Zaten sızın gıbı insanlar hep aynı sözleri söyler bieşy demiyorum Türk oyununda mısırı neden bu kadar dikkate alıyorsunuz o da soru işareti istanbulla Mısırın ne alakası var ? Mısır Piramitiyle
Mevlüt Beyin WOW Özentiligi burdan geliyor
İstanbul'la Mısır'ın ne alakası var birde burdan bak Gerçi Ra'nın gözüne masonluk sembolü diyen birinin elinin altında interneti varken bir arama sitesine girip istanbul mısır yazıp gelecek sonuçlara bakmasını pekte beklemiyorum ne diyimki Ra'nın gözünü anlamışızdır umarım
İstanbul ve Paris, Avrupa'nın büyük ve tarihi öneme sahip bu iki şehrini süsleyen dikilitaşlar yüzlerce yıl önce Mısır'dan getirildi.
İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda yeralan dikilitaş bundan tam 3500 yıl önce eski Mısır Kralı 3. Tutmes tarafından yaptırılmıştı ve yerinden sökülüp İstanbul'a getirilmesi ise bundan 1700 yıl öncesine dayanır. İmparator Teodesius'un, yaklaşık ikiyüz ton ağırlığındaki bu dikilitaşı Mısır'dan İstanbul'a kadar o zamanın imkanlarıyla büyük bir sal üzerinde getirildiği düşünülmektedir. Dikilitaş İstanbul'a getirildikten sonra yerine konulması da sorun oluşturmuştur. Büyük iskeleler kurularak ancak 32 günde kaidesinin üzerine konulabilmişti.
Paris dikilitaşı ise, İstanbul'dakine nazaran daha yakın bir zamanda getirildi. Söz konusu taş yaklaşık 3200 yıl önce II. Ramses tarafından yaptırılmşı olup, 1830 yılında Kavalalı Mehmet tarafından Fransa Kralı Louis Philippe'e hediye edilmişti. Takriben 250 ton ağırlığındaki dikilitaşın Paris'e getirilmesi pek kolay olmamıştır. Taşınabilmesi için Fransa'nın Toulon limanında üç direkli yelkenli büyük bir gemi inşa edilmişti. Luksor adı verilen bu gemi için ayriyetten kanal kazılmış ve yine hazırlanan kızaklar vasıtasıyla taş gemiye yüklenmişti.
Dikilitaş Paris'e hediye edilişinden tam 3 yıl sonra, 1833 yılında getirilebildi. Concord meydanında hazırlanan kaideler üzerine dikilerek 200 bin Parislinin katılımıyla Kral tarafından açılışı yapıldı.
Paris dikilitaşının Mısır'dan getirmek için Fransa hazinesinden toplam 1,350,000 frank harcanmıştı. O zamanlar muhalif gazeteler bu manidar hediyenin yol açtığı masrafın israf olduğunu söyleyerek kralı tenkit etmişlerdir.
Dünya Bülteni/Tarih Servisi
Neden getirdiler diye merak edersen o taşı oraya benim buldugum budur sende araştır bul belki farklı sebeple getirmişlerdir o taşları ha orda kırmızı ile senin masonluk dedigin sembolün aslında diki taşta oldugunu görceksin Aşagıdaki yazıda kırmızı yere dikkat masonlarım sizi
Eminim bir kısmınız İstanbul'a geldi veya orada yaşıyor. Ve yine eminim ki bir çoğunuz Dikilitaşlar'ı duydu. İstanbul'un tam orta göbeğinde, eskiden "At Meydanı" veya "Hipodrom"; bugünlerde ise "Sultan Ahmet" meydanı dediğimiz yerlerde uçları sivri nesneler bulunurdu. Dikilitaş denilen bu eserler, nerelerden getirilmiş ve bu meydana neden dikilmişti.. bunu hiç merak ettik mi?
Merak ediyor ve bilmiyorsanız buyurun seyahatimize. Yolculuğumuza Mısır'dan başlıyoruz.
18. Sülale kuruluyor: MÖ 1770-1570 yılları arasındayız. Eski Mısır büyük bir tehlike yaşıyor. Ekonomide, askeriyede ciddî bir durgunluk var. Derken Kafkaslar'dan inen ve Mısırlılar'ın (Heka-Heswut), Yunanlılar'ın ise (Hyksos) ismini verdikleri Hurlar'ın bir kolu olan Hiksoslar Mısır'ı işgal ediyorlar. Mısır'a kuzey doğudan giren Hiksoslar deltaya tamamen hakim oluyorlar. Mısır'da Avaris şehrini kurup kendilerine merkez ediniyorlar. Askerî bakımdan bu başarıyı gösteren Hiksoslar kültürel manada Mısır'ı bir türlü etkileyemiyorlar. Ve Mısır içten içe teşkilatlanmaya başlıyor. Özellikle Teb firavunları bu teşkilatlanmayı hızlandırıyorlar. Nitekim I. Ahmes 1570 senesinde Hiksoslar'ı yenilgiye uğratmayı başarıyor ve onları Mısır'dan kovuyor. I. Ahmes böylece Teb şehri prensi sıfatıyla 18. Sülaleyi kuruyor.
Altınçağ başlıyor: Bu devir Mısır tarihinin en görkemli zamanıdır. İşte bu yüzdendir ki Mısır firavunları icraatlarını ilân etmek istemişler ve bunu da tahmin edeceğiniz üzere dikilitaşlarla dile getirmişlerdir. Yeni imparatorluk diye de isimlendirilen bu devrin, önde gelen isimlerinden biri de II. Thutmossis (1527-1503)'dir.
Thutmossis ve eşi Hat-Şeb-Sut zamanında imar faaliyetlerine ağırlık verilmiş Karnak Tapınağı'na birçok ilâve yapılarak iki de sütun diktirilmiştir.
Fakat bizi asıl ilgilendiren firavun o değildir. Diktirdiği sütunlar bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış olan firavun III. Thutmossis'dir.
III. Thutmossis (1502-1447): Yarım asırdan fazla Mısır Tahtı'nda kalan III. Thutmossis geniş çapta fetih hareketlerinde bulunmuş, bütün komşu devletlere üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Hattâ Kıbrıs Kralı'nı bile itaatine almayı başarmış, ülkesini refaha kavuşturarak bir cihan devleti haline getirmiştir. Bundan sonra III. Thutmossis de kendi için taş dikmek istemiştir. Hemen bu taşların yapımına başlanır. Dikilitaşlar üç kısımdan oluşmaktadır: Zirve, gövde ve kaide. Zirve kısmı daima sivri yapılır ve madenle kaplı olurdu ki bu da onun yağmur ve rüzgâra karşı aşınmasını engellerdi. Gövde kırmızı granit taşından imâl edilmişti. Kaidesi ise, büyük bir blok hâlinde dört köşe sağlam bir kaya parçasından imâl ediliyordu. Evet artık dikilitaş hazırdı. Sıra üzerine yazılacak yazıya gelmişti.
Herşey konuşur;dikilitaşlar'da: (İstanbul'a getirileni inceleyecek olursak) Bu taşın uç kısmında III. Tutmossis'in Tanrı Amon-Ra'ya dua eder vaziyetteki tasviri kazınmıştır. Esas cephesinde ise (yani Alman çeşmesine bakan kısmı); III. Thutmossis'in büyüklüğü, onun her iki tacın yani aşağı ve yukarı Mısır'ın hakimi olduğundan, Tanrı Ra gibi krallığının da baki kalacağı anlatılır. Kendisinin Tanrı Ra tarafından seçildiğinden ve ebedî hayatı kazanmak amacıyla babası Ra'ya bu kırmızı granitten taşları diktiğinden bahseder. Bu yüzün tam arkasında ise "Kendisine ana Tanrıça Ma'at tarafından taç giydirildiği ve her iki ülkenin de sevgilisi olduğu, ülkenin sınırlarını yerin boynuzu (Naharina) yani Dicle ve Fırat nehirlerine kadar genişlettiği anlatılır. Kuzeybatı tarafında ise "Tanrı anası Neith'in kollarında kral olmak için yetiştirildiğini, bütün ülkeleri fethettiğini, uzun ömürlü olduğunu anlatır. Son olarak bu yüzün arka tarafında bazı tekrarlarla birlikte Naharina'ya büyük bir ordu ile gidip orada büyük çaplı bir zafer kazandığı yazılıdır. İşte İstanbul'daki dikilitaşın söyledikleri bunlar. Peki bu dikilitaşlar niçin İstanbul'a getirilmiştir?
Mısır'dan Konstantinapolis'e: Tarihin ilk çağlarında bugünkü İtalya'nın Roma şehrinden taşarak, önce Avrupa, sonra da Balkanlar'a, Anadolu'ya ve Orta Doğu ile Mısır'dan Kuzey Afrika'yı ele geçiren bir devlet vardır. Roma İmparatorluğu ismini verdiğimiz bu devlet başkent Konstantinapolis'te hükümranlığının timsali bir alan oluşturma çabasındadır. Hakim olduğu toprakların her birinden getirilen abidelerle süslü bir alan. Bir bayram yeri, bir gösteri merkezi. Burası eski adıyla "Hipodrum" yeni adıyla Sultan Ahmet Meydanı'ndan başka bir yer değildir. İmparator Theodosios işte bu hükümranlığın nişanesi olarak hakim olduğu Mısır topraklarından ülkesinin başkenti Konstantinapolis için getirteceği abideyi seçmişti bile. Bu abide, üzerinde III. Thutmossis'in, hükümranlığının Tanrı Ra gibi ölümsüz olacağını yazdığı meşhur dikilitaştan başkası değildir. Kırmızı granitten yapılmış dikilitaş gemiye yüklenmiş başkente doğru yola çıkmıştır. Ortalıkta ne III. Thutmossis'in hükümranlığı vardır, ne de tanrı Ra'nın ölümsüzlüğü. MÖ 390'larda İstanbul'a getirildiği tahmin edilen dikilitaş, 33 gün içinde gemiden karaya çıkarılarak Romalılar'ın ünlü Hipodrom meydanına dikilmiştir. Bu dev abidenin nasıl dikildiğini merak ediyorsanız Romalılar'ın bunu da atlamadığını söylemek isterim. Zira Dikilitaşın Romalılarca yapılan mermer kaidesinin Alman Çeşmesi'ne bakan yüzünde bu taşı nasıl diktiklerini resimlerle anlatmışlardır.
