***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

III. Murat

III. Murad (Osmanlı Türkçesi: مراد ثالث - Murād-i sālis; 4 Temmuz 1546, Manisa – 16 Ocak 1595, İstanbul), 12. Osmanlı padişahı ve 91. İslam halifesi.

Şehzadeliği
II. Selim'in Nurbanu Sultan'dan olan en büyük oğlu ve varisidir. Nurbanu'nun anne ve babasının kimler olduğu ise kesin olarak bilinememektedir. İyi bir eğitim alan şehzade Arapça ve Farsça öğrendi. 1558 yılında babası II. Selim'in Manisa Sancakbeyliğinden Karaman Valiliğine atanması sonucu dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alaşehir Sancakbeyliğine gönderildi. Babası II. Selim padişah olduktan sonra ise Manisa Sancakbeyliğine gönderildi. Babası II. Selim'in vefatından sonra 22 Aralık 1574'te İstanbul'a gelerek Osmanlı tahtına oturdu.

Padişahlığı
22 Aralık 1574 (Ramazan ayı) Çarşamba sabahı, Osmanlı mülkünü devralır almaz fetva ile ilk iş olarak 5 kardeşini boğdurmuştur. Osmanlı Devleti, Lehistan yönetimine hakim olmakla Avusturya'ya komşu olan iki müttefik elde etmiş olacaktı. Fransızlarla Kanuni döneminde iyi ilişkiler kurulmuştu. Fakat Fransız tahtının boşalması ile Lehistan'da iktidar boşluğu oluştu. III. Murad'ın isteği ile Erdel Beyi Bathary, Lehistan kralı oldu. Lehistan ile yapılan anlaşmalar sonucu kuzey sınırı güvenli hale getirildi.

III. Murad tahta geçtiğinde Kuzey Afrika kıyılarından sadece Fas Osmanlı topraklarına katılmamıştı. 1578 yılında Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Fas'ı ele geçirerek bölgedeki Portekiz gücünü kırdılar.

1584 yılında bir Yeniçeri isyanında öldürülen Trablusgarp Valisi Ramazan Paşa'nın ailesini İstanbul'a getiren gemiye Kefalonya açıklarında Venedik gemileriyle saldırı düzenlenmesi sonucunda Venedik ile uzun süredir devam eden barış sona erdi. Venedik senatosuna bir ültimatom gönderen III. Murad, Ramazan Paşa'nın ailesini ve mallarını Preveze'ye getirtmeyi başardı. Venedik'in de barışı korumak istemesi üzerine iki devlet arasındaki mesele çözüldü.

III. Murad zamanında Ceneviz, Venedik ve Fransızlara verilen kapitülasyonlar ile ticaret gemileri Osmanlı limanlarında ticaret yapma hakkına sahiptiler. 1583'de İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth bir elçi göndererek aynı imtiyazlardan faydalanmak istediğini belirtti. Venedik ve Ceneviz haricindeki kapitülasyonu olmayan devletlerin tüccarı, Fransız bayrağıyla Osmanlı limanlarına geliyordu. 1572'daki Bartalameos Katliamı yüzünden Katoliklerden yüz çevirmeye başlayan Osmanlı hükümeti, Papa'nın koyduğu stratejik harp malzemesi ambargosunu kırabilmek için Protestan olan İngiltere'ye yakınlaştı. Böylece Akdeniz'de İngiliz-Fransız rekabeti başlamış oldu. Bu rekabetten Osmanlı Devleti de birçok siyasi menfaat kazanmış oldu.

Şah I. Tahmasb'ın oğlu Şah II. İsmail, Osmanlı Devleti ve İran arasındaki barış antlaşmalarına riâyet etmemiş ve Osmanlıya bağlı bazı Emirleri kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Osmanlı hükümeti Van Beylerbeyine talimat vererek orada huzurun sağlanmasını istemişti. İran'ın Luristan valisinin Osmanlı devletine sığınması zaten gergin olan ilişkileri daha da kötüleştirdi. Bu arada Şah İsmail ölmüş, İran'da taht kavgaları başlamıştı. Bu durumdan yararlanmak isteyen Van Beylerbeyi, İran'a saldırdı. İlk İran savaşı on iki yıl (1577 - 1589) sürdü. Özdemiroğlu Osman Paşa komutasındaki Türk birlikleri İran kuvvetlerini Çıldır'da yendi. Bu savaştan sonra tüm Gürcistan fethedildi. 1578'de Tiflis, Osmanlı vilayeti durumuna getirildi. Aynı yıl Şirvan da Meşaleler Muharebesi ile Osmanlı topraklarına katıldı. Bu gelişmeler üzerine İran barış istemek zorunda kaldı. 21 Mart 1590 tarihinde Ferhat Paşa Antlaşması (İstanbul Antlaşması) imzalandı. Bu antlaşmaya göre Kars, Tebriz, Tiflis, Gence ve Şehrizur Osmanlı Devletinde kalacaktı. Bu antlaşma ile Osmanlı devleti doğuda en geniş sınırlarına ulaşmış oluyordu.

1590'da Avusturya ile yapılan 8 yıllık barış antlaşması 1593 yılında, Telli Hasan Paşa'nın başıbozukların oluşturduğu Uskukların üzerine yürümesini savaş sebebi sayan Avusturya ile bozuldu. Avusturya İmparatoru II. Rudolf ödemekte olduğu vergiyi vermediği gibi Eflak, Erdel ve Boğdan beylerini de isyana teşvik etti. Telli Hasan Paşa Hırvatistan sınırındaki Siska kalesini kuşatma altında tutuyordu. Hasan Paşa ve binlerce askerle birlikte Hersek Sancakbeyi de şehit düştü. Bunun üzerine Sinan Paşa'nın ısrarıyla 1593 yılında Avusturya'ya savaş ilan edildi. Savaş devam ederken 16 Ocak 1595'de III. Murad İstanbul'da felç geçirerek vefat etti. Cenazesi Ayasofya Camii avlusuna defnedildi.

1574'ten 1595'e kadar 21 sene Osmanlı Devleti'nin başında bulunmuştur. Saltanatı süresince başveziri olan Sokollu Mehmet Paşa'nın etkisinde kalmıştır. Saltanatı döneminde eşi Safiye Sultan, özellikle Sokollu Mehmet Paşa'nın 1579 yılındaki ölümünden sonra devlet yönetiminde oldukça önemli bir rol üstlenmiştir.

Saltanatı süresince Osmanlı topraklarının genişliği 19.902.000 km²'ye yükselmiştir. Osmanlı Devleti en geniş toprağa bu zamanda erişmiştir. III. Murad 16 Ocak 1595'te 49 yaşında iken vefat etmiş, Kabri Ayasofya Camii avlusundaki türbesine defnedilmiştir. Ayrıca Beşiktaş'taki Yahya Efendi Türbesini yaptırmış, Fethiye Camii'ni de kiliseden camiye çevirmiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Oturan Boğa

Oturan Boğa (Yerli dilinde: Tȟatȟáŋka Íyotake, İngilizce: Sitting Bull) (1831 – 15 Aralık 1890), ABD ordularına karşı savaşan son Kızılderili kabile şefi. Siyuların Lakota grubundan Hunkpapa kolunun reisi ve 25 Haziran 1876 tarihinde 7. Amerikan Süvari Birliği'ni yenen 3.500 savaşçının lideri.

Soykırım korkusuyla kabilesini Kanada'ya göç ettirdi ve 1881'e kadar orada yaşadı. Montana'daki bir ABD birliğine saldırınca yakalandı, ancak Amerikan hükümetince bağışlandı.

Yaşamının geri kalan bölümünü, Vahşi Batı Sirki ile dolaşarak geçirdi. Büyük ilgi odağı olan Oturan Boğa, izleyicilere kendi dilinde söverken, halk kendisine gülmüştür.

Aslında ilgisi olmamasına karşın Hayalet Dansı hareketinin önderliği ile suçlandı ve kendisini tutuklamaya gelen polislerle çatışırken hayatını kaybetti. İronik bir şekilde, tutuklamaya gelen polisler, zamanında Oturan Boğa'yla birlikte beyazlara karşı savaşan, ancak sonradan beyazların yönetimine girerek yerli polisi olan kızılderililerdir.

Oturan Boğa'nın beyazlar üzerine yaptığı bir konuşmadan kesit:
(...) Sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için yoksullarla güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve öteki süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor. (...)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Wilhelm Ludwig Thomsen

Vilhelm Ludwig Peter Thomsen ya da Vilhelm Thomsen (25 Ocak 1842 – 12 Mayıs 1927) Danimarkalı dilbilimci. Dancada Vilhelm olarak yazılmasına karşın Türkçe pek çok kitap ve çalışmada adı Wilhelm olarak geçmektedir.

1893 yılında, Rus Türkolog Friedrich Wilhelm Radloff (Vasili Vasilyeviç Radlof)'un yardımları ile Orhun Kitabeleri'ni çözümlemiştir.

Çocukluk yıllarında çeşitli dillere karşı ilgi duydu ve birçok yabancı dil öğrendi. Babasının isteği üzerine Kopenhag İlâhiyat Fakültesi'ne yazıldı. Ancak bir süre sonra Filoloji Fakültesi'ne geçerek klasik dillerle birlikte nordik dilleri filolojisi ve karşılaştırmalı dilbilim okudu. Arapça, Fince, Rusça, İspanyolca ve Macarca öğrendi. 1867'de Finlandiya'ya giderek Fince üzerine araştırmalar yaptı.

1869'da "Germen Dillerinin Fin-Lap Dilleri Üstündeki Etkisi" adlı teziyle doktorasını verdi. Bu teziyle 1870 yılında Berlin Akademisi'nden Bopp Ödülü'nü aldı. Daha sonra İslâv ve Roman dilleri üzerine çalışmalar yaptı. 1871'de Kopenhag Üniversitesi'nde doçent, 1875'te profesör ve 1909'da Danimarka Bilimler Akademisi başkanı oldu. Thomsen 1893'te Orhon Yazıtları'ndaki eski Türk yazısını çözerek Türkoloji alanında büyük bir başarı kazandı.

Başlıca yapıtları:
"Sprogvidenskabens Histoire" (Dilbilim Tarihi, 1902),
"Déchiffrement des İnscriptions de l'Orkhon et de l'İénissei, Notice Préliminaire" (Orhon ve Yenisey Yazıtları'nın Çözülmesi, Giriş Notları, 1893),
"İnscriptions de I'Orkhon et de Déchiffrées" (Çözülmüş Orhon Yazıtları, 1896),
"Une Lettre Méconnue des İnscriptions de l'İénissei" (Yenisey Yazıtları'nda Bilinmeyen Bir Harf, 1912), "Turcica" (Türkçe, 1916).


Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/dunyadan/4 ... z3LzAu2G00
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Danimarka

Danimarka Krallığı ya da kısaca Danimarka (Danca: Bu ses hakkında Danmark (yardım·bilgi)) Kuzey Avrupa'da İskandinavya'da başkenti Kopenhag olan ülkedir. Danimarka anayasal bir monarşi olup, devlet başkanı 2'inci Margrethe'dır. Grönland ve Faroe Adaları da Danimarka'ya aittir. İzlanda ise 1944'e dek Danimarka'nın egemenliği altında kalmıştı.

Danimarka'nın büyük bir bölümü Jylland yarımadası üzerindedir. Başkent, Danimarka adalarının en büyüğü olan Sjælland'ın üzerinde kurulmuştur. Sjælland, dar bir boğaz olan Sont Boğazı ile İsveç'ten ayrılır. Ayrıca, (bir köprü ile Jylland'a bağlı olan) Fyn, Lolland, Falster, Langeland ve Baltık Denizi'ndeki Bornholm adaları da Danimarka'ya aittir. Ülkenin güney komşusu Almanya'dır, İsveç doğu komşusudur.

Danimarka 1973'ten beri Avrupa Birliği üyesidir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Orhun Kitabeleri

Orhun Yazıtları, Göktürk Yazıtları ya da Köktürk Yazıtları, Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yolluğ Tigin yazmıştır. Yolluğ Tigin aynı zamanda Bilge Kağan'ın yeğenidir. Yazıtlarda bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile "Bengü Taşlar" denmiştir.

Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun Vadisi'nde bulunmuşlardır. Bu yazıtlar II. Göktürk Kağanlığı'na aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmışlardır.

1893 yılında[1] Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır.

Bulunması ve üzerinde yapılan incelemeler
Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan 13. yüzyıl Moğol tarihçisi Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan-güşa adlı yapıtında söz etmişti. Çin kaynakları da yazıtların dikilişini bildirmekteydi. Yine de bu durum 18. ve 19. yüzyıllara kadar bilim dünyasının bilinmeyeni olarak kalmalarına engel olamadı. İlk olarak Rus çarı I. Petro'nun emriyle Sibirya'nın bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen İsveçli tutsak subay Johan von Strahlenberg, 1721 yılında Güney Sibirya'da, Yenisey Irmağı'nın yukarı mecrasında bu yazı ile yazılmış ve Kırgızlara ait oldukları düşünülen mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları'ndan bir tanesini keşfetti. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg, İsveç'e dönüşünde bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap hâline getirip 1730 yılında Stockholm'de yayınladı. Böylece Orhun Yazıtları bilim dünyasının dikkatini çekmiş oldu.

Bu gelişmeye rağmen Sibirya'ya araştırma amacı ile ilk bilimsel heyetler ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru gönderilebilmiştir. Bu ilk heyetler 1887 ile 1888'de Finlandiya'dan Sibirya'ya gönderilen Fin araştırma heyetleri idi. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucu Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez olarak yayımlanmıştır. Aynı yıl Rus arkeologlarından Nikolay Mihailoviç Yadrintsev Moğolistan'da, Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazı ile yazılmış çok daha büyük iki yazıt buldu. Yadrintsev'in Orhun Yazıtları adı verilen bu iki büyük yazıt ile ilgili eseri 1890 yılında yayımlandı. Moğolistan'daki bu yeni keşif üzerine Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gitti. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonunda Orhun Yazıtları'nın mükemmel kopyaları yayımlandı. Orhun Yazıtları aynı yıl Rusya'da da yayımlandı. Bu ikinci yayın Vasili Radlof'un başkanlığında yapılan Rus bilim heyetinin gezisi sonucu ortaya çıkmıştı.

Orhun Yazıtları'nın Finlandiya'da yayımlanan atlası bu taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının bir çevirisini de içeriyordu. Bu kısa Çince metin hiç şüphesiz bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çeviri olamazdı; fakat bu Çince metin bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu haber veriyordu. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusunu cevaplamış oluyordu. Bu iki yazıt Türklerin atalarında kalma idi; bunlarda kullanılan dil de eski bir Türk lehçesinden başka bir şey olamazdı.

Bu husus, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen'in 15 Aralık 1893'te Kopenhag Bilimler Akademisi'nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan "runik" yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurduğu zaman hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde aydınlanmıştı. Thomsen'in eski Türk "runik" yazısının çözümü ile ilgili raporu çok geçmeden Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayımlandı.

Thomsen'in eski Türk "runik" yazısını çözümü bilim dünyasında, özellikle Türkologlar arasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Vasili Radlof, daha 1894 Mart'ında Orhun Yazıtları üzerine hazırlayacağı eserinin ilk kısmı olan Erste Lieferung'u yayımladı. Bu eserin ikinci kısmı aynı yılın Mayıs ayında, üçüncü kısmı da 1895'te yayımlanmıştır. Orhun ve Yenisey yazıtlarının bu yayını acele ile hazırlanmış bir eser olduğundan okuma ve açıklama yanlışları ile doludur.

Radlof gibi aceleci davranmayan Thomsen ise iki büyük yazıtını yayınını 1896'da gerçekleştirmiştir. Birinci kısımda eski Türk "runik" yazısı ile yazının sistemi "runik" harfli örneklerle ayrıntılı şekilde incelenmektedir. Bu kısımda ayrıca eski Türk yazısının kökeni sorunu da ele alınmıştır. Eserin ikinci kısmı eski Türk tarihi ile ilgili bir inceleme yazısı ile başlamakta, bundan sonra da iki yazıtın yazı çevrimli metinleri ve Fransızca çevirileri verilmektedir.Yazıtındaki Çinçe yazıtın Edward Harper Parker tarafından yapılmış İngilizce bir çevirisini de içermektedir. Thomsen'in bu başarılı yayını kendisinden sonra Orhun Yazıtları üzerine çalışan bilginler tarafından da örnek alınmıştır.

Radlof, 1897'de yazıtları incelediği eserinin ikinci basımını yayımlamıştır Kül Tigin yazıtının Rusça bir yayını da 1899'da Platon Mihayloviç Melioranski tarafından yapılmıştır. Aynı yıl, Radlof yazıtların yeni basımının ikinci cildini yayımlamıştır. Radlof'un bu eseri F. Klementz tarafından Bain-Tsokto mevkiinde bulunan Tonyukuk yazıtının "runik" harfli metni ile yazı çevrimi ve Almanca çevirisini içerir. Bunları açıklamalar[20] ve sözlük bölümleri izler. Bu eserin devamına ayrıca çok önemli iki inceleme yazısı da eklenmiştir. Bunlar Friedrich Hirth'in ve Wilhelm Barthold'un

Türkiye'de Orhun Yazıtları ile ilgili ilk kitap 1924 yılında Türkolog Necib Asım tarafından Osmanlı Türkçesi ile yazılmış ve Orhun Abideleri adıyla yayımlanmıştır. Necib Asım bu kitabını Radlof ile Thomsen'in eserlerinden yararlanarak hazırlamıştır. Harf devriminden önce Osmanlı alfabesi ile yayımlanmış olan bu eserin bugün ise ancak tarihî değeri vardır.

Orhun Yazıtları ile ilgili bir kitap Türkiye'de ikinci kez Hüseyin Namık Orkun tarafından yayımlanmıştır. Dört cilt olarak yayımlanan bu eserin birinci cildi Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarına ayrılmıştır. Orkun, Thomsen'in yayınını örnek almış, onun daha sonradan yaptığı düzeltmeler ve Kâşgarlı Mahmud'un sözlüğünden yararlanmıştır. Orkun, Thomsen'in bazı okuyuşlarını düzeltmek istemiş ise de bu pek başarılı olamamış, Thomsen'in doğru okuduğu bazı kelimeleri de düzeltmek isterken yeni yanlışlar yapmıştır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Orhun alfabesi

Orhun alfabesi ya da Göktürk alfabesi (Azerice: Orxon əlifbası), (Moğolca: Höh-Türügiyn biçig, хөх Түрүгийн бичиг) Türklerin kullandığı ilk yazı sistemi olan ve Göktürkler'e ait Orhun Yazıtları'nda kullanılmasından ötürü bu adla anılan alfabedir.

Tarihi ve kullanımı;
İlk buluntular ve çözülmesi
Orhun alfabesinden günümüze kalan en büyük kalıntılar olan Göktürkler döneminde dikilen yazıtların çözülüp değerlendirilmeleri ancak 19. yüzyıl sonunda gerçekleşebilmiştir. Bu yazıtlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundakilerdir. 1889'da ise Orhun Yazıtları denilen iki büyük yazıt daha ortaya çıkarılmıştır. Bunların öteki yazıtlardan farklı olarak arka yüzlerinde Çince metinler bulunuyordu. Bu yazıtlar 1893'te Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen tarafından çözülmüş ve böylece, bu yazıtların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirilmiş oldukları, bu yazının Göktürklere özgü bir alfabe olduğu ve bu dilin de Eski Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde, gün geçtikçe Asya’da bu yazı sistemiyle yazılmış yeni Türk yazıtları ortaya çıkarılmakta ise de en tanınmış Türk yazıtları hala Orhun Vadisinde, Yenisey ve Yedisu bölgesindekilerdir.

Tarihsel kullanımı
En eski örnek, Kazakistan'da Sakalara ait olduğu düşünülen Esik Kurganı'nda bulunan ve M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen[1] bir gümüş tabağın üzerindeki iki satırlık yazıda görülmektedir. Bundan sonraki en eski örneği ise Orhun mezar külliyesindeki anıtların dikilişinden iki yüzyıl önce Yenisey'deki anıtlarda görülür.[kaynak belirtilmeli] Soğdiyan alfabesi, Pahlavi alfabesi ve Karosthi alfabesinden esinlenilerek icad edilen[2] ve Sakalar, Hunlar, Gök Türkler, Uygurlar, Kırgızlar[kaynak belirtilmeli] tarafından doğduğu coğrafyada kullanılan Orhun yazısı, bazı Türk boylarınca Avrupa'ya da taşınmıştır. Hatta 16. yüzyıla kadar Macaristan'da Sekeller arasında kullanıldığı bilinmektedir.

Kökeni hakkında tartışmalar
Kazım Mirşan başta olmak üzere bir grup araştırmacı Orhun alfabesindeki birçok harfin, diğer bütün alfabelerde olduğu gibi o milletin sık kullandığı resimlerden türetildiğini, örneğin Orhun alfabesindeki Old turkic letter Y1.png → "y" harfi Türklerin hayatında önemli bir yer arz eden "yay" kelimesinden geldiğini[kaynak belirtilmeli], Old turkic letter OQ.png → "oq" veya "ok" harfinin de bildiğimiz "ok" kelimesinden türetildiğini, Old turkic letter UK.png → "ök" harfinin de eski Türkçe'de kullanılan "ök (keçi)" kelimesinden geldiğini öne sürmüştür.

Göktürk alfabesinin Soğdcadan (Sogd yazısından?) türediği de öne sürülmüştür.[kaynak belirtilmeli] Bu sava karşı çıkanlar ise bu bağıntıya dair bir kanıt olmadığı ve bu savın Pehlevi döneminde İran'daki ve çevre ülkedeki Türkleri etkilemek amacıyla desteklendiğini öne sürmektedir.

Yapısı
Orhun alfabesi ve bu alfabeyle yazılmış metinler Marcel Erdal, Wolfgang Scharlipp, Talat Tekin gibi araştırmacılar tarafından ayrıntılı olarak çalışılmıştır.

Orhun alfabesi'nde 38 harf vardır (Orhun harflerinin prototipi olarak görülen Yenisey yazı sisteminde 150'den fazla işaret vardır. Bu işaretlerin elenerek Orhun alfabesi'nde 38'e indirildiği görülüyor).

Bu harflerin 4 tanesi ünlü, geriye kalan 34 tanesi ünsüz işaretleridir. Doğal olarak Türkçe'de bu kadar sessiz harf bulunmaz. Bu durumun nedeni Orhun alfabesi'nde birçok sessiz harfin iki işaret ile gösterilmesidir. Somutlaştırılırsa, yanındaki seslinin kalın ya da ince oluşuna göre, "b,d,g,ğ,l,n,r,s,t,y" seslerini veren ikişer adet harf mevcuttur. Yani "bilge" sözcüğünü yazarken kullanılan "b" ile "bars" sözcüğünü yazarken kullanılan "b" birbirinden farklıdır. Ayrıca "ık,ok,nç,yn" gibi çift ses, çift ünsüz işaretleri de mevcuttur.

Sessiz harfler açısından kalabalık olan Orhun alfabesi, Türkçe'nin 8 sesli harfine karşılık 4 harfe sahiptir. "a,e", "ı,i", "o,u", "ü,ö" sesleri ayrılmadan yazılır ünlü uyumlarına göre gerektiği biçimde okunur.

Orhun Anıtları ile dönemin öteki yazıtları arasında, hatta Orhun'daki yazıtlar arasında kullanılan harflerin biçimleri bakımından (özellikle Tonyukuk Anıtı'nda kullanılan yazıda) bazı farklılıklar vardır. Yine Tonyukuk Yazıtı'nda ötekilerde olmayan "baş" logogramı ile s, ş seslerini ünleyen kare biçiminde bir harf daha vardır. Bu harfler Göktürk alfabesinde olduğu gibi Türkiye Türkçesinde de çok kullanılır.

Yazma şekli
Orhun harfleri kullanılarak yazılan metinde (günümüzde kullandığımız Latin harfleriyle yazımda olduğu gibi) harfler bitişmez, ayrı yazılır.

Sözcükler, aralarına üst üste iki nokta koyulmak suretiyle birbirinden ayrı yazılır. Bunun dışında herhangi bir noktalama işareti yoktur. Yazı genellikle (Arap ve Fars alfabesindeki gibi) sağdan sola yazılır. Soldan sağa yazıldığı durumlarda harfler de ters dönük olarak yazılır.

Orhun yazısında seslilerin çoğu kez yazılmadığı görülür. Sesliler ilk hecede yazılır, sonrasında gelen sesliler de aynıysa diğerleri yazılmaz. Son harf sesliyle bitiyorsa o sesli de yazılır. Orhun yazısının sessiz harf yazımı da sağlamdır. Harf fazlalığına karşın önemli bir karışıklık ve karıştırma durumu görülmez. Ancak kalın ve ince sessizlerin, bazı yerlerde birbirinin yerine kullanıldığı da görülür. Ayrıca "s" harfi birçok kez "ş" için de kullanılmış ve ayrıca birbirine benzediği için (tabi ki Orhun alfabesinde) bir iki sözcükte de "l" yerine "ş" ve "kalın s" yazılmıştır.

Yazma kuralları türkolog Mehmet Kömen tarafından da kitaplaştırılmıştır.

Harfleri
Göktürk (Orhun) Abecesi
Kullanım Göstergeler Latin harf çevirisi (transliterasyon) ve IPA çevriyazısı (transkripsiyon)
Ünlüler Old turkic letter A.png A,E /a/, /e/
Old turkic letter I.png I,İ /ɯ/, /i/, /j/
Old turkic letter O.png O,U /u/, /o/, /w/
Old turkic letter U.png Ö,Ü /ø/, /y/, /w/
Ünsüzler Ünlü Uyumu
(¹) — Kalın,
(²) — İnce
ünlüler ile Old turkic letter B1.png Old turkic letter B2.png B¹ (ab) /b/ B² (eb) /b/
Old turkic letter D1.png Old turkic letter D2.png D¹ (ad) /d/ D² (ed) /d/
Old turkic letter G1.png Old turkic letter G2.png G¹ (ag) /g/ G² (eg) /g/
Old turkic letter L1.png Old turkic letter L2.png L¹ (al) /l/ L² (el) /l/
Old turkic letter N1.png Old turkic letter N2.png N¹ (an) /n/ N² (en) /n/
Old turkic letter R1.png Old turkic letter R2.png R¹ (ar) /r/ R² (er) /r/
Old turkic letter S1.png Old turkic letter S2.png S¹ (as) /s/ S² (es) /s/
Old turkic letter T1.png Old turkic letter T2.png T¹ (at) /t/ T² (et) /t/
Old turkic letter Y1.png Old turkic letter Y2.png Y¹ (ay) /j/ Y² (ey) /j/
Sadece (¹) — /q/
Sadece (²) — /k/ Old turkic letter Q.png Old turkic letter K.png K (ak) /q/ K (ek) /k/

Tüm ünlüler ile Old turkic letter CH.png -Ç /ʧ/
Old Turkic letter M.svg -M /m/
Old turkic letter P.png -P /p/
Old turkic letter SH.png -Ş /ʃ/
Old turkic letter Z.png -Z /z/
Old turkic letter NG.png -NG (eñ) /ŋ/
Birleşik Sesler + Ünlü Old turkic letter ICH.png İÇ, Çİ, Ç /iʧ/, /ʧi/, /ʧ/
Old turkic letter IQ.png IK, KI, K /ɯq/, /qɯ/, /q/
Old turkic letter OQ.png Old turkic letter UK.png OK, KO,
UK, KU,
K /oq/, /qo/,
/uq/, /qu/,
/q/ ÖK, KÖ,
ÜK, KÜ,
K /øk/, /kø/,
/yk/, /ky/,
/k/
+ Ünsüz Old turkic letter NCH.png -NÇ /nʧ/
Old turkic letter NY.png -NY /ɲ/
Old turkic letter LT.png -LT /lt/, /ld/
Old turkic letter NT.png -NT /nt/, /nd/
Sözcük ayırma imi Old turkic letter SEP.png yok
(-) — Sadece sözcük sonunda

Örnekler
Orhun Yazıtlarında yazılışına göre Tengri sözcüğü
Old turkic letter I.png Old turkic letter R2.png Old turkic letter NG.png Old turkic letter T2.png — yazıt T²NGR²I — harf çevirisi /teŋri/ — ses değerlerinin IPA abecesiyle çevriyazısı teñri — Türk Latin

Bazı ideografik yorumlar
ev sözcüğü: Old turkic letter B2.png harfi ince ünlülerle kullanılır ve sözcük içinde /be/ veya /eb/ diye okunur. Şekli bir çadırı andırmaktadır. Tek başına /eb/ diye okunur ve ev anlamına gelir. Nitekim ev sözcüğü zaten /b/ sesinin sonradan /v/ sesine dönüşmesiyle eb > ev şekline dönüşmüştür.

ok sözcüğü: Old turkic letter OQ.png harfi sözcük içinde /ok/, /ko/, /uk/, /ku/ gibi okunuşlara sahiptir. Açıkça şekli aşağı doğru bir oktur, zâten tek başına okunduğunda /ok/ sesini verir.

ay ve yay sözcükleri: Old turkic letter Y1.png harfi sözcük içinde /ay/ veya /ya/ diye okunur, kalın ünlülerle kullanılır. Şekli yarım aya benzetilebilir. Ayrıca /ya/ diye okunduğunda yay anlamına gelir, kaldı ki şekli aynı haklılıkla yaya benzetilebilir. Nitekim, ya > yağ > yay dönüşümü olduğu düşünülmektedir.

at , dağ sözcükleri ve atmak eylemi: Old turkic letter T1.png harfi sözcük içinde /at/ veya /ta/ diye okunur, kalın ünlülerle kullanılır. Şekli yükseklik, uzaklık kavramlarını çağrıştırabilir. Tek başına dağ ya da at anlamına gelir. ta > tağ > dağ dönüşümüne uğradığı açıktır. Kaldı ki Anadolu'da hâlâ uzaklık, büyüklük ya da abartı belirtmek için taa deyişi yaygındır. Bunun yanında farklı zamanlarda şekli değişmiştir. Genelde bu şekillerin bir atın üstüne binmiş adam çağrışımı yaptığı da düşünülmektedir. Gökbey Uluç'a göre ise "atmak" eyleminden türemiştir ve "ok"la "yay" dan oluşan damgalar, atılmayı simgeler.

en pekiştirme sıfatı: Old turkic letter NG.png harfi /eng/ diye okunur. Şekli, tek kolunu açılı olarak kaldırmış bir kişi olarak düşünüldüğünde büyük bir şeyi gösteren kişi çağrışımı yapmaktadır. Zaten bugün de buna benzer olarak pekiştirme anlamı taşır ("en büyük", "en yüksek", vb.).

Bugünkü uygulama ve sayısal ortam
ISO'nun eski/yeni tüm "yazı sistemleri adlarının kodları" için önerdiği ISO 15924 standardında, Old Turkic - Orkhon Runic adı ve Old_Turkic aliasıyla yer alıyor; kodu Orkh ve numarası da 175.

Unicode'un şu an geçerli son sürümü 6.0 içinde, Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılmış harfler tek bir tabloda birleştirilerek "Old Turkic" olarak adlandırılmış ve bu karakter tablosuna 10C00-10C4F aralığındaki blok ayrılmış durumda.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Macaristan

Macaristan (Macarca: Magyarország IPA: [ˈmɒɟɒrorsaːɡ] ( dinle)), Orta Avrupa'da Karpatlarda kurulu olan ve denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Komşuları batıda Avusturya ve Slovenya, kuzeyde Slovakya, doğuda Romanya ve Ukrayna, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan'dır. Başkenti Budapeşte olan Macaristan, OECD, NATO, AB, Visegrád Grubu ve Schengen üyesidir. Ülkedeki resmi dil, Fin-Ugor dillerinden olan ve Avrupa Birliği'nin 24 resmi dilinden biri olan Macarcadır. Bu bağlamda Macarca, Avrupa Birliği'nde Fince, Estonca ve Maltaca ile beraber Hint-Avrupa dillerinden olmayan dört dilden biridir.

Hüküm süren Kelt (MÖ 450 sonrası) ve Roma (MÖ 9 - 5. yüzyıl) dönemlerinden sonra Macaristan'ın kuruluşu 10. yüzyılda Roma tarafından 1000 yılında tahta oturtulan I. István'ın büyük büyükbabası Árpád önderliğinde Macarların Asya'dan bölgeye gelişiyle Macaristan tarihi başlar. Macar Krallığı çeşitli kesintilerle de olsa 946 yıl varlığını sürdürdü. Bu süreçte de batının kültürel merkezlerinden biri oldu. Zamanının süper güçlerinden olan Macaristan, ittifak devletleriyle girdiği I. Dünya Savaşı'nı kaybedince ülke topraklarının üçte ikisinden fazlasını 3.3 milyon etnik Macar halkıyla beraber kaybetti. Buna neden olan ve 1920 yılında imzalanan Trianon Antlaşması, Macar tarihinin en kötü olaylarından biri olarak kabul edildiği gibi, ağır şartlarıyla bilinmektedir. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile birlik olan Macaristan, bunun ardından Sovyet Rusyası tarafından ele geçirildi ve 1947 ile 1989 yılları arasında komünist yönetimi benimsedi. Bu dönemde Macaristan, 1956 Macar Devrimi gibi olaylarla uluslararası bir tanınırlık elde etti. Macaristan 1989 yılındaki devrimle Doğu Bloğu'nun çökmesiyle sınırlarını Avusturya'ya açtı. Bu yıldan sonra da parlamenter cumhuriyet sıfatını elde etti. Bugün ülke geniş gelire sahip bir ekonomi barındırmaktadır. Ayrıca bölgesel bazı kaynakları da tekelinde bulundurmaktadır.

Önceki on yılda Macaristan dünyanın onuncu dinamik ekonomisi olarak gösterildiği gibi, dünyanın on beş turistik merkezinden biridir. Aynı şekilde başkent Budapeşte, dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak gösterilmektedir. Ülkedeki Hévíz Gölü, dünyanın en büyük ikinci termal gölüdür. Yine Balaton Gölü, Orta Avrupa'daki en büyük göldür. Son olarak Hortobágy, Avrupa'nın en geniş otlağıdır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Türkiye - Macaristan dostluk antlaşması

İki ülke arasında 18 Aralık 1923 tarihinde İstanbul’da imzalanan Dostluk Antlaşması (Muhadenet Muahedenamesi / Traite d’amitié) yeni Türk devletinin Türkiye Cumhuriyeti adını kullanmak suretiyle bağımsız bir devletle imzaladığı ilk antlaşma olması açısından değer ve önem taşımaktadır. Macaristan’ın da Trianon Antlaşması sonrasında imzaladığı ilk dostluk antlaşması Türkiye iledir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

İlk nükleer reaktörler

Bu listede dünya çapında, ticari elektrik üretme maksatlı bütün nükleer santraller vardır. Askeri, deney, araştırma, gemi vb özel santraller kapsam dışıdır. Listeye, hâlen hizmette bulunanların yanı sıra hizmetten çıkan ve inşaatı sürenler de dahildir.

Dünya çapında 2006 yılının sonuna kadar, toplam 31 ülkede 435 adet reaktör ünitesi 210 adet Nükleer santralde toplam 367.398 Megawatt (MW) kapasite ile ticari kullanım için elektrik üretmiştir.

39.125 MW toplam kapasiteli 125 reaktör ünitesi hizmet dışına alınıp, 23.641 MW toplam kapasiteli 29 adet reaktör ünitesi yeni inşaa halindedir. (Aralarında 10 adetinin inşaat süresi 15 seneyi geçmektedir.)

Dünyada ilk kamu elektrik şebekesine elektrik veren santral 26 Haziran 1954'te Rusya'da Obninsk santrali olmuştur.
27 Ağustos 1956'da ilk ticari maksatlı olarak İngiltere'de Calder Hall 1 (50 MW) olmuştur.
Birleşik Krallık'ta, Oldbury santrali, 7 Kasım 1967'de hizmete girıp ve hâlen kullanılan en eski santraldir.
Kashiwazaki Kariwa Japonya'da bulunan 7 reaktör üniteli santral, şu an dünyanın en güçlü santralidir. (8212 MW kapasite)
Fransa'da bulunan 2 Civaux reaktör ünitesi, şu an dünyanın en güçlüleridir. (1561 MW brüt kapasite)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Nükleer Reaktör

Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır. Nükleer reaktörler bazen nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çevrilen santraller olarak kullanılırlar.

2005 itibarıyla dünyada 1100 civarında nükleer reaktör çalışır durumdadır. Bunların yaklaşık 310 tanesi araştırma reaktörüdür. Sanayi ve ilaç için izotop üretiminde kullanılmaktadır. 400ü aşkın reaktör denizaltılarla ilgilidir. 445 dolayında reaktör ise elektrik enerjisi üretimine yönelik olarak faaliyet göstermektedir.

Yeryüzündeki en büyük nükleer güç üreticisi ABD dir ve 1998 yılı itibarıyla 676,70 TWh nükleer enerji üretmektedir. ABD aynı zamanda çalışır durumda olan 104 santral ile en fazla santrale sahip olan ülke konumundadır. İkinci en büyük üretici Fransa'dır ve 1998 itibarıyla 368,40 Twh nükleer enerji üretmektedir. Bu ülkeleri Japonya 306,94 Twh, Almanya 145,20 TWh, Rusya 95,38 Twh, İngiltere 91,14 Twh, Güney Kore 85,19 Twh, Ukrayna 70,64 Twh, İsveç 70,00 Twh, Kanada 67,50 Twh izlemektedir.

Ülke içinde üretilen enerjinin yüzde dağılımı açısından bakıldığında 1988 itibarıyla Litvanya toplam enerjisinin % 77,21'ini nükleer üretimle karşılarken, bu oran Fransa'da % 75,77'dir. Bu ülkeleri Belçika % 55,16, İsveç % 45,75, Ukrayna % 45,42, Slovakya % 43,80, Bulgaristan % 41,50, Güney Kore % 41,39, İsviçre % 41,07 ile izlemektedir.

Türkiye'de etkin durumda olan tek nükleer reaktör; Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde bulunan TR-2 Araştırma Reaktörü'dür.

Yeterli miktarda fizyon reaksiyonu verebilen maddenin, uygun biçimde yerleştirildiği ve bununla da denetim altında zincirleme bir fizyon reaksiyonunun başlatılıp sürdürülebildiği aygıttır. Ağır çekirdeklerin bölünme ürünleri büyük miktarlarda enerji içerirler. Bu enerji ısıya dönüşerek birçok yüksek sıcaklıkta gerçekleştirilebilen işlemler için yararlı olur. Ayrıca, daha önemlisi bu ısıdan aşırı ısınmış ve yüksek basınçlı su buharı elde etmede yararlanılır. Bununla buhar türbini döndürülerek elektrik üretilir. Bu tür tesisler Nükleer Enerji Santraları adını alırlar. Reaktörlerin çoğu elektrik üretimi için çalışırlar. Bazı küçük boyutlu reaktörler nükleer denizaltı gemileri ile su-üstü gemilerinde kullanılır. Reaktör son derece kusursuz biçimde yalıtılmış ve dışarıya radyasyon sızması önlenmiş olmalıdır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön