SON SAVAŞ..[Hikaye][Fan Art Hikayem]
Gönderilme zamanı: 09 Ara 2010 13:02
SON SAVAŞ
Herşey 1956 yılın 25 Aralık gecesi başlamıştı.Dünya,milyarlarca yıl boyunca görmediği ve tanık olmadığı bir savaşa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştı...Yaklaşık 100 yıl boyunca süren bu savaş yıl geçtikçe içten içe güçleniyor ve zafere yaklaşıyordu...Dünya'mızın ortak canlı formları olan ve Arzın Çocukları Klanı'nı temsil ettikleri kimi zaman ''canavar'' kimi zaman''insandan ayrı bir yaşam formu.'' olarak tabir ettiğimiz canlı varlıklar ve insanlar arasındaki savaş artık nihayetinde sona doğru yaklaşıyordu...Ya emelleri insanları yok etmek ve zaferini tüm Dünya üzerinde istikrar eden Arzın Çocukları Kardeşliği yada hayatları boyunca hep bir amaç uğrunda ölmüş ve hala da yaşamakta olan insanlar bu savaşı tek bir yönlü kazanabilecekti...
Tarih 24.11.2010 Saat sabah 4 suları...Bütün Eminönü,Meteor,Sivri Ada ve Yeraltı Bölgesindeki rütbeli savaşçılar ve öncüler Eminönü'ndeki Cami de toplantı yapıyorlar ve bu son savaş darbesini nasıl sonuçlandıracaklarını tartışıyorlardı..Agah Efendi elini çenesine koymuş cami avlusunda dertli ve anlamı belirsiz bir yüz ifadesiyle yavaş ama heyecanlı adımlarla dolaşıyordu..Komutan merakına yenik düşerek sordu:
''Bizden sakladığınız bir şey mi var?''.
Agah Efendi durumu nasıl izah edeceğini kestiremiyordu ve birden ağızından şu cümleler dökülüverdi karanlığın içindeki sessizlik ninnisinde ;
''Geliyorlar...Daha önce savaşçıların kılıçlarının,büyücülerin yıldırımlarının ve şifacıların ruhani güçlerinin görmedikleri büyük bir yıkım ordusu geliyor...Tek bir amaç var ''YIKIM''..''
Bunu duyan öncüler ve rütbeli savaşçılar arasında bir uğultu olduktan sonra Komutan ayağa kalktı ve herkesin susması için talimat verdi ve Agah Efendi'ye dönerek ve aynı zamanda şaşkınlıkla Agah'ın görmeyen gözlerini gözleriyle yakalamaya çalışarak sordu;
''Nasıl.?Nasıl böyle bir yıkım olabilir?Askerlerimiz ve aynı zamanda savaşçılarımız yeni keşfedilen yeraltı bölgesinin belli bir kısmını inançlarından aciz varlıklardan arındırdı..Her yerde gizli ajanlarımız var...Klan üyelerimiz İstanbul'un dört bir tarafına dağılıp farklı arayışlar içerisinde..Nasıl böyle bir yıkım için büyük bir ordu gelebilir?..''
Komutan girdiği şokun etkisinde delicesine olduğu yerde dönüp durmaya başladı...Duyduklarına anlam veremiyor ve belli belirsiz kafasında planlar kurmaya çalışıyordu ve kurduğu planları mırıldanarak farkında olmadan dışarı belli ediyordu..:''20 kişilik bir büyücü grubunu meteor giriş ve çıkışlarına koyarız..Şifacı Şurasını toplayarak yeraltı girişlerinde rütbelilerle birlikte Meran giriş çıkışlarını tutarız..Ya migrat ve sığınaklar.!! '' Komutan bu düşünceler arasında boğuluyormuş gibi hızlı ve derin nefes alarak oflamaya başladı..Toplantıdaki öncüler arasından Bab-ı Ali Komutanı ayağa kalkarak Komutan'ı sakinleştirmeye çalışırmış gibi elini omzuna koydu ve Komutan'ın o an ihtiyacı olan cümleleri pos bıyıkları arasındaki dudaklarından boşaltıverdi.;
''Sakin olursanız sizin faydanıza..Lakin böyle düşünceler içinde boğularak ve olduğunuz yerde volta atarak hiç bir neticeye ulaşamazsınız..Lütfen hep beraber sağlıklı düşünelim ona göre karar verelim...'' dediğinde Komutan kendini puslu düşünceler ve endişeden arındırarak Bab-ı Ali Komutanı'na teşekkür edermişcesine bir gülücük atarak yerine oturdu..Agah Efendi talimatlarını vermek için öncülere ve rütbelilere dönerek bir umut var ve o umutu keşfetmiş gibi konuştu;
''Hiç bir şey için geç değil ve henüz bir umudumuz var..'' dediğinde bütün şura meraklar içinde Agah Efendi'ye hep bir ağızdan nameli bir tonla sordu..''Nasıl?''..Agah Efendi elini arkasında karanlığın içinde nurla parlayan Cami'ye uzatarak konuştu:''Bizim şuan inancımız virane olmuş İstanbul'da tek varlığımız ve kalbimizin attığı yer evimiz ve bizim hazinemiz olan Cami...Bize yönelik olan düşman topluluğunun ve hizmetkarlarının bir çok bölge yerinde taptıkları ve güç aldıkları varsayılan yapıtlar vardır..Cami nasıl bizim herşeyimizse bahsettiğim düşman karargahlarında ki yapıtlarda düşmanın sahip olduğu herşeydir..'' konuşmasına nefes almak ve daha ayrıntılı düşünmek için ara verdiğinde herkesin düşüncelerinde plan ve umut belirdi.Lakin artık gün ağardığından toplantıya son vermek için Agah Efendi herkesi bu geceki panel konusundan kimsenin haberi olmaması için bütün şurayı uyardı...
Sabah olmuştu...Savaşçılar şaheser ve zırhlarını onarmak için örse gidiyordu..Büyücüler ise yeni keşfedilen büyüler üzerinde çalışmalar yaparak daha kısa zamanda az hasar alarak düşmanı içten zayıflaştıracak planlar arayışındaydılar..Şifacılar ise her sabah olduğu gibi dinginlik meditasyonundaydılar...Agah Efendi her zamanki yerinden bunları görmesede hisseder ve her sabah can ve başla umut içinde hazırlık yapan insanlar Agah Efendi'ye umut ve huzur verirdi...
Gün diğerlerine nazaran çok sessiz ve tenha geçti..Bütün savaşçılar,öncüler ve rütbeliler bu duruma şaşırmışlardı...Antrepodan tutun ki sahil şeridine kadar tıklım tıklım canavar kaynayan yer yerini sessizlik ve ürpertiye bırakmıştı...Bu durumu direk Komutan'a acil haber olarak ulaştıran casuslar daha fazla bilgi toplamak için daha derinlere inmişlerdi..Komutan ise koşar adımlarla birlikte Arzuhalci'ye gidip Agah Efendi,Domuz,İstihbarat Subayı,Mebrure Hanım,Bab-ı Ali Komutanı ve İsmet Bey'e birer tenkikname yazdırarak en yakın postacıdan haber uçurmasını istedi...Tenkiknameler baş öncülerin ellerine geçtiğinde herkes çok şaşgın bir biçimde Komutan'ın mekanında toplanmak için hazırlık yapıyorlardı..Ancak bir hata yapılmıştı..Agah Efendi'ye yazılan tenkiknameyi Agah'a sesli okuması için Savaş ısrar etmiş ve bu gizli bilgi hakkında haber sahibi olmuştu..Agah okadar telaşlıydı ki Savaş'ın bu bilgi hakkında konuşup konuşmayacağını düşünememiş ve acilen rütbelileden yardım alarak Komutan'ın mekanına gitmişti..Herkes toplandığında Komutan durumu heyecan ve endişe ile karışık bir ifade ile açıklamaya başladı;
''Bildiğiniz üzere düşman örgüt bu zaman içerisinde artık amaçlarına ulaşmak için ...İnsanlığı yok etmek için bir dizi planlar hazırlıyor ve eminim ki bu savaş bize sandığımızdanda yakın bir zaman içerisinde baş gösterecek...''Bu cümleler üstüne Mebrure Hanım ayağa kalkarak konuştu;''Ne demek istiyorsunuz?Yoksa elinize canavar topluluğunun istihbaratı hakkında bir bilgi mi geçti?''.Komutan elini çenesine ovuşturarak konuştu..;Bugün casuslarım bana Antrepo ve Sahil Şeridi arasındaki düşman karargahları ve bölgedeki kaynakların boş olduğu bilgisini getirdi..Bunun üzerine bende tehlikeli olmasına rağmen Labirent'in gizli bölmelerinden geçerek Philotues'in salonuna vardım ve şok verici bir durumla karşılaştım..Salon boştu...'' Bu bilgiler üzerine bütün meydan fısıltı ve telaşla inlemişti...Bunun üzerine Agah hışımla ayağa kalkarak ses tonunu sert ve uyarıcı bir hale getirip konuştu;''Belkide biz burda şaşırıp inlerken canavar ve yıkıcı bir güçten oluşmuş topluluk bize doğru geliyor..Ne yapalım diye düşünmeyi bırakıp artık Ne yapmadık düşüncesinin etkisi altına girin..Sabahtan itibaren herkes savaşçılara rütbeli ve rütbesiz askerlere bölge halkı ve çocuklara durumu korkutmadan anlatıp masumları temizlediğimiz ve bir canavar kalıntısı bile bırakmadığımız sığınaklara yerleştirelim...Geriye kalan topluluk Eski Örs meydanında toplanıp bir plan hazırlayarak sonsuz savaşın kopmasını bekleyeceğiz...Ya şerefimizle yıllardır uğruna savaştığımız insan hayatı ve İstanbul uğrunda öleceğiz yada bu toprakları ve insanların masum kanlarını onlara haram edeceğiz...'' Agah konuşmasından sonra Komutan ve İstihbarat Subayı'nı bir kenara çekerek talimat verdi ve herkesin dağılmasını taleb etti...
Tarih 25.11.2010 saat sabah 11 suları...Dün gece planlandığı gibi olanlardan fazla bilgisi olmayan bölge halkı sığınaklara yerleştirilmiş ve güvence altına alınmış,Savaşçı,Büyücü ve Şifacı'larla birlikte rütbeli ve rütbesiz askerler Eski Örs meydanında Agah Efendi'nin verdiği talimatlara dikkat kesilmiş dinliyorlardı...Agah ve Komutan yüksek sesle bağırıyordu..;''En iyi 15 kişiden oluşan 3 er gruplu büyücü kafilesi Banka,Haseki kapısı ve Antrepo bölgelerini koruyacak...4 erli kişiden oluşan 5 grup şifacı ise bulabildikleri güvenli ve az ışık gören bölgelere geçip büyücülerin yakınında kalarak onları şifa etkileri ile koruyacaklar...Savaşçılar ise 10 arlı kişiden oluşan 8 kişilik gruplarla Kuklacı bölgesi,Lodos kalesi,Cami avlusu,Mısır çarşısı önü ve Balıkçı bölgesini hem kolaçan edecek hemde koruyacaklar...Geri kalan savaşcı büyücü ve şifacılar Lonca sistemine göre gruplara ayrılıp devriye gezecekler ve ufak bir uyarıda şifacıların telekinezileriyle bir araya gelme uyarısı verecekler..Öncüler ve rütbeliler 2 şerli gruplara ayrılıp bölgeleri kolaçan edecekler ve sizleri haberdar edecekler...Son olarak sizler yüreklerindeki filizlenmeye engel tanınmış ümitsizlik ve karanlık duygular barındıran umutsuzluk ağacını yok etmiş kişiler,Çocuklar,Gençler,Yaşlılar...Acemiler,Deneyimliler ve Ustalar...Sizler bu kıyamet hayatı boyunca bir amaç uğruna ne inancınızı nede içinde bulunduğunuz aciz durumdan korkup umudunuzu satmadınız..Sizden tek dileğim Bugün her ne olursa olsun Şerefli ve göğsümüzü insan hayatının onuru adına siper ederek savaşacağız ve gerekirsede o onur uğruna öleceğiz...Ben..Ben kazancağımıza inanıyorum..Sizde inanın...Allah hepimizin yardımcısı olsun..''der ve konuşmasını bitirerek herkesin taleb edilen bölgelere gitmesini ister...Bu konuşma her askerin ve savaşçıların yüreğine umut serper ve herkesi onurlandırır...Herkes yerine geçtikten saatler sonra Yeraltından ölmek üzere olan bir şifacının telekinezisi sayesinde bir uyarı gelir...;''Hazır olun,yıkım için hazırlanmış karanlık gücün canavarları bir sel gibi üstümüze yağacak..Başaramadım..Üzgü...'' derken sözünü tamamlayamadan kükremeler ve kadim naralar herkesin yüreğinde tedirginlik ve ürperti yaratır...Ama nafile..Bunlara rağmen herkes bu korkunun etkisine girmeden sanki kadim naraların inadına hep bir ağızdan türküler marşlar ve ağıtlar yakılmaya başlandı..Bir şifacı daha meteor bölgesinden telekinezisi ile uyarıda bulunarak herkesi tetkik eder..;''Geliyorlar..Yüzlerce,Binlerce gölge geliyor...Eminönüne çıkmalarına dakkalar kaldı...Allah hepinizin yardımcısı olsun dileğim ben varolamasamda savaşı kazanıp tekrar güneşli huzurlu bir hayata merhaba demeniz...Hakkınızı helal edin...'' Artık büyücüler ellerini kenetlemiş savaşçılar ofansif ve defansif yeteneklerini hazırlamış şifacılarda yerlerini alarak büyülü dualar ederek herkesin gücüne ve zırhına 10 katını fazlasını ekleyerek savaşı beklemeye koyuldular...
Evet artık savaş başlamak üzereydi..Uzaktan gelen inlemeler ve kükremeler dışında dev ayakların her bir adımında çıkardığı ses ve sisli havanın arasındaki uzun ve narin bir yaprak gibi olan binaların yıkılışını gören ve duyan savaşçılar artık hazırdılar...Yıkım başladı...Saat öğleden sonra 4 suları gibi ufukta görünen topluluk uçar adım koşarak saldırı pozisyonunda Eminönüne akın ediyordu...''Yıkım başladı.!!Hepinizi bu savaştan sonra ayakta gülerek görmek istiyorum anlaşıldımı asker..!!'' diye nara atan komutana 400 kişiye yakın rütbeli ve rütbesiz asker topluluğu ''Emredersiniz Komutan'ım'' diye nara ile karşılık verdiler..Ve çarpışma başlamıştı...Canavarlar taktiklerini planlı bir şekilde uyguluyorlardı..Önden zayıf ve cılız olan Koruyucu fare adamlar,Lanetli Labirent tutsakları ve ihtimali düşünülmeyi unutulmuş olan migrat bölgesinin karanlık immuneleri büyücülere akın ederek ilk darbeyi indirmişlerdi...Bu konuda deneyimli olan büyücüler İmmuneler'i hapsederek geri kalan topluluğu indirdi ve savaşçı grubundan destek istediler..Savaşçılar ve özel yetenekleri olan ''Durdurma'' ve ''Dikkat Dağıtma'' sayesinde İmmuneler artık toprağa karışan bir leş olmuştu..Çarpışma var gücüyle devam ederken sıra menzilli canavarlara gelmişti..Uzak bağlantıdan Kan çalan ve Ruh çalanlar Yakın bağlantıdan Tetikçi fareler Büyülere nişan alarak bir katliama başlamışlardıki bizim planımız olan karanlık bölgelerdeki şifalar dikkat çekmeden kimsenin ölmemesini sağlıyordu..Sıra Funditoreslere geldiğinde büyücü ve savaşçılar oyalanmış ve zorlanmıştı şifacılar şifa basacak kudretlerini meditasyonu kısa süre tutarak doldurmuşlar ve şifa çemberleri açmışlardı..Yanlış hamleydi..!!Şifa Çemberi şifacıların yerlerini bir bir belli etti...Osmanlı Devleti zamanındaki Turan taktiği gibi canavar topluluğundan bir grup akıncı tarzı Lanetli meran ve Buz büyücüleri şifacılar üzerine akın etmişti..400 kişilik hazırda bulunan askerler bu felaketi önlemek için menzili umur dışı sayıp düşmana iyice yaklaştı ve ufak çaplı bir şekilde şifacılara gelen akımı azda olsa durdurabildiler..Lakin bu çatışmada 200 ü geçik asker hayata gözlerini yumdu...Evet artık umutlanmıştık kazanıyorduk düşman canavar örgütünden hızla sayıları düşen topluluklar bir bir geri çekilmeye başlamıştı ki Bütün savaşçıların unuttuğu ve ürpertici büyü gücüyle korktuğu Junnon karanlıklar arasından yılanı ile bir Tıssslama duydukdan sonra tek kişilik katliamı tamamlamıştı...hayatta çok az kalan şifacı ve büyücü grubu geri çekilirken aradan akın eden Gecenin Takipçileri kanlı hilal mızrakları ile herkese bir bir kanatma sallıyordu ve zırhlarının eskimelerini düşürüyordu..Ve bu arada Sahil ve Antrepoda düzen halinde bekleyen savaşçı ve Lonca sistemi kolları soldan Ve Hasekide bekleyen Grup ise sağdan olmak üzere canavarları ve Gece takipçilerini ortada sardılar...Büyük bir yıkıma uğrayan takipçiler geri kaçacak güçleri kendilerinde bulamayarak bir bir öldüler...Ve sıra en kadim tehlikedeydi...Büyük çarpışma sonrasında bir çok insan ve canavar ölmüştü Fakat düşman bankayı yıkmış Hasekiyi ele geçirmiş ve amacı olan Eminönü yıkımı gerçekleştirmeye başlamıştı....Sisler arasındaki Dev bir gölge müttefikleri tek tek ezerek Kalan sağların ve yaralıların üzerine geliyordu..Büyüler her ne kadar Zihin Saldırısı atmaya çalışsa da nafile..Canavar etkilenmiyordu..Komutan ağızından telaşla şu cümleleri korkuya kapılarak döküverdi..;''Bu..Bu kadim hidra ...Ama nasıl??Nasıl karanlıklar içerisindeki büyülü çember zindanından sağ kalmıştı onu hapsetmiştik...'' derken Kadim hidra Deprem ve Kükremesiyle bir bir bütün müttefikleri yok ediyordu...Tam haseki işgal edilmiş Eminönü bir köşeye sıkıştırılmıştıki Uzaktan gelen Ayak ve at sesleri...Düşman çatlatırmışcasına çalınan borozanlar...Zırh ve silahların elem dolu naraları..Bunlar Lodos ve Arz muhafızı müttefikleri idi..Hemen Agah Efendi ve Komutan ın mabedine doğru yaklaşarak Öncüleri İsmet Bey ve Handan Hanım atlarından inerek Agah Efendi önünde saygı ile selam vererek konuşmaya başladılar..Handan Hanım Agah Efendi önünde eğilerek konuştu..''Lütfen kusuruma bakmayınız...Ben ve klandaşlarım adına sizden canı gönülden özür diliyorum...Zamanında uğruna sizi karşımıza aldığımız dost müttefik bildiğimiz canavar topluluğu bizede büyük bir güce kavuştukları için ihanet ettiler ve sığınaklarımızı masum çocuklarımızı bir bir öldürerek bizi ezip geçtiler..İzninizle ben ve kalan muhafızlarım Sizin müttefikiniz olup bu karanlık amansız mücadeleye bir son vermek için savaşalım bu uğurda kanımızı dökelim...'' bu konuşma üzerine İsmet bey ve Komutan göz göze gelerek kesiştiler ve kararlaşmak için bir köşede konuştular..Bu arada Agah Efendi Sezgileri ile Handan Hanım'ın elini bulup tuttu ve ufak bir iç ısıtıcı tebessümle gülerek söz hakkı istedi ve konuştu;''Siz müttefikleriniz ve klan üyeleriniz zamanında bizi karşınıza alıp yıkım için uğraşmış olsanızda bugün benim görmeyen gözlerimden bile körü körüne önünü göremeyen gözlerinizin açıldığını fark ettiniz...Gerçek amacın ve iradenin hangi tarafta olduğunu buldunuz..İnancımızı derinden hissettiniz..Hani derlerdi ya ''Zararın neresinden dönülse kardır'' biz zamanımızdan beri yardıma muhtaçları elimizin tersiyle itmeyi değil kucaklarımızla sarılmayı öğrendik..Elbette yanımızda yeriniz var siz ve klan üyeleriniz için..Sizinle savaşmak ve geçde olsa bir dostluk bağına imza atmak bana en derinden umut ve mutluluk veriyor Handan Hanım...'' dediğinde Komutan ve İsmet Bey bu konuşmaya şahit olarak ses çıkarmadan başlarını salladılar..Ve unutmak üzere oldukları savaşa tekrar döndüler..Handan Hanım Geride kalan muhafızlarına emir vererek Kadim ve yeşil hidranın üzerinde zehir etkisi yaratıp yavaşlatmasını söyledi..Bunun üzerine muhafızlar denileni yaparak etkiyi artırıp Kadim ve Yeşil hidranın hızını azalttı..Ama yinede tersinde giden bir şey vardı..Hala saldırıyorlardı...Handan Hanım,İsmet Bey,İstihbarat Subayı ve diğer öncüler kılıç ve silahlarını kuşanıp etkisiz canavarların üzerine akın etmeye başladılar..Handan Hanım verdiği Hasarlar sayesinde büyük bir canavar grubunu katletmiş ve bunu İsmet Beyle göz göze gelip ufak bir gülücükle kutlamışlardı...Evet savaş nihayetinde son buluyordu fakat Kadim ve Yeşil hidralar hala ayaktaydılar...Esk inanca göre Hidraları durdurmak ya kalplerine gümüşten bir hançerin altın suyuna batırılarak saplanması yada Yunan mitolojisine göre Medusa'nın Gözleri ile Hidranın gözerlerinin kesişmesi lazımdı...Medusa inancımıza göre olmadığı için altın suyuna batırılmış gümüş yapmak daha mantıklıydı..Hazırdı fakat kimsi Hidraların altına girerek kalplerine tırmanma cesaretini gösteremezdi...Ve bu arada bir Dua duyuldu..Bir besmele çekildi...Cami'nin en uç kubbesinin üstünde savaş Elinde iki adet parıldayan hançer ile zıplamış ve Hidraların üzerine doğru bir kuş gibi süzülmüştü..Evet Savaş nasıl durdurulabileceğini biliyordu..Savaş Tenkiknameyi okuduğu anda bu büyülü karışımı hazırlayarak saatler boyu Cami'nin kubbesinden olan biteni izleyerek asıl zamanın gelmesini beklemişti..Evet birinci hançer kadimin derisini delip geçerek kulak delici bir kükremeye neden oldu fakat hançer tam kalbe isabet alınmış bir şekilde saplanmıştı...Savaş okadar dahi bir plan yapmışki atlamasını Hidraların boy sırasına göre yapmıştı..Hançeri önce kadima sapladığı için sıra biraz daha kısa olan Yeşil hidraya gelmişti ve hançeri bırakarak Yeşil Hidra'nın üstüne düştü ve tam kalbine diğer hançeri saplayacakken Yeşil Hidra asit hasarı verip zehirli dişlerini Savaş'ın Zayıf bedenine kenetlemişti..Savaş Yeşil Hidra'nı ağazında son nefeslerini vermeden önce Yeşil Hidra'nın dişleri arasından sıyrılarak yere doğru düşerken Yeşil Hidra'nın kalbine son hançeri saplamıştı...Evet 2 Hidrada altın suyuna batırılmış Gümüş hançerin verdiği zehir nedeniyle cansız yerde yatıyorlardı..Ama çok kayıp vermiştik..Ve bunu gören geride az sayıda kalan canavar topluluğu geri kaçmayı başarmıştı...Canavarların büyük öncüleri Junnon Kadim Hidra Yeşil Hidra ve İflis kanlar içinde yerde yatıyorlardı..Bu öncülerin büyülerinin birleştirilerek oluşturulduğu karanlık büyü İstanbul'un üzerinden kalkıyor yerini güneşli ve huzur dolu kokan bir havaya bırakıyordu...Geri kaçan canavarlar şu durumda kimsenin dikkatini çekmediği için sığınaklardaki masum insanlar artık hasekiden dışarı çıkmış yaşanan yıkıma ve zafere tanık olup zafer naraları atmışlardı...Savaş düştüğü yerde son nefesini verirken Komutan ve Diğer tüm savaşçılar Savaş'ın etrafına toplandı...Komutan ister istemez gözünden düşen göz yaşı damlasına hakim olamadı ve Savaş'ın kalbine elini koyarak;''Burdaki yürek her nefese bedel...Sen büyük bir kahramansın Savaş hayatımızı,nefes alışımızı ve herşeyimizi sana borçluyuz...''Savaş asitin verdiği etki altında acılar içinde kıvranırken bile Komutan ve Herkese göz gezdirerek güldü ve ağızından halsiz nefesi ile birlikte şu cümleler döküldü...''Bu yıkımın en başından beri size Adımın Savaş olduğunu ve adımın verdiği sorumluluğu hak etmeye çalıştığımı söylüyordum..Artık kanımca hak ettiğimi dü-şüü-nüü..yorum...'' dediğinde gözleri istemsiz kasıldı ve birden titredi sonra cansız bedeni komutanın elleri arasından kayarak toprağa düştü...Zafer kazanılmasına rağmen herkes göz yaşına boğulmuştu....Lodos muhafızlarının baş öncüsü öne çıkarak savaşın göğüsüne bir lodos miğferi verdi...Herkes savaşa son hatıralarını verip Savaşı askerlerin omuzunda uğurladılar...Sağ kalanlar ve masum insanlar artık bu kıyametin sona erdiğini düşünüp kendi kanlarınca ders çıkardılar..''Ne olursa olsun Hiç bir şey insanın kendi türü arasındaki veya kendi canlı formu arasındaki savaş kadar korkutucu,üzücü ve ürkütücü olamazlardı...''Bundan sonra herkes hayatına çeki düzen verecek açılmış yaraları sarmaya ve onarmaya çalışacak .. Dünya'yı ... Kıyametten sonra geride kalan Dünya'yı ve kendi dünyalarını güzelleştirmek için ellerinden geleni yapacaklarına Onurları,Namusları ve Şerefleri üstlerine yemin ettiler....
Bazı kahramanlıklar Ömre bedeldir...
Herşey 1956 yılın 25 Aralık gecesi başlamıştı.Dünya,milyarlarca yıl boyunca görmediği ve tanık olmadığı bir savaşa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştı...Yaklaşık 100 yıl boyunca süren bu savaş yıl geçtikçe içten içe güçleniyor ve zafere yaklaşıyordu...Dünya'mızın ortak canlı formları olan ve Arzın Çocukları Klanı'nı temsil ettikleri kimi zaman ''canavar'' kimi zaman''insandan ayrı bir yaşam formu.'' olarak tabir ettiğimiz canlı varlıklar ve insanlar arasındaki savaş artık nihayetinde sona doğru yaklaşıyordu...Ya emelleri insanları yok etmek ve zaferini tüm Dünya üzerinde istikrar eden Arzın Çocukları Kardeşliği yada hayatları boyunca hep bir amaç uğrunda ölmüş ve hala da yaşamakta olan insanlar bu savaşı tek bir yönlü kazanabilecekti...
Tarih 24.11.2010 Saat sabah 4 suları...Bütün Eminönü,Meteor,Sivri Ada ve Yeraltı Bölgesindeki rütbeli savaşçılar ve öncüler Eminönü'ndeki Cami de toplantı yapıyorlar ve bu son savaş darbesini nasıl sonuçlandıracaklarını tartışıyorlardı..Agah Efendi elini çenesine koymuş cami avlusunda dertli ve anlamı belirsiz bir yüz ifadesiyle yavaş ama heyecanlı adımlarla dolaşıyordu..Komutan merakına yenik düşerek sordu:
''Bizden sakladığınız bir şey mi var?''.
Agah Efendi durumu nasıl izah edeceğini kestiremiyordu ve birden ağızından şu cümleler dökülüverdi karanlığın içindeki sessizlik ninnisinde ;
''Geliyorlar...Daha önce savaşçıların kılıçlarının,büyücülerin yıldırımlarının ve şifacıların ruhani güçlerinin görmedikleri büyük bir yıkım ordusu geliyor...Tek bir amaç var ''YIKIM''..''
Bunu duyan öncüler ve rütbeli savaşçılar arasında bir uğultu olduktan sonra Komutan ayağa kalktı ve herkesin susması için talimat verdi ve Agah Efendi'ye dönerek ve aynı zamanda şaşkınlıkla Agah'ın görmeyen gözlerini gözleriyle yakalamaya çalışarak sordu;
''Nasıl.?Nasıl böyle bir yıkım olabilir?Askerlerimiz ve aynı zamanda savaşçılarımız yeni keşfedilen yeraltı bölgesinin belli bir kısmını inançlarından aciz varlıklardan arındırdı..Her yerde gizli ajanlarımız var...Klan üyelerimiz İstanbul'un dört bir tarafına dağılıp farklı arayışlar içerisinde..Nasıl böyle bir yıkım için büyük bir ordu gelebilir?..''
Komutan girdiği şokun etkisinde delicesine olduğu yerde dönüp durmaya başladı...Duyduklarına anlam veremiyor ve belli belirsiz kafasında planlar kurmaya çalışıyordu ve kurduğu planları mırıldanarak farkında olmadan dışarı belli ediyordu..:''20 kişilik bir büyücü grubunu meteor giriş ve çıkışlarına koyarız..Şifacı Şurasını toplayarak yeraltı girişlerinde rütbelilerle birlikte Meran giriş çıkışlarını tutarız..Ya migrat ve sığınaklar.!! '' Komutan bu düşünceler arasında boğuluyormuş gibi hızlı ve derin nefes alarak oflamaya başladı..Toplantıdaki öncüler arasından Bab-ı Ali Komutanı ayağa kalkarak Komutan'ı sakinleştirmeye çalışırmış gibi elini omzuna koydu ve Komutan'ın o an ihtiyacı olan cümleleri pos bıyıkları arasındaki dudaklarından boşaltıverdi.;
''Sakin olursanız sizin faydanıza..Lakin böyle düşünceler içinde boğularak ve olduğunuz yerde volta atarak hiç bir neticeye ulaşamazsınız..Lütfen hep beraber sağlıklı düşünelim ona göre karar verelim...'' dediğinde Komutan kendini puslu düşünceler ve endişeden arındırarak Bab-ı Ali Komutanı'na teşekkür edermişcesine bir gülücük atarak yerine oturdu..Agah Efendi talimatlarını vermek için öncülere ve rütbelilere dönerek bir umut var ve o umutu keşfetmiş gibi konuştu;
''Hiç bir şey için geç değil ve henüz bir umudumuz var..'' dediğinde bütün şura meraklar içinde Agah Efendi'ye hep bir ağızdan nameli bir tonla sordu..''Nasıl?''..Agah Efendi elini arkasında karanlığın içinde nurla parlayan Cami'ye uzatarak konuştu:''Bizim şuan inancımız virane olmuş İstanbul'da tek varlığımız ve kalbimizin attığı yer evimiz ve bizim hazinemiz olan Cami...Bize yönelik olan düşman topluluğunun ve hizmetkarlarının bir çok bölge yerinde taptıkları ve güç aldıkları varsayılan yapıtlar vardır..Cami nasıl bizim herşeyimizse bahsettiğim düşman karargahlarında ki yapıtlarda düşmanın sahip olduğu herşeydir..'' konuşmasına nefes almak ve daha ayrıntılı düşünmek için ara verdiğinde herkesin düşüncelerinde plan ve umut belirdi.Lakin artık gün ağardığından toplantıya son vermek için Agah Efendi herkesi bu geceki panel konusundan kimsenin haberi olmaması için bütün şurayı uyardı...
Sabah olmuştu...Savaşçılar şaheser ve zırhlarını onarmak için örse gidiyordu..Büyücüler ise yeni keşfedilen büyüler üzerinde çalışmalar yaparak daha kısa zamanda az hasar alarak düşmanı içten zayıflaştıracak planlar arayışındaydılar..Şifacılar ise her sabah olduğu gibi dinginlik meditasyonundaydılar...Agah Efendi her zamanki yerinden bunları görmesede hisseder ve her sabah can ve başla umut içinde hazırlık yapan insanlar Agah Efendi'ye umut ve huzur verirdi...
Gün diğerlerine nazaran çok sessiz ve tenha geçti..Bütün savaşçılar,öncüler ve rütbeliler bu duruma şaşırmışlardı...Antrepodan tutun ki sahil şeridine kadar tıklım tıklım canavar kaynayan yer yerini sessizlik ve ürpertiye bırakmıştı...Bu durumu direk Komutan'a acil haber olarak ulaştıran casuslar daha fazla bilgi toplamak için daha derinlere inmişlerdi..Komutan ise koşar adımlarla birlikte Arzuhalci'ye gidip Agah Efendi,Domuz,İstihbarat Subayı,Mebrure Hanım,Bab-ı Ali Komutanı ve İsmet Bey'e birer tenkikname yazdırarak en yakın postacıdan haber uçurmasını istedi...Tenkiknameler baş öncülerin ellerine geçtiğinde herkes çok şaşgın bir biçimde Komutan'ın mekanında toplanmak için hazırlık yapıyorlardı..Ancak bir hata yapılmıştı..Agah Efendi'ye yazılan tenkiknameyi Agah'a sesli okuması için Savaş ısrar etmiş ve bu gizli bilgi hakkında haber sahibi olmuştu..Agah okadar telaşlıydı ki Savaş'ın bu bilgi hakkında konuşup konuşmayacağını düşünememiş ve acilen rütbelileden yardım alarak Komutan'ın mekanına gitmişti..Herkes toplandığında Komutan durumu heyecan ve endişe ile karışık bir ifade ile açıklamaya başladı;
''Bildiğiniz üzere düşman örgüt bu zaman içerisinde artık amaçlarına ulaşmak için ...İnsanlığı yok etmek için bir dizi planlar hazırlıyor ve eminim ki bu savaş bize sandığımızdanda yakın bir zaman içerisinde baş gösterecek...''Bu cümleler üstüne Mebrure Hanım ayağa kalkarak konuştu;''Ne demek istiyorsunuz?Yoksa elinize canavar topluluğunun istihbaratı hakkında bir bilgi mi geçti?''.Komutan elini çenesine ovuşturarak konuştu..;Bugün casuslarım bana Antrepo ve Sahil Şeridi arasındaki düşman karargahları ve bölgedeki kaynakların boş olduğu bilgisini getirdi..Bunun üzerine bende tehlikeli olmasına rağmen Labirent'in gizli bölmelerinden geçerek Philotues'in salonuna vardım ve şok verici bir durumla karşılaştım..Salon boştu...'' Bu bilgiler üzerine bütün meydan fısıltı ve telaşla inlemişti...Bunun üzerine Agah hışımla ayağa kalkarak ses tonunu sert ve uyarıcı bir hale getirip konuştu;''Belkide biz burda şaşırıp inlerken canavar ve yıkıcı bir güçten oluşmuş topluluk bize doğru geliyor..Ne yapalım diye düşünmeyi bırakıp artık Ne yapmadık düşüncesinin etkisi altına girin..Sabahtan itibaren herkes savaşçılara rütbeli ve rütbesiz askerlere bölge halkı ve çocuklara durumu korkutmadan anlatıp masumları temizlediğimiz ve bir canavar kalıntısı bile bırakmadığımız sığınaklara yerleştirelim...Geriye kalan topluluk Eski Örs meydanında toplanıp bir plan hazırlayarak sonsuz savaşın kopmasını bekleyeceğiz...Ya şerefimizle yıllardır uğruna savaştığımız insan hayatı ve İstanbul uğrunda öleceğiz yada bu toprakları ve insanların masum kanlarını onlara haram edeceğiz...'' Agah konuşmasından sonra Komutan ve İstihbarat Subayı'nı bir kenara çekerek talimat verdi ve herkesin dağılmasını taleb etti...
Tarih 25.11.2010 saat sabah 11 suları...Dün gece planlandığı gibi olanlardan fazla bilgisi olmayan bölge halkı sığınaklara yerleştirilmiş ve güvence altına alınmış,Savaşçı,Büyücü ve Şifacı'larla birlikte rütbeli ve rütbesiz askerler Eski Örs meydanında Agah Efendi'nin verdiği talimatlara dikkat kesilmiş dinliyorlardı...Agah ve Komutan yüksek sesle bağırıyordu..;''En iyi 15 kişiden oluşan 3 er gruplu büyücü kafilesi Banka,Haseki kapısı ve Antrepo bölgelerini koruyacak...4 erli kişiden oluşan 5 grup şifacı ise bulabildikleri güvenli ve az ışık gören bölgelere geçip büyücülerin yakınında kalarak onları şifa etkileri ile koruyacaklar...Savaşçılar ise 10 arlı kişiden oluşan 8 kişilik gruplarla Kuklacı bölgesi,Lodos kalesi,Cami avlusu,Mısır çarşısı önü ve Balıkçı bölgesini hem kolaçan edecek hemde koruyacaklar...Geri kalan savaşcı büyücü ve şifacılar Lonca sistemine göre gruplara ayrılıp devriye gezecekler ve ufak bir uyarıda şifacıların telekinezileriyle bir araya gelme uyarısı verecekler..Öncüler ve rütbeliler 2 şerli gruplara ayrılıp bölgeleri kolaçan edecekler ve sizleri haberdar edecekler...Son olarak sizler yüreklerindeki filizlenmeye engel tanınmış ümitsizlik ve karanlık duygular barındıran umutsuzluk ağacını yok etmiş kişiler,Çocuklar,Gençler,Yaşlılar...Acemiler,Deneyimliler ve Ustalar...Sizler bu kıyamet hayatı boyunca bir amaç uğruna ne inancınızı nede içinde bulunduğunuz aciz durumdan korkup umudunuzu satmadınız..Sizden tek dileğim Bugün her ne olursa olsun Şerefli ve göğsümüzü insan hayatının onuru adına siper ederek savaşacağız ve gerekirsede o onur uğruna öleceğiz...Ben..Ben kazancağımıza inanıyorum..Sizde inanın...Allah hepimizin yardımcısı olsun..''der ve konuşmasını bitirerek herkesin taleb edilen bölgelere gitmesini ister...Bu konuşma her askerin ve savaşçıların yüreğine umut serper ve herkesi onurlandırır...Herkes yerine geçtikten saatler sonra Yeraltından ölmek üzere olan bir şifacının telekinezisi sayesinde bir uyarı gelir...;''Hazır olun,yıkım için hazırlanmış karanlık gücün canavarları bir sel gibi üstümüze yağacak..Başaramadım..Üzgü...'' derken sözünü tamamlayamadan kükremeler ve kadim naralar herkesin yüreğinde tedirginlik ve ürperti yaratır...Ama nafile..Bunlara rağmen herkes bu korkunun etkisine girmeden sanki kadim naraların inadına hep bir ağızdan türküler marşlar ve ağıtlar yakılmaya başlandı..Bir şifacı daha meteor bölgesinden telekinezisi ile uyarıda bulunarak herkesi tetkik eder..;''Geliyorlar..Yüzlerce,Binlerce gölge geliyor...Eminönüne çıkmalarına dakkalar kaldı...Allah hepinizin yardımcısı olsun dileğim ben varolamasamda savaşı kazanıp tekrar güneşli huzurlu bir hayata merhaba demeniz...Hakkınızı helal edin...'' Artık büyücüler ellerini kenetlemiş savaşçılar ofansif ve defansif yeteneklerini hazırlamış şifacılarda yerlerini alarak büyülü dualar ederek herkesin gücüne ve zırhına 10 katını fazlasını ekleyerek savaşı beklemeye koyuldular...
Evet artık savaş başlamak üzereydi..Uzaktan gelen inlemeler ve kükremeler dışında dev ayakların her bir adımında çıkardığı ses ve sisli havanın arasındaki uzun ve narin bir yaprak gibi olan binaların yıkılışını gören ve duyan savaşçılar artık hazırdılar...Yıkım başladı...Saat öğleden sonra 4 suları gibi ufukta görünen topluluk uçar adım koşarak saldırı pozisyonunda Eminönüne akın ediyordu...''Yıkım başladı.!!Hepinizi bu savaştan sonra ayakta gülerek görmek istiyorum anlaşıldımı asker..!!'' diye nara atan komutana 400 kişiye yakın rütbeli ve rütbesiz asker topluluğu ''Emredersiniz Komutan'ım'' diye nara ile karşılık verdiler..Ve çarpışma başlamıştı...Canavarlar taktiklerini planlı bir şekilde uyguluyorlardı..Önden zayıf ve cılız olan Koruyucu fare adamlar,Lanetli Labirent tutsakları ve ihtimali düşünülmeyi unutulmuş olan migrat bölgesinin karanlık immuneleri büyücülere akın ederek ilk darbeyi indirmişlerdi...Bu konuda deneyimli olan büyücüler İmmuneler'i hapsederek geri kalan topluluğu indirdi ve savaşçı grubundan destek istediler..Savaşçılar ve özel yetenekleri olan ''Durdurma'' ve ''Dikkat Dağıtma'' sayesinde İmmuneler artık toprağa karışan bir leş olmuştu..Çarpışma var gücüyle devam ederken sıra menzilli canavarlara gelmişti..Uzak bağlantıdan Kan çalan ve Ruh çalanlar Yakın bağlantıdan Tetikçi fareler Büyülere nişan alarak bir katliama başlamışlardıki bizim planımız olan karanlık bölgelerdeki şifalar dikkat çekmeden kimsenin ölmemesini sağlıyordu..Sıra Funditoreslere geldiğinde büyücü ve savaşçılar oyalanmış ve zorlanmıştı şifacılar şifa basacak kudretlerini meditasyonu kısa süre tutarak doldurmuşlar ve şifa çemberleri açmışlardı..Yanlış hamleydi..!!Şifa Çemberi şifacıların yerlerini bir bir belli etti...Osmanlı Devleti zamanındaki Turan taktiği gibi canavar topluluğundan bir grup akıncı tarzı Lanetli meran ve Buz büyücüleri şifacılar üzerine akın etmişti..400 kişilik hazırda bulunan askerler bu felaketi önlemek için menzili umur dışı sayıp düşmana iyice yaklaştı ve ufak çaplı bir şekilde şifacılara gelen akımı azda olsa durdurabildiler..Lakin bu çatışmada 200 ü geçik asker hayata gözlerini yumdu...Evet artık umutlanmıştık kazanıyorduk düşman canavar örgütünden hızla sayıları düşen topluluklar bir bir geri çekilmeye başlamıştı ki Bütün savaşçıların unuttuğu ve ürpertici büyü gücüyle korktuğu Junnon karanlıklar arasından yılanı ile bir Tıssslama duydukdan sonra tek kişilik katliamı tamamlamıştı...hayatta çok az kalan şifacı ve büyücü grubu geri çekilirken aradan akın eden Gecenin Takipçileri kanlı hilal mızrakları ile herkese bir bir kanatma sallıyordu ve zırhlarının eskimelerini düşürüyordu..Ve bu arada Sahil ve Antrepoda düzen halinde bekleyen savaşçı ve Lonca sistemi kolları soldan Ve Hasekide bekleyen Grup ise sağdan olmak üzere canavarları ve Gece takipçilerini ortada sardılar...Büyük bir yıkıma uğrayan takipçiler geri kaçacak güçleri kendilerinde bulamayarak bir bir öldüler...Ve sıra en kadim tehlikedeydi...Büyük çarpışma sonrasında bir çok insan ve canavar ölmüştü Fakat düşman bankayı yıkmış Hasekiyi ele geçirmiş ve amacı olan Eminönü yıkımı gerçekleştirmeye başlamıştı....Sisler arasındaki Dev bir gölge müttefikleri tek tek ezerek Kalan sağların ve yaralıların üzerine geliyordu..Büyüler her ne kadar Zihin Saldırısı atmaya çalışsa da nafile..Canavar etkilenmiyordu..Komutan ağızından telaşla şu cümleleri korkuya kapılarak döküverdi..;''Bu..Bu kadim hidra ...Ama nasıl??Nasıl karanlıklar içerisindeki büyülü çember zindanından sağ kalmıştı onu hapsetmiştik...'' derken Kadim hidra Deprem ve Kükremesiyle bir bir bütün müttefikleri yok ediyordu...Tam haseki işgal edilmiş Eminönü bir köşeye sıkıştırılmıştıki Uzaktan gelen Ayak ve at sesleri...Düşman çatlatırmışcasına çalınan borozanlar...Zırh ve silahların elem dolu naraları..Bunlar Lodos ve Arz muhafızı müttefikleri idi..Hemen Agah Efendi ve Komutan ın mabedine doğru yaklaşarak Öncüleri İsmet Bey ve Handan Hanım atlarından inerek Agah Efendi önünde saygı ile selam vererek konuşmaya başladılar..Handan Hanım Agah Efendi önünde eğilerek konuştu..''Lütfen kusuruma bakmayınız...Ben ve klandaşlarım adına sizden canı gönülden özür diliyorum...Zamanında uğruna sizi karşımıza aldığımız dost müttefik bildiğimiz canavar topluluğu bizede büyük bir güce kavuştukları için ihanet ettiler ve sığınaklarımızı masum çocuklarımızı bir bir öldürerek bizi ezip geçtiler..İzninizle ben ve kalan muhafızlarım Sizin müttefikiniz olup bu karanlık amansız mücadeleye bir son vermek için savaşalım bu uğurda kanımızı dökelim...'' bu konuşma üzerine İsmet bey ve Komutan göz göze gelerek kesiştiler ve kararlaşmak için bir köşede konuştular..Bu arada Agah Efendi Sezgileri ile Handan Hanım'ın elini bulup tuttu ve ufak bir iç ısıtıcı tebessümle gülerek söz hakkı istedi ve konuştu;''Siz müttefikleriniz ve klan üyeleriniz zamanında bizi karşınıza alıp yıkım için uğraşmış olsanızda bugün benim görmeyen gözlerimden bile körü körüne önünü göremeyen gözlerinizin açıldığını fark ettiniz...Gerçek amacın ve iradenin hangi tarafta olduğunu buldunuz..İnancımızı derinden hissettiniz..Hani derlerdi ya ''Zararın neresinden dönülse kardır'' biz zamanımızdan beri yardıma muhtaçları elimizin tersiyle itmeyi değil kucaklarımızla sarılmayı öğrendik..Elbette yanımızda yeriniz var siz ve klan üyeleriniz için..Sizinle savaşmak ve geçde olsa bir dostluk bağına imza atmak bana en derinden umut ve mutluluk veriyor Handan Hanım...'' dediğinde Komutan ve İsmet Bey bu konuşmaya şahit olarak ses çıkarmadan başlarını salladılar..Ve unutmak üzere oldukları savaşa tekrar döndüler..Handan Hanım Geride kalan muhafızlarına emir vererek Kadim ve yeşil hidranın üzerinde zehir etkisi yaratıp yavaşlatmasını söyledi..Bunun üzerine muhafızlar denileni yaparak etkiyi artırıp Kadim ve Yeşil hidranın hızını azalttı..Ama yinede tersinde giden bir şey vardı..Hala saldırıyorlardı...Handan Hanım,İsmet Bey,İstihbarat Subayı ve diğer öncüler kılıç ve silahlarını kuşanıp etkisiz canavarların üzerine akın etmeye başladılar..Handan Hanım verdiği Hasarlar sayesinde büyük bir canavar grubunu katletmiş ve bunu İsmet Beyle göz göze gelip ufak bir gülücükle kutlamışlardı...Evet savaş nihayetinde son buluyordu fakat Kadim ve Yeşil hidralar hala ayaktaydılar...Esk inanca göre Hidraları durdurmak ya kalplerine gümüşten bir hançerin altın suyuna batırılarak saplanması yada Yunan mitolojisine göre Medusa'nın Gözleri ile Hidranın gözerlerinin kesişmesi lazımdı...Medusa inancımıza göre olmadığı için altın suyuna batırılmış gümüş yapmak daha mantıklıydı..Hazırdı fakat kimsi Hidraların altına girerek kalplerine tırmanma cesaretini gösteremezdi...Ve bu arada bir Dua duyuldu..Bir besmele çekildi...Cami'nin en uç kubbesinin üstünde savaş Elinde iki adet parıldayan hançer ile zıplamış ve Hidraların üzerine doğru bir kuş gibi süzülmüştü..Evet Savaş nasıl durdurulabileceğini biliyordu..Savaş Tenkiknameyi okuduğu anda bu büyülü karışımı hazırlayarak saatler boyu Cami'nin kubbesinden olan biteni izleyerek asıl zamanın gelmesini beklemişti..Evet birinci hançer kadimin derisini delip geçerek kulak delici bir kükremeye neden oldu fakat hançer tam kalbe isabet alınmış bir şekilde saplanmıştı...Savaş okadar dahi bir plan yapmışki atlamasını Hidraların boy sırasına göre yapmıştı..Hançeri önce kadima sapladığı için sıra biraz daha kısa olan Yeşil hidraya gelmişti ve hançeri bırakarak Yeşil Hidra'nın üstüne düştü ve tam kalbine diğer hançeri saplayacakken Yeşil Hidra asit hasarı verip zehirli dişlerini Savaş'ın Zayıf bedenine kenetlemişti..Savaş Yeşil Hidra'nı ağazında son nefeslerini vermeden önce Yeşil Hidra'nın dişleri arasından sıyrılarak yere doğru düşerken Yeşil Hidra'nın kalbine son hançeri saplamıştı...Evet 2 Hidrada altın suyuna batırılmış Gümüş hançerin verdiği zehir nedeniyle cansız yerde yatıyorlardı..Ama çok kayıp vermiştik..Ve bunu gören geride az sayıda kalan canavar topluluğu geri kaçmayı başarmıştı...Canavarların büyük öncüleri Junnon Kadim Hidra Yeşil Hidra ve İflis kanlar içinde yerde yatıyorlardı..Bu öncülerin büyülerinin birleştirilerek oluşturulduğu karanlık büyü İstanbul'un üzerinden kalkıyor yerini güneşli ve huzur dolu kokan bir havaya bırakıyordu...Geri kaçan canavarlar şu durumda kimsenin dikkatini çekmediği için sığınaklardaki masum insanlar artık hasekiden dışarı çıkmış yaşanan yıkıma ve zafere tanık olup zafer naraları atmışlardı...Savaş düştüğü yerde son nefesini verirken Komutan ve Diğer tüm savaşçılar Savaş'ın etrafına toplandı...Komutan ister istemez gözünden düşen göz yaşı damlasına hakim olamadı ve Savaş'ın kalbine elini koyarak;''Burdaki yürek her nefese bedel...Sen büyük bir kahramansın Savaş hayatımızı,nefes alışımızı ve herşeyimizi sana borçluyuz...''Savaş asitin verdiği etki altında acılar içinde kıvranırken bile Komutan ve Herkese göz gezdirerek güldü ve ağızından halsiz nefesi ile birlikte şu cümleler döküldü...''Bu yıkımın en başından beri size Adımın Savaş olduğunu ve adımın verdiği sorumluluğu hak etmeye çalıştığımı söylüyordum..Artık kanımca hak ettiğimi dü-şüü-nüü..yorum...'' dediğinde gözleri istemsiz kasıldı ve birden titredi sonra cansız bedeni komutanın elleri arasından kayarak toprağa düştü...Zafer kazanılmasına rağmen herkes göz yaşına boğulmuştu....Lodos muhafızlarının baş öncüsü öne çıkarak savaşın göğüsüne bir lodos miğferi verdi...Herkes savaşa son hatıralarını verip Savaşı askerlerin omuzunda uğurladılar...Sağ kalanlar ve masum insanlar artık bu kıyametin sona erdiğini düşünüp kendi kanlarınca ders çıkardılar..''Ne olursa olsun Hiç bir şey insanın kendi türü arasındaki veya kendi canlı formu arasındaki savaş kadar korkutucu,üzücü ve ürkütücü olamazlardı...''Bundan sonra herkes hayatına çeki düzen verecek açılmış yaraları sarmaya ve onarmaya çalışacak .. Dünya'yı ... Kıyametten sonra geride kalan Dünya'yı ve kendi dünyalarını güzelleştirmek için ellerinden geleni yapacaklarına Onurları,Namusları ve Şerefleri üstlerine yemin ettiler....
Bazı kahramanlıklar Ömre bedeldir...