823. sayfa (Toplam 899 sayfa)
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:34
gönderen ustax66
hidrojen bombası
Tahrip gücü yüksek termonükleer bomba. Altmış megatona kadar çıkarılabilen tahrip gücü ile 390 km2’lik bir alanda (takriben 11 km yarıçaplı dairesel bir alan) tahribat meydana getirir. Yakıcı sıcaklığı 26 km yarıçaplı dairesel alanı etkiler. Hidrojen bombası hidrojenin izotopları olan döteryum ile trityumun çekirdeklerinin kaynaşması (füzyon) reaksiyonunun zincirleme olarak devam etmesiyle meydana getirilir. Füzyon reaksiyonunun başlayabilmesi için yaklaşık 3,5x107 °K civarında kritik bir sıcaklığın elde edilmesi gerekir. Bu da atom bombasının patlatılmasıyla açığa çıkan ısı ile elde edilir. Atom bombası bir kere patlatıldıktan sonra füzyon reaksiyonu başlar ve bundan sonraki füzyon reaksiyonları için yeterince enerji açığa çıkarhidrojen bombası
Atom bombası ile hidrojen bombası (termonükleer bomba) arasındaki esas fark, hidrojen bombasında, iki hafif atom çekirdeğinin daha ağır bir çekirdek (helyum çekirdeği) oluşturacak biçimde kaynaşması sonucunda açığa çıkan enerjiden faydalanılması, atom bombasında ise ağır bir atom çekirdeğinin daha hafif iki çekirdek oluşturacak biçimde bölünmesiyle (fisyon) açığa çıkan enerjiden faydalanılmasıdır.
Atom çekirdeği pozitif yüklü olduğundan normal şartlarda diğer bir atomun çekirdeğini iter. Ancak bir atom bombasının patlatılması ile ulaşılan milyonlarca derecelik sıcaklık neticesinde çekirdekler bu itme kuvvetini yenecek kadar bir kinetik enerjiye kavuşur. Çok hafif olan hidrojen çekirdekleri küçük pozitif yüklerinden dolayı nispeten az bir itme direnci gösterirler. Bu bakımdan hidrojen çekirdeklerinin kaynaşması (füzyonu) başka atomlarınkine göre daha kolay gerçekleşir.
Hidrojenin izotoplarının kaynaşarak helyum çekirdeğini meydana getirmeleri esnasında kütlelerinin yaklaşık % 0,6’sı yok olur ve enerjiye dönüşür. Bunun sonucunda meydana gelen enerji miktarı Albert Einstein’in ünlü E= m c2 formülü ile belirlidir. Bu formülde E açığa çıkan enerji, m kütle değişmesi ve c de ışık hızıdır.
Bir termonükleer bomba patladığında büyük bir gürültü, ışık, ısı ve nükleer serpintiler meydana gelir. Patlama sonucu meydana gelen şok dalgası kilometrelerce mesafelerdeki binaları yerle bir edebilecek kadar güçlüdür. Bombanın ışığı kilometrelerce uzaktaki insanlarda körlüğe bile yol açabilir. Bombanın yüksek ısısı geniş bir alandaki ağaç ve çalılıkları yakarak büyük yangınlara sebep olur.
Hidrojen bombasının tahrip gücü uranyum ve plutonyum kullanılan atom bombalarının tahrip gücünden oldukça yüksektir. Mesela SSCB’nin 1961 de patlattığı 60 megatonluk hidrojen bombası, İkinci Dünya Savaşında Hiroşima’ya atılan 15 kilotonluk atom bombasından yaklaşık 4 bin defa daha güçlüydü. Bir termonükleer bombanın gücü bir milyon ton dinamitin gücüne eşit olan megaton cinsinden ifade edilir. Stratejik füzelere yerleştirilebilen hidrojen bombalarının gücü 100 kiloton ile 1,5 megaton arasında değişir. Termonükleer bombalar kıtalararası balistik füzelerin savaş başlıklarına sığabilecek boyutlarda da üretilebilirler. Bu bombalar dünyanın çevresini yarım saatten az bir sürede dolanabilecek bir hızla giderken tespit edilen hedefin birkaç yüz metre yakınına düşürülebilirler.
