***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Sevdiklerinizle beraber nice mutlu bayramlara ermeniz dileğiyle. Kurban Bayramınız hayırlara vesile olsun.
Thre are the norml( . )( . )the silicone ( + )( + )the perfct(o)(o).Some are cold(^)(^)some belong to grndmthers\./\./And let’s nt forgt the very large(o Y o)the very small(.)(.)and the asymmetrical(•)(.)We love them all! Say FCK to breast cancer!
- HarbicocuK
- Tılsım Tanığı
- Mesajlar: 1492
- Kayıt: 04 Ara 2009 18:18
- Sunucu: Tılsım
- Klan: Lodos
- Lonca: Team
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Kurban bayramınız kutlu olsun sevdiklerinizle nice mutlu seneleree..!
- Moreblood
- Arzuhalci'nin Adamı
- Mesajlar: 1090
- Kayıt: 25 Eyl 2010 17:55
- Sunucu: Tılsım
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Hepinizin kurban bayramı mübarek olsun.
İhsan abi bir ara senle konuşmam lazım ulaş bana
İhsan abi bir ara senle konuşmam lazım ulaş bana
Mustafa OKTAR
BÖRTEÇİNEXMERLİN
TicTacToe
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Dostluğu, Sevgiyi ve Geleceği . . Aşkımızı, Ekmeğimizi, Soframızı. . Hüznümüzü, Acımızı, Yalnızlığımızı Paylaştığımız; Birlik ve Beraberliğimizi, Kardeşlik ve Dostluğumuzu En Sıcak Şekilde Hissedeceğimiz Mübarek Kurban Bayramınızı Tebrik Eder, Mutluluklar DileriZ ~


|| * Megaşifa ~ QuaRanTin€ * ||
Since 2008...
...::: MeGaXTeaM :::...
Since 2008...
...::: MeGaXTeaM :::...
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Kurban bayramı dolayısı ile sayfamızı ziyaret ederek tebrik mesajı yazan kardeşlerime teşekkür ederim. iyilik ve güzellikler hepimiz için daimi olsun inşaallah.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
7 KASIM TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1665 - Günümüzde de yayımlanan en eski İngilizce gazete olan London Gazette yayımlandı.
1917 - Ekim Devrimi: Bolşevikler Rusya'da iktidarı ele geçirdiler.
1917 - I. Dünya Savaşı: İngiliz kuvvetleri Osmanlı Devleti idaresindeki Gazze'yi ele geçirdi.
1929 - New York'ta Modern Sanatlar Müzesi açıldı.
1982 - Türkiye'de 1982 Anayasası için halk oylaması yapıldı. Anayasa, yüzde 91,3 "evet" oyuyla kabul edildi.
1987 - Tunus devlet başkanı Habib Burgiba görevden alındı.
1991 - Basketbolcu Magic Johnson, HIV testinin pozitif çıkmasının ardından basketbolu bıraktığını açıkladı.
1999 - Yasemin Dalkılıç tüpsüz dalmada dünya rekoru kırdı (68 m).
2000 - George W. Bush ABD başkanı seçildi.
Olaylar
1665 - Günümüzde de yayımlanan en eski İngilizce gazete olan London Gazette yayımlandı.
1917 - Ekim Devrimi: Bolşevikler Rusya'da iktidarı ele geçirdiler.
1917 - I. Dünya Savaşı: İngiliz kuvvetleri Osmanlı Devleti idaresindeki Gazze'yi ele geçirdi.
1929 - New York'ta Modern Sanatlar Müzesi açıldı.
1982 - Türkiye'de 1982 Anayasası için halk oylaması yapıldı. Anayasa, yüzde 91,3 "evet" oyuyla kabul edildi.
1987 - Tunus devlet başkanı Habib Burgiba görevden alındı.
1991 - Basketbolcu Magic Johnson, HIV testinin pozitif çıkmasının ardından basketbolu bıraktığını açıkladı.
1999 - Yasemin Dalkılıç tüpsüz dalmada dünya rekoru kırdı (68 m).
2000 - George W. Bush ABD başkanı seçildi.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
YASEMİN DALKILIÇ
Yasemin Dalkılıç, (2 Mayıs 1979 Ankara) Dünya sualtı dalış rekortmeni Türk dalgıç.
2 Mayıs 1979'da Ankara'da doğdu. Dalış sporuna çok küçük yaşta başladı. 14 yaşında milli paletli (monopalet) yüzme takımına girdi. Yaş grubunda Türkiye'yi iki dünya ve bir Avrupa şampiyonasında temsil etti ve yine yaş grubu içinde çeşitli Türkiye rekorlarını birkaç yıl elinde bulundurdu.
1996 yılında ODTÜ Matematik bölümüne başlamasının ardından ODTÜ-SAT Serbest Dalış Grubuyla çalıştı. Bu ekip ile 1998 yılında katıldığı Uluslararası Serbest Dalış Şampiyonası'nda Türk milli takımını temsil etti ve bayanlar arasındaki en iyi dereceyi yakaladı.
1999 yılında antrenörü Rudi Castaneyra ile tanıştı. Aynı yıl içinde serbest dalışın en zor disiplininde 68 metre derinliğe dalarak yeni bir dünya rekoru kırdı. Rekorlarına 2000 yılında iki yenisi eklendi. Serbest dalışın en itibarlı disiplinleri olan Limitli ve Limitsiz Değişken Ağırlık kategorilerinde 100 ve 120 metre derinliğe indi. Daha sonra, Mısır'da Limitli Değişken Ağırlık kategorisinde 105 metre ve Yunanistan'da Desteksiz Sabit Ağırlık kategorisinde 40 metrelik dünya rekorları ile bu sporda dünyanın en elit grubuna yükselmeyi başardı.
Yasemin Dalkılıç, (2 Mayıs 1979 Ankara) Dünya sualtı dalış rekortmeni Türk dalgıç.
2 Mayıs 1979'da Ankara'da doğdu. Dalış sporuna çok küçük yaşta başladı. 14 yaşında milli paletli (monopalet) yüzme takımına girdi. Yaş grubunda Türkiye'yi iki dünya ve bir Avrupa şampiyonasında temsil etti ve yine yaş grubu içinde çeşitli Türkiye rekorlarını birkaç yıl elinde bulundurdu.
1996 yılında ODTÜ Matematik bölümüne başlamasının ardından ODTÜ-SAT Serbest Dalış Grubuyla çalıştı. Bu ekip ile 1998 yılında katıldığı Uluslararası Serbest Dalış Şampiyonası'nda Türk milli takımını temsil etti ve bayanlar arasındaki en iyi dereceyi yakaladı.
1999 yılında antrenörü Rudi Castaneyra ile tanıştı. Aynı yıl içinde serbest dalışın en zor disiplininde 68 metre derinliğe dalarak yeni bir dünya rekoru kırdı. Rekorlarına 2000 yılında iki yenisi eklendi. Serbest dalışın en itibarlı disiplinleri olan Limitli ve Limitsiz Değişken Ağırlık kategorilerinde 100 ve 120 metre derinliğe indi. Daha sonra, Mısır'da Limitli Değişken Ağırlık kategorisinde 105 metre ve Yunanistan'da Desteksiz Sabit Ağırlık kategorisinde 40 metrelik dünya rekorları ile bu sporda dünyanın en elit grubuna yükselmeyi başardı.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
GAZZE
Gazze (Arapça: غزة, /ˈɣazːa/; İbranice: עזה, Azza, /ˈʕaza/), Filistin'in güneybatısında bulunan, Gazze Şeridi'nin en büyük şehri. Akdeniz sahilinden 4 km içeride kurulmuş olan Gazze'nin nüfusu 400.000'dir.
Gazze'deki insan yerleşim tarihi bu şehri dünyadaki en eski şehirlerden biri yapacak şekilde 5.000 yıla ulaşmaktadır.Kuzey Afrika ve Levant arasındaki Via Maris denilen ticaret rotası üzerinde yer aldığı için tarihinin büyük bir bölümünde Güney Filistin'in değerli bir antreposu ve Kızıldeniz üzerinden gelen Baharat Yolu üzerinde önemli bir mola yeri olarak işlev gördü.
