Nerelerdesiniz lennn .Arrırmayın tepemin tasını...Güncel tutun konuyu.Hiç bi şey bilmiyorsanız benim gibi kes yapıştır yapın
Secom herkes kimi zaman kendini kayıp ediyor.Takılıp kalma o konulara...Salla gitsin be
Mert, ben senin ne kadar zeki yaşına göre akıllı olduğunu biliyorum zaten.Sana teşekkür belgesi vermeyeceklerde bana mı verecekler Başırılarının artarak devamını dilerim...
Yazık ne mazi yazık
Anlatmaya yoruldum
Sen benden vaz geçince
Ben o gün de vuruldum
Yazık günah ben oysa
Kardelen gibi
Acıyla boy veren gibi
Seni severdim
Hüznün koynunda
Seni severdim
Hem uyanık, hem uykumda
Seni severdim
Ve sana rağmen yine severdim
Dar ağacı ip boynumda
Sen aşkı anlamaz bilmez
Gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında
Seni severdim
Sen hisli korkak savaşçı
Aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında
Seni severdim
Yazık ah mazi yazık
Bir yalnızlık, bir vurgun
Sen benden vaz geçince
Ben o gün de vuruldum
Yazık günah ben oysa
Pervane gibi
Ateşle can veren gibi
Seni severdim
Hüznün koynunda
Seni severdim
Hem uyanık, hem uykumda
Seni severdim
Ve sana rağmen yine severdim
Dar ağacı ip boynumda
Sen aşkı anlamaz bilmez
Gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında
Seni severdim
Sen hisli korkak savaşçı
Aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında
Seni severdim
Forumda gezinirken Anka Sunucusu forumunda gördüğüm bir yazıyı çok beğendim ve sizinle paylaşmak istedim...
Oturduğu yerden usulca kalktı ve yüzünü gökyüzüne döndü. Rüzgar sanki bedenini alıp #@!? gibi esiyordu. Bedeni ise ona inat ayakta durmaya çalışıyormuş gibi hafif sallanarak dimdik ayaktaydı. Gözyaşları gözlerinden hırçınca çıkıyor, yanaklarından hızla süzülüp, yüreğine yavaşça akıyordu. Delip geçiyordu yağmur her yerini. Düşündüğü hatıralar yağmurla bir bir akıp gidiyordu içinden. Bir ara hatıraların birinde düşecekmiş gibi oldu. Eğer güçlü olmasaydı biliyordu ki o anda yere yığılıp kalacak ve bir daha kalkamayacaktı. Ölmek onun için aslında bir şey ifade etmiyordu. Ölse de olurdu, yaşasa da. Ölümü düşünmek için önünde yıllar varken o yaşa şimdiden girmişti…
O zaman neye direniyordu? Ölmeyi istiyorsa neden hala yaşıyordu?
Aslında bizim gibi o da bilmiyordu bu sorunun cevabını. Belki de onu yeniden kazanabilirim umudu içindi, yaşamayı seçmesi. Zor bir ihtimaldi belki de ama herşeye değerdi.
Kimse bilmiyordu içinde kopan fırtınaları, yaralandığını, savunmasız olduğunu. Dayanabilir sanıyorlardı oysa o çoktan yenilmişti. Gözyaşları yağmurla birleşip adeta göl oluşturmuşlardı. Saçlarında sanki bir ayrilik ezgisi dolaşıyordu.
Kimdi?
Neden böyleydi?
Neler yaşamıştı hayatın ve gerçeğin soğukluğunda…
Sevginin güzelliğini çoktan unutmuştu. Çok denemişti ondan sonra ama olmamıştı. Yapamamıştı.
Kimdi onu bu kadar yaralayan?
Yakalanamayan bir yüz mü yoksa bir ses mi?
Ondan gelecek tek bir haber bile yeterdi yaşamasına. Zaten bunun için yaşamıyor muydu?
Tek bir ses her şeyi yapmasına yeterdi.
Gel dese gelir, öl dese ölürdü.
Yağmur bir anda dinince, ilişkilerininde bir anda böyle nedensiz ansızın bitivermesini hatırladı.
Hayatında ilk defa mi seviyordu? Yok ikinci kez. İlkinde aşık olmuştu ama ikinci de tutulmuştu. Değişik bir sevgiydi onunki. Hem seviyor hem de nefret edebiliyordu. Yüreğinde iki zıt duyguyu aynı insan için besleyebiliyordu. Özlemi giderek artıyordu tıpkı denizin duvara hırçınca çarpması gibi özlemleri de kendisine çarparak büyüyordu. Buna bir türlü engel olamıyordu. Delicesine seviyor, delicesine özlüyor, delicesine kıskanıyor ve delicesine kin duyuyordu. Bitmeyen, yoğun duygulardı onun için. Aylardır tek başına sürdürüyordu içinde bu sevdayı. Aslında o bir ölüyü özlüyor ve seviyordu. Ölüden hiç bir farkı olmayan bir erkeğe böyle delicesine bağlanabiliyordu. Ölü biriydi çünkü onun ne sesini duyabiliyordu, ne kendisini görebiliyordu ve her şeyden önemlisi bir kalbi yoktu.
Kısa bir süre içinde onu etkilemeyi başarmıştı. Önceleri farketmemişti onu bu kadar çok sevdiğini. Güçlü sanıyordu kendini ama her görüşmelerinde yanan bir mum gibi eriyordu yavaş yavaş. Sonuna kadar yanacağını düşünürken bir rüzgarla söne vermişti mum. Çoktan sönmüştü de nedense dumanı hala daha sürüyordu. Ona yenilmişti ve ona karşı çok zayıftı. Karanlık çoktan çökmüştü ama o hala daha aynı yerdeydi. Bu akşam dolunay vardı gökyüzünde ve yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Oysa o bu güzellikleri göremeyecek kadar yastaydı. Bazen boşversede bu sevgiyi, özlem nöbetleri dinmek bilmiyordu. Birden haykırmaya başladı :
“NEDEEEENNN?”
Durmak bilmiyordu defalarca haykırdı en sonunda yoruldu ve yere çöküp ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra, gözyaşlarına engel olamıyordu. Birden sıcak bir el dokundu omzuna. O sandı birden ve aniden döndü ama o değildi.
“Lütfen artık içeri girin”dedi.
Ayağa kalktı ve yavaş yavaş yürümeye başladılar içeriye doğru.
Geride sadece deniz köpüklü, kollarını iki yana açmış, gel bana dercesine bir erkek resmi kaldı deliler hastanesinin o yalnızlık bahçesinde…
Şu anda Bizans İmparatorluğu Loncasına alım yapmıyoruz.Eğer bu durum değişir ise yine bu forum üzerinden duyurumuzu yapacağız.Sizde başvurunuzu o zaman yaparsanız daha sevindirici olur....