" İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Tüm İKV oyuncularının ortak paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

" İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

HAMİT PEHLİVAN

o Mesleği Nedir?

Milli güreşçi Hamit Ünal, nâmı diğer Hamit Aslan. Ancak O’nu herkes Aslan soyadı ile biliyor. Bu soyadının da ilginç bir öyküsü var. Güreş sporuna çok hizmetler vermiş bir sporcu..

(Hamit Pehlivan[Aslan] ile bir görüşme)
o Hamit Bey, Kendinizi tanıtır mısınız ?

"Ben 1937 Kahramanmaraş doğumluyum. 20 yaşına kadar köyde kaldım. Ortaokulu bitirdim, fazla gidemedim. Dulum 3 çocuğum var, üçü de yüksek okul mezunu. Üçünü de everdim. 4 torun sahibiyim. 1959’da askerliğimi bitirdikten sonra polis oldum. O zaman 630 lira alıyordum. Sonradan ‘Personel Kanunu’ çıktı da maaşlar biraz düzeldi. Şimdiki polislerin durumu gibi olsa amenna.

Asıl mesleğim benim sporcu.
1963’de Akdeniz Olimpiyatları Şampiyonu oldum. Ondan sonra Olimpiyat 2'ncisi oldum. Yine aynı senede Balkan Şampiyonu oldum. 5 sene Türkiye Şampiyonluğu’nda güreştim, kendi kilomda. Ben 97 kiloydum ama ağıra da güreşiyordum.

1965’de Almanya’ya gittim ‘hoca’ olarak. 20 sene kaldım, 1986’da Türkiye’ye döndüm. Almanya’da güreş sporu lig şeklinde. 1’inci, 2’nci, 3’üncü diye ligleri vardır. Müsabakalar, bir hafta kendi evinde yani şehrinde oluyor, bir hafta da şehir dışında oluyor. 1’inci olanlar, üst liglere çıkıyorlar. Ben Almanya’da gördüğüm ilgiyi Türkiye’de göremedim. Bir futbolcuya verilen parayı, Türkiye genelinde güreşçilere vermiyoruz… Almanya’da ev kiralarımızı veriyorlardı, bütün masraflarımı görüyorlardı, güzel de aylık veriyorlardı.
Burada sadece bir alkış alıyorsun... Millî güreşçi olarak Türkiye’ye bir çok dereceler getirdim.”

o Genç Sporculara vereceğiniz mesaj nedir ?

“Şimdi benim Gaziantep’e gelişim yerleşmem sporda beni geriye itti. Gaziantep’te 100. Yıl İhtisas Kulübü Başkanlığı’nı yaptım 5-6 sene. O zamanlar benim bütün gayem ‘ABA’ değildi, gençleri mindere çekmekti. Çok iyi güçlü-kuvvetli çocuklar vardı. Hatta çalıştırmasını da ben üzerime aldım. Fakat bir türlü elimden tutan olmadı. Nereye gittiysem boş çıktı. Güreşi futbol gibi masraflı bir spor zannettiler. Halbuki biz âdeta bir işçi gibi çalışacaktık. Sporcular haftada 2 gün öğleden sonraları antremana gelecekler ve antreman yapıp ondan sonra evine döneceklerdi. Maç olduğu zaman, firmanın eşorfmanı üzerinde, o firma namına maça çıkacak. Bunu bir türlü anlatamadık. 2 kat eşorfman, 2 tane de ayakkabı alacaklardı. Biri antreman için, biri de maç için. Başka masraf diye bir şey yok. Ben çok firmaya giderek başvurdum ama hiçbir netice alamadık. Eeee, sporcuları da köyden getiriyorsun, hiçbir şey vermeden ‘gel burada çalış’ diyemiyorsun. Çoğu çoluk çocuk sahibi kişiler. Bir şey vereceksin ki, bir şey isteyesin…

