6. Karar günü

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

6. Karar günü

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Arkadaşlarımla beraber toplanıp Eminönü’ne çıkıyoruz. Bizi orada hakkımızda karar alacak olan konsey bekliyor. Meteor bölgesinden çıktık sonra Eminönü Komutanıyla karşılaştık. Ona selam verip yolumuza devam ettik. Yolda giderken Işık hanım bizi durdurdu.
-‘Duyduğuma göre Teşkilat ve klanlar arasında bir çalkantı var.’
-‘Vay be. Çınar Altı’na kadar yayılmış herşey’, dedi Efe. İlk kez konuştu.
-‘Arz sancağı buraya yakın. Oradakilerden duydum. Arzuhalci merak etti bende araştırdım. Doğru mu? Gerçekten klanlarınızı terk mi ettiniz?’
-‘Evet. Teşkilata katılmak istiyoruz. Şuan hiçbiryere ait değiliz’, dedi Halit.
-‘Bende sizinle gelmek istiyorum’, dedi Işık.
-‘Aman Arzuhalcini merakta bırakma’, dedi Yağmur.
-‘Bana mı dedin sen onu’, sordu Işık kızgınca.
-‘Hanımlar! Vaktimiz yok! Işık geleceksen gelmeyeceksen oyalama bizi’, dedim ve yola devam ettim.
Efsun yanıma geldi.
-‘O kadın kim?’, diye sordu.
-‘Işık. Ne klanlara ne de Teşkilata katılmış. Bu savaşın dışında. Tek derdi Çınar Altı’nı korumak ve Arzuhalciyi’nin emirlerini yerine getirmek. Eminönünde bir kadın daha var, adı Yasemin. O Teşkilat’a hem bağlı hemde değil. Arzuhalci ve Işığın Teşkilatla olan tek bağı Yasemin. Yaseminde Eminönü için uğraşır. Düşman içeriye girmesin diye.’
-‘Işık daha çok kazançların peşinde. Silahlardan ve paradan hoşlanır’, dedi Ahmet.
-‘Kim hoşlanmaz ki? Herkez neden klanlara katılmadığını çok merak eder çünkü para ve silah orada hüküm eder. Nedenini hiç söylemedi. Kim sorduysada ağzının payını aldı bugüne kadar’, dedi Feriha.
Arkamızdan Işık koşuyordu.
-‘Sizinle gelmem gerek. Hem Yasemin’e bir mektup ulaştırmam gerek hemde Eminönün’de gezmiş olurum’, dedi.
-‘Hemde Arzuhalci için casusluğunu yapmış olursun. Ne istiyorsan sor. Cevaplarız. Ayağımıza takılman gerekmiyor’, dedi Süleyman.
-‘Sizin benimle ne derdiniz var? Herkez yoluna baksın! Karışmayın bana ve benim işlerime! Size bir laf ettiğimi duydunuz mu da böyle efeleniyorsunuz bana!’
-‘Evet bencede herkez lüzumsuz yere konuşmadan yola devam etsin. Işık? Biz klan liderlerinin ve Teşkilatın alıcağı karar için Eminönü’ne gidiyoruz. Mısır Çarşısında sarrafın yanında alınacak bu karar. Şuanda orası en güvenli yer olarak gözüküyor. Çarşıda bulunamazsın ama sen yine bir yolunu bulup öğrenirsin konuşulanları’, dedim.
Herkez susup yoluna devam etti. Efe iki gündür konuşmuyor. Ona neyin var diye sormaya cesaretim bile yok. Bir şey söylemiyor ama belli ki canı sıkkın. Çok vakit geçmeden Eminönü’ne varıyoruz.

