İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) - 06.10.2010

İKV Dünyasına yönelik etkinlikler ve etkinlik önerileri
Kullanıcı avatarı
faysbok
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1761
Kayıt: 27 Tem 2010 06:32
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen faysbok »

faysbok yazdı:
O da ney


Eminönüyü taş kanatlar bastığından beri kimse mısır çarşısına giremedi bu olay korkutucuydu bu ucu sivri taştan kanatlı yaratıklar neredeyse Eminönüyü fed edecekler sonra yakın dost olan arz lodos birlikleri bir yol bulup toplandılar konuştular kararlaştırdılar ve karar alınmıştı son çare bu yaratıklara büyük bir ordu ile saldırmaktı arzlar şehrin sağından lodoslar ise soldan jandarmalarsa arkadan şehrin sakinleri ise önden saldıracaktı ama taş kanatların efendisi olan Bronz ve ondan üstün olan Kadim hidra denilen 2 kafalı ejder benzeri yaratık oldugundan perde umut yoktu taş kanatların en az 3000 tane oldukları düşünülüyor bu yaratıklar nerden gelmiş bilen yok ancak bir efsaneye göre bu yaratıklar bir kapsülle meydana gelmişler…
Saat 03.42
Savaşa dakikalar kaldı korkudan insanların kalp atışları şehirde yankı yapıyordu ve vakit gelmişti ve lodos ve arzlardan işaret geldi jandarmalar tetiği çekti insanlarsa zırhları donandı ve işaret geldi her yönden saldırdılar yaratıklar ortada kalınca ne oldugunu anlayamadılar ama oda ne tam ortalarından taş kanatlar ürüyor nasıl olur herkes şaşırmış bir şekilde savaştılar İsmet Bey koşar adımlarla önüne geleni kesti ve o dev Bronzu kesti ardından savaşın en güçlü yaratığına geldi sıra Handan Hanım bağırarak İsmet dedi koşarak yanına gitti ve şu sözleri söyledi;

-Eski dostum ölüme gidersen bende gelirim onca yıl beraber omuz omuza savaştık bu yaratıkmı bizi korkutacak sen gidersen bende gelirim

-Peki, eski dostum

İsmet bey kalın bir sesle haydi bakalım diyerek handanla koşar adımlarla kadimin üstüne gittiler İsmet Bey yaratığın bacaklarına kılıç sallayarak kesti ve onun dizlerinin üstüne çökmesini başardı Handan ise kolundaki arbelat ile göğüs bölümüne oklar fırlattı ardından İsmet Bey de yaratığın kafasına atladı ve kafalarını ortadan ikiye ayırdı ve onu ölüme gönderdiler onun varlığıyla yaşayan taş kanatlardan an içinde öldüler ve şehir temizlenmişti ve ölü sayısına geldiğinde ise lodoslardan 183 arzlardan 191 jandarmalardan ise sadece 4 kişi sağ kalabilmişti şehir güvende idi ama ve şehir huzur içinde yaşadı…


Gizlenmiş İçerikGöster
Tılsım İlkersavaşçı
[/b][/i][/color]
Resim
Kullanıcı avatarı
TwiLiGhTxxNoNaMe
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 131
Kayıt: 07 Tem 2010 11:36
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen TwiLiGhTxxNoNaMe »

Tür : şiir

VAKİT GELDİ

İstanbul kadar güzel bir şehir
Kalmış iki kıta ortasında
Hiç kimsenin yok fikri
o büyük günün geldiğinden
Kimin aklına gelirdi ki...
Kör olan Agaf Beyin mi?
Yoksa
Ekmek parası için geç saatlere kadar çalışan
İşportacı gencin mi?

Bir Cuma sonrasında
Herkes camiden yeni çıkarken
Geldi o anda, vakit geldi
Yer gök inledi..
Ne olduğu bilinmedi..
Milyonlarca yıl saklanmış medeniyetler çıktı ortaya.
Bilinmeyen bilinmeye başladı.
Herkes şaşırdı.
Ya bunlara boyun eğip Arz olunacaktı
yada bir asker gibi Lodos

Yaşamı boyunca kaç medeniyete ev sahibi olmuş bu İstanbul,
Girmişti kıyamete.
Zaman durdu bir anlık.
Evet gelmişti vakti.
İstanbul için kıyamet vakti.

Selahattin ÜNAL

Akyıldızxnarnia ( Beyazköşk )
Kullanıcı avatarı
evrybodycry
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 146
Kayıt: 05 Ara 2009 11:11
Sunucu: Sancak
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen evrybodycry »

Her zaman ki gibi yorgun bir geceden sonra yatağa girerken , dışarıda ki fırtınanın camların arasından sızan uğultusu herkes gibi benide ürpertiyordu . 1-2 saat kadar uyuduktan sonra uyandım. Daha uyku tutmuyordu. Ne yapayım derken dışarda bir gürültü koptu . Dışarı çıktım . Balıkçı idris amcanın arka tarafından ışık geliyor. Ama zırhımı giymeyi unutmuştum. Eve geri döndüm. Zırhımı giydikten sonra , İdris amcanın yanına gittim.İlerde köprünün devamı vardı.İdris amca benden iler gitmemi istedi . Köprünün ucuna geldiğimde Karaköy tüm cazibesiyle karşımdaydı.Bu büyük bi heyecan oldu benim için.Hemen geri dönüp komşularıma seslendim.
Ben ;
_ Huuu arkadaşlar hemen uyanmanız gerekiyor .
Komşular hep bir ağızdan ;
- Yine ne oldu !!!
Ben ;
-Bunu anlatamam kendiniz görmelisiniz.

Herkes geldi . Yola düştük. Onlarda Karaköy'ün güzelliği karşısında hayretlerini gizleyemediler. Lakin bu güzelliğin içinde gelmiş geçmiş en büyük dehşeti yaşayana dek. Tüm bosslar Karaköy'ü işgal etmişti. Karaköy'ü tamamen rahat rahat dolaşabilmek için tüm yaratıkların ölmesi gerekiyordu. Yaklaştık . Ve o an hiç bitmeyecek olan bir savaşın ortasında olduğumuzu farkettik.Daha önce görmediğimiz yaratıklar vardı . Ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmiyorduk . Şifacılar can kurtaran attı herkese . Ve yavaş yavaş yola düştük . Karşımıza Gaffar adında bir yaratık çıktı. Basitce kestik. Herkes umutlandı . Kolay olacağı düşünesine kapıldık . Evet öyle oldu . Tüm yaratıklar birer bi rer diz çökmeye başladı önümüzde . Karaköy'ü artık görebilirdik . Fakat hemen geri döndük . Banka önünde herkese anlattık. Haber kulaktan kulağa dolanmaya başladı. Kısa sürede karaköy , Eminönü kadar kalabalık bir bölge oldu . Ve bu şekilde bir bölgeyi daha kendi çabamızlarımız ile kurtarmış olduk .
GÖKxIIxCeDRiCxII===49 lwl
AFTERLİFE
Resim
Kullanıcı avatarı
Tryagain
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 463
Kayıt: 06 Ara 2009 13:14
Sunucu: Meran
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Tryagain »

Klasman: Geleceğe Yönelik Hikâye
Eser adı :[/u] Diriliş



Karanlık…

Uzaklardan biri göründü. Hızlıca bana yaklaşıyordu. Hava gereğinden fazla karanlık olduğundan tanıyamadım. Asama davrandım.
—Dur, benim ben.

Tanıdım. Yüzü soluktu, nefes nefese kalmış elindeki paketi bana uzatırken gözlerime baktı;
—Bunu canın pahasına gideceği yere götür.

“Emredersiniz.” dedim ve hemen arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Etraf çok karanlık ve ıssızdı. Yetmezmiş gibi yavaş yavaş havaya sis çöküyordu. Sokağın sonuna doğru ilerledim. Orda birisi dikilmiş bana bakıyordu. Tedirgin oldum. Üzerine doğru gittim, hareketsiz duruyordu. Daha da yaklaştım, heyecanlıydım. Oh “Aman Allah’ım!” Birisini feci şekilde öldürmüşler ve buraya asmışlardı. Cesedin görüntüsü bile çok kötüydü. Etrafıma baktım, kimseler yoktu. Bu adam uzun zaman önce öldürülmüş olamazdı. Hala bazı uzuvları hareket ediyor, vücut tam bir ölüme geçiyordu. Yoluma devam ettim. Çok heyecanlı ve içimdeki garip duygularla J211’in yanına gittim. Kodu buydu. Teşkilatta asla isim telaffuz edilmezdi. Herkesin bir kodu vardı. İçinde ne olduğunu bilmediğim kalın paketi ona teslim ettim. Vedalaştık ve evime doğru bir yol aldım…

Sabah daha güneşin o güzel renkleri, yeni görünmeye başladı ki telefon çaldı. Uykulu gözlerle yanıt verdim. Arayan Komutan’dı.

