Son Umut [Hikaye] ve Neferin Günlüğü :Eminönü [Video]
Gönderilme zamanı: 23 Kas 2010 14:27
Sıradan bir gün…
Sabah oldu. Güneşli bir hava, gözlerimi bir gün daha açabilmenin mutluluğu ile yatağımdan kalktım. Camiye doğru yöneldim. Merdivenlerinde oturup elimdeki akrep kancası ile oynuyordum. Bir kaç çocuk siperlerin orada toplarıyla oynarken. Yanlarına gidip “Bende oynayabilir miyim ?” dediğimde,
Orhan : “ Aaa! Bu o hırsız çocuk değil mi ?” diyerek dışladı. Pişman olduğum bir işi yüzüme vurdu. O lafları bana o gün o kadar acı geldi ki oradan ağlayarak uzaklaştım…
Çocuklar şen şakrak oynamaya devam ederken. Biri hızlıca topa vurdu. Antrepo tarafına hızlıca gitti. Bir an korkuya kapıldılar. Antrepo’nun oraya gitmenin ne kadar tehlikeli olacağını kendileri de biliyordu. Aralarında anlaşarak topa kim vurdu ise onun gidip almasını kararlaştırdılar.
Topa vuran, cesaretini topladı. Yavaş adımlarla antrepo’ya yöneldi. Yaklaştığında, bir anda karşısına bir kaç cin çıktı.
Aniden korkuya kapılan çocuğun imdadına oradan geçen bir savaşçı yetişti. Hemen çocuğun bulunduğu tarafa koşarak geldi. Çocuğu hemen geri çekti.
Cinlerden biri:” Yaklaşmamak siz buraya yoksa affetmeyiz biz sizi!” diyerek tehtid etti.
Savaşçı geri adım atıp diğer çocukları da alarak Yeni Camii ye yöneldi. Durumu Agâh Bey’e anlattı. Bir kaç nasihattan sonra çocuklar evlerine gönderildi…
Bende o gün Balıkçı İdris Amcamın ve Recep Dayımın yanına gittim. İkisi de bana, nasihatte bulundular. Bir daha yapmamam koşuluyla bu olanların zamanla unutulacağını söylediler. Bir akşamüstü evden çıktım. Teşkilatın bir kısmı tarafından deli olarak hatırlanan Şarapçı amcamın yanına gittim. Giderken o kadar korkuyordum ki. Karşıma bir cin çıksa bu denli korkmazdım. Yanına yaklaştığımda bana sıcak davrandı. Söylediklerini heyecanla dinledim. Güzel nasihatler verdi. Bu adama deli diyenlerin daha önce Şarapçı amcayla konuştuklarını sanmıyorum.
Üslubu çok kötü olsa da, o gün ona karşı çok büyük bir hayranlık ve sevgi besledim.
Ne zaman sokağa çıksam o adam her gün aynı yerde duruyordu. Neden bu halde olduğunu yıllarca sormama rağmen öğrenemedim. Şimdi onun nasihatleri ile Teşkilat için çalışan bir nefer oldum.
Teşkilata zamanında bir şeker yüzünden olan borcumu; canımı vererek ödeyeceğime dair söz verdim.
Şimdi top oynayamadığım o çocuklarla omuz omuza ölmek için bir göreve gönderildik.
Karaköy de ağır donanımlı fare adamlara karşı ilk gün zafer kazandık. Her gün savaşmak zorunda kaldığımız bu bölgede, teşkilat bize yardımı kestiği günden beri zar zor ayakta kalmayı başardık fakat; bu akşam fare adamların bizi bu bölgeden atmak için büyük bir saldırı planı olabilir. Ama son direnişimizi görkemli bir şekilde yapacağız.
Anacığım sen bu mektubu okuduğunda, ben teşkilata borcumu ödemiş olacağım.
Mektubu hazırlayan Umut, çocukluk arkadaşı Orhan’a verdi. Eminönü ne tekneyle geri dönecek olan Orhan, ani bir saldırı ile kolundan vuruldu. Akşam olması gereken saldırı öğlen saatlerinde gerçekleşti.
Orhan hemen kurşun giren kolunu bezle sararak tekneye atlayıp Eminönü ne doğru uzaklaştı.
Karaköy de kalan neferler hemen siperlere dayandı. Karşı ateşe geçselerde, fare adamların sayısı çok fazlaydı. O gün Teşkilat için birçok isimsiz kahraman canlarını verdi.
Fadime anne’ye mektup kanlı bir şekilde ulaştığında, gözleri doldu. Mektubu okumayı bitirdiğinde,
“Oğlummm!” Diye bağırarak evine doğru koştu zavallı kadıncağız…
Oğlunun ölümüne dayanamayan anne, Teşkilat için son umudunu da kaybedince olaydan 1 hafta sonra evinde intihar etmiş olarak bulundu.
Sabah oldu. Güneşli bir hava, gözlerimi bir gün daha açabilmenin mutluluğu ile yatağımdan kalktım. Camiye doğru yöneldim. Merdivenlerinde oturup elimdeki akrep kancası ile oynuyordum. Bir kaç çocuk siperlerin orada toplarıyla oynarken. Yanlarına gidip “Bende oynayabilir miyim ?” dediğimde,
Orhan : “ Aaa! Bu o hırsız çocuk değil mi ?” diyerek dışladı. Pişman olduğum bir işi yüzüme vurdu. O lafları bana o gün o kadar acı geldi ki oradan ağlayarak uzaklaştım…
Çocuklar şen şakrak oynamaya devam ederken. Biri hızlıca topa vurdu. Antrepo tarafına hızlıca gitti. Bir an korkuya kapıldılar. Antrepo’nun oraya gitmenin ne kadar tehlikeli olacağını kendileri de biliyordu. Aralarında anlaşarak topa kim vurdu ise onun gidip almasını kararlaştırdılar.
Topa vuran, cesaretini topladı. Yavaş adımlarla antrepo’ya yöneldi. Yaklaştığında, bir anda karşısına bir kaç cin çıktı.
Aniden korkuya kapılan çocuğun imdadına oradan geçen bir savaşçı yetişti. Hemen çocuğun bulunduğu tarafa koşarak geldi. Çocuğu hemen geri çekti.
Cinlerden biri:” Yaklaşmamak siz buraya yoksa affetmeyiz biz sizi!” diyerek tehtid etti.
Savaşçı geri adım atıp diğer çocukları da alarak Yeni Camii ye yöneldi. Durumu Agâh Bey’e anlattı. Bir kaç nasihattan sonra çocuklar evlerine gönderildi…
Bende o gün Balıkçı İdris Amcamın ve Recep Dayımın yanına gittim. İkisi de bana, nasihatte bulundular. Bir daha yapmamam koşuluyla bu olanların zamanla unutulacağını söylediler. Bir akşamüstü evden çıktım. Teşkilatın bir kısmı tarafından deli olarak hatırlanan Şarapçı amcamın yanına gittim. Giderken o kadar korkuyordum ki. Karşıma bir cin çıksa bu denli korkmazdım. Yanına yaklaştığımda bana sıcak davrandı. Söylediklerini heyecanla dinledim. Güzel nasihatler verdi. Bu adama deli diyenlerin daha önce Şarapçı amcayla konuştuklarını sanmıyorum.
Üslubu çok kötü olsa da, o gün ona karşı çok büyük bir hayranlık ve sevgi besledim.
Ne zaman sokağa çıksam o adam her gün aynı yerde duruyordu. Neden bu halde olduğunu yıllarca sormama rağmen öğrenemedim. Şimdi onun nasihatleri ile Teşkilat için çalışan bir nefer oldum.
Teşkilata zamanında bir şeker yüzünden olan borcumu; canımı vererek ödeyeceğime dair söz verdim.
Şimdi top oynayamadığım o çocuklarla omuz omuza ölmek için bir göreve gönderildik.
Karaköy de ağır donanımlı fare adamlara karşı ilk gün zafer kazandık. Her gün savaşmak zorunda kaldığımız bu bölgede, teşkilat bize yardımı kestiği günden beri zar zor ayakta kalmayı başardık fakat; bu akşam fare adamların bizi bu bölgeden atmak için büyük bir saldırı planı olabilir. Ama son direnişimizi görkemli bir şekilde yapacağız.
Anacığım sen bu mektubu okuduğunda, ben teşkilata borcumu ödemiş olacağım.
Sevgili oğlun Umut
Mektubu hazırlayan Umut, çocukluk arkadaşı Orhan’a verdi. Eminönü ne tekneyle geri dönecek olan Orhan, ani bir saldırı ile kolundan vuruldu. Akşam olması gereken saldırı öğlen saatlerinde gerçekleşti.
Orhan hemen kurşun giren kolunu bezle sararak tekneye atlayıp Eminönü ne doğru uzaklaştı.
Karaköy de kalan neferler hemen siperlere dayandı. Karşı ateşe geçselerde, fare adamların sayısı çok fazlaydı. O gün Teşkilat için birçok isimsiz kahraman canlarını verdi.
Fadime anne’ye mektup kanlı bir şekilde ulaştığında, gözleri doldu. Mektubu okumayı bitirdiğinde,
“Oğlummm!” Diye bağırarak evine doğru koştu zavallı kadıncağız…
Oğlunun ölümüne dayanamayan anne, Teşkilat için son umudunu da kaybedince olaydan 1 hafta sonra evinde intihar etmiş olarak bulundu.