Oturduğu yerden usulca kalktı ve yüzünü gökyüzüne döndü. Rüzgar sanki bedenini alıp götürecekmiş gibi esiyordu. Bedeni ise ona inat ayakta durmaya çalışıyormuş gibi hafif sallanarak dimdik ayaktaydı. Gözyaşları gözlerinden hırçınca çıkıyor, yanaklarından hızla süzülüp, yüreğine yavaşça akıyordu. Delip geçiyordu yağmur her yerini. Düşündüğü hatıralar yağmurla bir bir akıp gidiyordu içinden. Bir ara hatıraların birinde düşecekmiş gibi oldu. Eğer güçlü olmasaydı biliyordu ki o anda yere yığılıp kalacak ve bir daha kalkamayacaktı. Ölmek onun için aslında bir şey ifade etmiyordu. Ölse de olurdu, yaşasa da. Ölümü düşünmek için önünde yıllar varken o yaşa şimdiden girmişti…
O zaman neye direniyordu? Ölmeyi istiyorsa neden hala yaşıyordu?
Aslında bizim gibi o da bilmiyordu bu sorunun cevabını. Belki de onu yeniden kazanabilirim umudu içindi, yaşamayı seçmesi. Zor bir ihtimaldi belki de ama herşeye değerdi.
Kimse bilmiyordu içinde kopan fırtınaları, yaralandığını, savunmasız olduğunu. Dayanabilir sanıyorlardı oysa o çoktan yenilmişti. Gözyaşları yağmurla birleşip adeta göl oluşturmuşlardı. Saçlarında sanki bir ayrilik ezgisi dolaşıyordu.
Kimdi?
Neden böyleydi?
Neler yaşamıştı hayatın ve gerçeğin soğukluğunda…
Sevginin güzelliğini çoktan unutmuştu. Çok denemişti ondan sonra ama olmamıştı. Yapamamıştı.
Kimdi onu bu kadar yaralayan?
Yakalanamayan bir yüz mü yoksa bir ses mi?
Ondan gelecek tek bir haber bile yeterdi yaşamasına. Zaten bunun için yaşamıyor muydu?
Tek bir ses her şeyi yapmasına yeterdi.
Gel dese gelir, öl dese ölürdü.
Yağmur bir anda dinince, ilişkilerininde bir anda böyle nedensiz ansızın bitivermesini hatırladı.
Hayatında ilk defa mi seviyordu? Yok ikinci kez. İlkinde aşık olmuştu ama ikinci de tutulmuştu. Değişik bir sevgiydi onunki. Hem seviyor hem de nefret edebiliyordu. Yüreğinde iki zıt duyguyu aynı insan için besleyebiliyordu. Özlemi giderek artıyordu tıpkı denizin duvara hırçınca çarpması gibi özlemleri de kendisine çarparak büyüyordu. Buna bir türlü engel olamıyordu. Delicesine seviyor, delicesine özlüyor, delicesine kıskanıyor ve delicesine kin duyuyordu. Bitmeyen, yoğun duygulardı onun için. Aylardır tek başına sürdürüyordu içinde bu sevdayı. Aslında o bir ölüyü özlüyor ve seviyordu. Ölüden hiç bir farkı olmayan bir erkeğe böyle delicesine bağlanabiliyordu. Ölü biriydi çünkü onun ne sesini duyabiliyordu, ne kendisini görebiliyordu ve her şeyden önemlisi bir kalbi yoktu.
Kısa bir süre içinde onu etkilemeyi başarmıştı. Önceleri farketmemişti onu bu kadar çok sevdiğini. Güçlü sanıyordu kendini ama her görüşmelerinde yanan bir mum gibi eriyordu yavaş yavaş. Sonuna kadar yanacağını düşünürken bir rüzgarla söne vermişti mum. Çoktan sönmüştü de nedense dumanı hala daha sürüyordu. Ona yenilmişti ve ona karşı çok zayıftı. Karanlık çoktan çökmüştü ama o hala daha aynı yerdeydi. Bu akşam dolunay vardı gökyüzünde ve yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Oysa o bu güzellikleri göremeyecek kadar yastaydı. Bazen boşversede bu sevgiyi, özlem nöbetleri dinmek bilmiyordu. Birden haykırmaya başladı :
“NEDEEEENNN?”
Durmak bilmiyordu defalarca haykırdı en sonunda yoruldu ve yere çöküp ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra, gözyaşlarına engel olamıyordu. Birden sıcak bir el dokundu omzuna. O sandı birden ve aniden döndü ama o değildi.
“Lütfen artık içeri girin”dedi.
Ayağa kalktı ve yavaş yavaş yürümeye başladılar içeriye doğru.
Geride sadece deniz köpüklü, kollarını iki yana açmış, gel bana dercesine bir erkek resmi kaldı deliler hastanesinin o yalnızlık bahçesinde…
yaşanmış bir olaydır ..günlükten yazılmıştır..
Kopan bir ipe, sımsıkı bir düğüm atarsanız ,
ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür.
Ancak ipe her dokunuşunuzda,
canınızı acıtan tek nokta , yine o düğümdür
Arkadaşlar bu Can Yücel şiirini ASİ zamanlarınızda okumayın...İnsana kötü şeyler yaptırabilir... Çok etkili olduğu bir gerçek...Her okuduğumda hala irkilir ve hala BUDUR derim.......
Boşver be yaşı başı!
gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın,
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü…
bak ellerin ayakların kocaman,
aklında maşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
öl gitsin…
parayı pulu savurup ,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin…
Boşver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna…
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa…
yaş 70e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar, diyemiyecek misin?
Ecrin sanki yazdığın konu beni anlatıyor hemde tamamiyle.
İnan o günlere döndümOnu kaybettiğim günlre.
Ve o günü anlatan bir yorum da benden.Bu da tamamiyyle beni anlatıyor.
Şu anda halimi bir görseniz.İçim de kopan fırtınayı bir hissetseniz.
Duygularımı hislerimi de görürdünüz.
Evet tam o güne döndüm gene onu sevgilimi aşkımı kaybettiğim o güne.
Ağlamamak için kendimi zor tutsamda hıçkırarak ağlıyorum.
Karşım da eşim ve oğlum bana bakıyorlar.
Ne oluyor buna neden ağlıyor dediklerini duyar gibiyim ,
hisseder gibiyim.
Birazdan bi kaç tane bir&a alıcam.
Arabama binip sakin bir yerde demlenicem.Kafam bu haldeyken,
evde duramam.Karım ve oğlum hala yüzüme bakıyorlar.Çünki hala ;
gözlerimden yaşlar damlıyor.
Anlamamaları için rahatlayana dek evden ayrılmam lazım.
Biraz içip , biraz bağırıp rahatlamam lazım.
Şu an ki durumuma düşmeyin arkadaşlar.
Çünki daha içmeden sarhoş oldum diyeblirim.
Beni en iyi anlıyacak olanlar hala birini sevip onu düşünenlerdir.
ALLAH KİMSEYİ HİÇ BİR ŞEKİLDE SEVDİĞİNDEN AYIRMASIN.
Aşkını yüreğimde sır gibi saklıyorken
Yokluğunda günlere dertleri ekliyorken
Uykusuz sabahlayıp yolları bekliyorken
Akan gözyaşlarımı gelip silen olmadı
Ölmek istesem bile henüz çilem dolmadı
Baharı göremedim ömrüm kış oluyorken
Karanlık gecelerim hüzünle doluyorken
Sevdiğim hasretinle sararıp soluyorken
Akan gözyaşlarımı gelip silen olmadı
Ölmek istesem bile henüz çilem dolmadı
Baktığım her köşede hatıran duruyorken
Bıraktığın boşluğu hayalin sarıyorken
Kalbim seninle atıp seninle vuruyorken
Akan gözyaşlarımı gelip silen olmadı
Ölmek istesem bile henüz çilem dolmadı
Gecemde gündüzümde ismini anıyorken
Umutlarım çaresiz hüsrana dönüyorken
Kararıp gökyüzünde yıldızlar sönüyorken
Akan gözyaşlarımı gelip silen olmadı
Ölmek istesem bile henüz çilem dolmadı
Görmez oldu gözlerim uğruna ağlıyorken
Beyazları çıkarıp karalar bağlıyorken
Ölümsüz bu sevdamız yürekler dağlıyorken
Akan gözyaşlarımı gelip silen olmadı
Ölmek istesem bile henüz çilem dolmadı
Emo , kardeşim , herkes içinden gelenleri döküyor.
Keşke bu yaşadıklarımı daha kısa yazabilsem ama olmuyo be kardeşim.
Uzun seneler geçsede hala unutamadıklarımız var.
Bende değer verdiğim kişilere açılayım derdimi paylaşayım dedim.