—Buyurun efendim.
—Anladım. Nereye geleyim?
...
—Tamam.


Hemen giyinmeye başladım. Evden çıktım ve yürüyerek birkaç sokak geçtim. Yıllar önce çok büyük meteorların yarıklar açtığı felaket bölgesine indim. Biraz daha yol aldıktan sonra gizli buluşma yerimize vardım. Kapıyı şifreli olarak tıklattım.

—Ne istiyorsun?
—Teşkilata hizmet benim için onurdur.


Bu şifreli cümle idi. Her subayın görev yerlerine-bölümlerine göre kriptolu cümleleri vardı. Kapı açıldı. Görevli subay içeri buyur etti ve oturmam için bir köşe gösterdi. Gizli karargâhımız yıkık dökük iki evin birleşiminden meydana geliyordu. Çok bakımsızdı fakat bulduktan sonra birkaç değişiklikle iş görür hale geldi. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçerden Komutan çıktı.

—Hoş geldin.
—Hoş bulduk efendim.
—Gel, odaya geçelim.


O gıcırtılı kapı yine gıcırdayarak kapandı. Kapı gıcırdaması en dayanılmaz sesti benim için. Yüzümü ekşittiğimi komutan görünce “yakında bu da bitecek” anlamında yüzünde bir gülümseme oluştu. “Konuya geçelim” dedi. Geceler boyunca uyumadan yaptığı, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş planları bana gösterdi ve tek tek anlatmaya koyuldu…

Sessizlik…
—Sen git biraz dinlen, yarın yorucu bir gün olacak.
—İyi geceler efendim.
— ...


Yeniden evime gittim. Evim diyorum ama pek ev sayılmaz. Görev icabı tabi ki bu da geçiciydi. Heyecandan uyuyamamıştım. Seher vaktine doğru uyuklamışım rahatsız yatağımda. Telefonun çalması ile uyandım. Mesaj gelmişti. Mesajda bana operasyon ile ilgili gerekli bilgiler vardı.

“Her şey hazır, yola koyulalım” dedi S2U4. Bu kod operasyon için operasyon timinin başına getirilen subayındı. Teşkilattaki en seçkin savaşçı, şifacı, büyücüler bu timdeydi. Hedefe bir gün öncesinden vardık. Herkes kendi mevkisine geçmiş, planlarını gözden geçiriyor, hazırlıklarını tamamlıyordu…

Gece uyuyakalmışım. Rüyamda gördüğüm o korkunç surat ve kahkahalar ile sarsılarak uyandım. Yine hafızam bana oyunlar oynuyordu. Eskiyi hatırladım. Onun dirilişini…(!)
Eskiden mağlup ederek yok ettiğimiz bu iblis nasıl olduysa geri dönmüştü. Sadece intikam istiyor, tüm teşkilat karşıtı çetelerle ittifak ediyordu. Bu sefer daha öncekinden çok daha güçlü ve kalabalık dönmüştü. Yanındakilerle birlikte her yeri talan etmişler ve birçok kişiyi acımasızca katletmişlerdi. Bir ay boyunca Eminönü içerisinde saklanabilmişler ve çok çetin savaşlar sonucu her yeri kana bulamayı(hedeflerini) başarmışlardı. Onlar yüzünden kimse dışarı çıkamaz olmuştu. Birkaç gün önce gördüğüm sokaktaki cesette aklımdan çıkmıyordu bir türlü. O cesette onların işi olmalı diye aklımdan geçirdim. Saate baktım, operasyona iki buçuk saat kalmıştı. Herkes hazırlıklarını tamamlamış bekliyorlardı. Hava hâlâ karanlık, sabaha daha vakit vardı. En umarsız anda onları kıstıracak ve etkisiz hale getirecektik. Bana verilen emir, başlarındaki iblisi sağ veya ölü(öncelikli olarak sağ) ele geçirmekti. Bu pek kolay olmayacaktı fakat başarmak zorundaydım. Başka şansım yoktu…

Ve beklenen kafile göründü. Dar bir geçitte mevzilendiğimiz ve onların buradan geçtiği için sıkıştırmamız kolay olacaktı. Tam karşımda saklanmış olan genç büyücü çok heyecanlıydı. Ben bile bunu fark etmiştim. Timin görevli subayı onu uyardıysa da onun heyecandan bir anda saldırıya geçmiş olduğunu geç fark ettim. Çok büyük bir zamanlama hatasıydı! Hemen bizde saldırıya geçtik. Çok kanlı vuruşmalar cereyan etti. MKN–89 kodlu yakın harp arkadaşımla içlerinde büyük bir yol açarak grubu hemen hemen dağıtmıştık ki…

Yaralanmışım. Arkadaşım beni tokatlayarak uyandırmaya çalışıyordu. Yerde olduğumdan gökyüzünün serin maviliği ile etraftaki gürültüye bir anlam veremeyerek saçma bakışlarla ona doğru baktım. Kulaklarım tıkanmış, boğazımın büyük kısmı kan içinde kalmıştı. Arkadaşım sürekli bir şeyler söylüyor fakat ben duymakta güçlük çekiyordum. Hemen beni arkada şifacıların olduğu bölüme çekti. İki görevli subay benimle ilgilendiler. Pek bir şeyim yoktu ama şoka girmişim. Savaş hala devam ederken bir o kadarda büyümüştü. Düşman tarafından da bizim taraftan da kayıplar vardı. Kayıplar arttıkça savaşın rengi de değişiyor ve savaş kızışıyordu. Hemen olduğum yerden atıldım. Çatışma başlamadan önce ayarlamış olduğum kronometreme baktım ve hemen çarpışmanın ortasına atıldım.

Onu gördüm. Önümdeki savaşçıyı da yere serdikten sonra peşinden koştum. Onu yakalamaya çalışacağımı anlamıştı. Yüzündeki dehşet veren maskesini benim bulunduğum yere çevirdi ve hemen ters istikamete koşmaya başladı. Uzaktan yaptığım vuruşlarla sersemlettim. O da yaralanmıştı. Son vuruşumla dengesini kaybetti, pelerinine takıldı ve düştü. İşte yakaladım derken(!) arkamdan aldığım darbe ile gözlerimi kapadım…

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Başımdaki hemşire bir şeyler söyledi fakat anlamadım. Yorgunluktan yeniden uykuya daldım. Tam iki koca gün boyunca uyumuşum. Başımdan aldığım darbe çok kritik olduğundan sekiz saat komadan sonra hayata yeniden tutundum. Komutanım gelmişti. Elindeki çiçekleri bana getirmiş. Teşekkür ettim. Alnımdan öperek: “Sen hiç yüzümü kara çıkarmadın. Aferin oğlum sana dedi.” Operasyon başarıya ulaşmış, tüm Eminönü sakinleri rahat bir nefes almıştı.

Fakat bundan sonra bir daha yürüyemeyeceğimi çok acı bir zamanda öğrendim…(!)

---

Artık Teşkilatın pasif subayıyım. Hayatıma böyle devam edecek, gördüklerimi, bildiklerimi kimseye anlatmamak ve emeklilik evimde mutlu bir hayat geçirmek üzere nezih bir bölgeye atanacağım. Orada da Teşkilat işleriyle uğraşırım, sıkılmam fakat eski heyecanları yakalayamayacağım kesin…


:arrow: Tüm yarışmacı arkadaşlara başarılar, jüriye kolaylıklar dilerim.

Senturk/Meran.
Resim

Hayatı tesbih yaptım, bazen çekiyorum bazen sallıyorum...
Kullanıcı avatarı
bilinmez
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1721
Kayıt: 03 Oca 2010 22:03
Sunucu: Sancak
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen bilinmez »

Klasman: Şiir
Eserin İsmi: Sende Bir Kahraman Olacaksın

Yükseliyor naralar yeraltından
Geliyor ölüm sesleri meteordan
Kıyamet neferleri tek tek ölüyor
Eminönü harb içinde batıyor !

Ey genç uyan tarihin sana bakıyor
Azat Efendi gene geliyor !
Sivri Adada ölüler konuşuyor
Ölüler gene can alıyor

Sen niye olamayasın Gaffar ?
Yaranamaz yine İstanbul sana
Daha zorlu bir mücadele içine gireceksin
Elbet bunu öğreneceksin !

Şimdi sana soruyorlar
Bir korkak gibi kaçmakmı yoksa bir Azat gibi yaşamakmı ?
Genç Bilginler'i örnek almakmı
Yoksa Elebaşı hibi korkmakmı ?

Haydi bir düğümü çözelim
Bize korku saldıranları öldürelim
Naralar atarak gücümüzü ortaya koyalım
Geleceğimiz için hayattan kopalım

Onun sesleriyle yankılandı heryer
Susturduk o sesi inleterek
Önümüze bu güçlü bu büyük demedik dinlemedik
Yıktık heryeri bırakmadık kellerini

İşte genç sesin içinde heyecan başlıyor
Sanada büyük görevler düşüyor
Artık sende buraya katılacaksın
Sende bir kahraman olacaksın !

Sancak/Catashrop
Kullanıcı avatarı
secret96
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 307
Kayıt: 28 Mar 2010 19:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen secret96 »

EMİNÖNÜ AŞKI
(Klasman:Şiir)
Bir hikayeydi bizi bu oyuna başlatan...
Bir amaçtı oyunu oynatan...
Bir aşktı oyun olan...
Birden 49a kalan...
Bir dost,bir abi ablaydı bana kalan...

Senin için oyun,eğlence belki ...
Bizim için gerçekde bilip bilmediklerimize...
Güven,sevgi,saygı belkide aşk...
Ahmet,mehmet,veli farketmez...
İnsanlık ölmez...

İkv benim geniş bir ailem...
Ailemle probmler yaşam ikv sıgınırım...
Sevgilimle kavga eder ikvde huzur bulurum...
Dostlarımla konusur ikvyi sayarım...
Tek yandaşım ikv olur sesiz eminönü gecelerinde...

İdresle bakarım eminönü kıyılarına...
Komutanla yaşarım adrenalin tatında...
Umuta öğüt ederim cami avlusunda...
Ben giderken meteor yoluna...
Çıkar yiğit bir genç lodos olma yolunda...
Şavaş mış onun adı severmiş klanı...

Eminönünde sabah oldu...
Kıssadan hisse bozuldu...
İnleyen nağmeler sardı...
İkv aşkıyla dolan gönlümü...

Utku Kayapınar
Şair asker sevgimle askerx
EMİNÖNÜ
ครкєгא-ครкєгאşเŦค-ĸօოսէձռ×ձรĸεг×
є๓เภöภü


Resim
Kullanıcı avatarı
Scalgar
Labirent Rehberi
Labirent Rehberi
Mesajlar: 1375
Kayıt: 16 Ara 2009 11:55
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Scalgar »

Klasman : Geleceğe yönelik hikaye.
Eser Adı : Son Savaş !

Son Savaş :

25 Aralık 1956 da başladı hikayem,
O zamanlar Küçük bir çocucuktum, bir adam çıka geldi yarısı bir fareyi andırıyordu diğer bir yarısı ise insan idi. Çok korkmuştum bana baktı kötü bir gülümseme ile oradan ayrıldı.
25 Aralık 1961.
kıyamettet 5 yıl geçmişti. unutmamıştım tüm yaşananları. Agah babaya sordum :

- Scalgar : Yarı insan yarı fare adam olan o yaratık kimdi neydi ?
- Agah : zamanı gelince öğreneceksin yavrum..
- Scalgar : hayır şimdi öğrenmek istiyorum herşeyi anlat bana. !
- Adam : pekala ;
Onun adı kuklacı kıyameti bize o getirdi ! fare adamların lideri ve yıllarca yok etmeği denedik ama tüm çabalarımıza rağmen başarılı olamadık !
O çok güçlü, yok edilemez bunu kabullenmeliyiz !

( İçim içimi yiyor, onu öldürmek istiyorum istanbul'a yaptıklarını ona yaşatmak istiyorum ! )
Adama onu yok etmek istediğimi söyledim ne gerekiyorsa yapacağım dedim,- Adam : Pekala evlat uzun yıl benimle çalışmalısın gereken herşeyi sana vereceğim !

25 Aralık 1970,
Bu gün kıyametin 14. yaş günü Bana sahip çıkan adam artık yaşlandı ve en değerli yüzüğünü bana verdi şans getirmesi için..
Yıllarca süren eğitimimin sonunda onu yok edeceğim !
Evet ben geliyorum İstanbul'un intikamını almak için geliyorum kuklacı bekle beni !
Tüm hazırlıkları yaptıktan sonra birkaç arkadaş yola koyulduk, yolda karşımıza çıkan tüm engelleri kolayca atlatarak ilerledik.

- Osman : Kuklacı nekadar zor olabilirki ?

- Ben : Bilmiyorum ama o lanet yaratığı yok edeceğim !

- Ali : Fazla emin olma dostum daha onun gücünü tanımıyoruz..

- Scalgar : Lanet olsun umrumda değil, onu yok edeceğim !

- Ziya : İşte geldik !

- Semih : Şimdi ne yapıyoruz ?

- Ali : Planlarımız şöyle Osman sen onun dikkatini dağıtacaksın serkan sen arkadaki jenaretörü kapatacaksın semih kuklacının güç kablolarını keseceksin ziya ve sen kuklacıya olabildiğince güçlü darbeler
indirerek onu yok parçalara ayıracaksınız ben ise yukarıdaki binadan onu meteor yağmuruna tutacağım !

- Ali : Pekala hazırmısınız ?

- Scalgar : Hiç ummadığın kadar hazırım emin ol !

- Osman : Hazırım ağabey..

- Serkan : Bende hazırım..

- Semih : Hazırım, görelim şu pisliği !

- Ziya : Bende hazırım..

- Scalgar : Hadi öyle ise bitirelim şu pisliğin işini !

Saldırıya geçtik ve onu yok edip annemin intikamını almak için sabırsızlanıyorum kuklacı'ya indirdiğim darbeler sinirlerim ve öfkelerim sayesinde 2 kat daha fazla hasar veriyordu. fakat kuklacı bu
saldırıdan etkilenmemiş gibi görünüyordu alinin attığı meteorlar semih'in kılıcının,ziya'nın balyozunun,benim baltamın,osmanın zehirli büyüleri ve serkanın silahın dan çıkan mermiler ona zarar veremiyordu onu yok edemiyorduk
Yanına çağırdığı fedai fare adamlarını üzerimize yolluyordu bir yandan kuklacıya bir yandan yolladığı fare adamları yok ediyorduk..ne kadar uğraşsakta saldırılarımız yanıt vermiyordu !
Nasıl olur du da ölmezdi güç aldığı jenatörü kapatmamıza , ona bağlı olan güç kablolarını kesmemize , tüm gücümüzü ve öfkemizi kullanarak attığımız kurşunlar darbeler ve meteorlar nasıl olurda
onu yok edemezdi.. bir yolu daha olmalıydı. Serkanın çantasından çıkardığı bazuka ile onu biraz yaralıya bilmiştik fakat hala direniyordu ! kaybetmek üzere idik tüm gücünü serkanın üzerine yolladı
serkana attığı bıçaklar karşısında serkan korumasızdı ve kalbinden vurdu onu..
Olanlara inanamıyordum serkan ölmüştü öfke ve sinirim 2 kat artmıştı daha fazla yıkıma ve kıyamete yol açmasını istemiyordum kuklacı'ya tüm gücüm ile ağır bir darbe indirdim fakat sadece kulağı kopmuştu,
daha fazla dayanamıyorduk gücümüz azalmıştı ölüm ile yüz yüze gelmiştik belkide son dakikalarımızdı.Bir anda nasıl olduysa elindeki büyük bıçak ile baltamı kırdı ! fakat yok olmayacaktım ! diğer baltamı çektim
ve saldırılara devam ettim Kuklacı'nın bir anda elini balyoz şekline getirdi ve ziyanın balyozu ile çarpıştırdı ziyanın balyozu çatlıyordu ve dayanamadı kırıldı.Daha sonra balyoz eli ile bir darbe daha yaptı ve
Ziya artık yoktu ! tüm öfkemizi kuklacı'ya yönlendirdik semihin kılıcının yaptığı küçük kesikler büyümeye başladı osman'ın yaptığı zehir büyüsü ile kuklacı'nın saçları erimeye başladı güç kaybediyor gibiydi
kazanmak için bir umut bir ışık vurmuştu kaybimize ama kuklacı pes etmeyecek gibi görünüyordu yerden çıkardığı zehirli sarmaşıklar ile osmanı yakaladı kuklacı osman'a doğru geliyordu, semih'in attığı
durdurma , Ali'nin yaptığı zihin durdurma büyüsü işe yaramıyordu kuklacı osman'a doğru yürümeye doğru devam ediyordu artık çok geçti semih bir çok kez sarmaşıkları kesmeye çalıştı fakat başarısız oldu
Gözlerimizi kapattık ve oda ne kuklacı'nın acı dolu çığlıkları yankılanıyordu osman'ın attığı zehir kuklacının vücuduna işlemişti kuklacı'nın ölümü uzun sürmeyecek gibi görünüyordu uzun keskin tırnakları ile
osmanın kalbini yerinden söktü ve attı bu sefer çok öfkeli görünüyordu sağındaki eski bir arabayı zihin büyüsü ile kaldırarak ali'nin üzerine attı ali kendini kurtarmak için aşağı atlamıştı usta bir büyücü olan
ali uçabilmek için tüm bilgisini kullandı ve uçma büyüsünü yaptı fakat fazla süremezdi kendini aşağı güvenli bir şekilde indirmek için kullandı. Ölen kardeşi osman için ağlıyordu fakat bir yandan nefret besliyordu
çok öfkeliydi ellerini kaldırdı ve hava bir anda karardı yağmur yağmaya başladı gökten indirdiği yıldırım ile kuklacı'nın tüm sistemlerini yok etti kuklacı sinirlenmişti kuklacı'nın indirdiği dev bir meteor parçasından kaçamayan ali
oracıkta can vermişti. Semih'in öfkesi ali'nin yıldırımı ile birleşti , inanılmaz bir olaydı semih'in kılıcı bir anda yıldırımlar ile kaplandı nasıl olduğunu bilemiyoruz fakat çok görkemli idi.
Ama kuklacı asla durmayacaktı, serkan'ın çantasından aldığım bazuka mermisini kaptığım gibi bazukaya yerleştirdim ve kuklacı'ya yönlendirdim kuklacı arkasında binanın içine giri vermişti bazukanın etkisi ile bina kuklacı'nın
üzerine çöktü.bir kaç saniye sonra üzerine düşen büyük taş parçalarını kırarak çıktı oradan

Scalgar : Lanet olsun ölmeyecekmi bu pislik !

Semih : Pes etmemeliyiz istanbul'un kaderi bizim ellerimizde !

Scalgar : Haklısın dostum bitirelim şunun işini !

Semih'in kılıcı gittikçe evrimleşiyor gibiydi ve ve.. Bu Latif-i Yıldırım ! evet evet bu Latif-i Yıldırım hikayelerde anlatılan efsane kılıc..
Kuklacı bu kılıc karşısında bir anlık durakladı ve semih'in üzerine doğru koştu bir anda ne oldu ise çok hızlı oldu fakat çok geçmeden anladım kuklacı'nın hızlı bıçakları sayesinde semih'in parçalanan zırhının boşluğundan yararlanarak
keskin tırnakları ile semih'i ikiye bölmüştü Latif-i Yıldırım ise semih'in elinden yere düştü ve kuklacıya attığım balta elini koparttı.Yerde duran Latif-i Yıldırım ı aldım, arkadaşlarım ve tüm istanbul'un anısına bu gün bu kaos sona erecekti
Latif-i Yıldırım ı kaldırdım üzerine düşen yıldırım sayesinde Latif-i Yıldırım Sonsuz güce ulaşmıştı kuklacı'nın ölümü benim ellerimde idi. kuklacı yerde acı içinde kıvranırken o ölümcül darbeyi indirdim..
Nothing
Kullanıcı avatarı
Paranoyak
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 143
Kayıt: 19 Haz 2010 00:59
Sunucu: Meran
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Paranoyak »

Eminönü Meranlarla Tanışıyor

Yağmur... Parçalanmış çatılardan süzülerek yere damlar. Belkide yağmur, bu kıyametin ortasında tek güzelliktir. Bende bu güzelliğe maruz kalmıştım o gece ve sığınmak için Çınar Altı'na doğru hızla yürüyordum. Ne Savaş herzamanki yerindeydi ne küçük çocuklar ne de yolunu kaybetmiş adamlar. Bir an "dışarıda dolaşan tek aptal ben olmalıyım" diye düşündüm. Fakat yanılıyordum. Çınar Altı'nın girişine gelmiştim ki yağmurun yerdeki kan izlerini temizlediğini gördüm. Kafamı çevirdim, Işık Hanım karnına derin bir darbe almış sırtını duvara dayamıştı ve "Durma git! Meran savaşçıları geliyor! Onlarca kobra kafalı yaratık geliyor hemen Agah Bey'e haber vermelisin!" dedi ve yere yıkıldı. Söylediklerinden hiçbirşey anlamamıştım. Bir an durdum... Sanki herşey durmuştu benimle beraber... "Ne duruyorsun aptal!" diyerek çiftesiyle yolu işaret etti Işık Hanım. Koşmaya başladım. Bankanın arka sokağından geçerek Agah Bey'in herzamanki yerine ulaştım. Fakat onu orda bulamayınca hemen Mısır Çarşısı'na koştum. Agop onun Necmi Bey'in yanında olduğunu söyledi. Soluk soluğa Agah Bey'in yanına geldim, "Sorun nedir evlat?" dedi, "Meranlar.. Meranlar geliyor! Kobra kafalı yaratıklar geliyor Işık Hanım yaralı! Meranlar geliyor!" diyebildim sadece ve sandalyeye attım kendimi.

Agah Bey bir savaşçıyla konuştu, o başkasıyla konuştu, diğeri başkasıyla.. Bir anda haber bütün eminönüne yayıldı sanki. Bütün kuvvetler Mısır Çarşısı önünde toplandı. Büyücüler element büyüleri için hazırlandılar. Işık Hanım için bir şifacı gönderildi. Belki Hamit Pehlivan, Yusuf Ağabey, Arzuhalci de yaralıydı. Arz ve Lodos klanı Hidra saldırısından sonra 2. kez bir araya geldi. Arzlar aslında hayal kırıklığına uğramıştı Kasap ve büyücü arkadaşının Meranlar tarafından öldürülmesiyle. Herkes bekleyiş içerisindeydi.

Gönderilen şifacı yanında Çınar Altı ahalisi, Komutan ve 2 muhafızla beraber geri döndü. Anlattıklarına göre Komutan ve Işık Hanım savunma yaparken Işık Hanım yaralanmış ve yaratıklar Antrepo tarafına doğru kaçmışlardı. Meranların güvenlik önlemlerini aşarak eminönüne nasıl ulaştığı hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Artık tek amaç onları bulmak ve yok etmekti. Komutan'ın anlattığına göre 10-15 tane Meran savaşçı 2 tane de Dişi Meran vardı.

Sahil tarafından bir Folklor Cin koşarak geldi. "Yıhlanlar gehiyor dagıhtmak yıhkmak içhin!" diye bağırdı ordan oraya koşmaya başladı. Komutan "Büyücüler ön ve arka kapıyı tutacak! Her 5 büyücü için 1 şifacı! Savaşçılar içeri girecek! Yürüyün!" diye bağırdı. Herkes Antrepo yönünde koşuyordu. Kimisi Meranları hiç görmemişti daha önce, kimisi ise tecrübeliydi. Antrepoya ulaştılar ve gruplar kuruldu.

Savaşçılar içeri girdi birkaç şifacıyla beraber. Büyücüler ön ve arka kapıyı tuttular. İçerden gelen tıslamalar ve bağırışlar dışardakilerin gözünü korkutmuştu. Birden kapılar kırıldı Meranlar kaçışmaya başladılar. Büyücüler 1 saniyelik duraklamadan sonra bütün kudretleriyle Meranlara saldırdılar. Bir kaç dakika sonra canlı Meran kalmamıştı etrafta. Antrepo'dan çıkan savaşçılar yorgun bir halde bağdaş kurdular. Büyücüler ve şifacılar Meditasyon yaptılar. Herkes rahatlamıştı.

Meranlar Eminönü'ne neden geldi? Antrepo'da ne arıyorlardı? Bu sorular cevapsız kaldı Meranların ölümüyle. Güvenlik önlemleri artırıldı. Eminönü düzenine kavuştu. Fakat düzen dediğimiz bu kıyametin ortasında yaşamaktı. Yaşamak.. Bunun değerini en iyi bilenlerdi kıyametin çocukları..


Paranoyakk
Meran

Önemli olan güç veya akıl değildir. "Güç+Akıl"dır..

-Paranoyakk-
Kullanıcı avatarı
KiNgHaKkI
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 119
Kayıt: 17 Tem 2010 18:48
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos
Lonca: Kabadayılar

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen KiNgHaKkI »

Eser Türü:Geleceğe Yönelik Hikaye


Geçmişi Düşünürken:

‘Çok şey gördü bu artık görmeyen gözlerim’… Belki de bu söz her şeyi açıklıyordu.Çok zaman olmuştu bu hikayeye atılalı.Geçen zamanda ben de çok şey gördüm.Görmeye de devam ediyordum..Eminönü’nde küçük yaratıklarla başlayıp Hidralara kadar uzanan bir hikaye bu.Eminönü’nden Labirente’ daha sonra Meteor Bölgesi’ne ordan Sivri Ada ve Yeraltına ordan Merana kadar uzanan bir hikaye..

Sayısız yaratık öldürdüm.Sayısız düşmanla savaştım.En önemlisi çok insanın canına kıydım…Uzun zamandan beri hiçbir şeyden zevk almaz oldum.Kendimi İstanbul’a, kıyametten sıyrılmaya adamıştım .Sayısız kez yaralandım, bir çok kez bitkin düştüm, ölümden döndüm fakat hiç yılmadım.Çünkü bir amaç uğruna savaşıyordum ya da ben öyle düşünüyordum.Bu düşünce bile bana yetiyordu.

Geçen zaman bana çok şey öğretti.Her türlü görevi sorgusuz yerine getirdim.Her yeni keşifte pay sahibi oldum.Her şey İstanbul içindi,her şey insanlık içindi, her şey umudunu bizlere bağlamış insanlık içindi.Fakat her geçen gün bu bataklığa daha fazla battığımı,çıkışı ve sonu olmayan bir bataklığa saplandığımın farkına varmıştım.Artık bu yoldan dönüş yoktu.Çok geçti….

Sıradan bir gündü.Her zaman olduğu gibi yine kalabalık ve kargaşanın hakim olduğu Sancak bölgesindeydim.Bu yer bana her zaman huzur verirdi.Burada her şeye karşı ayakta kalmayı başaran başyapıt “Yeni Cami” bana güç veriyordu.Lodos kalesine uğrayıp son durumları takip ediyor,maden başında zaman geçiriyor,Lonca kardeşlerimle savaşlara katılıyor,Er meydanlarına katılıp çaresizce savaşıyordum.Savaşmak artık benden ayrılmaz bir bütün olmuştu.Uzun zaman sonra keşifler duraksamıştı.Bu günlerde bize çok ihtiyaç duyulmuyordu.Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.. Belki de bu sessizlik Fırtına öncesi sessizlikti..


Uzun Zamandan Sonra Aklıma Gelen Sorular Cevaplanıyor:


Yine bir gün Lodos Kalesi’ne gidip İsmet Bey ve klandaşlarımla konuştum ve odalardan birine girip oturdum.Geçmiş günler gözümün önünden geçmeye başladı.Teşkilat’a katılışım,Meteor Bölgesi’nin bulunması,Sivri Ada,Yer Altı,Meran,Hidralar,tanıştığım kişiler derken birden aklıma o sorular gelmişti.Uzun zaman olsa gerek bir ara zihnimi kemiren bu sorular keşifler,savaşlar derken zihnimde derinlere yerleşmiş onları hatırlamamı bekliyorlardı.Şimdi yavaş yavaş hatırlıyordum o soruları.Hepsi teker teker aklıma gelmeye başladı.İlk soru buydu:

“Kuklacı’nın Seçilmişi”… Aklıma ilk olarak bu isim geldi.Burada asıl önemli olan nokta “Kuklacı” idi.Kimdi bu “Kuklacı” denen kişi.Zamanında Eminönün’den sildiğim Kuklacının Seçilmişi ne için ona hizmet ediyordu?Fareadamlarla ne tür bir ilgisi vardı? Hayatta mıydı? Neredeydi? Sivri Ada’da bulunan Topuz onun hakkında ne biliyordu.Fareköyünde onunla ilgili bir bilgi var mıydı? Bu konuyu zaman kaybetmeden araştırmalıydım.

Lodos Kalesinden eşyalarımı topladığım gibi koşarak Agah Bey’in yanına gittim.Çünkü Agah Bey yaşayan bir kaynaktı.O günleri görmüş,olanları hala unutmamıştı.Agah Bey beni böyle heyecanlı görünce birden şaşırdı.Uzun zamandır Agah’ın yanına görev olmadıktan sonra uğramıyordum.Agah Bey’e olanları anlattım ve Kuklacı hakkında bilgi istedim.Agah Bey geçmişte yaşananları anlattı ve Sahaf Necmi’ye gidip ondan Kıyamet başladığından beri olanları anlatan “Kıyamet Tarihçesi” adlı kitabı vermesini söyledi.Orda her bilgiyi bulabileceğimden bahsetti.”Artık bu yaşlı adam pek çok şeyi hatırlamıyor genç..O kitabı oku, aradığın her şeyi bulacaksın.Kafana takılan bir şey olursa yine yanıma gel.Bu olay kaçınılmaz bir hal alıcak.”

Bu söz beni şaşırtmıştı.Her şey bu işe ilk başladığım günkü gibi heyecanlı bir hale geliyordu.Zaman kaybetmeden Sahaf Necmi’nin yanına vardım.Sahaf Necmi anlattıklarımı duyunca yüzünün rengi değişti.O da olacakların farkındaydı.Kitabı bana uzatırken “Büyük bir işe bulaşıyorsun Hakkı “ dedi.Yüzünde korku dolu bir tebessüm vardı.Ben ona anlamsız bir bakış atmaktan başka bir şey yapamadım ve kitabın sayfalarını yavaş yavaş çevirmeye başladım.Bu kitapta Beyaz Köşk döneminden günümüze kadar olmuş olaylar geçiyordu.Kuklacı’nın zamanında Eminönün’de hüküm sürdüğü ve fareadamların onun icadı olduklarını okudum.Burda adı artık anılmayan ‘Beyaz Büyücüler’ de vardı.Beyazköşk’ün o zamanda Teşkilat ile bir çatışma içinde olduğu yazıyordu.Kuklacının çok kurnaz ve çok güçlü büyüleri bildiğini ve Beyaz Büyücüler ile durdurulamaz bir güç oluşturduğu yazıyordu.Bu Beyaz Büyücülerin başındaki isimler ‘Azat Bey ve Gaffar Bey’ idi.Beyaz Büyücüler Elektrik büyüsünü ustalıkla kullanan kişilerdi.

Okuduklarıma göre Sivri Ada’da tanıştığım ‘Topuz’ Beyaz Köşk’e karşı ayaklanan fareadamlardan biriydi.Kim için çalışıyordu o zaman?Teşkilat için mi yoksa Kuklacı için mi? Bu soruyu cevaplayamadım.

Gaffar Bey ile Azat Bey arasında ayrılıklar çıktığını ve Gaffar Bey’in kendi grubunu toplayarak “Çemberlitaş” yönünde uzaklaştığını okudum.Çemberlitaş... Evet yüzüm gülmeye başlamıştı.Keşfedilmeyi bekleyen yeni bir bölge daha.Bu bölge her zamankinden daha çok sır ve zorluk içeren bir bölgeydi.Olacaklar yavaş yavaş zihnimde beliriyordu.


Burda Teşkilat’ta önemli bir noktada bulunan bir isim ‘Aydın Bey’ de dikkatimi çekmişti.Meran yolunda ölü bulunana ‘Aydınoğlu’ Aydın Bey’in oğluydu.Banka ilerisindeki bir mezarlıkta Aydın Bey’in mezarını bulmuştum.Bu o Aydın Beydi.Fakat ben Aydın Bey’in öldüğünü sanmıyordum.Kitapta yazanlara görede Aydın Bey onların elinden kaçmayı başarmış fakat öldüğü haberleri kısa süre sonra Eminönüne yayılmıştı.Bu haber Beyaz Köşk’ün otoritesini düşürmemek için uydurduğu bir yalandı bence.Bana göre Aydın Bey ve bazı kişiler kaçmayı başarmışlardı.Fakat neredeydiler ? Hala yaşıyorlar mıydı ? Yoksa Teşkilat ile hala bir iletişim içersinde miydiler ? Acaba bana Telefonla görevler veren kişi Aydın Bey olabilir miydi? O kişi hala gizemini sürdürüyordu..


Kitapta dikkatimi çeken yerler her sayfada artıyordu.Bir dergiden alınmış bu yazıyı okuyunca aklıma Şarapçı gelmişti.

“O yıldızsız gecede, köşk sokağı gündüz gibi aydınlıktı. Sayıları oldukça azalmış olan beyaz büyücüler, olası tehditlerden haberdar olabilmek için, sokağı büyü ışığıyla doldurmuşlardı. Çok kudretlilerdi. Onlar arasında geçirdiğim yıllar süresince, bunu bu kadar idrak edememişim sanırım. Meğerse her şeyin daha kolay olacağına dair bir yanılgı, zihnimi esir etmiş, teslim olacaklarına dair inancım bu kör yanılgıdan ibaretmiş. Kuklacının talebeleri, sayıca az olmalarına rağmen, haftalardır direniyorlardı. Son direnişleri de elbette görkemli olacaktı.

Ben kimdim? Biz zamanlar onlardan biri. Azat'ın yaptıklarına takati kalmadığından, gizlice izini kaybettirmiş ve cemiyete katılmış. Herkesin öldü bildiği... Sersem… Bir önceki hafta bir köşe başında sıkıştırdılar beni. O gün ölsem, huzura kavuşacaktım, ama korktuğum başıma geldi, beni tanıdılar ve gitmeme izin verdiler. Ve yüzlerindeki o hayal kırıklığı ve hüzün beynime öyle bir kazındı ki. Evet belki onlar Azat'ın yaptırdığı kıyımın aleti olmuşlardı. Ama en azından hain değillerdi. Peki yine, kimdim ben?

Gecenin sonunda, zafer artık cemiyetin olacaktı, bu kesin. Bana ihtiyaç olduğunu düşünmüyordum artık. Bütün gece elimdeki bir şişe şaraptan güç alarak sokağa baktım ve baktım."

Umut Dergisi 1976 - İsimsiz itiraflar.”

Yoksa Şarapçı bir zamanlar Beyaz Büyücülerden birimiydi.Onlar hakkında neler biliyordu.Zaman kaybetmeden onun yanına gitmeliydim.Kitabı rehber olması için çantama atarak Mısır Çarşısı’ndan çıktım.

Şarapçı her zamanki gibi kıyıda kutulara sırtını yaslamış oturuyordu.Yanında kadim dostu şarap şişesi vardı.Ayak seslerimi duymuş olsa gerek kafasını ağır ağır bana çevirdi.Yüzümdeki ifade onu da huzursuz etmişti.Gülen yüzü birden ciddi bir hal aldı.Yanına çömerek konuya girdim.Anlattıklarımı duydukça yüzündeki ifade değişiyor o günleri hatırladıkça canı sıkılmaya başlıyordu.Yaklaşık 30 yıl geçmişti bu sözleri söyleyeli.Şarapçı istemeye istemeye olanları anlattı.Azat Bey’in yaptığı kıyımlardan dolayı artık olanlara katlanamayıp Yükseliş Cemiyeti’ne (Teşkilat’a) katılarak bu acımasızlığa bir son vermeyi istediğini anlattı.Hain damgası yediği için oldukça sıkkın olmasına rağmen,doğru yerde olduğu düşüncesi bunu unutturuyordu.Şimdi Beyaz Büyücüler ya da Gaffar Bey’in akıbetinden haberi olmadığını söyledi ve geçmişteki bilgileri bana anlattı.Teşekkür ederek yanından uzaklaştım.

Agah’ın yanına varmıştım.Edindiğim bilgileri tek tek anlattım.Agah eksik yerleri bana anlattı.Topuz’un çeşitli yerlerde bizlere yardım ettiğinden bahsetti.Aydın Bey olayını dinleyince çok şaşırdı.Bu konuyu da çözdüğümü anlayınca olanlardan bahsetti.Tahmin ettiğim gibi Aydın Bey ve birkaç kişi Beyaz Köşk’ten kaçmayı başarmışlardı.Beyoğlu’na kaçtığından bahsetti.Telefon olayına gelince ondan bir haberi olmadığını söyledi.Bir şeyler biliyor gibiydi ama daha fazla üzerine gitmek istemedim.Agah Bey’e verdiği bilgiler için teşekkür ettim ve biraz daha düşünmek için izin istedim ve oradan uzaklaştım.

Takım Toplanıyor ve Gizemli Kapı’ya Doğru ilerliyoruz:

Şimdi ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.Lonca arkadaşlarımı toplayıp onlara olan biteni anlatmalı ve fikirlerini almalıydım.Derhal hepsi ile Lodos Kalesi’nde buluşma kararı aldık.İlk varan ben olmuştum.Onları beklerken kitapta yazanları okuyor bir yandan sonuçlar çıkarmaya çalışıyor,bir yandan da o zamanda olan olayları aklımda canlandırmaya çalışıyordum.Ben kitaba yoğunlaşmışken arkadaşlarım yavaş yavaş toplanmaya başladılar.İlk en yakın dostum Onur geldi.Daha sonra Uğur,Samet,Burak,Berhan,Yunus,Bora,Kürşad,Hasan sırasıyla geldiler..Onlara olan biteni anlatıyordum.Hepsi ağzımdan çıkan her sözcüğü pür dikkat dinliyor,heyecanlanıyor,şaşırıyor ve meraklanıyorlardı.Söyleyeceklerim bitince onların fikirlerini dinledim.Bir an önce Çemberlitaş’ı araştırmayı istiyorlardı.Çemberlitaş girişinin nerede olduğunu bildiğimi düşündüm.Aklıma gelen bir yer vardı.Tüm ekip tüm ekipmanlarını topladı ve Lodos tüccarından gözlüklerimizi alarak yola koyulduk.Meteor Bölgesi’ne sorunsuz bir şekilde girdik.Şah Kobra’ya doğru ilerliyorduk.Şah Kobraya vardığımızda tüm ihtişamıyla orda duruyordu.Kısa bir süre içinde onu öldürerek işe koyulmaya başladık.Onun bulunduğu yerde tahtalarla kapatılmış bir kapı vardı.Bu kapı önceden de oradaydı fakat araştırma fırsatı bulamamıştım.Tahtaları kırarak kapıyı meydana çıkardık.Fakat bu kapı Meranda girişindeki Mühürlü kapıya benziyordu.Açılması mümkün değil gibi gözüküyordu.Üstünde farklı bir dille yazılmış yazılar vardı.Daha çok sembole benziyordu bunlar.Bunları bir yere not alarak bu çeviri işlerinden en iyi anlayan kişi olan Arzuhalci’nin yanına gittim.Arzuhalci kısa bir süre sonra şifreyi çözmeyi başarmıştı.Ancak yüzüme çelişkili bir biçimde baktı.”Benden gizli ne iş çeviriyorsun Hakkı!”dedi.Belki olanları anlatmak istemiyordum ama kapının arkasına açılan yol onun elindeydi.Olanları çok kısa bir zamanda anlattım.Acele etmeliydim.Orada ne yazdığını sordum.Oda pek emin olmayarak “Hey Dost!Bir Beyaz Büyücüysen göster gücünü ve geç kapıdan!Bul bizi Çemberlitaş’ı izleyerek…” yazdığını söyledi.Gelişmeleri kendisine iletmemi rica etti ve teşekkür ederek oradan uzaklaştım

”Bir Beyaz Büyücüysen…” Hiç birimiz Beyaz Büyücü değildik fakat aramızdaki tecrübeli büyücüler Elektrik büyüsünü kullanmayı biliyorlardı.Bir kaç deneme yaptık fakat kapıyı açmayı başaramadık.Aklıma bunu ancak birinin,bir Beyaz Büyücü’nün bilebileceğini düşündüm.O kişi Şarapçı’dan başkası değildi.Hemen büyücüler ile ben yola koyulduk.Kısa süre sonra Şarapçının yanındaydık.Şarapçı bir şeyler olduğunun farkındaydı.İlk defa Şarapçıyı bu kadar ayık bir şekilde görmüştüm.Olanları anlattım ve bize yardımcı olup olamayacağını sordum.Bu şifreyi oda biliyordu.Beyaz Köşk’te gizli yerlere girmek için kullandıkları bir büyü vardı.Bunu yapmak istese bile artık yapamayacağını söyledi.Fakat büyücü arkadaşlarıma öğretebileceğini söyledi.Şarapçı hiç olmadı kadar zihnini zorladı ve hatırladıklarını tek tek büyücülere tarif etti.Samet,Uğur,Berhan ve Yunus büyü sözlerini not etti.Ve el hareketlerini pür dikkat takip ettiler.Şarapçı uzun süre sonra anlatımını bitirdi.O kadar yıl geçmesine rağmen tarif ettiği bu büyünün doğru büyü olmasını umuyordum..

ÇEMBERLİTAŞ:

Tekrar Şah Kobranın mekanına vardık.Büyücülerimiz hiç zaman kaybetmeden işe koyuldular.Sözleri fısıldıyor ve hareketlerini çok dikkatli bir şekilde yapıyorlardı.Bir süre sonra kapının yavaş yavaş oynadığını fark ettik.Birden ayaklandık.Büyücüler sözleri daha şiddetli sözlüyor ve büyünün sonlarına geliyorlardı.Ve kapı açılmıştı.İçerisi görebildiğimiz kadarıyla yıkık döküktü.Tek tek içeri girdik ve her şeye karşı silahlarımızı hazır bulunduruyorduk.2 şifacı en arkada,önlerinde 4 büyücü,en önde 4 savaşçıydık.Sözler aklıma gelmişti.”Çemberlitaş’ı izleyerek…”Gözlerim Çemberlitaş’ı aradı.Devasa taş girdiğimiz yerden gözüküyordu.Pek uzakta değil gibiydi.Çemberlitaş’a doğru ilerlemeye devam ettik.

Bir yandan ilerliyor, bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum.Yollarda insanlığın izlerinin buradan silinmiş olduğu kolayca anlaşılıyordu.Az sayıda kalmış evler ya yıkılmış ya da ayakta durmaya tahammülü kalmamış mekanlardı.Bu yer Meteor Bölgesi’ne çok benziyordu.Bu düşüncelere dalmışken bir takım sesler duymaya başladım.Bu sesler bana robot seslerini andırıyordu.Hepimiz sessizce köşelere saklandık ve o seslerin kaynağını öğrenmeye çalıştık.Uzaktan gelen sesler gittikçe yaklaşıyordu.Sesler iyice yaklaştı ve bir an durduğunu fark ettim.Gözümün ucuyla orada olan şeye bakmaya çalıştım.Bunlar gerçekten dev boyutta makinelerdi.Üstünde zor okunan bir kod yazılıydı.Bu kodu okumaya çalıştım.Orada kazınmış olan yazıda “GBM 71” yazıyordu.Bunların isimlerini kitapta duymamıştım fakat Gaffar Bey’in makinelerde uğraşan bir ekibe yardımcı olduğunu ve Çemberlitaş’a gelirken onları da yanında getirdiğini düşünüyordum.Zaten bu ekibin başarısız bir çalışması daha vardı.Bu bilgileri kitaptan okumuştum.Başarısız olan makinelerden biride “Tepegöz” makineleriydi.Bunlarla çoğu yerde karşılamıştım.Bu düşüncelere dalmışken robotların bizi fark ettiğini anladım.Hızlarını artırarak bize doğru 2 makine geliyordu.Bu makineler Gaffar Bey’i mi koruyordu, yoksa bu makinelerde de mi başarısız olunmuştu.Bunu öğrenmeye şimdilik vaktimiz yoktu.Makineler ölümcül silahlarla bizlere saldırmaya başladılar.Şaheserlerimizi kuşanarak onlara ağır darbeler indiriyorduk.Şifacılarımız geriden bizleri koruyor,büyücüler de tüm güçleriyle makinelere saldırıyordu.2 makineyi de sorunsuz bir şekilde halletmiştik.Üstünde yazan yazıya yakından tekrar baktım.Evet bu makinelerde “GBM 71” kodu kazınmıştı.Bir amblem daha vardı.Bu amblem Beyaz Büyücülere ait olabilirdi.Başka makineler gelmeden Çemberlitaş’a doğru koşar adımlarla ilerledik.
Kısa süre sonra bir yerleşim yerine geldiğimizi fark etmiştik.Makinede gördüğüm o amblemi Burada da gördüm.Bunun Beyaz Büyücülerin amblemi olduğunu anlamıştım.Bizi görenler aniden önümüzü kestiler.Durmamızı emrettiler.”Kuklacı’ya mı hizmet ediyorsunuz? Çabuk cevap verin yoksa doğduğunuza pişman olursunuz.” Diye sesler işittim.Silahlarımızı indirerek sakin olmalarını,Eminönü’nden geldiğimizi söyledim.Onlar da sakin olup beni odalarına çağırdılar.Bana çeşitli sorular soruyorlardı.”Buraya nasıl geldiniz,Beyaz Büyücü müsünüz ve bunun gibi soruları sordular.Ben de başımızdan geçenleri tek tek anlattım.Buraya Gaffar Bey’in yaşayıp yaşamadığını,yaşıyorsa onunla görüşmemin mümkün olup olmayacağını,arkadaşlarımın güvende olup olmadığını sordum.Arkadaşlarımın iyi olduğunu söyledi ve odadan çıktı.Kısa bir beklemeden sonra beni başka odaya götürdüler.Odaya girdiğimde etrafa bakındım.Burada çeşitli çizimler,asalar,kitaplar gözüme çarpıyordu.Biraz daha ilerlediğimizde yaşlı bir kişi gördüm.Bu kişi Gaffar Bey’den başkası değildi.Diğer kişilerin odadan çıkmasını istedi ve aramızdaki sohbet başladı.

Gaffar Bey kendisini tanıttı ve kim için hizmet ettiğimi ve buraya nasıl ulaştığımızı sordu.”Teşkilat” ismini duyunca yüzü garip bir ifadeye büründü.Buraya gelmemizi de “Şarapçı”nın sağladığını söyledim.Buraya gelinceye kadar başımdan geçen olayları en ince ayrıntısına kadar anlattım.Anlattıklarımı pür dikkat dinledi.Hiç bir şey sormuyordu sadece dinliyordu.Benim anlattıklarım bitince ben ona sorular sormaya başladım.”Burada ne yaptıklarını,makinelerin hangi yanda olduğunu,burada kimin için mücadele ettiklerini sordum.” Burada Kuklacı’ya karşı savaştıklarını söyledi.Kuklacı’nın bir zamanlar ustası olduğunu fakat her şeyi ne kadar planlı bir şekilde uyguladığını ve neler yapmayı planladığından bahsetti.Çok zeki ve çok tehlikeli olduğunu söyledi .Makinelere gelince..Makineler hakkında tahminlerim doğruydu.Makinelerin burada çalışan mucitler tarafından üretildiğini ancak bazılarının Kuklacı tarafından ele geçirildiklerinden bahsetti.Kuklacının burada olup olmadığını sordum.Kuklacı’nın “Kadıköy’de” bulunduğundan ve işleri oradan yürüttüğünden bahsetti.Ben bilgi almaya çalışıyorken onun bana sorucak soruları vardı.Bu sorular “Sığınak Bölgesi” ile ilgiliydi.Kendisinin bu konuya olan ilgisinin sebebini sordum.Kısa bir süre önce “Kenan ve Zahirden” haber alamadığından bahsetti.Kenan ve Zahir’in kendisine hizmet ettiğini söylemişti.Bu sözleri duyunca vücudum bir anda buz kesti.Kuklacı’ya karşı savaşan Zahir ve Kenan’ı ben öldürmüştüm.Onları “Ben” öldürmüştüm..Kendi ellerimle...Zahirin mektubunda neyden söz ettiğini şimdi anlıyordum.Gaffar Bey yüzümdeki ifadeyi görünce soruları cevaplamamı istedi.Ona olanları anlatınca sinirli bir tavır aldı.Bunun bana verilen bir görev olduğunu,Kenan’ın Eminönü için tehdit oluşturduğundan bahsettim.En azından bana söylenen buydu..Bu fikri vegörevi bana kimin verdiğini sordu.Bu sorunun cevabı tabiî ki “Teşkilat”tı.Bu sözü duyduğunda Gaffar Bey’in eski anıları tekrar canlandı.Teşkilat ile yapılan savaşlar aklına gelmişti.Gaffar Bey bunu Teşkilat’ın bilinçli yaptığını düşünmüştü.İyice sinirlenmişti.Kendi kendine bir şeyler söyleye başladı.Gaffar Bey burada güvenle kalabileceğimizden bahsetti.Bizi “Dost” olarak görüyorlardı.Kendisini yalnız bırakmam için izin istedi ve ben dışarı doğru ilerledim.Dışarı çıktığımda arkadaşlarımın beni beklediğini gördüm.Olanları tek tek onlara anlattım.Hepsi Kenan ve Zahir’in iyilik adına işler yaptıklarını duyunca hem şaşırmış hem de içten içe üzülmüşlerdi.Bu olay bende derin bir yara bırakacaktı.. Gerçekten “Teşkilat” bunu bilerek mi yapmıştı.Neden bu görevi yaptırmışlardı bizlere.Bu soruların cevaplarını Agah’tan duymak için sabırsızlanıyordum..

Çemberlitaş’ı araştırmayı sürdürdük.Yeni bir çok bulgulara ulaştık.Uzun zamandır Eminönü’ne gitmemiştik.”Sığınak” olayının cevaplarını almak için Agah’a gitmeye karar verdik.Topuz’dan Kuklacı ile bilgisi olup olmadığını öğrenmeliydim.Tüm arkadaşlarımla yola koyulduk.Bakalım bizleri daha neler bekliyordu..Agah’tan cevapları almak için sabırsızlanıyordum…


Çemberlitaş Gizeminin Sonu


Mümkün olduğunca kısaltmaya çalıştım :) Hikayenin 3/1 bu yarışma için kullandım.İlerleyen Maceları ve bölümleri Fan Art için sakladım :D

Uzun oldu ama umarım okumanıza değer.Mümkün olduğunca anlamlı bir şey olması için tekrar tekrar okudum.Umarım hata yoktur.Her şeyi birbirine bağlamayı tercih ettim. (Lost'tan pek etkilendim sanırsam :) )

İkv Yönetimine bu ve buna benzer etkinlikler yaptıkları için bir kaz daha teşekkür ederim.

Herkese yarışmada başarılar dilerim.SAYGILARIMLA...Hakkı Şiyak
KiNgHaKkI XxXMaGeHaKkIXxX ŞiFaCıHaKkI

EMİNÖNÜ

25'ten beri burada ve burada olacak.!!


Dürüst OL !
Kullanıcı avatarı
kibelee
Acemi Savaşçı
Acemi Savaşçı
Mesajlar: 6
Kayıt: 12 Eki 2010 19:54
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen kibelee »

Sanırım bu sefer sonumuz gelmişti…

Savaşla bir şekilde baş edebiliyorduk ama susuzluğa nasıl dayanacağımızı bilmiyorduk.
Aslında bir gün bunun olacağını, suyumuzun tükeneceğini biliyorduk ama kimse bunun üstünde durmuyordu.Önemli olan savaşımız,hayatta kalmamızdı.Artık bu engellenemezdi çünkü zamanı gelmişti.İstanbul’un suyu bitmek,kalbi durmak üzereydi…

Bu olay,filizlenmeye başlayınca hemen su aramaya başladık.Hemen her yere küçük keşif grupları gönderildi.Her dönen grubu büyük umutlarla bekledik ama hepsi eli boş döndü.Arayışlar bitmedi bitemezdi… Her yerin haritaları çıkarıldı,gidilmeyen hiçbir yerin kalmaması gerekiyordu.Yeni yerlere yeni gruplar oluşturuldu.Her biri on kişiden oluşan beş grup yola koyuldu.Aradan günler geçti… Bir,iki,üç,dört bütün gruplar geri döndü sadece son giden gruptan haber alınamadı.Günlerce beklenildi,ta ki geriye dönebilen iki kişiyi görene kadar…

(Anıl ve Sevinç’ten Alıntı-Keşif Grubu 5)

‘’ Hepimiz bir ümitle İstanbul’un farklı yerlerine su arayışına gittik.Bizim grubumuzda dört Şifacı,üç Büyücü,üç Savaşçı vardı.İstanbul’un karşı kıyılarına gönderdiler bizi,tıpkı diğerleri gibi… Ama bizim kaderimiz su değil kan buldu…
Hem de hiç olmadığı kadar kan…

Karşı kıyılara ilk vardığımızda, ortam bizi çok etkiledi; Soğuk, yapış yapış bir hava vardı. Bunun üzerine bir de sis bastırmıştı. Ben ilk defa karşı kıyılara ayak basıyordum, o yüzden pür dikkat inceledim her yeri. Yer yer çukurlarda birikmiş deniz suyu,toz,çamur,yosun,insan ya da hayvan iskeleti ne olduğu belli olmayan bir sürü çöp yığınları… İlerledikçe insanın tüylerini diken diken eden sarmaşıklı ağaç topluluğu karşıladı bizi. Hepimiz buraya girip girmeme konusunda kararsızdık yapacak hiçbir şeyimiz yoktu… Buraya bir görev için gelmiştik ve bunu yapmalıydık…

Ağaçlığın içinden yavaş yavaş yürümeye başladık, iyice içeriye girdiğimizde bazı kıpırtılar duyduk ama fazla üzerinde durmadık ta ki bir arkadaşımızı koca ağacın yutmaya çalıştığını fark edene kadar. Hepimiz şok olmuştuk… Birkaç saniye durduk ve hemen saldırıya geçtik, fakat ne mümkün? Bunlar bir değildi ki… Belki on belki on beş…
Arkadaşımız:’’Kendinizi kurtarın, bırakın beni! ‘’ diye bağırdı. Zaten kurtaramazdık da… Çünkü ağaç çoktan bacaklarını yutmuştu bile… Tanrım ! ne manzaraydı o…

Biz telaşla ağaçlar ve onların zehirli dallarıyla savaşırken bir açıklığa vardık.
Burası bizi berbat kokusu, yabani otları ve ortasındaki bataklığı ile karşıladı. Bataklığa girmemek için kırmızı topraklı bir yola saptık. Tabii buna yol denebilirse… Sonu uçurumdu… Orada öylece kalmıştık. Bataklığı geçmemizin imkânı yoktu fakat ağaçlarda yaklaşmaya başlamıştı… Başka bir çaremiz yoktu çevreyi de araştıramazdık. Bir arkadaşımız, önden giderek bataklığı geçmeye karar verdi. Daha adımını bataklığa atmamıştı ki dev bir sülüğün saldırısına maruz kaldı. Biz daha ağaçların şokunu atlatamamışken böyle bir şeyle karşılaştığımızda gerçek anlamda korku ve şokun ne olduğunu o zaman anladık. Bir yandan ağaçlar bir yandan sülüklerin saldırıları…
Aslında Yosun Adamlar çıkmasa bu ikisine şükredecektik. Yosunlar Adamlar gideceğimiz yola sarı bir sıvı püskürtüp yere düşmemizi sağlıyor ve o sıvı da derilerimizi çok acı verici bir şekilde yakıyordu… Nereye gideceğimizi bilmeden farklı yollara saptık. Arkadaşlarımızı bu bilmediğimiz yollarda kaybettik, kalanlarla kanımızın son damlasına kadar savaştık. Ta ki savaşamaz duruma gelene kadar. Zaten kala kala iki kişi kalmıştık. Anılın sol kolu parçalanmış neredeyse kopmak üzereydi. Benim ise omzumda zehirli bir dal, yosunların asitleriyle yaktığı kulaklarım… Bir şekilde yolumuzu kaybettirebildik… Orada nasıl yaşadık? Nasıl hayatta kalabildik? Sadece karşıya geçtiğimizi ve sahile yığılıp kaldığımızı hatırlıyorum…

Aradan günler geçip olayı bütün Eminönü halkına anlattığımızda hepsinin yüzünde aynı kederi gördük…

Su bulmak umuduyla çıktığımız yolda savaşımıza yeni düşmanlar, hayal kırıklıkları, yorgunluk ve hiç olmadığı kadar kan bularak geri döndük…’’

(Anıl ve Sevinç’ten Alıntı-Keşif Grubu 5)

Aralarında kafayı yiyenlerde oldu… Bu olaydan sonra zaten öleceğini düşünüp gülenler de … Hiçbir şey yapmayıp pes edenler de … Ben de umutsuzdum taki bütün insanların birleşip tek yumruk olduklarını görene kadar…



BeyazKöşK -Aseton Bütün Arkadaşlara Başarılar Dilerim...
Kilitli