Hidrojen bombasından ilk defa 1950’lerin başında süper bomba diye bahsedilmeye başlandı. Amerikalıların 1 Kasım 1952’de denediği 5 ila 7 megatonluk hidrojen bombasının patlatılmasıyla bir ada ortadan kayboldu ve 5-6 m derinliğinde 1609 m çapında bir çukur açıldı. SSCB ilk termonükleer bomba denemesini 12 Ağustos 1953’te gerçekleştirdi. Günümüzde birçok ülkenin ordularında 20 binden fazla termonükleer bomba bulunduğu tahmin edilmektedir. 5 Mart 1970’te nükleer silahların
yaygınlaştırılmasını yasaklayan bir anlaşma kabul edildiği halde bilhassa büyük devletler silah yapımına bütün hızları ile devam etmektedirler.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:39
gönderen ustax66
Eniwetok Adası
Enewetak Mercan Adaları veya Eniwetok, Büyük Okyanus'ta yer alan 40 adet mercan adacığından meydana gelen takım adalardır. Bikini Mercan Adası'nın 305 km batısında yer almaktadır. 1885 yılında Marshall Adaları'nda Alman kolonisi kurulmadan önce çok sayıda ticaret gemisi, bu adaya uğramıştır. 1914 yılında Japonya tarafından ele geçirilen adalar, 1920 tarihli Milletler Cemiyeti kararınca Japonya'ya bırakıldı. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla beraber Şubat 1944'te Amerika Birleşik Devletleri tarafından ele geçirilen adalar, savaş bitimine kadar donanma üssü olarak kullanıldı. Günümüzde de Amerika'ya bağlı olan Enewetak Adaları, 1974'ten beri Amerikan hükumeti tarafından "Eniwetok" diye adlandırılmaktadır. Ayrıca çok sayıda askeri deney bu adalarda yapıldı.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:44
gönderen ustax66
Cem Adrian
Cem Adrian gerçek adı Cem Filiz olan (d. 30 Kasım 1980, Edirne), Türk müzisyen.
Babası tüccar, annesi ev hanımı olan Yugoslav göçmeni bir ailenin 2. çocuğu olarak Edirne'de doğmuştur. Gerçek adı ise Cem Filiz'dir. Sesi 4,5 oktavlık bir aralığa sahiptir. Adrian sahne soyadını doğduğu ve büyüdüğü Edirne şehrinin antik çağlardaki ismi olan Hadrianoupolis'ten esinlenerek almıştır.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:47
gönderen ustax66
Orhan Eyüpoğlu
Orhan Eyüpoğlu (d. 1918, Samsun, Türkiye - ö. 30 Kasım, 1980), Türk siyasetçi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kaymakamlık, İstanbul Emniyet Müdür Muavinliği ve Belediye Reis Muavinliği, Serbest Avukatlık, 1(XII), 2(XIII), 3(XIIII), 4(XV) ve 5(XVI) Dönem İstanbul Milletvekilliği ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:49
gönderen ustax66
Aydın Gün
Aydın Gün; (d. 1917, Adana - ö. 30 Kasım 2007 - Berlin), Opera Sanatçısı, Rejisör, İstanbul ve Ankara Operası'nın kurucusu.
Carl Ebert’in asistanı olan Tenor Aydın Gün Türkiye'de operanın gelişmesine çok büyük katkıları olan değerli bir kültür sanat insanıdır. 19 Şubat 1957’de Ankara Devlet Operasında sahnelenen ve Van Gogh’un hayatı üzerine kurgulanan operanın rejisi Aydın Gün’e aitti.
Gün, operayı Ankara dışına taşımak ve İstanbul'da ikinci bir opera oluşturmak için çok çalıştı. Türk operasına daha başından beri damgasını vuran kişilerden biri olan Aydın Gün, yöneticiliğinin yanında birçok eserde başrolleri üstlenmiş ve eserler sahneye koymuştu. Aydın Gün bu birikimini İstanbul’a taşımış; İstanbul Belediyesi Şehir Operasını açmak için bütün hazırlıkları tamamlamıştı. 19 Mart 1960’ta Tepebaşı Tiyatrosunda "Tosca"'yı seslendirmek için perde açıldı. Dönemin Belediye Başkanı Kemal Aygün’ün de desteğiyle sanat hayatımıza kazandırılan İstanbul Operası, bu tarihten sonra birbirinden güzel eserleri sahnelemeye başlamıştı.
Aydın Gün, 1950’li yılların sonlarından itibaren opera klasiklerinden yaklaşık 40 yapıtın rejisini yaptı ve yurtdışında operalar sahneledi.
1951 yılında Rigoletto rejisiyle büyük başarı kazandı. Bunun üzerine devlet tarafından Viyana’ya gönderildi. 1957 yılında Klagenfurt Operası’nda Turandot ve Rigoletto’nun rejisörlüğünü üstlenmiştir. 1966 yılında Paris’te Giacomo Puccini’nin "La Fanciulla del West" operasını, 1972 yılında Nantes kentinde Giuseppe Verdi’nin "Aida" operasını sahneledi.
Aydın Gün, Devlet Operası Genel Müdürlüğü ve Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin Sanat Yönetmenliği gibi görevlerde bulundu, Avrupa Konseyi Kültür Ödülünün yanı sıra 1988 yılında "Devlet Sanatçısı" unvanıyla onurlandırıldı.
1973 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan Aydın Gün, 1974–1993 yılları arasında Uluslararası İstanbul Festivali’nin Genel Müdürü olarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yaptığı birçok etkinliğin öncüsü oldu. Yirmi yıl süreyle Uluslararası İstanbul Festivali’nin sanat yönetmenliğini yapmış, İstanbul Bienali’nin ilk yılları sayılan Çağdaş Sanat Sergileri’ni o başlatmıştı.
İKSV’deki görevinin ardından CRR'nin Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstlenen Gün, 1990'larda Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.'nde Kültür-Sanat Danışmanı olarak çalıştı, Yapı Kredi Sanat Festivali ve bankanın özel etkinlikleri çerçevesinde 1994-1997 döneminde gerçekleştirilen ikiyüzü aşkın başarılı uluslararası ve ulusal sahne performansının organizasyonunda çok etkin bir rol üstlendi. Aynı dönemde, Yapı Kredi'nin yayınladığı "Büyük Besteler Büyük Ustalar" CD'leri başta olmak üzere çeşitli müzik projelerinde değerli müzisyen Bekir Sıtkı Sezgin'le eşgüdüm içinde çalışan Aydın Gün, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından gerçekleştirilen uluslararası resim sergilerinin projelendirilmesi sürecinde de değerli katkılar koymuştur.
İlki 1995 yılında gerçekleştirilen, Yapı Kredi'ye kültür-sanat organizasyonları alanında IPRA'dan altın madalya kazandıran ve bankanın 2000 yılında son verdiği Yapı Kredi Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması'nın fikir babası ve kurucusu olan Gün, 1990'ların sonunda, eşi Azra Gün ve oğlu, ressam Mehmet Gün'le Berlin'e yerleşti.
Aydın Gün, sahne sanatları ve resim başta olmak üzere kültürel ve sanatsal alandaki çalışmalarını Berlin'de sürdürmekteyken, 90 yaşında yaşamını yitirdi.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 30 Kas 2014 20:53
gönderen ustax66
Opera
Opera, genellikle konusunu tarihden, mitolojiden, efsanelerden veya güncel olaylardan alan, sözlerinin tümü veya bir çoğu müzikle bestelenmiş, içinde görsel sanatların tümünü barındırabilen (Dans, Dekor, Kostüm, Işık vb.) ,teatral formda bir sahne eseridir.
Ana kavramlar
Bir orkestra veya müzik topluluğunun eşliğinde sunulan eserin, yazılı metnine "libretto" adı verilir. Oyun süresinin çoğunu sözlü bölümler oluşturur. Sözler, konunun akışına göre belli başlı şu müzik türleri içinde bestelenir: Arya bir kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtır. Düet, terzet, kuartet, kentet vb iki, üç, dört ve beş kişinin duygu, düşünce ve konuşmalarını iletir. Resıtatif kişilerin sözlerini konuşurcasına bir şarkıyla söyledikleri bölümdür. Koro ise oyundaki kamu vicdanının sesini ortaya koyar. Bunların dışında oyun başlarken genellikle bir giriş parçasına (uvertür) ve oyun içinde yer yer orkestra bölümleri ya da geçitleri gibi çalgısal bölümlere yer verilir. Bazı operalarda bale sahneleri de bulunur. Bir opera eserinde, genellikle bahsedilen bu müzik türleri ayrı parçalar halinde, ardıl olarak sunulmakla birlikte, bazılarında (örn. Richard Wagner'in eserleri) müzik bir perde boyunca kesintisiz olarak sürer.
Milletlerine göre opera
Opera sanatının anayurdu İtalya'dır. Rönesans'ın başlıca merkezlerinden biri olan Floransa, müzikli sahne eserlerinin de beşiği sayılır. İncelemelerden, opera fikrinin bu şehirdeki bazı müzikçi ve şairlerin birleşerek eski Yunan oyunlarına benzer eserler yazmak istemelerinden doğduğu anlaşılıyor. Örnek olarak “Yunan Trajedisi” alınınca eşlik edecek müziğin nasıl olacağı problemi tartışmalara yol açmış, mısraları Renuccini tarafından yazılan ve Peri tarafından 1594'de bestelenen “Dafne” adlı ilk opera sanat çevrelerinde büyük heyecan uyandırmıştı.
Operada ilk gelişimi Claudio Monteverdi'de görüyoruz. 1607 yılında bestelediği “Orfeo” adlı operasıyla orkestrayı birinci plana almış, ses türlerini zenginleştirmiştir. Burjuvaların da opera istemesi nedeniyle sanatçılar arialar yazmış ve 30 yıl sonra Venedik'te para karşılığı opera izlenebilen ilk opera binasının açılmasıyla sanatın merkezi Floransa'dan bu şehre geçmiştir. Burada koro ikinci plana alınmış, Venedik üslubu opera doğmuştur. 17. yüzyıl sonlarına doğru Napoli, İtalyan operasının merkezi olmaya başladı. İtalyan operası Avrupa'ya kısa zamanda yayıldı. Opera sanatı en büyük gelişmeyi 19. yüzyılda gösterdi. Yüzyılın ilk yarısında opera buffa (komik opera) İtalya'da Rossini, Donizetti ve özellikle de Mozart ile dikkate değer örnekler kazandı.
° Almanya'da ilk defa Schütz “Daphne” adlı Floransa stili bir opera besteledi. Müzikli sahne eserleri Alman şehirlerinde yer buldu. Oynanan eserler İtalyancaydı. Ulusal Alman Operası, Staden tarafından yazılan ve ilk Almanca opera olan ‘Seelewig’ adlı eserle başlamış, Hamburg, Alman operasının belli başlı ilk merkezi olmuştur. Strung, Kusser ve Keiser gibi besteciler de ilk önderlerdir. Hasse ve Graun “opera buffa – gülünçlü opera” türünde başarı gösterdiler. Gülünçlü opera, Mozart'la en üstün, en zarif örneklerini kazandı.
İngiltere: İngiltere'de saray maskeleri bu sanata rakip görünüyordu. Genellikle ilk İngiliz operası sayılan John Blow'un ‘Venüs ile Adonis’ adlı eseri de «maske» başlığını taşır. Henry Purcell'in opera türündeki tek şaheseri ‘Dido ile Aeneas‘tan sonra İtalyan sanatının etkisiyle bozulan İngiliz operası John #@!? ve Johann Christoph Pepusch'un hazırladıkları The Beggars Opera (Dilenciler Operası) ile yeniden hayat buldu.
Fransa'da opera zevki 1645 senelerinden sonra memlekete gelen İtalyan opera gruplarının etkisiyle uyandı. İlk opera binası Académie Royale de Musique, Cambert adlı bestecinin ‘Pomane’ adlı eseriyle açıldı. Fransız operası uzun süre Gluck'un etkisinde kaldı. 19. yüzyıl boyunca devam eden bu etki Beethoven'ın tek operası Fidelio ile bu etkiden kısmen kurtulmuş, insan sesini çalgı gibi kullanmış, süreli bir sahne senfonisi vermemiştir. Fransa'da da gülünçlü opera sevildi. Bu türe “opera comique” denildi. Rousseau da Fransız operasına katkıda bulunan önemli sanatçılardan biridir.
Rus operası Glinka ile doğdu. Dargomişski, Borodin (Prens Igor) ve Rimsky-Korsakov'la güzel eserler kazandı. Rubinstein ve Çaykovski daha çok lirik Fransız dramları etkisinde eserler verdiler. Rus beşleri, Rus operasında önemli izler bıraktı.
Operanın gelişimi
20. yüzyıl'ın ilk yarısında opera sanatı türlü etkilerle oldukça karışık bir durum gösterir. Bazılarına caz ve romantizm katılmıştır. Bunun nedenlerini çağımızın bestecilerinin daima yenilik yolunda yaptığı denemelerde aramak yerinde olur. Yalnız Hindemith kısa operalarıyla biçim denemelerinin en parlağını yapmış, Orff, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra verdiği sahne oratoryaları ile bu denemelerin son zamanlarda en çok tutulan örneklerini bestelemiştir. Günümüzde opera ikinci bir dünya savaşının sarsıntılarından diğer sanat kolları gibi yavaş yavaş kurtulmaktadır.Buda operanın gelişimine yardımcı olmaktadır .
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 01 Ara 2014 21:02
gönderen ustax66
1 ARALIK 2014 - TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1402 - Timur, 57 yıldır Rodos şövalyelerinin hüküm sürdüğü İzmir'i kuşattı.
1640 - Portekiz, İspanya'dan bağımsızlığını ilan etti.
1906 - Dünyanın ilk sinema salonu Paris'te açıldı.
1913 - Ford Motor Company, ilk hareketli montaj hattını başlattı.
1935 - Türk kadınının siyasal haklarını kazanması.
1955 - Montgomery, Alabama'da (ABD) Rosa Parks adındaki zenci kadın, otobüste yerini beyaz adama vermediği için tutuklandı.
1973 - Papua Yeni Gine, Avustralya'dan bağımsızlığını ilan etti.
1987 - Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Dünya AIDS Günü'nü ilk kez duyurdu.
1999 - Burj Al Arab (321 metre yükseklikle dünyanın en yüksek oteli) hizmete açıldı.
2000 - Şili'nin eski diktatörü Augusto Pinochet'nin, iktidarı dönemindeki cinayet ve insan kaçırma suçlarından dolayı tutuklanmasına karar verildi.
Doğumlar
1743 - Martin Heinrich Klaaproth Uranyum'un mucidi.
1935 - Woody Allen, ABD'li aktör, yazar ve yönetmen
1940 - Richard Pryor, ABD'li sinema oyuncusu, komedyen, yazar (ö. 2005)
1945 - Bette Midler, ABD'li sinema oyuncusu
1949 - Pablo Escobar, Kolombiyalı uyuşturucu taciri (ö. 1993)
1959 - Candace Bushnell, ABD'li yazar
Ölümler
1825 - I. Aleksandr (Rusça: Александр I Павлович), Rus çarı (d. 1777)
1888 - Namık Kemal, Türk şair, siyaset ve fikir insanı
1968 - Dario Moreno, İzmir doğumlu şarkıcı, oyuncu (d. 1921)
1973 - David Ben-Gurion, İsrail'in ilk başbakanı (d. 1886)
1987 - James Baldwin, ABD'li yazar
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 01 Ara 2014 21:05
gönderen ustax66
Timur
Timur (Çağatay Türkçesi: تیمور - Tēmür, "demir"; Osmanlı Türkçesi: تیمور Timür yazıldı, "demir" telaffuz edildi; Yunanca, Τεμίρις, Ντεμίρις, yani Demir-is.; d. 9 Nisan 1336 - ö. 18 Şubat 1405) veya Batıda bilinen ismiyle Timurlenk, Maveraünnehirli Türk komutan ve hükümdar. Adını verdiği Büyük Timur İmparatorluğu'nun kurucusudur.
Tarihin gördüğü en büyük askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Timur, sağ ayağı aksak kalacak şekilde darbe aldığından dolayı kendisine Farsça Timurlenk, Türkçe olarak ise Aksak Timur denilmekteydi. 1370'ten itibaren düzenlediği seferlerle Harezm, Deşt-i Kıpçak, İran, Irak, Suriye ve Hindistan'ı kapsayan topraklara hakim olup 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i mağlup etti. Seferlerinin en kanlısı ve uzunu Batı Asya'daki seferleridir. Birincisi üç, ikincisi beş ve üçüncüsü yedi sene sürmüştür. Seferleri sırasında ele geçirdiği şehirlerin bazılarını yakıp yıkmış kellelerden kuleler yapmıştır. Kan dökücülüğü ve tahripkarlığına rağmen özellikle Semerkant'ın imarına çok önem vermiştir. Girdiği hiçbir ülkede de âlimlerin incitilmesine müsade etmemiştir. Seferlerinin çoğunu Türk-İslam ülkeleri üzerine yönelttiği için eleştirilmesinin yanı sıra Timur'un, Orta Asya göçebelerinin İslamlaşmasında büyük rolü olmuştur. Timur'un kurduğu devlet, Türk-Moğol devlet esasları ve askeri teşkilatı unsurları ile İslam medeniyeti unsurlarını bünyesinde bir arada barındırmaktadır.
Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk-Moğol geleneklerini de yaşatmaya çalışmış ve Cengiz Han yasasına çok önem vermiştir. Kimi tarihçilere göre Timur için yasa şeriattan önce gelmekteydi. Timur, Cengiz Han ile akrabalığa ayrı bir önem vermiştir. Cengiz Han soyundan Kazan Han'ın kızı Saray Mülk Hanımı nikahına alarak damat anlamına gelen Küregen lakabını taşımaya hak kazanmıştır. Cengiz Han'ın soyundan gelmediği için "Han" unvanı yerine "Emir" unvanını kullanmıştır ve ölünceye kadar kukla dahi olsa, Cengiz Han soyundan birini Han olarak yanında taşımıştır.
Timur, Maveraünnehir’de günümüzde Özbekistan'da Semerkand’la Belh arasında Şehrişebz şehri sınırları içerisinde yer alan Keş şehrine bağlı Hoca Ilgar köyünde dünyaya geldi. Şerefeddin Al-i Yezdi'nin Zafername adlı eserinde Timur'un doğum tarihi 9 Nisan 1336 Salı, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi'ne göre Sıçan Yılı olarak verilmektedir. O, efsaneye göre, avucunda pıhtılaşmış kan ve ihtiyar adamın saçları gibi beyaz saçlarla doğmuştur. Avucunda kan ile doğması zamanın hakimi manasına gelen sahip kıranlık alameti olmakla beraber ilerde çok kan dökeceği biçiminde yorumlanmıştır. Timur sahip kıran unvanını ilerleyen yıllarda cihangir unvanını ile birlikte kullanmıştır. Saçlarının beyazlığı ise erken yaşta meydana gelen bir olgunluk görülüp onun ileride büyük işler başaracağına inanılmıştır.
Kaynaklarda Timur'un babasının adının Turagay annesinin adının Tekira Hatun olduğu kaydedilmektedir. Çağatay ulusunu oluşturan Türk-Moğol kabilelerinden Barlaslar'ın reisi olan Turagay sadece kendi kabilesinde değil Tüm Çağatay ulusunda itibarlı bir bey idi. Emir Timur'un soyu ölümünden sonra torunu Uluğ Bey tarafından Isık Göl civarından getirilip Semerkant'ta yazılarak, Timur'un mezarı üzerine dikilen yeşim taşı üzerinde şu şekilde kaydedilmiştir: Emir Timur Küregan b. Emir Turagay bi Emir Berkel b. Emir İlengir b. Emir İtil b. Emir Karaçar Noyan b. Emir Suguçcin b. Emir Erdemci Barula b. Emir Kaçulay b. Emir Tummanay. Timur'un ceddi Tumanay beşinci göbekten Cengiz Han'ın da atası olmaktadır.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 01 Ara 2014 21:08
gönderen ustax66
Rodos
Rodos (Yunanca: Ρόδος) Ege Denizi'nde ada, Oniki Adaların en büyüğü, Yunanistan'ın, Meis adası hesaba katılmazsa, en doğuda bulunan adası, adanın aynı adlı idari merkezi. Türkiye kıyılarının en yakın noktası olan Bozburun Yarımadası'ndan 18 km (11 mil) mesafededir. Adanın 2004 nüfusu 130.000 olup, bunun 55.000'i Rodos şehrinde yaşamaktadır. Rodos şehri Yunanistan'ın Oniki Adalar (Δωδεκάνησα, Dodekanisa) idari bölgesinin ve (Sömbeki, Herke, İleki ve Meis adalarını da içeren) Rodos ilinin (nomos) merkezidir.
Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli (Kolossos) MÖ 280 yılında Dorlar tarafından Rodos liman girişinde inşa edilmiştir. Rodos şehrinin Tapınak Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve Orta Çağ'dan kalma mahallesi UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndedir. Adada ayrıca, Rodos Diagoras Uluslararası Havaalanı ile Rodos şehri arasında kalan kesimde toplanmış 3.500 nüfusluk bir Türk azınlık bulunmaktadır. İç kısımları ormanlıktır ve Türk çamı da denilen Pinus brutia ağaçları kızılçamlar ile kaplıdır. Adanın flora ve faunasının, genel olarak, Yunanistan'ın kalan kısımlarından ziyade Türkiye'nin batı sahillerini andırdığı kabul görmektedir. Adanın kuzey ucundaki Rodos dışındaki en önemli yerleşim, güneydoğu sahilindeki Lindos'tur.
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gönderilme zamanı: 01 Ara 2014 21:12
gönderen ustax66
Rodos şövalyeleri
Hospitalye Şövalyeleri ya da St. Jean Şövalyeleri tarikatı (Latince: Cavalieri Ospitalieri / Hastane Şövalyeleri) 1070 civarında kurulmuş bir şövalye tarikatıdır. Sonradan ismi Rodos Şövalyeleri, çok sonralarıysa Malta Şövalyeleri olarak anılmıştır. İlk Başefendisi 1100 civarlarında seçilmiş olan Peter Gerard idi. Kudüs Krallığı kurulur kurulmaz Godfroi de Bouillon Tarikat'a toprak bağışladı ve başka birçok kişi de onu takip etti. Hatabakıcılar 1113 yılında Papa II. Paschal bir tarikat olarak tanıdı. 1120 li yıllarda Hastabakıcılar kendilerini askerileştirmeye başladılar ancak ilk askeri etkinlik 1136 yılında gerçekleştirilmiştir. Katolik bir yardım derneği olarak günümüze kadar ulaşmış olan bu tarikat tarihin bazı dönemlerinde bağımsız bir devlet olarak güçlü bir ordu ve donanmaya sahip olmuş Avrupa, İslam ve Osmanlı tarihinde büyük izler bırakmıştır. Merkezi İtalya'nın Roma kentinde bulunan tarikatın günümüzdeki resmi adı İtalyanca'da Sovrano Militare Ordine Ospedaliero di San Giovanni di Gerusalemme di Rodi e di Malta yani Kudüs, Rodos ve Maltalı St. Jean Egemen Askeri Misafirperver Tarikatı veya kısaca Malta Tarikatıdır.