Kardeşinin nabzını boynundan ölçtü. Nabız yoktu! Birden şaşkın bakışlarla Hakan’a döndü. Hakan gülümseyerek Pınar’ın elini tuttu, doğru damarın üstüne koydu. Pınar’ın yüzündeki şaşkınlık ifadesi kat kat daha artmıştı şimdi. Kendini topladı, gülümseyerek karşılık verdi.
“Heyecandan yanlış yere bakmışım sanırım.” Dedi.
“Fark ettim.” Dedi yüzündeki gülümseme ifadesini bozmadan. Pınar’ı yatağına #@!?ürdükten sonra çadırdan çıktı. Kendi kendine söyleniyordu:
“Ulan aptal Hakan! Daha adını bile bilmediğin bir yaralının elini tuttun ulan! Aptalsın oğlum sen! Kız ya yanlış anladıysa? Yani doğru anladıysa?.. Of ulan of !”
Kaleye yöneldi İsmet Bey’e görünmek için. Kaleye giderken yolda Sungur’u otururken gördü. Oturmuş elinde bir çubukla yere bir şeyler çiziyordu. Hakan gelip yanına oturana kadar orada olduğunu bile fark etmedi. Hakan’ı görünce birden ayağa kalktı. Hakan babacan bir tavırla “Otur, otur” dedi. “Anlat bakalım?”
“Neyi anlatayım efendim?”
“Derdini anlat Sungur.”
“Ne derdi efendim?”
“Hadi oğlum, ben adamın gözünden anlarım, var bir derdin senin?”
“Savaş, efendim. Arkadaşım. O benim yerimde olmak için her şeyini verirdi. Ben buradayım, ama hiçbir işe yaramıyorum.”
“Olur mu ulan öyle şey! Sen olmasan çoğu iş aksar. Şuradaki çelikten adamları görüyor musun?”
“Görüyorum efendim?”
“Sen olmasan az önce o el arabasını o çelik yığınları taşıyacaktı. Yani fazladan bir 10 dakika yapar bu. 10 dakikada kaç yaralı ölür biliyor musun?”
Gülümsedi. “Vay be ben neymişim!”
“Tamam, ulan şımarma hemen! Hadi git 2 çay kap gel bakayım!”
“Hemen geliyor!”
Lodos Sancağı, Meteor Bölgesi
03.58, Perşembe sabahı
İsmet Bey saklandığı yerden birden fırladı.
“Hücum!” Yüzlerce muhafız saklandıkları yerden ileri atıldılar. Büyük bir muhafız ordusu gecenin karanlığını yararak cinlerin üstlerine saldırıyorlardı. İsmet Bey bütün muhafızların gittiğinden emin olmak için en son çıktı. Semih, İsmet Bey’e baktı ve gülümsedi:
“Uzun zamandır böyle büyük bir savaş hasreti yaşıyorduk efendim. Ne iyi oldu değil mi?”
“Haklısın, çok iyi. Şimdi savaşa yoğunlaş. Ve kolundaki tüf tüfü çıkar zehri kanına karışmadan!”
“Ne, daha tek bir cin bile kesmeden saf dışı kalmak istemiyorum!”
“Şunu çıkarıp zehri dışarı atarsan seni bekleyen bir sürü cinle baş başa kalabilirsin.”
Yanından geçen cinleri birer pala darbesiyle yere seriyordu İsmet Bey. Bir an önce sancaktaki muhafızları emin bir yere #@!?ürüp cinlerden uzaklaştırmalıydılar. Yoksa gelmiş geçmiş en medyatik klan lideri olacaktı İsmet Bey. Yanında Semih’i gördü tekrar, omzunda bir bez parçasıyla savaşmaya devam ediyordu. Göğsü kabardı birden.
Mehmet kalkar kalkmaz arkadaşlarını kontrol etti. Hepsi mühimmatlarını kuşanmış kalkanlarını siper ederek tüftüflerden korunuyor, yanlarına gelen cinlerin de kafalarına kılıçlarını indiriyordu. Mehmet hemen kalkanını önüne siper etti. Bir tüftüf anında gelip kalkana çarptı.
“Ucuz atlattık.”
Arzın Çocukları Klan Merkezi, Meteor Bölgesi
04.30
Handan Hanım havadislerden hiç hoşlanmıyordu. Yüzlerce Lodos Muhafızı gelmişti Meteor Bölgesi’ne ve orada kalmayacaklarını kimse net olarak söyleyemezdi. Bütün kuvvetlerinin bu kadar olmadığı kesindi çünkü cin sürüsüyle bu kadar süredir uğraştıklarına göre sayıları pek azdı. Olanları yakından görmek için yanına Kara Arz Büyücüleri’ni alıp harekete geçti. 400 Kara Arz Büyücüsü 600 Kara Arz Savaşçısı olay yerine intikal ediyordu. Ve en ufak bir hatada büyük bir savaş çıkardı. Ve bu İstanbul’un tekrar kan gölüne dönmesi anlamına gelirdi. Handan Hanım, Esathan’ın yanına geldi.
“Birliğin hazır mı?”
“Hazır efendim!”
Sonra Cengiz’e döndü. Sorgular bir tavırla baktı. Bu ‘senin birliğin de hazır mı’ anlamına geliyordu. Cengiz başıyla onayladı. Handan Hanım kapıdan çıktı ve bağırdı:
“İleri!!!”
Lodos Sancağı, Meteor Bölgesi
04.54
İsmet Bey giysileri olduğu gibi kana bulanmış bir şekilde savaşa devam ediyordu. Etrafına baktığında diğer muhafızların ve klan üyelerinin de aynı konumda olduğunu gördü. Gecenin içinden derinlemesine çığlıklar atarak cinlerin üstüne saldıran acımasız muhafızlar çeteci mağaralarının yanında dev bir siluet gördüler. Durumu İsmet Bey’e haber verdiler. İsmet Bey son kalan cine kılıcını salladıktan sonra dönüp Boş’u aradı. Oysa Boş çoktan kaçmıştı. Muhafızların gösterdiği yere baktı. Dev bir orduydu bu! 1000 kişilik büyük bir ordu uzun süredir savaşmaktan bitap düşmüş 600 kişinin üstüne geliyordu. 400 gözü dönmüş Lodos Savaşçısı, 200 Lodos Büyücüsü yaklaşan büyük orduyu seyrediyordu. Birazdan gerçekleşecekleri kimse bilemezdi. Arz Ordusu, kraterin başına geldiğinde Handan Hanım, İsmet Bey’e seslendi.
İsmet Bey ileri çıktı ve biraz yaklaştı. Muhafızlar ne olduğunu anlayamadı. İsmet Bey’i bile bile ölüme terk edemezlerdi. Hepsi İsmet Bey’le birlikte ileri çıkmaya yeltendi ama İsmet Bey durdurdu onları.
“Neden geldin buraya Handan, sabahın köründe beni mi özledin?”
“Ne kadar bunasan da huyların değişmiyor İsmet! Yine aynı İsmet’sin sen. Yine aptal İsmet... Nasıl oldu da bu kadar az kişiyle burnumuzun dibine kadar gelmeye cesaret edebildin. Ben kalenizi onarıyorsunuz sanıyordum. Ha-ha!”
İsmet Bey son sözler üzerine biraz sinirlenmişti. Yüzünü ekşiterek:
“Peki ya sen nasıl oldu da kalemize saldırdın? Benim hatırladığım kadarıyla Handan Hanım sonunu düşünmeden hareket etmezdi. Yoksa dantel örmek sıkıcı mı geldi?”
İsmet Bey’in son sözleri üzerine iki taraftan da gülüşmeler duyuldu. İsmet Bey arkasına dönüp:
“Kesin ulan sesinizi!” diye bağırdı. Herkes bir anda sustu. Handan Hanım:
“Uzun süredir savaşıyordunuz. Ordun yorulmuştur. Zaten sayıca üstünüz. Ben adil savaşırım her zaman. Başka sefere inşallah.”
“Yine görüşeceğiz Handan!”
Handan Hanım ordusuyla birlikte geri dönecekken tek el silah sesi duyuldu. Ses Mehmet’in çiftesinden çıkmıştı. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken Esathan yere yığıldı. Handan Hanım, bir Esathan’a baktı. Bir de Lodos Ordusu’na baktı. İsmet Bey’e doğru çevirdi başını. Gözleri bir an öfkeyle dolmuştu. Asasını yukarı kaldırdı:
“Hücuuum!!!”
Bazı sağlık problemlerim sebebiyle uzun süredir foruma koyamamıştım bu bölümü. Yine fırsat bulduğumda foruma girip yeni bölümleri sizlerle paylaşacağım.
Devamı gelecektir