Romalılar ve daha sonra Bizanslılar altında, Gazze ve göreceli barış dönemi yaşayarak önemli bir yerleşim birim oldu. 635 yılında, İslam Ordusu tarafından fethedildi ve hızlı bir şekilde İslami bir hukuk merkezi haline geldi. Ancak, Haçlılar istilası ile şehir harap oldu. Aşağıdaki bölümlerde bir tarihçinin Haçlılar'ın şehri "insansız ve harap bulduğundan" bahsettiği yazmakta olup bu konuda kesin kaynak yoktur. Sonraki yüzyıllarda, Gazze seller ve Moğol akınları yüzünden birçok sıkıntı yaşadı. 16. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu'na dahil olduğunda bir köy durumundaydı.
Osmanlı hakimiyetinin ilk yarısında, Rıdvan Hanedanı yönetiminde şehirde büyük ticaret ve barış içinde dönem geçti.
Gazze I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz kuvvetlerine teslim oldu ve İngiliz Mandası altında Filistin'in bir parçası haline geldi.[4]1948 Arap-İsrail Savaşı sonucu, Mısır yönetiminde Gazze Şeridi'nde bazı gelişmeler olmuştur. 1967 yılında İsrail tarafından Altı Gün Savaşı sonucu ele geçirildi; ancak 1993 yılında, şehir yönetimi Filistin Ulusal Yönetimi'ne geçti. Hamas, 2007 yılında yapılan seçimleri kazanarak şehri El Fetih'den teslim aldı ve o tarihten beri İsrail tarafından abluka altında tutulmaktadır.
Gazze'nin temel ekonomik faaliyetleri küçük ölçekli sanayi, tarım ve işçiliktir. Ancak, ekonomi abluka ve devamlı süren çatışmalar ile ekonomik olarak şehir kötü durumdadır.[6][7] Nüfusunun çoğu Müslüman olan şehirde, çok az Hıristiyan azınlık vardır. Gazze halkının yaklaşık % 75'i 25 yaşın altındadır ve dünyada mülteci olarak başka bölgelerde yaşayan en yüksek sayıda halka sahip şehirdir.
Gazze (Arapça: غزة, /ˈɣazːa/; İbranice: עזה, Azza, /ˈʕaza/), Filistin'in güneybatısında bulunan, Gazze Şeridi'nin en büyük şehri. Akdeniz sahilinden 4 km içeride kurulmuş olan Gazze'nin nüfusu 400.000'dir.
Gazze'deki insan yerleşim tarihi bu şehri dünyadaki en eski şehirlerden biri yapacak şekilde 5.000 yıla ulaşmaktadır.Kuzey Afrika ve Levant arasındaki Via Maris denilen ticaret rotası üzerinde yer aldığı için tarihinin büyük bir bölümünde Güney Filistin'in değerli bir antreposu ve Kızıldeniz üzerinden gelen Baharat Yolu üzerinde önemli bir mola yeri olarak işlev gördü.
Romalılar ve daha sonra Bizanslılar altında, Gazze ve göreceli barış dönemi yaşayarak önemli bir yerleşim birim oldu. 635 yılında, İslam Ordusu tarafından fethedildi ve hızlı bir şekilde İslami bir hukuk merkezi haline geldi. Ancak, Haçlılar istilası ile şehir harap oldu. Aşağıdaki bölümlerde bir tarihçinin Haçlılar'ın şehri "insansız ve harap bulduğundan" bahsettiği yazmakta olup bu konuda kesin kaynak yoktur. Sonraki yüzyıllarda, Gazze seller ve Moğol akınları yüzünden birçok sıkıntı yaşadı. 16. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu'na dahil olduğunda bir köy durumundaydı.
Osmanlı hakimiyetinin ilk yarısında, Rıdvan Hanedanı yönetiminde şehirde büyük ticaret ve barış içinde dönem geçti.
Gazze I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz kuvvetlerine teslim oldu ve İngiliz Mandası altında Filistin'in bir parçası haline geldi.[4]1948 Arap-İsrail Savaşı sonucu, Mısır yönetiminde Gazze Şeridi'nde bazı gelişmeler olmuştur. 1967 yılında İsrail tarafından Altı Gün Savaşı sonucu ele geçirildi; ancak 1993 yılında, şehir yönetimi Filistin Ulusal Yönetimi'ne geçti. Hamas, 2007 yılında yapılan seçimleri kazanarak şehri El Fetih'den teslim aldı ve o tarihten beri İsrail tarafından abluka altında tutulmaktadır.
Gazze'nin temel ekonomik faaliyetleri küçük ölçekli sanayi, tarım ve işçiliktir. Ancak, ekonomi abluka ve devamlı süren çatışmalar ile ekonomik olarak şehir kötü durumdadır.[6][7] Nüfusunun çoğu Müslüman olan şehirde, çok az Hıristiyan azınlık vardır. Gazze halkının yaklaşık % 75'i 25 yaşın altındadır ve dünyada mülteci olarak başka bölgelerde yaşayan en yüksek sayıda halka sahip şehirdir.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
xtengiz yazdı:
Börteçine Loncası KurallarıGizlenmiş İçerikGöster1. Her lonca üyesi birbirine yardım etmek zorundadır.
2. Hiçbir şekilde ve şartta küfür edilmeyecektir.
3. Lonca Başkanı oyundayken veya değilken Lonca ikinci başkanına veya takım komutanlarına her hangi bir saygısızlık veya itaatsizlik olmayacaktır.
4. Lonca başkanı oyunda değilken Lonca yönetim kurulu başkanı veya Lonca idari başkanları loncadan sorumludur.
5. Loncamız milliyetçi bir loncadır.
6. Loncamızın klanı arz klanıdır.
7. İkinci bir Loncası olan asla loncamıza alınmaz bizim loncamızdayken başka bir loncaya geçenin ise karakterleri silinir.
8. Yüz kızartıcı her türlü şuç (hırsızlık, bayan oyunculara terbiyesizlik… vs) yasaktır. Bu suçların cezası karakterlerin silinme oalcaktır.
9. Yaptığınız her hareketin şahsınıza değil Loncaya mal edileceğini unutmayınız.
10. Loncamız hiyerarşi ile yönetilmektedir.»»-(¯`•.•´¯)->Lonca Yönetim Kurulu <-(¯`•.•´¯)-««
Börteçnexilteri--BörteçinexHünkar ==>Lonca Kurucusu-Lideri==>Mertkan UĞURLU
Börteçinexxusta--Börteçinexusta--Börteçinexxxusta==>Lonca Yönetim Kurulu Başkanı==>Arif YAMAN
Börteçinextengiz--Börteçinexşaman--Börteçinexotacı==>Lonca Forum Sözcüsü==>Alparslan YAMAN
BörteçinexKAFKAS ==>Üye Alım Sorumlusu==>Kürşad
BörteçnexPerseus--BörteÇnexLeqendx==>Üye Alım Sorumlusu==>Murat
»»-(¯`•.•´¯)->Lonca Üyeleri<-(¯`•.•´¯)-««
Börteçinexbaşbuğ==>Üye==>İhsan
Börteçinexayzıt--Börteçinexötüken--Börteçinexasena==>Üye==>Melek
Börteçinexbeyaz--Börteçinexvefa--Börteçinexderman==>Üye==>Beyzanur
Börteçinexsepya--Börteçinexxsepya==>Üye==>Çağdaş
Börteçinexmeriç--Börteçinexmelodi==>Üye==>Zişan
Börteçinexzarif==>Üye==>Cansu
Börteçinexefe==>Üye
Börteçinexarslan==>Üye==>Metehan
,-*'^'~*-.,_,.-*~ İzinli Listemiz ~*-.,_,.-*~'^'*-,Gizlenmiş İçerikGösterBörteçinexamazon--Börteçinexgece--Börteçinexdoktor==>Üye==>Büşra
,-*'^'~*-.,_,.-*~ Loncamıza Başvuru Koşulları ~*-.,_,.-*~'^'*-,Gizlenmiş İçerikGösterİsim,
Yaş,
Karakter İsimleri ve Seviyeleri,
Herhangi Bir İrtibat Adresi, ( Msn, Skype, Cep Telefonu vs. )
Daha Önce Bir Loncaya Mensup ise Mensup Olduğu Loncanın İsmi,
Daha Önce Mensup Olduğu Loncadan Ayrılma Sebebi.
:!: Yukarıdaki Üyeler Haricinde Üyemiz Bulunmamaktadır..
Börteçine Loncası 2009'dan beri...


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
BAYRAM HİKAYESİ
Ahmet:
“–Anneciğim, Emre bize gelecek. Bu gece bizde kalacak” dedi.
Emre’nin sevdiğini bildiğim türden bir kaç çeşit yemek yaptım. Görüşmeyeli bayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu. Biraz oturup hal hatır sorduktan sonra yemeğe geçtik. Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince, belli etmemeye çalışsam da bozuldum. Emre:
“–Teyzeciğim et var ya, ondan yemiyorum” dedi.
Bu söz beni daha da şaşırtmıştı. Çünkü ete olan düşkünlüğünü iyi biliyordum. Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,
"-Anlatayım teyzeciğim” dedi.
İlköğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar. Biliyorsunuz Ayşe ablam da benden iki yaş büyük. İkimiz de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz. Bir işe girebilmek için bunun şart olduğuna inanıyoruz. Büyük hayallerimiz yok. Daha kötü günler gelmesin deyip halimize şükredenlerdeniz.
Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı. Kimseye muhtaç değildik. Hatta babam yaptığı, kooperatif evlerinden bir de daireye girmişti. “Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız” diye hayaller kuruyorduk. Kaba inşaatı çoktan bitmiş, evin şekli ortaya çıkmıştı. Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım. Annem dantel masa örtüleri… Kaç kere bakmaya gitmiş, hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk. Derken 17 Ağustos’ta korkunç bir sallantıyla uyandık. Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey yoktu. Boş arsaya tüm mahalle toplandık. Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık. Elektriklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü. Tüm ülkem gibi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk. Naklen izlediğimiz kurtarma çalışmalarında yaralılarla yaralandık, ölenlerle defalarca öldük. Elimizden gelen bir şey yoktu. Devlet baba, harıl harıl yaraları sarmaya çalışıyordu.
Bizim evimiz yıkılmadı. Kimseye de bir zarar gelmedi. Farklı yaralandığımızın farkına, yaralarımız derinleştikçe vardık. Depremle birlikte inşaatlar durmuş, babam işsiz kalmıştı. Ekonomik krizle de ikiye katlandı yokluklarımız. Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, bazı insanlar hiç etkilenmemişti. Bar ve pavyonlarda zil zurna sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı.
Biz ev kirası elektrik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat işlerinden kazandığı, evi geçindirmeye yetmiyordu. Devir hesap devri deyip, telefonu kapattırdık. Ampulleri daha küçük taktık. Annem bir evde 120 milyona iş bulmuştu. Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu. Fakat Kasım ayından sonra babam bir tek işe gidemedi. Kış boyunca hiç iş çıkmadı. Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönüyordu. “Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem” gibi kötü kötü laflar edip duruyordu. İş için çalmadığı kapı kalmamıştı.
Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı. Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi. Bir iş bulmuştu. Üstelik sigortalı. “Evraklarını tamamla gel” demişler. Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı. “Bugün yetiştirmeliyim” diyordu.
Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşla içeri girdi. Yüzünde ürküten bir ifade vardı.
“–Korkmayın ama babanız küçük bir kaza geçirmiş” dedi.
Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sapsarıydı. Kol ve bacağı alçıya alınmıştı. Kırmızı ışıkta süratle gelen bir araç çarpmıştı. Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan utanıyor gizlemeye çalışarak:
“–Neden ölmedim, yükünüzü arttırdım” diyordu.
Bir müddet sonra babam eve çıktı. Sobamız yanmıyordu, evimiz soğuktu. Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü üzülerek seyrediyordum. Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler. Yok denilmiş. Önceden kayıt olmak gerekirmiş. Okulda da yardım dağıtılıyordu. Anneme:
“–Ben de isteyeyim mi?” diye sordum. Annem:
“–Sakın ha oğlum! Durumumuz belli; verirlerse kabul ederiz, sakın kimseden bir şey istemeyin” dedi.
Başka zaman ben de gurur meselesi ederdim. Ama şimdi çok farklıydı. Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı. Babam buz gibi evde nasıl hasta yatardı?
