Haberinizi bekliyorum.Ancyraxomer yazdı:Değerlendirmede Nilsu.XxThePaNoRaxX yazdı:İsim:Nilsu
Soyİsim:Özçetin
Yaş:19
Memleket:Muğla
Oyun tecrübem:3.5 Yıl
Oyundaki kullandığım karakterler:XxThePanoraxx , Bluexriver Asıl sunucum Eminönü ama yeniden beyazköşke dönüş yapmak istiyorum.
Neden ANCYRA ise loncanızın arz klanındaki geçmişini ve düzenliliğini form üzerinden takip ediyorum.Beyazköşkteki tekrar başlangıcımı sizin loncanızda olarak açmak isterim.Bilgilerinizi bekliyorum,teşekkürler.
ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
-
- Acemi Savaşçı
- Mesajlar: 3
- Kayıt: 15 Mar 2011 18:56
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
- Ancyraxomer
- Işık Hanım'ın Elemanı
- Mesajlar: 228
- Kayıt: 04 Mar 2010 02:17
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
Özel mesaj yollamıştım. Cevaplarsan sevinirim.XxThePaNoRaxX yazdı:Haberinizi bekliyorum.Ancyraxomer yazdı:Değerlendirmede Nilsu.XxThePaNoRaxX yazdı:İsim:Nilsu
Soyİsim:Özçetin
Yaş:19
Memleket:Muğla
Oyun tecrübem:3.5 Yıl
Oyundaki kullandığım karakterler:XxThePanoraxx , Bluexriver Asıl sunucum Eminönü ama yeniden beyazköşke dönüş yapmak istiyorum.
Neden ANCYRA ise loncanızın arz klanındaki geçmişini ve düzenliliğini form üzerinden takip ediyorum.Beyazköşkteki tekrar başlangıcımı sizin loncanızda olarak açmak isterim.Bilgilerinizi bekliyorum,teşekkürler.
Evanescence
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
- Ancyraxomer
- Işık Hanım'ın Elemanı
- Mesajlar: 228
- Kayıt: 04 Mar 2010 02:17
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
-
- Acemi Savaşçı
- Mesajlar: 1
- Kayıt: 17 Mar 2011 14:16
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Ben ancyra loncasına başvurmak istiyorum bilgilerim
Adı Soyadı:ömer kaya
Yaşı:17
Şehri:Mersin
Oyun Tercübesi:3.5 yıldır oynuyom ve Beyaz köşk e yeniden başlamak istiyorum. Çarları:(KaRaSevGi 49 lwl Teşkilat Sunucu )(IIKinqDeaDII 49 lwl Eminönü sunucu )(Kaptanx 43 lwl Eminönü sunucu (SpeeDxCLuB 49 lwl Eminönü )
Neden Ancyra:Ancyra loncası oyunda sevgi dürüstlük kardeşlik ile birbirine bağlanmış yardımlaşan birbirlerini kardeş gibi gören bir lonca bu loncaya katılarak bende bu loncanın bir üyesi olup Ancyra loncasının önemini belirtmek isterim aranızda olmaktan gurur duyarım inşallah alınırım teşekkürler.SAYGILARIMLA
- Ancyraxomer
- Işık Hanım'ın Elemanı
- Mesajlar: 228
- Kayıt: 04 Mar 2010 02:17
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: Ben ancyra loncasına başvurmak istiyorum bilgilerim
Onaylanmamıştır.SpeeDxCLuB yazdı:
Adı Soyadı:ömer kaya
Yaşı:17
Şehri:Mersin
Oyun Tercübesi:3.5 yıldır oynuyom ve Beyaz köşk e yeniden başlamak istiyorum. Çarları:(KaRaSevGi 49 lwl Teşkilat Sunucu )(IIKinqDeaDII 49 lwl Eminönü sunucu )(Kaptanx 43 lwl Eminönü sunucu (SpeeDxCLuB 49 lwl Eminönü )
Neden Ancyra:Ancyra loncası oyunda sevgi dürüstlük kardeşlik ile birbirine bağlanmış yardımlaşan birbirlerini kardeş gibi gören bir lonca bu loncaya katılarak bende bu loncanın bir üyesi olup Ancyra loncasının önemini belirtmek isterim aranızda olmaktan gurur duyarım inşallah alınırım teşekkürler.SAYGILARIMLA
Evanescence
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
- Ancyraxdurul
- İskele Babası
- Mesajlar: 25
- Kayıt: 27 Ağu 2010 00:47
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
Selamın Aleykum arkadaşlar nasılsınız?
