27. Gaffar efendi'nin plani
Gönderilme zamanı: 07 Tem 2011 10:07
-‘Şifacının peşine düştün, değil mi’, dedi Gaffar. ‘Onun için buradasın.’
-‘O şifacıdan dahada fazla bir şey oğul’, dedi Gaffar efendi. ‘Yıllardır araştırıyoruz ve şimdiye kadar zar zor başarıyoruz. Çemberlitaş bölgesinde yaşamak çok zor. Her yıl sadece 1 metre daha yakınlaşabiliyoruz Çemberlitaş’a.’
-‘O bölgeyi tehlikeli kılan tek şey o şey mi?’
-‘Erg kaynağı saf kaynaktır. İyiyi kötüyü tanımadan kullandırtır kendini. Bunun yanısıra deneyimlisine yada kabiliyetlisine bakmaz. Adamı ya yüceltir yada delirtir.’
-‘Hakkında pek iyi konuşulmuyor buralarda. Senin gitmeni isteyenler var.’
-‘Gitmemi isteyenler bunu bana bizat söyleyemeyecek kadar korkuyorlar. Herkez beni hala eski Gaffar efendi zannediyor.’
-‘Ne değiştiki.’
Gaffar efendi elindeki asasını bir kenara koydu ve gözlüklerini çıkarttı.
-‘Ben Beyaz Köşk’ün yaptıklarından sonra herşeyi onarmak, düzeltmek için kaynağa kadar gittim. Yanlız gitmedim ve seni bilerek yanıma almadım. Hayatta kalmayı başardık ama pek çok iş başaramadık henüz. Anahtar o kızda. O sadece şifacı değil’, dedi Gaffar efendi.
-‘O’na ne yapacaksın?’
-‘O’nun ölmesi şart. Çemberlitaş’dan doğma kız öldüğünde Erg kaynağı gücünü kaybedecektir.’
-‘Delirdiniz mi siz? Yaratıklara karşı kendimizi nasıl koruyacağız? Ayrıca bu düpedüz cinayet! Beyaz Köşk’ün yıkıntılarını bir cinayetle mi onaracaksın’, dedi Gaffar. Çok kızmıştı. Kulaklarına inanamıyordu.
-‘Bir yol daha var’, dedi Gaffar efendi. ‘Ama o yol çok riskli, çok zor.’
-‘Neymiş?’
-‘Çemberlitaş için dört silah dövülmesi lazım. Dört büyük silah. İkisi savaşçı, biri büyücü ve diğeri şifacı için. Her kim bu silahlardan birinin efendisi olmayı başarırsa, işte o zaman tüm dengeler bozulacaktır. Yaratıklar artık saldıramayacaklardır. İnsanların arasında güç dengeleri başlayacaktır. Lodoslar ve Arzları unut. Onlar sadece bir maşa bu oyunda. Hiçkimsenin başaramadığını başarıp bu silahlardan birine sahip olan herkimse Çemberlitaş onu tanılmamış bir güç verecektir. Bu söylediklerimi az ama yanlış kişiler biliyor.’
-‘Kimler?’
-‘İçlerinden birisi Beyaz Köşk’ün ihanetine uğramış olan bir adam’, dedi Gaffar efendi.
-‘Kenan’, dedi Gaffar.
-‘Biz gidiyoruz’, dedi Yağmur herkeze. Işıl, Semih, Efe ve benimle beraber yol aldık Meteor Bölgesine.
-‘Döndüğümüzde bizi herşeyden haberdar edin! Yarın akşam geri dönmüş olacağız’, dedi Semih.
Yola çıktığımızda arkamızdan bir ses geldi.
-‘Bende geleceğim!’
Arkamı döndüğümde Efsun’u gördüm.
-‘Senin ne işin var Meteor Bölgesinde? Hem soluk soluğa kalmışsın’, dedi Semih.
-‘Bir kaç eşyamı alacağım’, dedi Efsun.
Efsun soluklandığında yola devam ettik.
-‘Civanlı Boğa’, dedi Efsun usulca bana.
-‘Efendim’, dedim şaşkınlıkla.
-‘Bana verdiğin silah: İyileştirme Artırıcı GB Formüllü Civanlı Boğa. Asa iyileştirme büyülerinde yardımcı oluyor ve asit saldırısını dahada etkin haline getiriyor. Teşekkür ederim.’
Efsun bana gülümsediğinde artık bana kızmadığını ve tekrar arkadaş olduğumuzu anladım.
-‘Sizi buraya getiren nedir’, dedi Komutan Meteor Bölgesinin girişinde.
-‘Bir mevzu yok komutanım’, dedi Efe. ‘Şahsi.’
-‘İyi. Geçin bakalım. Ama bu mektubu İstihbarat subayına iletin’, dedi Komutan. Mektubu teslim aldım ve Meteor Bölgesine indik.
-‘Bunu size iletmem istendi efendim’, dedim İstihbarat subayına.
-‘Rüzgardı değil mi adın’, dedi subay ve emaneti teslim aldı ve okuduktan sonra yüzünde bir endişe belirdi.
-‘Bekleyin’, dedi ve daktilosunda bir mektup yazdı. Yazar yazmaz hemen bir zarfın içine yerleştirip mühürledi.
-‘Yeni Bab-ı Ali’ye girdiğinizde bunu Mebrure hanıma hemen verin. Acele edin.’
Kimse bir şey sormadan yola çıktık.
-‘Mektupta her ne yazıyorsa herkezin canını sıkıyor, belli’, dedi Yağmur.
-‘Bizi ilgilendirmediğini zannediyorum’, dedi Yağmur. ‘Hem ne olursa zaten yakında kokusu çıkar. Kötü haber tez gelir derler.’
-‘Benimle bir ilgisi olabilir mi’, dedi Efsun.
-‘Zannetmiyorum’, dedim. ‘Subay sana bir kez olsun bile bakmadı. Yada vücut dilini mükemmel bir şekilde zaptedebiliyor.’
-‘Üzerinde mühür olmasa açıp bakardım’, dedi Işıl.
-‘Hiç şüphem yok’, dedi Semih. ‘Başını belaya sokmak için her şansı değerlendirirsin.’
Işıl öfkeyle baktı Semih’e. Semih’in ise keyfi yerinde.
-‘Didişmeden bir yol katedebilsek’, dedi Efe.
-‘Bu mektup elimde yanıyor’, dedim Efe’ye usulca. ‘Açıp bakmak istemiyor değilim.’
-‘Efsun ile alakalı olduğunu düşünüyorsun’, dedi Efe.
-‘Efe...’
-‘Gözlerin endişe ile bulanmış yine. Merak etme. Yanlız değil Efsun. Eğer ona birisi bir şey yaparsa hemen karşısında dikiliriz. Ama yinede Efsun ile ilgili değil o mektup. Galiba Agah efendi’nin konuşması ile ilgili.’
-‘Hiç aklıma gelmemişti’, dedim.
-‘Aklın Efsun’da olduğu için sallasanda gelmez zaten’, dedi Efe gülümseyerek. ‘Açılmayacakmısın bu kıza sen? Anlatmayacakmısın hiç?’
-‘Efsun benim ona baktığım gibi bakmıyor bana’, dedim. ‘Beni arkadaşı olarak görüyor. Bu konu beni çok sıkıyor. Belkide ondan uzak durmalıyım.’
-‘Senin ona olan hissettiklerini bilmezse sen ne zaman bileceksin ki onun sana karşı ne hissettiğini’, dedi Efe. ‘Belkide belli etmek istemiyordur!’
-‘Sonra Efe’, dedim. ‘Önce şu işleri bitirelim.’
Hep beraber Yeni Bab-ı Ali’ye vardıktan sonra Yağmur hemen kızkardeşi Irmağın yanına koştu ve ona sımsıkı sarıldı. İkisininde yüzünde güller açmıştı. Ben ve Efe hemen Mebrure hanımın yanına gittik ve Efsun eski odasına girdi.
-‘Yine sen ve ben kaldık’, dedi Semih Işıl’a.
-‘Aman dikkat et! Başını belaya sokabilirim’, dedi Işıl.
Semih güldü ve Işıl’ın avcuna bir şey yerleştirdi. Işıl avcuna baktığında bir taş gördü.
-‘Yeşil elmas’, dedi Semih. ‘Bunu sakla. Bir hafta sonra geri ver. Sana bir kolye yapacağım bu taşdan.’
-‘Gerçekten mi’, dedi Işıl heycanla.
-‘Evet. Beğendin mi?’
-‘Bayıldım!’
Işıl Semih’in boynuna atladı ve sımsıkı sarıldı sonrada Yağmur’un yanına koşup ona sarıldı.
-‘Beni unutma arkadaşım. Sık sık ziyaretine geleceğim’, dedi.
Yağmur anlamadı birden ama o da Işıl’a sarıldı. ‘Delirdi bu kız’, diye düşündü.
Mebrure hanım mektubu alır almaz zarfını yırttı.
-‘Demek öyle’, dedi. Yüzü garip bir şekil aldı. Sevinse mi üzülse mi karar veremedi. ‘Siz Komutanın yanına gidin. Bana gelmesini söyleyin.’
Komutanın yanına gider gitmez anlamış gibi bir hal aldı.
-‘Bir şey söylemeyin’, dedi Komutan. ‘Hanım beni çağırıyor.’
Beraber konuştular ve ikiside şaşırdılar gelişmelerden.
-‘Efe bence o mektubu hemen ele geçirmemiz gerekiyor’, dedim.
-‘Bencede. Bu tavırlarını hiç beğenmiyorum. Bir işler çevriliyor ve ikisininde bize birşey söylemeyeceğinden eminim.’ Efe biraz düşündü ve sonra ‘sen Efsun’un yanına git. Ben burada biraz araştırma yapayım’, dedi.
Söylediğini iki etmeden hemen gittim Efsun’un odasına. Kapıyı tıkladım.
-‘Evet’, diye cevap geldi.
İçeri girdiğimde Efsun zırhını değil normal günlük kıyafetlerini giymişti.
-‘Efsun çok... değişmişsin’, dedim şaşkınlıkla. Gözlerimde bu kadını bir asker olarak canlandıramıyordum.
-‘Ne oldu? Böyle giyinemezmiyim?’
-‘Hayır! Yani evet! Yani çok yakışmış! Sadece seni bu halinle savaşta görmeyi hayal etmiştim’, dedim gülümseyerek.
Efsun elbisesine baktı.
-‘Evet gerçektende çok komik görünürdü’, dedi. ‘Diğerleri nerede?’
-‘Efe dışarıda, Yağmur kardeşinin yanında ve Işıl ve Semih galiba didişmeye devam ediyorlar.’
-‘Işıl ve Semih didişmiyorlar.’
-‘Ne?’
-‘Farkında değilmisin? Onlar birbirlerinden çok hoşlanıyorlar. Semih mağarada Işıl’ın peşinden bir saniye düşünmeden gittiğinde farkettim. Çok değer veriyorlar birbirlerine. Ama söyleyemiyorlar.’
-‘Böylesi çok kötü olurdu’, dedim. ‘İnsan sevdiğine onu sevdiğini söylememesi çok kötü. Beraber olmak varken sadece birarada bulunuyorlar.’
-‘Bu onların kararı. Yada korkaklığı, kim bilir. Sen söylermiydin?’
-‘Neyi?’
-‘Birini sevdiğinde hemen söylermiydin’, diye sordu Efsun.
Cevap vermemek için aklıma bir bahane getirtmeye çalışıyordum ki dışarıda bir gürültü çıktı. Kurtuldum!.. zannediyordum. Hemen dışarıya doğru koştuk.
-‘Neler oluyor’, dedim Efe’ye.
-‘Çemberlitaş’ın girişini koruma altına alıyorlar’, dedi bana.
-‘Çemberlitaş buralarda mı’, dedim.
-‘Bilmiyorum. Onlar oraya varana kadar Yeni Bab-ı Ali girişi kapalı, aynı zamanda çıkışıda kapalı’, dedi Efe. ‘Birşeyler yapmamız lazım.’
-‘Ne yapabiliriz ki? Onlar bize yolu göstermeyecekler. Varsak bile nelerle karşılaşacağımızıda bilmiyoruz.’
-‘Kenan’a ne yapacaksın’, diye sordu Gaffar.
-‘Kenan çok güçlü ve her an kontrolden çıkabilen bir güç. Delirmek ve delirmemeğin arasında savaşıyor’, dedi Gaffar efendi.
-‘Onuda öldüreceksin yani?’
-‘Bir şey soracağım: Gizit klanını yok ederken iyi ama söz konusu bir insan olunca mı kötü?’
-‘Fevri davranıyorsun. Aklına ilk gelen çözüm öldürmek. Kenan ölürse hiç üzülmem. Ama seninde başının daha fazla belaya girmesini istemiyorum. Sen bu Çemberlitaş’ı başka ne için yıkmak istiyorsun? Yaratıkları altettikten sonra yıkım işlerine girsen olmuyor mu?’
-‘Çemberlitaş ve o kız yan yana geldiğinde çok tehlikeli oluyorlar. Birbirlerinin anahtarlarılar. Madem o kızın hayatta kalmasını istiyorsun, Çemberlitaş yıkılmak zorunda. Ama bir yolu daha var.’
-‘Nedir?’
-‘Ben o silahların reçetelerine sahibim. İstersen sana verebilirim.’
-‘Neden?’
-‘Tabi ki demirciye vermen için! Silahlar çok değerli ve nadir bulunan madenlerden hazırlanacak.’
-‘Sorun değil. İyi bir ekiple işi halledebiliriz.’
Gaffar efendi gülmeye başladı.
-‘Reçeteleri görmeden önce paçaları sıvama’, dedi ve cebinden bir kaç kağıt çıkarttı. ‘Al bak.’
-‘Karbon çeliği... Sibiryalı... Şelit... pek zor bir şey görmüyorum?’
-‘Devamını oku’, dedi Gaffar efendi.
-‘İridyum... Liderlik sembolü... Örümcek gözü! Dev komodo dişi! Meran mücevheri! Kadim hidra pençesi! Bunları elde etmek imkansız!’
-‘Sen bu imkansızları başarabilen birilerini bul, silahlar sizin.’
-‘Neden peki? Neyin peşindesin?’
-‘Bu silahlar Çemberlitaş’dan gelme silahlar. Kenan’ı da yener, Azat’ı da yener.’
-‘Eminmisin?’
-‘Karşılığında şifacı kıza dokunmayacağım. Onu Çemberlitaş’a gitmesi için aklına girmeyeceğim. Sen bu madenleri toplamak için ekibi nerede arayacağını biliyormusun?’
Gaffar çenesini kaşıyarak biraz düşündü. Sonra gülümsedi.
-‘Karakter turnuvasında!’
Gaffar efendi kaşlarını kaldırdı: anlamadı.
-‘Ne turnuvası?’
-‘İstanbuldaki tüm savaşçılara, büyücülere ve şifacılara haber verilecek. Teke tek savaşlarında kazananlar birbirlerine rakip olacak.’
Gaffar efendi gülümsemeye başladı.
-‘Kazanan üç dört kişi Çemberlitaş’a gidecek bu silahlara sahip olacak.’
-‘Fikrini beğendim evlat.’
-‘Ödül açıklanmayacak tabi ki.’
-‘Yanlız... bir sorun var’, dedi Gaffar efendi. ‘Öyle her önüne gelen katılamaz turnuvaya.’
-‘Neden?’
-‘Reçeteyi iyi oku. Bu silahlar kaçıncı seviye sınıflar için.’
-’49... Ama o seviyede çok az...’
-‘Umrumda değil. Bul. Gerisini ben hallederim.’
-‘Bilmem gereken başka bir şey var mı Çemberlitaş hakkında?’
-‘Yok.’
-‘Senin var. Madem Çemberlitaş çok tehlikeli bende şifacının oraya ulaşmasını engelleyeceğim. Savaşcılarım Yer Altı bölgesinin en tehlikeli yerlerine, Sivri Ada’nın en bilinmedik yerlerini güçlerini kaybetmeleri için göndermeyeceğim. Ayrıca sana inanmıyorum! Onca zahmetlere girip silah döveceksin ve sonra bunu kullanacak olan askerlerin hayatlarını riske atacaksın. Genç Bilgililerde o bölged yaşıyorlar. Bir bityeniği var ve sen bana bir açıklama yapmadan bende Çemberlitaş’a giden yolu herkezden gizli tutmak için elimden geleni yapacağım.’
-‘Ne yapabilirsin ki?’
-‘Yeni bir silah daha var. Bu elimdeki reçeteler kadar etkili olmasada güçlüler. Kenan’ı istediğim anda indirecek silahda şifacıda. Karakter turnuvası Sığınaklar için düzenlenecek. Çemberlitaşı ondan sonra yıkarsın, tabi yıkabilirsin. Onca bilimadamını boş yere tutmuyorsundur yanında.’
Gaffar efendi kızmaya başladı.
-‘Sana onca şeyi beni rededesin diye anlatmadım!’
-‘Bende sırf senin işine gelecek diye onca askeri ölüme yollamayacağım! Bana neler döndüğünü anlatsan iyi olur.’
Gaffar efendi sakinleşti. Kendi ile hesaplaşmaya başladı.
-‘Çemberlitaşın gücü dengeden çıkmaya başlıyor. Anlattığım gibi kimlik tanımadan herkeze gücünü saçıyor. Kenan ve Azat’ı bırak Kuklacı bile bu gücü kullanmaya başladı. Eğer Çemberlitaş yıkılırsa belki bu savaşın sonu gelir. Yaratıkların gücü azalır ve yok olur. Hem jandarmalara güvenmenin vakti gelmedi mi?’
-‘Yaratıkların gücü Meteor Bölgesin’e bağlı değil mi?’
-‘Erg kaynağını öğrenmişler. Çok çabaladık ama durduramadık. Zannedersem Azat Kuklacıya Erg’in yerini anlattı. Nasıl öğrendi bilmiyorum. Düşmanlarımız güçleniyor evlat.’
Gaffar biraz düşündü.
-‘O zaman Agah efendi’nin planını uyguluyalım. Artık şu düşmanların saldırmalarını beklemeyelim. Reçetelerin bende kalmasına izin verirsem sana bu silahlara laik askerler bulacağım. Hep beraber Kenan’ın, Azat’ın hatta Kuklacı’nın işini bitireceğiz. Onlardan daha güçlü bir silahımız var.’
-‘Ne?’
-‘Şifacı kız tabi ki’, dedi Gaffar gülerek. ‘O kız güçlerini başka kullanıyor. 49. Seviyeden bile daha üstünde olabilir. Araştırmama izin ver.’
-‘Seçtiğin yol çok riskli. Kaybetme şansımız çok büyük.’
-‘Kaybetmek bir seçenek değil. En iyilerin arasından en iyilerini seçtiğimizde aldığım riske değecek. Şimdi: Yer Altı’na giden yol Meteor Bölgesinden geçiyor. Oraya istediğimiz gibi girebilirmiyiz?’
-‘O şifacıdan dahada fazla bir şey oğul’, dedi Gaffar efendi. ‘Yıllardır araştırıyoruz ve şimdiye kadar zar zor başarıyoruz. Çemberlitaş bölgesinde yaşamak çok zor. Her yıl sadece 1 metre daha yakınlaşabiliyoruz Çemberlitaş’a.’
-‘O bölgeyi tehlikeli kılan tek şey o şey mi?’
-‘Erg kaynağı saf kaynaktır. İyiyi kötüyü tanımadan kullandırtır kendini. Bunun yanısıra deneyimlisine yada kabiliyetlisine bakmaz. Adamı ya yüceltir yada delirtir.’
-‘Hakkında pek iyi konuşulmuyor buralarda. Senin gitmeni isteyenler var.’
-‘Gitmemi isteyenler bunu bana bizat söyleyemeyecek kadar korkuyorlar. Herkez beni hala eski Gaffar efendi zannediyor.’
-‘Ne değiştiki.’
Gaffar efendi elindeki asasını bir kenara koydu ve gözlüklerini çıkarttı.
-‘Ben Beyaz Köşk’ün yaptıklarından sonra herşeyi onarmak, düzeltmek için kaynağa kadar gittim. Yanlız gitmedim ve seni bilerek yanıma almadım. Hayatta kalmayı başardık ama pek çok iş başaramadık henüz. Anahtar o kızda. O sadece şifacı değil’, dedi Gaffar efendi.
-‘O’na ne yapacaksın?’
-‘O’nun ölmesi şart. Çemberlitaş’dan doğma kız öldüğünde Erg kaynağı gücünü kaybedecektir.’
-‘Delirdiniz mi siz? Yaratıklara karşı kendimizi nasıl koruyacağız? Ayrıca bu düpedüz cinayet! Beyaz Köşk’ün yıkıntılarını bir cinayetle mi onaracaksın’, dedi Gaffar. Çok kızmıştı. Kulaklarına inanamıyordu.
-‘Bir yol daha var’, dedi Gaffar efendi. ‘Ama o yol çok riskli, çok zor.’
-‘Neymiş?’
-‘Çemberlitaş için dört silah dövülmesi lazım. Dört büyük silah. İkisi savaşçı, biri büyücü ve diğeri şifacı için. Her kim bu silahlardan birinin efendisi olmayı başarırsa, işte o zaman tüm dengeler bozulacaktır. Yaratıklar artık saldıramayacaklardır. İnsanların arasında güç dengeleri başlayacaktır. Lodoslar ve Arzları unut. Onlar sadece bir maşa bu oyunda. Hiçkimsenin başaramadığını başarıp bu silahlardan birine sahip olan herkimse Çemberlitaş onu tanılmamış bir güç verecektir. Bu söylediklerimi az ama yanlış kişiler biliyor.’
-‘Kimler?’
-‘İçlerinden birisi Beyaz Köşk’ün ihanetine uğramış olan bir adam’, dedi Gaffar efendi.
-‘Kenan’, dedi Gaffar.
-‘Biz gidiyoruz’, dedi Yağmur herkeze. Işıl, Semih, Efe ve benimle beraber yol aldık Meteor Bölgesine.
-‘Döndüğümüzde bizi herşeyden haberdar edin! Yarın akşam geri dönmüş olacağız’, dedi Semih.
Yola çıktığımızda arkamızdan bir ses geldi.
-‘Bende geleceğim!’
Arkamı döndüğümde Efsun’u gördüm.
-‘Senin ne işin var Meteor Bölgesinde? Hem soluk soluğa kalmışsın’, dedi Semih.
-‘Bir kaç eşyamı alacağım’, dedi Efsun.
Efsun soluklandığında yola devam ettik.
-‘Civanlı Boğa’, dedi Efsun usulca bana.
-‘Efendim’, dedim şaşkınlıkla.
-‘Bana verdiğin silah: İyileştirme Artırıcı GB Formüllü Civanlı Boğa. Asa iyileştirme büyülerinde yardımcı oluyor ve asit saldırısını dahada etkin haline getiriyor. Teşekkür ederim.’
Efsun bana gülümsediğinde artık bana kızmadığını ve tekrar arkadaş olduğumuzu anladım.
-‘Sizi buraya getiren nedir’, dedi Komutan Meteor Bölgesinin girişinde.
-‘Bir mevzu yok komutanım’, dedi Efe. ‘Şahsi.’
-‘İyi. Geçin bakalım. Ama bu mektubu İstihbarat subayına iletin’, dedi Komutan. Mektubu teslim aldım ve Meteor Bölgesine indik.
-‘Bunu size iletmem istendi efendim’, dedim İstihbarat subayına.
-‘Rüzgardı değil mi adın’, dedi subay ve emaneti teslim aldı ve okuduktan sonra yüzünde bir endişe belirdi.
-‘Bekleyin’, dedi ve daktilosunda bir mektup yazdı. Yazar yazmaz hemen bir zarfın içine yerleştirip mühürledi.
-‘Yeni Bab-ı Ali’ye girdiğinizde bunu Mebrure hanıma hemen verin. Acele edin.’
Kimse bir şey sormadan yola çıktık.
-‘Mektupta her ne yazıyorsa herkezin canını sıkıyor, belli’, dedi Yağmur.
-‘Bizi ilgilendirmediğini zannediyorum’, dedi Yağmur. ‘Hem ne olursa zaten yakında kokusu çıkar. Kötü haber tez gelir derler.’
-‘Benimle bir ilgisi olabilir mi’, dedi Efsun.
-‘Zannetmiyorum’, dedim. ‘Subay sana bir kez olsun bile bakmadı. Yada vücut dilini mükemmel bir şekilde zaptedebiliyor.’
-‘Üzerinde mühür olmasa açıp bakardım’, dedi Işıl.
-‘Hiç şüphem yok’, dedi Semih. ‘Başını belaya sokmak için her şansı değerlendirirsin.’
Işıl öfkeyle baktı Semih’e. Semih’in ise keyfi yerinde.
-‘Didişmeden bir yol katedebilsek’, dedi Efe.
-‘Bu mektup elimde yanıyor’, dedim Efe’ye usulca. ‘Açıp bakmak istemiyor değilim.’
-‘Efsun ile alakalı olduğunu düşünüyorsun’, dedi Efe.
-‘Efe...’
-‘Gözlerin endişe ile bulanmış yine. Merak etme. Yanlız değil Efsun. Eğer ona birisi bir şey yaparsa hemen karşısında dikiliriz. Ama yinede Efsun ile ilgili değil o mektup. Galiba Agah efendi’nin konuşması ile ilgili.’
-‘Hiç aklıma gelmemişti’, dedim.
-‘Aklın Efsun’da olduğu için sallasanda gelmez zaten’, dedi Efe gülümseyerek. ‘Açılmayacakmısın bu kıza sen? Anlatmayacakmısın hiç?’
-‘Efsun benim ona baktığım gibi bakmıyor bana’, dedim. ‘Beni arkadaşı olarak görüyor. Bu konu beni çok sıkıyor. Belkide ondan uzak durmalıyım.’
-‘Senin ona olan hissettiklerini bilmezse sen ne zaman bileceksin ki onun sana karşı ne hissettiğini’, dedi Efe. ‘Belkide belli etmek istemiyordur!’
-‘Sonra Efe’, dedim. ‘Önce şu işleri bitirelim.’
Hep beraber Yeni Bab-ı Ali’ye vardıktan sonra Yağmur hemen kızkardeşi Irmağın yanına koştu ve ona sımsıkı sarıldı. İkisininde yüzünde güller açmıştı. Ben ve Efe hemen Mebrure hanımın yanına gittik ve Efsun eski odasına girdi.
-‘Yine sen ve ben kaldık’, dedi Semih Işıl’a.
-‘Aman dikkat et! Başını belaya sokabilirim’, dedi Işıl.
Semih güldü ve Işıl’ın avcuna bir şey yerleştirdi. Işıl avcuna baktığında bir taş gördü.
-‘Yeşil elmas’, dedi Semih. ‘Bunu sakla. Bir hafta sonra geri ver. Sana bir kolye yapacağım bu taşdan.’
-‘Gerçekten mi’, dedi Işıl heycanla.
-‘Evet. Beğendin mi?’
-‘Bayıldım!’
Işıl Semih’in boynuna atladı ve sımsıkı sarıldı sonrada Yağmur’un yanına koşup ona sarıldı.
-‘Beni unutma arkadaşım. Sık sık ziyaretine geleceğim’, dedi.
Yağmur anlamadı birden ama o da Işıl’a sarıldı. ‘Delirdi bu kız’, diye düşündü.
Mebrure hanım mektubu alır almaz zarfını yırttı.
-‘Demek öyle’, dedi. Yüzü garip bir şekil aldı. Sevinse mi üzülse mi karar veremedi. ‘Siz Komutanın yanına gidin. Bana gelmesini söyleyin.’
Komutanın yanına gider gitmez anlamış gibi bir hal aldı.
-‘Bir şey söylemeyin’, dedi Komutan. ‘Hanım beni çağırıyor.’
Beraber konuştular ve ikiside şaşırdılar gelişmelerden.
-‘Efe bence o mektubu hemen ele geçirmemiz gerekiyor’, dedim.
-‘Bencede. Bu tavırlarını hiç beğenmiyorum. Bir işler çevriliyor ve ikisininde bize birşey söylemeyeceğinden eminim.’ Efe biraz düşündü ve sonra ‘sen Efsun’un yanına git. Ben burada biraz araştırma yapayım’, dedi.
Söylediğini iki etmeden hemen gittim Efsun’un odasına. Kapıyı tıkladım.
-‘Evet’, diye cevap geldi.
İçeri girdiğimde Efsun zırhını değil normal günlük kıyafetlerini giymişti.
-‘Efsun çok... değişmişsin’, dedim şaşkınlıkla. Gözlerimde bu kadını bir asker olarak canlandıramıyordum.
-‘Ne oldu? Böyle giyinemezmiyim?’
-‘Hayır! Yani evet! Yani çok yakışmış! Sadece seni bu halinle savaşta görmeyi hayal etmiştim’, dedim gülümseyerek.
Efsun elbisesine baktı.
-‘Evet gerçektende çok komik görünürdü’, dedi. ‘Diğerleri nerede?’
-‘Efe dışarıda, Yağmur kardeşinin yanında ve Işıl ve Semih galiba didişmeye devam ediyorlar.’
-‘Işıl ve Semih didişmiyorlar.’
-‘Ne?’
-‘Farkında değilmisin? Onlar birbirlerinden çok hoşlanıyorlar. Semih mağarada Işıl’ın peşinden bir saniye düşünmeden gittiğinde farkettim. Çok değer veriyorlar birbirlerine. Ama söyleyemiyorlar.’
-‘Böylesi çok kötü olurdu’, dedim. ‘İnsan sevdiğine onu sevdiğini söylememesi çok kötü. Beraber olmak varken sadece birarada bulunuyorlar.’
-‘Bu onların kararı. Yada korkaklığı, kim bilir. Sen söylermiydin?’
-‘Neyi?’
-‘Birini sevdiğinde hemen söylermiydin’, diye sordu Efsun.
Cevap vermemek için aklıma bir bahane getirtmeye çalışıyordum ki dışarıda bir gürültü çıktı. Kurtuldum!.. zannediyordum. Hemen dışarıya doğru koştuk.
-‘Neler oluyor’, dedim Efe’ye.
-‘Çemberlitaş’ın girişini koruma altına alıyorlar’, dedi bana.
-‘Çemberlitaş buralarda mı’, dedim.
-‘Bilmiyorum. Onlar oraya varana kadar Yeni Bab-ı Ali girişi kapalı, aynı zamanda çıkışıda kapalı’, dedi Efe. ‘Birşeyler yapmamız lazım.’
-‘Ne yapabiliriz ki? Onlar bize yolu göstermeyecekler. Varsak bile nelerle karşılaşacağımızıda bilmiyoruz.’
-‘Kenan’a ne yapacaksın’, diye sordu Gaffar.
-‘Kenan çok güçlü ve her an kontrolden çıkabilen bir güç. Delirmek ve delirmemeğin arasında savaşıyor’, dedi Gaffar efendi.
-‘Onuda öldüreceksin yani?’
-‘Bir şey soracağım: Gizit klanını yok ederken iyi ama söz konusu bir insan olunca mı kötü?’
-‘Fevri davranıyorsun. Aklına ilk gelen çözüm öldürmek. Kenan ölürse hiç üzülmem. Ama seninde başının daha fazla belaya girmesini istemiyorum. Sen bu Çemberlitaş’ı başka ne için yıkmak istiyorsun? Yaratıkları altettikten sonra yıkım işlerine girsen olmuyor mu?’
-‘Çemberlitaş ve o kız yan yana geldiğinde çok tehlikeli oluyorlar. Birbirlerinin anahtarlarılar. Madem o kızın hayatta kalmasını istiyorsun, Çemberlitaş yıkılmak zorunda. Ama bir yolu daha var.’
-‘Nedir?’
-‘Ben o silahların reçetelerine sahibim. İstersen sana verebilirim.’
-‘Neden?’
-‘Tabi ki demirciye vermen için! Silahlar çok değerli ve nadir bulunan madenlerden hazırlanacak.’
-‘Sorun değil. İyi bir ekiple işi halledebiliriz.’
Gaffar efendi gülmeye başladı.
-‘Reçeteleri görmeden önce paçaları sıvama’, dedi ve cebinden bir kaç kağıt çıkarttı. ‘Al bak.’
-‘Karbon çeliği... Sibiryalı... Şelit... pek zor bir şey görmüyorum?’
-‘Devamını oku’, dedi Gaffar efendi.
-‘İridyum... Liderlik sembolü... Örümcek gözü! Dev komodo dişi! Meran mücevheri! Kadim hidra pençesi! Bunları elde etmek imkansız!’
-‘Sen bu imkansızları başarabilen birilerini bul, silahlar sizin.’
-‘Neden peki? Neyin peşindesin?’
-‘Bu silahlar Çemberlitaş’dan gelme silahlar. Kenan’ı da yener, Azat’ı da yener.’
-‘Eminmisin?’
-‘Karşılığında şifacı kıza dokunmayacağım. Onu Çemberlitaş’a gitmesi için aklına girmeyeceğim. Sen bu madenleri toplamak için ekibi nerede arayacağını biliyormusun?’
Gaffar çenesini kaşıyarak biraz düşündü. Sonra gülümsedi.
-‘Karakter turnuvasında!’
Gaffar efendi kaşlarını kaldırdı: anlamadı.
-‘Ne turnuvası?’
-‘İstanbuldaki tüm savaşçılara, büyücülere ve şifacılara haber verilecek. Teke tek savaşlarında kazananlar birbirlerine rakip olacak.’
Gaffar efendi gülümsemeye başladı.
-‘Kazanan üç dört kişi Çemberlitaş’a gidecek bu silahlara sahip olacak.’
-‘Fikrini beğendim evlat.’
-‘Ödül açıklanmayacak tabi ki.’
-‘Yanlız... bir sorun var’, dedi Gaffar efendi. ‘Öyle her önüne gelen katılamaz turnuvaya.’
-‘Neden?’
-‘Reçeteyi iyi oku. Bu silahlar kaçıncı seviye sınıflar için.’
-’49... Ama o seviyede çok az...’
-‘Umrumda değil. Bul. Gerisini ben hallederim.’
-‘Bilmem gereken başka bir şey var mı Çemberlitaş hakkında?’
-‘Yok.’
-‘Senin var. Madem Çemberlitaş çok tehlikeli bende şifacının oraya ulaşmasını engelleyeceğim. Savaşcılarım Yer Altı bölgesinin en tehlikeli yerlerine, Sivri Ada’nın en bilinmedik yerlerini güçlerini kaybetmeleri için göndermeyeceğim. Ayrıca sana inanmıyorum! Onca zahmetlere girip silah döveceksin ve sonra bunu kullanacak olan askerlerin hayatlarını riske atacaksın. Genç Bilgililerde o bölged yaşıyorlar. Bir bityeniği var ve sen bana bir açıklama yapmadan bende Çemberlitaş’a giden yolu herkezden gizli tutmak için elimden geleni yapacağım.’
-‘Ne yapabilirsin ki?’
-‘Yeni bir silah daha var. Bu elimdeki reçeteler kadar etkili olmasada güçlüler. Kenan’ı istediğim anda indirecek silahda şifacıda. Karakter turnuvası Sığınaklar için düzenlenecek. Çemberlitaşı ondan sonra yıkarsın, tabi yıkabilirsin. Onca bilimadamını boş yere tutmuyorsundur yanında.’
Gaffar efendi kızmaya başladı.
-‘Sana onca şeyi beni rededesin diye anlatmadım!’
-‘Bende sırf senin işine gelecek diye onca askeri ölüme yollamayacağım! Bana neler döndüğünü anlatsan iyi olur.’
Gaffar efendi sakinleşti. Kendi ile hesaplaşmaya başladı.
-‘Çemberlitaşın gücü dengeden çıkmaya başlıyor. Anlattığım gibi kimlik tanımadan herkeze gücünü saçıyor. Kenan ve Azat’ı bırak Kuklacı bile bu gücü kullanmaya başladı. Eğer Çemberlitaş yıkılırsa belki bu savaşın sonu gelir. Yaratıkların gücü azalır ve yok olur. Hem jandarmalara güvenmenin vakti gelmedi mi?’
-‘Yaratıkların gücü Meteor Bölgesin’e bağlı değil mi?’
-‘Erg kaynağını öğrenmişler. Çok çabaladık ama durduramadık. Zannedersem Azat Kuklacıya Erg’in yerini anlattı. Nasıl öğrendi bilmiyorum. Düşmanlarımız güçleniyor evlat.’
Gaffar biraz düşündü.
-‘O zaman Agah efendi’nin planını uyguluyalım. Artık şu düşmanların saldırmalarını beklemeyelim. Reçetelerin bende kalmasına izin verirsem sana bu silahlara laik askerler bulacağım. Hep beraber Kenan’ın, Azat’ın hatta Kuklacı’nın işini bitireceğiz. Onlardan daha güçlü bir silahımız var.’
-‘Ne?’
-‘Şifacı kız tabi ki’, dedi Gaffar gülerek. ‘O kız güçlerini başka kullanıyor. 49. Seviyeden bile daha üstünde olabilir. Araştırmama izin ver.’
-‘Seçtiğin yol çok riskli. Kaybetme şansımız çok büyük.’
-‘Kaybetmek bir seçenek değil. En iyilerin arasından en iyilerini seçtiğimizde aldığım riske değecek. Şimdi: Yer Altı’na giden yol Meteor Bölgesinden geçiyor. Oraya istediğimiz gibi girebilirmiyiz?’