Nihat Kahveci
Nihat Kahveci (d. 23 Kasım 1979, İstanbul) forvet mevkinde görev yapmış Türk eski futbolcu.Şu anda Villarreal'in altyapı teknik direktörlüğünü yapmaktadır.
23 Kasım 1979’da İstanbul’da doğdu. 1996 yılında geldiği Beşiktaş’ın altyapısında çıkardığı maçlarla kısa sürede dikkat çekti. Ankaragücü ile oynanan bir PAF maçında oyuna 60. dakikada giren ve üç gol atarak 2-0 yenik olan takımını 3-2 galibiyete taşıyan Nihat bir anda günün adamı oldu. 1997 – 98 sezonunda Kahramanmaraş’a transfer olurken son anda antrenör Fuat Yaman’ın önerisiyle John Benjamin Toshack tarafından A takım kadrosuna alındı.
A Takımı’na geçtikten kısa bir süre sonra Galatasaray ile oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında kupayı Beşiktaş’a getiren golü atınca günün adamı oldu. Gençliği, enerjisi, sürati, özellikle sağ ayağı ile uzaktan attığı goller Nihat’ı Beşiktaş’ın vazgeçilmez yıldızı haline getirdi. Beşiktaş’ta oynadığı ilk yılda takımı Türkiye Kupası’nı kazanırken Nihat’ın da bu başarıda payı büyük oldu. Nihat Beşiktaş’ta oynadığı 115 lig maçında 28 gol attı.
2001 Ocak ayında ara transferde Toshack tarafından, İspanya La Liga takımlarından Real Sociedad'a alındı. Bu transferden Beşiktaş 5 Milyon Euro kazandı. İlk yarım sezonunda çok az şans bulan Nihat ancak 2 gol atabildi. Nihat bir taraftan kadroya girme savaşı verirken öte yandan Baskça öğrendi.
Gerçek futbolunu 2002 – 03 sezonunda ortaya koyan Nihat, özellikle Darko Kovaceviç’le müthiş bir ikili oluşturdu. Nihat Kahveci 23 gol kaydederek İspanya gol krallığı listesinin üst sıralarında yeralırken Real Sociedad’da ligi Real Madrid’in arkasından ikinci bitirdi.
Nihat, 2003 temmuzunda Pınar Kaşgören ile İstanbul'da evlendi.
Sociedad, 2003 - 04 sezonunda bir önceki yıla oranla çok kötü performans gösterirken, takımı sırtlayanların başında yine Nihat Kahveci vardı. Bu sezonda da 14 gol atan Nihat, İspanya’da yılın futbolcusu seçildi. 2004 – 05’te sezona yine başarılı bir giriş yapan 23 maçta 13 gol attı. Ancak sezon ortasında sakatlandı ve sezonu erken kapattı. Sakatlıktan sonra 2005 - 06’da geç forma giren Nihat ancak 7 golde kaldı.
Nihat 2006'da sözleşmesi bitince Villareal'e transfer oldu. Ancak yeni takımında onu şanssızlıklar bekliyordu. 2006’da yine ağır bir sakatlık yaşadı ve 8 ay süren sahalardan uzak kaldı. Sakatlık sonrası 2007 – 08 sezonuna super bir başlangıç yapan Nihat, fileleri birbiri ardına havalandırırak Villareal’in La Liga’da başarılı bir sezon geçirmesini sağladı.
Nihat, Euro 2008 elemelerinde de attığı gollerle Milli Takıma Avrupa Futbol Şampiyonası’nın kapısını açan adam oldu. Nihat Milli Takım’da ilk formayı 2000 yılında giydi. Kahveci, Milli Takımın üçüncü olduğu 2002’deki Dünya Kupası kadrosunda da yer aldı.
***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Andre Malraux
André Malraux (1901-1976) Fransız romancı, sanat tarihçi ve devlet adamı.
1922'de bir Khmer tapınağını görmek amacıyla Kamboçya'ya gitti.Tapınağın kabartmalarını sökmek suçundan bir süre hapis yattı. Burası, Malraux'nun sömürge karşıtı düşüncelerinin geliştiği yer oldu. Güneydoğu Asya'da L'lndochine Enchainee adlı gazeteyi kurdu. Daha sonra Çin'e geçerek Devrimci eylemlerde bulundu.
1929'da Afganistan ve İran'da, 1934'te Arabistan Yarımadası'nda incelemelerde bulundu. İspanya iç savaşına pilot olarak katılıp, cumhuriyetçi cephede savaştı. 1945'te Roman yazmayı bırakarak Sanat Tarihine yöneldi.1959-1969 arasında Fransa'da Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Çağın felsefi ve ideolojik yapısını sorgulayan Malraux'nun yapıtlarında, burjuva toplumuyla ve bu toplumda yaşayan bireylerin varoluşsal sorunlarıyla bir hesaplaşmasını görürüz.
En önemli eseri Dünya klasikleri arasında bulunan (La Condition Humaine) İnsanlık Yazgısı (1933), (L'Espoir) Umut (1937), (Les Noyers de l'Altenburg) Altenburg'un Ceviz Ağaçları (1947).
André Malraux (1901-1976) Fransız romancı, sanat tarihçi ve devlet adamı.
1922'de bir Khmer tapınağını görmek amacıyla Kamboçya'ya gitti.Tapınağın kabartmalarını sökmek suçundan bir süre hapis yattı. Burası, Malraux'nun sömürge karşıtı düşüncelerinin geliştiği yer oldu. Güneydoğu Asya'da L'lndochine Enchainee adlı gazeteyi kurdu. Daha sonra Çin'e geçerek Devrimci eylemlerde bulundu.
1929'da Afganistan ve İran'da, 1934'te Arabistan Yarımadası'nda incelemelerde bulundu. İspanya iç savaşına pilot olarak katılıp, cumhuriyetçi cephede savaştı. 1945'te Roman yazmayı bırakarak Sanat Tarihine yöneldi.1959-1969 arasında Fransa'da Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Çağın felsefi ve ideolojik yapısını sorgulayan Malraux'nun yapıtlarında, burjuva toplumuyla ve bu toplumda yaşayan bireylerin varoluşsal sorunlarıyla bir hesaplaşmasını görürüz.
En önemli eseri Dünya klasikleri arasında bulunan (La Condition Humaine) İnsanlık Yazgısı (1933), (L'Espoir) Umut (1937), (Les Noyers de l'Altenburg) Altenburg'un Ceviz Ağaçları (1947).


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Vasfi Rıza Zobu
Vasfi Rıza Zobu, (d. 5 Aralık 1902, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu – ö. 23 Kasım 1992, İstanbul, Türkiye). Türk tiyatro ve sinema sanatçısı.
Beyazıt Rüştiyesi`nin ardından Kuleli Askerî Lisesi'ni yarıda bırakarak Alman Ticaret Mektebi'ne girdi ve bitirdi. Daha sonra, iki yıl Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etti.
1917 yılında Darülbedayi Tiyatro Okulu'na, 1923'te ise sahneye çıkmaya başladı. Şehir Tiyatroları'nda oyuncu, yönetmen ve yönetici olarak uzun yıllar görev yaptı. 1948 yılında, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda, senaryosunu Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı "Paydos" adlı dramatik eserin başrolünde oynayarak ününü arttırdı. Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğinde bulundu. 1984'de genel sanat yönetmenliğinden ve Şehir Tiyatroları`ndan ayrıldı.
Birçok çeviri ve uyarlama oyuna imza atan Vasfi Rıza Zobu, özellikle güldürü ve vodvillerdeki rolleri ile beğeni kazandı. 1921'de kısa dizi filmlerle sinema oyunculuğuna da başladı ve Muhsin Ertuğrul'un yönettiği filmlerde oynadı.
1923'den sonra gazete ve dergilerde tiyatro ile ilgili yazılar yazdı. 1987 yılında Devlet Sanatçısı ödülü aldı. 23 Kasım 1992 günü İstanbul'da vefat etti. Vasfi Rıza Zobu, kendisi gibi tiyatrocu olan Bilge Zobu'nun amcasıdır.
Oynadığı filmler
Bican Bey Vekilharç (1917)
Boğaziçi Esrarı (Nur Baba) (1922)
İstanbul`da Bir Facia-i Aşk (1922)
Leblebici Horhor (1923)
Ateşten Gömlek (1923)
Bir Sigara Yüzünden (1928)
Ankara Postası (1928)
Kaçakçılar (1929)
Söz Bir Allah Bir (1933)
Karım Beni Aldatırsa (1933)
Milyon Avcıları (1934)
Leblebici Horhor Ağa (1934)
Aynaroz Kadısı (1938)
Allahın Cenneti (1939)
Bir Kavuk Devrildi (1939)
Tosun Paşa (1939)
Akasya Palas (1940)
Yayla Kartalı (1945)
Kızılırmak - Karakoyun (1946)
Harman Sonu (Köy Güzeli) (1946)
Edi ile Büdü Tiyatrocu (1952)
Edi ile Büdü (1952)
Vasfi Rıza Zobu, (d. 5 Aralık 1902, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu – ö. 23 Kasım 1992, İstanbul, Türkiye). Türk tiyatro ve sinema sanatçısı.
Beyazıt Rüştiyesi`nin ardından Kuleli Askerî Lisesi'ni yarıda bırakarak Alman Ticaret Mektebi'ne girdi ve bitirdi. Daha sonra, iki yıl Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etti.
1917 yılında Darülbedayi Tiyatro Okulu'na, 1923'te ise sahneye çıkmaya başladı. Şehir Tiyatroları'nda oyuncu, yönetmen ve yönetici olarak uzun yıllar görev yaptı. 1948 yılında, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda, senaryosunu Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı "Paydos" adlı dramatik eserin başrolünde oynayarak ününü arttırdı. Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğinde bulundu. 1984'de genel sanat yönetmenliğinden ve Şehir Tiyatroları`ndan ayrıldı.
Birçok çeviri ve uyarlama oyuna imza atan Vasfi Rıza Zobu, özellikle güldürü ve vodvillerdeki rolleri ile beğeni kazandı. 1921'de kısa dizi filmlerle sinema oyunculuğuna da başladı ve Muhsin Ertuğrul'un yönettiği filmlerde oynadı.
1923'den sonra gazete ve dergilerde tiyatro ile ilgili yazılar yazdı. 1987 yılında Devlet Sanatçısı ödülü aldı. 23 Kasım 1992 günü İstanbul'da vefat etti. Vasfi Rıza Zobu, kendisi gibi tiyatrocu olan Bilge Zobu'nun amcasıdır.
Oynadığı filmler
Bican Bey Vekilharç (1917)
Boğaziçi Esrarı (Nur Baba) (1922)
İstanbul`da Bir Facia-i Aşk (1922)
Leblebici Horhor (1923)
Ateşten Gömlek (1923)
Bir Sigara Yüzünden (1928)
Ankara Postası (1928)
Kaçakçılar (1929)
Söz Bir Allah Bir (1933)
Karım Beni Aldatırsa (1933)
Milyon Avcıları (1934)
Leblebici Horhor Ağa (1934)
Aynaroz Kadısı (1938)
Allahın Cenneti (1939)
Bir Kavuk Devrildi (1939)
Tosun Paşa (1939)
Akasya Palas (1940)
Yayla Kartalı (1945)
Kızılırmak - Karakoyun (1946)
Harman Sonu (Köy Güzeli) (1946)
Edi ile Büdü Tiyatrocu (1952)
Edi ile Büdü (1952)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Eduard Şevardnadze
Eduard Şevardnadze (Gürcüce: ედუარდ შევარდნაძე; d. 25 Ocak 1928, ö.7 Temmuz 2014)), Eski SSCB dışişleri bakanı, eski Gürcistan'ın devlet başkanı. İlk devlet başkanı Zviad Gamsahurdia'nın devrilmesiyle iktidara gelmiş, Miheil Saakaşvili liderliğindeki muhalefet tarafından iktidardan ayrılmak zorunda bırakılmıştır.
Gürcü bir öğretmenin oğludur. Gürcistan Komünist Partisi'nin okulunda öğrenim gördü. 1960'ta Kutaisi Pedagoji Entitüsü'nde tarih öğrenimini tamamladı. 1946'da Komsomol'a girdi.1957-61 arasında Gürcistan Komsomolu Merkez Komitesi birinci sekreterliği görevini yürüttü. 1964'te Tiflis'e giderek parti yönetiminde çeşitli görevler üstlendi ve 1972'de Gürcistan Komünist Partisi birinci sekreteri oldu. 1976'da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne, 1978'de de Politbüro aday üyeliğine seçildi. 1985'te Politbüro'ya alındı ve 1957'den beri dışişleri bakanı olan Andrey Gromiko'nun yerine dışişleri bakanlığına getirildi.
Daha önce hiç dış politika deneyimi olmadığı halde Şevardnadze, Gorbaçov'un dış politika çizgisini başarıyla uyguladı. Bu çerçevede Sovyet askerleri 1988'de Afganistan'dan çekildi; ABD'yle yeni silahsızlanma antlaşmaları hazırlandı; 1989-1990'da Doğu Avrupa ülkelerinin tümünde komünist yönetimlerin çöküşünü Sovyet hükümeti sessizce onayladı. Şevardnadze, Gorbaçov'un en yakın çalışma arkadaşları ve glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarının en etkin savunucuları arasında yer aldı. Ama Aralık 1990'da, tutucu komünistlerin yönetim üzerindeki etkisinin artışını protesto amacıyla ansızın istifa etti. Tutucuların 1991'de giriştiği darbenin başarısızlığa uğramasından sonra Sovyet Dışişleri Bakanlığı görevine kısa süre (19 Kasım-25 Aralık) için döndü; SSCB'nin dağılmasıyla bu görevi de sona erdi.
Şevardnadze 10 Mart 1992'de Gürcistan'ın Devlet Konseyi başkanlığına (devlet başkanı) getirildi. 1995 ve 2000 yıllarında yapılan seçimlerde iki kez daha bu göreve getirildi. Ağustos 1995 ve Şubat 1998'de iki ayrı suikast girişimini atlattı. İktidar boyunca karşı karşıya kaldığı en büyük sorun Abhazya ve Güney Osetya'daki ayrılıkçı hareketlerdi. 2 Kasım 2003'te yapılan parlamento seçimlerine hile karıştırıldığı iddiasıyla başlayan toplu gösteriler sonucunda başta Mihail Saakaşvili ve diğer muhalefet liderlerinin çağrısına uyarak görevinden çekildi. Tüm dünyanın Gül Devrimi diye bildiği bu olayda Batılı vakıfların maddi desteğiyle tıpkı Sırbistan'daki Slobodan Miloşeviç'e yapılan iktidardan indirme girişimi Şevardnadze için de başarılı oldu.
7 Temmuz 2014 tarihinde hayatını kaybetmiştir. 13 Temmuz 2014 tarihinde Tiflis'teki Kutsal Üçlü Sameba katedralinde düzenlenen devlet töreninin ardından vasiyeti üzerine yaşadığı konuta götürüldü ve konutun bahçesinde, daha önce vefat eden eşinin yanında toprağa verildi.
Eduard Şevardnadze (Gürcüce: ედუარდ შევარდნაძე; d. 25 Ocak 1928, ö.7 Temmuz 2014)), Eski SSCB dışişleri bakanı, eski Gürcistan'ın devlet başkanı. İlk devlet başkanı Zviad Gamsahurdia'nın devrilmesiyle iktidara gelmiş, Miheil Saakaşvili liderliğindeki muhalefet tarafından iktidardan ayrılmak zorunda bırakılmıştır.
Gürcü bir öğretmenin oğludur. Gürcistan Komünist Partisi'nin okulunda öğrenim gördü. 1960'ta Kutaisi Pedagoji Entitüsü'nde tarih öğrenimini tamamladı. 1946'da Komsomol'a girdi.1957-61 arasında Gürcistan Komsomolu Merkez Komitesi birinci sekreterliği görevini yürüttü. 1964'te Tiflis'e giderek parti yönetiminde çeşitli görevler üstlendi ve 1972'de Gürcistan Komünist Partisi birinci sekreteri oldu. 1976'da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne, 1978'de de Politbüro aday üyeliğine seçildi. 1985'te Politbüro'ya alındı ve 1957'den beri dışişleri bakanı olan Andrey Gromiko'nun yerine dışişleri bakanlığına getirildi.
Daha önce hiç dış politika deneyimi olmadığı halde Şevardnadze, Gorbaçov'un dış politika çizgisini başarıyla uyguladı. Bu çerçevede Sovyet askerleri 1988'de Afganistan'dan çekildi; ABD'yle yeni silahsızlanma antlaşmaları hazırlandı; 1989-1990'da Doğu Avrupa ülkelerinin tümünde komünist yönetimlerin çöküşünü Sovyet hükümeti sessizce onayladı. Şevardnadze, Gorbaçov'un en yakın çalışma arkadaşları ve glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarının en etkin savunucuları arasında yer aldı. Ama Aralık 1990'da, tutucu komünistlerin yönetim üzerindeki etkisinin artışını protesto amacıyla ansızın istifa etti. Tutucuların 1991'de giriştiği darbenin başarısızlığa uğramasından sonra Sovyet Dışişleri Bakanlığı görevine kısa süre (19 Kasım-25 Aralık) için döndü; SSCB'nin dağılmasıyla bu görevi de sona erdi.
Şevardnadze 10 Mart 1992'de Gürcistan'ın Devlet Konseyi başkanlığına (devlet başkanı) getirildi. 1995 ve 2000 yıllarında yapılan seçimlerde iki kez daha bu göreve getirildi. Ağustos 1995 ve Şubat 1998'de iki ayrı suikast girişimini atlattı. İktidar boyunca karşı karşıya kaldığı en büyük sorun Abhazya ve Güney Osetya'daki ayrılıkçı hareketlerdi. 2 Kasım 2003'te yapılan parlamento seçimlerine hile karıştırıldığı iddiasıyla başlayan toplu gösteriler sonucunda başta Mihail Saakaşvili ve diğer muhalefet liderlerinin çağrısına uyarak görevinden çekildi. Tüm dünyanın Gül Devrimi diye bildiği bu olayda Batılı vakıfların maddi desteğiyle tıpkı Sırbistan'daki Slobodan Miloşeviç'e yapılan iktidardan indirme girişimi Şevardnadze için de başarılı oldu.
7 Temmuz 2014 tarihinde hayatını kaybetmiştir. 13 Temmuz 2014 tarihinde Tiflis'teki Kutsal Üçlü Sameba katedralinde düzenlenen devlet töreninin ardından vasiyeti üzerine yaşadığı konuta götürüldü ve konutun bahçesinde, daha önce vefat eden eşinin yanında toprağa verildi.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
24 KASIM 2014 - TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1859 - Darwin'in "Türlerin Kökeni" çalışması yayımlandı.
1934 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Meclisten çıkan kanunla Atatürk soyadını aldı.
1939 - Gestapo, Çekoslovakya'da 120 öğrenciyi öldürdü.
1941 - II. Dünya Savaşı ortamında; pasta ve unlu yiyeceklerin yapımı yasaklandı.
1961 - Birleşmiş Milletler, nükleer silah yasağını ABD'nin protestosuna karşın kabul etti.
1977 - Yunanistan, Büyük İskender'in babası Kral II. Philip'in mezarının bulunduğunu açıkladı.
Doğumlar
1632 - Baruch Spinoza, Hollandalı yahudi filozof (ö. 1677)
1887 - Erich von Manstein, Alman general (ö. 1973)
1926 - Tsung-Dao Lee, Nobel Ödülü sahibi ABD'li fizikçi
1946 - Ted Bundy, ABD' li seri katil (ö. 1989)
1961 - Arundhati Roy, Hint yazar, savaş karşıtı eylemci
1968 - Bülent Korkmaz, Türk futbolcu
Ölümler
1870 - Comte de Lautréamont, Fransız şair
1917 - Auguste Rodin, Fransız Heykeltraş
1990 - Bülent Arel, Türk besteci (d. 1919)
1991 - Freddie Mercury, Queen topluluğunun solisti (d. 1946)
1963 - Lee Harvey Oswald, ABD başkanı John F. Kennedy'ye suikast düzenlediği iddia edilerek tutuklanan sanık (d. 1939)
Olaylar
1859 - Darwin'in "Türlerin Kökeni" çalışması yayımlandı.
1934 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Meclisten çıkan kanunla Atatürk soyadını aldı.
1939 - Gestapo, Çekoslovakya'da 120 öğrenciyi öldürdü.
1941 - II. Dünya Savaşı ortamında; pasta ve unlu yiyeceklerin yapımı yasaklandı.
1961 - Birleşmiş Milletler, nükleer silah yasağını ABD'nin protestosuna karşın kabul etti.
1977 - Yunanistan, Büyük İskender'in babası Kral II. Philip'in mezarının bulunduğunu açıkladı.
Doğumlar
1632 - Baruch Spinoza, Hollandalı yahudi filozof (ö. 1677)
1887 - Erich von Manstein, Alman general (ö. 1973)
1926 - Tsung-Dao Lee, Nobel Ödülü sahibi ABD'li fizikçi
1946 - Ted Bundy, ABD' li seri katil (ö. 1989)
1961 - Arundhati Roy, Hint yazar, savaş karşıtı eylemci
1968 - Bülent Korkmaz, Türk futbolcu
Ölümler
1870 - Comte de Lautréamont, Fransız şair
1917 - Auguste Rodin, Fransız Heykeltraş
1990 - Bülent Arel, Türk besteci (d. 1919)
1991 - Freddie Mercury, Queen topluluğunun solisti (d. 1946)
1963 - Lee Harvey Oswald, ABD başkanı John F. Kennedy'ye suikast düzenlediği iddia edilerek tutuklanan sanık (d. 1939)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Charles Darwin
Charles Robert Darwin (12 Şubat 1809 – 19 Nisan 1882), İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi.
İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesidir. Evrimin gerçekleştiği gerçeği Charles Darwin'in yaşadığı dönemde, doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olduğu ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür. Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.
Darwin'in doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi'nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi'nde teoloji okurken gelişti. Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi.[kaynak belirtilmeli] Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi. Daha önce benzer fikirlerin "sapkınlık" olarak nitelendirildiğini ve bastırıldığını görmüş olduğundan, uzun süre fikirlerini en yakın arkadaşları dışında kimseye açmadı. Olası itirazlara en iyi şekilde cevap verebilmek için araştırma yapmaya ve kanıt toplamaya başladı. 1858'de Alfred Russell Wallace'dan aldığı bir mektubu okuyunca, Wallace'ın da kendisininkine benzer bir teori geliştirdiğini anladı, ve nihayet teorisini yayımlamaya karar verdi.
1859'da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabı, canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin geniş kabul görmesini sağladı. Daha sonra yayımladığı The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi, ve Cinsiyete Mahsus Seçilim) kitabında insan evrimini ve cinsel seçilim fikrini inceledi. The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) adlı kitabında ise insanların ve hayvanların duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri ortaya koydu.