Benim mesajım; gençleri spordan mahrum etmesinler. Onlar ortaokul – liseye kadar spor yapıyorlar, ondan sonra da mecburen iş hayatına atılıyorlar. Tabii işyerleri onları antremana bırakmıyor. Doğru dürüst idman yapmayınca da nereye kadar gidebilirler!?... Gidemezler… Öylece kalıyorlar. Meselâ benim memleketim Kahramanmaraş’ta hemen her dönemde, Millî Takım’da güreşçi olur. Ve fakir aile çocukları bunlar, bayağı kalkındılar. Şimdi bir altın madalya getirene 360 tane altın veriyorlar. Eee, maaşları da dolgun. Ben gençlerin güreşmesi konusunda çok uğraştım, çok… Öyle güçlü-kuvvetli gençler var ki… Bir sene, 1ki sene güzel işlense, yani Millî Takımâ girmemelerine imkân yok.”





Kaynak: güneş gazetesi bir köşe yazısı.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

Handan HANIM [Arzların Lideri]

o Kimdir ve Ne zaman doğmuştur?

ses ve sinema sanatçımız. 1915 doğumludur.

o Hâkkındaki bilinenler nelerdir?

MAHMURE HANDAN HANIM olarak bilindiği 30'lı yıllarda batılılaşan türk müziğinin ilk temsilcilerinden biri olmuş ve özelliklerle kantolarla ön plana çıkmıştır. 40'lı yılların sonundan itibaren sinemada da gözükmeye başlamış ve çeşitli yan roller oynamıştır. 1949 ve 1974 yapımı vurun kahpeye filmlerinde gülsüm ana, arka sokaklar filminde emine teyze, kırık çanaklar filminde sabri'nin annesi, rıfat diye biri filminde lale'nin annesi, gurbet kuşları filminde ayla'nın annesi, istanbul tatili, aşka tövbe, inleyen nağmeler, bir kadın kayboldu, 1970 yapımı yaban gülü, afacan, 1971 yapımı beklenen şarkı, küçük sevgilim, asi gençler, sevgili hocam ve 1972 yapımı gümüş gerdanlık filmlerinde dadı, sevgim ve gururum filminde hamide kalfa, 1971 yapımı üç arkadaş filminde niyet çeken kadın, evlat filminde ayşe'nin annesi, karateci kız filminde murat'ın annesi, ağlayan melek filminde vedat'ın evinin dadısı, seni sevmek kaderim filminde ruhsar kalfa, söz müdafaanın filminde selma'nın annesi, birleşen yollar filminde bilal'in annesi, bir genç kızın romanı filminde selma'nın babaannesi, hayat mı bu filminde suat'ın evindeki dadı hatice hanım, yaralı kurt filminde gül'ün babaannesi, bataklık bülbülü filminde sedat usta'nın annesi, anneler günü filminde komşu, bitirim kardeşler filminde ayşe'nin annesi, 1974 yapımı erkekler ağlamaz filminde yangın mehmet'in annesi, almanyalı yarim filminde murat'ın annesi, kara murat fatih'in fermanı filminde kara murat'ın annesi, ayrı dünyalar filminde dadı naciye, ibo ile güllüşah filminde cinci emine, güngörmüşler filminde mehtap'ın ninesi, çeşme filminde ferdi'nin annesi rollerini oynamıştır. kendisini saygıyla anıyoruz.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

İsmet Bey [Lodosların Lideri]

o Kimdir? Neler yapmıştır?

Mustafa İsmet İnönü (d. 24 Eylül 1884; İzmir - ö. 25 Aralık 1973; Ankara) Osmanlı döneminde albay, Türkiye döneminde orgeneral ve eski Genelkurmay Başkanı olan Türkiye Cumhuriyeti'nin eski Başbakanı, ikinci Cumhurbaşkanı ve İstiklal Madalyası sahibi Türk asker ve siyasetçi. Atatürk'ün vefatından sonra Genel Başkanı olunca, CHP Kurultayı tarafından kendisine "Milli Şef" ünvanı da verilmiştir. Mevhibe Hanım'ın eşi, Ömer İnönü, Erdal İnönü ve Özden Toker'in babası.

İnönü, Kurtuluş Savaşı'na katılmış ve Lozan Antlaşması'nı imzalamış, birçok defa başbakanlık görevini üstlenmiştir.


o Öğrenimi ve [ilk]Görevleri?

1884 yılında İzmir'de Reşit Efendi ile Cevriye Temelli Hanım'ın ikinci oğulları olarak doğmuştur. Aslen Malatyalı'dır. Reşit Efendi aslen Bitlis'in tanınmış Kürt (Ancak daha sonra Türk kökenli olduğu iddia edilen) ailelerinden Kürümoğulları ailesindendir. Reşit'in babası Abdülfettah Efendi Malatya'ya yerleşmiştir. Annesi Cevriye (1867-1959) ise aslen Razgrad (Bulgaristan)'lı olup babası Razgrad ulemesindan Müderris Hasan Efendi 1870'li yıllarda İstanbul'a göç etmiştir. Cevriye ile Reşit 1880'de İstanbul'da evlenmişlerdir. İlk çocukları Ahmet Mithat(1882-1960) ve ikincisi İsmet'in dışında Hasan Rıza (ö.1972) ve Hayri Temelli adlı iki oğulları ve Seniha Okatan (ö.1964) adlı bir kız çocukları olmuştur.

İsmet, İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamladı. Bir yıl Sivas'ta Mülkiye İdadisi'nde okuduktan sonra, 1897 yılında İstanbul'daki Mühendishane İdadisi'ne gitti. 14 Şubat 1901'de Mühendishane-i Berrî-i Hümayun'a (topçu okulu) girip 1 Eylül 1903'te topçu teğmeni olarak bitirdi. 26 Eylül 1906'da Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'nun 8. Topçu Alayında 3. Batarya Bölük komutanı olarak kurmay stajını yaptı.

1908'de 2. Süvari Fırkasının kurmayı oldu ve 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909)nda Hareket Ordusu karargâhında görev aldı. 1910'da 4. Kolordu kurmaylığına getirildi ve 1911'de
Yemen Kuvayi Mürettebe Komutanlığı kurmayı ve 26 Nisan 1912'de binbaşılığa yükseltilerek Yemen Kuvayi Umumiye Komutanlığının kurmay başkanlığına getirildi.

1912 - 1913 yılları arasında Harbiye Nezareti'nde Başkomutanlık Karargâhı 1. Şubede bulundu ve İkinci Balkan Savaşı'nda Çatalca Ordusu Sağ Cenah Komutanlığı kurmaylığına getirildi. Savaştan sonra İstanbul Antlaşmasının bağıtlanmasında Bulgarlar ile müzakere eden heyete askerî danışman olarak katıldı.

1914'te Harbiye nazırlığı ve erkân-ı harbiye-i umumiye reisliğine (genelkurmay başkanlığı) atanan Enver Paşa'nın başlattığı ordunun yenileştirilmesi hareketinde etkin rol oynadı.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
NeDeSeMBoS
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 13
Kayıt: 01 Oca 2011 23:20
Sunucu: Teşkilat
Klan: Arzın Çocukları

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen NeDeSeMBoS »

Güzel Çalışma :)
ResimResim

Resim
LeGeNDForum
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 23
Kayıt: 04 Nis 2011 17:35
Sunucu: Teşkilat
Klan: Lodos

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen LeGeNDForum »

Güzel Paylaşım Ellerine Sağlık...











[WeaReLeGeND]
[TEŞKİLAT]
Kullanıcı avatarı
Schiller
Mezarlık Bekçisi
Mezarlık Bekçisi
Mesajlar: 1121
Kayıt: 22 Şub 2011 14:06
Sunucu: Anka
Klan: Lodos

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Schiller »

şahane bir paylaşım!!
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

Yorumlarınız için teşekkür eder; ve yeni " İKV " Bilginleri ekleneceğini söylemekten gurur duyarım.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

Bab-ı Ali

o Neyin Lakabıdır?

Bâb-ı Âli ya da basitleştirilmiş şekli ile Babıali, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde Sadrazamlık binasına ve daha geniş anlamıyla da Osmanlı hükümetine verilen isimdi. Günümüz Türkçesinde Yüce Kapı anlamına gelen bu terim aynen tercüme edilerek diğer dünya dillerine de girmiştir. Cumhuriyet döneminde Babıali binası İstanbul ilinin Vilayet Konağına dönüştürüldü ve halen de bu amaçla kullanılmaya devam etmektedir. Babıali'nin bir başka anlamı da Türkiye'nin basın dünyasına verilen isimdir.

o Bina'nın Tarihçesi Nedir?

Osmanlı Devleti büyüdükçe sadrazamların yetki ve sorumlulukları arttı.Sadrazamlar Topkapı Sarayı'na yakın olması bakımından İstanbul'un bugünkü Eminönü ilçesindeki Cağaloğlu semtinde yaptırılan konaklarda oturmaya başladılar. 1756 yılında Sultan III. Osman tarafından bu semtte yaptırılan Sadrazamlık konağı ilk bilinen resmi nitelikteki Sadrazamlık binasıdır. Bina 1755, 1808, 1826 ve 1839 yıllarında tamamen, 1878 ve 1911 yıllarında ise kısmen yandı. Her seferinde yeniden inşa edildi. İlk önceleri binaya “Paşa Kapısı” ve “Bâb-ı Âsafi” deniyordu. 1808 yılında Alemdar Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı sırasına çıkan ayaklanma sırasında binada olan patlama sonucu bina gene kül olunca, yeniden yaptırılan binaya dönemin padişahı II. Mahmut’tan dolayı Mahmud-ı Adli dendi. Bu isim zamanla Bâb-ı Adl ya da Bâb-ı Adli isimlerine, 19. yüzyılın ikinci yarısında da Bâb-ı âli deyimine dönüştü.

Resim[Osmanlı Döneminde Bâb-ı Ali]

1839 yılındaki yangına kadar bina hep ahşap olarak inşa edilmişti. 1844’te bina ilk defa olarak Stefan Kalfa tarafından kargir olarak inşa edildi. Ayrıca o tarihten sonra bina sadrazamın yaşadığı yer olmaktan çıkarılarak tamamen bir devlet dairesi durumuna geldi. O bina, daha sonra yangınlar ve tamirler sonucu değişikliklere uğramakla birlikte günümüze kadar gelen binanın esasını oluşturmaktadır. 1878'deki yangında Şura-yı Devlet Dairesi, Ahkam-ı Adliye Dairesi, Dahiliye ve Hariciye nezaretleri tamamen yandı ve yeniden inşa edildi. 1910 yılında Babıali'ye küçük bir yapı eklendi. 1911 yılındaki yangında gene Şura-yı Devlet ve Dahiliye Nezareti ile Mektubcu, Teşrifatçı, Beylikçi, Sadaret Kalemi daireleri ve Vakanüvis daireleri tamamen yandı. Bu en son yangında zarar gören bölümler o zamanlar tek bir bina olan Babıali'nin orta bölümünü oluşturuyordu. Yangından sonra bu orta bölüm tekrar eski haline getirilmeyerek ortadan kaldırıldı. Böylece Babıali ilk defa olarak iki binaya ayrılmış oldu.


o Bâbı Ali Baskını Sonuçları? (I.Dünya Savaş'ı Nedeni olarak kabûl edilir.)

Bab-ı Âli Baskını, 23 Ocak 1913'te, Balkan Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanacağının anlaşıldığı günlerde Bulgar orduları Edirne ve Çatalca önlerindeyken yapıldı. İttihat ve Terakki Fırkası'nın önde gelen ismi Binbaşı Enver, yanında çalıştığı Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın makamını, yanında fırkanın silahşörlerinden Yakup Cemil ve adamları olduğu halde bastı. Baskında Nazım Paşa öldürüldü. Daha sonra Sadrazam Kamil Paşa'nın makamına giden baskıncılar, sadrazamı silah zoruyla istifaya zorladılar. Bu olay İttihat ve Terakki'nin yönetime el koymasına giden yolu açtı. Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'te I. Dünya Savaşı'na Almanya safında girişi ve dağılmasına giden gelişmeler zinciri de böyle başlamış oldu.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

Mısır Çarşısı

o Tarihçesi Nedir?

Resim Çarşının günümüzdeki yerinde, Bizans zamanında da bir çarşı bulunduğu rivayet edildiği gibi, bu çarşının adının da Makro Envalos olduğu iddia edilmektedir.

Mısır Çarşısı “L” şeklinde bir yapıda olup, Yeni Cami’nin batısında yer almakta.1664’te cami bittikten bir yıl sonra, külliyenin bu bölümü Hassa Başmimar’ı Mustafa Ağa tarafından tamamlanmıştır. Çarşının Mısır Çarşısı olarak anılmasının nedeni, Kahire’den alınan vergilerle yapılmasıdır. Bu ad 18 yy.dan sonra kullanılmaya başlanmış; çarşı, bundan önce Valide Çarşısı ve Yeni Çarşı isimleriyle de anılmıştır. Çarşı’nın toplam altı kapısı bulunmaktadır. Haseki Kapısı’ndaki kısım iki katlı bir plana sahiptir ve üst katlar vaktiyle mahkeme bölümleri olarak da kullanılmıştır. Bu mahkeme bölümlerinde; esnafla halk arasındaki ve çarşı esnafının kendi arasındaki sorunlar giderilmeye çalışılırdı.

Çarşı’nın uzun ve kısa kollarının birleştiği alan “dua meydanı” diye anılıyor. Burada bir ezan köşkü bulunmaktadır. Parmaklı bir balkon şeklinde planlanan bu bölüm, çarşının göz kamaştırıcı mekânlarından biridir. Bir görevli bu meydanda esnafa seslenerek dua eder, hayırlı işler görmelerini dilemektedir.

Mısır Çarşısı’nda; eskiden yalnızca baharat değil, her türlü ilaçta satılırdı. Dükkânların görülebilen yerlerine de bazı işaretler konulurdu. İlaçların birçoğu da “Nüzhetül Fi Tercüme-Afiyet” adlı kitaptan yararlanılarak yapılırdı. Bugün çarşı içinde kuyumcular, aktarlar, baharatçılar ve hediyelik eşya dükkânları gibi birçok farklı dükkân faaliyet göstermektedir.

Çarşı 1691 ve 1940 yılları olmak üzere iki büyük yangın atlatmıştır. Bu yangınlarda önemli ölçüde hasar gören çarşı, son şeklini 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından yapılan restorasyonla almıştır
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Kullanıcı avatarı
Buqrahan
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 841
Kayıt: 13 Eki 2010 19:07
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos
Lonca: Merchant King

Re: " İstanbulKıyametVakti " Bilginleri

Mesaj gönderen Buqrahan »

Yeni Camii

o Ne zaman ve Kim tarafından yapılmıştır?

Ülkemizin ve de İstanbul’umuzun en önemi sembollerinden birisi Ayasofya’dır hiç kuşkusuz. Ayasofya kilise olarak yapılmış, İstanbul’un fethinden sonra cami olmuş, cumhuriyetin kuruluşundan sonrada müzeye çevrilmiştir. Kısa tarihi böyle olan muazzam bir yapı hakkında azıcık bilgi verelim isterseniz.

Ayasofya (Sainte Sophie) Camii, İstanbul’da Topkapı Sarayı yanındadır. Miladın 325. senesinde, Büyük Konstantin tarafından ahşap olarak yapıldı. Aryüs mezhebinde olup, 408’de vefat eden Arkadyus zamanında yandı. Bunun oğlu Teodosyus yeniden yaptırdı. Jüstinyanus zamanındaki ihtilalde yine yandı. Bunun tarafından şimdiki bina yaptırıldı. Jüstinyanus, 565’te ölmüştür. Bunun zamanında, zelzelede kubbesi yıkılmış, şimdiki kubbe 548’de yapılmıştır. Doğudan batıya 81, kuzeyden güneye 73, yüksekliği 57 metredir. Makedonyalı Valis (Balis-I) ve Roman ve Andronik zamanlarında tamir edilmiştir.

Asıl kilise, kareye yakın dikdörtgendir. Bu alanın üzerini 24,3 m yükseklikte, 33 m çapında bir kubbe örtmektedir. Kubbede 40 tane kaburga, kubbe kasnağında ise 40 pencere vardır. Bu büyük kubbeyi taşıyan fil ayakları birbirleriyle bitiştikleri yerlerde pandantif yaparak kubbeye bitişirler. Aynı zamanda büyük kubbenin basıncını, doğu ve batıdaki yarım kubbeler toprağa taşırlar. Binanın ağırlığını taşıyan sütunların sayısı ise 107 tane olup, 40 tanesi aşağıda, 67 tanesi ise yukarıdadır. Sütunlar için mermerler, Bizans İmparatorluğunun muhtelif yerlerindeki mermer ocaklarından, en nadide olanları seçilerek kullanılmıştır.


o İçerisinde kimlerin türbeleri vardır?

Hatice Turhan Sultan,Sultan IV. Mehmed, Sultan III. Osman, Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed ve Sultan I. Mahmud`un da mezarları vardır. Türbenin kubbesinin çapı 15 m.`den fazladır.

o Bilgileri nelerdir?

Külliye bir cami, sıbyan mektebi, sebil, çeşme, hünkar kasrı ve türbeden oluşmaktaydı. Ama sıbyan mektebi günümüze ulaşamamıştır. Sekiz sütun ve dokuz kubbeli son cemaat yeri ikinci kat pencere altlarına kadar çinilerle kaplıdır.

Pencere üstlerinde de Hattat Tenekecizade Mustafa Çelebi`nin hatları vardır. Sağda ve solda üçer şerefeli iki minare yer almıştır. Kare planlı camiye merdivenle üç kapıdan girilir. Çinilerle süslü olan dört fil ayağına ve dört kemere oturan merkezi kubbeyi, dört yarım kubbe desteklemektedir.

Köşelerdeki dört kubbe ve köprüyle türbe önlerinde sütunlarla çevrili kubbelerle birlikte 66 kubbe bulunmaktadır. Mihrabı ve minberi beyaz mermerdendir. Mihrabın solunda değerli taşlarla süslü bir mozaik tablo vardır. Külliyeye dahil Hatice Turhan Sultan Türbesi, içinde gömülü beş padişah ve çok sayıda hanedan mensubuyla Osmanlı sülalesinin en büyük kabristanıdır.


o Enteresan Detayları Varmıdır?

Elbette, İstanbul’daki Selâtin camilerinin en görkemlilerinden biri olan, kırılgan görünüşlü Yeni Camii ve Külliyesi, İstanbul’daki diğer Sultan camilerinin aksine, yapımı en uzun süren cami rekorunu da elinden bulundurmaktadır. Bir İstanbul selâtin caminin inşası ortalama; 2-7 yıl arasında sürmesine rağmen, Yeni Cami’nin inşaatı tam; “66 (Altmışaltı)” yıl sürmüştür.

1597’de II. Murad’ın hanımı Safiye Sultan tarafından yapımı başlatılmıştır. Mimarı o zaman Davud Ağa’ydı. İnşaat alanı için, adı geçen yerdeki meşhur “Yahudhâne” evleri tamamıyla yıktırılmıştır. O yıllarda (ve hatta Bizans döneminde bile) Yahudiler’in İstanbul’daki 2-3 ikamet yerlerinden biri de burasıydı ve halk arasında Yahudhâne (ya da Çıfıthâne) olarak anılırdı (Farsça’da Hz. Musa soyundan gelen ve Yahudi dininin benimsemiş olanlara; “Cehûd” adı verilirdi. Osmanlı’ya bu kelime; Cuhud/Çıfıt şeklinde geçmiştir). Yahudilerin buradaki meşhur çarşıları da (çok kalabalık ve düzensiz olması sebebiyle, bu çarşının adı Türkçe’ye de yerleşmiştir. Karmakarışık mekânlara;”Çıfıt Çarşısı gibi...” denilir) bu istimlâkler sırasında yok olmuştur. Safiye Sultan, buradan çıkarılan hiçbir Yahudi vatandaşı mağdur etmemiş ve istimlâk bedelleri eksiksiz olarak (hatta fazlasıyla) teker teker ödenmiştir.

İlk mimarı Davud Ağa öldürülünce, yerine Dalgıç Ahmed Ağa geçmiştir. I. Ahmed tahta geçince (eski Osmanlı saray geleneği uyarınca) bir önceki padişahın validesi ve eşi Safiye Sultan, Eski Saray’a gönderilmişlerdir (Bayazıd’a). Böylece caminin inşaatı sekteye uğramıştır. I. Ahmed, bu camiyi devam ettirmek yerine, Ayasaofya’nın karşısına yeni bir cami yapımına koyulunca, kubbeyi taşıyacak olan kemerlere kadar yükselmiş halde duran Yeni Cami, yaklaşık yarım yüzyıl kadar virâne halde yarım beklemiştir. Halk arasında adı; “Zulmiyye”ye çıkan cami kalıntısı, bu kez IV. Mehmed’in validesi Turhan Hatice Sultan tarafından (bizzat kendi parasıyla) 23 Temmuz 1661’de Mustafa Ağa’nın mimarlığında kaldığı yerden inşası devam ettirilmiş ve 1663 yılında bir Cuma namazıyla birlikte açılışı yapılmıştır.

Caminin temeli de çok ilginçtir. Yarı bataklık ve yumuşak bir zeminde inşa edilen caminin temelleri, uçlarına demir başlıklar geçirilmiş sert tahta kazıkların üzerine oturtulmuştur. Zemini deniz seviyesinden biraz daha yukarıda tutularak, bileşik kaplar prensibinin gazabına uğramasının önüne geçilmiştir.

Cami, Bizans döneminden kalma ilk İstanbul (iç) surlarının kalıntılarından birine dayanmaktadır (Daha doğrusu, caminin yanındaki Hünkâr Kasrı (Mahfili), adı geçen sur parçasına yaslıdır). Bu sur düzeninin üzerindeki “Bahçe Kapısı” da, caminin hemen yanındaki bölgeye adını vermiştir.

Yapının hemen arkasında “L” şeklindeki Mısır Çarşısı da, Yenicami’nin ileride kendi kendine yetmesini sağlayacak olan geliri getirmesi için, cami vakfiyesi olarak inşa ettirilmiştir. Zaten, yukarıdan bakıldığında, kolları iki yana açılmış olan bir L harfi şeklindeki Mısır Çarşısı, yönünü Yeni Cami’ye dönmüş halde, onunla bir bütünlük arzedecek tarzda görülebilir.

Yapımı boyunca 3 mimar, 2 bâni ve birkaç padişah görmüş olan bu nefis yapı, günümüzde Eminönü’nün tartışmasız en güzel yapısıdır.

İsminin nereden geldiği ise, yukarıdaki yazdıklarımın içerisindedir. Tekrardan külleri üzerine doğan bir yapıya, herhalde bundan daha uygun bir isim verilemezdi.
____________________________

Cahil insan; boş bir Kavanoza benzer, dışını istediğin kadar parlatsan da güzelleştirsende, içi her zaman boş kalır.

LEYLIRK ۩۩۩ LEYLİRK ۩۩۩


____________________________

𝔾𝔸𝕃𝔸𝕋𝔸𝕊𝔸ℝ𝔸𝕐

_________________________
Cevapla

“Genel Etkileşim” sayfasına dön