Özel nedenlerden dolayı bir süredir aranızda yokum bir sürede olamıyacağım.
Kendinize iyi bakın
Bu arada yeni gelen arkadaşlar hoş geldiniz.
Özel nedenlerden dolayı bir süredir aranızda yokum bir sürede olamıyacağım.
Kendinize iyi bakın
Bu arada yeni gelen arkadaşlar hoş geldiniz.
- Ancyraxomer
- Işık Hanım'ın Elemanı
- Mesajlar: 228
- Kayıt: 04 Mar 2010 02:17
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
En kısa sürede aramıza dönmen dileğiyle canım.Ancyraxdurul yazdı:Selamın Aleykum arkadaşlar nasılsınız?
Özel nedenlerden dolayı bir süredir aranızda yokum bir sürede olamıyacağım.
Kendinize iyi bakın![]()
Bu arada yeni gelen arkadaşlar hoş geldiniz.
Evanescence
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
OoOEvanescencEOoO
Ancyraxömer
Ancyraxomer
- AncyraTR
- FareAdam Düşmanı
- Mesajlar: 414
- Kayıt: 05 Ara 2009 14:51
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Arzın Çocukları
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
18 MART'ın ÖNEMİ : O Tarihlerde Ne Olmuş;
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası ile Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti savaş halindeydi. İtalya daha sonra İngiliz-Fransız İttifakına katılmıştı. Çanakkale'yi zorlayıp açarak Marmara ve Karadeniz'e geçmek, böylece Ruslarla bağlantı kurmak düşüncesi, o zamanki İngiliz Bahriye Nazırı Churchill'den kaynaklanıyordu. Eğer bu girişim başarıya ulaşırsa, güçlü Alman orduları karşısında yenilgiden yenilgiye uğrayan Rusya'ya Karadeniz yoluyla yardım yapılacak, Osmanlı Devleti de savaş dışı bırakılacaktı. Düşünce, asker olmayanlar için bile mantıklıydı.
Ne var ki, eksik insan gücü ve eksik silahlarla da olsa, Türklerin savunma taktiği ve savaşlardaki yürekliliği, İngilizlerin bu mantıklı planını alt üst ederek saldırganları bozguna bozguna uğratmıştı. Birinci Dünya Savaşı bu yüzden birkaç yıl daha sürmüş, Almanya ve ortaklarını yenmek kolay olmamıştı. Nitekim 1919/1920'de Osmanlı Devleti'ne dikte edilen Sevr Barış Antlaşması'nı imzalamak üzere Fransa'ya gitmiş olan Osmanlı delegeleri, bu antlaşmayı ağır bulup biraz hafifletilmesini isteyince, onlara şu yanıt verilmişti: "Siz Çanakkale'yi kapatıp savaşın uzamasına ve böylece bizim on binlerce askerimizin ölmesine ve yaralanmasına neden oldunuz. Bu antlaşma hafifletilemez." Türkleri böyle suçluyorlardı. Sanki yurdun savunulması bir suçtu! Kaynakwh webhatti.com: 18 Mart'ın önemi
Boğazları geçip Ruslarla bağlantı kurma planını tasarlayan ve bozgun dolayısıyla görevinden ayrılmak zorunda kalan Churchill de anılarında şöyle der: "Çanakkale'de karşıma bir Mustafa Kemal'in çıkıp siyasal yaşamımı karartacağını hiç düşünmemiştim".
Mustafa Kemal, Churchill'in siyasal yaşamını karartmakla kalmamış, 1915'te Anafartalar'da kazandığı yengi ile yedi yıl sonraki 30 Ağustos 1922 Zaferi'ne yemin hazırlamıştı. Anafartalar, Dumlupınar'ın öncüsü oldu. Eğer Çanakkale'de yenilseydi Osmanlı Devleti çok kısa sürede çökecek, Türk Bağımsızlık Savaşı için Anadlo'yu derleyip toplama olanağı bulunmayacaktı. Durum bu olunca 30 Ağustos Zaferi de olmayacaktı. Eğer Mondros Silah Bırakışması'ndan (30 Ekim 1918) önce Anadolu'ya düşman ayağı değmemişse, bunu Çanakkale Zaferi'ne borçluyuz. Gerçi Ruslar, Kafkaslar'dan inerek doğu illerimizde epeyce ilerlemişlerse de, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra çekilmişler, kalıntılarını da doğudaki Türk ordularını geri sürerek yurdu kurtarmışlardı. Kısacası, 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'e çıktığı, dört gün sonra da Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak bastığı tarihte, Anadolu'nun türlü yerlerinde, kadro halinde de olsa, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma askeri birlikler bulunuyordu. Güney cephemizden çekilen birliklerimizin, yine Mustafa Kemal tarafından kurtarılmış silah ve cephaneleri depolanmıştı. Bütün bunlar göz önüne alınacak olursa, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin Ulusal Kurtulış Savaşı'na zemin hazırladığı apaçık görülür.
Batılı savaş tarihçileri, Çanakkale Savunması'ndaki başarıyı, genellikle, o sırada Osmanlı ordusunda görev yapan Alman generallerine mal ederek Cevat Paşa'nın ve Mustafa Kemal'in başarılarını gölgelemek isterler. Bir şovmenlik olan böyle değerlendirmeleri, yalnız Çanakkale konusunda değil, başka konularda da görüyoruz.
Mustafa Kemal Anafartalar'da birliklerine: "Ben size yalnız hücum etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum" buyruğunu vererek kendisi de ön saflarda çarpışmış olmasaydı, Çanakkale savaşlarının en kritik noktası olan Anafartalar'da sayıca ve silahça çok üstün olan düşmanı durduramazdı.
Mustafa Kemal 1920'de, Birinci İnönü yengisini kazanan Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey'i "Siz İnönü'de yalnız düşmanı değil, Türklerin makûs talihini de yendiniz" diyerek kutlamıştı. Çok mutlu bir rastlantıdır ki, bir şarapnel parçası Anafartalar'da Mustafa Kemal'in cep saatine vurup yansıyarak saati parçalamış, böylece Mustafa Kemal'in yaşamını kurtarmıştı. Şimdi şu satırları yazarken içimden o saate " Sen Türkiye'nin makûs talihini yendin" diyesim geliyor. Eğer o gün Mustafa Kemal kurtulmasaydı, Türk Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyecek bir kimse kolay kolay ortaya çıkmazdı; nitekim Mustafa Kemal'in en yakın arkadaşlarından kimileri Sivas Kongresi'nde, bir bağımsızlık savaşının kazanılmasına Türkiye'nin gücünün yetmeyeceğine inanmış olarak, Amerikan mandası altına girmeyi önermişlerdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından çok yıllar sonra bu savaşa onunla birlikte başlamış olan Rauf Orbay, çok dürüst davranarak, bir dostuna: " Bu kurtuluşu Mustafa Kemal'den başkası organize edip başarıya ulaştıramazdı; bunu hiçbirimiz yapamazdık" demiştir.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ;
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Rabbim ! Şehitlik Mertebesine Ulaşmayı Nasip Etsin . . .
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası ile Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti savaş halindeydi. İtalya daha sonra İngiliz-Fransız İttifakına katılmıştı. Çanakkale'yi zorlayıp açarak Marmara ve Karadeniz'e geçmek, böylece Ruslarla bağlantı kurmak düşüncesi, o zamanki İngiliz Bahriye Nazırı Churchill'den kaynaklanıyordu. Eğer bu girişim başarıya ulaşırsa, güçlü Alman orduları karşısında yenilgiden yenilgiye uğrayan Rusya'ya Karadeniz yoluyla yardım yapılacak, Osmanlı Devleti de savaş dışı bırakılacaktı. Düşünce, asker olmayanlar için bile mantıklıydı.
Ne var ki, eksik insan gücü ve eksik silahlarla da olsa, Türklerin savunma taktiği ve savaşlardaki yürekliliği, İngilizlerin bu mantıklı planını alt üst ederek saldırganları bozguna bozguna uğratmıştı. Birinci Dünya Savaşı bu yüzden birkaç yıl daha sürmüş, Almanya ve ortaklarını yenmek kolay olmamıştı. Nitekim 1919/1920'de Osmanlı Devleti'ne dikte edilen Sevr Barış Antlaşması'nı imzalamak üzere Fransa'ya gitmiş olan Osmanlı delegeleri, bu antlaşmayı ağır bulup biraz hafifletilmesini isteyince, onlara şu yanıt verilmişti: "Siz Çanakkale'yi kapatıp savaşın uzamasına ve böylece bizim on binlerce askerimizin ölmesine ve yaralanmasına neden oldunuz. Bu antlaşma hafifletilemez." Türkleri böyle suçluyorlardı. Sanki yurdun savunulması bir suçtu! Kaynakwh webhatti.com: 18 Mart'ın önemi
Boğazları geçip Ruslarla bağlantı kurma planını tasarlayan ve bozgun dolayısıyla görevinden ayrılmak zorunda kalan Churchill de anılarında şöyle der: "Çanakkale'de karşıma bir Mustafa Kemal'in çıkıp siyasal yaşamımı karartacağını hiç düşünmemiştim".
Mustafa Kemal, Churchill'in siyasal yaşamını karartmakla kalmamış, 1915'te Anafartalar'da kazandığı yengi ile yedi yıl sonraki 30 Ağustos 1922 Zaferi'ne yemin hazırlamıştı. Anafartalar, Dumlupınar'ın öncüsü oldu. Eğer Çanakkale'de yenilseydi Osmanlı Devleti çok kısa sürede çökecek, Türk Bağımsızlık Savaşı için Anadlo'yu derleyip toplama olanağı bulunmayacaktı. Durum bu olunca 30 Ağustos Zaferi de olmayacaktı. Eğer Mondros Silah Bırakışması'ndan (30 Ekim 1918) önce Anadolu'ya düşman ayağı değmemişse, bunu Çanakkale Zaferi'ne borçluyuz. Gerçi Ruslar, Kafkaslar'dan inerek doğu illerimizde epeyce ilerlemişlerse de, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra çekilmişler, kalıntılarını da doğudaki Türk ordularını geri sürerek yurdu kurtarmışlardı. Kısacası, 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'e çıktığı, dört gün sonra da Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak bastığı tarihte, Anadolu'nun türlü yerlerinde, kadro halinde de olsa, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma askeri birlikler bulunuyordu. Güney cephemizden çekilen birliklerimizin, yine Mustafa Kemal tarafından kurtarılmış silah ve cephaneleri depolanmıştı. Bütün bunlar göz önüne alınacak olursa, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin Ulusal Kurtulış Savaşı'na zemin hazırladığı apaçık görülür.
Batılı savaş tarihçileri, Çanakkale Savunması'ndaki başarıyı, genellikle, o sırada Osmanlı ordusunda görev yapan Alman generallerine mal ederek Cevat Paşa'nın ve Mustafa Kemal'in başarılarını gölgelemek isterler. Bir şovmenlik olan böyle değerlendirmeleri, yalnız Çanakkale konusunda değil, başka konularda da görüyoruz.
Mustafa Kemal Anafartalar'da birliklerine: "Ben size yalnız hücum etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum" buyruğunu vererek kendisi de ön saflarda çarpışmış olmasaydı, Çanakkale savaşlarının en kritik noktası olan Anafartalar'da sayıca ve silahça çok üstün olan düşmanı durduramazdı.
