Golf
Golf, doğada özel olarak yapılmış bir sahada golf sopaları ve küçük sert bir topla oynanan bir oyundur. Oyunun amacı, sahanın belirlenmiş 18 parkurunu (çukurunu) golf topuna en az vuruş yaparak tamamlamaktır.
Golf çim saha üzerinde oynanan bir spordur.Oyuna katılan her oyuncu sırayla başlangıç vuruşlarını yaparlar. Sahanın çukura kadar olan bölümünde fair-way adı verilen sahanın esas oyun alanına topu atmak amaçlanır. Bu alan diğer alanlara göre daha düzgün ve kısa kesilmiş çimlerden oluşur ve yaklaşık 30 ila 90 metre genişliğinde olabilir; vuruş yapmaya daha elverişlidir. Marifet topu sahanın düzgün çimli alanlarına atabilmektir.
Bu alanın iki yanında 'rough' (kaba çim) adı verilen bölge yer alır. Bu bölgede uzun otlar, çalılıklar, ağaçlar veya kumlu, topraklı bölgeler yer alabilir. Buralardan golfçünün vuruş yapabilmesi için özel teknikler gereklidir. Doğal olarak bu tür engellerin olmadığı sahalarda yapay engeller golf sahası mimarı tarafından sahaya yerleştirilebilir; kum havuzları, küçük göller vs. Oyuncular isabetli atışlarla green adı verilen, bayrak direğiyle özel olarak işaretlenmiş çukura topu atmayı hedeflerler. En az vuruşla topu çukura atabilmek oyunun amacıdır. Oyun 18 parkurda tamamlandıktan sonra biter. En az vuruşu yapan oyuncu kazanır.
***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Necip Hablemitoğlu
Necip Hablemitoğlu, (d. 28 Kasım 1954, Ankara – ö. 18 Aralık 2002, Ankara). Türk tarihçi, yazar.
Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Bu suikastın failleri halen bulunamamıştır. Ancak Ergenekon davası tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım ifadesinde Hablemitoğlu'nu Osman Gürbüz'ün öldürdüğünü ve Veli Küçük ile Muzaffer Tekin'in azmettirdiğini iddia etmiştir. Ayrıca MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür "Hablemitoğlu, askeri ihalelerle ilgili (yolsuzluk.com'a) bilgi sızdıranca Ergenekon'un hedefi haline gelmiş olabilir..." demiştir..
Evli ve iki kız çocuğu babası olan Necip Hablemitoğlu Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapmıştır. Orta Avrupa ve Balkanlar'da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve Türk şehitlikleri konularında alan çalışmaları yürütmüş, ve bu konularda çeşitli projelerde aktif rol almıştır. Çalışma alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesi'nde doktor öğretim görevlisi olarak yirmi yıl süresince Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi derslerini verdi.
Kendisi gibi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ile evli, Kanije (Kanije, Osmanlı devletinin en batıdaki kalesi) ve Uyvar (Uyvar, Osmanlı'nın en kuzeydeki kalesi) adında iki kız çocuk babası idi.
Necip Hablemitoğlu, (d. 28 Kasım 1954, Ankara – ö. 18 Aralık 2002, Ankara). Türk tarihçi, yazar.
Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Bu suikastın failleri halen bulunamamıştır. Ancak Ergenekon davası tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım ifadesinde Hablemitoğlu'nu Osman Gürbüz'ün öldürdüğünü ve Veli Küçük ile Muzaffer Tekin'in azmettirdiğini iddia etmiştir. Ayrıca MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür "Hablemitoğlu, askeri ihalelerle ilgili (yolsuzluk.com'a) bilgi sızdıranca Ergenekon'un hedefi haline gelmiş olabilir..." demiştir..
Evli ve iki kız çocuğu babası olan Necip Hablemitoğlu Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapmıştır. Orta Avrupa ve Balkanlar'da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve Türk şehitlikleri konularında alan çalışmaları yürütmüş, ve bu konularda çeşitli projelerde aktif rol almıştır. Çalışma alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesi'nde doktor öğretim görevlisi olarak yirmi yıl süresince Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi derslerini verdi.
Kendisi gibi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ile evli, Kanije (Kanije, Osmanlı devletinin en batıdaki kalesi) ve Uyvar (Uyvar, Osmanlı'nın en kuzeydeki kalesi) adında iki kız çocuk babası idi.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
19 ARALIK 2014 - TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1805 - Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız ordusu Varşova'ya girdi.
1941 - II. Dünya Savaşı'nda, İstanbul'da ekmek karneye bağlandı.
1950 - Dwight D. Eisenhower, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) kuvvetleri komutanlığına atandı.
1965 - Charles de Gaulle, Fransa cumhurbaşkanlığına yeniden seçildi.
Anadol1966 - Koç Grubu'nca üretilen ilk Türk otomobili Anadol satışa sunuldu. Peşin fiyatı 26 bin 800 lira.
1968 - Piyanist İdil Biret, Paris'te dünyanın ünlü beş virtüözüyle konser verdi.
1978 - Kahramanmaraş olayları patlak verdi. Olaylar 26 Aralık'ta sona erdi.
1984 - Çin ve Birleşik Krallık, Deng Xiaoping ve Margaret Thatcher'ın Pekin'de imzaladıkları bildiriyle Hong Kong'un 1997'de Çin'e devredilmesi konusunda anlaştı.
2001 - Kabil'e en az 3 bin kişiden oluşacak uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi onay verdi.
2003 - Libya lideri Muammer Kaddafi ülkesinin nükleer ve kimyasal silah üretme hedefinden vazgeçtiğini duyurdu.
Doğumlar
1852 - Albert Abraham Michelson, Birleşik Amerikalı fizikçi, Nobel Fizik Ödülü sahibi (ö. 1931)
1861 - Italo Svevo, İtalyan yazar (ö. 1928)
1906 - Leonid Brejnev, Sovyet devlet adamı (ö. 1982)
1910 - Jean Genet, Fransız düşünür, yazar (ö. 1986)
1980 - Jake Gyllenhaal, Birleşik Amerikalı aktör
Ölümler
1848 - Emily Brontë, İngiliz romancı (d. 1848)
1936 - Theodor Wiegand, Alman arkeolog (d. 1864)
1953 - Robert A. Millikan, Birleşik Amerikalı fizikçi, Nobel Fizik Ödülü sahibi (d. 1868)
1972 - Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesinin sahibi gazeteci (d. 1888)
2002 - Memet Fuat, Türk eleştirmen, yazar (d. 1926)
Olaylar
1805 - Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız ordusu Varşova'ya girdi.
1941 - II. Dünya Savaşı'nda, İstanbul'da ekmek karneye bağlandı.
1950 - Dwight D. Eisenhower, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) kuvvetleri komutanlığına atandı.
1965 - Charles de Gaulle, Fransa cumhurbaşkanlığına yeniden seçildi.
Anadol1966 - Koç Grubu'nca üretilen ilk Türk otomobili Anadol satışa sunuldu. Peşin fiyatı 26 bin 800 lira.
1968 - Piyanist İdil Biret, Paris'te dünyanın ünlü beş virtüözüyle konser verdi.
1978 - Kahramanmaraş olayları patlak verdi. Olaylar 26 Aralık'ta sona erdi.
1984 - Çin ve Birleşik Krallık, Deng Xiaoping ve Margaret Thatcher'ın Pekin'de imzaladıkları bildiriyle Hong Kong'un 1997'de Çin'e devredilmesi konusunda anlaştı.
2001 - Kabil'e en az 3 bin kişiden oluşacak uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi onay verdi.
2003 - Libya lideri Muammer Kaddafi ülkesinin nükleer ve kimyasal silah üretme hedefinden vazgeçtiğini duyurdu.
Doğumlar
1852 - Albert Abraham Michelson, Birleşik Amerikalı fizikçi, Nobel Fizik Ödülü sahibi (ö. 1931)
1861 - Italo Svevo, İtalyan yazar (ö. 1928)
1906 - Leonid Brejnev, Sovyet devlet adamı (ö. 1982)
1910 - Jean Genet, Fransız düşünür, yazar (ö. 1986)
1980 - Jake Gyllenhaal, Birleşik Amerikalı aktör
Ölümler
1848 - Emily Brontë, İngiliz romancı (d. 1848)
1936 - Theodor Wiegand, Alman arkeolog (d. 1864)
1953 - Robert A. Millikan, Birleşik Amerikalı fizikçi, Nobel Fizik Ödülü sahibi (d. 1868)
1972 - Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesinin sahibi gazeteci (d. 1888)
2002 - Memet Fuat, Türk eleştirmen, yazar (d. 1926)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Napolyon Bonapart
Napolyon Bonapart (Fransızca: Napoléon Bonaparte; 15 Ağustos 1769 - 5 Mayıs 1821), Fransa'ya bağlı Korsika Adası'nda doğmuş olan ünlü Fransız Devrimi'nin generali, 11 Kasım 1799'dan 18 Mayıs 1804'e kadar Fransa Konsülü olarak Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında I. Napolyon adını alarak Fransa İmparatoru ve İtalya Kralı olmuştur.
Napolyon Buanoparte, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio Şehri'nde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademi'ye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee'ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris'e döndükten sonra, Konvansiyon'a karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot'un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlık'ın doğmasına yol açtı.
Napolyon, 1795 Ekim'inde Fransa'daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da İtalya'daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisan'ında ilk İtalya seferini yaptı. Bu sefer, Napolyon'un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan İtalya Seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. İmzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti İtalya'ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve İyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla Devrim Cumhuriyeti, Avrupa'nın en tutucu devleti olan Avusturya'ya gücünü göstermiş; Napolyon da İtalya'daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.
Napolyon, Paris'e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından İngiltere'yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk İngiltere'ye saldıracağına, İngiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz'deki İngiliz Donanması'nı yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. 1798 Temmuz'unda da İskenderiye'ye girdi. Piramitler Savaşı'nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki İngiliz Donanması, Fransız Donanması'na saldırarak gemilerini batırdı. Nelson'un başarısı üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Birleşik Ordu, Rus Generali Alexander Suvorov'un komutasında, Napolyon'un ele geçirdiği toprakları geri aldı.
Napolyon, 1799 yılında Suriye'ye girdi. Akka'nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır'a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa'ya döndü. 9 Kasım 1799'daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon "birinci konsül" olarak, Fransa'nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası'nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi. Avusturya ve İngiltere Orduları hala silahlarını bırakmamışlardı.
Napolyon Buanoparte, 1800 yılında tekrar İtalya'ya girdi ve Milano'yu aldı. Böylece Avusturya Ordusu'nu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau'nun Hohenlinden'deki zaferi üzerine, Avusturya İmparatoru, İngiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville Barış Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Napolyon, kısa zamanda Fransa Halkı'nın sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804'te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları), halk tarafından da desteklendi.
Napolyon, aynı yıl, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde, Papa Pius VII'nin eliyle taç giyerek İmparator oldu. Napolyon, imparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, İngiliz Donanması'nın gücü, İspanya ve İtalya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.
1810 yılının Mart ayında Habsburg hanedanından ikinci eşi Marie-Louise ile evlendi, yasal varisi Napolyon II, 1811'de doğdu.
Napolyon, 1812 yılında Rusya'ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya'nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat'a bırakarak Paris'e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig'de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814'te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe Adası'na sürgüne gönderildi. Napolyon'dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi.
Viyana Kongresi'ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815'te Napolyon'un kaçıp Paris'e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika'ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington'un komutasındaki İngiliz ve Gebhard Von Blücher komutasındaki Prusya Kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815'te Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğratıldı.
Napolyon, Paris'e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizlere teslim oldu. İngilizler, onu Atlantik'teki St. Helena Adası'na götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon, 5 Mayıs 1821'de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve İnvalides'e gömüldü. Napolyon'un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır.
Napolyon Bonapart (Fransızca: Napoléon Bonaparte; 15 Ağustos 1769 - 5 Mayıs 1821), Fransa'ya bağlı Korsika Adası'nda doğmuş olan ünlü Fransız Devrimi'nin generali, 11 Kasım 1799'dan 18 Mayıs 1804'e kadar Fransa Konsülü olarak Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında I. Napolyon adını alarak Fransa İmparatoru ve İtalya Kralı olmuştur.
Napolyon Buanoparte, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio Şehri'nde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademi'ye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee'ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris'e döndükten sonra, Konvansiyon'a karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot'un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlık'ın doğmasına yol açtı.
Napolyon, 1795 Ekim'inde Fransa'daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da İtalya'daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisan'ında ilk İtalya seferini yaptı. Bu sefer, Napolyon'un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan İtalya Seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. İmzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti İtalya'ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve İyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla Devrim Cumhuriyeti, Avrupa'nın en tutucu devleti olan Avusturya'ya gücünü göstermiş; Napolyon da İtalya'daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.
Napolyon, Paris'e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından İngiltere'yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk İngiltere'ye saldıracağına, İngiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz'deki İngiliz Donanması'nı yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. 1798 Temmuz'unda da İskenderiye'ye girdi. Piramitler Savaşı'nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki İngiliz Donanması, Fransız Donanması'na saldırarak gemilerini batırdı. Nelson'un başarısı üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Birleşik Ordu, Rus Generali Alexander Suvorov'un komutasında, Napolyon'un ele geçirdiği toprakları geri aldı.
Napolyon, 1799 yılında Suriye'ye girdi. Akka'nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır'a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa'ya döndü. 9 Kasım 1799'daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon "birinci konsül" olarak, Fransa'nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası'nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi. Avusturya ve İngiltere Orduları hala silahlarını bırakmamışlardı.
Napolyon Buanoparte, 1800 yılında tekrar İtalya'ya girdi ve Milano'yu aldı. Böylece Avusturya Ordusu'nu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau'nun Hohenlinden'deki zaferi üzerine, Avusturya İmparatoru, İngiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville Barış Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Napolyon, kısa zamanda Fransa Halkı'nın sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804'te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları), halk tarafından da desteklendi.
Napolyon, aynı yıl, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde, Papa Pius VII'nin eliyle taç giyerek İmparator oldu. Napolyon, imparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, İngiliz Donanması'nın gücü, İspanya ve İtalya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.
1810 yılının Mart ayında Habsburg hanedanından ikinci eşi Marie-Louise ile evlendi, yasal varisi Napolyon II, 1811'de doğdu.
Napolyon, 1812 yılında Rusya'ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya'nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat'a bırakarak Paris'e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig'de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814'te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe Adası'na sürgüne gönderildi. Napolyon'dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi.
Viyana Kongresi'ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815'te Napolyon'un kaçıp Paris'e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika'ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington'un komutasındaki İngiliz ve Gebhard Von Blücher komutasındaki Prusya Kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815'te Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğratıldı.
Napolyon, Paris'e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizlere teslim oldu. İngilizler, onu Atlantik'teki St. Helena Adası'na götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon, 5 Mayıs 1821'de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve İnvalides'e gömüldü. Napolyon'un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Varşova
Varşova (Lehçe: Warszawa Ses bağlantısına git [varˈʂava] (yardım·bilgi)), Polonya’nın başkenti olup, aynı zamanda bu ülkenin en büyük şehridir. Vistül Nehri üzerinde yer alan şehir Baltık Denizi’nden yaklaşık 360 kilometre; Karpatlar’dan ise 300 kilometre uzaklıktadır. Haziran 2009 tarihi itibari ile 1,711,466 kişilik bir nüfusa sahip olan şehirin Varşova Metropol Bölgesi sınırları içindeki nüfusu ise yaklaşık 2,785,000’dir. Şehir 516.9 kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. Varşova Metropolitan Bölgesi (Lehçe: Obszar Metropolitalny Warszawy) ise 6,100.43 kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin şehirleri arasında Varşova nüfusu bağlamından en büyük 9. şehirdir.
Warszawianka (1831) Varşova şehrinin gayriresmi marşı olarak kabul görmektedir. 9 Kasım 1940 yılında şehir Varşova Kuşatması’daki kahramanca direnişi nedeniyle Polonya’daki en önemli askeri madalya olan Virtuti Militari ile onurlandırılmıştır.
Varşova aynı zamanda bir Feniks şehri olarak bilinmektedir. Mitoloji’delo feniks kuşunda olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı’nda %80’i harap olan bu şehir de hem Polonyalıların hem de Sovyetler Birliği’nin yardımıyla yeniden inşa edilmiştir. Şehir ismini Varşova Konfederasyonu, Varşova Paktı, Varşova Düklüğü, Varşova Konvansiyonu, Varşova Anlaşması ve Varşova Ayaklanması gibi ünlü oluşumlara veya olaylara ismini vermiştir.
Varşova (Lehçe: Warszawa Ses bağlantısına git [varˈʂava] (yardım·bilgi)), Polonya’nın başkenti olup, aynı zamanda bu ülkenin en büyük şehridir. Vistül Nehri üzerinde yer alan şehir Baltık Denizi’nden yaklaşık 360 kilometre; Karpatlar’dan ise 300 kilometre uzaklıktadır. Haziran 2009 tarihi itibari ile 1,711,466 kişilik bir nüfusa sahip olan şehirin Varşova Metropol Bölgesi sınırları içindeki nüfusu ise yaklaşık 2,785,000’dir. Şehir 516.9 kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. Varşova Metropolitan Bölgesi (Lehçe: Obszar Metropolitalny Warszawy) ise 6,100.43 kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin şehirleri arasında Varşova nüfusu bağlamından en büyük 9. şehirdir.
Warszawianka (1831) Varşova şehrinin gayriresmi marşı olarak kabul görmektedir. 9 Kasım 1940 yılında şehir Varşova Kuşatması’daki kahramanca direnişi nedeniyle Polonya’daki en önemli askeri madalya olan Virtuti Militari ile onurlandırılmıştır.
Varşova aynı zamanda bir Feniks şehri olarak bilinmektedir. Mitoloji’delo feniks kuşunda olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı’nda %80’i harap olan bu şehir de hem Polonyalıların hem de Sovyetler Birliği’nin yardımıyla yeniden inşa edilmiştir. Şehir ismini Varşova Konfederasyonu, Varşova Paktı, Varşova Düklüğü, Varşova Konvansiyonu, Varşova Anlaşması ve Varşova Ayaklanması gibi ünlü oluşumlara veya olaylara ismini vermiştir.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Varşova paktı
Varşova Paktı, 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova'da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" ile kurulan askeri ve siyasal birlik. Antlaşmayı imzalayan ülkeler Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve SSCB'ydi. Anlaşma, daha önceleri SSCB ile Çekoslovakya (1943); Polonya (1945); Bulgaristan, Macaristan ve Romanya (1948) arasında imzalanan ikili anlaşmaları bütünlüyordu. Pakt, Macaristan, Çekoslovakya ve Afganistan'ın işgalleri gibi önemli siyasal olaylarda askeri unsur olarak yer almıştır.
Paktın kuruluşundan hemen sonra, Temmuz 1955'de Moskova'da, ABD'yi de içine alan bir Avrupa güvenliğinin yararına olmak üzere, NATO ve Varşova Paktı'nın dağıtılması önerildi. Varşova Paktı'nın kuruluşunu izleyen süreçte, SSCB ile üye ülkeler arasında zincirleme bir biçimde ikili yardım anlaşmaları imzalandı. SSCB aynı zamanda Polonya, Macaristan, Romanya ve Demokratik Almanya ile 1956 Aralık - 1957 Mayıs döneminde bir dizi kuvvet statüsü anlaşması imzaladı. Aynı tür bir antlaşma, Çekoslovakya'yla 1968'de imzalandı. Anlaşmada uluslararası ilişkilerde tehdit ve kuvvete başvurma kınanarak, üyelerin bunu önlemek konusunda gerekli tüm çabayı gösterecekleri belirtiliyordu.
Paktın çok uluslu silahlı kuvvetlerinin tek ortak eylemi Ağustos 1968'de Çekoslovakya'nın işgali oldu. Romanya ve Arnavutluk hariç tüm üye ülkeler harekata katıldı.
Moğolistan, 1963'te, Çin-Sovyet ayrılığı'nda üyelik başvurusu yaptı. Ancak Pakta, Avrupa'da olmadığı için gözlemci olarak katılabildi. 1966'dan itibaren de Sovyet askerleri Moğolistan'da konuşlandırıldı. Arnavutluk ise 1962-1968 döneminde çalışmalarına katılmadığı pakttan 1968'de, Çekoslovakya'nın işgalinden sonra kesin olarak çekildi. Doğu Almanya, Paktın askeri kanadına 1956'da katıldı. Batı Almanya ile birleşmesi sonucu 1990 yılında paktan çekildi ve NATO'ya girmiş oldu.
1991 yılında SSCB'nin dağılması ve üye devletlerde sosyalist rejimden çok partili parlamenter rejimlere geçilmesi, Avrupa'nın iki bloklu yapısını siyasal bakımdan ortadan kaldırdı. Varşova Paktı, 1 Temmuz 1991'de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa'sının iki kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karışmış oldu.
Varşova Paktı, 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova'da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" ile kurulan askeri ve siyasal birlik. Antlaşmayı imzalayan ülkeler Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve SSCB'ydi. Anlaşma, daha önceleri SSCB ile Çekoslovakya (1943); Polonya (1945); Bulgaristan, Macaristan ve Romanya (1948) arasında imzalanan ikili anlaşmaları bütünlüyordu. Pakt, Macaristan, Çekoslovakya ve Afganistan'ın işgalleri gibi önemli siyasal olaylarda askeri unsur olarak yer almıştır.
Paktın kuruluşundan hemen sonra, Temmuz 1955'de Moskova'da, ABD'yi de içine alan bir Avrupa güvenliğinin yararına olmak üzere, NATO ve Varşova Paktı'nın dağıtılması önerildi. Varşova Paktı'nın kuruluşunu izleyen süreçte, SSCB ile üye ülkeler arasında zincirleme bir biçimde ikili yardım anlaşmaları imzalandı. SSCB aynı zamanda Polonya, Macaristan, Romanya ve Demokratik Almanya ile 1956 Aralık - 1957 Mayıs döneminde bir dizi kuvvet statüsü anlaşması imzaladı. Aynı tür bir antlaşma, Çekoslovakya'yla 1968'de imzalandı. Anlaşmada uluslararası ilişkilerde tehdit ve kuvvete başvurma kınanarak, üyelerin bunu önlemek konusunda gerekli tüm çabayı gösterecekleri belirtiliyordu.
Paktın çok uluslu silahlı kuvvetlerinin tek ortak eylemi Ağustos 1968'de Çekoslovakya'nın işgali oldu. Romanya ve Arnavutluk hariç tüm üye ülkeler harekata katıldı.
Moğolistan, 1963'te, Çin-Sovyet ayrılığı'nda üyelik başvurusu yaptı. Ancak Pakta, Avrupa'da olmadığı için gözlemci olarak katılabildi. 1966'dan itibaren de Sovyet askerleri Moğolistan'da konuşlandırıldı. Arnavutluk ise 1962-1968 döneminde çalışmalarına katılmadığı pakttan 1968'de, Çekoslovakya'nın işgalinden sonra kesin olarak çekildi. Doğu Almanya, Paktın askeri kanadına 1956'da katıldı. Batı Almanya ile birleşmesi sonucu 1990 yılında paktan çekildi ve NATO'ya girmiş oldu.
1991 yılında SSCB'nin dağılması ve üye devletlerde sosyalist rejimden çok partili parlamenter rejimlere geçilmesi, Avrupa'nın iki bloklu yapısını siyasal bakımdan ortadan kaldırdı. Varşova Paktı, 1 Temmuz 1991'de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa'sının iki kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karışmış oldu.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
II. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. Savaşa dönemin tüm büyük güçleri olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD ve Fransa; Müttefik Devletler olarak, Almanya, İtalya ve Japonya; Mihver Devletler olarak katılmıştır. 100 milyondan fazla askeri personelin dâhil olduğu savaş, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Savaşın önemli katılımcıları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askeri kaynak farklılığı gözetmeksizin, bu savaş için kullanmıştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi Soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaştır. Savaş boyunca 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Savaşın başladığı tarih olarak genellikle, Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 kabul görür. Polonya'nın işgali ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu’na dâhil olan çoğu ülke Almanya'ya savaş ilan etti. Almanya, Avrupa'da büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu. Almanya, 1939'un sonundan 1941'in başına kadar bir dizi muharebe ve antlaşma ile Avrupa topraklarının çoğunu ele geçirdi ya da bastırdı. Alman-Sovyet Antlaşması sürerken, sözde tarafsız Sovyetler Birliği, 6 komşu ülkesinin topraklarını tamamen ya da kısmen işgal etti ya da topraklarına kattı. Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu Kuzey Afrika'da ve genişleyen deniz savaşlarında Mihver Devletler'e karşı savaşı sürdüren tek büyük güç olarak kaldı. 1941 Haziran'ında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye başladılar. Tarihteki en büyük kara savaşı cephesini başlatan bu işgal sonrası Mihver Kuvvetler askeri gücünün önemli bir bölümü bu savaş için ayırdı. 1941 Aralık ayında, 1937'den beri Çin'le savaşan ve Asya'ya hükmetmeye çalışan Japonya, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Pasifik Okyanusu'ndaki Avrupalı devletlerin topraklarına saldırdı ve kısa sürede bölgenin büyük bir bölümüne hâkim oldu.
Japonya'nın Pasifik Cephesi'ndeki bir dizi yenilgisi ve Avrupalı Mihver ordularının Kuzey Afrika ve Stalingrad'daki yenilgileriyle birlikte Mihver Devletlerin ilerlemesi 1942 yılında durduruldu. 1943 yılında Doğu Avrupa'daki Alman yenilgileri, İtalya'nın Müttefik Kuvvetleri’nce işgal edilmesi ve Pasifik'teki Amerikan zaferleriyle birlikte Mihver Devletler savaştaki kontrolü kaybetti ve tüm cephelerde geri çekilmek zorunda kaldı. 1944'de Batılı İttifak Kuvvetleri Fransa'yı işgal etti, Sovyetler Birliği kaybettiği bölgeleri geri alıp Almanya’yı ve müttefiklerini işgal etti.
Sovyetler Birliği ve Polonya kuvvetlerinin Berlin’i ele geçirmesini takip eden Almanya'nın 8 Mayıs 1945'te koşulsuz teslimiyetiyle birlikte Avrupa’da savaş sona erdi. Japon orduları Birleşik Devletler tarafından yenilgiye uğratıldı. Bunu takiben Japon Adaları işgal edildi. Asya'da savaş, 15 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın teslim olmayı kabul etmesiyle sona erdi.
Savaş, 1945 yılında Müttefik Devletler'in Almanya ve Japonya'ya karşı kesin zaferiyle sonuçlandı. İkinci Dünya Savaşı dünyanın politik düzenini ve sosyal yapısını derinden etkiledi. Sonraki yıllarda oluşabilecek çatışmaların önüne geçmek ve uluslararası dayanışmayı sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gibi süpergüçler olarak ortaya çıktı. Bu durum süpergüçler arasında 46 yıl boyunca sürecek olan bir Soğuk Savaş dönemini başlattı. Bu dönemde Avrupalı büyük güçlerin etkisi azalmaya başladı ve Asya ve Afrika'daki sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı. Savaş süresince endüstrisi hasar gören birçok ülke ekonomisini tekrar yapılandırma dönemine girişti. Politik bütünleşme, savaş sonrası ilişkileri düzenlemek amacıyla, özellikle de Avrupa'da, önem kazanmıştır.
II. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. Savaşa dönemin tüm büyük güçleri olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD ve Fransa; Müttefik Devletler olarak, Almanya, İtalya ve Japonya; Mihver Devletler olarak katılmıştır. 100 milyondan fazla askeri personelin dâhil olduğu savaş, dünya tarihindeki en büyük savaştır. Savaşın önemli katılımcıları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askeri kaynak farklılığı gözetmeksizin, bu savaş için kullanmıştır. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olan ve Yahudi Soykırımı gibi kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en kanlı savaştır. Savaş boyunca 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Savaşın başladığı tarih olarak genellikle, Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 kabul görür. Polonya'nın işgali ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu’na dâhil olan çoğu ülke Almanya'ya savaş ilan etti. Almanya, Avrupa'da büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu. Almanya, 1939'un sonundan 1941'in başına kadar bir dizi muharebe ve antlaşma ile Avrupa topraklarının çoğunu ele geçirdi ya da bastırdı. Alman-Sovyet Antlaşması sürerken, sözde tarafsız Sovyetler Birliği, 6 komşu ülkesinin topraklarını tamamen ya da kısmen işgal etti ya da topraklarına kattı. Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu Kuzey Afrika'da ve genişleyen deniz savaşlarında Mihver Devletler'e karşı savaşı sürdüren tek büyük güç olarak kaldı. 1941 Haziran'ında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye başladılar. Tarihteki en büyük kara savaşı cephesini başlatan bu işgal sonrası Mihver Kuvvetler askeri gücünün önemli bir bölümü bu savaş için ayırdı. 1941 Aralık ayında, 1937'den beri Çin'le savaşan ve Asya'ya hükmetmeye çalışan Japonya, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Pasifik Okyanusu'ndaki Avrupalı devletlerin topraklarına saldırdı ve kısa sürede bölgenin büyük bir bölümüne hâkim oldu.
Japonya'nın Pasifik Cephesi'ndeki bir dizi yenilgisi ve Avrupalı Mihver ordularının Kuzey Afrika ve Stalingrad'daki yenilgileriyle birlikte Mihver Devletlerin ilerlemesi 1942 yılında durduruldu. 1943 yılında Doğu Avrupa'daki Alman yenilgileri, İtalya'nın Müttefik Kuvvetleri’nce işgal edilmesi ve Pasifik'teki Amerikan zaferleriyle birlikte Mihver Devletler savaştaki kontrolü kaybetti ve tüm cephelerde geri çekilmek zorunda kaldı. 1944'de Batılı İttifak Kuvvetleri Fransa'yı işgal etti, Sovyetler Birliği kaybettiği bölgeleri geri alıp Almanya’yı ve müttefiklerini işgal etti.
Sovyetler Birliği ve Polonya kuvvetlerinin Berlin’i ele geçirmesini takip eden Almanya'nın 8 Mayıs 1945'te koşulsuz teslimiyetiyle birlikte Avrupa’da savaş sona erdi. Japon orduları Birleşik Devletler tarafından yenilgiye uğratıldı. Bunu takiben Japon Adaları işgal edildi. Asya'da savaş, 15 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın teslim olmayı kabul etmesiyle sona erdi.
Savaş, 1945 yılında Müttefik Devletler'in Almanya ve Japonya'ya karşı kesin zaferiyle sonuçlandı. İkinci Dünya Savaşı dünyanın politik düzenini ve sosyal yapısını derinden etkiledi. Sonraki yıllarda oluşabilecek çatışmaların önüne geçmek ve uluslararası dayanışmayı sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu. Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gibi süpergüçler olarak ortaya çıktı. Bu durum süpergüçler arasında 46 yıl boyunca sürecek olan bir Soğuk Savaş dönemini başlattı. Bu dönemde Avrupalı büyük güçlerin etkisi azalmaya başladı ve Asya ve Afrika'daki sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı. Savaş süresince endüstrisi hasar gören birçok ülke ekonomisini tekrar yapılandırma dönemine girişti. Politik bütünleşme, savaş sonrası ilişkileri düzenlemek amacıyla, özellikle de Avrupa'da, önem kazanmıştır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İstanbul
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehri.
Şehir, iktisadi büyüklük açısıdan dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise Şanghay'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar Sünni İslam'ın da merkezi oldu.
Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmıştır. Anadolu Yakası'nda yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun İ.Ö. 5500'lere tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir. Bu arkeolojik bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski insan izleridir. İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu devletlere binlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923 tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.
Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un jeopolitik önemi oldukça yüksektir. Bugün tamamına yakını doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey dereleridir. İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası Kartal ilçesindeki Aydos Dağı'dır. İldeki başlıca doğal göller Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir. İl ve yakın çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş özellikleri görülür. Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehri.
Şehir, iktisadi büyüklük açısıdan dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise Şanghay'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar Sünni İslam'ın da merkezi oldu.
Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmıştır. Anadolu Yakası'nda yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun İ.Ö. 5500'lere tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir. Bu arkeolojik bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski insan izleridir. İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu devletlere binlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923 tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.
Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un jeopolitik önemi oldukça yüksektir. Bugün tamamına yakını doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey dereleridir. İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası Kartal ilçesindeki Aydos Dağı'dır. İldeki başlıca doğal göller Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir. İl ve yakın çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş özellikleri görülür. Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
ekmek
Ekmek, çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun ateşte, sac üzerinde, tandırda, fırında veya tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyecektir.
Önce ekmek fırınını istenilen sıcaklığa gelene dek ısıtılır[1]. Daha Sonra ekmeğin yapımında başlıca üç işlem yer alır. Yoğurma, mayalama ve pişirme. Yoğurma, unu hamura çevirir. Mayalama, hamuru ekşitip kabartır, pişirme ise ekmek haline getirir.
Un, su[2], tuz ve maya bir kazan veya teknede birbirine karıştırılarak yoğrulur, una su karışınca eriyen kısımlar (glikoz, tuz vb.) dışında erimeyen kısımlar (glüten, nişasta) su emerek şişer. Tuz, ekmeğin lezzetini azaltır. Yoğurma, eskiden teknelerde ayakla yapılırdı. Şimdi köylerde ve küçük kasabalarda gene böyle olmakla beraber şehirlerde makineyle yoğrulmaktadır.
Yoğurma şekli ne olursa olsun, ekmeklik hamur, su ve un oranına göre üç çeşide ayrılır:
Lüks ekmek hamuru (% 65 su)
Ekmeklik hamur (% 60 su)
Çöreklik hamur (% 40 - % 45 su)
Yoğurma işlemi sırasında hamura bir miktar maya katılır. Bu maya, bir parça ekşi hamur olabileceği gibi fennî hamur mayası da olabilir. Birinci şekilde pişirici, ekmek hamurundan bir parçayı bir kenara ayırır, ertesi gün yoğuracağı hamura katar. Fennî mayalarsa, sıvı olarak hamur suyuna katılır. Sıcak bir yere konan hamurun içindeki mayalar şekerlerle karışınca alkol ve karbondioksit gazı oluşur. Gaz kabarcıkları hamuru kabartır; kabarcıklar arada bir patlar, gaz salıverir. Ekşime teknede başlar, hamur parçalara ayrılıncaya kadar sürer. Elverişli büyüklükte parçalara ayrılan hamur, istenilen şekil verilerek fırına atılır ve pişirilir.
Ekmeğin ortalama bileşimi:
Su (yüzde 30-40)
Proteinler (% 6 - %
Glüsitler (% 50 - % 55)
Lipitler (% 0,4 - % 0,8)
Madenî tuzlar (% 1,5 - % 2)
Fırınların ortalama sıcaklık derecesi 230-270 °C'tır; fakat su oranı yüksek olduğu için ekmeğin sıcaklığı 100 °C'ı aşmaz. Fırında mayalı hamurun içindeki alkol, karbondioksit gazı ve suyun bir kısmı çıkar, ekmek hafifleyerek gevşek ve gözenekli bir yapı kazanır. Hamur piştikten sonra yaklaşık olarak kütlesi %18,45 oranında azalır. Ekmeğin kalitesi, kullanılan una ve pişirme süresine bağlıdır. 73 - 76 randımanlı unlardan francala, 78 - 80 randımanlı unlardan beyaz ekmek, daha yüksek randımanlı (kepekli) unlardan kara ekmek (kepekli ekmek) elde edilir.
Ekmeğin, medeniyetle birlikte, Uzakdoğu'da ortaya çıktığı tahmin edilebilir. Ekmeğin yapımı Mısır'da çok eski tarihlerden beri biliniyordu. İlk zamanlarda ekmek yapmak için, iyice kızdırılmış yassı taşlar kullanılıyor, bunlarla bir çeşit peksimet pişiriliyordu. Sonraları ocakların üstlerine konan ızgaralar kullanılmaya başlandı. Daha sonra tuğladan veya topraktan, küçük fırınlar icat edildi. Roma'da vatandaşlar ekmeklerini evlerindeki fırınlarda pişirirlerdi. Fırıncıların bir çeşit lonca meydana getirmeleri ancak Trajanus devrinde olmuştur. Ekmek yeme alışkanlığı Roma İmparatorluğu'nun bütün diğer bölgelerine İtalya'dan yayılmıştır.
Ekmek, çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun ateşte, sac üzerinde, tandırda, fırında veya tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyecektir.
Önce ekmek fırınını istenilen sıcaklığa gelene dek ısıtılır[1]. Daha Sonra ekmeğin yapımında başlıca üç işlem yer alır. Yoğurma, mayalama ve pişirme. Yoğurma, unu hamura çevirir. Mayalama, hamuru ekşitip kabartır, pişirme ise ekmek haline getirir.
Un, su[2], tuz ve maya bir kazan veya teknede birbirine karıştırılarak yoğrulur, una su karışınca eriyen kısımlar (glikoz, tuz vb.) dışında erimeyen kısımlar (glüten, nişasta) su emerek şişer. Tuz, ekmeğin lezzetini azaltır. Yoğurma, eskiden teknelerde ayakla yapılırdı. Şimdi köylerde ve küçük kasabalarda gene böyle olmakla beraber şehirlerde makineyle yoğrulmaktadır.
Yoğurma şekli ne olursa olsun, ekmeklik hamur, su ve un oranına göre üç çeşide ayrılır:
Lüks ekmek hamuru (% 65 su)
Ekmeklik hamur (% 60 su)
Çöreklik hamur (% 40 - % 45 su)
Yoğurma işlemi sırasında hamura bir miktar maya katılır. Bu maya, bir parça ekşi hamur olabileceği gibi fennî hamur mayası da olabilir. Birinci şekilde pişirici, ekmek hamurundan bir parçayı bir kenara ayırır, ertesi gün yoğuracağı hamura katar. Fennî mayalarsa, sıvı olarak hamur suyuna katılır. Sıcak bir yere konan hamurun içindeki mayalar şekerlerle karışınca alkol ve karbondioksit gazı oluşur. Gaz kabarcıkları hamuru kabartır; kabarcıklar arada bir patlar, gaz salıverir. Ekşime teknede başlar, hamur parçalara ayrılıncaya kadar sürer. Elverişli büyüklükte parçalara ayrılan hamur, istenilen şekil verilerek fırına atılır ve pişirilir.
Ekmeğin ortalama bileşimi:
Su (yüzde 30-40)
Proteinler (% 6 - %
Glüsitler (% 50 - % 55)
Lipitler (% 0,4 - % 0,8)
Madenî tuzlar (% 1,5 - % 2)
Fırınların ortalama sıcaklık derecesi 230-270 °C'tır; fakat su oranı yüksek olduğu için ekmeğin sıcaklığı 100 °C'ı aşmaz. Fırında mayalı hamurun içindeki alkol, karbondioksit gazı ve suyun bir kısmı çıkar, ekmek hafifleyerek gevşek ve gözenekli bir yapı kazanır. Hamur piştikten sonra yaklaşık olarak kütlesi %18,45 oranında azalır. Ekmeğin kalitesi, kullanılan una ve pişirme süresine bağlıdır. 73 - 76 randımanlı unlardan francala, 78 - 80 randımanlı unlardan beyaz ekmek, daha yüksek randımanlı (kepekli) unlardan kara ekmek (kepekli ekmek) elde edilir.
Ekmeğin, medeniyetle birlikte, Uzakdoğu'da ortaya çıktığı tahmin edilebilir. Ekmeğin yapımı Mısır'da çok eski tarihlerden beri biliniyordu. İlk zamanlarda ekmek yapmak için, iyice kızdırılmış yassı taşlar kullanılıyor, bunlarla bir çeşit peksimet pişiriliyordu. Sonraları ocakların üstlerine konan ızgaralar kullanılmaya başlandı. Daha sonra tuğladan veya topraktan, küçük fırınlar icat edildi. Roma'da vatandaşlar ekmeklerini evlerindeki fırınlarda pişirirlerdi. Fırıncıların bir çeşit lonca meydana getirmeleri ancak Trajanus devrinde olmuştur. Ekmek yeme alışkanlığı Roma İmparatorluğu'nun bütün diğer bölgelerine İtalya'dan yayılmıştır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
karne
Karne, ilköğretim ve ortaöğretim öğretimi veren okullarda, her öğretim dönemi sonrasında öğrenciyi ve öğrenci velisini bilgilendirme amaçlı verilen, öğrencilerin ders başarı puanlamalarını gösteren belgedir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından her öğrenci için düzenlenmektedir. 2007 yılında başarı puanlarının bildirilmesi e-Okul üzerinden yapılmaya başlanmış olsa da, karne verilmeye devam edilmektedir.
Karnenin verildiği dönem boyunca alınan dersler beş üzerinden yapılan değerlendirme sistemine göre öğrenciye bildirilir. Bir ders için her iki dönemde alınan notların aritmetik ortalaması alınarak nihai ders notu elde edilir. Bu ders notuna göre öğrencinin dersten geçip geçmediği belirlenmiş olur.
Karnenin ön dış sayfasında, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, arka dış sayfasında karnenin notlandırma sistemine ilişkin açıklamalar yer alır. İç kısımda; ilk sayfada öğrenci bilgileri, alınan dersler, derslerin dönem sonu başarı puanlaması ve yıl sonu ağırlıklı başarılı puanları, öğrecinin devam-devamsızlık durumu yer alır. İkinci sayfada rehber öğretmenin öğrenci ile ilgili görüşleri ve davranış notları bulunmaktadır. Davranış notlarının sınıf geçme ve diploma notuna etkisi yoktur.
Karne, ilköğretim ve ortaöğretim öğretimi veren okullarda, her öğretim dönemi sonrasında öğrenciyi ve öğrenci velisini bilgilendirme amaçlı verilen, öğrencilerin ders başarı puanlamalarını gösteren belgedir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından her öğrenci için düzenlenmektedir. 2007 yılında başarı puanlarının bildirilmesi e-Okul üzerinden yapılmaya başlanmış olsa da, karne verilmeye devam edilmektedir.
Karnenin verildiği dönem boyunca alınan dersler beş üzerinden yapılan değerlendirme sistemine göre öğrenciye bildirilir. Bir ders için her iki dönemde alınan notların aritmetik ortalaması alınarak nihai ders notu elde edilir. Bu ders notuna göre öğrencinin dersten geçip geçmediği belirlenmiş olur.
Karnenin ön dış sayfasında, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, arka dış sayfasında karnenin notlandırma sistemine ilişkin açıklamalar yer alır. İç kısımda; ilk sayfada öğrenci bilgileri, alınan dersler, derslerin dönem sonu başarı puanlaması ve yıl sonu ağırlıklı başarılı puanları, öğrecinin devam-devamsızlık durumu yer alır. İkinci sayfada rehber öğretmenin öğrenci ile ilgili görüşleri ve davranış notları bulunmaktadır. Davranış notlarının sınıf geçme ve diploma notuna etkisi yoktur.


[right]Arif YAMAN[/right]