Mansur Bey'in her şeyden elini ayağını çekmesini takiben Kuklacı Beyaz Köşk'ü yönetmeye başlamıştı. Mansur Bey'in ölümünün ardından, Kuklacı'nın yönetimi resmiyet kazandı. Beyaz Köşk'ün İstanbul üzerindeki otoritesi kendiliğinden sağlamlaşıyordu. Azat Bey , Gaffar bey ve beraberlerindeki Beyaz büyücüler, halk arasında korkulan ve hürmet edilen kişilikler olmuşlardı. Kuklacı, sık sık Azat Bey'in heyecanlı kişiliği tarafından hazırlanan hızlı eylem planlarını olumsuz yanıtlıyordu. Azat Bey özellikle meclisin ve bazı kurumların yararsızlığının sırtlarına bir kambur teşkil ettiğinden yakınıyordu. Kuklacı için ise edinilen bağımsızlık yeterli gibiydi. Uzun uzun, köşkün resim atölyesinde oturuyor ve düşünüyordu. Fazla konuşmuyor, ancak emirlerini kesin bir şekilde ifade ediyordu. Büyüye hemen hemen hiç başvurmuyordu ancak büyünün gizemlerini öğrettiği diğerleri, onda saklı olan potansiyelin son derece farkında idiler. Kuklacı, fare adamların büyü ile ortaya çıkarılmasına ilişkin Mansur Bey'le hazırladığı bütün planları da hala gizli bir yerde koruyordu. Uzun zamandır büyü yoluyla fare adam üretilmemişti. Fare adamlar da zaten kendi aralarında hızla üreyebiliyorlardı dolayısıyla buna gerek olmuyordu. Fare adamlarının kuklacıya karşı tam bir sadakatle bağlı olmaları örgüt içinde olası bir isyanı engelliyordu. Her ne kadar Kuklacı'nın her yaptığını tasvip etmiyorlarsa da, Azat ve Gaffar Bey'lerin kuklacıya karşı ayaklanmak düşüncesi akıllarına bile gelmezdi. Diğerleri de zaten böyle bir şeye cesaret edemezlerdi. Kuklacı 3 sene boyunca şehri bu şekilde yönetti. 1967 yılının ılık bir yaz günü o zamanlarda oldukça az görünen güneş'in ışınları köşkün üzerine düştü.
Kuklacı atölyenin perdelerini açtırdı ve saatlerce atölyede oturdu, resimleri inceleri, düşündü. Sonrasında Azat Bey'i çağırttı ve fare adamların tecrübelilerinden 100 kişilik bir kuvvet toplamasını söyledi. Ardından Azat Bey'e kendisinin ayrılma vakti geldiğini, köşkle ilgili artık hiç bir planının kalmadığını söyledi. Toplanan kuvvetle beraber Meteor bölgesinden geçerek batıya doğru hareket etti. Dönüşü fare adamlarca çok beklendi. Belki de hala vardır bekleyen.
Gaffar Bey, Mansur Bey ve Kuklacının birlikte çalışan kişiler olduğunu ve Kuklacı'nın Fare Adamlara hükmettiğini biliyoruz. Buradan yola çıkarak fare adamların ve türevlerinin Kuklacı'nın kuklaları olduğunu biliyoruz.
Bu süre zarfında bilime meraklı bir kişi olan Gaffar Bey, Eminönü'nde kalan az sayıda akademik kişi tarafından kurulan ve İstanbul'un kurtulması için kendilerini bilimsel çalışmalara adayan Genç Bilgililer adlı bir guruba maddi imkan ve çalışacak güvenli bir ortam sağladı. Aynı zamanda Beyaz Büyücülerin en güçlülerinden olan Gaffar, Genç Bilgililerin büyü alanındaki yüksek kültürden de faydalanmalarını sağladı. Beraber bir çok projeler ortaya çıkardılar.
Gaffar beyin ve yardımcılarının o zamanlar çok iş yapıp teknolojilerini ilerlettiğini gaffarın üstündeki zırhtan anlayabiliyoruz.
Bu aşağıdaki paragrafta iki adet "makina" dan bahsediliyor.
1)GBM makina

2)ÖRÜMCEK makina

Örümceğin altında yazılanlara göre GBM lere güvenmişler ama bir olay karşısından GBM ler ihanet etmiş gibi bir durum oluşuyor.
Gözümüze burada bir kılıcın sapını andıran yapı dikkat çekiyor.
Bu yapı bildiğimiz gibi burada da var.

Aradaki bağı tam olarak çözemedim ama hayırlısıyla onuda çözeceğiz.
Bu paragrafta Sirkeci Garı ve Beyoğlu çevresinden bahsediyor.Herkesin konuştuğu Karaköyden bile bahsediliyor. Bir köprüden ve tünelden bahsediyor. Çok dikkat edilecek ve can alıcı bir nokta.
Bu paragrafta Fare adamlardan bahsediyor. Bütün Fareadamları etkisi altına alan ve onları yaratan kısacası Azat Efendi.Ancak bazı şeyler geri dönülemeyecek noktalara gelmeye başlamıştı. Beyaz Köşk döneminde Meteor bölgesi, Sirkeci Garı çevresinden Galata Köprüsü ve Limanlara kadar olan kısım, hatta kısmen meteor bölgesi, Karaköy ve tünelden Beyoğlu'na kadar uzanan kısımlar güvenli bölgeler haline gelmişti. Ancak fare adamların önemli bir kısmının ayrılmasıyla, Beyaz Köşk, Eminönü için tam güvenlik sağlayacak bir otorite olmaktan uzaklaşmaya başlamıştı. Aynı zamanda Azat Efendi tarafından Beyaz Köşk hakimiyetinin korunmaya çalışması, Büyük Postane merkezli şehir meclisinin kapatılmasına kadar varılan üzücü bir noktaya taşınmıştı ki esas kopma noktası bu oldu. Gerçekte şehir meclisi hiç kapanmadı, düzensiz ve gizli olarak buluşmalar hep devam etti. Fakat Azat Efendi artık diplomasinin dışında kalmıştı.
Burada bir şey aklımıza geliyor ve kafamızı kurcalıyor. Azat Efensi efsunu bildiğiniz kadarıyla büyü elektrik.
Çemberlitaş posterinde gördüğümüz kişi;
a)Agah Efendiye benzerliği nedeniyle Agah Efendi
b)Elindeki elektrik topu büyüsü nedeniyle Azat efendi.

Bu resimde oradaki kişinin Azat Efendi olduğunu ve gelişmiş teknoloji düşkünlüğünden yola çıkarak elindeki asanın yüksek teknoloji olduğunu fark ediyoruz.
Bu paragrafta Topuz'un fare adamların yada başka birilerinin muhbiri olduğunu görüyoruz. Gaffar Beyle karşılaşmak istemediklerini yada Gaffar beyden korktuklarını yada en kötü ihtimal ona zarar vermemek için onun dışarıda olduğu bir zamanı seçmek istediklerini fark ediyoruz.Bu süre içerisinde Gaffar Bey kendi projelerine devam etti. Ancak Beyaz Köşk'teki ilk fare adam gurubundan yani Gezginler'den biri olan Topuz isimli fare adam (Fare adamlara insanlarla karışmaması açısından isim verilmezdi, sadece lakap takılırdı) aslında dışarıdaki belirsiz bir güç için çalışan bir muhbirdi. Topuz'un verdiği bilgilerle harekete geçen bir grup bilinçli saklı tür, Gaffar Bey'in dışarıda olduğu bir sırada , atölyeye baskın düzenlediler. Atölyenin savunmasını etkisiz hale getiren savaşçı grup, Genç Bilgililer'in bir kısmını katletti. Katliamın ortasında olay mahalline gelen Gaffar Bey'in, o zamana kadar bilinçsiz hiç bir şey yapmamış bu İstanbul beyefendisinin belki de ilk kez olarak ağzından ölüm sözcükleri döküldü. Ve saldırgan yaratıkların büyük bir kısmı cesetleri dahi ortada kalmamacasına katledildi. Etraf bir anda bu öfke karşısında korku içerisinde aklını kaybeden insan ve yaratıklarla doldu. Korkunç bir yanık kokusu etrafı kapladı. Saldırıdan son anda kurtulabilen Topuz'un bir bacağı koptu. Atölyenin büyük bir kısmı yıkıldı. Yeni geliştirilen Makine prototipi de bu öfkeden payını aldı. Bu olayın ardından Gaffar Bey'in çok sevdiği ekibi bile, kendisine karşı uzun bir süre mesafeli davrandılar.
Ayriyetten Topuz'un Topal aldı fareadam olduğunu tahmin edip Çemberlitaş'ın yeraltı efendileriyle (Bab-ı ali ve domuz) bir bağlantısı olduğunu fark ediyoruz.
Galata köprüsü derken büyük ihtimal balıkçının olduğu köprüyü kastettiğini ve köprü yıkılmadan önce gemilerle ankaraya gitmek için karşıya geçtiklerini ve hala haber alınamadığını söylüyor buradaki adam."İlk gidenleri hatırlıyorum, şehir meclisi daha kurulmadan. Felaketten 3-4 ay sonraydı. Galata köprüsünün tamamını doldurmuşlardı. (O zaman köprü yıkılmamıştı. Bir kaç vapur hala çalışıyordu) Kaç kişiydi bilemeyeceğim. Sadece köprünün hınca hınç dolu olduğunu hatırlıyorum. Rotamız Ankara diyorlardı. Hemen hepsi silahlanmıştı. Bir çok aile vardı sokakta. İçlerinde ailemden kalan son bir kaç akrabam da vardı. Onları bir türlü ikna edememiştim. Köprü üzerinde, o kalabalık ve uğultu içerisinde, ben hala fikirlerini değiştirmeye uğraşıyordum. Vapura ayak bastıkları anda onlara katılıp katılmamakla ilgili tereddüt ettiğimi, kendimle savaştığımı hatırlıyorum. Mantığım kalmamı, kalbim gitmemi istiyordu. Sonuçta mantığım kaldı ve kalbim onlarla gitti. Hala merak ederim akıbetlerini?"
Felaket hikayeleri 2'nci baskı 1981. Mustafa Alkan Bey.
Mansur Bey ve Kuklacı'nın kuklalarından sonra bir anda konuyu farklı bir yöne çekip Münevver Hanım diye birisini anlatmaya başlıyor. Burada bir anlam bağı kuramadım.Aydemir Bey Şehir Meclisi'nin kurucu üyelerinden biri idi. Farkında olduğu bir şey vardı ki, bu şaşkınlık ve arayış döneminde, İstanbul gün be gün kaybediliyordu. 1958 yılında Beyaz Köşk diye bir oluşumun, dayanıklı bir fare ırkını, büyü yolu ile ürettiğini öğrenmişti güvenilir bir dostundan. Ve birilerinin Şehir Meclisi'nden çok daha hızlı ve planlı hareket edebileceği düşüncesi ilk kez o zaman kafasında şekillendi. Şehir Meclisi'nin, herkesin sürekli tartıştığı oldukça hantal bir yapı olduğunun en çok o zaman farkına vardı. Beyaz Köşke karşı olmadı ama desteklemedi de. İlgi ile onun yükselişini izledi. "Mansur Bey ve Kuklacı'nın fare adamları" ve büyünün yükselişi karşısında, uzun bir süre sessizliğini muhafaza etti. Aslında bu dönemde Aydemir Bey'in olaylar içerisinde aktif rol almayışının arkasındaki neden de, meteor öncesinde bir rastlantı sonucunda tanıştığı bir İstanbul hanımefendisi, Münevver Hanım ile arasındaki ilişki idi
Burada Mansur Bey'in çemberlitaşla alakası kalmıyor.Bir sene sonra gelen Mansur Bey'in intihar haberi, bütün Eminönü'nü sarstı. Olaylara rağmen Mansur Bey hala sevilen bir adamdı. Mansur Bey'in vefatının ardından, herkes Kuklacı'nın oldukça hırslı bir politika güdeceği ve meclisi kapatarak, her şeyi yönetimi altına alacağı konusunda endişeye kapıldı. Ancak Kuklacı, halkı ve Şehir Meclisi'ni şaşırtarak, Beyaz Köşk'ü Eminönü siyasetinden dışarı çekmişti. O ayrılana kadar olan üç senelik dönemde, meclis eskisi kadar olmasa da, yeniden otorite kazandı."
İşte tamda bu kısımda günümüze geliyoruz!Gene 1966 yılında, Gaffar Bey'in desteklediği, Genç Bilgililer adındaki araştırmacı grup, büyük bir jeneratör yapımını başarıyla gerçekleştirdiler. Bu yapı meteor bölgesinde keşfedilen bir yer altı su kaynağının üzerine kurulmuştu. Eminönü enerji ihtiyacının önemli bir bölümü bu yapıdan elde edilmeye başlandı.
Sığınaklar!
Bahsettiği Genç Bilgililer ve Jeneratör sığınaklarda ve aşağıdaki haberde görülüyor.

Burada Aydemir Bey'in ve Agah'ın hikmeti çözüldü.1972 yılında, kurulun planladığı düşünülen, mecliste üzerinde uzun süredir tartışılan, bütün İstanbul'u bir araya getirmek amacıyla kurulması planlanan büyük cemiyet, Yükseliş Cemiyet'i adı altında kuruldu. Cemiyet'in önceliği, Beyaz Köşk denilen, artık kontrolden çıkmış oluşumu ortadan kaldırmak ve Şehir Meclisi'ni tekrar Büyük Postane'deki mekanında faaliyete geçirmek idi. Meclis'te yapılan oylama sonucunda, Yükseliş Cemiyeti'nin başkanlığına Aydemir Bey seçildi. Cemiyetin yönetim kurulu üyeleri ise Nihat, Agah, Ziya ve Mehmet Bey'lerdi.
Azat Efendinin Çemberli Taş'ta karşımıza çıkacağı burada kesinleşti denilebilir.Azat Efendi beyaz büyücülerden bir istihbarat örgütü kurmuş ve otoritesini reddeden cemiyet üyelerini yakalatma çalışmalarına başlamıştı. 1973 yılı boyunca bir çok cemiyet üyesi yakalandı ve yakalananlar öldürüldüler veya Eminönü'nden, meteor bölgesine sürüldüler. 1973 yılı sonunda yükseliş cemiyeti yeterli kuvveti toplamış hatta, Beyaz Köşk'ün miadını doldurduğunu düşünen bazı beyaz büyücüleri bünyesine katmıştı. Şifa Yurdu, olaylar süresince tarafsızlığını muhafaza etti. 1974 yılı yaz mevsiminde, Yükseliş Cemiyeti'nin büyük ayaklanması başladı. İstanbul tarihinin o zamana kadar gördüğü en kanlı çarpışmalar 1974 ayaklanmasında yaşandı. Çok kuvvetli beyaz büyücüler ve sayıca çok fare adamlara karşı, güçlenmiş yükseliş cemiyeti ve bazı isyankar fare adamların birliği. Sonuçta kaybeden taraf beyaz büyücüler oldu. Köşkün önünde, Azat Efendi ve beyaz büyücüleri yaptıkları son direnişte can verdiler. Ancak bu zafer cemiyet ve Eminönü için de oldukça pahalıya mal oldu.
Ayriyetten kimilerinin sürüldüğünden bahsediyor. Bunlarda Bab-ı Ali cemiyeti.
Meteora sürülen kişilerin tamamı Bab-ı Ali cemiyeti. Sürülen Bab-ı Ali cemiyeti en sonunda Domuz'un tarafına geçiyor.
Tahmin edin bu kim :lol: ?Gecenin sonunda, zafer artık cemiyetin olacaktı, bu kesin. Bana ihtiyaç olduğunu düşünmüyordum artık. Bütün gece elimdeki bir şişe şaraptan güç alarak sokağa baktım ve baktım."
Tabii ki şarapçı. Hadi lan ne alaka diyenlere şunu söyliyicem. Sahaf Necmi'den aldığımız görev "Elektrik Kesintisi" yada farklı bir adı vardı. İlk önce Işık'a gitmemi söylüyordu. Işık'ta bu olayları en iyi Şarapçı bilir diyordu. O zamanlar bu jenaratör olaylarını en iyi bilen Aydemir Bey yani Şarapçıydı. Bu durumda bildiğimiz Şarapçı bir dönemin en iyi örgüt mensubuydu.
Yine Karaköy, yine Fare adam. Ayriyetten GİZİT adındaki bir Fareadamdan bahsediyor. Sonra ise Gizitler diye çoğalıyor...1977 yılının ilk aylarına kadar, bu kısmi huzur ortamı süre geldi. Ancak 1977 yılının bahar ayında, Karaköy'de o zamana kadar hiç görülmemiş büyüklükte bir fare adam toplanması başladı. Aydemir Bey bu toplanmayı kaygı ile izliyordu. Ancak hemen sert tedbirler almadı. Sakin bir hareketle önce Karaköy bölgesinde yaşayan az sayıda insanı, dikkatleri çekmeden Eminönü'ne yerleştirdi. Ardından fare adamların önde gelenleriyle diyalog kurdu. Genel olarak fare adamlar, sayılarının çok artmasını gerekçe göstererek şu anda yerleştikleri iskele bölgesinin ihtiyaçlarını karşılayamadığını belittiler ve Karaköy bölgesine el koyduklarını ilan ettiler. Aydemir Bey fare adamlarla kurulan diplomatik temaslarda Ziya Bey'e güveniyordu. Ziya Bey, tutarlı bir ilişki yürütmeye çalışmasına rağmen fare adamların talepleri artarak devam etti. Karaköy bölgesi resmen olmasa da fiilen fare adamlara bırakılmıştı. Bu fare adamların çoğunu memnun etse de, Gizit adındaki bir fare adam oluşumunu tatmin etmedi
Gizitler,daha önce Eminönü dışında uzun bir süre yaşamış olan fare adamlar tarafından oluşturulmuş bir topluluktu. Aralarında Kuklacı tarafından büyü ile üretilen ilk nesilden olanlar mevcuttu. Ve onlara göre sayıca çok olanın en çok söz sahibi olması gerekiyordu. Bu grubun diğer bir çok fare adam üzerinde büyük bir nüfuzu vardı. Ve onların baskıları sonucunda Gizit oluşumu genişledi, 77 yılının yaz ayında, Gizit'e bağlı fare adamlar resmen Yükseliş Cemiyeti yönetimini tanımadıklarını ilan ettiler. Ardından Galata köprüsünü geçerek Eminönü'ne çeşitli akınlar başlattılar. Ve 1973'ten beri süregelen barış dönemi sona erdi.
Karaköy ve Beyoğlu arasındaki bağ hâlâ çözülemedi. Ama büyük ihtimal Çemberlitaş karaköy ve beyoğlunun başlangıcı olacak.Savaş esnasında Eminönü çevresi biraz daha değişti. Eskiden sığınılacak mekan olarak kullanılan Antrepo, savaşı fırsat bilerek saldırıya geçen cinlerin kontrolü altına geçti. Yeni Cami - Galata köprüsü arasında siperler kazıldı. Karaköy'ün kaybedilmesiyle Beyoğlu ile iletişim oldukça zor hale geldi.
Arzuhalci'de çemberlitaş olaylarına karışıyor. Uzun süre git gel olayı devam edecek.1979 yılında gelindiğinde, fare adam savaşlarında Eminönü oldukça zor durumda kalmıştı. Savaşın yorgunluğu ve psikolojik bitkinliği insanlara, fare adamlardan daha fazla tesir ediyordu. Bu esnada, artık Eminönü ile bağları iyice zayıflayan, bilinen İstanbul'un en doğu ucu Beyoğlu'ndan, Arzuhalci denilen bir adam geldi. 35-40 yaşlarında, dikkat çekici bir adam olan Arzuhalci, Aydemir Bey'le ihtiyaç duyulabilecek bir keşfi üzerine konuşmak üzere geldiğini bildirdi.