Mustafa Kemal 1920'de, Birinci İnönü yengisini kazanan Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey'i "Siz İnönü'de yalnız düşmanı değil, Türklerin makûs talihini de yendiniz" diyerek kutlamıştı. Çok mutlu bir rastlantıdır ki, bir şarapnel parçası Anafartalar'da Mustafa Kemal'in cep saatine vurup yansıyarak saati parçalamış, böylece Mustafa Kemal'in yaşamını kurtarmıştı. Şimdi şu satırları yazarken içimden o saate " Sen Türkiye'nin makûs talihini yendin" diyesim geliyor. Eğer o gün Mustafa Kemal kurtulmasaydı, Türk Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyecek bir kimse kolay kolay ortaya çıkmazdı; nitekim Mustafa Kemal'in en yakın arkadaşlarından kimileri Sivas Kongresi'nde, bir bağımsızlık savaşının kazanılmasına Türkiye'nin gücünün yetmeyeceğine inanmış olarak, Amerikan mandası altına girmeyi önermişlerdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından çok yıllar sonra bu savaşa onunla birlikte başlamış olan Rauf Orbay, çok dürüst davranarak, bir dostuna: " Bu kurtuluşu Mustafa Kemal'den başkası organize edip başarıya ulaştıramazdı; bunu hiçbirimiz yapamazdık" demiştir.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ;
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Rabbim ! Şehitlik Mertebesine Ulaşmayı Nasip Etsin . . .
Sahipsiz vatanın batması haktır,sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır..!
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,uğrunda ölen varsa o toprak vatandır!
________________________AncyraxforEVER____________________
AncyraTR
Ankara-TÜRKİYE
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,uğrunda ölen varsa o toprak vatandır!
________________________AncyraxforEVER____________________
AncyraTR
Ankara-TÜRKİYE
- STr0nGMaN
- Kobra Takipçisi
- Mesajlar: 900
- Kayıt: 07 Ara 2009 07:52
- Sunucu: Beyaz Köşk
- Klan: Lodos
- Lonca: Sinop
Re: ANCYRA Resmi LONCA Sayfası ! ! !
AncyraTR yazdı:18 MART'ın ÖNEMİ : O Tarihlerde Ne Olmuş;
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası ile Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti savaş halindeydi. İtalya daha sonra İngiliz-Fransız İttifakına katılmıştı. Çanakkale'yi zorlayıp açarak Marmara ve Karadeniz'e geçmek, böylece Ruslarla bağlantı kurmak düşüncesi, o zamanki İngiliz Bahriye Nazırı Churchill'den kaynaklanıyordu. Eğer bu girişim başarıya ulaşırsa, güçlü Alman orduları karşısında yenilgiden yenilgiye uğrayan Rusya'ya Karadeniz yoluyla yardım yapılacak, Osmanlı Devleti de savaş dışı bırakılacaktı. Düşünce, asker olmayanlar için bile mantıklıydı.
Ne var ki, eksik insan gücü ve eksik silahlarla da olsa, Türklerin savunma taktiği ve savaşlardaki yürekliliği, İngilizlerin bu mantıklı planını alt üst ederek saldırganları bozguna bozguna uğratmıştı. Birinci Dünya Savaşı bu yüzden birkaç yıl daha sürmüş, Almanya ve ortaklarını yenmek kolay olmamıştı. Nitekim 1919/1920'de Osmanlı Devleti'ne dikte edilen Sevr Barış Antlaşması'nı imzalamak üzere Fransa'ya gitmiş olan Osmanlı delegeleri, bu antlaşmayı ağır bulup biraz hafifletilmesini isteyince, onlara şu yanıt verilmişti: "Siz Çanakkale'yi kapatıp savaşın uzamasına ve böylece bizim on binlerce askerimizin ölmesine ve yaralanmasına neden oldunuz. Bu antlaşma hafifletilemez." Türkleri böyle suçluyorlardı. Sanki yurdun savunulması bir suçtu! Kaynakwh webhatti.com: 18 Mart'ın önemi
Boğazları geçip Ruslarla bağlantı kurma planını tasarlayan ve bozgun dolayısıyla görevinden ayrılmak zorunda kalan Churchill de anılarında şöyle der: "Çanakkale'de karşıma bir Mustafa Kemal'in çıkıp siyasal yaşamımı karartacağını hiç düşünmemiştim".
Mustafa Kemal, Churchill'in siyasal yaşamını karartmakla kalmamış, 1915'te Anafartalar'da kazandığı yengi ile yedi yıl sonraki 30 Ağustos 1922 Zaferi'ne yemin hazırlamıştı. Anafartalar, Dumlupınar'ın öncüsü oldu. Eğer Çanakkale'de yenilseydi Osmanlı Devleti çok kısa sürede çökecek, Türk Bağımsızlık Savaşı için Anadlo'yu derleyip toplama olanağı bulunmayacaktı. Durum bu olunca 30 Ağustos Zaferi de olmayacaktı. Eğer Mondros Silah Bırakışması'ndan (30 Ekim 1918) önce Anadolu'ya düşman ayağı değmemişse, bunu Çanakkale Zaferi'ne borçluyuz. Gerçi Ruslar, Kafkaslar'dan inerek doğu illerimizde epeyce ilerlemişlerse de, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra çekilmişler, kalıntılarını da doğudaki Türk ordularını geri sürerek yurdu kurtarmışlardı. Kısacası, 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'e çıktığı, dört gün sonra da Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak bastığı tarihte, Anadolu'nun türlü yerlerinde, kadro halinde de olsa, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma askeri birlikler bulunuyordu. Güney cephemizden çekilen birliklerimizin, yine Mustafa Kemal tarafından kurtarılmış silah ve cephaneleri depolanmıştı. Bütün bunlar göz önüne alınacak olursa, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin Ulusal Kurtulış Savaşı'na zemin hazırladığı apaçık görülür.
Batılı savaş tarihçileri, Çanakkale Savunması'ndaki başarıyı, genellikle, o sırada Osmanlı ordusunda görev yapan Alman generallerine mal ederek Cevat Paşa'nın ve Mustafa Kemal'in başarılarını gölgelemek isterler. Bir şovmenlik olan böyle değerlendirmeleri, yalnız Çanakkale konusunda değil, başka konularda da görüyoruz.
Mustafa Kemal Anafartalar'da birliklerine: "Ben size yalnız hücum etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum" buyruğunu vererek kendisi de ön saflarda çarpışmış olmasaydı, Çanakkale savaşlarının en kritik noktası olan Anafartalar'da sayıca ve silahça çok üstün olan düşmanı durduramazdı.
Mustafa Kemal 1920'de, Birinci İnönü yengisini kazanan Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey'i "Siz İnönü'de yalnız düşmanı değil, Türklerin makûs talihini de yendiniz" diyerek kutlamıştı. Çok mutlu bir rastlantıdır ki, bir şarapnel parçası Anafartalar'da Mustafa Kemal'in cep saatine vurup yansıyarak saati parçalamış, böylece Mustafa Kemal'in yaşamını kurtarmıştı. Şimdi şu satırları yazarken içimden o saate " Sen Türkiye'nin makûs talihini yendin" diyesim geliyor. Eğer o gün Mustafa Kemal kurtulmasaydı, Türk Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyecek bir kimse kolay kolay ortaya çıkmazdı; nitekim Mustafa Kemal'in en yakın arkadaşlarından kimileri Sivas Kongresi'nde, bir bağımsızlık savaşının kazanılmasına Türkiye'nin gücünün yetmeyeceğine inanmış olarak, Amerikan mandası altına girmeyi önermişlerdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından çok yıllar sonra bu savaşa onunla birlikte başlamış olan Rauf Orbay, çok dürüst davranarak, bir dostuna: " Bu kurtuluşu Mustafa Kemal'den başkası organize edip başarıya ulaştıramazdı; bunu hiçbirimiz yapamazdık" demiştir.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ;
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Rabbim ! Şehitlik Mertebesine Ulaşmayı Nasip Etsin . . .
Ellerine sağlık güzel olmuş.
Strongman
Strongmanxbüyü
AnaToLieN
!...Siyah saç ak defterle geldik , Ak saç siyah defterle gideceğiz....!
Strongmanxbüyü
AnaToLieN
!...Siyah saç ak defterle geldik , Ak saç siyah defterle gideceğiz....!