Sanata dost Osmanlılar: Osmanlılar 1453 senesinde Konstantiniyye'yi aldılar ve İstanbul yaptılar. Halka dokunmayan bilakis koruyup kollayan Osmanlılar, aynı hassasiyeti Romalılar'ın bıraktığı tarihî eserlere de gösterdiler. İşte dikili taşlar bunun en önemli nişaneleri olarak bugün hâlâ öylece durmaktadırlar. Osmanlı onları yok etmemiş, aksine korumuştur. Hattâ Hipodrom Meydanı'nı Sultan Ahmet Camii'nin inşaatı esnasında doldurması gerektiğinde dikilitaşların etraflarına duvarlar örerek onları korumasını da bilmiştir. Yıkılma tehlikesi geçiren Çemberlitaş'ın etrafına çemberler sardırmış ama asla yıktırmamıştır.
Sadece bu hâdise bile, ecdadımızın farklı kültürlere ve bu kültürlerin meydana getirdiği eserlere karşı saygısını açıkça göstermektedir. Günümüz dünyasında bile, milletler hâlâ bu olgunluğa ulaşamamış; farklı kültürlere karşı yok edici, asimile edici yaklaşım ve anlayışları terk etmemiştir.
Milletimiz ise, tarih boyunca, hep o kendisine yakışan saygı, sevgi, ve hoşgörüye dayalı tavrını sergilemiş; birlikte yaşadığı insanların inançlarına, kültürlerine, ortaya koydukları sanat eserlerine karşı en ufak bir saygısızlık göstermemiştir. Bu anlayış, bugün bile bütün insanlığın arzuladığı, hedef olarak ortaya koyduğu, fakat bir türlü gerçekleştiremediği bir anlayıştır. Ayrıca bu durum, insanlığın ecdadımızın o geniş ufkuna, bütün insanları, kültürleri kucaklayıcı anlayışına ne kadar muhtaç olduğumuzun da en güzel bir delilidir.
kötürüya
Sizler birer kuklasınız oynamayı bekleyen bizler ustayız o konuda oynatmayı bilen
bbsnake yazdı:Ne İlgisi var diyeceksiniz? Bncede ne ilgisi var Oyunda Caminin yanı sıra Masonik Sembollerde Var Eski Mısırla ilgili diyeceksiniz Meran yerine başka bir bölgede olabilirdi
Asagıda gördüğünüz Göz İŞareti nedir ?
Masonların dünyayı yönettiklerini veya “Yeni Dünya Düzeni” ni dünyaya dayattıklarını gösteren şeytani bir işarettir.
Mevlüt Beyin World Of Warcraft Hayranlıgını Bİliyoruz ki WOW Denilen oyun Bu Sembollerin 2 Adımda bir görebileceginiz Bir Oyundur Bolca Şeytani Sembol Masonik Simgeler Pentagramlar Doludur .
Son Resim KraLex İsimli Arkadasa Aittir Sagoist bana Aittir.
Tangriss Girişi Gezgin şehire Acılan Kapı "Herşeyi Gören Göz" adlı Masonik SEmbol.
Piramit İçinde Yine Aynı SEmbol Herşeyi gören göz Bir Çok Kez Çizilmiş
Semboller masonik değil masonlar içinde güçlerine güç katan ve şu an 3 ailenin başında bulunduğu dünyayı yöneten grub
İLLÜMÜNATİ biraz dikkat edin herkez mason sanar ama masonlar biteli çok oldu
Zaten sızın gıbı insanlar hep aynı sözleri söyler bieşy demiyorum Türk oyununda mısırı neden bu kadar dikkate alıyorsunuz o da soru işareti istanbulla Mısırın ne alakası var ? Mısır Piramitiyle
Mevlüt Beyin WOW Özentiligi burdan geliyor
İstanbul'la Mısır'ın ne alakası var birde burdan bak Gerçi Ra'nın gözüne masonluk sembolü diyen birinin elinin altında interneti varken bir arama sitesine girip istanbul mısır yazıp gelecek sonuçlara bakmasını pekte beklemiyorum ne diyimki Ra'nın gözünü anlamışızdır umarım
İstanbul ve Paris, Avrupa'nın büyük ve tarihi öneme sahip bu iki şehrini süsleyen dikilitaşlar yüzlerce yıl önce Mısır'dan getirildi.
İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda yeralan dikilitaş bundan tam 3500 yıl önce eski Mısır Kralı 3. Tutmes tarafından yaptırılmıştı ve yerinden sökülüp İstanbul'a getirilmesi ise bundan 1700 yıl öncesine dayanır. İmparator Teodesius'un, yaklaşık ikiyüz ton ağırlığındaki bu dikilitaşı Mısır'dan İstanbul'a kadar o zamanın imkanlarıyla büyük bir sal üzerinde getirildiği düşünülmektedir. Dikilitaş İstanbul'a getirildikten sonra yerine konulması da sorun oluşturmuştur. Büyük iskeleler kurularak ancak 32 günde kaidesinin üzerine konulabilmişti.
Paris dikilitaşı ise, İstanbul'dakine nazaran daha yakın bir zamanda getirildi. Söz konusu taş yaklaşık 3200 yıl önce II. Ramses tarafından yaptırılmşı olup, 1830 yılında Kavalalı Mehmet tarafından Fransa Kralı Louis Philippe'e hediye edilmişti. Takriben 250 ton ağırlığındaki dikilitaşın Paris'e getirilmesi pek kolay olmamıştır. Taşınabilmesi için Fransa'nın Toulon limanında üç direkli yelkenli büyük bir gemi inşa edilmişti. Luksor adı verilen bu gemi için ayriyetten kanal kazılmış ve yine hazırlanan kızaklar vasıtasıyla taş gemiye yüklenmişti.
Dikilitaş Paris'e hediye edilişinden tam 3 yıl sonra, 1833 yılında getirilebildi. Concord meydanında hazırlanan kaideler üzerine dikilerek 200 bin Parislinin katılımıyla Kral tarafından açılışı yapıldı.
Paris dikilitaşının Mısır'dan getirmek için Fransa hazinesinden toplam 1,350,000 frank harcanmıştı. O zamanlar muhalif gazeteler bu manidar hediyenin yol açtığı masrafın israf olduğunu söyleyerek kralı tenkit etmişlerdir.
Dünya Bülteni/Tarih Servisi
Neden getirdiler diye merak edersen o taşı oraya benim buldugum budur sende araştır bul belki farklı sebeple getirmişlerdir o taşları ha orda kırmızı ile senin masonluk dedigin sembolün aslında diki taşta oldugunu görceksin Aşagıdaki yazıda kırmızı yere dikkat masonlarım sizi
Eminim bir kısmınız İstanbul'a geldi veya orada yaşıyor. Ve yine eminim ki bir çoğunuz Dikilitaşlar'ı duydu. İstanbul'un tam orta göbeğinde, eskiden "At Meydanı" veya "Hipodrom"; bugünlerde ise "Sultan Ahmet" meydanı dediğimiz yerlerde uçları sivri nesneler bulunurdu. Dikilitaş denilen bu eserler, nerelerden getirilmiş ve bu meydana neden dikilmişti.. bunu hiç merak ettik mi?
Merak ediyor ve bilmiyorsanız buyurun seyahatimize. Yolculuğumuza Mısır'dan başlıyoruz.
18. Sülale kuruluyor: MÖ 1770-1570 yılları arasındayız. Eski Mısır büyük bir tehlike yaşıyor. Ekonomide, askeriyede ciddî bir durgunluk var. Derken Kafkaslar'dan inen ve Mısırlılar'ın (Heka-Heswut), Yunanlılar'ın ise (Hyksos) ismini verdikleri Hurlar'ın bir kolu olan Hiksoslar Mısır'ı işgal ediyorlar. Mısır'a kuzey doğudan giren Hiksoslar deltaya tamamen hakim oluyorlar. Mısır'da Avaris şehrini kurup kendilerine merkez ediniyorlar. Askerî bakımdan bu başarıyı gösteren Hiksoslar kültürel manada Mısır'ı bir türlü etkileyemiyorlar. Ve Mısır içten içe teşkilatlanmaya başlıyor. Özellikle Teb firavunları bu teşkilatlanmayı hızlandırıyorlar. Nitekim I. Ahmes 1570 senesinde Hiksoslar'ı yenilgiye uğratmayı başarıyor ve onları Mısır'dan kovuyor. I. Ahmes böylece Teb şehri prensi sıfatıyla 18. Sülaleyi kuruyor.
Altınçağ başlıyor: Bu devir Mısır tarihinin en görkemli zamanıdır. İşte bu yüzdendir ki Mısır firavunları icraatlarını ilân etmek istemişler ve bunu da tahmin edeceğiniz üzere dikilitaşlarla dile getirmişlerdir. Yeni imparatorluk diye de isimlendirilen bu devrin, önde gelen isimlerinden biri de II. Thutmossis (1527-1503)'dir.
Thutmossis ve eşi Hat-Şeb-Sut zamanında imar faaliyetlerine ağırlık verilmiş Karnak Tapınağı'na birçok ilâve yapılarak iki de sütun diktirilmiştir.
Fakat bizi asıl ilgilendiren firavun o değildir. Diktirdiği sütunlar bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış olan firavun III. Thutmossis'dir.
III. Thutmossis (1502-1447): Yarım asırdan fazla Mısır Tahtı'nda kalan III. Thutmossis geniş çapta fetih hareketlerinde bulunmuş, bütün komşu devletlere üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Hattâ Kıbrıs Kralı'nı bile itaatine almayı başarmış, ülkesini refaha kavuşturarak bir cihan devleti haline getirmiştir. Bundan sonra III. Thutmossis de kendi için taş dikmek istemiştir. Hemen bu taşların yapımına başlanır. Dikilitaşlar üç kısımdan oluşmaktadır: Zirve, gövde ve kaide. Zirve kısmı daima sivri yapılır ve madenle kaplı olurdu ki bu da onun yağmur ve rüzgâra karşı aşınmasını engellerdi. Gövde kırmızı granit taşından imâl edilmişti. Kaidesi ise, büyük bir blok hâlinde dört köşe sağlam bir kaya parçasından imâl ediliyordu. Evet artık dikilitaş hazırdı. Sıra üzerine yazılacak yazıya gelmişti.
Herşey konuşur;dikilitaşlar'da: (İstanbul'a getirileni inceleyecek olursak) Bu taşın uç kısmında III. Tutmossis'in Tanrı Amon-Ra'ya dua eder vaziyetteki tasviri kazınmıştır. Esas cephesinde ise (yani Alman çeşmesine bakan kısmı); III. Thutmossis'in büyüklüğü, onun her iki tacın yani aşağı ve yukarı Mısır'ın hakimi olduğundan, Tanrı Ra gibi krallığının da baki kalacağı anlatılır. Kendisinin Tanrı Ra tarafından seçildiğinden ve ebedî hayatı kazanmak amacıyla babası Ra'ya bu kırmızı granitten taşları diktiğinden bahseder. Bu yüzün tam arkasında ise "Kendisine ana Tanrıça Ma'at tarafından taç giydirildiği ve her iki ülkenin de sevgilisi olduğu, ülkenin sınırlarını yerin boynuzu (Naharina) yani Dicle ve Fırat nehirlerine kadar genişlettiği anlatılır. Kuzeybatı tarafında ise "Tanrı anası Neith'in kollarında kral olmak için yetiştirildiğini, bütün ülkeleri fethettiğini, uzun ömürlü olduğunu anlatır. Son olarak bu yüzün arka tarafında bazı tekrarlarla birlikte Naharina'ya büyük bir ordu ile gidip orada büyük çaplı bir zafer kazandığı yazılıdır. İşte İstanbul'daki dikilitaşın söyledikleri bunlar. Peki bu dikilitaşlar niçin İstanbul'a getirilmiştir?
Mısır'dan Konstantinapolis'e: Tarihin ilk çağlarında bugünkü İtalya'nın Roma şehrinden taşarak, önce Avrupa, sonra da Balkanlar'a, Anadolu'ya ve Orta Doğu ile Mısır'dan Kuzey Afrika'yı ele geçiren bir devlet vardır. Roma İmparatorluğu ismini verdiğimiz bu devlet başkent Konstantinapolis'te hükümranlığının timsali bir alan oluşturma çabasındadır. Hakim olduğu toprakların her birinden getirilen abidelerle süslü bir alan. Bir bayram yeri, bir gösteri merkezi. Burası eski adıyla "Hipodrum" yeni adıyla Sultan Ahmet Meydanı'ndan başka bir yer değildir. İmparator Theodosios işte bu hükümranlığın nişanesi olarak hakim olduğu Mısır topraklarından ülkesinin başkenti Konstantinapolis için getirteceği abideyi seçmişti bile. Bu abide, üzerinde III. Thutmossis'in, hükümranlığının Tanrı Ra gibi ölümsüz olacağını yazdığı meşhur dikilitaştan başkası değildir. Kırmızı granitten yapılmış dikilitaş gemiye yüklenmiş başkente doğru yola çıkmıştır. Ortalıkta ne III. Thutmossis'in hükümranlığı vardır, ne de tanrı Ra'nın ölümsüzlüğü. MÖ 390'larda İstanbul'a getirildiği tahmin edilen dikilitaş, 33 gün içinde gemiden karaya çıkarılarak Romalılar'ın ünlü Hipodrom meydanına dikilmiştir. Bu dev abidenin nasıl dikildiğini merak ediyorsanız Romalılar'ın bunu da atlamadığını söylemek isterim. Zira Dikilitaşın Romalılarca yapılan mermer kaidesinin Alman Çeşmesi'ne bakan yüzünde bu taşı nasıl diktiklerini resimlerle anlatmışlardır.
Sanata dost Osmanlılar: Osmanlılar 1453 senesinde Konstantiniyye'yi aldılar ve İstanbul yaptılar. Halka dokunmayan bilakis koruyup kollayan Osmanlılar, aynı hassasiyeti Romalılar'ın bıraktığı tarihî eserlere de gösterdiler. İşte dikili taşlar bunun en önemli nişaneleri olarak bugün hâlâ öylece durmaktadırlar. Osmanlı onları yok etmemiş, aksine korumuştur. Hattâ Hipodrom Meydanı'nı Sultan Ahmet Camii'nin inşaatı esnasında doldurması gerektiğinde dikilitaşların etraflarına duvarlar örerek onları korumasını da bilmiştir. Yıkılma tehlikesi geçiren Çemberlitaş'ın etrafına çemberler sardırmış ama asla yıktırmamıştır.
Sadece bu hâdise bile, ecdadımızın farklı kültürlere ve bu kültürlerin meydana getirdiği eserlere karşı saygısını açıkça göstermektedir. Günümüz dünyasında bile, milletler hâlâ bu olgunluğa ulaşamamış; farklı kültürlere karşı yok edici, asimile edici yaklaşım ve anlayışları terk etmemiştir.
Milletimiz ise, tarih boyunca, hep o kendisine yakışan saygı, sevgi, ve hoşgörüye dayalı tavrını sergilemiş; birlikte yaşadığı insanların inançlarına, kültürlerine, ortaya koydukları sanat eserlerine karşı en ufak bir saygısızlık göstermemiştir. Bu anlayış, bugün bile bütün insanlığın arzuladığı, hedef olarak ortaya koyduğu, fakat bir türlü gerçekleştiremediği bir anlayıştır. Ayrıca bu durum, insanlığın ecdadımızın o geniş ufkuna, bütün insanları, kültürleri kucaklayıcı anlayışına ne kadar muhtaç olduğumuzun da en güzel bir delilidir.
Yazıma şunuda eklemek isterim . İstanbul la ilgisi olmayan bir millet , ülke varmıki Mısırın ilgisi olmasın
kötürüya
Sizler birer kuklasınız oynamayı bekleyen bizler ustayız o konuda oynatmayı bilen
Bu konuya karşı her zaman tepkili olmuşumdur, masonluk, illuminati, bunlara karşı duran bunlarla uğraşan zaten onları istediğini yapıyo, yani masonlara karşı olmanızdaki amaç nedir ? masonlar varmıki illuminatinin yeni dünya düzeni söylentisi aslında sizin tepki vermenizden başka bi işe yarıyomu ? buna sizin bakış açınızdan hiçbir zaman bakmadım ama ben her zaman tarafsız araştırmamı yaptım eski mısırla alakalıda çok şey araştırdım, araştırmayı severim ve baktım bu böyle olmıcak millet kafayı sıyırıyo masonlar, illuminatiler diye, kendi tepkimi ortaya koydum bende, buyun kendi resmim.
Zaten sızın gıbı insanlar hep aynı sözleri söyler bieşy demiyorum Türk oyununda mısırı neden bu kadar dikkate alıyorsunuz o da soru işareti istanbulla Mısırın ne alakası var ? Mısır Piramitiyle
Mevlüt Beyin WOW Özentiligi burdan geliyor
İstanbul'la Mısır'ın ne alakası var birde burdan bak Gerçi Ra'nın gözüne masonluk sembolü diyen birinin elinin altında interneti varken bir arama sitesine girip istanbul mısır yazıp gelecek sonuçlara bakmasını pekte beklemiyorum ne diyimki Ra'nın gözünü anlamışızdır umarım
İstanbul ve Paris, Avrupa'nın büyük ve tarihi öneme sahip bu iki şehrini süsleyen dikilitaşlar yüzlerce yıl önce Mısır'dan getirildi.
İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda yeralan dikilitaş bundan tam 3500 yıl önce eski Mısır Kralı 3. Tutmes tarafından yaptırılmıştı ve yerinden sökülüp İstanbul'a getirilmesi ise bundan 1700 yıl öncesine dayanır. İmparator Teodesius'un, yaklaşık ikiyüz ton ağırlığındaki bu dikilitaşı Mısır'dan İstanbul'a kadar o zamanın imkanlarıyla büyük bir sal üzerinde getirildiği düşünülmektedir. Dikilitaş İstanbul'a getirildikten sonra yerine konulması da sorun oluşturmuştur. Büyük iskeleler kurularak ancak 32 günde kaidesinin üzerine konulabilmişti.
Paris dikilitaşı ise, İstanbul'dakine nazaran daha yakın bir zamanda getirildi. Söz konusu taş yaklaşık 3200 yıl önce II. Ramses tarafından yaptırılmşı olup, 1830 yılında Kavalalı Mehmet tarafından Fransa Kralı Louis Philippe'e hediye edilmişti. Takriben 250 ton ağırlığındaki dikilitaşın Paris'e getirilmesi pek kolay olmamıştır. Taşınabilmesi için Fransa'nın Toulon limanında üç direkli yelkenli büyük bir gemi inşa edilmişti. Luksor adı verilen bu gemi için ayriyetten kanal kazılmış ve yine hazırlanan kızaklar vasıtasıyla taş gemiye yüklenmişti.
Dikilitaş Paris'e hediye edilişinden tam 3 yıl sonra, 1833 yılında getirilebildi. Concord meydanında hazırlanan kaideler üzerine dikilerek 200 bin Parislinin katılımıyla Kral tarafından açılışı yapıldı.
Paris dikilitaşının Mısır'dan getirmek için Fransa hazinesinden toplam 1,350,000 frank harcanmıştı. O zamanlar muhalif gazeteler bu manidar hediyenin yol açtığı masrafın israf olduğunu söyleyerek kralı tenkit etmişlerdir.
Dünya Bülteni/Tarih Servisi
Neden getirdiler diye merak edersen o taşı oraya benim buldugum budur sende araştır bul belki farklı sebeple getirmişlerdir o taşları ha orda kırmızı ile senin masonluk dedigin sembolün aslında diki taşta oldugunu görceksin Aşagıdaki yazıda kırmızı yere dikkat masonlarım sizi
Eminim bir kısmınız İstanbul'a geldi veya orada yaşıyor. Ve yine eminim ki bir çoğunuz Dikilitaşlar'ı duydu. İstanbul'un tam orta göbeğinde, eskiden "At Meydanı" veya "Hipodrom"; bugünlerde ise "Sultan Ahmet" meydanı dediğimiz yerlerde uçları sivri nesneler bulunurdu. Dikilitaş denilen bu eserler, nerelerden getirilmiş ve bu meydana neden dikilmişti.. bunu hiç merak ettik mi?
Merak ediyor ve bilmiyorsanız buyurun seyahatimize. Yolculuğumuza Mısır'dan başlıyoruz.
18. Sülale kuruluyor: MÖ 1770-1570 yılları arasındayız. Eski Mısır büyük bir tehlike yaşıyor. Ekonomide, askeriyede ciddî bir durgunluk var. Derken Kafkaslar'dan inen ve Mısırlılar'ın (Heka-Heswut), Yunanlılar'ın ise (Hyksos) ismini verdikleri Hurlar'ın bir kolu olan Hiksoslar Mısır'ı işgal ediyorlar. Mısır'a kuzey doğudan giren Hiksoslar deltaya tamamen hakim oluyorlar. Mısır'da Avaris şehrini kurup kendilerine merkez ediniyorlar. Askerî bakımdan bu başarıyı gösteren Hiksoslar kültürel manada Mısır'ı bir türlü etkileyemiyorlar. Ve Mısır içten içe teşkilatlanmaya başlıyor. Özellikle Teb firavunları bu teşkilatlanmayı hızlandırıyorlar. Nitekim I. Ahmes 1570 senesinde Hiksoslar'ı yenilgiye uğratmayı başarıyor ve onları Mısır'dan kovuyor. I. Ahmes böylece Teb şehri prensi sıfatıyla 18. Sülaleyi kuruyor.
Altınçağ başlıyor: Bu devir Mısır tarihinin en görkemli zamanıdır. İşte bu yüzdendir ki Mısır firavunları icraatlarını ilân etmek istemişler ve bunu da tahmin edeceğiniz üzere dikilitaşlarla dile getirmişlerdir. Yeni imparatorluk diye de isimlendirilen bu devrin, önde gelen isimlerinden biri de II. Thutmossis (1527-1503)'dir.
Thutmossis ve eşi Hat-Şeb-Sut zamanında imar faaliyetlerine ağırlık verilmiş Karnak Tapınağı'na birçok ilâve yapılarak iki de sütun diktirilmiştir.
Fakat bizi asıl ilgilendiren firavun o değildir. Diktirdiği sütunlar bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış olan firavun III. Thutmossis'dir.
III. Thutmossis (1502-1447): Yarım asırdan fazla Mısır Tahtı'nda kalan III. Thutmossis geniş çapta fetih hareketlerinde bulunmuş, bütün komşu devletlere üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Hattâ Kıbrıs Kralı'nı bile itaatine almayı başarmış, ülkesini refaha kavuşturarak bir cihan devleti haline getirmiştir. Bundan sonra III. Thutmossis de kendi için taş dikmek istemiştir. Hemen bu taşların yapımına başlanır. Dikilitaşlar üç kısımdan oluşmaktadır: Zirve, gövde ve kaide. Zirve kısmı daima sivri yapılır ve madenle kaplı olurdu ki bu da onun yağmur ve rüzgâra karşı aşınmasını engellerdi. Gövde kırmızı granit taşından imâl edilmişti. Kaidesi ise, büyük bir blok hâlinde dört köşe sağlam bir kaya parçasından imâl ediliyordu. Evet artık dikilitaş hazırdı. Sıra üzerine yazılacak yazıya gelmişti.
Herşey konuşur;dikilitaşlar'da: (İstanbul'a getirileni inceleyecek olursak) Bu taşın uç kısmında III. Tutmossis'in Tanrı Amon-Ra'ya dua eder vaziyetteki tasviri kazınmıştır. Esas cephesinde ise (yani Alman çeşmesine bakan kısmı); III. Thutmossis'in büyüklüğü, onun her iki tacın yani aşağı ve yukarı Mısır'ın hakimi olduğundan, Tanrı Ra gibi krallığının da baki kalacağı anlatılır. Kendisinin Tanrı Ra tarafından seçildiğinden ve ebedî hayatı kazanmak amacıyla babası Ra'ya bu kırmızı granitten taşları diktiğinden bahseder. Bu yüzün tam arkasında ise "Kendisine ana Tanrıça Ma'at tarafından taç giydirildiği ve her iki ülkenin de sevgilisi olduğu, ülkenin sınırlarını yerin boynuzu (Naharina) yani Dicle ve Fırat nehirlerine kadar genişlettiği anlatılır. Kuzeybatı tarafında ise "Tanrı anası Neith'in kollarında kral olmak için yetiştirildiğini, bütün ülkeleri fethettiğini, uzun ömürlü olduğunu anlatır. Son olarak bu yüzün arka tarafında bazı tekrarlarla birlikte Naharina'ya büyük bir ordu ile gidip orada büyük çaplı bir zafer kazandığı yazılıdır. İşte İstanbul'daki dikilitaşın söyledikleri bunlar. Peki bu dikilitaşlar niçin İstanbul'a getirilmiştir?
Mısır'dan Konstantinapolis'e: Tarihin ilk çağlarında bugünkü İtalya'nın Roma şehrinden taşarak, önce Avrupa, sonra da Balkanlar'a, Anadolu'ya ve Orta Doğu ile Mısır'dan Kuzey Afrika'yı ele geçiren bir devlet vardır. Roma İmparatorluğu ismini verdiğimiz bu devlet başkent Konstantinapolis'te hükümranlığının timsali bir alan oluşturma çabasındadır. Hakim olduğu toprakların her birinden getirilen abidelerle süslü bir alan. Bir bayram yeri, bir gösteri merkezi. Burası eski adıyla "Hipodrum" yeni adıyla Sultan Ahmet Meydanı'ndan başka bir yer değildir. İmparator Theodosios işte bu hükümranlığın nişanesi olarak hakim olduğu Mısır topraklarından ülkesinin başkenti Konstantinapolis için getirteceği abideyi seçmişti bile. Bu abide, üzerinde III. Thutmossis'in, hükümranlığının Tanrı Ra gibi ölümsüz olacağını yazdığı meşhur dikilitaştan başkası değildir. Kırmızı granitten yapılmış dikilitaş gemiye yüklenmiş başkente doğru yola çıkmıştır. Ortalıkta ne III. Thutmossis'in hükümranlığı vardır, ne de tanrı Ra'nın ölümsüzlüğü. MÖ 390'larda İstanbul'a getirildiği tahmin edilen dikilitaş, 33 gün içinde gemiden karaya çıkarılarak Romalılar'ın ünlü Hipodrom meydanına dikilmiştir. Bu dev abidenin nasıl dikildiğini merak ediyorsanız Romalılar'ın bunu da atlamadığını söylemek isterim. Zira Dikilitaşın Romalılarca yapılan mermer kaidesinin Alman Çeşmesi'ne bakan yüzünde bu taşı nasıl diktiklerini resimlerle anlatmışlardır.
Sanata dost Osmanlılar: Osmanlılar 1453 senesinde Konstantiniyye'yi aldılar ve İstanbul yaptılar. Halka dokunmayan bilakis koruyup kollayan Osmanlılar, aynı hassasiyeti Romalılar'ın bıraktığı tarihî eserlere de gösterdiler. İşte dikili taşlar bunun en önemli nişaneleri olarak bugün hâlâ öylece durmaktadırlar. Osmanlı onları yok etmemiş, aksine korumuştur. Hattâ Hipodrom Meydanı'nı Sultan Ahmet Camii'nin inşaatı esnasında doldurması gerektiğinde dikilitaşların etraflarına duvarlar örerek onları korumasını da bilmiştir. Yıkılma tehlikesi geçiren Çemberlitaş'ın etrafına çemberler sardırmış ama asla yıktırmamıştır.
Sadece bu hâdise bile, ecdadımızın farklı kültürlere ve bu kültürlerin meydana getirdiği eserlere karşı saygısını açıkça göstermektedir. Günümüz dünyasında bile, milletler hâlâ bu olgunluğa ulaşamamış; farklı kültürlere karşı yok edici, asimile edici yaklaşım ve anlayışları terk etmemiştir.
Milletimiz ise, tarih boyunca, hep o kendisine yakışan saygı, sevgi, ve hoşgörüye dayalı tavrını sergilemiş; birlikte yaşadığı insanların inançlarına, kültürlerine, ortaya koydukları sanat eserlerine karşı en ufak bir saygısızlık göstermemiştir. Bu anlayış, bugün bile bütün insanlığın arzuladığı, hedef olarak ortaya koyduğu, fakat bir türlü gerçekleştiremediği bir anlayıştır. Ayrıca bu durum, insanlığın ecdadımızın o geniş ufkuna, bütün insanları, kültürleri kucaklayıcı anlayışına ne kadar muhtaç olduğumuzun da en güzel bir delilidir.
Yazıma şunuda eklemek isterim . İstanbul la ilgisi olmayan bir millet , ülke varmıki Mısırın ilgisi olmasın
Konuyu özel olarak güncelliyorum çünkü üzerinde durulması gereken ciddi bir konu!
Bu resimde bana ilginç geldi. Bazı şeyleri görebilen oldu mu bilmiyorum.
DeathxShock yazdı:Konuyu özel olarak güncelliyorum çünkü üzerinde durulması gereken ciddi bir konu!
Bu resimde bana ilginç geldi. Bazı şeyleri görebilen oldu mu bilmiyorum.