HUZURSUZLUĞUM...

Tüm İKV oyuncularının ortak paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
Daco
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 20
Kayıt: 20 Tem 2021 00:24
Sunucu: Karaköy

HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen Daco »

"Geçmiş, geri gelmeyecek. İhtiyarların anlattığı hikayeler,
Muazzam manzaralar, düşlerdeki hayatlar,
Bunların hepsi yalan! ..."

Öncelikle bu görevin bir çözümsüzlük içerdiğini, bunun da oyuna edebi bir hava kattığını belirtelim. Oyundaki hikayenin (49 seviyeye kadar) gidişatına bakacak olursak; ilk başta teşkilatın güvenli sularında kendimizden emin adımlarla, Agah Efendiye, Komutana, İstihbarat Subayına güvenerek ilerliyoruz ve onlar için inanılmaz işler başarıyoruz. Sonrasında burada tek hakimin onlar olmadığını, Bab Ali'yi keşfettiriyor oyun bize, yeraltında Teşkilat tarafından dışlanmış Domuzla işbirliği yapan Mebrure ile tanışıyoruz.
Tüm bu süreç içerisinde, bize en yakın karakter Arzuhalci; bir de nefer olan karakterimiz. Arzuhalci bizim için merakı, keşfetme dürtüsünü simgeleyen ve oldukça aklı yerinde bir karakter. Kurulu düzenin içerisinde pek rol almıyor, bizim gibi kaçkın bir ruh.


Ancak bu hikaye boyunca dikkatli oyuncular görecektir ki; karakterimiz bir boşluğun içerisinde savrulup duruyor. Psikolojisi her bir görevin ardından daha da olumsuzlaşıyor, ruhsuzlaşıyor. Sivri Adada kendisinden önce Teşkilata çalışan bir ajanın cesediyle konuşuyor, daha sonrasında konuşan bir tazıyla.... Teşkilat ona yılanları temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat fare adamları iskeleden temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat meteorda zincir çetesini yok et diyor; o gidip yapıyor. Agah, Komutan, Necmi, derken karakterimiz oyunun en travmatik görevini yapıyor... Sığınakları basıyor, Kenan denen manyağı öldürüyor ancak arka planda, ölümü yarım dakika bile sürmeyen Zahir'in mektubunu, onu öldürdükten sonra okuyor: Teşkilatın insanları o kadar da iyi yönetmediğini, Sığınakların kimseye bir zararı olmadığını, her şeyin ötesinde Zahir'in masumiyetini okuyoruz... Bu mektuptan kimseye bahsetmiyoruz. Arka planda Teşkilata olan güvenimiz baştan sonra sarsılmış bir biçimde yeniden savruluyoruz.

Yeraltında Meran isimli şehirde, dünyanın görmüş olduğu en iyi şifa bilgisine sahip yılan medeniyeti ile sırf meraklarımız (Arzuhalci) için dövüşüyor, öldürüyor, öldürüyoruz. Sonrası? Hiç... Bir adım daha duygusuzlaşıyoruz. Yalnızca mavi bir odacıkta, yazılarla kaplı, Horus'un gözleriyle donatılmış o oda kalıyor geriye. Bir de koşturduğumuz Gonglar.

Sonrasında yine Arzuhalci ile birlikte, Migrat macerasına atılıyoruz. Ha bir de kim olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz Selami Kelaynak var ki; o tam bir muamma. Migrat bölgesindeyken, eski bir komutan olan Centruion'u öldürdüğümüzde onun arka odasında Saatlerde de göreceğimiz, İffliss'in arkasındaki odanın aynısından mevcut. Tek farkı, bu kapıda dikkatli bakarsanız okunabilen, Latince bir yazı var: "delicto pro sanctus porta qucid venezatio altus / Anlamı: Kutsal kapıya saldırının intikamı büyüktür." İffliss ile Migrat bölgesinin ne gibi bir bağı olabilir ki? Aklımızdaki soru işaretleriyle, gidip o bölgenin sahibini de öldürüyoruz. Niçin? Beyaz Şapkalı bir hırsızı hapsettiği için. (Bu arada Migrat bölgesinde yılan kuyusu olmasını ve Junon'un yanında bir yılanın bulunması, Meran medeniyeti ile ilintili olabilir.)

Migrattan sonra, Teşklatı rahatsız eden bir aktivite, meteorun derinliklerinde gözüken Erg enerjisi, oyunun kırılma anını içeriyor. Oyunun en etkileyici, en baş döndüren bölgesine sürüklüyor bizi: ÇEMBERLİTAŞ. İsmini sadece oyunun tarihçesinde görebileceğimiz, karşımıza sadece bir tanesi çıkan Beyaz Büyücülerden, Gaffar Bey'in bölgesi. Burada genç bilgililer isimli bilim insanlarını toplamış, GBM-X isimli dev makineyi yapmış, yetiştirdiği kalfa ve çırak büyücülerini yerleştirmiş, kendine yetebilen bir bölgeye baskın düzenliyoruz.. İstihbarat Subayının söylediklerinin aksine, burada bir yaşam alanıyla karşılaşıyor, Khaos isimli bir kitaptan, Topal'ın isminin de geçtiği bir ölüm listesi buluyoruz. Topal ile konuştuğumuzda Gaffar Beyin henüz Eminönünü terk etmediği bir zamanın hikayesini dinliyoruz;
"Beyaz Köşkteki Beyaz büyücülerden olan Azat Efendi ve Gaffar Beyin fare adamlar hakkındaki fikir ayrılıkları, fare adamların hepsinde huzursuzluk oluşturmaktaydı. Topal'dan öğrendiğimize göre, Beyaz Köşk'e yapılacak bir baskın için kendisine etkili konuşan, bir daha hiç görmediği, YARALI YÜZÜ olan bir fare teklifte bulunmuştu. Bu fare daha sonra Karaköy'de HAKİR olarak karşımıza çıkacak. Bu baskında Topal bir ayağını kaybetmiş, ancak baskın başarıya ulaşmış ve Gaffar Bey, genç bilgililer ile Beyaz Köşkü terk etmiş, Beyaz Köşk zayıflamıştı."

Daha sonrasında, teşkilat hattından aldığımız emir ile Gaffar'ı öldürmeye gidiyoruz. Bu yolda genç bilgililerin şefi Dr. Recai ile konuşuyoruz. O bize öldürdüğümüz Philoteus'un, Junon'un İstanbul'u 1956 meteor felaketinden koruyan yegane güçler olduğu konusunda aydınlatıyor ve suçluyor... Eskiler dediği Meran medeniyetinin seçtiği Gaffar ve genç bilgililer, dünyanın yeni sahipleri olacak, dünyayı kötülükten ve çıkar ilişkisinden koruyacaktır. Erg isimli bir enerjinin sayesinde mümkün olan bu olaylar, erg enerjisinin canlı, düşünebilen bir şey olmasından kaynaklanıyor. (Ancak bir nefer olan biz, tüm süreci değiştiriyoruz.) Dr. Recai bize diyor ki; "Sstans'a girdin, Eskilere saldırdın, Tangriss girişini dahi gördün. Artık seni bekleyen sonran kaçamazsın.".
Gaffar'a son adım kala, GB-Com makinesinden bize seslenen GAFFAR, acıyarak "kullanıldığının farkında olmadan yaşamak zor olmalı" diyor ve ekliyor; "Meranlar bu dünyanın gerçek sahipleridir, onlar barışı korumaktan başka bir şey istemiyor. Senin buraya gelip bir savaş başlatman tamamen temelsiz. Senin ve istihbaratının soyu kurutulacak, Eminönüye de son bir şans sunulacak. sen buraya, birkaç hafta ömrü kalmış olan en eski Beyaz Büyücülerden birini öldürmeye geldin. "
Gaffar ölürken, bizlerin gücüne değil, algısına hakaretler ediyor. 'Daha ruh taşlarını bile anlamıyorsunuz'... Nihayetinde Gaffar'ı öldürüyor, ölmeden önce fısıldadıklarına şahit oluyoruz:
''Evet, beni nihayetime yolculadın evladım, ancak şimdi gideceğin yerde ölmekten beter olacaksın. Senin için her şeyi ayarladım, ruhunun yolunu izlemekten başka çaren yok. Onlar... Gene kazanamadılar.... Ben yaşasam da, yaşamasam da."

Bu görevden sonra, karakterimiz bitkin bir halde görünüyor. Çemberlitaştan çıktığımızdan beri, kafamızda tik-tak sesleri bitmek bilmiyor. Arzuhalci ve Işık aracılığı ile keşiflere atıyoruz kendimizi, Büyük holde ilerleyip dururken, ortalıkta bir yerde durmuş anlamsızca çalan telefona götürüyoruz ellerimizi...

Şimdi yazımın başında paylaştığım şarkı sözlerine geri dönme vakti geldi; telefondaki ses, tanıdık ama çok kısık bir sesle, tam da oyun içerisinde telefonun yanına geldiğimizde çalmaya başlayan 'DAHASI YOK' şarkısının tüm sözlerini fısıldıyor bize.
Geçmiş geri gelmeyecek, ihtiyarların anlattığı hikayeler,....
Kabul etmesen de akıbetin benim. Erg her köşeden fışkırdığında, beynin erg basıncıyla patladığında, iki laf edecek adam kalmadığında, kıyamet,,, kıyamet vaktinde, senin için BENDEN BAŞKA VAROLUŞ yok.
Gaffar Bey ölmüş olduğu halde bu sözleri nasıl sarf etmiş olabilirdi? Telefonu yerinden kaldırıp baktığımızda görüyoruz ki kablosu bile yok. Yine kafamızın içinden sesleniyordu Gaffar... Bu sesi bir an olsun susturabilmek adına kafamızı duvara vuruyoruz defalarca. Ve duvardaki kan ile kırmızı rengi... Huzursuzluk... Huzursuzluğum...

Yolda ilerlerken, yaralı bir Beyaz Meran'la karşılaşıyoruz. O bizde bir farklılık olduğunu, hatta kim olduğumuzu anlıyor; bize sen Sstans'ı kavuran Rahibe'yi (İffliss) öldüren, Çemberlitaş'ın büyücüsünü yok eden öfkesin. Yazık! Bahtsız halkım sizlere dair bir şeylere güvenerek sonlarını hızlandırdılar.
Biz ona Büyük Hol'deki insan kıyımlarının sorumlularının Meran olduğunu söylediğimizde, esasen bir şey yapmadıklarını insanların birbirlerini öldürmek için gerekçe değil bahane aradıkları cevabını alıyoruz. Onu öldürmeden önce bize "saatler çalışmaya başladı. Büyük saatler, Sen de gitmelisin" diyor ve acısına son veriyoruz.

Saatlere gidiyoruz ancak anahtar bir işe yaramıyor, belki de biz kullanmasını bilmiyoruz. Gidip Arzuhalciye anlatıyoruz olan bitenleri, yine... Son bir görev veriyor bize, şimdilik (Karaköy'den önce)... Gidip Yasemin ile konuşuyor, boğazın derin sularına bakıyoruz...

HUZURSUZLUĞUM -Mücahit KILIÇ / Maccodacco (MEÇHUL)
Kullanıcı avatarı
melihbaba
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 266
Kayıt: 14 Kas 2010 09:57
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Nemesis

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen melihbaba »

okurken acayip keyif aldim harika bi yazı eline saglik
Resim

Kod: Tümünü seç

"İstanbul'un göbeğinde,savaşın eşiğinde ve kaosun son perdesinde;selam olsun Nemesis'e!.."
Sızıntıxazrail Sızıntıxyakışıklı SertVuRuŞ
- Artık Karaköy'de SERTVURUŞ
Kullanıcı avatarı
ReaListGangsta
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 73
Kayıt: 13 Mar 2024 12:07
Sunucu: Eminönü

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen ReaListGangsta »

Herzaman ve herkesin bu konuda munzarip oldugu bir gercek var ..
oyunun hikayesi mukemmel . biz gamerlar her zaman hayal dunyamiz baya baya gelismistir .. izledigimiz filmlerden yola cikarak okuyunca kafada olusan senaryolar , arka planda kafamizdaki oyuncular vs hepsi geliyor .. inanilmaz birsey .

Elbelt birgun .. Elbet birgun .. Hikayeyi iletildigi gunler gelicek .. Eminim arka planda calisan , bu isi yapicak olan birileri mutlaka olucaktir .. Umudunu yitirme .
Kullanıcı avatarı
Lighthouse
Işık Hanım'ın Elemanı
Işık Hanım'ın Elemanı
Mesajlar: 222
Kayıt: 26 Mar 2012 02:48
Sunucu: Karaköy
Lonca: Brothership Of Nobility
Discord: recthaltouche

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen Lighthouse »

Daco yazdı: 16 Tem 2024 07:05 "Geçmiş, geri gelmeyecek. İhtiyarların anlattığı hikayeler,
Muazzam manzaralar, düşlerdeki hayatlar,
Bunların hepsi yalan! ..."

Öncelikle bu görevin bir çözümsüzlük içerdiğini, bunun da oyuna edebi bir hava kattığını belirtelim. Oyundaki hikayenin (49 seviyeye kadar) gidişatına bakacak olursak; ilk başta teşkilatın güvenli sularında kendimizden emin adımlarla, Agah Efendiye, Komutana, İstihbarat Subayına güvenerek ilerliyoruz ve onlar için inanılmaz işler başarıyoruz. Sonrasında burada tek hakimin onlar olmadığını, Bab Ali'yi keşfettiriyor oyun bize, yeraltında Teşkilat tarafından dışlanmış Domuzla işbirliği yapan Mebrure ile tanışıyoruz.
Tüm bu süreç içerisinde, bize en yakın karakter Arzuhalci; bir de nefer olan karakterimiz. Arzuhalci bizim için merakı, keşfetme dürtüsünü simgeleyen ve oldukça aklı yerinde bir karakter. Kurulu düzenin içerisinde pek rol almıyor, bizim gibi kaçkın bir ruh.


Ancak bu hikaye boyunca dikkatli oyuncular görecektir ki; karakterimiz bir boşluğun içerisinde savrulup duruyor. Psikolojisi her bir görevin ardından daha da olumsuzlaşıyor, ruhsuzlaşıyor. Sivri Adada kendisinden önce Teşkilata çalışan bir ajanın cesediyle konuşuyor, daha sonrasında konuşan bir tazıyla.... Teşkilat ona yılanları temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat fare adamları iskeleden temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat meteorda zincir çetesini yok et diyor; o gidip yapıyor. Agah, Komutan, Necmi, derken karakterimiz oyunun en travmatik görevini yapıyor... Sığınakları basıyor, Kenan denen manyağı öldürüyor ancak arka planda, ölümü yarım dakika bile sürmeyen Zahir'in mektubunu, onu öldürdükten sonra okuyor: Teşkilatın insanları o kadar da iyi yönetmediğini, Sığınakların kimseye bir zararı olmadığını, her şeyin ötesinde Zahir'in masumiyetini okuyoruz... Bu mektuptan kimseye bahsetmiyoruz. Arka planda Teşkilata olan güvenimiz baştan sonra sarsılmış bir biçimde yeniden savruluyoruz.

Yeraltında Meran isimli şehirde, dünyanın görmüş olduğu en iyi şifa bilgisine sahip yılan medeniyeti ile sırf meraklarımız (Arzuhalci) için dövüşüyor, öldürüyor, öldürüyoruz. Sonrası? Hiç... Bir adım daha duygusuzlaşıyoruz. Yalnızca mavi bir odacıkta, yazılarla kaplı, Horus'un gözleriyle donatılmış o oda kalıyor geriye. Bir de koşturduğumuz Gonglar.

Sonrasında yine Arzuhalci ile birlikte, Migrat macerasına atılıyoruz. Ha bir de kim olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz Selami Kelaynak var ki; o tam bir muamma. Migrat bölgesindeyken, eski bir komutan olan Centruion'u öldürdüğümüzde onun arka odasında Saatlerde de göreceğimiz, İffliss'in arkasındaki odanın aynısından mevcut. Tek farkı, bu kapıda dikkatli bakarsanız okunabilen, Latince bir yazı var: "delicto pro sanctus porta qucid venezatio altus / Anlamı: Kutsal kapıya saldırının intikamı büyüktür." İffliss ile Migrat bölgesinin ne gibi bir bağı olabilir ki? Aklımızdaki soru işaretleriyle, gidip o bölgenin sahibini de öldürüyoruz. Niçin? Beyaz Şapkalı bir hırsızı hapsettiği için. (Bu arada Migrat bölgesinde yılan kuyusu olmasını ve Junon'un yanında bir yılanın bulunması, Meran medeniyeti ile ilintili olabilir.)

Migrattan sonra, Teşklatı rahatsız eden bir aktivite, meteorun derinliklerinde gözüken Erg enerjisi, oyunun kırılma anını içeriyor. Oyunun en etkileyici, en baş döndüren bölgesine sürüklüyor bizi: ÇEMBERLİTAŞ. İsmini sadece oyunun tarihçesinde görebileceğimiz, karşımıza sadece bir tanesi çıkan Beyaz Büyücülerden, Gaffar Bey'in bölgesi. Burada genç bilgililer isimli bilim insanlarını toplamış, GBM-X isimli dev makineyi yapmış, yetiştirdiği kalfa ve çırak büyücülerini yerleştirmiş, kendine yetebilen bir bölgeye baskın düzenliyoruz.. İstihbarat Subayının söylediklerinin aksine, burada bir yaşam alanıyla karşılaşıyor, Khaos isimli bir kitaptan, Topal'ın isminin de geçtiği bir ölüm listesi buluyoruz. Topal ile konuştuğumuzda Gaffar Beyin henüz Eminönünü terk etmediği bir zamanın hikayesini dinliyoruz;
"Beyaz Köşkteki Beyaz büyücülerden olan Azat Efendi ve Gaffar Beyin fare adamlar hakkındaki fikir ayrılıkları, fare adamların hepsinde huzursuzluk oluşturmaktaydı. Topal'dan öğrendiğimize göre, Beyaz Köşk'e yapılacak bir baskın için kendisine etkili konuşan, bir daha hiç görmediği, YARALI YÜZÜ olan bir fare teklifte bulunmuştu. Bu fare daha sonra Karaköy'de HAKİR olarak karşımıza çıkacak. Bu baskında Topal bir ayağını kaybetmiş, ancak baskın başarıya ulaşmış ve Gaffar Bey, genç bilgililer ile Beyaz Köşkü terk etmiş, Beyaz Köşk zayıflamıştı."

Daha sonrasında, teşkilat hattından aldığımız emir ile Gaffar'ı öldürmeye gidiyoruz. Bu yolda genç bilgililerin şefi Dr. Recai ile konuşuyoruz. O bize öldürdüğümüz Philoteus'un, Junon'un İstanbul'u 1956 meteor felaketinden koruyan yegane güçler olduğu konusunda aydınlatıyor ve suçluyor... Eskiler dediği Meran medeniyetinin seçtiği Gaffar ve genç bilgililer, dünyanın yeni sahipleri olacak, dünyayı kötülükten ve çıkar ilişkisinden koruyacaktır. Erg isimli bir enerjinin sayesinde mümkün olan bu olaylar, erg enerjisinin canlı, düşünebilen bir şey olmasından kaynaklanıyor. (Ancak bir nefer olan biz, tüm süreci değiştiriyoruz.) Dr. Recai bize diyor ki; "Sstans'a girdin, Eskilere saldırdın, Tangriss girişini dahi gördün. Artık seni bekleyen sonran kaçamazsın.".
Gaffar'a son adım kala, GB-Com makinesinden bize seslenen GAFFAR, acıyarak "kullanıldığının farkında olmadan yaşamak zor olmalı" diyor ve ekliyor; "Meranlar bu dünyanın gerçek sahipleridir, onlar barışı korumaktan başka bir şey istemiyor. Senin buraya gelip bir savaş başlatman tamamen temelsiz. Senin ve istihbaratının soyu kurutulacak, Eminönüye de son bir şans sunulacak. sen buraya, birkaç hafta ömrü kalmış olan en eski Beyaz Büyücülerden birini öldürmeye geldin. "
Gaffar ölürken, bizlerin gücüne değil, algısına hakaretler ediyor. 'Daha ruh taşlarını bile anlamıyorsunuz'... Nihayetinde Gaffar'ı öldürüyor, ölmeden önce fısıldadıklarına şahit oluyoruz:
''Evet, beni nihayetime yolculadın evladım, ancak şimdi gideceğin yerde ölmekten beter olacaksın. Senin için her şeyi ayarladım, ruhunun yolunu izlemekten başka çaren yok. Onlar... Gene kazanamadılar.... Ben yaşasam da, yaşamasam da."

Bu görevden sonra, karakterimiz bitkin bir halde görünüyor. Çemberlitaştan çıktığımızdan beri, kafamızda tik-tak sesleri bitmek bilmiyor. Arzuhalci ve Işık aracılığı ile keşiflere atıyoruz kendimizi, Büyük holde ilerleyip dururken, ortalıkta bir yerde durmuş anlamsızca çalan telefona götürüyoruz ellerimizi...

Şimdi yazımın başında paylaştığım şarkı sözlerine geri dönme vakti geldi; telefondaki ses, tanıdık ama çok kısık bir sesle, tam da oyun içerisinde telefonun yanına geldiğimizde çalmaya başlayan 'DAHASI YOK' şarkısının tüm sözlerini fısıldıyor bize.
Geçmiş geri gelmeyecek, ihtiyarların anlattığı hikayeler,....
Kabul etmesen de akıbetin benim. Erg her köşeden fışkırdığında, beynin erg basıncıyla patladığında, iki laf edecek adam kalmadığında, kıyamet,,, kıyamet vaktinde, senin için BENDEN BAŞKA VAROLUŞ yok.
Gaffar Bey ölmüş olduğu halde bu sözleri nasıl sarf etmiş olabilirdi? Telefonu yerinden kaldırıp baktığımızda görüyoruz ki kablosu bile yok. Yine kafamızın içinden sesleniyordu Gaffar... Bu sesi bir an olsun susturabilmek adına kafamızı duvara vuruyoruz defalarca. Ve duvardaki kan ile kırmızı rengi... Huzursuzluk... Huzursuzluğum...

Yolda ilerlerken, yaralı bir Beyaz Meran'la karşılaşıyoruz. O bizde bir farklılık olduğunu, hatta kim olduğumuzu anlıyor; bize sen Sstans'ı kavuran Rahibe'yi (İffliss) öldüren, Çemberlitaş'ın büyücüsünü yok eden öfkesin. Yazık! Bahtsız halkım sizlere dair bir şeylere güvenerek sonlarını hızlandırdılar.
Biz ona Büyük Hol'deki insan kıyımlarının sorumlularının Meran olduğunu söylediğimizde, esasen bir şey yapmadıklarını insanların birbirlerini öldürmek için gerekçe değil bahane aradıkları cevabını alıyoruz. Onu öldürmeden önce bize "saatler çalışmaya başladı. Büyük saatler, Sen de gitmelisin" diyor ve acısına son veriyoruz.

Saatlere gidiyoruz ancak anahtar bir işe yaramıyor, belki de biz kullanmasını bilmiyoruz. Gidip Arzuhalciye anlatıyoruz olan bitenleri, yine... Son bir görev veriyor bize, şimdilik (Karaköy'den önce)... Gidip Yasemin ile konuşuyor, boğazın derin sularına bakıyoruz...

HUZURSUZLUĞUM -Mücahit KILIÇ / Maccodacco (MEÇHUL)
2009 - 2012 Beyazköşk
2012 - 2017 Kuklacı
2017 - 2024 Eminönü
2024 Karaköy
Kullanıcı avatarı
cacamaca12345
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 16
Kayıt: 27 Kas 2010 17:15
Sunucu: Sancak
Klan: Lodos
Lonca: Avengers Of Army

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen cacamaca12345 »

Çok keyifli bir yazıydı teşekkürler ;)
Kullanıcı avatarı
Lighthouse
Işık Hanım'ın Elemanı
Işık Hanım'ın Elemanı
Mesajlar: 222
Kayıt: 26 Mar 2012 02:48
Sunucu: Karaköy
Lonca: Brothership Of Nobility
Discord: recthaltouche

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen Lighthouse »

Karaköy, içerik olarak yetersiz bir bölge gibi görünse de hikayemizin karakterinin gelişimi açısından oldukça ilginç bir yerdi. Haliç'in karşısına geçtiğimizde, teşkilat bize yeni, daha önce hiç duymadığımız kahramanlar sundu: levazım subayı, Tahir ve diğerleri. Bu kahramanlar, teşkilatın karanlık yüzünü aydınlatmaya başladıkça, fedakarlıklarımızın büyüklüğünü daha iyi anladık. Varlığından haberdar olmadığımız büyük lider ise her şeyin arkasındaki gizemli güçtü.

Teşkilat için araştırmalar yaparken, yılan hakkında bilgi toplamak üzere gönderildiğimizde, güdümlü balonla kıyamet içindeki şatafatla tanıştık. Umut dergisindeki bağlantılarımız bizi Galata Rats Club'a soktu. Burada, karakterimizin hayat algısı tamamen değişti. Zihin transferi, anı aktarımı ve Konak olayları karakterimizi tam anlamıyla yerle bir etti. Arka planda teşkilatın işlerini yapmaya devam ederken, Galata Rats Club'da olanlar zihnimizi çok daha fazla kurcalamaya başladı.

Komiser ile bu hikayenin düğümünü çözeceğimizi zannederken, iki hikaye burada birleşip konuyu Hakir'e taşıdı. Teşkilat, kirli işlerini yine bize yaptırıp Hakir'i öldürttü ve o muhteşem sıfat ortaya çıktı: "Grimsi Pembe". Bu sıfat, aslında birden fazla anlam içeriyordu. Şüphesiz, pembe rengi Erg'i temsil ederken, gri rengi nostalji ve hüznü temsil ediyordu.

Sonuç
Karaköy'ün gölgelerinde başlayan bu yolculuk, bizi Galata'nın derinliklerine ve teşkilatın en karanlık köşelerine kadar götürdü. Her adımda daha fazla sır açığa çıkarken, karakterimizin iç dünyası da değişti ve gelişti. Grimsi pembe, sadece bir sıfat değil, aynı zamanda karakterimizin yaşadığı dönüşümün bir sembolü oldu. Erg'in canlılığı ve grinin hüznü, iç içe geçerek karakterimizi daha karmaşık ve derinlikli bir hale getirdi.

Sonunda, teşkilatın kirli işlerini yaparken edindiğimiz tecrübeler ve Galata Rats Club'da karşılaştıklarımız, bize hayatta her şeyin göründüğünden daha fazlası olduğunu öğretti. Gri ve pembe, iç içe geçerek, umut ve hüznün bir arada var olabileceğini gösterdi. Teşkilatın arkasındaki büyük liderin kim olduğunu hala bilmiyoruz, ama bu yolculukta öğrendiğimiz en önemli şey, gerçek gücün ve bilginin, yüzeyin altında yatanlarda gizli olduğuydu.
2009 - 2012 Beyazköşk
2012 - 2017 Kuklacı
2017 - 2024 Eminönü
2024 Karaköy
Kullanıcı avatarı
BLITZKRIEG
Şarapçı'nın Sırdaşı
Şarapçı'nın Sırdaşı
Mesajlar: 96
Kayıt: 26 Haz 2017 22:13
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen BLITZKRIEG »

Daco, üstüne tanımam dostum. Çok güzel yazı. Eline sağlık. Anlatımın muhteşem. Yazılarının devamını bekliyorum.
It is always darkest before the dawn.
Kullanıcı avatarı
RIPPER
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 47
Kayıt: 04 Tem 2024 16:26
Sunucu: Karaköy

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen RIPPER »

Bu hikaye, oyunun derinliklerinde kaybolmuş bir neferin içsel yolculuğunu ve ruhsal çöküşünü anlatıyor. "Geçmiş geri gelmeyecek" cümlesi, karakterimizin her adımda daha da ruhsuzlaştığını vurguluyor. Teşkilatın gölgesinde, iyilik ve kötülük arasındaki ince çizgiyi keşfederken, Arzuhalci'nin merakı ve Gaffar Bey'in hakaretleri karakterimizi daha da karmaşık bir hale getiriyor.

Migrat bölgesi ve Çemberlitaş'ta yaşanan olaylar, oyunun atmosferini karanlık ve belirsiz kılıyor. Erg enerjisi ve Meran medeniyeti, karakterimizin yolculuğunu daha da zorlaştırıyor. Sonunda, tik-tak sesleri ve Gaffar'ın fısıldamalarıyla dolu bir zihne sahip karakterimiz, bu karmaşadan nasıl çıkacak?

Bu hikaye, sadece bir oyun değil, aynı zamanda insan ruhunun karanlık köşelerini keşfetmeye yönelik bir davet. Kendini sorgulayan ve her adımda daha da yalnızlaşan bir karakterin büyüleyici ve karanlık masalı.

Belki bir gün Netflix dizisi bile çıkar ne dersin? Okurken keyif aldığım eşsiz bir yazı oldu, teşekkürler.
  • BELİRSİZLİK
  • RIPPER
  • XVII
Kullanıcı avatarı
Bubyo
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 622
Kayıt: 09 May 2016 10:50
Sunucu: Karaköy
Lonca: Eski Yeni

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen Bubyo »

Daco yazdı: 16 Tem 2024 07:05 "Geçmiş, geri gelmeyecek. İhtiyarların anlattığı hikayeler,
Muazzam manzaralar, düşlerdeki hayatlar,
Bunların hepsi yalan! ..."

Öncelikle bu görevin bir çözümsüzlük içerdiğini, bunun da oyuna edebi bir hava kattığını belirtelim. Oyundaki hikayenin (49 seviyeye kadar) gidişatına bakacak olursak; ilk başta teşkilatın güvenli sularında kendimizden emin adımlarla, Agah Efendiye, Komutana, İstihbarat Subayına güvenerek ilerliyoruz ve onlar için inanılmaz işler başarıyoruz. Sonrasında burada tek hakimin onlar olmadığını, Bab Ali'yi keşfettiriyor oyun bize, yeraltında Teşkilat tarafından dışlanmış Domuzla işbirliği yapan Mebrure ile tanışıyoruz.
Tüm bu süreç içerisinde, bize en yakın karakter Arzuhalci; bir de nefer olan karakterimiz. Arzuhalci bizim için merakı, keşfetme dürtüsünü simgeleyen ve oldukça aklı yerinde bir karakter. Kurulu düzenin içerisinde pek rol almıyor, bizim gibi kaçkın bir ruh.


Ancak bu hikaye boyunca dikkatli oyuncular görecektir ki; karakterimiz bir boşluğun içerisinde savrulup duruyor. Psikolojisi her bir görevin ardından daha da olumsuzlaşıyor, ruhsuzlaşıyor. Sivri Adada kendisinden önce Teşkilata çalışan bir ajanın cesediyle konuşuyor, daha sonrasında konuşan bir tazıyla.... Teşkilat ona yılanları temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat fare adamları iskeleden temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat meteorda zincir çetesini yok et diyor; o gidip yapıyor. Agah, Komutan, Necmi, derken karakterimiz oyunun en travmatik görevini yapıyor... Sığınakları basıyor, Kenan denen manyağı öldürüyor ancak arka planda, ölümü yarım dakika bile sürmeyen Zahir'in mektubunu, onu öldürdükten sonra okuyor: Teşkilatın insanları o kadar da iyi yönetmediğini, Sığınakların kimseye bir zararı olmadığını, her şeyin ötesinde Zahir'in masumiyetini okuyoruz... Bu mektuptan kimseye bahsetmiyoruz. Arka planda Teşkilata olan güvenimiz baştan sonra sarsılmış bir biçimde yeniden savruluyoruz.

Yeraltında Meran isimli şehirde, dünyanın görmüş olduğu en iyi şifa bilgisine sahip yılan medeniyeti ile sırf meraklarımız (Arzuhalci) için dövüşüyor, öldürüyor, öldürüyoruz. Sonrası? Hiç... Bir adım daha duygusuzlaşıyoruz. Yalnızca mavi bir odacıkta, yazılarla kaplı, Horus'un gözleriyle donatılmış o oda kalıyor geriye. Bir de koşturduğumuz Gonglar.

Sonrasında yine Arzuhalci ile birlikte, Migrat macerasına atılıyoruz. Ha bir de kim olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz Selami Kelaynak var ki; o tam bir muamma. Migrat bölgesindeyken, eski bir komutan olan Centruion'u öldürdüğümüzde onun arka odasında Saatlerde de göreceğimiz, İffliss'in arkasındaki odanın aynısından mevcut. Tek farkı, bu kapıda dikkatli bakarsanız okunabilen, Latince bir yazı var: "delicto pro sanctus porta qucid venezatio altus / Anlamı: Kutsal kapıya saldırının intikamı büyüktür." İffliss ile Migrat bölgesinin ne gibi bir bağı olabilir ki? Aklımızdaki soru işaretleriyle, gidip o bölgenin sahibini de öldürüyoruz. Niçin? Beyaz Şapkalı bir hırsızı hapsettiği için. (Bu arada Migrat bölgesinde yılan kuyusu olmasını ve Junon'un yanında bir yılanın bulunması, Meran medeniyeti ile ilintili olabilir.)

Migrattan sonra, Teşklatı rahatsız eden bir aktivite, meteorun derinliklerinde gözüken Erg enerjisi, oyunun kırılma anını içeriyor. Oyunun en etkileyici, en baş döndüren bölgesine sürüklüyor bizi: ÇEMBERLİTAŞ. İsmini sadece oyunun tarihçesinde görebileceğimiz, karşımıza sadece bir tanesi çıkan Beyaz Büyücülerden, Gaffar Bey'in bölgesi. Burada genç bilgililer isimli bilim insanlarını toplamış, GBM-X isimli dev makineyi yapmış, yetiştirdiği kalfa ve çırak büyücülerini yerleştirmiş, kendine yetebilen bir bölgeye baskın düzenliyoruz.. İstihbarat Subayının söylediklerinin aksine, burada bir yaşam alanıyla karşılaşıyor, Khaos isimli bir kitaptan, Topal'ın isminin de geçtiği bir ölüm listesi buluyoruz. Topal ile konuştuğumuzda Gaffar Beyin henüz Eminönünü terk etmediği bir zamanın hikayesini dinliyoruz;
"Beyaz Köşkteki Beyaz büyücülerden olan Azat Efendi ve Gaffar Beyin fare adamlar hakkındaki fikir ayrılıkları, fare adamların hepsinde huzursuzluk oluşturmaktaydı. Topal'dan öğrendiğimize göre, Beyaz Köşk'e yapılacak bir baskın için kendisine etkili konuşan, bir daha hiç görmediği, YARALI YÜZÜ olan bir fare teklifte bulunmuştu. Bu fare daha sonra Karaköy'de HAKİR olarak karşımıza çıkacak. Bu baskında Topal bir ayağını kaybetmiş, ancak baskın başarıya ulaşmış ve Gaffar Bey, genç bilgililer ile Beyaz Köşkü terk etmiş, Beyaz Köşk zayıflamıştı."

Daha sonrasında, teşkilat hattından aldığımız emir ile Gaffar'ı öldürmeye gidiyoruz. Bu yolda genç bilgililerin şefi Dr. Recai ile konuşuyoruz. O bize öldürdüğümüz Philoteus'un, Junon'un İstanbul'u 1956 meteor felaketinden koruyan yegane güçler olduğu konusunda aydınlatıyor ve suçluyor... Eskiler dediği Meran medeniyetinin seçtiği Gaffar ve genç bilgililer, dünyanın yeni sahipleri olacak, dünyayı kötülükten ve çıkar ilişkisinden koruyacaktır. Erg isimli bir enerjinin sayesinde mümkün olan bu olaylar, erg enerjisinin canlı, düşünebilen bir şey olmasından kaynaklanıyor. (Ancak bir nefer olan biz, tüm süreci değiştiriyoruz.) Dr. Recai bize diyor ki; "Sstans'a girdin, Eskilere saldırdın, Tangriss girişini dahi gördün. Artık seni bekleyen sonran kaçamazsın.".
Gaffar'a son adım kala, GB-Com makinesinden bize seslenen GAFFAR, acıyarak "kullanıldığının farkında olmadan yaşamak zor olmalı" diyor ve ekliyor; "Meranlar bu dünyanın gerçek sahipleridir, onlar barışı korumaktan başka bir şey istemiyor. Senin buraya gelip bir savaş başlatman tamamen temelsiz. Senin ve istihbaratının soyu kurutulacak, Eminönüye de son bir şans sunulacak. sen buraya, birkaç hafta ömrü kalmış olan en eski Beyaz Büyücülerden birini öldürmeye geldin. "
Gaffar ölürken, bizlerin gücüne değil, algısına hakaretler ediyor. 'Daha ruh taşlarını bile anlamıyorsunuz'... Nihayetinde Gaffar'ı öldürüyor, ölmeden önce fısıldadıklarına şahit oluyoruz:
''Evet, beni nihayetime yolculadın evladım, ancak şimdi gideceğin yerde ölmekten beter olacaksın. Senin için her şeyi ayarladım, ruhunun yolunu izlemekten başka çaren yok. Onlar... Gene kazanamadılar.... Ben yaşasam da, yaşamasam da."

Bu görevden sonra, karakterimiz bitkin bir halde görünüyor. Çemberlitaştan çıktığımızdan beri, kafamızda tik-tak sesleri bitmek bilmiyor. Arzuhalci ve Işık aracılığı ile keşiflere atıyoruz kendimizi, Büyük holde ilerleyip dururken, ortalıkta bir yerde durmuş anlamsızca çalan telefona götürüyoruz ellerimizi...

Şimdi yazımın başında paylaştığım şarkı sözlerine geri dönme vakti geldi; telefondaki ses, tanıdık ama çok kısık bir sesle, tam da oyun içerisinde telefonun yanına geldiğimizde çalmaya başlayan 'DAHASI YOK' şarkısının tüm sözlerini fısıldıyor bize.
Geçmiş geri gelmeyecek, ihtiyarların anlattığı hikayeler,....
Kabul etmesen de akıbetin benim. Erg her köşeden fışkırdığında, beynin erg basıncıyla patladığında, iki laf edecek adam kalmadığında, kıyamet,,, kıyamet vaktinde, senin için BENDEN BAŞKA VAROLUŞ yok.
Gaffar Bey ölmüş olduğu halde bu sözleri nasıl sarf etmiş olabilirdi? Telefonu yerinden kaldırıp baktığımızda görüyoruz ki kablosu bile yok. Yine kafamızın içinden sesleniyordu Gaffar... Bu sesi bir an olsun susturabilmek adına kafamızı duvara vuruyoruz defalarca. Ve duvardaki kan ile kırmızı rengi... Huzursuzluk... Huzursuzluğum...

Yolda ilerlerken, yaralı bir Beyaz Meran'la karşılaşıyoruz. O bizde bir farklılık olduğunu, hatta kim olduğumuzu anlıyor; bize sen Sstans'ı kavuran Rahibe'yi (İffliss) öldüren, Çemberlitaş'ın büyücüsünü yok eden öfkesin. Yazık! Bahtsız halkım sizlere dair bir şeylere güvenerek sonlarını hızlandırdılar.
Biz ona Büyük Hol'deki insan kıyımlarının sorumlularının Meran olduğunu söylediğimizde, esasen bir şey yapmadıklarını insanların birbirlerini öldürmek için gerekçe değil bahane aradıkları cevabını alıyoruz. Onu öldürmeden önce bize "saatler çalışmaya başladı. Büyük saatler, Sen de gitmelisin" diyor ve acısına son veriyoruz.

Saatlere gidiyoruz ancak anahtar bir işe yaramıyor, belki de biz kullanmasını bilmiyoruz. Gidip Arzuhalciye anlatıyoruz olan bitenleri, yine... Son bir görev veriyor bize, şimdilik (Karaköy'den önce)... Gidip Yasemin ile konuşuyor, boğazın derin sularına bakıyoruz...

HUZURSUZLUĞUM -Mücahit KILIÇ / Maccodacco (MEÇHUL)
Eline sağlık fakat Meran Şehri'nde Arzuhalci için katliam yapmıyoruz.
Şifacı ve Büyücü Meditasyon yeteneği aynı olmasına rağmen 1 puan iken neden şifacılara %5 kudret yenilenmesi sağlarken büyücülere %100'den fazla yenilenme sağlıyor??

Mutluluk neydi?
Kullanıcı avatarı
Daco
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 20
Kayıt: 20 Tem 2021 00:24
Sunucu: Karaköy

Re: HUZURSUZLUĞUM...

Mesaj gönderen Daco »

Bubyo yazdı: 16 Tem 2024 12:11
Daco yazdı: 16 Tem 2024 07:05 "Geçmiş, geri gelmeyecek. İhtiyarların anlattığı hikayeler,
Muazzam manzaralar, düşlerdeki hayatlar,
Bunların hepsi yalan! ..."

Öncelikle bu görevin bir çözümsüzlük içerdiğini, bunun da oyuna edebi bir hava kattığını belirtelim. Oyundaki hikayenin (49 seviyeye kadar) gidişatına bakacak olursak; ilk başta teşkilatın güvenli sularında kendimizden emin adımlarla, Agah Efendiye, Komutana, İstihbarat Subayına güvenerek ilerliyoruz ve onlar için inanılmaz işler başarıyoruz. Sonrasında burada tek hakimin onlar olmadığını, Bab Ali'yi keşfettiriyor oyun bize, yeraltında Teşkilat tarafından dışlanmış Domuzla işbirliği yapan Mebrure ile tanışıyoruz.
Tüm bu süreç içerisinde, bize en yakın karakter Arzuhalci; bir de nefer olan karakterimiz. Arzuhalci bizim için merakı, keşfetme dürtüsünü simgeleyen ve oldukça aklı yerinde bir karakter. Kurulu düzenin içerisinde pek rol almıyor, bizim gibi kaçkın bir ruh.


Ancak bu hikaye boyunca dikkatli oyuncular görecektir ki; karakterimiz bir boşluğun içerisinde savrulup duruyor. Psikolojisi her bir görevin ardından daha da olumsuzlaşıyor, ruhsuzlaşıyor. Sivri Adada kendisinden önce Teşkilata çalışan bir ajanın cesediyle konuşuyor, daha sonrasında konuşan bir tazıyla.... Teşkilat ona yılanları temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat fare adamları iskeleden temizle diyor; o gidip yapıyor. Teşkilat meteorda zincir çetesini yok et diyor; o gidip yapıyor. Agah, Komutan, Necmi, derken karakterimiz oyunun en travmatik görevini yapıyor... Sığınakları basıyor, Kenan denen manyağı öldürüyor ancak arka planda, ölümü yarım dakika bile sürmeyen Zahir'in mektubunu, onu öldürdükten sonra okuyor: Teşkilatın insanları o kadar da iyi yönetmediğini, Sığınakların kimseye bir zararı olmadığını, her şeyin ötesinde Zahir'in masumiyetini okuyoruz... Bu mektuptan kimseye bahsetmiyoruz. Arka planda Teşkilata olan güvenimiz baştan sonra sarsılmış bir biçimde yeniden savruluyoruz.

Yeraltında Meran isimli şehirde, dünyanın görmüş olduğu en iyi şifa bilgisine sahip yılan medeniyeti ile sırf meraklarımız (Arzuhalci) için dövüşüyor, öldürüyor, öldürüyoruz. Sonrası? Hiç... Bir adım daha duygusuzlaşıyoruz. Yalnızca mavi bir odacıkta, yazılarla kaplı, Horus'un gözleriyle donatılmış o oda kalıyor geriye. Bir de koşturduğumuz Gonglar.

Sonrasında yine Arzuhalci ile birlikte, Migrat macerasına atılıyoruz. Ha bir de kim olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz Selami Kelaynak var ki; o tam bir muamma. Migrat bölgesindeyken, eski bir komutan olan Centruion'u öldürdüğümüzde onun arka odasında Saatlerde de göreceğimiz, İffliss'in arkasındaki odanın aynısından mevcut. Tek farkı, bu kapıda dikkatli bakarsanız okunabilen, Latince bir yazı var: "delicto pro sanctus porta qucid venezatio altus / Anlamı: Kutsal kapıya saldırının intikamı büyüktür." İffliss ile Migrat bölgesinin ne gibi bir bağı olabilir ki? Aklımızdaki soru işaretleriyle, gidip o bölgenin sahibini de öldürüyoruz. Niçin? Beyaz Şapkalı bir hırsızı hapsettiği için. (Bu arada Migrat bölgesinde yılan kuyusu olmasını ve Junon'un yanında bir yılanın bulunması, Meran medeniyeti ile ilintili olabilir.)

Migrattan sonra, Teşklatı rahatsız eden bir aktivite, meteorun derinliklerinde gözüken Erg enerjisi, oyunun kırılma anını içeriyor. Oyunun en etkileyici, en baş döndüren bölgesine sürüklüyor bizi: ÇEMBERLİTAŞ. İsmini sadece oyunun tarihçesinde görebileceğimiz, karşımıza sadece bir tanesi çıkan Beyaz Büyücülerden, Gaffar Bey'in bölgesi. Burada genç bilgililer isimli bilim insanlarını toplamış, GBM-X isimli dev makineyi yapmış, yetiştirdiği kalfa ve çırak büyücülerini yerleştirmiş, kendine yetebilen bir bölgeye baskın düzenliyoruz.. İstihbarat Subayının söylediklerinin aksine, burada bir yaşam alanıyla karşılaşıyor, Khaos isimli bir kitaptan, Topal'ın isminin de geçtiği bir ölüm listesi buluyoruz. Topal ile konuştuğumuzda Gaffar Beyin henüz Eminönünü terk etmediği bir zamanın hikayesini dinliyoruz;
"Beyaz Köşkteki Beyaz büyücülerden olan Azat Efendi ve Gaffar Beyin fare adamlar hakkındaki fikir ayrılıkları, fare adamların hepsinde huzursuzluk oluşturmaktaydı. Topal'dan öğrendiğimize göre, Beyaz Köşk'e yapılacak bir baskın için kendisine etkili konuşan, bir daha hiç görmediği, YARALI YÜZÜ olan bir fare teklifte bulunmuştu. Bu fare daha sonra Karaköy'de HAKİR olarak karşımıza çıkacak. Bu baskında Topal bir ayağını kaybetmiş, ancak baskın başarıya ulaşmış ve Gaffar Bey, genç bilgililer ile Beyaz Köşkü terk etmiş, Beyaz Köşk zayıflamıştı."

Daha sonrasında, teşkilat hattından aldığımız emir ile Gaffar'ı öldürmeye gidiyoruz. Bu yolda genç bilgililerin şefi Dr. Recai ile konuşuyoruz. O bize öldürdüğümüz Philoteus'un, Junon'un İstanbul'u 1956 meteor felaketinden koruyan yegane güçler olduğu konusunda aydınlatıyor ve suçluyor... Eskiler dediği Meran medeniyetinin seçtiği Gaffar ve genç bilgililer, dünyanın yeni sahipleri olacak, dünyayı kötülükten ve çıkar ilişkisinden koruyacaktır. Erg isimli bir enerjinin sayesinde mümkün olan bu olaylar, erg enerjisinin canlı, düşünebilen bir şey olmasından kaynaklanıyor. (Ancak bir nefer olan biz, tüm süreci değiştiriyoruz.) Dr. Recai bize diyor ki; "Sstans'a girdin, Eskilere saldırdın, Tangriss girişini dahi gördün. Artık seni bekleyen sonran kaçamazsın.".
Gaffar'a son adım kala, GB-Com makinesinden bize seslenen GAFFAR, acıyarak "kullanıldığının farkında olmadan yaşamak zor olmalı" diyor ve ekliyor; "Meranlar bu dünyanın gerçek sahipleridir, onlar barışı korumaktan başka bir şey istemiyor. Senin buraya gelip bir savaş başlatman tamamen temelsiz. Senin ve istihbaratının soyu kurutulacak, Eminönüye de son bir şans sunulacak. sen buraya, birkaç hafta ömrü kalmış olan en eski Beyaz Büyücülerden birini öldürmeye geldin. "
Gaffar ölürken, bizlerin gücüne değil, algısına hakaretler ediyor. 'Daha ruh taşlarını bile anlamıyorsunuz'... Nihayetinde Gaffar'ı öldürüyor, ölmeden önce fısıldadıklarına şahit oluyoruz:
''Evet, beni nihayetime yolculadın evladım, ancak şimdi gideceğin yerde ölmekten beter olacaksın. Senin için her şeyi ayarladım, ruhunun yolunu izlemekten başka çaren yok. Onlar... Gene kazanamadılar.... Ben yaşasam da, yaşamasam da."

Bu görevden sonra, karakterimiz bitkin bir halde görünüyor. Çemberlitaştan çıktığımızdan beri, kafamızda tik-tak sesleri bitmek bilmiyor. Arzuhalci ve Işık aracılığı ile keşiflere atıyoruz kendimizi, Büyük holde ilerleyip dururken, ortalıkta bir yerde durmuş anlamsızca çalan telefona götürüyoruz ellerimizi...

Şimdi yazımın başında paylaştığım şarkı sözlerine geri dönme vakti geldi; telefondaki ses, tanıdık ama çok kısık bir sesle, tam da oyun içerisinde telefonun yanına geldiğimizde çalmaya başlayan 'DAHASI YOK' şarkısının tüm sözlerini fısıldıyor bize.
Geçmiş geri gelmeyecek, ihtiyarların anlattığı hikayeler,....
Kabul etmesen de akıbetin benim. Erg her köşeden fışkırdığında, beynin erg basıncıyla patladığında, iki laf edecek adam kalmadığında, kıyamet,,, kıyamet vaktinde, senin için BENDEN BAŞKA VAROLUŞ yok.
Gaffar Bey ölmüş olduğu halde bu sözleri nasıl sarf etmiş olabilirdi? Telefonu yerinden kaldırıp baktığımızda görüyoruz ki kablosu bile yok. Yine kafamızın içinden sesleniyordu Gaffar... Bu sesi bir an olsun susturabilmek adına kafamızı duvara vuruyoruz defalarca. Ve duvardaki kan ile kırmızı rengi... Huzursuzluk... Huzursuzluğum...

Yolda ilerlerken, yaralı bir Beyaz Meran'la karşılaşıyoruz. O bizde bir farklılık olduğunu, hatta kim olduğumuzu anlıyor; bize sen Sstans'ı kavuran Rahibe'yi (İffliss) öldüren, Çemberlitaş'ın büyücüsünü yok eden öfkesin. Yazık! Bahtsız halkım sizlere dair bir şeylere güvenerek sonlarını hızlandırdılar.
Biz ona Büyük Hol'deki insan kıyımlarının sorumlularının Meran olduğunu söylediğimizde, esasen bir şey yapmadıklarını insanların birbirlerini öldürmek için gerekçe değil bahane aradıkları cevabını alıyoruz. Onu öldürmeden önce bize "saatler çalışmaya başladı. Büyük saatler, Sen de gitmelisin" diyor ve acısına son veriyoruz.

Saatlere gidiyoruz ancak anahtar bir işe yaramıyor, belki de biz kullanmasını bilmiyoruz. Gidip Arzuhalciye anlatıyoruz olan bitenleri, yine... Son bir görev veriyor bize, şimdilik (Karaköy'den önce)... Gidip Yasemin ile konuşuyor, boğazın derin sularına bakıyoruz...

HUZURSUZLUĞUM -Mücahit KILIÇ / Maccodacco (MEÇHUL)
Eline sağlık fakat Meran Şehri'nde Arzuhalci için katliam yapmıyoruz.

Üstad burada şunu düşündüm; Arzuhalci bizim merak duygumuzun bir dışavurumu sanki; ve biz gidip Gongları keşfetmek adına orada bulunan yılan, muhafız, ne varsa öldürüyoruz sebepsizce. Keşfetmek adına, merak uğruna. O nedenle suçluluk hissi gibi bir şeye kapıldım Arzuhalciyi de suçladım bizimle birlikte :D
Cevapla

“Genel Etkileşim” sayfasına dön