Darwin bugün, John Herschel ve Isaac Newton gibi isimlerle beraber Westminster Kilisesi'nde gömülüdür.
Charles Robert Darwin (12 Şubat 1809 – 19 Nisan 1882), İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi.
İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesidir. Evrimin gerçekleştiği gerçeği Charles Darwin'in yaşadığı dönemde, doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olduğu ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür. Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.
Darwin'in doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi'nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi'nde teoloji okurken gelişti. Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi.[kaynak belirtilmeli] Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi. Daha önce benzer fikirlerin "sapkınlık" olarak nitelendirildiğini ve bastırıldığını görmüş olduğundan, uzun süre fikirlerini en yakın arkadaşları dışında kimseye açmadı. Olası itirazlara en iyi şekilde cevap verebilmek için araştırma yapmaya ve kanıt toplamaya başladı. 1858'de Alfred Russell Wallace'dan aldığı bir mektubu okuyunca, Wallace'ın da kendisininkine benzer bir teori geliştirdiğini anladı, ve nihayet teorisini yayımlamaya karar verdi.
1859'da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabı, canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin geniş kabul görmesini sağladı. Daha sonra yayımladığı The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi, ve Cinsiyete Mahsus Seçilim) kitabında insan evrimini ve cinsel seçilim fikrini inceledi. The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) adlı kitabında ise insanların ve hayvanların duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri ortaya koydu.
Darwin bugün, John Herschel ve Isaac Newton gibi isimlerle beraber Westminster Kilisesi'nde gömülüdür.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Mustafa Kemal ve Atatürk Soyadı
Bilindiği gibi, 1934 yılında çıkartılan 2525 sayılı kanunla, her Türk'ün bir soyadı taşıması mecburi hale getirildi. Soyadı kanunu, Büyük Millet Meclisi'nce kabul ve Resmi Gazete ile yayınlanıp ilan edildikten sonra, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal için de bir soyadı almak gerekti. Bunun için gerekli fikri çalışmalara başlanmıştı
Fakat Gazi Mustafa Kemal'e verilecek soyadı ne olmalıydı?
Bu husuta gerek "Atatürk sofrası"nda ve gerek Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu'nda ona layık bir soyadı bulmak için, bazı ileri gelen dil ve tarihçilerin de katılmasıyla, toplantılar yapılmış, bazı isimler tespit edilmiştir. Tespit edilen isimler şunlardı "Etel-Etil,Etealp, Korkut, Araz, Ulaş, Yazır, Emen, Çogaş, Salır, Begit, Ergin, Tokuş, Beşe".Bu isimler Atatürk'e arz edilmiş ve Atatürk'ün , "arkadaşlarla bir kere konuşalım" demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır. Çankaya'da yapılan son toplantıda, CHP Genel Sekreteri (sonradan Milli Eğitim Bakanı)Saffet Arıkan'ın bir yazısında kullandığı söylenilen "Türkata" , "Türkatası" gibi iki ad da kendisine arz edilmiş fakat Atatürk'ün , "bir de arkadaşlar , ne buyururlar, bakalım" demesi üzerine Konya Milletvekili rahmetli Naim Hazım Onat Bey , "Müsaade buyurulur mu paşam ?" diye söz istemiş, Atatürk de, "arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim", diyerek sözü Onat'a bırakmıştır.
Naim Hazım Bey, Türk Dil Kurumu'nda da çalışmış Türkçeyi-Osmanlıcayı çok iyi bilen , her iki alanın gramer ve sentaks kurallarını gerçekten kavramış bir sahsiyetti. Naim Bey, bu husustaki düsüncelerini şu şekilde açıklamıştır.
"Türkata, Türkatası gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz tarihimizde bir 'Atabey' sözü ünvanı vardır. Anlamı da, yine biliyorsunuz: Beyin, emirin, şehzadenin, hatta hükümdarın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir ünvan-ı resmidir. Bu ünvanı taşıyan bir çok Türk büyüğü vardır. Binaenaleyh biz de Türk'e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazimize 'ATATÜRK' diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis , daha uygun gibi geliyor."
Gazi, Naim Hazım Onat'ın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta ona teşekkür etmiş, böylece "ATATÜRK" soyadı üzerinde oy birliği ile durulmuştur. Bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na şu üç maddelik kanun teklifi verilmiştir.
"Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal'e Atatürk Soyadının verilmesi hakkında Kanun
Madde 1. Kemal öz adlı (öz adı Kemal olan) Cumhurreisimize "ATATÜRK" soyadı verilmiştir.
Madde 2. Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 3. Bu kanun , Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur. "
Kanun, T. B. M. M. 'nin 24 kasım 1934 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmiş ve 2587 numara ile tespit olunmuştur. Bu kanun , usulü gereğince 27 Kasım 1934 tarihli Resmi Gazete ile de "neşr ve ilan "edilmiştir.
Mustafa Kemal, "Atatürk" soyadı ile Türk tarihine dayanmaktadır. Soyadına kaynaklık eden "Atabey" ünvanı Selçuklu devri Türk devletlerinde yaygın olarak kullanılan bir ünvan olup. "Atabeylik" de, Türk devlet geleneği ve hayatında yer alan önemli bir Türk kurumudur. Tarihi Türk milli kültürünün derin izlerini taşıyan bu soyadındaki "Türk " adı da onu "milli bir lider" ve Türk milletinin en önemli "ortak paydası" haline getirmektedir.
Bilindiği gibi, 1934 yılında çıkartılan 2525 sayılı kanunla, her Türk'ün bir soyadı taşıması mecburi hale getirildi. Soyadı kanunu, Büyük Millet Meclisi'nce kabul ve Resmi Gazete ile yayınlanıp ilan edildikten sonra, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal için de bir soyadı almak gerekti. Bunun için gerekli fikri çalışmalara başlanmıştı
Fakat Gazi Mustafa Kemal'e verilecek soyadı ne olmalıydı?
