Ernst Ruska
Ernst August Friedrich Ruska (25 Aralık, 1906 - 27 Mayıs, 1988) Alman fizikçi.
Heidelberg' de doğmuştur. Münih Teknik Üniversitesi'ndeki eğitimi sonrası Technical University of Berlin de çalışmalarına devam etmiştir. Elektronların kullanımı ile mikroskop birlikteliği sayesinde gelişmiş görüntülerin elde edilmesini sağlamıştır. 1931 yılında elektron lens'i imal etmiş ve bu ilk elektron mikroskopun 1933 de yapımını sağlamıştır.
Ruska 1937-1955 yılları arasında Siemens-Reiniger-Werke AG de çalışmıştır. 1955-1972 arasında ise Fritz Haber Institute de Elektron Mikroskobi bölümünün başkanlığını yürütmüştür. Ayrıca 1972 de ki emekliliğine değin Technical University of Berlin de profesör olarak görev yapmıştır. 1986 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü elektron optiğine yaptığı katkılardan dolayı uzanmıştır. Aynı yıl aynı ödül Gerd Binnig ve Heinrich Rohrer arasında da paylaştırılmıştır.
Berlin'de 1988 yılında ölmüştür.
***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Enver Sedat
Muhammed Enver Sedat (d. 25 Aralık 1918 – ö. 6 Ekim 1981), Mısır'ın üçüncü cumhurbaşkanıdır.
Mısır Kralı Faruk'a karşı 23 Temmuz 1952'de yapılan darbeye katılarak siyaset alanında kendini tanıtan, 1960-1969 yılları arasında meclis başkanlığı yaptıktan sonra 5 Kasım 1970'te başkan Cemal Abdül Nasır'ın ölümü üzerine onun yerine geçen cumhurbaşkanı.
Mısır'ın Manûfiye eyaletine bağlı Mit Ebul Kûm köyünde doğdu. İsmi Enver Paşa'ya atfen verilmiştir. 1936 yılında askeri okuldan mezun olduktan sonra, Mısır ordusunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1952 yılında, yakın çalışma arkadaşı Cemal Abdül Nasır'la beraber, Kral Faruk'u devirdikleri "Hür Subaylar" darbesine katıldı. Darbeden sonra, kısa bir süre Muhammed Necib'in cumhurbaşkanlığının ardından başa geçen Cemal Abdül Nasır'ın yardımcısı oldu. 1960-1969 yılları arasında Mısır Meclis Başkanlığı görevini yürüttü.
Nasır 1970'de ölünce, onun yerine Mısır Cumhurbaşkanı oldu. 6 Ekim 1981'de bir askeri tören sırasında öldürülene kadar, 11 yıl Mısır Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.
1973 yılında meydana gelen Yom Kippur Savaşı'ndan sonra 1975'te Sovyetler Birliği ile ilişkileri kesmiş ve İsrail'le, Kudüs'ü ziyaret ettiği 19 Kasım 1977 tarihinden itibaren iyi ilişkiler geliştirmiş, 17 Eylül 1978'de ABD'nin arabuluculuğunda, İsrail'le masaya oturarak, Camp David Sözleşmesini imzalamıştır. Bu antlaşma ile, İsrail tarafından Altı Gün Savaşı'nda ele geçirilen Sina Yarımadası, Mısır'a geri verilmiştir. Barış çabalarının sonucu olarak, Menahem Begin ile birlikte 1978 yılı Nobel Barış Ödülünü almıştır.
1981 yılında, Mısır'ın bağımsızlığının kutlandığı tören sırasında silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldü. Resmi geçit töreni sırasında askeri konvoy içinde bulunan Halit el-Islambuli tarafından önce el bombaları atılmak suretiyle, Sedat'a, üst düzey komutanlara ve diğer seçkin yöneticilere saldırılmış, daha sonra ise otomatik silahlarla platformun önüne gelinerek platformda bulunanlar taranmıştır. Bu saldırı sırasında Enver Sedat'a 72 kurşun isabet etmiştir. Sedat'ı öldüren İslamcı yüzbaşı Halid el-İslâmbûlî, 1982 yılında idam edilmiştir. Enver Sedat'ın mezarı Kahire'de, öldürüldüğü tören alanının hemen karşısındaki Meçhul Asker anıtının altındadır.
Enver Sedat'ın eşi Cihan Sedat, halen hayattadır ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde ders vermektedir. Enver Sedat'ın, Cihan Sedat ile olan evliliğinden Nuha, Lubna ve Nana isminde üç kızı, Cemal isminde bir oğlu vardır.
Muhammed Enver Sedat (d. 25 Aralık 1918 – ö. 6 Ekim 1981), Mısır'ın üçüncü cumhurbaşkanıdır.
Mısır Kralı Faruk'a karşı 23 Temmuz 1952'de yapılan darbeye katılarak siyaset alanında kendini tanıtan, 1960-1969 yılları arasında meclis başkanlığı yaptıktan sonra 5 Kasım 1970'te başkan Cemal Abdül Nasır'ın ölümü üzerine onun yerine geçen cumhurbaşkanı.
Mısır'ın Manûfiye eyaletine bağlı Mit Ebul Kûm köyünde doğdu. İsmi Enver Paşa'ya atfen verilmiştir. 1936 yılında askeri okuldan mezun olduktan sonra, Mısır ordusunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1952 yılında, yakın çalışma arkadaşı Cemal Abdül Nasır'la beraber, Kral Faruk'u devirdikleri "Hür Subaylar" darbesine katıldı. Darbeden sonra, kısa bir süre Muhammed Necib'in cumhurbaşkanlığının ardından başa geçen Cemal Abdül Nasır'ın yardımcısı oldu. 1960-1969 yılları arasında Mısır Meclis Başkanlığı görevini yürüttü.
Nasır 1970'de ölünce, onun yerine Mısır Cumhurbaşkanı oldu. 6 Ekim 1981'de bir askeri tören sırasında öldürülene kadar, 11 yıl Mısır Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.
1973 yılında meydana gelen Yom Kippur Savaşı'ndan sonra 1975'te Sovyetler Birliği ile ilişkileri kesmiş ve İsrail'le, Kudüs'ü ziyaret ettiği 19 Kasım 1977 tarihinden itibaren iyi ilişkiler geliştirmiş, 17 Eylül 1978'de ABD'nin arabuluculuğunda, İsrail'le masaya oturarak, Camp David Sözleşmesini imzalamıştır. Bu antlaşma ile, İsrail tarafından Altı Gün Savaşı'nda ele geçirilen Sina Yarımadası, Mısır'a geri verilmiştir. Barış çabalarının sonucu olarak, Menahem Begin ile birlikte 1978 yılı Nobel Barış Ödülünü almıştır.
1981 yılında, Mısır'ın bağımsızlığının kutlandığı tören sırasında silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldü. Resmi geçit töreni sırasında askeri konvoy içinde bulunan Halit el-Islambuli tarafından önce el bombaları atılmak suretiyle, Sedat'a, üst düzey komutanlara ve diğer seçkin yöneticilere saldırılmış, daha sonra ise otomatik silahlarla platformun önüne gelinerek platformda bulunanlar taranmıştır. Bu saldırı sırasında Enver Sedat'a 72 kurşun isabet etmiştir. Sedat'ı öldüren İslamcı yüzbaşı Halid el-İslâmbûlî, 1982 yılında idam edilmiştir. Enver Sedat'ın mezarı Kahire'de, öldürüldüğü tören alanının hemen karşısındaki Meçhul Asker anıtının altındadır.
Enver Sedat'ın eşi Cihan Sedat, halen hayattadır ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde ders vermektedir. Enver Sedat'ın, Cihan Sedat ile olan evliliğinden Nuha, Lubna ve Nana isminde üç kızı, Cemal isminde bir oğlu vardır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634/1635 – 25 Aralık 1683), Osmanlı padişahı Avcı Mehmet saltanatı sırasında 3 Kasım 1676 - 15 Aralık 1683 tarihleri arasında yedi yıl bir ay on iki gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. 1672-1676 Osmanlı-Lehistan Savaşı ve 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşında kazandığı başarılara rağmen, II. Viyana Kuşatması ile özdeşlemiş olan sadrazamdır ve kuşatmanın hüsranla sonuçlanması üzerine idam edilmiştir.
Tarihçiler Kara Mustafa Paşa'yı korkusuz, atak, kararlı, kendini beğenmiş, saplantılı, saltanat ve gösterişe düşkün bir devlet adamı olarak tanıtırlar. Kimileri ise onu bu özelliklerde biri olarak tanıtmakta, düşünce ve işbirliği içindedirler. Hiçbir belgeye dayanmaksızın yabancı devletlerden gelen büyükelçilere karşı gösterdiği sert, şedit davranışlarıyla ünlendirmeye çalışsalar da birkaç yabancı dile ve klasik dilere hakim olması dolayısıyla yabancı diplomatlarla, kendi dillerinde iletişim kurabilmesi ve dostluklarının olması, bu konuda yazılan makaleler ve arşiv kayıtları kimi tarihçilerin iddialarının aksini ispatlamaktadır. Bazı tarihçilerimiz ise onu okumamış, kültürsüz, bilgisiz olarak tanıtmaya çalışmakta, acımasızca saldırmaktadır. babası Sipahi Oruç Reis'in yakın dstu olan, kendisini evladı gibi yetiştiren ve daha sonra da kayınpederi olan Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmet Paşa ile birlikte yetiştikleri bu konuyla ilgili tüm kaynaklarda belirtilmektedir. Enderûn eğitimi almıştır ve bu yüzden Türk olmadığı, devşirme olduğu iddia edilse de annesi Abide Hatun ve babası Sipahi Oruç Reis köklü Müslüman Türk ailelerine mensupturlar. Ayrıca estetiğe, sanata ve dinler tarihine karşı doymak bilmeyen bir ilgisi vardır. İnşa ettirdiği devasa kütüphane ve kervansaraylar, görev almış olduğu makam, yabancı diplomatlarla yazışmaları ve aile kayıtları da bunun bir kanıtıdır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634/1635 – 25 Aralık 1683), Osmanlı padişahı Avcı Mehmet saltanatı sırasında 3 Kasım 1676 - 15 Aralık 1683 tarihleri arasında yedi yıl bir ay on iki gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. 1672-1676 Osmanlı-Lehistan Savaşı ve 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşında kazandığı başarılara rağmen, II. Viyana Kuşatması ile özdeşlemiş olan sadrazamdır ve kuşatmanın hüsranla sonuçlanması üzerine idam edilmiştir.
Tarihçiler Kara Mustafa Paşa'yı korkusuz, atak, kararlı, kendini beğenmiş, saplantılı, saltanat ve gösterişe düşkün bir devlet adamı olarak tanıtırlar. Kimileri ise onu bu özelliklerde biri olarak tanıtmakta, düşünce ve işbirliği içindedirler. Hiçbir belgeye dayanmaksızın yabancı devletlerden gelen büyükelçilere karşı gösterdiği sert, şedit davranışlarıyla ünlendirmeye çalışsalar da birkaç yabancı dile ve klasik dilere hakim olması dolayısıyla yabancı diplomatlarla, kendi dillerinde iletişim kurabilmesi ve dostluklarının olması, bu konuda yazılan makaleler ve arşiv kayıtları kimi tarihçilerin iddialarının aksini ispatlamaktadır. Bazı tarihçilerimiz ise onu okumamış, kültürsüz, bilgisiz olarak tanıtmaya çalışmakta, acımasızca saldırmaktadır. babası Sipahi Oruç Reis'in yakın dstu olan, kendisini evladı gibi yetiştiren ve daha sonra da kayınpederi olan Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmet Paşa ile birlikte yetiştikleri bu konuyla ilgili tüm kaynaklarda belirtilmektedir. Enderûn eğitimi almıştır ve bu yüzden Türk olmadığı, devşirme olduğu iddia edilse de annesi Abide Hatun ve babası Sipahi Oruç Reis köklü Müslüman Türk ailelerine mensupturlar. Ayrıca estetiğe, sanata ve dinler tarihine karşı doymak bilmeyen bir ilgisi vardır. İnşa ettirdiği devasa kütüphane ve kervansaraylar, görev almış olduğu makam, yabancı diplomatlarla yazışmaları ve aile kayıtları da bunun bir kanıtıdır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
26ARALIK 2014 - TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1925 - Uluslararası saat ve takvim'in kullanımı TBMM'de kabul edildi.
1934 - Menemen'de yapılan Kubilay anıtı törenle açıldı.
1938 - Cumhuriyet Halk Partisi olağanüstü kurultayı toplandı. Kurultay İsmet İnönü'yü değişmez genel başkan seçti.
1968 - İstanbul Üniversitesi'nde öğrenciler rektörlük binasını işgal ettiler. Üniversite süresiz kapatıldı.
1988 - Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, sinema alanındaki çalışmaları ve katkıları nedeniyle sinema yönetmeni Lütfü Akad'a verildi.
1991 - Sosyaldemokrat Halkçı Parti milletvekili Mahmut Alınak, "Geçenlerde iki kardeşimiz öldü, biri asker, biri PKK'li" deyince Meclis'te olay çıktı. Alınak zorla kürsüden indirildi.
1994 - 37 aydının Madımak Otelinde yakılmasıyla ilgili Sivas davası sonuçlandı. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi 22 sanığa verilen idam cezasını 15'er yıl ağır hapis cezasına çevirdi. Mahkeme, Aziz Nesin'in halkı tahrik ettiğini ve olayların çıkmasına yol açtığını öne sürdü.
1995 - Uzun yıllar devam edecek olan Manisa davasına konu olan Manisalı gençler göz altına alındı.
1996 - TBMM, Susurluk Komisyonu'na bilgi veren Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, MİT'in Abdullah Çatlı'yı 1980 sonrası yurtdışı operasyonlarda kullandığını açıkladı.
2004 - Hint okyanusu tabanında (kuzey Endonezya, Aceh yakınlarında) meydana gelen 9,7 şiddetindeki güçlü depremin yarattığı tsunami, güneydoğu Asya'da okyanusa kıyısı bulunan 13 ülkede 200.000 den fazla kişinin ölümüne veya kaybolmasına yol açtı. Yalnızca Endonezya'da 128.000 kişi öldü.
Doğumlar
1791 - Charles Babbage, İngiliz matematikçi (ö. 1871)
1891 - Henry Miller, ABD'li romancı (ö. 1980)
1893 - Mao Zedung, Çin Komünist Partisi kurucusu, devlet adamı (ö. 1976)
1977 - Fatih Akyel, futbolcu
Ölümler
1890 - Heinrich Schliemann, Alman arkeolog (d. 1822)
1972 - Harry S. Truman, 33. ABD başkanı (d. 1884)
1981 - Suat Hayri Ürgüplü, eski başbakanlardan (d. 1903)
1997 - Cahit Arf, matematikçi (d. 1910)
2006 - Gerald Ford, ABD eski başkanlarından (d. 1913)
Olaylar
1925 - Uluslararası saat ve takvim'in kullanımı TBMM'de kabul edildi.
1934 - Menemen'de yapılan Kubilay anıtı törenle açıldı.
1938 - Cumhuriyet Halk Partisi olağanüstü kurultayı toplandı. Kurultay İsmet İnönü'yü değişmez genel başkan seçti.
1968 - İstanbul Üniversitesi'nde öğrenciler rektörlük binasını işgal ettiler. Üniversite süresiz kapatıldı.
1988 - Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, sinema alanındaki çalışmaları ve katkıları nedeniyle sinema yönetmeni Lütfü Akad'a verildi.
1991 - Sosyaldemokrat Halkçı Parti milletvekili Mahmut Alınak, "Geçenlerde iki kardeşimiz öldü, biri asker, biri PKK'li" deyince Meclis'te olay çıktı. Alınak zorla kürsüden indirildi.
1994 - 37 aydının Madımak Otelinde yakılmasıyla ilgili Sivas davası sonuçlandı. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi 22 sanığa verilen idam cezasını 15'er yıl ağır hapis cezasına çevirdi. Mahkeme, Aziz Nesin'in halkı tahrik ettiğini ve olayların çıkmasına yol açtığını öne sürdü.
1995 - Uzun yıllar devam edecek olan Manisa davasına konu olan Manisalı gençler göz altına alındı.
1996 - TBMM, Susurluk Komisyonu'na bilgi veren Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, MİT'in Abdullah Çatlı'yı 1980 sonrası yurtdışı operasyonlarda kullandığını açıkladı.
2004 - Hint okyanusu tabanında (kuzey Endonezya, Aceh yakınlarında) meydana gelen 9,7 şiddetindeki güçlü depremin yarattığı tsunami, güneydoğu Asya'da okyanusa kıyısı bulunan 13 ülkede 200.000 den fazla kişinin ölümüne veya kaybolmasına yol açtı. Yalnızca Endonezya'da 128.000 kişi öldü.
Doğumlar
1791 - Charles Babbage, İngiliz matematikçi (ö. 1871)
1891 - Henry Miller, ABD'li romancı (ö. 1980)
1893 - Mao Zedung, Çin Komünist Partisi kurucusu, devlet adamı (ö. 1976)
1977 - Fatih Akyel, futbolcu
Ölümler
1890 - Heinrich Schliemann, Alman arkeolog (d. 1822)
1972 - Harry S. Truman, 33. ABD başkanı (d. 1884)
1981 - Suat Hayri Ürgüplü, eski başbakanlardan (d. 1903)
1997 - Cahit Arf, matematikçi (d. 1910)
2006 - Gerald Ford, ABD eski başkanlarından (d. 1913)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İsmet İnönü
Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanı, ikinci cumhurbaşkanı, asker, devlet adamı... 24 Eylül 1884' te İzmir'de doğdu. Babası Malatya'ya yerleşmiş, Bitlisli Kürümoğulları ailesinden Reşit bey, annesi Bulgaristan'ın Deliorman bölgesinden Cevriye Hanım.Sivas Askeri Rüştiyesini (ilkokul) bitirdikten sonra ( 1895) Topçu Harbiyesine girdi.Harbiye (1903) ve Harp Akademisinden birincilikle mezun oldu ( 1906). Kurmay yüzbaşı olarak Edirne'deki II. Ordu'ya atandı. 1907'de İttihat ve Terakki Cemiyetinde kısa bir süre çalıştı. 31 Mart Olayını bastırmak için toplanan Harekat Ordusuna Yeşilköy' de katıldı.Ahmet İzzet Paşa komutasında Yemen'e gönderilen Dördüncü Kolordu kurmay heyetinde yer aldı ve 1912'de binbaşılığa yükselerek Yemen kuvvetleri komutanlığı kurmay başkanı oldu. İlk diplomatik görevini burada üstlenip, İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı. Balkan Savaşı sırasında Çatalca'da bulundu.
Birinci Dünya Savaşında Başkomutanlık karargahında Harekat Şubesi Müdürlüğü yaptı ve yarbay oldu (1914). Ertesi yıl albaylığa yükselerek Trakya'daki II. Ordu kurmay başkanlığına atandı. Sonra, Doğu ve Suriye cephelerinde Dördüncü, Yirminci ve Üçüncü Kolordu Komutanlıklarında bulundu. Bu dönemde II.Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalıştı , aralarında derin bir dostluk doğdu ve ondan yüksek ve anlamlı bir sicil aldı(1917).İstanbul'da 1916'da Mevhibe Hanım'laevlendi ve hemen cepheye döndü. Mondros Mütarekesi günlerinde başkente geri gelerek Harbiye Nezareti Müsteşarı oldu (1918). Askeri Şura'da görev aldı. Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerini sürdürdü.
ismet-inonu ataturk-savas-kimdirMiralay (albay) İsmet Bey Ocak 1920'de Ankara'ya kısa bir süre için gidip, döndü. 19 Mart 1920'de Mustafa Kemal'in çağrısı üzerine gizlice tekrar Ankara'ya geçip, Milli Mücadelede önemli görevler üstlendi. Edirne Milletvekili seçilerek çalışmalara katıldı ve Genel Kurmay Başkanı olarak düzenli bir ordu kurmayı başardı. İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi ( Haziran 1920). Batı Cephesi komutanlığına atanarak (4 Mayıs 1921) Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını kazandı. Generalliğe yükseldi ve İsmet Paşa olarak anılmaya başlandı. Sakarya ve Başkumandanlık Meydan Savaşlarında etkili oldu.(1922).
Zaferin ardından Mudanya'da ateşkes görüşmelerini yürüttü ( 3 Ekim 1922). Dışişleri Bakanı ve Lozan baş delegesi oldu. Lozan Barış Antlaşmasını imzaladı (24 Temmuz 1923) . İlk cumhuriyet hükümetini kurdu (3o Ekim 1923). 8 Kasım 1924'te başbakanlıktan ayrıldı ve daha sonra Şeyh Sait isyanı nedeniyle yeniden aynı göreve getirildi (3 Mart 1925). Soyadı kanunu çıkınca Atatürk kendisine İnönü soyadını verdi.15 Yıl başbakanlıkta bulunduktan sonra, bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hükümetten ayrıldı ( Eylül 1937).
ismet-inonu-1959-halka-hitap-kimdirAtatürk'ün ölümünden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). İkinci Dünya Savaşına Türkiye'yi sokmamak için devletlerarası politika alanında çok yönlü çalıştı ve bunu başardı. Çok partili demokratik hayata geçişi sağladı ve dürüst bir seçim yasası yaptırarak iktidarı devretti (14 Mayıs 1950).
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve muhalefet lideri olarak on yıl boyunca büyük bir demokrasi savaşı verdi ( 1950-1960). 27 Mayıs ihtilali ve seçimler sonucunda gerçekleşen üç koalisyonda başbakanlık yaptı ve bu görevini 6 Şubat 1965'e kadar sürdürdü. C.H.P 'de "ortanın solu" hareketini başlattı. Parti içi mücadeleler sonucunda C.H.P'den istifa ederek senatör kimliğiyle TBMM'ne devam etti (8 Mayıs 1972). 25 Aralık 1973'de Ankara'da öldü ve hükümet kararıyla Anıtkabire defnedildi.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanı, ikinci cumhurbaşkanı, asker, devlet adamı... 24 Eylül 1884' te İzmir'de doğdu. Babası Malatya'ya yerleşmiş, Bitlisli Kürümoğulları ailesinden Reşit bey, annesi Bulgaristan'ın Deliorman bölgesinden Cevriye Hanım.Sivas Askeri Rüştiyesini (ilkokul) bitirdikten sonra ( 1895) Topçu Harbiyesine girdi.Harbiye (1903) ve Harp Akademisinden birincilikle mezun oldu ( 1906). Kurmay yüzbaşı olarak Edirne'deki II. Ordu'ya atandı. 1907'de İttihat ve Terakki Cemiyetinde kısa bir süre çalıştı. 31 Mart Olayını bastırmak için toplanan Harekat Ordusuna Yeşilköy' de katıldı.Ahmet İzzet Paşa komutasında Yemen'e gönderilen Dördüncü Kolordu kurmay heyetinde yer aldı ve 1912'de binbaşılığa yükselerek Yemen kuvvetleri komutanlığı kurmay başkanı oldu. İlk diplomatik görevini burada üstlenip, İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı. Balkan Savaşı sırasında Çatalca'da bulundu.
Birinci Dünya Savaşında Başkomutanlık karargahında Harekat Şubesi Müdürlüğü yaptı ve yarbay oldu (1914). Ertesi yıl albaylığa yükselerek Trakya'daki II. Ordu kurmay başkanlığına atandı. Sonra, Doğu ve Suriye cephelerinde Dördüncü, Yirminci ve Üçüncü Kolordu Komutanlıklarında bulundu. Bu dönemde II.Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalıştı , aralarında derin bir dostluk doğdu ve ondan yüksek ve anlamlı bir sicil aldı(1917).İstanbul'da 1916'da Mevhibe Hanım'laevlendi ve hemen cepheye döndü. Mondros Mütarekesi günlerinde başkente geri gelerek Harbiye Nezareti Müsteşarı oldu (1918). Askeri Şura'da görev aldı. Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerini sürdürdü.
ismet-inonu ataturk-savas-kimdirMiralay (albay) İsmet Bey Ocak 1920'de Ankara'ya kısa bir süre için gidip, döndü. 19 Mart 1920'de Mustafa Kemal'in çağrısı üzerine gizlice tekrar Ankara'ya geçip, Milli Mücadelede önemli görevler üstlendi. Edirne Milletvekili seçilerek çalışmalara katıldı ve Genel Kurmay Başkanı olarak düzenli bir ordu kurmayı başardı. İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi ( Haziran 1920). Batı Cephesi komutanlığına atanarak (4 Mayıs 1921) Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını kazandı. Generalliğe yükseldi ve İsmet Paşa olarak anılmaya başlandı. Sakarya ve Başkumandanlık Meydan Savaşlarında etkili oldu.(1922).
Zaferin ardından Mudanya'da ateşkes görüşmelerini yürüttü ( 3 Ekim 1922). Dışişleri Bakanı ve Lozan baş delegesi oldu. Lozan Barış Antlaşmasını imzaladı (24 Temmuz 1923) . İlk cumhuriyet hükümetini kurdu (3o Ekim 1923). 8 Kasım 1924'te başbakanlıktan ayrıldı ve daha sonra Şeyh Sait isyanı nedeniyle yeniden aynı göreve getirildi (3 Mart 1925). Soyadı kanunu çıkınca Atatürk kendisine İnönü soyadını verdi.15 Yıl başbakanlıkta bulunduktan sonra, bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hükümetten ayrıldı ( Eylül 1937).
ismet-inonu-1959-halka-hitap-kimdirAtatürk'ün ölümünden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). İkinci Dünya Savaşına Türkiye'yi sokmamak için devletlerarası politika alanında çok yönlü çalıştı ve bunu başardı. Çok partili demokratik hayata geçişi sağladı ve dürüst bir seçim yasası yaptırarak iktidarı devretti (14 Mayıs 1950).
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve muhalefet lideri olarak on yıl boyunca büyük bir demokrasi savaşı verdi ( 1950-1960). 27 Mayıs ihtilali ve seçimler sonucunda gerçekleşen üç koalisyonda başbakanlık yaptı ve bu görevini 6 Şubat 1965'e kadar sürdürdü. C.H.P 'de "ortanın solu" hareketini başlattı. Parti içi mücadeleler sonucunda C.H.P'den istifa ederek senatör kimliğiyle TBMM'ne devam etti (8 Mayıs 1972). 25 Aralık 1973'de Ankara'da öldü ve hükümet kararıyla Anıtkabire defnedildi.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
rektör
Rektör, bir üniversitenin akademik ve yönetimsel olarak en üst düzey yetkilisidir. Latince kökenlidir ve bu latincede 'yöneten' anlamına gelir. Sözcük, Hristiyanlık dininde kilisedeki yöneticilerden türetilmiştir. Özellikle Anglikan ve Katolik kiliselerinin bazılarında rektörler vardır.
Türk yüksek öğretim sistemine göre devlet üniversitelerinde rektör, üniversitenin öğretim üyeleri tarafından yapılan oylama sonuçlarının YÖK tarafından yapılacak sıralamanın Cumhurbaşkanı'na sunulmasından sonra Cumhurbaşkanınca değerlendirilip adaylardan birinin atanması sonucu göreve başlar. Görev süresi dört yıldır ve en fazla iki dönem bu görevde kalabilir.
Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyeti (yönetim kurulu) tarafından seçilir ve YÖK'ün onayıyla göreve başlar.
Rektör, bir üniversitenin akademik ve yönetimsel olarak en üst düzey yetkilisidir. Latince kökenlidir ve bu latincede 'yöneten' anlamına gelir. Sözcük, Hristiyanlık dininde kilisedeki yöneticilerden türetilmiştir. Özellikle Anglikan ve Katolik kiliselerinin bazılarında rektörler vardır.
Türk yüksek öğretim sistemine göre devlet üniversitelerinde rektör, üniversitenin öğretim üyeleri tarafından yapılan oylama sonuçlarının YÖK tarafından yapılacak sıralamanın Cumhurbaşkanı'na sunulmasından sonra Cumhurbaşkanınca değerlendirilip adaylardan birinin atanması sonucu göreve başlar. Görev süresi dört yıldır ve en fazla iki dönem bu görevde kalabilir.
Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyeti (yönetim kurulu) tarafından seçilir ve YÖK'ün onayıyla göreve başlar.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Lütfü Akad
Ömer Lütfi Akad (2 Eylül 1916, İstanbul - 19 Kasım 2011, İstanbul), Türk film yönetmeni ve senarist. Türk sinemasının "Koca Çınar"ı olarak bilinen Akad, 1950'li yıllara değin tiyatrocuların egemenliğinde kalmış olan Türk sinemasının, tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan en önemli isimlerden biri olmuştur. “Sinemacılar Kuşağı”nın ilk temsilcilerinden olan Akad, kendinden önceki sinemacılardan farklı olarak sinemanın kendine özgü dilini ve olanaklarını araştırıp geliştirmiş, imza attığı yapıtlarla kendinden sonra gelen birçok yönetmeni etkilemiş, onlara örnek olmuştur.
1948 yılında Vurun Kahpeye ile başladığı yönetmenliğini halk masalları uyarlamalarıyla sürdürmüş, polisiye filmleriyle sinema dilini geliştirmiştir. Ayrıca belgeseller çekip, senaryo yazarlığı yapmıştır. Yazdığı Işıkla Karanlık Arasında adlı deneme biyografisi Türk sinemasının başlangıç ve gelişim kesitinin görülebildiği ilginç bir yapıttır.
Sinema filmleri
Vurun Kahpeye (1949)
Lüküs Hayat (1950)
Tahir ile Zühre (1951)
Arzu ile Kamber (1951)
Kanun Namına (1952)
İngiliz Kemal Lawrense Karşı (1952)
İpsala Cinayeti / Altı Ölü Var (1953)
Katil (1953)
Öldüren Şehir (1953)
Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar (1954)
Bulgar Sadık (1954)
Vahşi Bir Kız Sevdim (1954)
Kardeş Kurşunu (1954)
Görünmeyen Adam İstanbul'da (1954)
Beyaz Mendil (1955)
Meçhul Kadın (1955)
Kalbimin Şarkısı (1955)
Ak Altın (1956)
Kara Talih (1957)
Meyhanecinin Kızı (1957)
Zümrüt (1958)
Ana Kucağı (1958)
Yalnızlar Rıhtımı (1959)
Cilalı İbo'nun Çilesi (1959)
Yangın Var (1959)
Dişi Kurt (1960)
Sessiz Harp (1961)
Üç Tekerlekli Bisiklet (1962)
Bir Gazetenin Hikayesi (1964)
Sırat Köprüsü (1966)
Hudutların Kanunu (1966)
Kızılırmak-Karakoyun (1967)
Ana (1967)
Kurbanlık Katil (1967)
Vesikalı Yarim (1968)
Kader Böyle İstedi (1968)
Seninle Ölmek İstiyorum (1969)
Bir Teselli Ver (1971)
Mahşere Kadar (1971)
Vahşi Çiçek (1971)
Yaralı Kurt (1972)
Gökçe Çiçek (1973)
Gelin (1973)
Düğün (1974)
Diyet (1975)
Esir Hayat (1974)
TV yapımları
Ömer Seyfettin Uyarlamaları
"Ferman" (1975)
"Pembe incili Kaftan" (1975)
"Diyet" (1975)
"Topuz" (1975)
Diğer
"Bir Ceza Avukatının Anıları" (1979, tv dizisi)
"Emekli Başkan"
"Çekiç ve Titreşim"
"Kuma"
"Isı"
Belgeseller
"Tanrının Bağışı: Orman" (1963)
"İstanbul" (1990)
Ömer Lütfi Akad (2 Eylül 1916, İstanbul - 19 Kasım 2011, İstanbul), Türk film yönetmeni ve senarist. Türk sinemasının "Koca Çınar"ı olarak bilinen Akad, 1950'li yıllara değin tiyatrocuların egemenliğinde kalmış olan Türk sinemasının, tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan en önemli isimlerden biri olmuştur. “Sinemacılar Kuşağı”nın ilk temsilcilerinden olan Akad, kendinden önceki sinemacılardan farklı olarak sinemanın kendine özgü dilini ve olanaklarını araştırıp geliştirmiş, imza attığı yapıtlarla kendinden sonra gelen birçok yönetmeni etkilemiş, onlara örnek olmuştur.
1948 yılında Vurun Kahpeye ile başladığı yönetmenliğini halk masalları uyarlamalarıyla sürdürmüş, polisiye filmleriyle sinema dilini geliştirmiştir. Ayrıca belgeseller çekip, senaryo yazarlığı yapmıştır. Yazdığı Işıkla Karanlık Arasında adlı deneme biyografisi Türk sinemasının başlangıç ve gelişim kesitinin görülebildiği ilginç bir yapıttır.
Sinema filmleri
Vurun Kahpeye (1949)
Lüküs Hayat (1950)
Tahir ile Zühre (1951)
Arzu ile Kamber (1951)
Kanun Namına (1952)
İngiliz Kemal Lawrense Karşı (1952)
İpsala Cinayeti / Altı Ölü Var (1953)
Katil (1953)
Öldüren Şehir (1953)
Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar (1954)
Bulgar Sadık (1954)
Vahşi Bir Kız Sevdim (1954)
Kardeş Kurşunu (1954)
Görünmeyen Adam İstanbul'da (1954)
Beyaz Mendil (1955)
Meçhul Kadın (1955)
Kalbimin Şarkısı (1955)
Ak Altın (1956)
Kara Talih (1957)
Meyhanecinin Kızı (1957)
Zümrüt (1958)
Ana Kucağı (1958)
Yalnızlar Rıhtımı (1959)
Cilalı İbo'nun Çilesi (1959)
Yangın Var (1959)
Dişi Kurt (1960)
Sessiz Harp (1961)
Üç Tekerlekli Bisiklet (1962)
Bir Gazetenin Hikayesi (1964)
Sırat Köprüsü (1966)
Hudutların Kanunu (1966)
Kızılırmak-Karakoyun (1967)
Ana (1967)
Kurbanlık Katil (1967)
Vesikalı Yarim (1968)
Kader Böyle İstedi (1968)
Seninle Ölmek İstiyorum (1969)
Bir Teselli Ver (1971)
Mahşere Kadar (1971)
Vahşi Çiçek (1971)
Yaralı Kurt (1972)
Gökçe Çiçek (1973)
Gelin (1973)
Düğün (1974)
Diyet (1975)
Esir Hayat (1974)
TV yapımları
Ömer Seyfettin Uyarlamaları
"Ferman" (1975)
"Pembe incili Kaftan" (1975)
"Diyet" (1975)
"Topuz" (1975)
Diğer
"Bir Ceza Avukatının Anıları" (1979, tv dizisi)
"Emekli Başkan"
"Çekiç ve Titreşim"
"Kuma"
"Isı"
Belgeseller
"Tanrının Bağışı: Orman" (1963)
"İstanbul" (1990)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Manisa
Manisa, Türkiye'nin bir ili ve en kalabalık on dördüncü şehri. 2013 itibarıyla 1.359.463 nüfusa sahiptir. Ege Bölgesinde yer alan ilde 17 ilçe bulunur. Nüfus bakımından İzmir'den sonra bölgedeki 2. büyük ilidir. "Şehzadeler Şehri" olarak da bilinir. Şifalı Mesir Macunu ve Sultaniye Üzümü ile tanınır. Antik çağda "Magnesia", Roma İmparatorluğu döneminde tam ismiyle "Magnesia ad Sipylum" olarak anılmıştır. Dünya dillerindeki mıknatıs ve magnezyum kelimelerinin kökeni Manisa'nın ismidir.
İzmir'e yakınlığının da sağladığı avantajlarla hızla gelişen bir merkezdir. Türkiye'nin en gelişmiş ve en büyük organize sanayi bölgelerinden birisine sahiptir. Manisa ili üzümü, kavunu, mesir macunu ile ünlüdür. Vestel grubu, Indesit, Bosch, Schneider, ECA, Eczacıbaşı, Ülker gibi birçok marka ve firma, üretim üssü olarak Manisa'yı tercih etmektedir. Bölgenin İzmir'den sonra ikinci büyük sanayi ve ticaret merkezidir. Kent merkezi olarak Türkiye'nin en yoğun göç alan şehirlerinden birisidir. 6 Aralık 2012'de Resmi Gazete'de yayımlanan 6360 No'lu kanun ile Manisa Büyükşehir Belediyesi'ne dönüştürülmüştür.
Antik kaynaklar şehrin kurucuları olarak, bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir. Magnetler, Batı Anadoluya göç ettiklerinde önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir koluda Sipylos dağı eteğindeki Magnesia’yı kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için “Magnesia ad Sipylum” adını kullanmışlardır. Magnesia, Türk hâkimiyeti sırasında zamanla Mağnisiye, Mağnisa, Manisa şekline dönüşmüştür. Kelime “Büyük şehir” anlamına gelmektedir.
Manisa dağı eteğinden Gediz ovasına bakan şehir sırasıyla Hititler, Frigler,Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır.
Harzemşahlara mensup bir emirin torunu olması kuvvetle muhtemel olan Saruhan Bey, Manisa’yı başkent yapmış, topraklarını genişletmiş, donanma kurarak Yunanistan sahilleri ve Trakya kesimine seferler yapmış, çevresindeki beylik ve devletlerle ittifaklar kurmuş, donanma sayesinde elde ettiği ganimetlerle ekonomik durumu düzeltip cami, medrese, zaviye, tekke ve kütüphaneler yaptırarak Manisa’nın bir Türk İslam şehri kimliği kazanmasını sağlamıştır.
Yıldırım Beyazıt’ın Anadolu birliğini sağlamak amacıyla 1390 yılında giriştiği Batı Anadolu harekatı esnasında Saruhanoğlu Beyliğinin başında bulunan Hızırşah, Yıldırım’ı karşılayarak barış yoluyla Manisa’yı Osmanlılara teslim etmiş; şehre hâkim olan Yıldırım Bayezit ise şehrin doğu kesimlerinin yönetimini Hızırşah’a bırakıp, Manisa’yı da Karesi ile birleştirerek oğlu Ertuğrul’un idaresine vermiştir.
Timur'un Anadolu'ya girip Yıldırım Bayezit’i Ankara Savasında mağlup etmesi üzerine, daha önce Timur'a sığınan Hızırşah'ın kardeşi Orhan Bey, Manisa'ya gelip bağımsızlık simgesi olarak 1403 yılında adına para bastırmıştır. Ancak Timur güçlerinin ayrılması üzerine tekrar Hızırsah'ın yönetimi ele geçirdiği, Osmanlı devletinin ikinci kurucusu olarak kabul edilen Çelebi Mehmet'in Anadolu birliğini sağlamak gayesiyle 1405-1406 yıllarında giriştiği Batı harekatı sırasında beyliğinin başında bulunduğu ve Çelebi Mehmet'in Manisa’yı alması üzerine idam edildiği bilinmektedir.
Tarih boyunca hemen her büyük medeniyetin dikkatini çekecek kadar zengin olmuş Manisa topraklarının geçmişi yontma taş devrine kadar uzanır. Bölge Lidya bölgesi olarak bilinen bölgenin tamamına yakına Manisa’dadır. Bölgede başka Sard (yada Sardis) olmak üzere sayısı yirmiyi aşan antik kent mevcuttur. Osmanlılarda ise Manisa Sancağı, geleceğin padişahlarının Osmanlı dönemi adıyla Saruhan Beylerbeyliği ilk görev yeridir. Şehzadeler Manisa bölgesinin yönetiminde sorumlu tutulup, idarecilik yeteneklerini geliştirirlerdi.
Manisa, Türkiye'nin bir ili ve en kalabalık on dördüncü şehri. 2013 itibarıyla 1.359.463 nüfusa sahiptir. Ege Bölgesinde yer alan ilde 17 ilçe bulunur. Nüfus bakımından İzmir'den sonra bölgedeki 2. büyük ilidir. "Şehzadeler Şehri" olarak da bilinir. Şifalı Mesir Macunu ve Sultaniye Üzümü ile tanınır. Antik çağda "Magnesia", Roma İmparatorluğu döneminde tam ismiyle "Magnesia ad Sipylum" olarak anılmıştır. Dünya dillerindeki mıknatıs ve magnezyum kelimelerinin kökeni Manisa'nın ismidir.
İzmir'e yakınlığının da sağladığı avantajlarla hızla gelişen bir merkezdir. Türkiye'nin en gelişmiş ve en büyük organize sanayi bölgelerinden birisine sahiptir. Manisa ili üzümü, kavunu, mesir macunu ile ünlüdür. Vestel grubu, Indesit, Bosch, Schneider, ECA, Eczacıbaşı, Ülker gibi birçok marka ve firma, üretim üssü olarak Manisa'yı tercih etmektedir. Bölgenin İzmir'den sonra ikinci büyük sanayi ve ticaret merkezidir. Kent merkezi olarak Türkiye'nin en yoğun göç alan şehirlerinden birisidir. 6 Aralık 2012'de Resmi Gazete'de yayımlanan 6360 No'lu kanun ile Manisa Büyükşehir Belediyesi'ne dönüştürülmüştür.
Antik kaynaklar şehrin kurucuları olarak, bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir. Magnetler, Batı Anadoluya göç ettiklerinde önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir koluda Sipylos dağı eteğindeki Magnesia’yı kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için “Magnesia ad Sipylum” adını kullanmışlardır. Magnesia, Türk hâkimiyeti sırasında zamanla Mağnisiye, Mağnisa, Manisa şekline dönüşmüştür. Kelime “Büyük şehir” anlamına gelmektedir.
Manisa dağı eteğinden Gediz ovasına bakan şehir sırasıyla Hititler, Frigler,Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır.
Harzemşahlara mensup bir emirin torunu olması kuvvetle muhtemel olan Saruhan Bey, Manisa’yı başkent yapmış, topraklarını genişletmiş, donanma kurarak Yunanistan sahilleri ve Trakya kesimine seferler yapmış, çevresindeki beylik ve devletlerle ittifaklar kurmuş, donanma sayesinde elde ettiği ganimetlerle ekonomik durumu düzeltip cami, medrese, zaviye, tekke ve kütüphaneler yaptırarak Manisa’nın bir Türk İslam şehri kimliği kazanmasını sağlamıştır.
Yıldırım Beyazıt’ın Anadolu birliğini sağlamak amacıyla 1390 yılında giriştiği Batı Anadolu harekatı esnasında Saruhanoğlu Beyliğinin başında bulunan Hızırşah, Yıldırım’ı karşılayarak barış yoluyla Manisa’yı Osmanlılara teslim etmiş; şehre hâkim olan Yıldırım Bayezit ise şehrin doğu kesimlerinin yönetimini Hızırşah’a bırakıp, Manisa’yı da Karesi ile birleştirerek oğlu Ertuğrul’un idaresine vermiştir.
Timur'un Anadolu'ya girip Yıldırım Bayezit’i Ankara Savasında mağlup etmesi üzerine, daha önce Timur'a sığınan Hızırşah'ın kardeşi Orhan Bey, Manisa'ya gelip bağımsızlık simgesi olarak 1403 yılında adına para bastırmıştır. Ancak Timur güçlerinin ayrılması üzerine tekrar Hızırsah'ın yönetimi ele geçirdiği, Osmanlı devletinin ikinci kurucusu olarak kabul edilen Çelebi Mehmet'in Anadolu birliğini sağlamak gayesiyle 1405-1406 yıllarında giriştiği Batı harekatı sırasında beyliğinin başında bulunduğu ve Çelebi Mehmet'in Manisa’yı alması üzerine idam edildiği bilinmektedir.
Tarih boyunca hemen her büyük medeniyetin dikkatini çekecek kadar zengin olmuş Manisa topraklarının geçmişi yontma taş devrine kadar uzanır. Bölge Lidya bölgesi olarak bilinen bölgenin tamamına yakına Manisa’dadır. Bölgede başka Sard (yada Sardis) olmak üzere sayısı yirmiyi aşan antik kent mevcuttur. Osmanlılarda ise Manisa Sancağı, geleceğin padişahlarının Osmanlı dönemi adıyla Saruhan Beylerbeyliği ilk görev yeridir. Şehzadeler Manisa bölgesinin yönetiminde sorumlu tutulup, idarecilik yeteneklerini geliştirirlerdi.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
tsunami
Tsunami (okunuşu: "Tsunami". Japonca'da liman dalgası anlamına gelen 津波 (つなみ) sözcüğünden) okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Yunan tarihçi Tukididis, tsunamileri denizaltı depreminden kaynaklandığını ileri sürdüğü bilinen ilk kişi olarak bilinmesine rağmen tsunaminin oluşumu hakkında 20. yüzyıla kadar pek bir şey bilinmemekteydi. Konu, hâlâ araştırılmaktadır. İlk jeolojik, coğrafik ve oşinografik makaleler, tsunamileri "sismik deniz dalgaları" olarak adlandırmaktadır.
Tropikal kasırga gibi bazı meteorolojik şartlar, büyük alçak basınç alanlarını oluşturarak İngilizce storm surge denilen fırtınalarda denizin fazla yükselmesi olgusuyla meteotsunamilere neden olabilir. Meteotsunamiler de deniz seviyesini gelgit normalin birkaç metre üstünde çıkartabilir. Bu değişim, alçak basınç alanındaki düşük atmosfer basıncından kaynaklanır. Bu storm surgeler kıyıya erişince etrafı suya boğarak tsunamiye benzetilebilirler.
Tsunami (okunuşu: "Tsunami". Japonca'da liman dalgası anlamına gelen 津波 (つなみ) sözcüğünden) okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Yunan tarihçi Tukididis, tsunamileri denizaltı depreminden kaynaklandığını ileri sürdüğü bilinen ilk kişi olarak bilinmesine rağmen tsunaminin oluşumu hakkında 20. yüzyıla kadar pek bir şey bilinmemekteydi. Konu, hâlâ araştırılmaktadır. İlk jeolojik, coğrafik ve oşinografik makaleler, tsunamileri "sismik deniz dalgaları" olarak adlandırmaktadır.
Tropikal kasırga gibi bazı meteorolojik şartlar, büyük alçak basınç alanlarını oluşturarak İngilizce storm surge denilen fırtınalarda denizin fazla yükselmesi olgusuyla meteotsunamilere neden olabilir. Meteotsunamiler de deniz seviyesini gelgit normalin birkaç metre üstünde çıkartabilir. Bu değişim, alçak basınç alanındaki düşük atmosfer basıncından kaynaklanır. Bu storm surgeler kıyıya erişince etrafı suya boğarak tsunamiye benzetilebilirler.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
deprem
Deprem, yer sarsıntısı veya zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler Sismograf ile ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da Sismoloji denir. Depremin şiddeti Moment magnitüd ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı şiddetteki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü şiddetteki depremler yıkıcı olabilir. Sarsıntının şiddeti Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvvetine etkilidir ve yer yüzüne yakın noktada gerçekleşen depremler daha çok hasar vermektedir.
Dünya yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde göstermektedir. Bazen yeryüzüne yakın bir noktada güçlü bir deprem gerçekleştiğinde tsunamiye sebep olabilir. Bu sarsıntılar ayrıca toprak kayması ve volkanik aktiviteleri de tetikleyebilir.
Genel olarak deprem sözcüğü herhangi bir sismik olayın -Doğal bir fenomen olarak gerçekleşmiş veya insanların sebebiyet verdiği- ürettiği sismik dalgaları adlandırmak için kullanılır. Depremler genellikle kırıkların (fay hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları veya nükleer testler sonucunda da gerçekleşebilir.
Doğal depremler
Üç çeşit kırık tipi bulunmaktadır. Bunlar; Eğim atımlı ters kırık, eğim atımlı normal kırık ve doğrultu atımlı kırıklardır.
Yeryüzünde pek çok deprem eğim atımlı ve doğrultu atımlı faylardaki kırıklar sonucunda meydana gelmektedir.
Artçı depremler
Ana depremden sonra meydana gelen sarsıntılara artçı sarsıntı denmektedir. Artçı sarsıntılar ana depremin hissedildiği merkezde gerçekleşir ancak şiddet olarak ondan daha küçüktür. Eğer artçı sarsıntı ana depremden daha şiddetli gerçekleşirse bilinmelidir ki artçıdan önce meydana gelen deprem ana deprem değil öncü sarsıntıdır ve artçı sarsıntı adı verilen sarsıntı aslında ana depremdir.
Deprem fırtınası
Belirli bir bölgede meydana gelen depremler dizisidir. Artçı sarsıntılardan farkı tek bir depreme bağlı olmayışlarıdır. Esas depremden sonra ondan daha yüksek şiddette artçılar meydana gelmezken deprem fırtınalarında bu mümkündür. Deprem fırtınasına örnek olarak 2004 yılında Yellowstone Ulusal Parkında meydana gelen sismik aktiviteleri verebiliriz.
Büyüklüğü ve gerçekleşme sıklığı
Dünyada her yıl yaklaşık 500.000 deprem meydana gelmekte ve bunların 100.000 kadarı hissedilmektedir. Guatemala. Şili, Peru, Endonezya, İran, Pakistan, Portekiz, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan, İtalya, Japonya ve ABD gibi ülkelerde sıklıkla ve küçük şiddetlerde depremler meydana gelmektedir.
Büyük şiddette depremler az sıklıkla gerçekleşir. Örneğin; Kabaca günde 10 kez gerçekleşen depremlerin çoğunun 4 şiddetinde olması 5 şiddetine göre daha olasıdır. Yine örneğin; İngilterede her yıl 3.7-4.6 şiddeti arası depremler, 10 yıl içinde 4.7-5.5 şiddetinde depremler görülürken 5.6 ve üstü şiddetteki depremler 100 yılda bir görülebilmektedir. Buna Gutenberg-.richter kuralı denilmiştir.
Yine USGS'ye göre 1900 yılından bu yana yılda ortalama 18 adet 7.0-7.9 şiddetleri arasında deprem meydana gelirken 8.0 ve üstü bir deprem yılda ortalama yalnızca bir kez gerçekleşmektedir.
Yakın tarihte ise 7.0 ve üstü şiddetteki depremlerin sıklığının azaldığı görülmektedir.
Yapay depremler
Depremlerin büyük çoğunluğu Dünyadaki tektonik tabakaların hareketi sonucu meydana gelir. Bunun yanı sıra insanlar da deprem oluşumuna neden olabilir. Büyük barajlar ve köprüler inşa ederken, toprağı delerken, kömür madeni kazarken veya petrol kuyuları açarken insanlar yapay depremler yaratabilir.[9] En bilinen örneklerden biri 2008 yılında Çin'in Sichuan kentindeki Zipingu Barajının çökmesi sonucu oluşan ve 69,227 kişinin ölümüne sebep olan yapay depremdir.[10]
Ölçümü ve yerlerinin belirlenmesi
Depremler sismometrelerle uzun mesafeler boyunca ölçülür çünkü sismik dalgalar Dünyanın iç kısmı boyunca hareket halindedirler. Depremin kesin şiddeti Moment magnitüd ölçeği numaralandırması (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile tespit edilir. Buna göre 7 ve üstü depremler yıkıcı türlerdendir. Hissedilen şiddet ise Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. (2-12 şiddeti)
Her yer sarsıntısı değişik tipteki sismik dalgaların farklı hızlardaki hareketini meydana getirir: Boylamsal (P-dalgaları), Enlemsel (S-dalgaları) ve bir takım yüzey dalgaları. Sismik dalgaların yayılma hızı ortamın yoğunluğu ve esnekliğine göre 3 km/s ile 13 km/s arasında değişebilir. Yeryüzünde S-dalgalarına oranla P-dalgaları çok daha hızlı ilerler. Rasathaneler ile depremin merkez üssü arası uzaklık farkı ölçülmekle birlikte deprem odağının derinliği de kabaca ölçülür.
Depremler sadece şiddetlerine göre kategorilendirilmez. Bunun yanı sıra nerede meydana geldikleri de önemlidir. Dünya sismik aktivitelerle birlikte coğrafi ve politik olarak 754 Flinn-Engdahl bölgeleri (F-E bölgeleri)'ne ayrılmıştır. Daha aktif alanlar daha küçük alanlara bölünmüştür. Pek aktif olmayan kuşaklar ise geniş F-E bölgeleri oluşturur.
Sonuçları
Sallantı ve yeryüzü çatlamasına bağlı olarak binaların ve dikili yapıların zarar görmesi depremlerin en temel sonuçlarından biridir. Sonucun ciddiyeti; depremin Richter ölçeğine göre şiddeti, merkez üsse olan uzaklığı ve yerel jeolojik, jeomorfolojik durumlarına bağlı olarak dalga yayılımı arttıran yahut azaltan karmaşık bir birleşimdir.
Yer sarsıntısı zemin hızlanması ile ölçülür.
Bölgeye özgü jeolojik, jeomorfolojik ve yapısal özellikler düşük şiddetli depremlerde bile güçlü şiddette bir sallantıya sebep olabilir. Buna amplifikasyon etkisi denmektedir.
Yer çatlakları baraj, köprü, nükleer tesis gibi büyük ve geniş yapılar için büyük tehlike oluşturmaktadır.
Heyelan ve çığlar
Depremler ardından gelen pek çok ve sürekli artçı sarsıntı, volkanik dağların aktif hale geçmesi, kıyıya vuran güçlü dalgalar ve orman yangınları sonucu heyelanlar meydana gelebilmektedir. Heyelanlar deprem sonrası yardım için orada bulunan personel için de önemli bir tehlikedir.
Yangınlar
Deprem ardından elektrik hatları ile gaz borularının zarar görmesi sonucu yangınlar çıkabilir. Yine depreme bağlı olarak su borularının da zarar görmesi durumunda depremlere zamanında müdahale etmek zorlaşabilmektedir. Örneğin; 1906 San Francisco depreminde ölümlerin çoğu durdurulamayan yangın sonucunda gerçekleşmiştir.
Zemin sıvılaşması
Zemin sıvılaşması sallantı sonrası suya doymuş tanecikli materyallerin sıkılığını kaybetmesi ve katı halden sıvı hale geçmesi şeklinde görülebilir. Bu durumda binalar ve köprüler çökebilir ya da bulunduğu noktaya batabilir. Örneğin; 1964 Alaska Depreminde pek çok yapı toprağın sıvılaşması sonucu çökmüştür.
Tsunami
Tsunamiler okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan depreme bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi meydana gelen tektonik olaylar sebebiyle denizde açığa çıkan enerji sonucunda meydana gelen uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
Seller
Seller de deprem sonrası oluşabilen tehlikelerden biridir. Sellere nehir ve göllerin kapasitelerinden fazla su taşımaları sonucunda taşmalarının yanı sıra deprem sırasında barajların yıkılması veya hasar görmesi de sebep olabilir.
Gelgit kuvveti
Depremlerin gelgit kuvvetlerini oluşturduklarını da tespit edilmiştir.
İnsana Etkileri
Depremler hastalık, temel ihtiyaç eksikliği, yaşam kaybı, yüksek sigorta primleri, genel mülke zarar, yollarda ve köprülerde hasar ile binalarda çatlak ve yıkılmaya sebep verebilir. Volkanik faaliyetleri harekete geçirerek var olan hasardan çok daha fazlasına sebep olabilir.
Başlıca depremler
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük deprem, 22 Mayıs 1960 tarihinde Şili'nin Cañete kentinde meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki depremdir. Enerji boşalımı olarak bakıldığında ise bir sonraki en büyük deprem 9.2 ile 27 Mart 1964 tarihinde Alaska'da gerçekleşmiştir.
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük 10 depremin tamamı 8.5 ve üstü büyüklükteyken buna paralel olarak en çok can kaybına sebebiyet vermiş depremlerden biri de bunlar dışında 2004 yılında Hint Okyanusunda meydana gelen depremdir.
Depremlerin en önemli sonucu insanların hayatını kaybetmesidir. Güçlü bir deprem gerçekleştiğinde okyanus kıyısında bulunan ve pek çok insanın yaşadığı bölgeler önemli risk oluşturmaktadır. Bu depreme bağlı olarak tsunami meydana gelebilmekte ve binlerce kilometre uzaklıktaki bölgeleri bile etkileyebilmektedir. Tehlike altındaki diğer insanlar depremlerin nadir ancak kuvvetli görüldüğü yerlerde, depreme önem vermeyen fakir bölgelerde ve kontrolsüz inşa edilmiş yapılarda yaşayan insanlardır.
Tarihi
Yunan filozof Anaxagoras'ın yaşadığı 5.yüzyıldan 14.yüzyıla kadar depremler Dünyanın oyuklarındaki hava boşluklarına bağlandı.
Milattan önce 625-547 yıllarında yaşayan Thales ise depremlere yeryüzü ve su arasındaki gerilimin sebep olduğunu ileri sürmüştür. Miletli Anaksimenes'e göre ise eğimli arazilerin kurak yahut yaş olma durumu depremlerin temel sebebiydi. Bir diğer filozof Demokritos'ta depreme sebep olarak suyu göstermişti. Gaius Plinius Secundus depremleri yeraltı fırtınaları olarak tanımlıyordu.
Deprem, yer sarsıntısı veya zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler Sismograf ile ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da Sismoloji denir. Depremin şiddeti Moment magnitüd ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı şiddetteki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü şiddetteki depremler yıkıcı olabilir. Sarsıntının şiddeti Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvvetine etkilidir ve yer yüzüne yakın noktada gerçekleşen depremler daha çok hasar vermektedir.
Dünya yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde göstermektedir. Bazen yeryüzüne yakın bir noktada güçlü bir deprem gerçekleştiğinde tsunamiye sebep olabilir. Bu sarsıntılar ayrıca toprak kayması ve volkanik aktiviteleri de tetikleyebilir.
Genel olarak deprem sözcüğü herhangi bir sismik olayın -Doğal bir fenomen olarak gerçekleşmiş veya insanların sebebiyet verdiği- ürettiği sismik dalgaları adlandırmak için kullanılır. Depremler genellikle kırıkların (fay hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları veya nükleer testler sonucunda da gerçekleşebilir.
Doğal depremler
Üç çeşit kırık tipi bulunmaktadır. Bunlar; Eğim atımlı ters kırık, eğim atımlı normal kırık ve doğrultu atımlı kırıklardır.
Yeryüzünde pek çok deprem eğim atımlı ve doğrultu atımlı faylardaki kırıklar sonucunda meydana gelmektedir.
Artçı depremler
Ana depremden sonra meydana gelen sarsıntılara artçı sarsıntı denmektedir. Artçı sarsıntılar ana depremin hissedildiği merkezde gerçekleşir ancak şiddet olarak ondan daha küçüktür. Eğer artçı sarsıntı ana depremden daha şiddetli gerçekleşirse bilinmelidir ki artçıdan önce meydana gelen deprem ana deprem değil öncü sarsıntıdır ve artçı sarsıntı adı verilen sarsıntı aslında ana depremdir.
Deprem fırtınası
Belirli bir bölgede meydana gelen depremler dizisidir. Artçı sarsıntılardan farkı tek bir depreme bağlı olmayışlarıdır. Esas depremden sonra ondan daha yüksek şiddette artçılar meydana gelmezken deprem fırtınalarında bu mümkündür. Deprem fırtınasına örnek olarak 2004 yılında Yellowstone Ulusal Parkında meydana gelen sismik aktiviteleri verebiliriz.
Büyüklüğü ve gerçekleşme sıklığı
Dünyada her yıl yaklaşık 500.000 deprem meydana gelmekte ve bunların 100.000 kadarı hissedilmektedir. Guatemala. Şili, Peru, Endonezya, İran, Pakistan, Portekiz, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan, İtalya, Japonya ve ABD gibi ülkelerde sıklıkla ve küçük şiddetlerde depremler meydana gelmektedir.
Büyük şiddette depremler az sıklıkla gerçekleşir. Örneğin; Kabaca günde 10 kez gerçekleşen depremlerin çoğunun 4 şiddetinde olması 5 şiddetine göre daha olasıdır. Yine örneğin; İngilterede her yıl 3.7-4.6 şiddeti arası depremler, 10 yıl içinde 4.7-5.5 şiddetinde depremler görülürken 5.6 ve üstü şiddetteki depremler 100 yılda bir görülebilmektedir. Buna Gutenberg-.richter kuralı denilmiştir.
Yine USGS'ye göre 1900 yılından bu yana yılda ortalama 18 adet 7.0-7.9 şiddetleri arasında deprem meydana gelirken 8.0 ve üstü bir deprem yılda ortalama yalnızca bir kez gerçekleşmektedir.
Yakın tarihte ise 7.0 ve üstü şiddetteki depremlerin sıklığının azaldığı görülmektedir.
Yapay depremler
Depremlerin büyük çoğunluğu Dünyadaki tektonik tabakaların hareketi sonucu meydana gelir. Bunun yanı sıra insanlar da deprem oluşumuna neden olabilir. Büyük barajlar ve köprüler inşa ederken, toprağı delerken, kömür madeni kazarken veya petrol kuyuları açarken insanlar yapay depremler yaratabilir.[9] En bilinen örneklerden biri 2008 yılında Çin'in Sichuan kentindeki Zipingu Barajının çökmesi sonucu oluşan ve 69,227 kişinin ölümüne sebep olan yapay depremdir.[10]
Ölçümü ve yerlerinin belirlenmesi
Depremler sismometrelerle uzun mesafeler boyunca ölçülür çünkü sismik dalgalar Dünyanın iç kısmı boyunca hareket halindedirler. Depremin kesin şiddeti Moment magnitüd ölçeği numaralandırması (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile tespit edilir. Buna göre 7 ve üstü depremler yıkıcı türlerdendir. Hissedilen şiddet ise Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. (2-12 şiddeti)
Her yer sarsıntısı değişik tipteki sismik dalgaların farklı hızlardaki hareketini meydana getirir: Boylamsal (P-dalgaları), Enlemsel (S-dalgaları) ve bir takım yüzey dalgaları. Sismik dalgaların yayılma hızı ortamın yoğunluğu ve esnekliğine göre 3 km/s ile 13 km/s arasında değişebilir. Yeryüzünde S-dalgalarına oranla P-dalgaları çok daha hızlı ilerler. Rasathaneler ile depremin merkez üssü arası uzaklık farkı ölçülmekle birlikte deprem odağının derinliği de kabaca ölçülür.
Depremler sadece şiddetlerine göre kategorilendirilmez. Bunun yanı sıra nerede meydana geldikleri de önemlidir. Dünya sismik aktivitelerle birlikte coğrafi ve politik olarak 754 Flinn-Engdahl bölgeleri (F-E bölgeleri)'ne ayrılmıştır. Daha aktif alanlar daha küçük alanlara bölünmüştür. Pek aktif olmayan kuşaklar ise geniş F-E bölgeleri oluşturur.
Sonuçları
Sallantı ve yeryüzü çatlamasına bağlı olarak binaların ve dikili yapıların zarar görmesi depremlerin en temel sonuçlarından biridir. Sonucun ciddiyeti; depremin Richter ölçeğine göre şiddeti, merkez üsse olan uzaklığı ve yerel jeolojik, jeomorfolojik durumlarına bağlı olarak dalga yayılımı arttıran yahut azaltan karmaşık bir birleşimdir.
Yer sarsıntısı zemin hızlanması ile ölçülür.
Bölgeye özgü jeolojik, jeomorfolojik ve yapısal özellikler düşük şiddetli depremlerde bile güçlü şiddette bir sallantıya sebep olabilir. Buna amplifikasyon etkisi denmektedir.
Yer çatlakları baraj, köprü, nükleer tesis gibi büyük ve geniş yapılar için büyük tehlike oluşturmaktadır.
Heyelan ve çığlar
Depremler ardından gelen pek çok ve sürekli artçı sarsıntı, volkanik dağların aktif hale geçmesi, kıyıya vuran güçlü dalgalar ve orman yangınları sonucu heyelanlar meydana gelebilmektedir. Heyelanlar deprem sonrası yardım için orada bulunan personel için de önemli bir tehlikedir.
Yangınlar
Deprem ardından elektrik hatları ile gaz borularının zarar görmesi sonucu yangınlar çıkabilir. Yine depreme bağlı olarak su borularının da zarar görmesi durumunda depremlere zamanında müdahale etmek zorlaşabilmektedir. Örneğin; 1906 San Francisco depreminde ölümlerin çoğu durdurulamayan yangın sonucunda gerçekleşmiştir.
Zemin sıvılaşması
Zemin sıvılaşması sallantı sonrası suya doymuş tanecikli materyallerin sıkılığını kaybetmesi ve katı halden sıvı hale geçmesi şeklinde görülebilir. Bu durumda binalar ve köprüler çökebilir ya da bulunduğu noktaya batabilir. Örneğin; 1964 Alaska Depreminde pek çok yapı toprağın sıvılaşması sonucu çökmüştür.
Tsunami
Tsunamiler okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan depreme bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi meydana gelen tektonik olaylar sebebiyle denizde açığa çıkan enerji sonucunda meydana gelen uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
Seller
Seller de deprem sonrası oluşabilen tehlikelerden biridir. Sellere nehir ve göllerin kapasitelerinden fazla su taşımaları sonucunda taşmalarının yanı sıra deprem sırasında barajların yıkılması veya hasar görmesi de sebep olabilir.
Gelgit kuvveti
Depremlerin gelgit kuvvetlerini oluşturduklarını da tespit edilmiştir.
İnsana Etkileri
Depremler hastalık, temel ihtiyaç eksikliği, yaşam kaybı, yüksek sigorta primleri, genel mülke zarar, yollarda ve köprülerde hasar ile binalarda çatlak ve yıkılmaya sebep verebilir. Volkanik faaliyetleri harekete geçirerek var olan hasardan çok daha fazlasına sebep olabilir.
Başlıca depremler
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük deprem, 22 Mayıs 1960 tarihinde Şili'nin Cañete kentinde meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki depremdir. Enerji boşalımı olarak bakıldığında ise bir sonraki en büyük deprem 9.2 ile 27 Mart 1964 tarihinde Alaska'da gerçekleşmiştir.
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük 10 depremin tamamı 8.5 ve üstü büyüklükteyken buna paralel olarak en çok can kaybına sebebiyet vermiş depremlerden biri de bunlar dışında 2004 yılında Hint Okyanusunda meydana gelen depremdir.
Depremlerin en önemli sonucu insanların hayatını kaybetmesidir. Güçlü bir deprem gerçekleştiğinde okyanus kıyısında bulunan ve pek çok insanın yaşadığı bölgeler önemli risk oluşturmaktadır. Bu depreme bağlı olarak tsunami meydana gelebilmekte ve binlerce kilometre uzaklıktaki bölgeleri bile etkileyebilmektedir. Tehlike altındaki diğer insanlar depremlerin nadir ancak kuvvetli görüldüğü yerlerde, depreme önem vermeyen fakir bölgelerde ve kontrolsüz inşa edilmiş yapılarda yaşayan insanlardır.
Tarihi
Yunan filozof Anaxagoras'ın yaşadığı 5.yüzyıldan 14.yüzyıla kadar depremler Dünyanın oyuklarındaki hava boşluklarına bağlandı.
Milattan önce 625-547 yıllarında yaşayan Thales ise depremlere yeryüzü ve su arasındaki gerilimin sebep olduğunu ileri sürmüştür. Miletli Anaksimenes'e göre ise eğimli arazilerin kurak yahut yaş olma durumu depremlerin temel sebebiydi. Bir diğer filozof Demokritos'ta depreme sebep olarak suyu göstermişti. Gaius Plinius Secundus depremleri yeraltı fırtınaları olarak tanımlıyordu.


[right]Arif YAMAN[/right]