-‘Evladım! Bakarmısın!’, diye bağırıyor bir hanım teyze.
-‘Buyur teyze? Bir sorun mu var?’, dedi Feriha.
-‘Siz Meteor Bölgesinden geliyorsunuz değil mi?’, diye sordu teyze.
-‘Evet teyze. Oradan geliyoruz’, dedi Feriha.
-‘Ben oraya uğramayalı çok oldu. Oralar tehlikeli diye gidemiyorum. Yoksa çok merak ediyorum. Ayşe hanımı bilirmisiniz? Sağlığı yerinde midir?’
-‘Sen Halime teyze olmalısın! Ayşe teyze iyi teyzem. Seni soruyor hep!’, dedi Nur.
-‘Ah evladım! Ona bir kaç şey hazırladım. Benim hatırım için ona ulaştırırmısınız?’
Nur ortaya bir poşet çıkartıyor ve gülümsüyor.
-‘Bunu Ayşe teyze senin için yolladı teyzem. Bu senin. Senin yollamak istediklerini dönerken senden alırız olmaz mı?’
-‘Sağol evladım! Sağol güzel kızım!’

Camiyi geçtikten sonra çarşı girişine vardık.
-‘Efe?’, dedim.
-‘Hmm.’
-‘İyisin değil mi?’
-‘Hmm.’
-‘Merhaba gençler’, dedi jandarmalardan biri.
-‘Sizi içeride bekliyorlar. İçeride ilk sola sapın sonrada yolun sonundaki sarraf’a girin. Sizi orada bekliyorlar.’
İçeriye girdik ve baktık ki çarşı boş. Kime yok içeride jandarmalar hariç tabi. Sarrafın yerini bulduk ve içeriye girdik. Agah bey, Merbure hanım, Handan hanım ve İsmet bey vardılar.
-‘Hoşgeldiniz evlat’, dedi Agah bey.
-‘Hepimiz bugün ne için burada toplandığımızı biliyoruz. Bugün hep beraber demokratik bir yöntemle bir karara varacağız’, dedi Handan hanım.
-‘Herkez olan biteni biliyor. Tüm İstanbul’un diline düştük’, dedi İsmet bey.
-‘İsterseniz bugün İstanbul’u konuşalım, ha hanımlar beyler?’ dedi Efe.
-‘Sizin bu söze karışmalarınza artık son verilmeli!’ diye bağırdı İsmet bey. ‘Teşkilat bu cürreti nereden buluyor!’
-‘Sizler hakkımızda kararlar alıp veriyorsunuz. Şimdi biraz farklı şeyler konuşalım’, dedi Efe.
-‘Ne yapıyorsun?’, dedim ama Efe aldırış etmedi.
-‘Mesela bir insanın başka bir insana silah kaldırması. Neyse şuan Teşkilat’ın tarafsız bölgesindeyiz. Burada hiçkimse birbirine silah çekemez. Ama siz, iki klan lideri, birbirlerinizi parçalamak için can atıyorsunuz değil mi? Sizler Teşkilat kurulmadan önce vardınız ama Yükseliş Cemiyeti’de vardı. Yok yani. Benim anlamadığım bizler silahlarımızı çekiyoruz. Bir emir ile canlarımızı ortaya koyuyoruz. Ne için? İstanbul için! Sizin sabahları güvenli yerlerde uyanmanız için. Yok arkadaş. Eğer Lodos Muhafızları peşimize düşerse, eğer Arz’ın Çocukları bizi rahat bırakmayacaksa ve eğer Teşkilat bize sırtını çevirirse... ben İstanbuldan vazgeçiyorum. Siz hüküm kimde onu tartışın. Katliamlara devam edin. Ben çekiliyorum.’
Efe ayrılmak isterken Agah Bey onu durdurdu:
-‘Evlat!’
Efe arkasına döndü ve Agah Bey’in sert yüz ifadesine doğru baktı. Agah bey hiçbirşey demedi. Nefesimi tuttum. Sanki onun ağızından çıkan tek bir kelime benim kaderimi değiştirebilecek gücünde birşeydi. Gözlerimi kıpırdamaya bile korkuyorum bir anı kaçırmamak için. Bir anda gülümsedi Agah bey.
-‘Teşkilata hoşgeldiniz kardeşlerim.’
-‘Ama nasıl olur!’, diye bağırdı İsmet bey. ‘Daha hiçbirşey konuşulmadı!’
-‘Aslında konuşulması gereken bir konu yok. Aramızda bir anlaşma yapacağız. Bu anlaşmayı ben kuruyorum ve asla bozulmayacaktır. Bugün, 25 aralık 2006. Meteor felaketinden 50 yıl sonra Lodos Muhafızları klanı temsilen gelen klan lideri İsmet Bey, Arz’ın Çocukları klanı temsilen gelen klan lideri Handan Hanım ve Teşkilat adına katılan ben, Teşkilat başkanı Agah Efendi, bugünden itibaren, Eminönü meclisi olarak ortak bir karara vararak, aramıza eski Lodos Muhafızı savaşcısı Halit, eski Lodos Muhafızı savaşcısı Semih, eski Lodos Muhafızı savaşcısı Feriha, eski Lodos Muhafızı savaşcısı Süleyman, eski Lodos Muhafızı savaşcısı Fatma, eski Arz’ın Çocukları büyücüsü Işıl, eski Arz’ın Çocukları büyücüsü Ahmet, eski Arz’ın Çocukları büyücüsü Sezgi, eski Arz’ın Çocukları büyücüsü Akın ve eski Arz’ın Çocukları büyücüsü Yağmur’u aramıza kabul etmiş bulunuyoruz. Bu anlaşmaya göre, Teşkilat tarafsızlığını korumasını muhafaza ederken, diğer klan mensuplarının Teşkilat savaşcılarına, üyelirine, askerlerine ve kısaca mensuplarına bir saldırıda bulunmayacaktır. Aksi takdirde Teşkilat burada bulunan mensupların huzurunda, bahsi geçen şahısı cezalandıracaktır.’
-‘Ortak karar mı? Bize birşey söyletmeden karar verdin efendi!’, dedi Handan Hanım.
-‘Teşkilat başkanı olarak değilde, Agah Efendi olarak değilde ama sadece Agah bey olarak bu karara çok geç vardığımı anladım. Bu çocuklar ‘benim’ başkan olduğum yere geldiler. Burada klanların hükmü yoktur. Bu haberi, benim sözlerimi harfiyen tüm İstanbula iletin. Bir hafta boyunca günde beş defa, Ezan okunmasından bir saat sonra bu haber cami hoparlöründen ve şehir hoparlöründen anons edilecektir. Söylediğim gibi: klan mensupları Teşkilat’a silah kaldırdığı an, o kişiyi biz cezalandırırız. Şimdi herkez gidebilir.’
İsmet Bey ve Handan Hanım Mısır Çarşısını terk edip sancaklarına geri döndüler. İçimden bir ses bu gidişin sessiz oluşumu dönüşlerinin dahada gürültü olacaklarının işaretiydi. Agah bey’in bu kararı herkezi sevindireceğine inanıyorum.

-‘Bana Ali’yi çağırın’, dedi Agah bey bir jandarmaya. Ali beş dakika geçmeden Agah bey’in huzuruna çıktı.
-‘Buyrun, efendim.’
-‘Hemen bu kardeşlerimizin kayıtlarını yap. Sonra bir kaç kişiyi yanına al ve Eminönü Komutanı’nı buraya getir. Bir saat içinde bir karara varmamız gerek.’
-‘Anlamadım’, dedi Efsun. ‘Ne kararı?’
-‘Sizler bu anlaşmaya göre güvenlisiniz. Ama sizin tanınmanız an meselesi. Yani diyorum ki yüzünüzü daha hiçkimse bilmiyor, İsmet Bey ve Handan Hanım hariç. Ve tabi ki bizler. Sizin tanınmanız gerek. Onlar sizi tanıtmadan önce bizim tanıtmamız gerek ki...’
-‘... düşmandan bir adım önce olalım. Onlar bize hain demeden biz kendimize asker diyelim’, dedi Efe. ‘Bana uyar.’
-‘Demirci Rüstemi ve Agop’u çağırın!’, dedi Agah Efendi ve ikiside hemen geldiler.
-‘Saatlerdir uğraştık ama onaltıyı yerine getirmeyi başardık. Hiç kolay olmadı. Genelde bunun haftalar alması gerek’, dedi Agop.
-‘ Sadece... Beğencekler mi bilmiyorum’, dedi Rüstem efendi.
-‘Göster bakalım’, dedi Agah Bey ve Rüstem efendi bir kutu çıkardığı ortaya.
-‘Zümrüdü Anka ile tanışın bakalım’, dedi Rüstem efendi ve kutuyu açtı. İçinde onaltı adet yüzük vardı.
-‘Bildiğiniz gibi yüzüklerin görünümleri altın rengidir. Ayrıcalık olsun diye yüzükleriniz beyazaltından yapılmıştır. İstanbulda bundan başkaları yoktur. Bu yüzüklerin adı ‘Simurg’: Zümrüdü Anka. Size hayal edemeyeceğiniz bir güç verecektir. Hangisinde isminiz yazıyorsa, onu alın’, dedi Agop.
-‘Simurg latince mi’, diye fısıldadım Efsun’a.
-‘Hayır. Farsça’, dedi bana.
-‘Bunuda mı biliyorsun’, dedim ve Efsun gülmemek için kendini zor tuttu.
Parmağımdan ‘Efsun oyunu’nu çıkardım ve herkez yüzüğünü aldıktan sonra geri koydum.
-‘O senin evlat. Sana onu...’
-‘Biliyorum Agah bey. Onun kadar güçlü birşey hissetmedim bugüne kadar. Umarım bu güce bir daha ihtiyacım olmayacaktır.’
-‘Efsun oyunu’ ona mı verilmişti’, fısıldadı Agop Rüstem’e.
-‘Evet. Meteor bölgesinin Rüzgarı bu kardeşimiz. Bakma onun yaşına. İçlerindeki en güçlü olanı o’, diye fısıldadı Rüstem.
-‘Keşke farkında olsa’, dedi Agop gülerek.