Bu husuta gerek "Atatürk sofrası"nda ve gerek Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu'nda ona layık bir soyadı bulmak için, bazı ileri gelen dil ve tarihçilerin de katılmasıyla, toplantılar yapılmış, bazı isimler tespit edilmiştir. Tespit edilen isimler şunlardı "Etel-Etil,Etealp, Korkut, Araz, Ulaş, Yazır, Emen, Çogaş, Salır, Begit, Ergin, Tokuş, Beşe".Bu isimler Atatürk'e arz edilmiş ve Atatürk'ün , "arkadaşlarla bir kere konuşalım" demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır. Çankaya'da yapılan son toplantıda, CHP Genel Sekreteri (sonradan Milli Eğitim Bakanı)Saffet Arıkan'ın bir yazısında kullandığı söylenilen "Türkata" , "Türkatası" gibi iki ad da kendisine arz edilmiş fakat Atatürk'ün , "bir de arkadaşlar , ne buyururlar, bakalım" demesi üzerine Konya Milletvekili rahmetli Naim Hazım Onat Bey , "Müsaade buyurulur mu paşam ?" diye söz istemiş, Atatürk de, "arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim", diyerek sözü Onat'a bırakmıştır.
Naim Hazım Bey, Türk Dil Kurumu'nda da çalışmış Türkçeyi-Osmanlıcayı çok iyi bilen , her iki alanın gramer ve sentaks kurallarını gerçekten kavramış bir sahsiyetti. Naim Bey, bu husustaki düsüncelerini şu şekilde açıklamıştır.
"Türkata, Türkatası gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz tarihimizde bir 'Atabey' sözü ünvanı vardır. Anlamı da, yine biliyorsunuz: Beyin, emirin, şehzadenin, hatta hükümdarın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir ünvan-ı resmidir. Bu ünvanı taşıyan bir çok Türk büyüğü vardır. Binaenaleyh biz de Türk'e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazimize 'ATATÜRK' diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis , daha uygun gibi geliyor."
Gazi, Naim Hazım Onat'ın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta ona teşekkür etmiş, böylece "ATATÜRK" soyadı üzerinde oy birliği ile durulmuştur. Bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na şu üç maddelik kanun teklifi verilmiştir.
"Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal'e Atatürk Soyadının verilmesi hakkında Kanun
Madde 1. Kemal öz adlı (öz adı Kemal olan) Cumhurreisimize "ATATÜRK" soyadı verilmiştir.
Madde 2. Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 3. Bu kanun , Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur. "
Kanun, T. B. M. M. 'nin 24 kasım 1934 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmiş ve 2587 numara ile tespit olunmuştur. Bu kanun , usulü gereğince 27 Kasım 1934 tarihli Resmi Gazete ile de "neşr ve ilan "edilmiştir.
Mustafa Kemal, "Atatürk" soyadı ile Türk tarihine dayanmaktadır. Soyadına kaynaklık eden "Atabey" ünvanı Selçuklu devri Türk devletlerinde yaygın olarak kullanılan bir ünvan olup. "Atabeylik" de, Türk devlet geleneği ve hayatında yer alan önemli bir Türk kurumudur. Tarihi Türk milli kültürünün derin izlerini taşıyan bu soyadındaki "Türk " adı da onu "milli bir lider" ve Türk milletinin en önemli "ortak paydası" haline getirmektedir.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
II. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. Savaşa dönemin tüm büyük güçleri olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD ve Fransa; Müttefik Devletler olarak, Almanya, İtalya ve Japonya; Mihver Devletler olarak katılmıştır. 100 milyondan fazla askeri personelin dâhil olduğu savaş, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Savaşın önemli katılımcıları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askeri kaynak farklılığı gözetmeksizin, bu savaş için kullanmıştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi Soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaştır. Savaş boyunca 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Savaşın başladığı tarih olarak genellikle, Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 kabul görür. Polonya'nın işgali ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu’na dâhil olan çoğu ülke Almanya'ya savaş ilan etti. Almanya, Avrupa'da büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu. Almanya, 1939'un sonundan 1941'in başına kadar bir dizi muharebe ve antlaşma ile Avrupa topraklarının çoğunu ele geçirdi ya da bastırdı. Alman-Sovyet Antlaşması sürerken, sözde tarafsız Sovyetler Birliği, 6 komşu ülkesinin topraklarını tamamen ya da kısmen işgal etti ya da topraklarına kattı. Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu Kuzey Afrika'da ve genişleyen deniz savaşlarında Mihver Devletler'e karşı savaşı sürdüren tek büyük güç olarak kaldı. 1941 Haziran'ında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye başladılar. Tarihteki en büyük kara savaşı cephesini başlatan bu işgal sonrası Mihver Kuvvetler askeri gücünün önemli bir bölümü bu savaş için ayırdı. 1941 Aralık ayında, 1937'den beri Çin'le savaşan ve Asya'ya hükmetmeye çalışan Japonya, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Pasifik Okyanusu'ndaki Avrupalı devletlerin topraklarına saldırdı ve kısa sürede bölgenin büyük bir bölümüne hâkim oldu.
Japonya'nın Pasifik Cephesi'ndeki bir dizi yenilgisi ve Avrupalı Mihver ordularının Kuzey Afrika ve Stalingrad'daki yenilgileriyle birlikte Mihver Devletlerin ilerlemesi 1942 yılında durduruldu. 1943 yılında Doğu Avrupa'daki Alman yenilgileri, İtalya'nın Müttefik Kuvvetleri’nce işgal edilmesi ve Pasifik'teki Amerikan zaferleriyle birlikte Mihver Devletler savaştaki kontrolü kaybetti ve tüm cephelerde geri çekilmek zorunda kaldı. 1944'de Batılı İttifak Kuvvetleri Fransa'yı işgal etti, Sovyetler Birliği kaybettiği bölgeleri geri alıp Almanya’yı ve müttefiklerini işgal etti.
Sovyetler Birliği ve Polonya kuvvetlerinin Berlin’i ele geçirmesini takip eden Almanya'nın 8 Mayıs 1945'te koşulsuz teslimiyetiyle birlikte Avrupa’da savaş sona erdi. Japon orduları Birleşik Devletler tarafından yenilgiye uğratıldı. Bunu takiben Japon Adaları işgal edildi. Asya'da savaş, 15 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın teslim olmayı kabul etmesiyle sona erdi.
Savaş, 1945 yılında Müttefik Devletler'in Almanya ve Japonya'ya karşı kesin zaferiyle sonuçlandı. İkinci Dünya Savaşı dünyanın politik düzenini ve sosyal yapısını derinden etkiledi. Sonraki yıllarda oluşabilecek çatışmaların önüne geçmek ve uluslararası dayanışmayı sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gibi süpergüçler olarak ortaya çıktı. Bu durum süpergüçler arasında 46 yıl boyunca sürecek olan bir Soğuk Savaş dönemini başlattı. Bu dönemde Avrupalı büyük güçlerin etkisi azalmaya başladı ve Asya ve Afrika'daki sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı. Savaş süresince endüstrisi hasar gören birçok ülke ekonomisini tekrar yapılandırma dönemine girişti. Politik bütünleşme, savaş sonrası ilişkileri düzenlemek amacıyla, özellikle de Avrupa'da, önem kazanmıştır.
II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. Savaşa dönemin tüm büyük güçleri olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD ve Fransa; Müttefik Devletler olarak, Almanya, İtalya ve Japonya; Mihver Devletler olarak katılmıştır. 100 milyondan fazla askeri personelin dâhil olduğu savaş, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Savaşın önemli katılımcıları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askeri kaynak farklılığı gözetmeksizin, bu savaş için kullanmıştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi Soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaştır. Savaş boyunca 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Savaşın başladığı tarih olarak genellikle, Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 kabul görür. Polonya'nın işgali ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu’na dâhil olan çoğu ülke Almanya'ya savaş ilan etti. Almanya, Avrupa'da büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu. Almanya, 1939'un sonundan 1941'in başına kadar bir dizi muharebe ve antlaşma ile Avrupa topraklarının çoğunu ele geçirdi ya da bastırdı. Alman-Sovyet Antlaşması sürerken, sözde tarafsız Sovyetler Birliği, 6 komşu ülkesinin topraklarını tamamen ya da kısmen işgal etti ya da topraklarına kattı. Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu Kuzey Afrika'da ve genişleyen deniz savaşlarında Mihver Devletler'e karşı savaşı sürdüren tek büyük güç olarak kaldı. 1941 Haziran'ında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye başladılar. Tarihteki en büyük kara savaşı cephesini başlatan bu işgal sonrası Mihver Kuvvetler askeri gücünün önemli bir bölümü bu savaş için ayırdı. 1941 Aralık ayında, 1937'den beri Çin'le savaşan ve Asya'ya hükmetmeye çalışan Japonya, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Pasifik Okyanusu'ndaki Avrupalı devletlerin topraklarına saldırdı ve kısa sürede bölgenin büyük bir bölümüne hâkim oldu.
Japonya'nın Pasifik Cephesi'ndeki bir dizi yenilgisi ve Avrupalı Mihver ordularının Kuzey Afrika ve Stalingrad'daki yenilgileriyle birlikte Mihver Devletlerin ilerlemesi 1942 yılında durduruldu. 1943 yılında Doğu Avrupa'daki Alman yenilgileri, İtalya'nın Müttefik Kuvvetleri’nce işgal edilmesi ve Pasifik'teki Amerikan zaferleriyle birlikte Mihver Devletler savaştaki kontrolü kaybetti ve tüm cephelerde geri çekilmek zorunda kaldı. 1944'de Batılı İttifak Kuvvetleri Fransa'yı işgal etti, Sovyetler Birliği kaybettiği bölgeleri geri alıp Almanya’yı ve müttefiklerini işgal etti.
Sovyetler Birliği ve Polonya kuvvetlerinin Berlin’i ele geçirmesini takip eden Almanya'nın 8 Mayıs 1945'te koşulsuz teslimiyetiyle birlikte Avrupa’da savaş sona erdi. Japon orduları Birleşik Devletler tarafından yenilgiye uğratıldı. Bunu takiben Japon Adaları işgal edildi. Asya'da savaş, 15 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın teslim olmayı kabul etmesiyle sona erdi.
Savaş, 1945 yılında Müttefik Devletler'in Almanya ve Japonya'ya karşı kesin zaferiyle sonuçlandı. İkinci Dünya Savaşı dünyanın politik düzenini ve sosyal yapısını derinden etkiledi. Sonraki yıllarda oluşabilecek çatışmaların önüne geçmek ve uluslararası dayanışmayı sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gibi süpergüçler olarak ortaya çıktı. Bu durum süpergüçler arasında 46 yıl boyunca sürecek olan bir Soğuk Savaş dönemini başlattı. Bu dönemde Avrupalı büyük güçlerin etkisi azalmaya başladı ve Asya ve Afrika'daki sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı. Savaş süresince endüstrisi hasar gören birçok ülke ekonomisini tekrar yapılandırma dönemine girişti. Politik bütünleşme, savaş sonrası ilişkileri düzenlemek amacıyla, özellikle de Avrupa'da, önem kazanmıştır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
nükleer silah
20. yüzyıl, teknolojik ilerleme ve başarı bakımından aynı zamanda uygarlaşmış milletlerin birbirlerine sarf ettikleri şiddet içerici suçlamalar bakımından dikkate değerdir. Birkaç saat içerisinde, hatta bir anda bile insanoğlunun tümünü yok edebilecek nükleer silahların icadı ve nükleer enerjinin gelişmesi, medeniyet ve tehdit kavramlarını hiçbir yerde birbirine bu kadar yaklaşmamıştı.
Enrico Fermi, doğal güçleri kullanarak, nükleer güç üretimindeki katkılarından dolayı Fizik Nobel ödülünü kazanıyor. Fermi ilk defa Atomu parçalara ayıran fizikçi oldu. Ondan sonraki araştırmaları, nükleer enerji üretimi için öncülük oldu.
Aynı zamanda 1938 yılında, Alman fizikçiler Lise Meither ve Otto Frisch uranyum atomunu parçalara ayırmayı başardılar. Ünlü bilim adamları bu süreci "nükleer bölünme (atom çekirdeğinin parçalanması)" olarak adlandırdılar.
20. yüzyıl, teknolojik ilerleme ve başarı bakımından aynı zamanda uygarlaşmış milletlerin birbirlerine sarf ettikleri şiddet içerici suçlamalar bakımından dikkate değerdir. Birkaç saat içerisinde, hatta bir anda bile insanoğlunun tümünü yok edebilecek nükleer silahların icadı ve nükleer enerjinin gelişmesi, medeniyet ve tehdit kavramlarını hiçbir yerde birbirine bu kadar yaklaşmamıştı.
Enrico Fermi, doğal güçleri kullanarak, nükleer güç üretimindeki katkılarından dolayı Fizik Nobel ödülünü kazanıyor. Fermi ilk defa Atomu parçalara ayıran fizikçi oldu. Ondan sonraki araştırmaları, nükleer enerji üretimi için öncülük oldu.
Aynı zamanda 1938 yılında, Alman fizikçiler Lise Meither ve Otto Frisch uranyum atomunu parçalara ayırmayı başardılar. Ünlü bilim adamları bu süreci "nükleer bölünme (atom çekirdeğinin parçalanması)" olarak adlandırdılar.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Yunanistan
Yunanistan veya resmî adı ile Helen Cumhuriyeti (Yunanca: Ελληνική Δημοκρατία, Eliniki Dimokratia) (Ελλάδα, Elada, UFA: Ses bağlantısına git [e̞ˈlaða] (yardım·bilgi); tarihî olarak Ελλάς, Ellas UFA: [e̞ˈlas]) Balkanlar’ın güneyinde yer alan bir ülke. Avrupa Birliği ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi Yunanistan, Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya Cumhuriyeti ile sınır paylaşmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflaması sürecinde, 19. yüzyılın büyük emperyal devletlerinin de yardımıyla İstanbul'un idaresinden çıkarak kurulan 28 yeni devletten biridir.
Yunanistan adı antik İyonya'nın (bugünkü İzmir, Aydın, Manisa, Muğla bölgesi) Arapça ve Farsça söyleniş şeklinden gelir. Orta Çağ'da Bizans İmparatorluğu ve sonra Osmanlı Devleti dönemlerinde Romalı anlamına gelen Rum adı kullanıldı. Bu isim bugün daha çok Kıbrıs'nın güneyi, İstanbul ve Ege'deki Yunan asıllı halkı ifade etmek için kullanılmakta, Yunanistan'da yaşayanlara sıkça yapılan bir hata ile Yunanlı denilmektedir. Bunun yerine hem bu milletten olan kişiyi ifade etmek hem de Yunanistan'a ait olduğunu belirtmek için Yunan sözcüğü kullanılır.
Yunanistan, 1981'den beri Avrupa Birliği, 1952'den beri NATO, 1961'den beri OECD, 1995'ten beri Batı Avrupa Birliği ve 2005'den beri Avrupa Uzay Ajansı[4] üyesidir. Atina ülkenin başkenti; Selânik, Patras, Kandiye, Volos, Yanya, Yenişehir, Kavala ve Vodina ülkenin diğer büyük şehirleridir.
Yunanistan veya resmî adı ile Helen Cumhuriyeti (Yunanca: Ελληνική Δημοκρατία, Eliniki Dimokratia) (Ελλάδα, Elada, UFA: Ses bağlantısına git [e̞ˈlaða] (yardım·bilgi); tarihî olarak Ελλάς, Ellas UFA: [e̞ˈlas]) Balkanlar’ın güneyinde yer alan bir ülke. Avrupa Birliği ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi Yunanistan, Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya Cumhuriyeti ile sınır paylaşmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflaması sürecinde, 19. yüzyılın büyük emperyal devletlerinin de yardımıyla İstanbul'un idaresinden çıkarak kurulan 28 yeni devletten biridir.
Yunanistan adı antik İyonya'nın (bugünkü İzmir, Aydın, Manisa, Muğla bölgesi) Arapça ve Farsça söyleniş şeklinden gelir. Orta Çağ'da Bizans İmparatorluğu ve sonra Osmanlı Devleti dönemlerinde Romalı anlamına gelen Rum adı kullanıldı. Bu isim bugün daha çok Kıbrıs'nın güneyi, İstanbul ve Ege'deki Yunan asıllı halkı ifade etmek için kullanılmakta, Yunanistan'da yaşayanlara sıkça yapılan bir hata ile Yunanlı denilmektedir. Bunun yerine hem bu milletten olan kişiyi ifade etmek hem de Yunanistan'a ait olduğunu belirtmek için Yunan sözcüğü kullanılır.
Yunanistan, 1981'den beri Avrupa Birliği, 1952'den beri NATO, 1961'den beri OECD, 1995'ten beri Batı Avrupa Birliği ve 2005'den beri Avrupa Uzay Ajansı[4] üyesidir. Atina ülkenin başkenti; Selânik, Patras, Kandiye, Volos, Yanya, Yenişehir, Kavala ve Vodina ülkenin diğer büyük şehirleridir.


[right]Arif YAMAN[/right]