‘Şekersiz’ şeker bayramımız gelip de geçmişti bile. Şekere olan düşkünlüğüme rağmen, pek üzülmedim. Böyle küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik. Üstelik ben erkektim. İşte tüm zorluklara rağmen hava biraz daha ısınmış, babamın kolundaki, alçı alınmıştı. Bacağı hala alçıdaydı. İşte kurban bayramı da gelmişti. İçimden oniki daire var bizim apartmanda, birçoğu da kurban kesecek. Nasılsa bize de verirler; Annem sevdiğim et yemeklerinden pişirir, diyordum. Ben pencereden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu evlere taşındı. Her kapı çalışında, ‘kurban payı’ diye koştum. Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı. Bir tek pay gelmedi.
Babaannem köyden telefon açmıştı. Komşu evinden konuşurken, sesim ona iyi gitmemişti. Israr ve telaşla sordu: ‘Baban mı kötüleşti?’ diye.
“–Yok” dedim. “Bize kurban payı vermediler.”
Yaz aylarında babaanneme giderdik. Adına ‘Güccük’ dediği bir kara ineği, beş altı da tavuğu vardı. ‘Güccük-müccük ama sütü iyi” derdi. Sağarken ona türküler söylerdi. “Bu sene kısır, inşallah seneye kuzulayacak” diye ümit ederdi.
“–Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız” derdi. Bir tas ayran içti mi başka bir şey istemezmiş.
Bayramın üçüncü günüydü. Sabah erkenden kapı çalındı. Babaannemdi! Koşup karşıladık. Ağlayarak sarıldı bizlere. “Kuzularım, kuzularım” diyordu. Size çok et getirdim. Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti. Buzdolabını tıka basa etle doldurduk. Ablam acele acele doğradı. Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular, iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu. Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında. Sofra beklemeye tahammülüm kalmamıştı. Çatalı alıp batırdım. Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme:
“–Ah anam ahh! Neden kestin güccük ineği? Ağzınız kuruya kaldı” diyen sözleri çalındı kulağıma.
Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim. Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım. Dedemin katığı, babaannemin umudu, türküler yakarak sağdığı Güccük, benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda kolumdan çekip ısrarla oturttular. Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak. Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu. Gözümden yaşlar boşaldı. Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına
“–Dişim çok ağrıyor, dişimmm…!” diye karşılık verdim.
Bu hikayenin yazarı bilinmiyor.
Ahmet:
“–Anneciğim, Emre bize gelecek. Bu gece bizde kalacak” dedi.
Emre’nin sevdiğini bildiğim türden bir kaç çeşit yemek yaptım. Görüşmeyeli bayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu. Biraz oturup hal hatır sorduktan sonra yemeğe geçtik. Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince, belli etmemeye çalışsam da bozuldum. Emre:
“–Teyzeciğim et var ya, ondan yemiyorum” dedi.
Bu söz beni daha da şaşırtmıştı. Çünkü ete olan düşkünlüğünü iyi biliyordum. Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,
"-Anlatayım teyzeciğim” dedi.
İlköğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar. Biliyorsunuz Ayşe ablam da benden iki yaş büyük. İkimiz de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz. Bir işe girebilmek için bunun şart olduğuna inanıyoruz. Büyük hayallerimiz yok. Daha kötü günler gelmesin deyip halimize şükredenlerdeniz.
Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı. Kimseye muhtaç değildik. Hatta babam yaptığı, kooperatif evlerinden bir de daireye girmişti. “Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız” diye hayaller kuruyorduk. Kaba inşaatı çoktan bitmiş, evin şekli ortaya çıkmıştı. Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım. Annem dantel masa örtüleri… Kaç kere bakmaya gitmiş, hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk. Derken 17 Ağustos’ta korkunç bir sallantıyla uyandık. Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey yoktu. Boş arsaya tüm mahalle toplandık. Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık. Elektriklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü. Tüm ülkem gibi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk. Naklen izlediğimiz kurtarma çalışmalarında yaralılarla yaralandık, ölenlerle defalarca öldük. Elimizden gelen bir şey yoktu. Devlet baba, harıl harıl yaraları sarmaya çalışıyordu.
Bizim evimiz yıkılmadı. Kimseye de bir zarar gelmedi. Farklı yaralandığımızın farkına, yaralarımız derinleştikçe vardık. Depremle birlikte inşaatlar durmuş, babam işsiz kalmıştı. Ekonomik krizle de ikiye katlandı yokluklarımız. Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, bazı insanlar hiç etkilenmemişti. Bar ve pavyonlarda zil zurna sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı.