Yüzüklerimizi parmağımıza taktığımız andan itibaren kızıl bir ışıltı geçti üzerlerinden.
-‘Bu yüzükler içinde Simurg gücü vardır, Anka kuşu. Bu kuş sürekli küllerinden doğar ve bu yüzden hiçbir zaman yenilme nedir bilmemiştir. Bu güç ile beraber...’, diye başlarken Agah bey, o sırada bir jandarma bize doğru koşmaya başladı.
-‘Demirkıynak! Demirkıynak görüldü!’, diye bağırır. Herkez ayaklandı. Demirkıynak ne demek ki?
-‘Komutan için emir iptal edilmiştir! Derhal herkeze haber verilsin! Herkez evlerine dağılsın! Sakın tehlikeyi haber etmeyin. Paniğe gerek yok. Herkez bodrum katlarına gitsin. İkinci bir emre kadar kime ortaya çıkmasın’, dedi Agah bey.
-‘Meteor bölgesinin girişinin ardındaki Subay’a haber salın. Tüm bölge haberdar olmalı bundan. Bu cinnet geri döndü’, dedi Merbure hanım. Sonra fikrini değiştirdi. ‘Durun! Bende sizinle geliyorum.’
-‘Dikkatli ol. Eğer sen...’, derken Agah bey Merbure hanım elini onun omzuna koydu.
-‘Merak etme eski dostum. Hiçkimseye birşey olmayacak. Hızlı hareket etmemiz gerek. Hadi!’, dedi ve herkez emirleri yerine getirmek için ayaklandı.

-‘Efe? Demirkıynak ne demek?’, diye sordum.
-‘Nedir değil’, dedi Efsun. ‘Kimdir. Balıkesir Bigadiç dağında yaşayan bir şey. İstediği her kılığa girebilir. Onun elinde silahı yoktur, dilinde vardır. Öyle sesler çıkartır ki karşı koyamazsın. Delirirsin. Çokta pis kokar. Hayatta almadığın, ve bir daha hiç almayacağın kadar pis bir koku. Onu hiçkimse yok edememiştir. Her zaman gitmesini beklerler. Onun gidişi bir tek şey ile anlaşılır: şehirdeki pis koku artık yok olmuştur.’
-‘Sen nereden biliyorsun’, diye sordum.
-‘Buna vaktimiz yok! Çarşıdan hemen çıkmamız gerek! Sizler Çınar Altı insanlarına haber salacaksınız. En güvenli yoldan gidin ve bankaya hemen geri gelin.’

Hepberaber çarşının kapısına kadar çıktık.
-‘Durun!’, dedi Işıl. ‘Bu Demirkıynık neymiş kimmiş onu nasıl yeneriz bilmemiz gerek. O kimleri öldürdü? Kime karşı savaşdı? Niyeti ne?’
-‘Vaktimiz yok! Onun ne iş yaptığı kime karşı ne yapar vaktimiz yok! Zayıf noktası...’, dedim.
-‘Yok’, dedi Efsun. ‘Boşuna bakma. O tektir. Yakalayamayız. Ölmüyor. Avını belirler. Bulur. Delirtir. Şehri terk eder ve sonra...’
-‘Vaktimiz yok dedi patron! Hadi şunu keselim!’, diye bağırdı Selim.
-‘Anlamıyormusunuz? Bu öyle bir düşman değil. Bu çok eski ve meteordan felaketinden önce bile yaşayan bir varlıkdı. Bakın onu yenmemiz imkansız! Hemen burayı terk etmemiz gerek ve Çınar Altı’na haber vermemiz gerek’, dedi Süleyman.
-‘Bence burada konuşup daha fazla vakit harcamayalım! Hadi ayaklanın! Agah efendi’nin emirlerini yerine getirmemiz gerek. Eğer o yaratık karşımıza çıkarsada... Allah büyük. Hadi arkadaşlar’, dedi Sezgi.

Hepberaber dışarı çıktık ve jandarmaların nasıl insanları evlerine kadar eşlik ettiklerini gördük. Bankaya varana kadar sokaklar boşalmıştı ve jandarmalar bile dışarıda değildiler. Handan Hanım bizden ileride olmalı. Umarın onların başına birşey gelmez. Umarım bizim başımızada birşey gelmez.
-‘Efsun, sen bu yaratığı daha önce gördün mü?’, diye sordu Fatma. ‘Hakkında çok şey biliyor gibisin.’
-‘Görmedim. Görmüş olsaydım, göreceğim son şey zaten o olurdu’, diye cevapladı.
-‘Umarım bizim göreceğimiz son şey o olmaz’, dedi Feriha. ‘O karşımıza çıkarsa ne yapacağız?’
-‘Bilmiyorum. Durup savaşırsak şansımız yok olabilir. Can Kurtaran büyüsü bu cinnete karşı hiç kullanılmadı ve test etmekte istemiyorum’, dedi Efsun.
-‘Bir B planı fena olmayabilir. Şimdi o varlık istediği kılığa girebiliyorsa, bir vatandaş kılığına yada bizim kılığımıza bile girebilir. Karşımıza çıktığını bir tek o pis kokudan anlayabiliriz. Diyelim çıktı, önerisi olan var mı?’, diye sordu Alper.
-‘Bence durmadan koşalım ve en yakın ve güvenli bir yere gidelim’, dedi Akın.
-‘Bence savaşcılar Durdurmasını kullansın sonra Can Kurtaran büyüsü yapılsın ve herkez dağılsın. Büyücüler, Alper sizinle beraber Beyaz Köşk istikametine doğru koşacak. Savaşcılar, Salih sizinle beraber İskeleye doğru koşup orada bekleyecek. Ben Efe ve Efsun size doğru geleceğiz ve hepberaber Beyaz Köşkte buluşacağız’, dedim.

Hep beraber Meteor Bölgesinin girişine yol aldık. Bizi yolda nelerin beklediğini bilmeden.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 6. Karar günü

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön