, şu budağı görüyor musun, dedi, oku oraya atmanı istiyorum senden. Adam oku yerleştirdi, yayı gerdi ve attı. Ama ne atış! Tam budağın üstündeydi ok.

Sonra bir daha, bir daha… Attığı her ok bir öncekinin arkasına saplanmış, ağaçtan kendilerine kadar uzanan bir hat olmuştu.

Sevindi adam, teşekkür etti, minnettarlığını ifade edecek kelime bulamıyordu. Vedalaşıp yola çıktı. Okçuların en iyisi oydu artık.

Daha yarı yola gelmemişti ki, bir kurt düştü içine; Büyük Usta yaşadıkça ben dünyanın en büyük okçusu olamam ki, dedi. Geri dönmeye karar verdi, Büyük Usta’yı öldürecekti.

Uzaktan, yaşlı ustanın bahçede çiçeklerle uğraştığını gördü. Bu iş kolay olacaktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi, nişan aldı ve yayı bıraktı. Ama o da ne? Kendisine doğru gelen oku fark eden Usta bir karşı ok atmış, oklar havada birbirine çarpıp düşmüştü. Okları tükenene kadar bu hal böylece devam etti. Sonunda öğrencisinin yanına geldi Büyük Usta ve dedi ki:

-Anladım, dünyanın en büyük okçusu olmak istiyorsun. Eğer benden de iyi olmak istiyorsan, filan dağın ardına gitmelisin. Orada tepedeki mağarada falan usta var, git, ondan ders al.
-Git haydi, durma !..
Günlerce yol yürüdü, tarif edilen dağa geldiğinde perişan haldeydi. Nefes nefese tepeye doğru tırmanırken kayalıkların arasında bir mağara fark etti. Söylenen yer burası olmalıydı. Yeni ustayı merak ediyordu ki, seksen doksan yaşlarında, iki büklüm bir adamın titreyerek mağaranın önüne gelip bir taşın üstüne oturduğunu gördü. Oraya doğru yürüdü. Masa gibi bir kütüğün üstüne kollarını dayamış, öylece kendisine bakan bu ihtiyar bir ok ustası olabilir miydi?

Mağaraya iyice yaklaştı, ihtiyara birkaç adım mesafede durdu. Başını kaldırıp üstlerinde uçan kuşlara baktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi ve okunu bıraktı. Okun vınlamasıyla kuşlardan birinin yere düşmesi bir oldu. Güldü ihtiyar, titreyen elleriyle kütüğün üzerinden bir yay alır gibi yaptı, oku yerleştirir gibi, gerer gibi yaptı, kuşlardan birine nişan aldı. Adam bir ihtiyara, bir kuşlara bakıyordu. Elinde hiç bir şey yoktu ki ihtiyarın… Birden oku bırakır gibi yaptı, fakat o da ne?! Kuşlardan biri düşüvermişti! Büyük bir şaşkınlıkla olanları seyrederken, ihtiyar usta ayağa kalktı, yanına geldi, gözlerinin içine dikti gözlerini ve;
-Evlat, dedi, sen hâlâ ok ve yayla mı okçuluk yapıyorsun?

Adam ihtiyar ustanın yanında tam yedi sene kaldı. Şehre döndüğünde bambaşka biriydi artık. İnsanların dertleriyle ilgileniyor, öfkelenmiyor, az konuşuyor, herkesin yardımına koşuyor, sürekli tebessüm ediyordu.
Bir gün arkadaşlarıyla otururken, masanın üzerinde duran bir şey dikkatini çekti adamın. Bu nedir, diye sordu. Şaşırmıştı arkadaşı.

-Usta, dedi, dalga mı geçiyorsun benimle?
-Hayır hayır, dedi, nedir o?

İyice şaşırdı arkadaşı, ne diyeceğini bilemiyordu. Soru üçüncü kez tekrarlanınca, çaresiz cevap vermek zorunda kaldı:

Ok ve yay usta, ok ve yay...
[/center]

Resim
Günün Şiiri


...

Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi*,
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lâkin aşk olsun ki, aldırmaz da otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı
*, derken, çullanmışlar yutmadan son lokmayı!..
Bir hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:
Hâlimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız
*!
Bir bakın: Hâlâ mı hâlâ ihtiras
* ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın
*:
Vakit çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!

Davranın haykırmadan nâkûs-ı izmihlâliniz
*...
Öyle bir buhrâna sapmıştır ki, zirâ haliniz:
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme
*!
Davranın, zîra gülünç olduk bütün bir âleme,

Bekleşirken gökte yüz binlerce ervâh
*, intikam;
Yerde kalmış, naşa
* benzer kavm için durmak haram!
Kahraman ecdâdımızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: İstikbâlinizden korkulur, pek korkulur!



*Merkep: Eşek.
*Hasım: Düşman
*Kaydındayız: Derdindeyiz anlamında kullanılmıştır.
*İhtiras: Hırs.
*Arlanın: Utanın anlamında kullanılmıştır.
*Nâkûs-ı izmihlâl: Tehlike, parçalanma çanları.
*Matem: Yas, keder.
*Ervah: Ruhlar.
*Naaş: Ceset. (Şair hece ölçüsüne uymak için "Naş" olarak yazmıştır)



Resim
Günün Atasözü


Okumak kadar izlemek de öğretici olsa gerek. Hemde mizahi bir şey ise daha akılda kalıcı oluyor(muş) psikolojik tespitlere göre. Buyurun bakalım Behiye teyzemizi dinleyelim. :)

[youtube]http://youtu.be/cBvSevMKVJw[/youtube]

 
Resim
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Rıfat ILGAZ

1911 yılında Cide'de doğdu.Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı.İlk şiiri 27.07.1927'de, günlük Nazikter gazetesinde yayınlandı.Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu) , Güzel İnebolu ve Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya başladı.

Lise yıllarında babasının ölümü nedeniyle buradan ayrıldı.Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi'nde öğrenim gördü.1930 yılında mezun oldu.Altı yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Hendek ile Düzce arasında Gümüşova'da ilkokul öğretmenliği yaptı.Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 'de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı.

1939'da İstanbul Karagümrük Ortaokulu'nda Türkçe Öğretmenliğine başlayan Ilgaz'ın, yazı ve şiirleri büyük dergilerde yayınlanmaya başladı.1940 'da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri çıktı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi.Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel'le tanıştı.Ömer Faruk Toprak ile 9 Eylül 1042'de Yürüyüş Dergisi'ni çıkardılar.Bu dergide Orhan Kemal, Sait FAİK, Cahit Irgat, A.Kadir, Nazım Hikmet (İbrahim Sabri) ile birlikte çalıştılar.

1943'te ilk kitabı 'Yarenlik'i yayınladı.Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü.Ocak 1944'de 'Sınıf'adlı şiir kitabı çıktı.Sıkı yönetim kararı ile toplatıldı.Pertev Naili Boratav 'Sınıf' için:'Yeni Türk şiirine inanmayanlara, Rıfat Ilgaz'ın kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka yapılacak birşey yoktur' diye yazdı.

1945'te Gün Dergisi çıktı.Ilgaz bu dergide sekreterdi.Bu dergide yazıları yayınlandı. Aziz Nesin'in Cumartesi Dergisine ortak oldu.Seçici kurulda çalıştı.1946'da Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte Gerçek Gazetesini çıkardılar.1946 Ekim ayında Yığın Dergisini'ni Esat Adil ve Adil Yağcı ile birlikte çıkardılar.

Öğretmenliğe yeniden döndükten sonra Boğazlayan-Yozgat'a tayini çıktı.Hastalığı nedeniyle Validebağ Sanatoryumunda yattı.Şubat 1947'de Sebahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz'un çıkardığı Marko Paşa kadrosuna girdi.Sık sık kapatılan bu derginin daha sonraları sorumlu müdürlüğünü üstlendi.

Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa gibi dergilerin adı sık sık değişiyordu.1950'li yıllarda Ilgaz, gazetecilik yapmaya başladı.Sakıncalı olduğundan gazeteler ve dergiler imzalarına pek yer vermediler.

1952-1960'da Tan Gazetesi'nde dizgici-düzeltmen ve röportaj yazarı olarak çalıştı.Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk'un çıkardığı Dolmuş Dergisi'ne 'Stepne' takma adıyla yazılar yazdı.Hababam Sınıfı, Pijamalar(Bizim Koğuş) , Don Kişot İstanbulda bu dergide dizi olarak yayınlandı.Hababam Sınıfı'nı da isminin sakıncalı olması nedeniyle 'Stepne'(Yedek Lastik) takma adıyla yazdı.Ocak 1953'te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı.

1961 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra kendi adıyla yazı ve şiir yayınlama özgürlüğüne kavuşan Rıfat Ilgaz Demokrat İzmir, Akbaba, Vatan, Yeni Gün, Yeni Ulus gibi yayın organlarında ve kimi edebiyat dergilerinde yazı yazabildi.Sınıf Yayınları'nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi.1970'te Basın Şeref Kartı'nı aldı.1974'te emekli oldu.Doğum yeri olan Cİde'ye yerleşti.

12 Eylül 1980 döneminde göz altına alındı..Tutukluluğu sona erince İstanbulda oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte ölümüne kadar yaşamaya başladı.Bu olaylar 'Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra' adlı kitabında anlatılır. Onu hepimiz Hababam Sınıfı'nın yazarı olarak bildik.Altmış kitabı olmasına karşın onun şairliğini, romancılığını ve öykü yazarlığını unutmamamız gerekir.

Kitaplarında; çağdaş, ileri görüşlü, ulusumuzdan yana birlikteliği önerir. Yıllarca bizden kendisini uzaklaştırmaya çalışan yönetimlerden sonra, demokrasi yolunda ülkemizdeki gelişmeler Rıfat Ilgaz adını yeniden yücelttiyse de, Sivas Olaylarının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu.

ESERLERİ
Şiir kitapları:
Yarenlik (1943) , Sınıf (1944) , Yaşadıkça (1948) , Devam (1953) , Üsküdar’da Sabah Oldu (1954) , Soluk Soluğa (önceki kitaplarından seçmelere eklemelerle,1962) , Karakılçık (1969) , Uzak Değil (1971) , Güvercinim Uyur mu (1974) , Kulağımız Kirişte (1983) , Ocak Katın Alagöz (1987) Ömer Faruk Toprak Ödülünü kazandı.


Romanları:
Karadeniz'in Kıyıcığında (1969, önce oyun olarak çıktı,1965) , Karartma Geceleri (1974) , Sarı Yazma (1976) , Yıldız Karayel (1982) ile 1982 Madaralı Roman Ödülü'nü ve 1982 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı

Tiyatroları:
Basılmış oynanmamış veya oynanmış, yayınlanmamış oyunları da olan Ilgaz'ın tiyatro türünde en ünlü eserleri Hababam Sınıfı (ilk oyun.1966, bas.1967) ve Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (ilk oyun.1969, Ibiş oyunuyla, bas.1971) , Abbas Yola Gider (1971) adlı kitaplarıdır.


Mizah:
Önce iki hikaye kitabı çıkardı: Radarın Anahtarı (1957) , Don Kişot Istanbul'da (1957) : sonra iki roman: Hababam Sınıfı (1957,10. b.1972, filme de alındı: 1975) ve Pijamalılar (Bizim Koğuş) (1959) . Bunları, gene mizah türünde pek çok hikaye izledi: Kesmeli Bunları (1969) , Nerde O Eski Usturalar (1962) , Saksağanın Kuyruğu (1962) , Şevket Usta'nın Kedisi (1965) : Geçmişe Mazi (1965) , Garibin Horozu (1969) ve 1972'de çıkan on kitap: Altın Ekicisi, Palavra, Tuh Sana,
Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Uyanıyor.
Daha sonra yayımlanan mizah türündeki kitapları, Palavra (hikayeler,1982) ,
Rüşvetin Alamancası (1982) , Çalış Osman Çiftlik Senin (hikayeler,1983) , Sosyal Kadınlar Partisi (hikayeler 1983) ,
Apartıman Çocukları (roman,1984) , Hoca Nasrettin ve Çömezleri (roman,1984) , Hababam Sınıfı Icraatin îçinde (1987) , Şeker Kutusu (1990) , Dördüncü Bölük (1992)