Biz ev kirası elektrik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat işlerinden kazandığı, evi geçindirmeye yetmiyordu. Devir hesap devri deyip, telefonu kapattırdık. Ampulleri daha küçük taktık. Annem bir evde 120 milyona iş bulmuştu. Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu. Fakat Kasım ayından sonra babam bir tek işe gidemedi. Kış boyunca hiç iş çıkmadı. Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönüyordu. “Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem” gibi kötü kötü laflar edip duruyordu. İş için çalmadığı kapı kalmamıştı.
Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı. Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi. Bir iş bulmuştu. Üstelik sigortalı. “Evraklarını tamamla gel” demişler. Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı. “Bugün yetiştirmeliyim” diyordu.
Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşla içeri girdi. Yüzünde ürküten bir ifade vardı.
“–Korkmayın ama babanız küçük bir kaza geçirmiş” dedi.
Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sapsarıydı. Kol ve bacağı alçıya alınmıştı. Kırmızı ışıkta süratle gelen bir araç çarpmıştı. Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan utanıyor gizlemeye çalışarak:
“–Neden ölmedim, yükünüzü arttırdım” diyordu.
Bir müddet sonra babam eve çıktı. Sobamız yanmıyordu, evimiz soğuktu. Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü üzülerek seyrediyordum. Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler. Yok denilmiş. Önceden kayıt olmak gerekirmiş. Okulda da yardım dağıtılıyordu. Anneme:
“–Ben de isteyeyim mi?” diye sordum. Annem:
“–Sakın ha oğlum! Durumumuz belli; verirlerse kabul ederiz, sakın kimseden bir şey istemeyin” dedi.
Başka zaman ben de gurur meselesi ederdim. Ama şimdi çok farklıydı. Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı. Babam buz gibi evde nasıl hasta yatardı?
‘Şekersiz’ şeker bayramımız gelip de geçmişti bile. Şekere olan düşkünlüğüme rağmen, pek üzülmedim. Böyle küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik. Üstelik ben erkektim. İşte tüm zorluklara rağmen hava biraz daha ısınmış, babamın kolundaki, alçı alınmıştı. Bacağı hala alçıdaydı. İşte kurban bayramı da gelmişti. İçimden oniki daire var bizim apartmanda, birçoğu da kurban kesecek. Nasılsa bize de verirler; Annem sevdiğim et yemeklerinden pişirir, diyordum. Ben pencereden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu evlere taşındı. Her kapı çalışında, ‘kurban payı’ diye koştum. Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı. Bir tek pay gelmedi.
Babaannem köyden telefon açmıştı. Komşu evinden konuşurken, sesim ona iyi gitmemişti. Israr ve telaşla sordu: ‘Baban mı kötüleşti?’ diye.
“–Yok” dedim. “Bize kurban payı vermediler.”
Yaz aylarında babaanneme giderdik. Adına ‘Güccük’ dediği bir kara ineği, beş altı da tavuğu vardı. ‘Güccük-müccük ama sütü iyi” derdi. Sağarken ona türküler söylerdi. “Bu sene kısır, inşallah seneye kuzulayacak” diye ümit ederdi.
“–Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız” derdi. Bir tas ayran içti mi başka bir şey istemezmiş.
Bayramın üçüncü günüydü. Sabah erkenden kapı çalındı. Babaannemdi! Koşup karşıladık. Ağlayarak sarıldı bizlere. “Kuzularım, kuzularım” diyordu. Size çok et getirdim. Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti. Buzdolabını tıka basa etle doldurduk. Ablam acele acele doğradı. Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular, iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu. Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında. Sofra beklemeye tahammülüm kalmamıştı. Çatalı alıp batırdım. Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme:
“–Ah anam ahh! Neden kestin güccük ineği? Ağzınız kuruya kaldı” diyen sözleri çalındı kulağıma.
Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim. Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım. Dedemin katığı, babaannemin umudu, türküler yakarak sağdığı Güccük, benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda kolumdan çekip ısrarla oturttular. Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak. Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu. Gözümden yaşlar boşaldı. Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına
“–Dişim çok ağrıyor, dişimmm…!” diye karşılık verdim.
Bu hikayenin yazarı bilinmiyor.


[right]Arif YAMAN[/right]