***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Bilge Kağan

Bilge Kağan Tengriteg Тengride bolmuş Türk Bilge Kagan:Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı , soyadı ve ad: 阿史那 默棘連, āshǐnà mòjílián, a-shih-na mo-chi-lan; d. 683 ya da 684 - ö. 25 Kasım 734), İkinci Doğu Göktürk Kağanlığının kağanlarındandır. Türk tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak değerlendirilir.

683 (ya da 684) yılında doğdu. Babası Doğu Göktürk Kağanlığı’nı yeniden kuran İlteriş Kağan, annesi İlbilge Hatun'dur. 8 yaşında babasını yitiren Bilge Kağan, 24 yıl boyunca Göktürk Devleti kağanlığı yapan amcası Kapağan Kağan’ın elinde büyüdü.

716 yılında Kapagan Kağan Dokuz Oğuz boylarından Bayirku (Bayïrqu) tarafından öldürüldüğünde yerine geçen oğlu İnel Kağan'ı darbe yoluyla devirerek İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı'nın başına geçti. Devletin yönetimini ele alan Bilge Kağan’ın ilk işi iyi bir yönetim oluşturmak oldu. Bunun için, ordunun başına kardeşi Kül Tigin’i, vezirliğe de Tonyukuk’u getirdi. Kardeşi Kül Tigin ile birbirilerine bağlılıkları ve taht kavgasına tutuşmamaları devleti hızla güçlendiren nedenlerin başındadır.

Bilge Kağan döneminde yazılan Göktürk Yazıtları Türk tarihi açısından eşsiz bir değer taşımaktadır.

Bilge Kağan’ın en büyük hayali, milletini yerleşik hayata geçirip onları şehirlerde oturtmak idi. Ama vezir Tonyukuk buna karşı çıkarak: "Türkler, Çinlilerin yüzde biri kadar bile değildirler. Su ve otlak peşindedirler. Avcılık yaparlar. Belli bir yerleri yoktur ve savaşçıdırlar. Kendilerini güçlü görünce, orduları yürütürler. Güçsüz bulunca kaçarlar ve gizlenirler. Çinlilerin sayı üstünlüklerini böylece etkisiz kılarlar. Türkleri surlarla çevrili bir kentte toplarsanız ve bir kez Çin’e yenilirseniz, onların tutsağı olursunuz" dedi.

Bilge Kağan, bir dönem de Türkler arasında Budizm’i yayma gayretinde bulundu. Tapınaklar yaparak Türkleri Budist yapmak arzusunu taşıdı. Vezir Tonyukuk, bu düşünceye de karşı çıkarak, Budizm’in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğrattığını, kuvvet ve savaşçılık yolunun bu olmadığını, eğer Türk milletinin yaşaması isteniyorsa, bu din ve tapınakların ülkeye sokulmaması gerektiğini söyledi. Bilge Kağan, çok itibar ettiği Veziri Tonyukuk’un tavsiyelerine uyarak, aklından geçen bu planları uygulamadı.

Bilge Kağan döneminde Göktürk Devleti’nin sınırları Çin’in Şan-Tung ovasından, İç Asya’da Karaşar bölgesine, kuzeyde Bayırku sahasından Ani Irmağı çevresi ve Batı Demir Kapı’ya (Ceyhun Irmağı’nın yakınında Semerkand-Belh yolu üzerinde) kadar ulaştı.

Önce veziri Tonyukuk’u sonra kardeşi Kül Tigin’i kaybeden Bilge Kağan’ı, Çinlilerle işbirliği yapan[kaynak belirtilmeli] bakanı Buyruk Çor zehirledi. Yatağında hasta yatarken, kendisini zehirleten bakan ve yardımcısını öldürten Bilge Kağan, 25 Kasım 734’de öldü.

Bilge Kağan’ın cenazesi 22 Haziran 735 tarihinde ("domuz" yılının 5. ayının 27'sinde) büyük bir yas töreni yapıldı..

Bilge Kağan’ın ölüm ve yoğ töreni ile ilgili tarihi, oğlu Teñri Kağan, Bilge Kağan Yazıtı'nda şu bilgileri yazdırmıştır:


”bunça : k(a)zg(a)n(ı)p : k(a)ñ[(ı)m k(a)ğ(a)n [ı]t yıl : on(u)nç (a)y : (a)ltı ot(u)zka : uça : b(a)rdı : l(a)zgin : yıl : biş(i)nç (a)y : yiti ot(u)zka : yoğ (e)rtürt(ü)m :”


(Bu kadar kazanıp babam, kağan köpek yılı, onunca ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı beşinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım”) (Bilge Kağan, Güney, 10).

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

26 KASIM 2014 - TARİHTE BUGÜN

Olaylar
1922 - Howard Carter ve Lord Carnarvon, Mısır Firavunu Tutankhamun'un mezarına 3000 yıl sonra giren ilk insanlar oldular.
1943 - Tosya ve Ladik'te 7,2 büyüklüğündeki depremde 2 bin 824 kişi öldü.
1962 - ABD Türkiye'deki füze üslerini kaldırmaya karar verdi.
1974 - İlk kremalı likör olduğu iddia edilen Baileys piyasaya sürüldü.
1983 - Stanislav Petrov adlı Rus yarbay Rusya'ya ait füze erken uyarı sistemindeki bir hatayı farkederek olası bir nükleer savaşı engelledi.
1993 - Almanya, PKK'yı terör örgütü ilan ederek, bütün yan kuruluşlarıyla birlikte kapattı.

Doğumlar
1844 - Karl Benz, Alman makine mühendisi ve motor tasarımcısı
1847 - Maria Fyodorovna, Rusya'nın imparatoriçesi (ö. 1928)
1857 - Dilin yapısı konusundaki görüşleriyle 20. yüzyıl dilbiliminin temellerini atan İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure
1909 - Romen kökenli Fransız oyun yazarı Eugène Ionesco
1968 - Haluk Levent, Türk rock sanatçısı

Ölümler
1504 - I. Isabel, Kastilya ve Aragon Krallığı kraliçesi
1926 - Ernest Belfort Bax, İngiliz sosyalist ve gazeteci
1947 - Eski Milli Eğitim bakanlarından, köy enstitülerinin başlangıcı sayılan okulları kuran Saffet Arıkan
1981 - Hollandalı dünya satranç şampiyonu Max Euwe
2006 - Mario Cesariny, Portekizli şair ve ressam
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Mısır Firavunu Tutankhamun

Tutankhamun ya da Tutankamon (Mısırca:twt-ˁnḫ-ı͗mn, Amun`un yaşayan resmi veya Amun şerefesi adına anlamında) Mısır firavunu. MÖ 1332-MÖ 1323 yılları arasında hüküm sürmüştür.

Hayatı
Asıl adı Tutankhaton'dur. Mısırda ilk kez Tektanrılı Aten dinini kuran, IV. Amenotep'in oğludur. Babası ölünce, başka bir anneden olan üvey kızkardeşi Ankhesenamen ile evlenerek tahta çıktı. Saltanatının ilk yıllarında, