Kızılay
Kızılay nedir?
1. Yurt içinde ve dışında savaş, deprem, hastalık salgını, yangın ve su baskını gibi durumlarda zarar görenlere yardım eden, ilaç, yiyecek, giyecek, çadır sağlayan ve bağışlarla yaşayan bir kurum.
2. Karşılıksız yarar sağlayan kurum ya da kimsekızılay
Kızılay tarihi
Türkiye Kızılay Derneği adı altında, savaşta, barışta ve milletlerarası yardımlaşmalarda faaliyet gösteren bir yardım kurumu. 11 Haziran 1868 tarihinde Osmanlı Mecruhun-i Askeri Muavenet Cemiyeti adıyla merkezi İstanbul’da kurulan cemiyet, 14 Nisan 1877’de Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını aldı (Bkz. Hilal-i Ahmer). 1925’te genel merkezi Ankara’ya taşındı ve adı 1935 yılında Türkiye Kızılay Cemiyeti olarak değiştirildi.
Kızılayın ilk kurucuları Dr. Abdullah Bey, Sedrar-ı Ekrem Ömer Paşa, Marko Paşa, Edhem Paşa, Della Suda Faik Paşa ve Hüseyin Hilmi Paşadır. Dernek kuruluşundan bu yana, Balkan Savaşlarında; Bingazi, Trablusgarp, Humus, Selanik, Üsküp ve Gelibolu’da Birinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli cephelerde hastaneler açarak Türk ordusuna maddi ve manevi yardımda bulunmuş ve hizmetlerini istiklal Savaşı yıllarında sürdürmüştür.
Yurdun muhtelif yerlerinde ortaya çıkan tabii afet ve felaketlerde, Kızılay bütün imkanlarıyla felaketzedelerin ilk ve acil yardımlarına koşar. Böyle durumlarda vatandaşların barınmaları, beslenme ve tedavileri Kızılay ekiplerince karşılanmaktadır. Ayrıca başka devletlerde meydana gelen afet yardımlarına katılır. Ekipler göndererek, malzeme ve para yardımında bulunur.
Kızılay, savaşta veya olağanüstü hallerde, hükümetin gösterdiği lüzum ve ihtiyaca göre vatandaşların ve silahlı Kuvvetlerin yardımına koşar. Bu gaye için lüzumlu malzeme araç ve gereçleri daima kontrol altında bulundurarak hazır bekletilir.
Araştırma ve haberleşme teşkilatı aracılığı ile savaş esirlerinin, mültecilerin değiştirilmelerine veya aileleri ile haberleşmelerine, para ve eşya sağlamaya aracılık eder.
Hükumetin isteği üzerinde hastaneler kurar. Hemşireler, hastabakıcılar yetiştirir. Dispanserler, sağlık merkezleri, rehabilitasyonlar kurar ve idare eder. Kan yardımı ile, kan bağışı kabul edecek teşkilatlar açar. Yardıma muhtaç, hasta malul ve sakatlara gereken yardımı yapar. Sivil savunmada görev alır. Kızılay gönüllü teşkilatını kurar. Büyük afetlerde ve savaş dolayısıyla ortaya çıkan göçlerde yardımlarda bulunur. Kurtarıcı ve ilk yardımcılar yetiştirir. Tehlikeli bölgelerde bulunup korunmaları gerekenlerin hükumetin göstereceği yerlere taşınmalarına ve yerleşmelerine yardım eder. Milletlerarası Kızılhaç Komitesi, Kızılaslan, Güneş Dernekleri Birliği ile bu derneklere bağlı diğer derneklerle işbirliği sağlar.
Kızılayın, savaşta ve barışta, milletlerarası yardımlaşmalarda çeşitli görevleri vardır. Kızılayın gayesi; savaşta felakete uğrayanları koruyan Cenevre sözleşmeleriyle, milletlerarası antlaşmalardan, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu antlaşmaların derneğe yüklediği hizmet ve görevleri yerine getirmek, barışta yurt içinde ve yurt dışında meydana gelen tabii afet ve felaketlere karşı sağlık yardımlarında bulunmak, savaşta silahlı kuvvetlerine yardımcı olmaktır. Kızılay dört yılda bir düzenlenen Milletlerarası Kızılhaç Konferansına katılır.
Bugün Kızılayın yurdun her tarafında 649 şubesi, 10 kan merkezi ile bir hemşirelik koleji, Afyon’da bir maden suyu işletmesi, gençlik kampları, karayolları üzerinde ilk yardım istasyonları, pekçok dispanser, aşocağı, öğrenci yurdu gibi tesisleri vardır. Kızılay prensip olarak, milliyet, ırk, din ve sosyal şart ve siyasi inanç farkı gözetmeksizin fertlerin ıstıraplarını önlemeye ve hafifletmeye çalışır. Milletlerarası karşılıklı dostluk ve sürekli barış anlayışını destekler. Kızılay bağımsız bir kuruluştur. Devletin kanunlarına tabi olarak insanlık faaliyetlerinde ve kamu otoritesinde yardımcı olur. Kendisine bağlı bütün milli dernekler aynı haklara sahip olarak yurt sathında faaliyetini sürdürürler. Kızılay menfaat beklemeksizin gönüllü bir yardım kuruluşudur.
***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
KAN
Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir sıvıdır. Kana latincede hema, kanı inceleyen bilim dalına ise hematoloji denir. Bu sözcükler eski Yunanca'da kan sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir. Kolloit bir madde olup homojen görünse bile, heterojen bir karışımdır. Normal bir erişkinin vücut ağırlığının ortalama 1/13'ünü oluşturmaktadır.
Kan sürekli hareket halinde olan sıvı bir yapıdadır ve kan hücrelerinden oluşur. Bu kan hücreleri, çeşitli şekillerden ve plazmalardan oluşmaktadır. Dış bölümde kalan plazma, kanın hacminin %55'ini oluşturmaktadır. Plazmanın bazı kaynaklara göre %92'lik kısmı, bazı kaynaklara göre ise %90'ı sudan oluşur ve geriye kalan bölümü organik ve inorganik maddeler olan plazma proteinleri, aminoasitler, karbonhidratlar, yağlar, hormonlar, üre, ürik asit, laktik asit, enzimler, antikorlar, sodyum, potasyum, iyot, demir, bikarbonat gibi elementlerden oluşmaktadır. Bunlara NPN bileşikleri de denilir. Plazmanın asıl amacı, kanın dokuların ilgili bölümüne taşınmasını sağlamaktır. Plazmada bulunan katı maddelerin büyük miktarı proteinlerden oluştuğu da bilinmektedir. Plazma yalnızca kanın vücutta dolaşmasına yardımcı olmakla kalmaz. Aynı zamanda, atık ürünlerinde hücrelerden alınmasını sağlar. Plazmanın bileşenleri sürekli olarak yenilenmektedir. Hücrelerin beslenmesine ve atıklarının alınmasına yardımcı olan plazmalar, bağışıklık sistemi hücrelerini de içinde barındırırlar. Kan plazması kendisini 48 saatte bir yenilemektedir.
Plazma Proteinleri
Globulin: Plazma globulinleri birçok çeşit türde bulunmaktadır. Elektroforez yoluyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilirler. Alfa ve beta globulinleri çeşitli proteinleri bağlayıp, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinler kullanılarak çeşitli hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılmaktadır.
Albumin: Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü sağlar, ayrıca osmotik basınç ile kan-plazma oranı dengede tutulur. Karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu durumunda Hipoalbuminemi denilen plazma albumin düşüklüğüne neden olur.
Fibrinojen: Kanama durumunda kanın pıhtılaşmasını sağlar.
Plazmadan alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir grup organik moleküller de bulunmaktadır. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür. Plazmanın ana inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar; sodyum (Na+), klor (Cl-), kalsiyum (Ca++), fosfat (PO 4-3), sulfat (SO 4) -2 ve magnezyumdur (Mg++).
Kan Hücreleri
Akyuvarlar (Lökositler): Vücutta savunma sisteminde görev alan hareketli kan hücreleridir. Pigment bulundurmadıklarından bunlara beyaz kan hücreleri de denmektedir. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri bulunur. 10-20 mikron çapında bulunduklarından alyuvavarlardan daha büyüklerdir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık olarak 7000 civarında akyuvar bulunur. Beyaz hücrelilerin en önemlileri granülositler, lenfositler ve monositlerdir. Akyuvarların % 60-70’ini granülositler, % 30-45’ini lenfositler ve % 10’dan az kısmını da monositler oluşturmaktadır. Granülositler de kendi aralarında nötrofil, bazofil ve eozinofil olmak üzere üçe ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğu nötrofillerden oluşmaktadır.
Alyuvarlar (Eritrositler): Kırmızı kan hücreleri kanın hücre bölümünün neredeyse tamamını meydana getirirler. Kanın her milimetreküpünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunmaktadır. Eritrositlere kırmızı rengini veren taşımakta oldukları hemoglobindir ve hücre ağırlığının 1/3’ünü oluşturur. Hemoglobin, 4 hem (demir) ve bir globin molükülünden oluşmaktadır.
Eritrositlerin 1 mm3 oranındaki kanda bulunan sayısı erişkin erkekte 4,5- 6 milyon, erişkin bir kadında ise 4- 5 milyondur. Eritrosit sayısının normalden fazla olmasına polisitemi (poliglobuli) adı verilir. Eritrosit sayısının veya hemoglobin miktarının normalden düşük olmasına ise anemi (kansızlık) denmektedir.
Trombositler (Plateletler): Çapları 1-2 mikron olan trombositler, kanın en küçük hücreleri olup eritrositler ve lökositler gibi kemik iliğinde yapılırlar. Her mm3 kanda 150- 300.000 civarında bulunurlar. Kandaki trombosit sayısının artması durumuna trombositoz, azalmasına ise trombositopeni (trombopeni) denilmektedir. Pıhtı oluştuğunda katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Ayrıca, pıhtılaşma mekanizmasını başlatan "tromboplastin" enzimini üretirler.
Kanın Görevleri
Kanın koruma, taşıma, savunma ve düzenleme görevleri bulunmaktadır.
Koruma görevi: Vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen yaralanma sonucunda açılan yaradan akan kan oksijenle temas ettiğinde kurur ve yaranın kapanmasına sebebiyet verir. Trombositler oksijenle temas ettiklerinde pıhtılaşma diğer manasıyla kanın kuruması gerçekleşerek vücudun kan kaybı engellenir.
Taşıma görevi: Kan, sindirim sisteminin parçaladığı besinleri hücrelere taşır. Akciğerlerden vücuda alınan oksijeni dokulara, metabolizma sonucu oluşan karbondioksiti ise akciğerlere taşır.
Savunma görevi: Vücuda giren yabancı maddeler (virüs, bakteri) kan tarafından fagosite edilerek zararsız bir duruma getirilir. Ayrıca vücuda giren yabancı maddeler için antikor yapımını da sağlar.
Düzenleme görevi: Metabolizma ile oluşan ısıyı bütün vücuda dağıtıp vücut ısısını dengede tutar. Vücut sıvılarının ise pH dengesini ayarlar.
Kan grupları
İnsanlardaki kanın özelliklerini belirtmek amacıyla, antikorlara ve antijenlere bakılarak belirlenmiş olan sınıflandırma sistemine denmektedir. Alyuvarların üzerinde, kan proteinlerine göre oluşan gruplar bulunmaktadır. Bu proteinler, A, B ve RH proteinleri olmak üzere 3 çeşide ayrılırlar ve aralarında 8 adet kan grubu oluştururlar. Bağışıklık sisteminin ürettiği antikorlarda kanda bulunmaktadır. Bunlarda A, B ve RH antikoru olarak adlandırılır. Bilinen hiçbir kanın yapısında antikorlar ve protein yan yana bulunmaz. Eğer birlikte olursa, birbirlerini tutarak katılaşır ve çökelirler. Kişiler arasında kan transfüzyonu yapılabilmesi için, alıcı ve vericilerin kanlarındaki protein ve antikorların incelenmesi gerekmektedir. Farklı gruplara sahip kişiler arasında kan alışverişi yapılamaz. Sadece AB grubu içerisinde bulunanlar "genel alıcı" (A, B ve 0 gruplarından kan alabilir, yani evrensel alıcıdır), 0 grubu içinde olanlar ise "genel verici"dir (diğer kan gruplarının hepsine verebilir, fakat yalnız 0 grubu kan alabilir).
Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir sıvıdır. Kana latincede hema, kanı inceleyen bilim dalına ise hematoloji denir. Bu sözcükler eski Yunanca'da kan sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir. Kolloit bir madde olup homojen görünse bile, heterojen bir karışımdır. Normal bir erişkinin vücut ağırlığının ortalama 1/13'ünü oluşturmaktadır.
Kan sürekli hareket halinde olan sıvı bir yapıdadır ve kan hücrelerinden oluşur. Bu kan hücreleri, çeşitli şekillerden ve plazmalardan oluşmaktadır. Dış bölümde kalan plazma, kanın hacminin %55'ini oluşturmaktadır. Plazmanın bazı kaynaklara göre %92'lik kısmı, bazı kaynaklara göre ise %90'ı sudan oluşur ve geriye kalan bölümü organik ve inorganik maddeler olan plazma proteinleri, aminoasitler, karbonhidratlar, yağlar, hormonlar, üre, ürik asit, laktik asit, enzimler, antikorlar, sodyum, potasyum, iyot, demir, bikarbonat gibi elementlerden oluşmaktadır. Bunlara NPN bileşikleri de denilir. Plazmanın asıl amacı, kanın dokuların ilgili bölümüne taşınmasını sağlamaktır. Plazmada bulunan katı maddelerin büyük miktarı proteinlerden oluştuğu da bilinmektedir. Plazma yalnızca kanın vücutta dolaşmasına yardımcı olmakla kalmaz. Aynı zamanda, atık ürünlerinde hücrelerden alınmasını sağlar. Plazmanın bileşenleri sürekli olarak yenilenmektedir. Hücrelerin beslenmesine ve atıklarının alınmasına yardımcı olan plazmalar, bağışıklık sistemi hücrelerini de içinde barındırırlar. Kan plazması kendisini 48 saatte bir yenilemektedir.
Plazma Proteinleri
Globulin: Plazma globulinleri birçok çeşit türde bulunmaktadır. Elektroforez yoluyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilirler. Alfa ve beta globulinleri çeşitli proteinleri bağlayıp, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinler kullanılarak çeşitli hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılmaktadır.
Albumin: Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü sağlar, ayrıca osmotik basınç ile kan-plazma oranı dengede tutulur. Karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu durumunda Hipoalbuminemi denilen plazma albumin düşüklüğüne neden olur.
Fibrinojen: Kanama durumunda kanın pıhtılaşmasını sağlar.
Plazmadan alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir grup organik moleküller de bulunmaktadır. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür. Plazmanın ana inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar; sodyum (Na+), klor (Cl-), kalsiyum (Ca++), fosfat (PO 4-3), sulfat (SO 4) -2 ve magnezyumdur (Mg++).
Kan Hücreleri
Akyuvarlar (Lökositler): Vücutta savunma sisteminde görev alan hareketli kan hücreleridir. Pigment bulundurmadıklarından bunlara beyaz kan hücreleri de denmektedir. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri bulunur. 10-20 mikron çapında bulunduklarından alyuvavarlardan daha büyüklerdir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık olarak 7000 civarında akyuvar bulunur. Beyaz hücrelilerin en önemlileri granülositler, lenfositler ve monositlerdir. Akyuvarların % 60-70’ini granülositler, % 30-45’ini lenfositler ve % 10’dan az kısmını da monositler oluşturmaktadır. Granülositler de kendi aralarında nötrofil, bazofil ve eozinofil olmak üzere üçe ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğu nötrofillerden oluşmaktadır.
Alyuvarlar (Eritrositler): Kırmızı kan hücreleri kanın hücre bölümünün neredeyse tamamını meydana getirirler. Kanın her milimetreküpünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunmaktadır. Eritrositlere kırmızı rengini veren taşımakta oldukları hemoglobindir ve hücre ağırlığının 1/3’ünü oluşturur. Hemoglobin, 4 hem (demir) ve bir globin molükülünden oluşmaktadır.
Eritrositlerin 1 mm3 oranındaki kanda bulunan sayısı erişkin erkekte 4,5- 6 milyon, erişkin bir kadında ise 4- 5 milyondur. Eritrosit sayısının normalden fazla olmasına polisitemi (poliglobuli) adı verilir. Eritrosit sayısının veya hemoglobin miktarının normalden düşük olmasına ise anemi (kansızlık) denmektedir.
Trombositler (Plateletler): Çapları 1-2 mikron olan trombositler, kanın en küçük hücreleri olup eritrositler ve lökositler gibi kemik iliğinde yapılırlar. Her mm3 kanda 150- 300.000 civarında bulunurlar. Kandaki trombosit sayısının artması durumuna trombositoz, azalmasına ise trombositopeni (trombopeni) denilmektedir. Pıhtı oluştuğunda katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Ayrıca, pıhtılaşma mekanizmasını başlatan "tromboplastin" enzimini üretirler.
Kanın Görevleri
Kanın koruma, taşıma, savunma ve düzenleme görevleri bulunmaktadır.
Koruma görevi: Vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen yaralanma sonucunda açılan yaradan akan kan oksijenle temas ettiğinde kurur ve yaranın kapanmasına sebebiyet verir. Trombositler oksijenle temas ettiklerinde pıhtılaşma diğer manasıyla kanın kuruması gerçekleşerek vücudun kan kaybı engellenir.
Taşıma görevi: Kan, sindirim sisteminin parçaladığı besinleri hücrelere taşır. Akciğerlerden vücuda alınan oksijeni dokulara, metabolizma sonucu oluşan karbondioksiti ise akciğerlere taşır.
Savunma görevi: Vücuda giren yabancı maddeler (virüs, bakteri) kan tarafından fagosite edilerek zararsız bir duruma getirilir. Ayrıca vücuda giren yabancı maddeler için antikor yapımını da sağlar.
Düzenleme görevi: Metabolizma ile oluşan ısıyı bütün vücuda dağıtıp vücut ısısını dengede tutar. Vücut sıvılarının ise pH dengesini ayarlar.
Kan grupları
İnsanlardaki kanın özelliklerini belirtmek amacıyla, antikorlara ve antijenlere bakılarak belirlenmiş olan sınıflandırma sistemine denmektedir. Alyuvarların üzerinde, kan proteinlerine göre oluşan gruplar bulunmaktadır. Bu proteinler, A, B ve RH proteinleri olmak üzere 3 çeşide ayrılırlar ve aralarında 8 adet kan grubu oluştururlar. Bağışıklık sisteminin ürettiği antikorlarda kanda bulunmaktadır. Bunlarda A, B ve RH antikoru olarak adlandırılır. Bilinen hiçbir kanın yapısında antikorlar ve protein yan yana bulunmaz. Eğer birlikte olursa, birbirlerini tutarak katılaşır ve çökelirler. Kişiler arasında kan transfüzyonu yapılabilmesi için, alıcı ve vericilerin kanlarındaki protein ve antikorların incelenmesi gerekmektedir. Farklı gruplara sahip kişiler arasında kan alışverişi yapılamaz. Sadece AB grubu içerisinde bulunanlar "genel alıcı" (A, B ve 0 gruplarından kan alabilir, yani evrensel alıcıdır), 0 grubu içinde olanlar ise "genel verici"dir (diğer kan gruplarının hepsine verebilir, fakat yalnız 0 grubu kan alabilir).


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Kan bağışı
Kan bağışı nedir?
Bağış; Bağışlamak eylemi ya da biçimi, bağışlanan şey anlamına gelir.
Kan bağışı; Sağlıklı bir insanın kendi kanını acil durumlarda aynı kan grubuna ait kişilerde kullanılmak üzere ücretsiz vermesidir.
Kan; İnsan ve hayvanlarda damarları dolduran, birçok önemli vazifesi olan kırmızı renkteki sıvıya verilen isimdir.
Kan grupları nelerdir?
1. 0 Rh (+)
2. 0 Rh (-)
3. A Rh (+)
4. A Rh (-)
5. B Rh (+)
6. B Rh (-)
7. AB Rh (+)
8. AB Rh (-)
Kan grubu uyumu?
Hangi kan grubuna sahip kişilerin hangi kan gruplarına kan vereceğini aşağıda görebilirsiniz.
1. 0 Rh (+): 0 Rh (+) ve 0 Rh (-)
2. 0 Rh (-): 0 Rh (-)
3. A Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), A Rh (+), A Rh (-)
4. A Rh (-): 0 Rh (-), A Rh (-)
5. B Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), B Rh (+), B Rh (-)
6. B Rh (-): 0 Rh (-), B Rh (-)
7. AB Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), A Rh (+), A Rh (-), B Rh (+), B Rh (-), AB Rh (+), AB Rh (-)
8. AB Rh (-): 0 Rh (-), A Rh (-), B Rh (-)
Kimler kan bağışında bulunabilir?
18-65 Yaş arasında, ağırlığı 50 kg üzerinde, önemli bir sağlık sorunu olmayan kan merkezine kan vermek için geldiğinde yapılan muayenede sağlığı uygun olduğu tespit edilen ve hemoglobin ölçümü normal olan herkes 3 ay aralıklarla kan bağışında bulunabilir.
Kimler kan bağışında bulunamaz?
1. Hepatit B Hastalığı geçirenler,
2. Hepatit C Hastalığı geçirenler,
3. AIDS Hastalığı geçirenler,
4. Otoimmün hastalığı olanlar kan veremezler,
5. Kanama diatez’i (Kanama eğilimi) olanlar ömür boyu kan veremezler,
6. Kronik Bronşit hastaları kan veremez,
7. Kronik nefrit ve pyelonefritli hastalar kan veremez. Malign (Habis) hastalığı olanlar, gönüllü donör olarak kabul edilmezler,
8. Epilepsi hastaları, kan veremezler,
9. Kadavra kaynaklı doku-organ nakli: Böbrek, kalp, karaciğer ve her türlü kadavra doku ve organ nakli olanlar ömür boyu kan veremez,
10. Aort stenozu, Anevrizma, Kardiyomyopati, Koroner tromboz. Kronik kalp yetmezliği, Aritmi , Myokard enfarktüsü öyküsü, Kardiak stent takılması gibi kalp ile iligi sorunu ve hastalıkları olanlar donör kabul edilmez.
11. Kronik böbrek yetmezliği,
12. Kronik karaciğer yetmezliği/siroz,
13. Kişi İnsulin kullanıyorsa kan bağışçısı olamazlar,
14. Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman kan veremezler.
Kan bağışı ne kadar sürer?
Kan bağışı ortalama 30-35 dakika sürmektedir.
Hangi sıklıkta kan bağışlanabilir?
Erkeker 3 ayda bir yılda 4 kez, Kadınlar ise 4 ayda bir yılda 3 kez kan bağışında bulunabilir.
Bağışlanan kanlara hangi testler yapılmaktadır?
1. Anti-HIV Testi (AIDS)
2. Anti-HCV Testi (C sarılığı)
3. HBsAg Testi (B sarılığı)
4. Sifiliz (Frengi) Testi
5. Kan grubu testi
Aferez nedir?
Aferez kelime olarak ayırmak, uzaklaştırmak anlamına gelir. Kanın bir komponetinin cihaz aracılığıyla alınıp, geri kalanının hastaya veya donöre geri verilmesi işlemidir. Genel bir ifadeyle; hastanın ya da gönüllü verici kanının, tıbbi bir cihazdan geçirilmek sureti ile bir veya birden fazla bileşenine ayrıldığı ve kalanın ekstrakorporel bir tedavi ile veya tedavisiz geriye döndürüldüğü veya ayrıştırılan bileşenin değiştirildiği bir işlemdir. Kan cihaza bir pompa yardımı ile çekilir ve kanın pıhtılaşmasını önlemek amacıyla işlem sırasında gerekli dozlarda antikoagülan kullanılır.
Aferezin amacı nedir?
1. Sağlıklı donörlerden hastalar için gerekli olan kan bileşenlerini hazırlamak,
2. Hastaların patolojik kan bileşenlerini azaltarak tedavi etmektir.
Donasyon nedir?
Donasyon, "bağış" anlamına gelmektedir.
Donasyon türleri
1. Başarılı Donasyon
2. Başarısız Donasyon
Başarılı donasyon
Kan alımı çoğunlukla dirsek ön yüzünden, belirgin ve sağlam bir damardan yapılır. Damarların daha belirgin bir hale getirilmesi için kol turnike ile sıkılır. Damara girilmeden önce bölge uygun dezenfektanlar ile temizlenir. Bir ünite kanın torbaya toplanması ortalama 8 dakika sürer.
İğne çekildikten sonra dirsek bükülmeden; iğne giriş yerinin üzerine ortalama 2 dakika basınç uygulanmalıdır. Kan verme işlemi tamamlandıktan sonra tansiyon kontrolü yapılır ve donör 10 dakika boyunca donör koltuğunda dinlendirilir. İstirahat sonrasında donör yavaşça oturabilir. Kısa bir süre bu şekilde kaldıktan sonra herhangi bir reaksiyon gelişmiyor ise donasyon başarı ile tamamlanmıştır.
Başarısız donasyon
Donörler kan vermeyi genellikle iyi tolere edebilirler. Ancak bazı durumlarda istenmeyen reaksiyonlar gelişebilir. Bunlar kan görme, kan verenleri seyretme, kişisel veya grup heyecanı, kan vermeye karşı nörofizyolojik cevaplar nedeniyle gelişebilir.
Bu tip istenmeyen reaksiyonlar geliştiği takdirde kan alımı derhal sonlandırılır. Donörün doktor tarafından gerekli muayenesi yapıldıktan sonra normal haline dönünceye kadar reaksiyon şiddetine göre gerekli müdahaleler yapılır ve donör gözlem altında tutulur.
Kan bağışı nedir?
Bağış; Bağışlamak eylemi ya da biçimi, bağışlanan şey anlamına gelir.
Kan bağışı; Sağlıklı bir insanın kendi kanını acil durumlarda aynı kan grubuna ait kişilerde kullanılmak üzere ücretsiz vermesidir.
Kan; İnsan ve hayvanlarda damarları dolduran, birçok önemli vazifesi olan kırmızı renkteki sıvıya verilen isimdir.
Kan grupları nelerdir?
1. 0 Rh (+)
2. 0 Rh (-)
3. A Rh (+)
4. A Rh (-)
5. B Rh (+)
6. B Rh (-)
7. AB Rh (+)
8. AB Rh (-)
Kan grubu uyumu?
Hangi kan grubuna sahip kişilerin hangi kan gruplarına kan vereceğini aşağıda görebilirsiniz.
1. 0 Rh (+): 0 Rh (+) ve 0 Rh (-)
2. 0 Rh (-): 0 Rh (-)
3. A Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), A Rh (+), A Rh (-)
4. A Rh (-): 0 Rh (-), A Rh (-)
5. B Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), B Rh (+), B Rh (-)
6. B Rh (-): 0 Rh (-), B Rh (-)
7. AB Rh (+): 0 Rh (+), 0 Rh (-), A Rh (+), A Rh (-), B Rh (+), B Rh (-), AB Rh (+), AB Rh (-)
8. AB Rh (-): 0 Rh (-), A Rh (-), B Rh (-)
Kimler kan bağışında bulunabilir?
18-65 Yaş arasında, ağırlığı 50 kg üzerinde, önemli bir sağlık sorunu olmayan kan merkezine kan vermek için geldiğinde yapılan muayenede sağlığı uygun olduğu tespit edilen ve hemoglobin ölçümü normal olan herkes 3 ay aralıklarla kan bağışında bulunabilir.
Kimler kan bağışında bulunamaz?
1. Hepatit B Hastalığı geçirenler,
2. Hepatit C Hastalığı geçirenler,
3. AIDS Hastalığı geçirenler,
4. Otoimmün hastalığı olanlar kan veremezler,
5. Kanama diatez’i (Kanama eğilimi) olanlar ömür boyu kan veremezler,
6. Kronik Bronşit hastaları kan veremez,
7. Kronik nefrit ve pyelonefritli hastalar kan veremez. Malign (Habis) hastalığı olanlar, gönüllü donör olarak kabul edilmezler,
8. Epilepsi hastaları, kan veremezler,
9. Kadavra kaynaklı doku-organ nakli: Böbrek, kalp, karaciğer ve her türlü kadavra doku ve organ nakli olanlar ömür boyu kan veremez,
10. Aort stenozu, Anevrizma, Kardiyomyopati, Koroner tromboz. Kronik kalp yetmezliği, Aritmi , Myokard enfarktüsü öyküsü, Kardiak stent takılması gibi kalp ile iligi sorunu ve hastalıkları olanlar donör kabul edilmez.
11. Kronik böbrek yetmezliği,
12. Kronik karaciğer yetmezliği/siroz,
13. Kişi İnsulin kullanıyorsa kan bağışçısı olamazlar,
14. Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman kan veremezler.
Kan bağışı ne kadar sürer?
Kan bağışı ortalama 30-35 dakika sürmektedir.
Hangi sıklıkta kan bağışlanabilir?
Erkeker 3 ayda bir yılda 4 kez, Kadınlar ise 4 ayda bir yılda 3 kez kan bağışında bulunabilir.
Bağışlanan kanlara hangi testler yapılmaktadır?
1. Anti-HIV Testi (AIDS)
2. Anti-HCV Testi (C sarılığı)
3. HBsAg Testi (B sarılığı)
4. Sifiliz (Frengi) Testi
5. Kan grubu testi
Aferez nedir?
Aferez kelime olarak ayırmak, uzaklaştırmak anlamına gelir. Kanın bir komponetinin cihaz aracılığıyla alınıp, geri kalanının hastaya veya donöre geri verilmesi işlemidir. Genel bir ifadeyle; hastanın ya da gönüllü verici kanının, tıbbi bir cihazdan geçirilmek sureti ile bir veya birden fazla bileşenine ayrıldığı ve kalanın ekstrakorporel bir tedavi ile veya tedavisiz geriye döndürüldüğü veya ayrıştırılan bileşenin değiştirildiği bir işlemdir. Kan cihaza bir pompa yardımı ile çekilir ve kanın pıhtılaşmasını önlemek amacıyla işlem sırasında gerekli dozlarda antikoagülan kullanılır.
Aferezin amacı nedir?
1. Sağlıklı donörlerden hastalar için gerekli olan kan bileşenlerini hazırlamak,
2. Hastaların patolojik kan bileşenlerini azaltarak tedavi etmektir.
Donasyon nedir?
Donasyon, "bağış" anlamına gelmektedir.
Donasyon türleri
1. Başarılı Donasyon
2. Başarısız Donasyon
Başarılı donasyon
Kan alımı çoğunlukla dirsek ön yüzünden, belirgin ve sağlam bir damardan yapılır. Damarların daha belirgin bir hale getirilmesi için kol turnike ile sıkılır. Damara girilmeden önce bölge uygun dezenfektanlar ile temizlenir. Bir ünite kanın torbaya toplanması ortalama 8 dakika sürer.
İğne çekildikten sonra dirsek bükülmeden; iğne giriş yerinin üzerine ortalama 2 dakika basınç uygulanmalıdır. Kan verme işlemi tamamlandıktan sonra tansiyon kontrolü yapılır ve donör 10 dakika boyunca donör koltuğunda dinlendirilir. İstirahat sonrasında donör yavaşça oturabilir. Kısa bir süre bu şekilde kaldıktan sonra herhangi bir reaksiyon gelişmiyor ise donasyon başarı ile tamamlanmıştır.
Başarısız donasyon
Donörler kan vermeyi genellikle iyi tolere edebilirler. Ancak bazı durumlarda istenmeyen reaksiyonlar gelişebilir. Bunlar kan görme, kan verenleri seyretme, kişisel veya grup heyecanı, kan vermeye karşı nörofizyolojik cevaplar nedeniyle gelişebilir.
Bu tip istenmeyen reaksiyonlar geliştiği takdirde kan alımı derhal sonlandırılır. Donörün doktor tarafından gerekli muayenesi yapıldıktan sonra normal haline dönünceye kadar reaksiyon şiddetine göre gerekli müdahaleler yapılır ve donör gözlem altında tutulur.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Dwight D. Eisenhower
Dwight David Eisenhower (14 Ekim 1890, Denison, Teksas – 28 Mart 1969, Washington D.C., ABD), lakabı "Ike", ABD'nin 34. başkanı (1953-1961). II. Dünya Savaşı'nda 1944-45 yıllarında Batı Avrupa'daki Müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığını yapmıştır. 1951 de NATO'nun ilk başkomutanı olmuştur. Alman asıllıdır.
Başkanlık dönemi süresince; Kore Savaşındaki ateşkesi korudu, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliğine yapılan baskıyı devam ettirdi, savunma öncelikleri gerekçesiyle nükleer silahlar üretti, uzay yarışını başlattı ve Sosyal Güvenlik programını genişletti. 1953'te İran'da yapılan darbeyle, Muhammed Musaddık'ın devrilerek yerine Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin getirilmesinde etkin rol oynamıştır.
Dwight David Eisenhower (14 Ekim 1890, Denison, Teksas – 28 Mart 1969, Washington D.C., ABD), lakabı "Ike", ABD'nin 34. başkanı (1953-1961). II. Dünya Savaşı'nda 1944-45 yıllarında Batı Avrupa'daki Müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığını yapmıştır. 1951 de NATO'nun ilk başkomutanı olmuştur. Alman asıllıdır.
Başkanlık dönemi süresince; Kore Savaşındaki ateşkesi korudu, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliğine yapılan baskıyı devam ettirdi, savunma öncelikleri gerekçesiyle nükleer silahlar üretti, uzay yarışını başlattı ve Sosyal Güvenlik programını genişletti. 1953'te İran'da yapılan darbeyle, Muhammed Musaddık'ın devrilerek yerine Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin getirilmesinde etkin rol oynamıştır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (kısaca KAAÖ; İngilizce: North Atlantic Treaty Organization, kısaca NATO; Fransızca: Organisation du traité de l'Atlantique Nord, kısaca OTAN), 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na dayanarak kurulan ve farklı dönemlerde 16 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifak. Örgüt üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmaktadır. NATO'nun merkezi, örgütün Kuzey Amerika ve Avrupa'daki 28 üyesinden biri olan Belçika'nın başkenti Brüksel'de bulunmaktadır. 22 ülke NATO'nun "Barış İçin Ortaklık" adlı girişiminde yer alırken 15 ülke kurumlaşmış diyalog programlarına dahildir. Tüm NATO üyelerinin toplam askerî harcaması, dünyadaki savunma harcamalarının %70'inden fazladır. Üyelerin savunma harcamalarının GSYİH'lerinin %2'si kadar olması gerekmektedir.
NATO, Kore Savaşı üye ülkeleri harekete geçirene ve yüksek rütbeli iki ABD'li komutanın yönlendirmesiyle birleşik bir askerî yapı kurulana kadar siyasi bir ortaklıktan ötesi değildi. Soğuk Savaş süreci, 1955'te kurulan Varşova Paktı'na üye ülkelerle çekişmelere yol açtı. Avrupa ülkeleri ile ABD arasındaki ilişkilerin gücü üzerindeki şüpheler, bağımsız Fransız nükleer caydırıcılığına ve 1966'da Fransa'nın NATO'nun askerî kanadından çekilmesine yol açan NATO savunmasının olası bir Sovyet işgaline karşı güvenilirliğine olan şüpheler ile birlikte zaman zaman artış gösterdi. 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra örgüt, Yugoslavya'nın dağılması sürecinin içine çekildi ve ilk askerî müdahalelerini 1992-1995 yıllarında Bosna-Hersek'te ve daha sonra 1999'da Yugoslavya'da gerçekleştirdi. Politik olarak ise eski Varşova Paktı ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu ülkelerin bir kısmı 1999 veya 2004'te ittifaka katıldı.
Örgüte üye ülkelerin silahlı bir saldırıya uğrayan herhangi bir üye ülkeye yardım etmelerini öngören Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. maddesi NATO tarihinde ilk ve tek kez 2001'deki 11 Eylül saldırılarından sonra uygulandı. Gerçekleştirilen bu saldırıların ardından askerler, NATO liderliğindeki ISAF'in emrinde Afganistan'a konuşlandırıldı. Örgüt aralarında Irak'a eğitmen yollanması, korsanlığa karşı operasyonların desteklenmesi ve 2011'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararı uyarınca Libya üzerinde uçuşa yasak bölgenin uygulanması gibi çeşitli ek rollerde yer aldı. NATO üyelerini istişareler için toplantıya çağıran daha az etkili 4. madde, Türkiye tarafından 2003'te Irak Savaşı sırasında ve 2012'de Suriye İç Savaşı sırasında silahsız bir Türk F-4 keşif jetinin düşürülmesinin ve Suriye'den Türkiye'ye havan topu atılmasının ardından ve Polonya tarafından 2014'te Rusya'nın Kırım'a müdahalesinden sonra olmak üzere toplamda dört kere uygulandı.
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (kısaca KAAÖ; İngilizce: North Atlantic Treaty Organization, kısaca NATO; Fransızca: Organisation du traité de l'Atlantique Nord, kısaca OTAN), 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na dayanarak kurulan ve farklı dönemlerde 16 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifak. Örgüt üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmaktadır. NATO'nun merkezi, örgütün Kuzey Amerika ve Avrupa'daki 28 üyesinden biri olan Belçika'nın başkenti Brüksel'de bulunmaktadır. 22 ülke NATO'nun "Barış İçin Ortaklık" adlı girişiminde yer alırken 15 ülke kurumlaşmış diyalog programlarına dahildir. Tüm NATO üyelerinin toplam askerî harcaması, dünyadaki savunma harcamalarının %70'inden fazladır. Üyelerin savunma harcamalarının GSYİH'lerinin %2'si kadar olması gerekmektedir.
NATO, Kore Savaşı üye ülkeleri harekete geçirene ve yüksek rütbeli iki ABD'li komutanın yönlendirmesiyle birleşik bir askerî yapı kurulana kadar siyasi bir ortaklıktan ötesi değildi. Soğuk Savaş süreci, 1955'te kurulan Varşova Paktı'na üye ülkelerle çekişmelere yol açtı. Avrupa ülkeleri ile ABD arasındaki ilişkilerin gücü üzerindeki şüpheler, bağımsız Fransız nükleer caydırıcılığına ve 1966'da Fransa'nın NATO'nun askerî kanadından çekilmesine yol açan NATO savunmasının olası bir Sovyet işgaline karşı güvenilirliğine olan şüpheler ile birlikte zaman zaman artış gösterdi. 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra örgüt, Yugoslavya'nın dağılması sürecinin içine çekildi ve ilk askerî müdahalelerini 1992-1995 yıllarında Bosna-Hersek'te ve daha sonra 1999'da Yugoslavya'da gerçekleştirdi. Politik olarak ise eski Varşova Paktı ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu ülkelerin bir kısmı 1999 veya 2004'te ittifaka katıldı.
Örgüte üye ülkelerin silahlı bir saldırıya uğrayan herhangi bir üye ülkeye yardım etmelerini öngören Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. maddesi NATO tarihinde ilk ve tek kez 2001'deki 11 Eylül saldırılarından sonra uygulandı. Gerçekleştirilen bu saldırıların ardından askerler, NATO liderliğindeki ISAF'in emrinde Afganistan'a konuşlandırıldı. Örgüt aralarında Irak'a eğitmen yollanması, korsanlığa karşı operasyonların desteklenmesi ve 2011'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararı uyarınca Libya üzerinde uçuşa yasak bölgenin uygulanması gibi çeşitli ek rollerde yer aldı. NATO üyelerini istişareler için toplantıya çağıran daha az etkili 4. madde, Türkiye tarafından 2003'te Irak Savaşı sırasında ve 2012'de Suriye İç Savaşı sırasında silahsız bir Türk F-4 keşif jetinin düşürülmesinin ve Suriye'den Türkiye'ye havan topu atılmasının ardından ve Polonya tarafından 2014'te Rusya'nın Kırım'a müdahalesinden sonra olmak üzere toplamda dört kere uygulandı.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Charles de Gaulle
Charles André Joseph Marie de Gaulle (d. 22 Kasım 1890 - ö. 9 Kasım 1970), Fransız asker ve siyasetçi.
De Gaulle, II. Dünya Savaşı öncesinde zırhlı savaş teorisyeni olarak tanındı. II. Dünya Savaşı'nın başında tuğgeneralliğe terfi etti. Fransa'nın Almanya'ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesinin ardından Londra'ya giderek Alman işgaline karşı direnen Özgür Fransa kuvvetleri hareketini başlattı. 1940-1944 yıllarında Özgür Fransa Kuvvetleri'nin önderliğini, 1944 yılında Fransa'nın Alman işgalinden kurtulmasının ardından ise Fransız hükümetinin başkanlığını yaptı. 1946 yılında kurulan Dördüncü Cumhuriyet anayasasının devlet başkanına yeterli yetkileri vermediğini söyleyerek görevinden istifa etti ve 1958 yılına kadar yönetimden uzak kaldı.
Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve Birinci Çinhindi Savaşı'ndaki başarısızlıkların Fransa'da yarattığı bunalımların ardından 1958 yılında siyasete döndü. Kurulmasını sağladığı Beşinci Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanlığını yaptı. 1969 yılında görevinden istifa etti ve 1970'te öldü.
Charles André Joseph Marie de Gaulle (d. 22 Kasım 1890 - ö. 9 Kasım 1970), Fransız asker ve siyasetçi.
De Gaulle, II. Dünya Savaşı öncesinde zırhlı savaş teorisyeni olarak tanındı. II. Dünya Savaşı'nın başında tuğgeneralliğe terfi etti. Fransa'nın Almanya'ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesinin ardından Londra'ya giderek Alman işgaline karşı direnen Özgür Fransa kuvvetleri hareketini başlattı. 1940-1944 yıllarında Özgür Fransa Kuvvetleri'nin önderliğini, 1944 yılında Fransa'nın Alman işgalinden kurtulmasının ardından ise Fransız hükümetinin başkanlığını yaptı. 1946 yılında kurulan Dördüncü Cumhuriyet anayasasının devlet başkanına yeterli yetkileri vermediğini söyleyerek görevinden istifa etti ve 1958 yılına kadar yönetimden uzak kaldı.
Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve Birinci Çinhindi Savaşı'ndaki başarısızlıkların Fransa'da yarattığı bunalımların ardından 1958 yılında siyasete döndü. Kurulmasını sağladığı Beşinci Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanlığını yaptı. 1969 yılında görevinden istifa etti ve 1970'te öldü.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Anadol
Anadol, Türkiye'de seri olarak üretilen ilk otomobil markasıdır.
Tarihçe
Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobilin Anadol olduğu düşünülür. Ancak Anadol'un tasarımı İngiliz Reliant firmasınca yapılmış (Reliant FW11) ve Otosan'da bu firmadan alınan lisansla üretim yapılmıştır. Anadol'un şasi, motor ve şanzımanları ise Ford'dan temin edilmiştir.
Tasarım ve mühendislik anlamında ilk Türk otomobili ise "Devrim"'dir. Devrim'den daha önce de (1953 yıllarında) otomobil imali üzerinde "deneme mahiyetinde" diye adlandırabileceğimiz çalışmalar olmuştur, buna karşın Devrim'e ilk Türk yapısı ve hattâ ilk Türk tipi otomobil gözüyle bakılabilir.
Türkiye'de seri üretime geçen ilk otomobilin Anadol olduğu iddia edilse de bu ünvanın esas sahibi Nobel 200 isimli bir küçük otomobildir. Dünyanın bir çok ülkesinde lisansla üretilen bu otomobil ;Türkiye, İngiltere ve Şili'de Nobel, Almanya ve Güney Afrika'da Fuldamobil, İsveç'de Fram King Fulda, Arjantin'de Bambi, Hollanda'da Bambino, Yunanistanda Attica, Hindistan'da Hans Vahaar markalarıyla yollara çıkmıştır. Türkiye'de montajına 1958 yılında başlanan bu küçük otomobilin üretimine 1961'de son verilmiştir. Dünya'da ise 1950-1969 yılları arasında üretimde kalmıştır.
Anlaşma girişimleri
Vehbi Koç tarafından 1928 yılında kurulan Otokoç, 1946 yılında Ford Motor Company'nin temsilcisi olmuş, 1954'ten sonra da Türkiye'de bir otomobil üretmek için Ford temsilcileri ile görüşmeye başlamıştır. 1956 yılında Vehbi Koç, dönemin başbakanı Adnan Menderes'ten bir mektup alarak Bernar Nahum ve Kenan İnal ile Henry Ford II'ye gitti.[3] Bu temaslar işe yaradı ve işbirliği yapılmasına karar verildi. 1959 yılında Koç grubu Otosan'ı kurdu. Ford kamyonların montajı Otosan'da başladı.
Fiberglas fikri ve otomobil üretimi
1963 yılında Bernar Nahum ve Rahmi Koç İzmir Fuarı'nda iken İsrail yapımı bir fiberglas araç dikkatlerini çekti. Saç kalıp üretimine göre çok ucuz olan bu yöntem yerli otomobil üretimine başlama konusunda Vehbi Koç'u cesaretlendirdi. 19 Aralık 1966'da piyasaya çıkmış ve kendisini ilk Türk otomobili olarak ilân etmiştir.[4] Koç Holding ve Ford ortaklığıyla üretilen Anadol'un tasarımı İngiliz Reliant firmasına ait olup araçta Ford firmasından tedarik edilen şase ve motorlar kullanılmıştır. Anadol'un üretimi 19 Aralık 1966'da başlamıştır.
Anadol ismi ve üretim
Anadol adı Anadolu kelimesinden gelmekte olup açılan isim yarışması sonucunda finale kalan, Anadolu, Anadol ve Koç arasından seçilmiş ve Otosan Otomobil Sanayi A.Ş. tarafından İstanbul'daki fabrikada üretilmeye başlamıştır. Anadol'un amblemi Hititlilerin geyik heykellerinden birini sembolize etmektedir. 1966’dan 1984’e kadar devam eden Anadol üretimi, 1984'te durdurulmuş bunun yerine Ford Motor Company lisansı altında dünyada üretimden kalkmış olan Ford Taunus'un üretimine başlanmış, ancak Otosan 500 ve 600D pikap üretimi 1991 yılına kadar devam etmiştir. Bugün, Otosan Ford Motor Company lisansı altında Ford hafif ticari araçlarının üretimine Gölcük’teki yeni tesislerinde devam etmekte ve başta Avrupa Birliği olmak üzere pek çok ülkeye Ford Motor Company lisanslı otomobil ihracatı yapmaktadır.
Yıllara göre Üretim Adetleri
Bu tablodaki bilgiler üretimdeki motor ve dış görünüş farklılıklarına göre düzenlenmiştir.
Üretim bilgileri için kaynak: Otomobil Sanayicileri Dernegi (OSD) 1963-2006 üretim verileri
YILLAR A1 MkI A1 MkI A1 MkII A2 MkI A2 MkII A2 SL STC 16 SV1600 BÖCEK A8-16 A8 SL-16 P-500 P-500D P-500 P-600D
1966 18 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1967 1.760 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1968 0 2.852 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1969 0 3.901 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1970 0 3.660 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1971 0 2.286 0 1.253 0 0 0 0 0 0 0 299 0 0 0
1972 0 0 2.262 0 2.258 0 0 0 0 0 0 511 0 0 0
1973 0 0 1.653 0 5.186 0 168 135 0 0 0 1.002 0 0 0
1974 0 0 1.082 0 6.197 0 2 752 0 0 0 1.564 0 0 0
1975 0 0 250 0 5.402 0 5 1.032 202 0 0 4.133 0 0 0
1976 0 0 0 0 0 5.515 0 1.486 0 0 0 5.202 0 0 0
1977 0 0 0 0 0 4.011 0 1.354 1 0 0 4.088 0 0 0
1978 0 0 0 0 0 2.871 0 663 0 0 0 2.831 0 0 0
1979 0 0 0 0 0 2.472 0 514 0 0 0 2.732 0 0 0
1980 0 0 0 0 0 524 0 105 0 0 0 0 2.155 0 0
1981 0 0 0 0 0 8 0 51 0 300 0 0 1.026 0 0
1982 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 407 0 0 1.327 0
1983 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 301 0 0 0 2.093
1984 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 5 0 0 0 1.302
1985 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.002
1986 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 550
1987 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.210
1988 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.344
1989 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 934
1990 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.189
1991 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 398
karoseri 2-kapı 2-kapı 2-kapı 4-kapı 4-kapı 4-kapı coupé 5-kapıSW Buggy 4-kapı 4-kapı pick-up pick-up pick-up pick-up
motor tipi Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent PintoE-max Kent Kent ERK Taunus ERK
motor/cc 1198 1298 1298 1298 1298 1298 1599 1599 1298 1594 1599 1298 1198 1593 1881
yakıt benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin dizel benzin dizel
HP/DIN 49/4800 54/5500 54/5500 54/5500 54/5500 54/5500 68/5200 65/5200 54/5500 74/5300 65/5200 54/5500 49/4500 70/5300 58/4500
farlar yuvarlak yuvarlak kare yuvarlak kare kare yuvarlak kare kare kare kare yuvarlak kare kare kare
stoplar yuvarlak yuvarlak birl.uzun yuvarlak birl.uzun birl.kare 2/2trapez birl.dikey 3/2kare 3/3kare 3/3kare beşgen beşgen beşgen beşgen
panjur metal metal akdeniz metal akdeniz SLfiber fiber fiber/metal fiber fiber fiber metal fiber SLfiber SL fiber
tavan boya boya vinil boya vinil vinil boya boya tente boya boya boya boya boya boya
Anadol Prototipleri
FW11 (1977)
Çağdaş (1979)
A9 (1982)
Anadol, Türkiye'de seri olarak üretilen ilk otomobil markasıdır.
Tarihçe
Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobilin Anadol olduğu düşünülür. Ancak Anadol'un tasarımı İngiliz Reliant firmasınca yapılmış (Reliant FW11) ve Otosan'da bu firmadan alınan lisansla üretim yapılmıştır. Anadol'un şasi, motor ve şanzımanları ise Ford'dan temin edilmiştir.
Tasarım ve mühendislik anlamında ilk Türk otomobili ise "Devrim"'dir. Devrim'den daha önce de (1953 yıllarında) otomobil imali üzerinde "deneme mahiyetinde" diye adlandırabileceğimiz çalışmalar olmuştur, buna karşın Devrim'e ilk Türk yapısı ve hattâ ilk Türk tipi otomobil gözüyle bakılabilir.
Türkiye'de seri üretime geçen ilk otomobilin Anadol olduğu iddia edilse de bu ünvanın esas sahibi Nobel 200 isimli bir küçük otomobildir. Dünyanın bir çok ülkesinde lisansla üretilen bu otomobil ;Türkiye, İngiltere ve Şili'de Nobel, Almanya ve Güney Afrika'da Fuldamobil, İsveç'de Fram King Fulda, Arjantin'de Bambi, Hollanda'da Bambino, Yunanistanda Attica, Hindistan'da Hans Vahaar markalarıyla yollara çıkmıştır. Türkiye'de montajına 1958 yılında başlanan bu küçük otomobilin üretimine 1961'de son verilmiştir. Dünya'da ise 1950-1969 yılları arasında üretimde kalmıştır.
Anlaşma girişimleri
Vehbi Koç tarafından 1928 yılında kurulan Otokoç, 1946 yılında Ford Motor Company'nin temsilcisi olmuş, 1954'ten sonra da Türkiye'de bir otomobil üretmek için Ford temsilcileri ile görüşmeye başlamıştır. 1956 yılında Vehbi Koç, dönemin başbakanı Adnan Menderes'ten bir mektup alarak Bernar Nahum ve Kenan İnal ile Henry Ford II'ye gitti.[3] Bu temaslar işe yaradı ve işbirliği yapılmasına karar verildi. 1959 yılında Koç grubu Otosan'ı kurdu. Ford kamyonların montajı Otosan'da başladı.
Fiberglas fikri ve otomobil üretimi
1963 yılında Bernar Nahum ve Rahmi Koç İzmir Fuarı'nda iken İsrail yapımı bir fiberglas araç dikkatlerini çekti. Saç kalıp üretimine göre çok ucuz olan bu yöntem yerli otomobil üretimine başlama konusunda Vehbi Koç'u cesaretlendirdi. 19 Aralık 1966'da piyasaya çıkmış ve kendisini ilk Türk otomobili olarak ilân etmiştir.[4] Koç Holding ve Ford ortaklığıyla üretilen Anadol'un tasarımı İngiliz Reliant firmasına ait olup araçta Ford firmasından tedarik edilen şase ve motorlar kullanılmıştır. Anadol'un üretimi 19 Aralık 1966'da başlamıştır.
Anadol ismi ve üretim
Anadol adı Anadolu kelimesinden gelmekte olup açılan isim yarışması sonucunda finale kalan, Anadolu, Anadol ve Koç arasından seçilmiş ve Otosan Otomobil Sanayi A.Ş. tarafından İstanbul'daki fabrikada üretilmeye başlamıştır. Anadol'un amblemi Hititlilerin geyik heykellerinden birini sembolize etmektedir. 1966’dan 1984’e kadar devam eden Anadol üretimi, 1984'te durdurulmuş bunun yerine Ford Motor Company lisansı altında dünyada üretimden kalkmış olan Ford Taunus'un üretimine başlanmış, ancak Otosan 500 ve 600D pikap üretimi 1991 yılına kadar devam etmiştir. Bugün, Otosan Ford Motor Company lisansı altında Ford hafif ticari araçlarının üretimine Gölcük’teki yeni tesislerinde devam etmekte ve başta Avrupa Birliği olmak üzere pek çok ülkeye Ford Motor Company lisanslı otomobil ihracatı yapmaktadır.
Yıllara göre Üretim Adetleri
Bu tablodaki bilgiler üretimdeki motor ve dış görünüş farklılıklarına göre düzenlenmiştir.
Üretim bilgileri için kaynak: Otomobil Sanayicileri Dernegi (OSD) 1963-2006 üretim verileri
YILLAR A1 MkI A1 MkI A1 MkII A2 MkI A2 MkII A2 SL STC 16 SV1600 BÖCEK A8-16 A8 SL-16 P-500 P-500D P-500 P-600D
1966 18 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1967 1.760 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1968 0 2.852 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1969 0 3.901 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1970 0 3.660 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0
1971 0 2.286 0 1.253 0 0 0 0 0 0 0 299 0 0 0
1972 0 0 2.262 0 2.258 0 0 0 0 0 0 511 0 0 0
1973 0 0 1.653 0 5.186 0 168 135 0 0 0 1.002 0 0 0
1974 0 0 1.082 0 6.197 0 2 752 0 0 0 1.564 0 0 0
1975 0 0 250 0 5.402 0 5 1.032 202 0 0 4.133 0 0 0
1976 0 0 0 0 0 5.515 0 1.486 0 0 0 5.202 0 0 0
1977 0 0 0 0 0 4.011 0 1.354 1 0 0 4.088 0 0 0
1978 0 0 0 0 0 2.871 0 663 0 0 0 2.831 0 0 0
1979 0 0 0 0 0 2.472 0 514 0 0 0 2.732 0 0 0
1980 0 0 0 0 0 524 0 105 0 0 0 0 2.155 0 0
1981 0 0 0 0 0 8 0 51 0 300 0 0 1.026 0 0
1982 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 407 0 0 1.327 0
1983 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 301 0 0 0 2.093
1984 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 5 0 0 0 1.302
1985 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.002
1986 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 550
1987 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.210
1988 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.344
1989 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 934
1990 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1.189
1991 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 398
karoseri 2-kapı 2-kapı 2-kapı 4-kapı 4-kapı 4-kapı coupé 5-kapıSW Buggy 4-kapı 4-kapı pick-up pick-up pick-up pick-up
motor tipi Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent Kent PintoE-max Kent Kent ERK Taunus ERK
motor/cc 1198 1298 1298 1298 1298 1298 1599 1599 1298 1594 1599 1298 1198 1593 1881
yakıt benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin benzin dizel benzin dizel
HP/DIN 49/4800 54/5500 54/5500 54/5500 54/5500 54/5500 68/5200 65/5200 54/5500 74/5300 65/5200 54/5500 49/4500 70/5300 58/4500
farlar yuvarlak yuvarlak kare yuvarlak kare kare yuvarlak kare kare kare kare yuvarlak kare kare kare
stoplar yuvarlak yuvarlak birl.uzun yuvarlak birl.uzun birl.kare 2/2trapez birl.dikey 3/2kare 3/3kare 3/3kare beşgen beşgen beşgen beşgen
panjur metal metal akdeniz metal akdeniz SLfiber fiber fiber/metal fiber fiber fiber metal fiber SLfiber SL fiber
tavan boya boya vinil boya vinil vinil boya boya tente boya boya boya boya boya boya
Anadol Prototipleri
FW11 (1977)
Çağdaş (1979)
A9 (1982)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Koç Grubu
Koç Holding, 1926 yılında Vehbi Koç tarafından kurulan holding Türkiye'nin ilk holdingidir ve en büyük özel kuruluşlarından birisidir. Holding binası Üsküdar Nakkaştepe'dedir.
Koç Holding'in geçmişi kurucusu Vehbi Koç'un 1920'lerde Ankara'da ticarete atılmasına değin iner. Zamanla iş alanlarını genişleterek 1950'lerde sanayi alanında çeşitli şirketler oluşturan Koç, gıda sektörünün ardından elektrikli ev aletleri ve otomotiv sektörlerine yöneldi. 1963'te şirket sayısı 25'e ulaşan topluluk yeni bir örgütlenmeye giderek holding statüsünü benimsedi. Vehbi Koç, 1984'te yönetim kurulu başkanlığını oğlu Rahmi Koç'a, Rahmi Koç da aynı görevi 2003 yılında oğlu Mustafa Koç'a bırakmıştır. 2009 yılında, Fortune dergisinin dünyanın en büyük 500 sanayi firması (Fortune Global 500) listesinde 172. sıradadır. İSO'nun 2006 yılında açıkladığı Türkiye'nin en büyük 500 şirketi listesinde, Koç Topluluğuna bağlı 5 şirket ilk 10'a girmeyi başarmıştır. Ekonomist dergisi tarafından yapılan Türkiye'nin en zengin aileleri araştırmasında Koç ailesi sahip olduğu serveti ile Türkiye'nin en zengin aileleri arasında 1.sırada yer almaktadır.
Türk Sanayi Alanında İlkleri
İlk anonim şirket: Koç Ticaret A.Ş. 1938
İlk endüstriyel girişim: Ampul Fabrikası 1940
ABD'de ilk Türk Şirketi: Ram Commercial Corporation 1945
İlk özel kibrit fabrikası: Türkay (Kav) 1954
Türkiye'nin ilk çamaşır makinelerini, buzdolaplarını, termosifonlarını üretecek olan Arçelik şirketinin kuruluşu 1955
İlk Türk kamyonları üretecek olan Otosan'da montajın başlangıcı: 1957
İlk çamaşır makinesinin üretimi: Arçelik 1959
İlk buzdolabı üretimi: Arçelik 1960
İlk Türk LPG dağıtım şirketi: Aygaz 1961
Türkiye'deki ilk Holding: Koç Holding 1963
Türkiye'nin ilk kablo fabrikası: Siemens 1964
İlk Türk traktörünün üretimi: Türk Traktör 1964
İlk Türk binek otomobili olan Anadol'un üretimi: Otosan 1966
İlk domates salçası fabrikası: Tat 1967
Topluma hizmet amacıyla Cumhuriyet dönemindeki ilk kurumsal girişim Vehbi Koç Vakfı 1969
Halka açık ilk Türk şirketi: Koç Yatırım Pazarlama 1973
Türkiye'deki ilk özel müze: Sadberk Hanım Müzesi 1980
Ödül ve Başarılar
Fortune 500 sıralamasındaki tek Türk şirketi olmaya devam etmektedir. Dünyanın en büyük 250 şirketi arasında yer almaktadır.
Topluluk 2011 yılında, Türkiye milli gelirinin %9'una eş değer kombine ciro yaratmıştır.
Topluluk 2011 yılında, Türkiye toplam ihricatının %11'ini gerçekleştirmiştir.
Koç Holding İstanbul Sanayi Odası verilerine göre Türkiye'nin en büyük şirketi ünvanını sürdürmektedir.
Koç Ailesi, topluma yaptığı katkılardan dolayı dünyanın en prestijli hayırseverlik ödüllerinden biri olarak gösterilen "Carnegie Medal of Philanthropy" ile onurlandırılmıștır.
Türkiye İhracatçılar Meclisi “2010 Yılı İlk 1.000 İhracatçı Araștırması”ndaki en yüksek ihracat yapan ilk 10 șirket içinde 4 Koç Topluluğu șirketi yer almaktadır.
Koç Holding, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun, Standart and Poor’s ile birlikte 2005–2008 yıllarında gerçekleștirdiği “Türk Șeffaflık ve İfșa Araștırması”nda her yıl Türkiye’nin en șeffaf 5 șirketi arasında yer almıștır.
AB Komisyonu’nun Ar-Ge yatırımları araștırmasında son 6 yıldır üst üste yer alan Koç Holding, 2011’de dünyada en fazla Ar-Ge yatırımı yapan șirketler sıralamasında 562. olmuștur. Aynı listedeki 4 Türk șirketinden 3’ü Koç Topluluğu șirketleridir.
Koç Holding, New York’ta düzenlenen “W3 Awards” isimli yarıșmada Koç Fest projesi ile eğlence kategorisinde Gümüș, etkinlik kategorisinde ise Altın ödüllerine layık görülmüștür.
Koç Holding, “Ülkem İçin” projesinin 2010-2011 yılı uygulaması olan “Ülkem İçin Kan Veriyorum” kampanyası TÜHİD (Türkiye Halkla İlișkiler Derneği) tarafından sektördeki bașarılı uygulamaları ödüllendirmek amacıyla verilen 10. Altın Pusula Ödülleri’nde “Kurumsal Sosyal Sorumluluk - Sağlık” kategorisinde “En Bașarılı Sosyal Sorumluluk Uygulaması” ödülünü almıștır.
Koç Holding Şirketleri
Dayanıklı Tüketim Grubu
Arçelik A.Ş.
Arçelik LG Klima San. Tic. A.Ş.
Beko Cesko S.R.O.
Beko Deutschland GMBH
Beko Electrical Appliances Co. Ltd.
Beko Electronics Espana S.L.
Beko France S.A
Beko Italy S.r.l.
Beko LLC
Beko P.L.C
Beko S.A.
Beko Shanghai Trading Co.
Beko Slovakia S.R.O.
Elektra Bregenz A.G
Grundig Multimedia B.V.
S.C. Arctic S.A.
Enerji Grubu
AES Entek Elektrik Üretimi A.Ş.
Akpa A.Ş.
Aygaz A.Ş
Aygaz Doğal Gaz Toptan Satış A.Ş.
Demir Export A.Ş.
Ditaş Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş.
Opet Fuchs Madeni Yağ A.Ş.
Opet International London Ltd.
Opet Petrolcülük A.Ş.
Opet Trade Singapore Pte. Ltd.
THY Opet Havacılık Yakıtları A.Ş.
TÜPRAŞ-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.
Finans Grubu
Koç Finansman A.Ş.
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
Yapı Kredi B Tipi Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Yapı Kredi Bank Azerbaycan
Yapı Kredi Bank Moskow
Yapı Kredi Bank Nederland N.V.
Yapı Kredi Faktoring A.Ş.
Yapı Kredi Finansal Kiralama A.O.
Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık Tic.ve San.A.Ş.
Yapı Kredi Portföy Yönetimi A.Ş.
Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler A.Ş.
Yapı Kredi-Koray Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Otomotiv Grubu
Ford Otosan Otomotiv San. A.Ş.
Koç Fiat Kredi Finansman A.Ş.
Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş.
Otokoç Otomotiv Tic. ve San. A.Ş.
Otokoç Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş.
Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.
Türk Traktör ve Ziraat Makinaları A.Ş.
Diğer Sektör Şirketleri
Ark İnşaat A.Ş.
Bilkom A.Ş.
Divan Turizm İşletmeleri A.Ş.
Düzey A.Ş.
Harranova Besi ve Tarım Ürünleri A.Ş.
Inventram A.Ş.
Koç Bilgi ve Savunma Teknolojileri A.Ş.
KoçSistem Bilgi ve İletişim Hizm. A.Ş.
Koçtaş Yapı Malzemeleri A.Ş.
RAM Dış Ticaret A.Ş.
RMK Marine Gemi Yapım San. Deniz Taş. İşl. A.Ş.
Setair Hava Taşımacılığı ve Hizm. A.Ş.
Setur Marinaları Marina ve Yat İşletmeciliği
Setur Servis Turistik A.Ş.
Tanı Pazarlama ve İletişim Hizmetleri A.Ş.
Tat Gıda Sanayi A.Ş.
Zer Merkezi Hizmetler A.Ş.
Koç Grubu'nun Uluslararası Ortakları
LG Electronics (Güney Kore)
Ford Motor Co. (A.B.D.)
UniCredit Group (İtalya)
B&Q (İngiltere)
CNH Global NV (İtalya)
Fiat Auto SPA (İtalya)
Fuchs Petrolub AG (Almanya)
AES
Koç Holding, 1926 yılında Vehbi Koç tarafından kurulan holding Türkiye'nin ilk holdingidir ve en büyük özel kuruluşlarından birisidir. Holding binası Üsküdar Nakkaştepe'dedir.
Koç Holding'in geçmişi kurucusu Vehbi Koç'un 1920'lerde Ankara'da ticarete atılmasına değin iner. Zamanla iş alanlarını genişleterek 1950'lerde sanayi alanında çeşitli şirketler oluşturan Koç, gıda sektörünün ardından elektrikli ev aletleri ve otomotiv sektörlerine yöneldi. 1963'te şirket sayısı 25'e ulaşan topluluk yeni bir örgütlenmeye giderek holding statüsünü benimsedi. Vehbi Koç, 1984'te yönetim kurulu başkanlığını oğlu Rahmi Koç'a, Rahmi Koç da aynı görevi 2003 yılında oğlu Mustafa Koç'a bırakmıştır. 2009 yılında, Fortune dergisinin dünyanın en büyük 500 sanayi firması (Fortune Global 500) listesinde 172. sıradadır. İSO'nun 2006 yılında açıkladığı Türkiye'nin en büyük 500 şirketi listesinde, Koç Topluluğuna bağlı 5 şirket ilk 10'a girmeyi başarmıştır. Ekonomist dergisi tarafından yapılan Türkiye'nin en zengin aileleri araştırmasında Koç ailesi sahip olduğu serveti ile Türkiye'nin en zengin aileleri arasında 1.sırada yer almaktadır.
Türk Sanayi Alanında İlkleri
İlk anonim şirket: Koç Ticaret A.Ş. 1938
İlk endüstriyel girişim: Ampul Fabrikası 1940
ABD'de ilk Türk Şirketi: Ram Commercial Corporation 1945
İlk özel kibrit fabrikası: Türkay (Kav) 1954
Türkiye'nin ilk çamaşır makinelerini, buzdolaplarını, termosifonlarını üretecek olan Arçelik şirketinin kuruluşu 1955
İlk Türk kamyonları üretecek olan Otosan'da montajın başlangıcı: 1957
İlk çamaşır makinesinin üretimi: Arçelik 1959
İlk buzdolabı üretimi: Arçelik 1960
İlk Türk LPG dağıtım şirketi: Aygaz 1961
Türkiye'deki ilk Holding: Koç Holding 1963
Türkiye'nin ilk kablo fabrikası: Siemens 1964
İlk Türk traktörünün üretimi: Türk Traktör 1964
İlk Türk binek otomobili olan Anadol'un üretimi: Otosan 1966
İlk domates salçası fabrikası: Tat 1967
Topluma hizmet amacıyla Cumhuriyet dönemindeki ilk kurumsal girişim Vehbi Koç Vakfı 1969
Halka açık ilk Türk şirketi: Koç Yatırım Pazarlama 1973
Türkiye'deki ilk özel müze: Sadberk Hanım Müzesi 1980
Ödül ve Başarılar
Fortune 500 sıralamasındaki tek Türk şirketi olmaya devam etmektedir. Dünyanın en büyük 250 şirketi arasında yer almaktadır.
Topluluk 2011 yılında, Türkiye milli gelirinin %9'una eş değer kombine ciro yaratmıştır.
Topluluk 2011 yılında, Türkiye toplam ihricatının %11'ini gerçekleştirmiştir.
Koç Holding İstanbul Sanayi Odası verilerine göre Türkiye'nin en büyük şirketi ünvanını sürdürmektedir.
Koç Ailesi, topluma yaptığı katkılardan dolayı dünyanın en prestijli hayırseverlik ödüllerinden biri olarak gösterilen "Carnegie Medal of Philanthropy" ile onurlandırılmıștır.
Türkiye İhracatçılar Meclisi “2010 Yılı İlk 1.000 İhracatçı Araștırması”ndaki en yüksek ihracat yapan ilk 10 șirket içinde 4 Koç Topluluğu șirketi yer almaktadır.
Koç Holding, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun, Standart and Poor’s ile birlikte 2005–2008 yıllarında gerçekleștirdiği “Türk Șeffaflık ve İfșa Araștırması”nda her yıl Türkiye’nin en șeffaf 5 șirketi arasında yer almıștır.
AB Komisyonu’nun Ar-Ge yatırımları araștırmasında son 6 yıldır üst üste yer alan Koç Holding, 2011’de dünyada en fazla Ar-Ge yatırımı yapan șirketler sıralamasında 562. olmuștur. Aynı listedeki 4 Türk șirketinden 3’ü Koç Topluluğu șirketleridir.
Koç Holding, New York’ta düzenlenen “W3 Awards” isimli yarıșmada Koç Fest projesi ile eğlence kategorisinde Gümüș, etkinlik kategorisinde ise Altın ödüllerine layık görülmüștür.
Koç Holding, “Ülkem İçin” projesinin 2010-2011 yılı uygulaması olan “Ülkem İçin Kan Veriyorum” kampanyası TÜHİD (Türkiye Halkla İlișkiler Derneği) tarafından sektördeki bașarılı uygulamaları ödüllendirmek amacıyla verilen 10. Altın Pusula Ödülleri’nde “Kurumsal Sosyal Sorumluluk - Sağlık” kategorisinde “En Bașarılı Sosyal Sorumluluk Uygulaması” ödülünü almıștır.
Koç Holding Şirketleri
Dayanıklı Tüketim Grubu
Arçelik A.Ş.
Arçelik LG Klima San. Tic. A.Ş.
Beko Cesko S.R.O.
Beko Deutschland GMBH
Beko Electrical Appliances Co. Ltd.
Beko Electronics Espana S.L.
Beko France S.A
Beko Italy S.r.l.
Beko LLC
Beko P.L.C
Beko S.A.
Beko Shanghai Trading Co.
Beko Slovakia S.R.O.
Elektra Bregenz A.G
Grundig Multimedia B.V.
S.C. Arctic S.A.
Enerji Grubu
AES Entek Elektrik Üretimi A.Ş.
Akpa A.Ş.
Aygaz A.Ş
Aygaz Doğal Gaz Toptan Satış A.Ş.
Demir Export A.Ş.
Ditaş Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş.
Opet Fuchs Madeni Yağ A.Ş.
Opet International London Ltd.
Opet Petrolcülük A.Ş.
Opet Trade Singapore Pte. Ltd.
THY Opet Havacılık Yakıtları A.Ş.
TÜPRAŞ-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.
Finans Grubu
Koç Finansman A.Ş.
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
Yapı Kredi B Tipi Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Yapı Kredi Bank Azerbaycan
Yapı Kredi Bank Moskow
Yapı Kredi Bank Nederland N.V.
Yapı Kredi Faktoring A.Ş.
Yapı Kredi Finansal Kiralama A.O.
Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık Tic.ve San.A.Ş.
Yapı Kredi Portföy Yönetimi A.Ş.
Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler A.Ş.
Yapı Kredi-Koray Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Otomotiv Grubu
Ford Otosan Otomotiv San. A.Ş.
Koç Fiat Kredi Finansman A.Ş.
Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş.
Otokoç Otomotiv Tic. ve San. A.Ş.
Otokoç Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş.
Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.
Türk Traktör ve Ziraat Makinaları A.Ş.
Diğer Sektör Şirketleri
Ark İnşaat A.Ş.
Bilkom A.Ş.
Divan Turizm İşletmeleri A.Ş.
Düzey A.Ş.
Harranova Besi ve Tarım Ürünleri A.Ş.
Inventram A.Ş.
Koç Bilgi ve Savunma Teknolojileri A.Ş.
KoçSistem Bilgi ve İletişim Hizm. A.Ş.
Koçtaş Yapı Malzemeleri A.Ş.
RAM Dış Ticaret A.Ş.
RMK Marine Gemi Yapım San. Deniz Taş. İşl. A.Ş.
Setair Hava Taşımacılığı ve Hizm. A.Ş.
Setur Marinaları Marina ve Yat İşletmeciliği
Setur Servis Turistik A.Ş.
Tanı Pazarlama ve İletişim Hizmetleri A.Ş.
Tat Gıda Sanayi A.Ş.
Zer Merkezi Hizmetler A.Ş.
Koç Grubu'nun Uluslararası Ortakları
LG Electronics (Güney Kore)
Ford Motor Co. (A.B.D.)
UniCredit Group (İtalya)
B&Q (İngiltere)
CNH Global NV (İtalya)
Fiat Auto SPA (İtalya)
Fuchs Petrolub AG (Almanya)
AES


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İdil Biret
İdil Biret, (d. 21 Kasım 1941, Ankara), Türk piyano sanatçısı.
Müziğe olan ilgisi iki yaşında başlayan İdil Biret, dört yaşında Bach'ın prelüdlerini çalmaya başladı. İlk derslerini Mithat Fenmen'den aldı. 1948 yılında, henüz yedi yaşındayken, ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Biret'in yurt dışında eğitiminin gereksinimlerinin karşılanması için TBMM'ye bir teklif sundu. Bu teklif sonucunda İdil Biret için özel olarak çıkartılan kanun, "Harika Çocuklar Yasası" olarak bilinir. Bu kanun çerçevesinde eğitimi için ailesiyle birlikte Paris Konservatuarı'na gönderilen Biret, burada 20. yüzyılın önemli pedagoglarından Nadia Boulanger ile çalıştı. Sekiz yaşında Paris Radyosu'nda ilk konserini verdi. Fransız piyanist Alfred Cortot'dan dersler aldı. İdil Biret'ten ömrü boyunca "en değerli öğrencim" olarak söz eden hocası Alman piyanist Wilhelm Kempff, onunla müzikal ilişkisini] hayat boyu sürdürdü. Biret, 11 yaşındayken Kempff ile Mozart'ın İki Piyano İçin Konçertosu 'nu Paris Champs-Elysees Tiyatrosu'nda çaldı. Zaman zaman Kempff'in Positano'da verdiği usta sınıflara katıldı. Kempff'in 90. yaşı için düzenlenen konserde çaldı.
Sanat yaşamı
Biret, Paris Ulusal Konservatuarı’nı yüksek piyano, eşlikçilik ve oda müziği dallarında birinci olarak bitirdiğinde 15 yaşındaydı. 16 yaşından itibaren çeşitli Dünya sahnelerinde yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk konserini 21 yaşında, Rachmaninoff’un Üçüncü Piyano Konçertosu’nu çalarak Erich Leinsdorf yönetimindeki Boston Filharmoni Orkestrası ile gerçekleştirdi. İlk Rusya turnesini piyanist Emil Gilels’in çağrısı üzerine yaptı ve bu ülkede büyük başarı kazandı. Yıllar içinde bu ülkede yüze yakın konser verdi. Biret beş kıtayı kapsayan konserlerinde Atzmon, Copland, Kempe, Keilberth, Sargent, Monteux, Fournat, Leinsdorf, Pritchard, Scherchen, Rozhdestvensky, Mackerras gibi ünlü şeflerle çaldı; Montreal, Berlin, Montpellier, Nohant, Royan, Dubrovnik, Atina, Ankara ve İstanbul festivallerine katıldı. Boston Symphony, Orchestre National de France, Orchestre Suisse Romande, London Symphony, Leningrad Philarmonic, Leipzig Gewandhaus, Dresden Staatcapelle, Tokyo Philarmonic, Sydney Symphony ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Dünya'nın her yerinde konserler verdi.
Kraliçe Elisabeth (Belçika), Van Cliburn (ABD), Busoni (İtalya), Liszt (Almanya) gibi birçok uluslararası piyano yarışmasında jüri üyeliği yapan İdil Biret'in aldığı ödüller arasında "Lili-Boulanger" (Boston), "Harriet Cohen/Dinu Lipatti" (Londra), Polonya hükümetinin "kültür liyâkat" ve Fransız hükümetinin "Chevalier de I'Ordre National de Merite" nişanları da bulunmaktadır. İdil Biret, 1971 yılından beri devlet sanatçısıdır.
İdil Biret, (d. 21 Kasım 1941, Ankara), Türk piyano sanatçısı.
Müziğe olan ilgisi iki yaşında başlayan İdil Biret, dört yaşında Bach'ın prelüdlerini çalmaya başladı. İlk derslerini Mithat Fenmen'den aldı. 1948 yılında, henüz yedi yaşındayken, ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Biret'in yurt dışında eğitiminin gereksinimlerinin karşılanması için TBMM'ye bir teklif sundu. Bu teklif sonucunda İdil Biret için özel olarak çıkartılan kanun, "Harika Çocuklar Yasası" olarak bilinir. Bu kanun çerçevesinde eğitimi için ailesiyle birlikte Paris Konservatuarı'na gönderilen Biret, burada 20. yüzyılın önemli pedagoglarından Nadia Boulanger ile çalıştı. Sekiz yaşında Paris Radyosu'nda ilk konserini verdi. Fransız piyanist Alfred Cortot'dan dersler aldı. İdil Biret'ten ömrü boyunca "en değerli öğrencim" olarak söz eden hocası Alman piyanist Wilhelm Kempff, onunla müzikal ilişkisini] hayat boyu sürdürdü. Biret, 11 yaşındayken Kempff ile Mozart'ın İki Piyano İçin Konçertosu 'nu Paris Champs-Elysees Tiyatrosu'nda çaldı. Zaman zaman Kempff'in Positano'da verdiği usta sınıflara katıldı. Kempff'in 90. yaşı için düzenlenen konserde çaldı.
Sanat yaşamı
Biret, Paris Ulusal Konservatuarı’nı yüksek piyano, eşlikçilik ve oda müziği dallarında birinci olarak bitirdiğinde 15 yaşındaydı. 16 yaşından itibaren çeşitli Dünya sahnelerinde yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk konserini 21 yaşında, Rachmaninoff’un Üçüncü Piyano Konçertosu’nu çalarak Erich Leinsdorf yönetimindeki Boston Filharmoni Orkestrası ile gerçekleştirdi. İlk Rusya turnesini piyanist Emil Gilels’in çağrısı üzerine yaptı ve bu ülkede büyük başarı kazandı. Yıllar içinde bu ülkede yüze yakın konser verdi. Biret beş kıtayı kapsayan konserlerinde Atzmon, Copland, Kempe, Keilberth, Sargent, Monteux, Fournat, Leinsdorf, Pritchard, Scherchen, Rozhdestvensky, Mackerras gibi ünlü şeflerle çaldı; Montreal, Berlin, Montpellier, Nohant, Royan, Dubrovnik, Atina, Ankara ve İstanbul festivallerine katıldı. Boston Symphony, Orchestre National de France, Orchestre Suisse Romande, London Symphony, Leningrad Philarmonic, Leipzig Gewandhaus, Dresden Staatcapelle, Tokyo Philarmonic, Sydney Symphony ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Dünya'nın her yerinde konserler verdi.
Kraliçe Elisabeth (Belçika), Van Cliburn (ABD), Busoni (İtalya), Liszt (Almanya) gibi birçok uluslararası piyano yarışmasında jüri üyeliği yapan İdil Biret'in aldığı ödüller arasında "Lili-Boulanger" (Boston), "Harriet Cohen/Dinu Lipatti" (Londra), Polonya hükümetinin "kültür liyâkat" ve Fransız hükümetinin "Chevalier de I'Ordre National de Merite" nişanları da bulunmaktadır. İdil Biret, 1971 yılından beri devlet sanatçısıdır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Piyano
Piyano, tuşlu bir çalgıdır. Tuşlarına basıldığında, sahip olduğu karmaşık çekiçli mekanizma sayesinde tellere vurarak ses veren klavyeli çalgı.
Yapım biçimi ile duvar (konsol) ve kuyruklu (salon / konser / grand) adı verilen çeşitleri vardır. Piyano kelimesi İtalyanca "güçlü ve hafif sesli klavsen (harpsikord) - gravicembalo col piano e forte"den gelir. Pianoforte olarak adlandırılması da bundandır. Atası, klavsenden en önemli farkı, tuşa basarken uygulanan kuvvete göre çıkan sesin şiddetinin de aynı yönde değişken olmasıdır. Piyano çalan kişiye piyanist veya piyano sanatçısı denir.
İlk tuşu La-0, son tuşu Do-8 olmak üzere toplam 88 tuştan oluşur.
Tarihçe
İlk piyano 1700'lü yıllarda İtalya Floransa'da Bartolommeo Cristofori tarafından yapıldı. Cristofori'nin en büyük başarısı, piyanonun temel mekanik sorunu olan, çekicin tellere vurması anında sesin çekicin etkisi ile sönümlenmemesi ve çekicin çok çabuk bir şekilde tellerden ayrılarak notanın yeniden çalınabilmesi sorununa bir çözüm üretmesidir. Öldüğü 1732 yılına dek 20 civarında piyano üretti.
Fransız Marius'un bu çalgıya katkısı, tokmaklı klavseni bulmak oldu. Saksonyalı Silbermann ise, Schröter' in çekiç sistemini geliştirdi ve Bach'ın da değerli öğütlerinden yararlanarak, klavyenin tüm ses genişliğinde eşit bir ötüm elde etmeyi başardı. Augsburg' da org yapımcısı Johann Andreas Stein (1728-1792) Alman veya Viyana usülü denen mekanizmalı piyanolar meydana getirdi. 1789'da Stein, ayrıntıları belirtmek için kullanılmakta olan dizliklerin yerine pedal koydu. Andreas ve torunu Johann Baptist Streicher (1796-1871), piyanonun yapısını (Beethoven'in arzusu üzerine) daha sağlamlaştırdı ve ikinci bir otum kapağı ekleyerek daha dolgun bir ses sağladı. Piyano sanayinin gerçek kurucusu Alman Zumpe' dir, "kılavuzlu" denen mekanik piyanoyu gerçekleştirdi. İlk düz piyanoyu, 1789'da İrlandalı William Southwell yaptı. Sebastian Erard 1822'de piyano yapım tekniğini geniş ölçüde etkileyen bir yenilik getirdi (ikili itme dilleri). Henri Pape, çapraz tel ve keçeli çekici buldu. James Thom, ekleme demir çatıyı kurdu.
Bu çalgı, büyük bestecilerin en yakını olmuştur, dolayısıyla bu çalgı için verilen bestelerin sayısı ciltler tutar. "Piyanistler, diğer çalgıları çalanlara nazaran, çıkaracakları sesleri piyano üzerinde hazır bulurlar" gerekçesiyle, küçük yaştan (altı-on) başlayarak, öğrenebilecek çalgılardan birisidir. Hatta günümüzde çok daha küçük yaşlara yönelik piyano eğitimi verilebilmektedir.
Ünlü piyanist Sigismund Thalberg: "Çalarken, sesleri uzatmayı, iyi bir ses çıkarmayı ve ses çıkarırken gerekli olan değişiklikleri yapabilmek için, zorunlu olan ilk şartlardan biri her türlü sertlikten uzak bulunmaktır. Kolda, elde ve parmaklarda yetenekli bir şarkıcının sesinde sahip olduğu incelik ve bükülmeler bulunmalıdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "İhmal edemeyeceğimiz bir konu varsa, o da, çalarken vücudun hareketlerinde büyük bir ölçü olmasının; kolları, elleri büyük bir sükunetle yönetmenin, piyanoya çok yüksekten vurmamanın; kendi kendini dinleyebilmenin ve hüküm verebilmenin gerekliliğidir. Genellikle, parmaklarla fazla çalışılmakta, fakat kafa ile yeter derecede çalışılmamaktadır."
Piyano pedallarının kullanılması hakkında, Antoine Marmontel şöyle diyor :"Pedalları kullanmasına izin verilen öğrencilerin büyük bir kısmı onları usülleri saymak için kullanırlar veya ayaklarını pedalın üzerine basarlar ve bir daha çekmezler. Şüphesiz ki, her ikisi de kusur sayılan bu alışkanlıklara sahip olmamak gerekir." Lavignac ise: "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" diyerek, gerekli öğüdü vermiştir.
Piyano, tuşlu bir çalgıdır. Tuşlarına basıldığında, sahip olduğu karmaşık çekiçli mekanizma sayesinde tellere vurarak ses veren klavyeli çalgı.
Yapım biçimi ile duvar (konsol) ve kuyruklu (salon / konser / grand) adı verilen çeşitleri vardır. Piyano kelimesi İtalyanca "güçlü ve hafif sesli klavsen (harpsikord) - gravicembalo col piano e forte"den gelir. Pianoforte olarak adlandırılması da bundandır. Atası, klavsenden en önemli farkı, tuşa basarken uygulanan kuvvete göre çıkan sesin şiddetinin de aynı yönde değişken olmasıdır. Piyano çalan kişiye piyanist veya piyano sanatçısı denir.
İlk tuşu La-0, son tuşu Do-8 olmak üzere toplam 88 tuştan oluşur.
Tarihçe
İlk piyano 1700'lü yıllarda İtalya Floransa'da Bartolommeo Cristofori tarafından yapıldı. Cristofori'nin en büyük başarısı, piyanonun temel mekanik sorunu olan, çekicin tellere vurması anında sesin çekicin etkisi ile sönümlenmemesi ve çekicin çok çabuk bir şekilde tellerden ayrılarak notanın yeniden çalınabilmesi sorununa bir çözüm üretmesidir. Öldüğü 1732 yılına dek 20 civarında piyano üretti.
Fransız Marius'un bu çalgıya katkısı, tokmaklı klavseni bulmak oldu. Saksonyalı Silbermann ise, Schröter' in çekiç sistemini geliştirdi ve Bach'ın da değerli öğütlerinden yararlanarak, klavyenin tüm ses genişliğinde eşit bir ötüm elde etmeyi başardı. Augsburg' da org yapımcısı Johann Andreas Stein (1728-1792) Alman veya Viyana usülü denen mekanizmalı piyanolar meydana getirdi. 1789'da Stein, ayrıntıları belirtmek için kullanılmakta olan dizliklerin yerine pedal koydu. Andreas ve torunu Johann Baptist Streicher (1796-1871), piyanonun yapısını (Beethoven'in arzusu üzerine) daha sağlamlaştırdı ve ikinci bir otum kapağı ekleyerek daha dolgun bir ses sağladı. Piyano sanayinin gerçek kurucusu Alman Zumpe' dir, "kılavuzlu" denen mekanik piyanoyu gerçekleştirdi. İlk düz piyanoyu, 1789'da İrlandalı William Southwell yaptı. Sebastian Erard 1822'de piyano yapım tekniğini geniş ölçüde etkileyen bir yenilik getirdi (ikili itme dilleri). Henri Pape, çapraz tel ve keçeli çekici buldu. James Thom, ekleme demir çatıyı kurdu.
Bu çalgı, büyük bestecilerin en yakını olmuştur, dolayısıyla bu çalgı için verilen bestelerin sayısı ciltler tutar. "Piyanistler, diğer çalgıları çalanlara nazaran, çıkaracakları sesleri piyano üzerinde hazır bulurlar" gerekçesiyle, küçük yaştan (altı-on) başlayarak, öğrenebilecek çalgılardan birisidir. Hatta günümüzde çok daha küçük yaşlara yönelik piyano eğitimi verilebilmektedir.
Ünlü piyanist Sigismund Thalberg: "Çalarken, sesleri uzatmayı, iyi bir ses çıkarmayı ve ses çıkarırken gerekli olan değişiklikleri yapabilmek için, zorunlu olan ilk şartlardan biri her türlü sertlikten uzak bulunmaktır. Kolda, elde ve parmaklarda yetenekli bir şarkıcının sesinde sahip olduğu incelik ve bükülmeler bulunmalıdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "İhmal edemeyeceğimiz bir konu varsa, o da, çalarken vücudun hareketlerinde büyük bir ölçü olmasının; kolları, elleri büyük bir sükunetle yönetmenin, piyanoya çok yüksekten vurmamanın; kendi kendini dinleyebilmenin ve hüküm verebilmenin gerekliliğidir. Genellikle, parmaklarla fazla çalışılmakta, fakat kafa ile yeter derecede çalışılmamaktadır."
Piyano pedallarının kullanılması hakkında, Antoine Marmontel şöyle diyor :"Pedalları kullanmasına izin verilen öğrencilerin büyük bir kısmı onları usülleri saymak için kullanırlar veya ayaklarını pedalın üzerine basarlar ve bir daha çekmezler. Şüphesiz ki, her ikisi de kusur sayılan bu alışkanlıklara sahip olmamak gerekir." Lavignac ise: "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" diyerek, gerekli öğüdü vermiştir.


[right]Arif YAMAN[/right]