İSTANBUL HATIRALARI
Gönderilme zamanı: 17 Ara 2009 19:12
İSTANBUL HATIRALARI
İstanbul tüm Türkiye ile beraber kıyameti yaşamış lakin diğer iller bu kadar büyük zarar görmemişti radyolar televizyonlar İstanbul için yardım çağırısı yapıyor insanlar güzel istanbulu kurtarmak için oraya hücum ediyor ikinci Çanakkale savaşı başlamış hatta ve hatta bu savaş daha bir beter sayılır çünkü mahalleden giden geri gelmiyor İstanbul çok fena bir kuşatma altıda canavarlar ödün vermiyormuş.
Bendeki akılya oraya gidip birde ben göreyim dedim şu İstanbulu lakin Bayburt tan İstanbul’a bu kadar yolu bir ayda zor geçtim çünkü çoğu şehir meteor yağmurundan etkilenmiş sahi Bayburt cephesinde dursaydın diyenler oldu ama ben zor olanı başarmak istiyorum.
Bu heyecanla İstanbul’a adım attığım zaman Türkiyenin bir çok yerinden burada bulunan savaşçıları gördüm.Çoğuyla tanıştım eğitim yapıyorlarmış onlardan öğrendiğime göre agah adında bir ağa varmış o eğitimin başıymış onu buldum.
Bana tek tek savaşmanın yollarını öğretti tabi elimle ne silah tutmuşum nede kılıç veyahut kasatura bunları kullanmak için beceri lazım hayatım okumak ve kalem tutmakla geçmiş bu işi öğrenmek için çok uğraştım.
Sonunda agah ağa beni istanbulu tanıma görevleriyle sınadı bir çok kere ve bana İstanbul sakinlerini tanıttı. Karanlık sokaklarda ve bilinmemiş yerlerde gezdim oraları tanıdım. Tanımakla kalmadım tabii verilen görevleri tek tek yaptım ve sonunda ön cephe adayı oldum.
Cephenin ileri saflarına geçtiğim zaman felaketin asıl boyutunu gördüm oralar dehşet bir alan olup yıkılması muntazam binaların bile yaratıklar tarafından yerle bir edildiğini gördüm evet işte ölüm ensemde artık kaçış yok sağıma baktığımda yerde yatan askerler soluma baktığımda kan revan içindeki savaşçılar bu ne zulümdür ölümü tatmak an meselesi ölmek üzere olan bir er gördüm kuytu bir yere uzanmış:
Bana seslendi:
-Yardım,yardım yardım…
-Geldim seni kurtaracağız bizimle kal.
-Boşuna böyle söyleme şehitlik bize nasip.
-Sen asıl böyle söyleme kırarım kafanı.
-Güldürme beni son sözlerimi iyi dinle
-İlk sözlerim diyecektin herhalde.
-Şu silahı al ve jandarma aliye teslim et.
-Bumu söyleyeceğin.
-Evet bu silahı o vermişti devlet malı sayılır götürki ona başkalarıda kullanabilsin.
Bu son söz zihnimde yankı yaptı artık soğuk eli hareket etmiyordu .
Vasiyeti gereği götürdüm silahı teslim ettim alinin matemi beni iyice ezdi büzdü.
Artık bu dehşete son diyerek atıldım cepheye vurdum kırıdım döktüm lakin sonu gelecek gibi değil artık anlamıştım neden gidenin geri gelemediğini.
Son savaşımdan sonra gazi olmuştum devlet bana memleketin yolunu gösterdi ve elime üç beş kuruş para sıkıştırdı.İşte benim anılarım bu kadar koca istanbulu kurtarırken kıyameti ne kadar önlemeye çalışsak ta bu bizim elimizde değil .
Anılarımı da yazdığıma göre bir köşeye çekilme vakti gelmiştir.Kendinize iyi bakın.
İstanbul tüm Türkiye ile beraber kıyameti yaşamış lakin diğer iller bu kadar büyük zarar görmemişti radyolar televizyonlar İstanbul için yardım çağırısı yapıyor insanlar güzel istanbulu kurtarmak için oraya hücum ediyor ikinci Çanakkale savaşı başlamış hatta ve hatta bu savaş daha bir beter sayılır çünkü mahalleden giden geri gelmiyor İstanbul çok fena bir kuşatma altıda canavarlar ödün vermiyormuş.
Bendeki akılya oraya gidip birde ben göreyim dedim şu İstanbulu lakin Bayburt tan İstanbul’a bu kadar yolu bir ayda zor geçtim çünkü çoğu şehir meteor yağmurundan etkilenmiş sahi Bayburt cephesinde dursaydın diyenler oldu ama ben zor olanı başarmak istiyorum.
Bu heyecanla İstanbul’a adım attığım zaman Türkiyenin bir çok yerinden burada bulunan savaşçıları gördüm.Çoğuyla tanıştım eğitim yapıyorlarmış onlardan öğrendiğime göre agah adında bir ağa varmış o eğitimin başıymış onu buldum.
Bana tek tek savaşmanın yollarını öğretti tabi elimle ne silah tutmuşum nede kılıç veyahut kasatura bunları kullanmak için beceri lazım hayatım okumak ve kalem tutmakla geçmiş bu işi öğrenmek için çok uğraştım.
Sonunda agah ağa beni istanbulu tanıma görevleriyle sınadı bir çok kere ve bana İstanbul sakinlerini tanıttı. Karanlık sokaklarda ve bilinmemiş yerlerde gezdim oraları tanıdım. Tanımakla kalmadım tabii verilen görevleri tek tek yaptım ve sonunda ön cephe adayı oldum.
Cephenin ileri saflarına geçtiğim zaman felaketin asıl boyutunu gördüm oralar dehşet bir alan olup yıkılması muntazam binaların bile yaratıklar tarafından yerle bir edildiğini gördüm evet işte ölüm ensemde artık kaçış yok sağıma baktığımda yerde yatan askerler soluma baktığımda kan revan içindeki savaşçılar bu ne zulümdür ölümü tatmak an meselesi ölmek üzere olan bir er gördüm kuytu bir yere uzanmış:
Bana seslendi:
-Yardım,yardım yardım…
-Geldim seni kurtaracağız bizimle kal.
-Boşuna böyle söyleme şehitlik bize nasip.
-Sen asıl böyle söyleme kırarım kafanı.
-Güldürme beni son sözlerimi iyi dinle
-İlk sözlerim diyecektin herhalde.
-Şu silahı al ve jandarma aliye teslim et.
-Bumu söyleyeceğin.
-Evet bu silahı o vermişti devlet malı sayılır götürki ona başkalarıda kullanabilsin.
Bu son söz zihnimde yankı yaptı artık soğuk eli hareket etmiyordu .
Vasiyeti gereği götürdüm silahı teslim ettim alinin matemi beni iyice ezdi büzdü.
Artık bu dehşete son diyerek atıldım cepheye vurdum kırıdım döktüm lakin sonu gelecek gibi değil artık anlamıştım neden gidenin geri gelemediğini.
Son savaşımdan sonra gazi olmuştum devlet bana memleketin yolunu gösterdi ve elime üç beş kuruş para sıkıştırdı.İşte benim anılarım bu kadar koca istanbulu kurtarırken kıyameti ne kadar önlemeye çalışsak ta bu bizim elimizde değil .
Anılarımı da yazdığıma göre bir köşeye çekilme vakti gelmiştir.Kendinize iyi bakın.