Şah Kobra'nın oradaki kapıdan bahsediliyor. Bir yerde doğuya doğru gittiklerini yani Çemberlitaş tarafına doğru gittiklerinden bahsediyor. Çemberlitaştaki teknolojiyi gördünüz.1986 yılında meteor bölgesinde maden çıkartmak amacıyla kazı yapan Arzın Çocukları keşif grubundan bir ekip, büyük bir mekanın girişi olduğu düşünülen bir yer keşfetti. Arzın çocukları bu yeni mekanı uzun bir süre gizli olarak araştırdı. Adem Bey önderliğindeki küçük keşif ekipleri bu büyük girişin toprak altında kalmış kısımlarını ortaya çıkartmak için aylarca kazma salladılar. Ardından giriş kısmı şaşırtıcı derecede sağlam kalmış büyük bir hole doğru açıldı. Burası prizmatik şekillerin hakim olduğu, değişik bir medeniyete ait olduğu izlenimini veren bir mekandı. Arzın Çocukları bu büyük holü araştırmaya başlarken, onları takibe almış bir Lodos ajanı, bu faaliyetleri Lodos Klanı'na bildirdi. Araştırma günlerinden birinde bölge Binbaşı Yavuz önderliğindeki Lodos Klanı mensupları tarafından basıldı. Bundan sonrası sadece söylentilerden ibaret. Her iki klan mensupları arasında her ne geçtiyse de, bunun şahidi kalmadı. Tek bilinen bu iki grubun arasında çatışma çıktığı (ki bunu orada araştırma yapan bağımsız teşkilat yetkililerinin incelemelerinden anlıyoruz), Binbaşı Yavuz ve Adem Bey dahil bütün herkesin öldüğü. Çatışma sebebinin muamması bir yana, en büyük gariplik , arada başka bazı silahlara dair izlerin de bulunduğu. Ne Lodos'ta, ne de Arzın çocuklarında bulunmayan bazı silahlar.
Bir ihtimal o kapı çemberlitaşa uzanan bir yolculuk.
Şimdi yeraltına indi olay. Bu yeraltı ya meteor yada bildiğimiz yer altı.Postane'deki yıkımın ardından, Teşkilat tedbirlerini aldı ve yeni meclis binasının, yer altına yapılmasına karar verildi.
Hidra savaşından sonra Şah Kobra'nın yanındaki giriş kapısının geniş bir hole açıldığını söylüyor burada.90'ların sonuna yaklaşırken, bazı cesur gruplar, meteor bölgesine yapılan keşif gezilerini arttırmışlardı. Özellikle "Büyük Hol" girişi pek çok gizem barındırıyordu. Ve bunun için teşkilat tarafından örgütlenen arayıcı bir grup, çalışmalarını sürdürüyordu. Tehlikeler bilgiye aç gurupları durdurmaya yeterli değildi.
Burada ise sığınaklardan bahsediyor.Şehir Meclisi de geçen zaman içerisinde bir çok değişikliğe uğradı. Ancak İstanbul'un hala en etkili yönetim mekanizması, Mısır Çarşısı altındaki gizli ve çok iyi korunan yer altı salonunda varlığını sürdüren bu meclis. Meclis üyeleri zamanla değişse de, Ziya Bey, Nihat Bey gibi isimler, ilerlemiş yaşlarına rağmen Eminönü politikasında önemli yerlere sahipler.
Şu anda burada yazılan şeyler ilk başta çok saçma gelecek. Ama biraz okudukça çemberlitaşla alakasını anlayacaksınız.
-Çemberlitaş geçişi ya iflisin kulesinden yada eminönündeki balıkçının kıyısından yapılacak.
-3 efsunlu itemler yerini 4 efsunlu itemlere bırakacak.
-Fare adamlar Gaffar Beyin emri altına girecek.
Resim
-Agah yerini bir başkasına bırakacak ve çemberlitaşa gidip Gaffarla ve adamlarına karşı savaşacak.
-Bilmiyorum saçma gelecek belki ama Junon ve diğer tüm bosslar ve yaratıklar bence Gaffar beyin üretimi.
Onun ve adamlarının bir makinadan bahsettiğini söylüyor. Belki Zahir Gaffar beyin yardımcısı ve makinayı bildiği için makinayı tekrar üretim aşamasına getirip yüksek Erg le birlikte tüm canlıların mutasyon geçirmesini sağlamış olabilir.
-ve son olarak Çemberlitaş eklentisi mayısın 1'iyle Haziranın sonlarına doğru gelecek.
Ayriyetten bu teknolojinin tüm sahibi bana göre Gaffar ve yardımcısı Zahir. Bütün bu yaratıklar ve mutasyonlar onların eseri.[/color][/b]