Ve sonuçta gördüğün gibi hayli uzun bir şekilde paylaşıyoruz derdimizi.
ecrin yazdı:Oturduğu yerden usulca kalktı ve yüzünü gökyüzüne döndü. Rüzgar sanki bedenini alıp #@!? gibi esiyordu. Bedeni ise ona inat ayakta durmaya çalışıyormuş gibi hafif sallanarak dimdik ayaktaydı. Gözyaşları gözlerinden hırçınca çıkıyor, yanaklarından hızla süzülüp, yüreğine yavaşça akıyordu. Delip geçiyordu yağmur her yerini. Düşündüğü hatıralar yağmurla bir bir akıp gidiyordu içinden. Bir ara hatıraların birinde düşecekmiş gibi oldu. Eğer güçlü olmasaydı biliyordu ki o anda yere yığılıp kalacak ve bir daha kalkamayacaktı. Ölmek onun için aslında bir şey ifade etmiyordu. Ölse de olurdu, yaşasa da. Ölümü düşünmek için önünde yıllar varken o yaşa şimdiden girmişti…
O zaman neye direniyordu? Ölmeyi istiyorsa neden hala yaşıyordu?
Aslında bizim gibi o da bilmiyordu bu sorunun cevabını. Belki de onu yeniden kazanabilirim umudu içindi, yaşamayı seçmesi. Zor bir ihtimaldi belki de ama herşeye değerdi.
Kimse bilmiyordu içinde kopan fırtınaları, yaralandığını, savunmasız olduğunu. Dayanabilir sanıyorlardı oysa o çoktan yenilmişti. Gözyaşları yağmurla birleşip adeta göl oluşturmuşlardı. Saçlarında sanki bir ayrilik ezgisi dolaşıyordu.
Kimdi?
Neden böyleydi?
Neler yaşamıştı hayatın ve gerçeğin soğukluğunda…
Sevginin güzelliğini çoktan unutmuştu. Çok denemişti ondan sonra ama olmamıştı. Yapamamıştı.
Kimdi onu bu kadar yaralayan?
Yakalanamayan bir yüz mü yoksa bir ses mi?
Ondan gelecek tek bir haber bile yeterdi yaşamasına. Zaten bunun için yaşamıyor muydu?
Tek bir ses her şeyi yapmasına yeterdi.
Gel dese gelir, öl dese ölürdü.
Yağmur bir anda dinince, ilişkilerininde bir anda böyle nedensiz ansızın bitivermesini hatırladı.
Hayatında ilk defa mi seviyordu? Yok ikinci kez. İlkinde aşık olmuştu ama ikinci de tutulmuştu. Değişik bir sevgiydi onunki. Hem seviyor hem de nefret edebiliyordu. Yüreğinde iki zıt duyguyu aynı insan için besleyebiliyordu. Özlemi giderek artıyordu tıpkı denizin duvara hırçınca çarpması gibi özlemleri de kendisine çarparak büyüyordu. Buna bir türlü engel olamıyordu. Delicesine seviyor, delicesine özlüyor, delicesine kıskanıyor ve delicesine kin duyuyordu. Bitmeyen, yoğun duygulardı onun için. Aylardır tek başına sürdürüyordu içinde bu sevdayı. Aslında o bir ölüyü özlüyor ve seviyordu. Ölüden hiç bir farkı olmayan bir erkeğe böyle delicesine bağlanabiliyordu. Ölü biriydi çünkü onun ne sesini duyabiliyordu, ne kendisini görebiliyordu ve her şeyden önemlisi bir kalbi yoktu.
Kısa bir süre içinde onu etkilemeyi başarmıştı. Önceleri farketmemişti onu bu kadar çok sevdiğini. Güçlü sanıyordu kendini ama her görüşmelerinde yanan bir mum gibi eriyordu yavaş yavaş. Sonuna kadar yanacağını düşünürken bir rüzgarla söne vermişti mum. Çoktan sönmüştü de nedense dumanı hala daha sürüyordu. Ona yenilmişti ve ona karşı çok zayıftı. Karanlık çoktan çökmüştü ama o hala daha aynı yerdeydi. Bu akşam dolunay vardı gökyüzünde ve yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Oysa o bu güzellikleri göremeyecek kadar yastaydı. Bazen boşversede bu sevgiyi, özlem nöbetleri dinmek bilmiyordu. Birden haykırmaya başladı :
“NEDEEEENNN?”
Durmak bilmiyordu defalarca haykırdı en sonunda yoruldu ve yere çöküp ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra, gözyaşlarına engel olamıyordu. Birden sıcak bir el dokundu omzuna. O sandı birden ve aniden döndü ama o değildi.
“Lütfen artık içeri girin”dedi.
Ayağa kalktı ve yavaş yavaş yürümeye başladılar içeriye doğru.
Geride sadece deniz köpüklü, kollarını iki yana açmış, gel bana dercesine bir erkek resmi kaldı deliler hastanesinin o yalnızlık bahçesinde…
yaşanmış bir olaydır ..günlükten yazılmıştır..
Selamlar:
Çok etkileyici buldum.İzninizle ben bu yazıyı başka bir forumda paylaşmak istiyorum.Eski bir Anka oyuncusu olduğumdan izin verdiğinizi düşünüyor ve paylaşıyorum....