Anılar:
Yokuş Yukarı(1982) , Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra(1986)

Güncel:
Nerde Kalmıştık (1984) , Cart Curt (1984) köşe yazılarını topladığı kitaplarıdır.


Çocuk kitapları:
Halime Kaptan (1972) Kumdan Betona (1976) , Öksüz Civciv (1979) , Bacaksız Kamyon Sürücüsü (1977) , Cankurtaran Yılmaz (1979) , Bacaksız Sigara Kaçakçısı (1980) , Bacaksız Okulda (1980) , Bacaksız Tatil Köyünde (1980) , Bacaksız Paralı Atlet (1980) , Küçükçekmece Okyanusu (1983) , Apartıman Çocukları (1984) , Çocuk Bahçesinde(1993)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Selamun aleyküm sevgili ailem;

Temmuz - Ağustos dönemi lonca artırıcıları için toplam 26 üyeden para istenilmiş, Mehmet (Scary) hariç kalan 25 üyeden zamanında ve istenilen miktarda lonca aidatı sorunsuzca toplanılmıştır. Bu aidatlara izinli olan, durumu müsait olmayan ve yönetim kurulunda bulunan üyeler tabi tutulmamıştır. Mehmet (Scary) hakkında cezai işlem uygulanacaktır. 25 üye arasında yapılan oylama neticesi şu şekildedir; 18 Sarraf Şans Artırıcı, 15 Lokman Şans Artırıcı, 14 Çemberlitaş Yağma Artırıcı ve 3 Lonca Puanı ve Tecrübe Artırıcı.
Oylama sonucuna göre loncamıza Temmuz - Ağustos dönemi için 1 Aylık Lokman Şans Artırıcı (%60) ve 1 Aylık Sarraf Şans Artırıcı (%60) yüklenmiştir. Güzel günlerde kullanmanız dileğiyle, sevgilerimle. :)
Resim
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim
Kısa Bir Mola

  • Bugünkü paylaşımlarımız:

  • 08.07.2014 Tarihte Bugün
  • Günün Müziği; Erkin Koray - Öyle Bir Geçer Zaman Ki (1982, "Benden Sana" adlı albümü)
  • Günün Hikayesi; İstemeyi Bilmek - Serdar Tuncer, Satır Arası Hikayeler
  • Günün Şiiri; Hüseyin Nihal ATSIZ - Geri Gelen Mektup
  • Günün Atasözü; Türk'ün göçü gide gide düzülür.
Resim
Tarihte Bugün


  • Fransız şair La Fontaine doğdu. (1621)

  • Ankara Hukuk Fakültesi ilk mezunlarını verdi. (1928)

  • İtalya’nın Habeşistan’ı ilhakı üzerine, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı adı verilen bir saldırmazlık paktı imzalandı. (1937)

  • Fransız direniş lideri Jean Moulin öldü. Fransa'yı işgal altında tutan Nazilerin gizli servisi Gestapo tarafından işkenceyle öldürülen Moulin, 1964’de Paris'te Panteon’a gömüldü. (1943)

  • Demokrat Parti, “Yeter Söz Milletindir” afişini bastırdı. (1946)

  • Topraksız çiftçilere hazine toprakların dağıtımı yasalaştı. (1948)

  • Birleşmiş Milletler ve Kore delegeleri ateşkes görüşmelerine başladılar. (1951)

  • İrticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle Millet Partisi faaliyetten men edildi. Partinin mallarına el konuldu. (1953)

  • Türkiye’de ilk gece maçı Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Gençlerbirliği ile Demirspor arasında yapıldı. (1954)

  • Ulus gazetesindeki “Kuklalar” yazısı nedeniyle Oktay Verel ve yazı işleri müdürü Beyhan Cenkçi birer buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ulus gazetesi bir ay süreyle kapatıldı. (1959)

  • Batman’da 1200 petrol işçisi greve başladı. Aynı gün Bakanlar Kurulu Yunanistan uyruklu 203 kişinin daha sınır dışı edilmesine karar verdi. (1964)

  • Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Yassıada hükümlüsü eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı sağlık durumu nedeniyle affetti. (1966)

  • Ankara Hacettepe Üniversitesi kuruldu. (1967)

  • Kısa adı TÖS olan Türkiye Öğretmenler Sendikası kongresi 7 Temmuz 1969’da Kayseri’de toplanacaktı. Halk öğretmenlere karşı kışkırtıldı, Valilik kongreyi tatil etti. Binlerce kişi tekbir getirerek kongrenin yapıldığı sinemayı sardı, ateşe verdi, olaylar bütün şehre yayıldı. Kongre için Kayseri’ye gelen öğretmenler askeri araçlarla şehirden çıkarıldı. (1969)

  • Yazar Çetin Altan cumhurbaşkanına hakaretten 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. (1971)

  • İsrail Başbakanı Yitsak Rabin Almanya’ya gitti. Rabin Batı Almanya’ya giden ilk başbakan oldu. (1975)

  • “Rüzgar gibi Geçti” filminin yıldızı İngiliz aktris Vivien Leigh öldü. (1977)

  • Yazar Cengiz Tuncer öldü. (1981)

  • Yasa dışı cinsiyet değişikliği gerekçesiyle Profesör Dr. Ali Nihat Mındıkoğlu ve 10 transseksüel ile ilgili yargılama başladı. (1982)

  • Erdal İnönü, Sosyal Demokrasi Partisi genel başkanı seçildi. (1984)

  • Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan, İran, Libya, Kuzey Kore, Nikaragua ve Küba’yı “terörist ülkeler konfederasyonu” olarak tanımladı. (1985)

  • Askeri Yargıtay PKK davasında verilen idam ve ömür boyu hapis cezalarını bozdu. (1987)

  • Süper Emeklilik Yasası yürürlüğe girdi. (1987)

  • Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın işkenceyle öldürülmüş bedeni Elazığ Maden yolunda bulundu. (1991)

  • Vehbi Koç, Forbes dergisinde dünyanın 41. zengini olarak yer aldı. (1991)

  • Özel Radyo ve Televizyonların İşletilmesinin ve Kurulmasının Serbest Bırakılması. (1993)

  • Özel radyoların yayını serbest bırakıldı. (1993)

  • Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim İl Sung öldü. (1994)

  • Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Türkiye arasında stand-by anlaşması yapıldı. Türkiye 713 milyon dolar IMF stand-by kredisi alacak. (1994)

  • Refahyol hükümeti kuruldu; Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi koalisyonu, 54. hükümet 265’e karşı 278 oyla güvenoyu aldı. (1996)

  • İstanbul’da Metris Cezaevi’nde isyan çıktı; 5 kişi öldü. (1997)
[/color]

Resim
Günün Müziği


[youtube]http://youtu.be/akcDC0V-A0w[/youtube]


Resim
Günün Hikayesi


Bir parktaki iki kör dilenciden bahsederler. Beş on metre aralıklarla oturan iki kör dilenci. Birisi ellerini açıp,köre yardım edin,köre yardım edin,diye seslenir, diğeri boynuna bir yazı asmıştır: “ Bahar ne kadar güzel ama ben körüm.”
İnsanlar birinci dilencinin önünden yüzüne bile bakmadan geçerken, diğerine avuç avuç para verirler.

Bütün şartlar aynı olmasına rağmen üsluptaki farklılık neticeyi nasıl da değiştiriyor değil mi? Bir düşünün, çok kolay elde edebileceğimiz halde, istemeyi bilmediğimiz için nelerden mahrum kalmışızdır.

İstemeyi bilmek çetin mesele…


Resim
Günün Şiiri


Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden;
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince,

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kâbil";
İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil,
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur,
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...



Resim
Günün Atasözü


Türk’ün göçü gide gide düzülür.

Türk bir yerden bir yere göçerken uzun uzun hazırlık yapmayı hem düşünmez hem de sevmez. Eksiklerini yol boyunca gidermeyi yeğler. Tarih boyunca göç etmeyi alışkanlık haline getiren bir ulus olarak bu tarihten gelen bir becerisidir.
Resim
asim3428
Meteor Kaşifi
Meteor Kaşifi
Mesajlar: 1650
Kayıt: 11 Ara 2009 01:02
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen asim3428 »

Selamun Aleyküm

Oyunda aktif olan Kürşad kardeşimizin (en azından çarı) bugün yapılan etkinlikte ödül kazanmıştır kendisini tebrik ederim :)


Resim
YENİSAHRA
Asım Küçük
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Aleyküm selam Asım;

Tebrik ederiz, dikkatli içsin ramazan ramazan çarpılmasın ha. :lol:
Resim
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim
Kısa Bir Mola

  • Bugünkü paylaşımlarımız:

  • 09.07.2014 Tarihte Bugün
  • Günün Müziği; Sezen Aksu - Şinanay (1989, "Sezen Aksu Söylüyor" adlı albümü)
  • Günün Hikayesi; Çakmak - Cüneyd Suavi, Hayatın İçinden Hikayeler
  • Günün Şiiri; Necip Fazıl Kısakürek - Otuz Yıl Şiiri
  • Günün Atasözü; İyi nasihat verilir, iyi ad verilmez.
Resim
Tarihte Bugün

  • Arjantin, İspanya'dan bağımsızlığını kazandı. (1816)

  • Mihayil Markoviç Borodin doğdu. 1920'lerde Çin'deki baş Komintern görevlisi olan Borodin Sun Yat Sen'in Guomindang Partisi'ni örgütlemesine ve Komünistlerle ittifak kurmasına yaptığı katkıyla bilinir. (1884)

  • Yazdığı romantik romanların sayısı beş yüzü geçen İngiliz kadın yazar Barbara Cartland doğdu. (1901)

  • Türkiye Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. (1932)

  • Moda Deniz Kulübü, Atatürk'ün de katıldığı bir törenle açıldı. (1932)

  • Bakanlar Kurulu Atatürk'ün başkanlığında toplandı. Bu, Atatürk'ün başkanlık ettiği son toplantı oldu. (1938)

  • Gizli oy, açık sayım sistemini getiren yeni Seçim Kanunu çıktı. (1948)

  • Çorum gemisi İstanbul Galata rıhtımında yandı; 56 ölü, 30 yaralı. (1949)

  • İstanbul Teknik Üniversitesi televizyon laboratuarı ilk Televizyon yayınını basın önünde yaptı. (1952)

  • ABD'li yazar Dashiell Hammet, anti-komünist soruşturmalarda ifade vermeyi reddettiği için altı ay hapse mahkum oldu. (1953)

  • Yerli Film Yapanlar Cemiyeti ilk resmi film yarışmasını düzenledi. (1953)

  • Millet gazetesi başyazarı Nurettin Ardıçoğlu tutuklandı. (1953)

  • Büyük Doğu dergisi toplatıldı. Gerekçe; cumhuriyet ve demokrasi ilkelerine aykırı yayım yapmak. (1954)

  • Anayasa referandumu yapıldı. Anayasa yüzde 61,5 "evet" oyuyla kabul edildi. (1961)

  • Emekli Albay Talat Aydemir açıklamaları nedeniyle tutuklandı. Açıklamaları yayımlayan 7 gazeteye soruşturma açıldı. (1962)

  • İstanbul'da düzenlenen 24. Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı Avrupa Şampiyonu oldu. (1967)

  • Yaşar Kemal 1,5 yıl hapse mahkum oldu. (1971)

  • Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit "CHP Marksist değildir" dedi. (1972)

  • 17 şeker fabrikasında grev kararı alındı. (1973)

  • Dünyaca ünlü keman virtüözü Yehudi Menuhin İstanbul'a geldi. (1973)

  • Sağlık kuruluşlarında tam gün çalışma uygulaması başladı. (1979)

  • Demokrat gazetesinin Ankara'ya girişi yasaklandı. (1980)

  • Devlet Başkanı Kenan Evren'in emriyle Televizyondaki banka reklamları yasaklandı. (1982)

  • "Lebleci Horhor", "Saz Caz" gibi operetlerle tanınan oyuncu ve yönetmen Reşit Gürzap öldü. (1990)

  • Felsefe alanındaki çalışmalarıyla tanınan yazar Orhan Hançerlioğlu öldü. (1991)

  • Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yayımladığı genelge, 20 Mayıs günü; cezaevi koşullarının iyileştirilmesi talebiyle açlık grevleri başlayan açlık grevleri ve ölüm oruçlarının yaygınlaşmasına neden oldu. Grevler önceki Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın, 6 Mayıs 1996'da çıkardığı hükümlü haklarına kısıtlamalar getiren "Mayıs Genelgesi"nden sonra başlamıştı. (1996)

  • Avrupa'ya kaçak gitmek isteyen Kuzey Iraklı Türkmenleri taşıyan tekne alabora oldu; 19 ölü, 6 yaralı, 15 kayıp. (1997)

  • İstanbul'da tarihi Mısır Çarşısı'nda bir patlama oldu: 7 ölü. Tüp patlaması mı, PKK bombası mı tartışmaları 4 yıl sürdü. Sonunda bilirkişi raporlarıyla tüp patladığına karar verildi. (1998)
Resim
Günün Müziği


[youtube]http://youtu.be/y0WAT6B9ZI4[/youtube]


Resim
Günün Hikayesi


Trende yan yana oturduğumuz adam, karşımızdaki delikanlıya nutuk çekiyor ve;

- Sigara efkâr dağıtır, diyordu. Yak bir tane.

Çocuk, adamın kendisine uzattığı sigarayı kibarca reddederek:

- Sağ olun, diye cevap verdi. Kullanmıyorum.

- Amma yaptın ha, dedi adam. Yoksa annen mi kızar?

Bu laflar, çevremizdeki yolcuların gülüşmelerine yol açmış. benimse fena halde canımı sıkmıştı. Uyumak niyetiyle kapattığım gözlerimi aralayarak delikanlıya baktım.

20-22 yaşlarında olmalıydı. Son derece temiz bir ifadeye sahip olan yüzü adamın söylediklerinden sonra hafifçe kızarmıştı.

Adam:

- Herhalde sen aslan sütü de kullanmazsın, diye devam etti. Kullanmazsın değil mi? Delikanlı, onun içkiden bahsettiğini anlamıştı. Bu sefer susmayıp;

- İçki haramdır, dedi. Elbette kullanmıyorum.

Konuşmaları, benim olduğu kadar, ayakta seyahat eden yolcuların da dikkatini çekmiş olmalıydı. Herkes kulak kesilmiş, onları dinliyordu.

Adam:

- Peki, dedi. Ya Milli piyangoya ne dersin? Hani şu televizyonda reklamları olan.

- O da aynı şey, dedi delikanlı. Yani o da bütün kumarlar gibi haram.

Adam, alaycı bir ifadeyle:

- Amma tutucu bir insansın be kardeşim, dedi. O haram, bu haram. Milli Piyangonun Milli Takımdan ne farkı var ki?

Çocuk yine susmayı tercih etti. Ancak sıkıldığı her halinden belli oluyordu. Adam ise, aklı sıra onu köşeye kıstırmış ve perişan etmişti. Bir kahraman edasıyla, sigarasının dumanını çocuğa doğru üflerken.

- Cehennem korkusundan dünyanın bütün zevklerinden mahrum kalıyorsunuz, dedi. İş mi sizin yaptığınız ?

Dayandığım yerden doğrularak adama baktım. Bu sefer bana dönerek,

- Ne dersin dostum dedi. Haklı değil miyim? Hepimiz az çok yanmayacak mıyız? Üstelik hep beraber olduktan sonra, ne var korkacak? Sinirlerim iyice tepeme çıktı.

- Gerçekten cesur bir insanmışsınız, dedim. Sahi yanmaktan korkmuyor musunuz?

- Korktuğumu söyleyemem, dedi. Elle gelen düğün bayram değil mi?

Böyle diyerek koltuğuna biraz daha gömüldü ve cam kenarındaki sigarasına doğru uzandı. Paketin yanında duran çakmağı ondan önce alarak ateşledim ve,

- Buyurun, dedim. Yakın. Paketten büyük bir pozla çıkarttığı sigarasını, çakmaktan adeta fışkıran aleve doğru uzatırken,

- Hayır, dedim, sigaranızı değil, parmağınızı uzatın.

- Anlayamadım, dedi. Neden parmağımı uzatacakmışım?

- Cehennemde yanmaktan korkmadığınızı, bundan daha iyi nasıl gösterebilirsiniz? dedim. Doğrusu hepimiz merak ettik.

Adam ne diyeceğini şaşırmış ve bir saattir işleyen çenesi, adeta tutulmuştu. Yerinde bir müddet kıvrandıktan sonra,

- İneceğim istasyona geldim. diyerek ayağa kalktı ve kalabalığı yararak gözden kayboldu.

Çakmağın bende kaldığını adam gittikten biraz sonra fark ettim. Bunu, karşımdaki delikanlı da görmüş ve gülmeye başlamıştı.

Çakmağı ona doğru uzatırken.

- Sigara içmiyorsun ama çakmak sende kalsın, dedim. Artık onu nerede kullanacağını biliyorsun...


Resim
Günün Şiiri


Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Diyorlar Bana, kalsın şiirde sözde yerde,
Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.

Anladım işi; San’at Allah'ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?
Dilsizce, yalnız Allah demeye kimler gelir?

Seni aramam için beni uzağa attın,
Alemi benim, beni Kendin için yarattın.

Tel tel iplik iplikte dikseler ağzımı,
Tek ses duysalar; Allah, yoklayanlar nabzımı.

Tutuşturanlar, lügat kitabını elime,
Bilsin; Allah’tan başka bilmiyorum kelime.

Rabb'im, Rabb'im, bu işin bildim neymiş Türkçesi,
Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi.

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet Senden habersiz aldığım her nefesten.

O Allah'ın emriyle Kainat Efendisi,
Varlığın tacı, varlık nurunun ta kendisi.

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.

Gözüm, aklım, fikrim var deme, hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen, O göl diyorsa göldür.

Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa,
Başım onların hepsi için secdeye varsa.

O yüz, her hattı tevhit kaleminden bir satır,
O yüz ki göz değince Allah'ı hatırlatır.

Sual: Ey veli, insan nasıl olmalı söyle,
Cevap: son anda nasıl olacaksa, hep öyle.

Biri aşk, biri nefret, bizim kanadımız çift,
Ateş saçmalı ki Nur, erisin kapkara zift.

Büyük Randevu, bilsem nerede saat kaçta,
Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta.

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir,
Artık boş odalarda ölümü bekliyorum.

Bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm,
Gözümde son marifet, Azrail'e tebessüm.

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var,
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.

O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e “hoş geldin” diyebilmekte hüner.

Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun,
Ölümü de öldüren Rabb’e secdeler olsun.

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber...?



Resim
Günün Atasözü


İyi nasihat verilir, iyi ad verilmez.

Bir kimse başkasına iyi nasihat edebilir; ancak iyi ün veya ad veremez. Bu saygın değerleri insan ancak kendisi kazanabilir.

 
Resim
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön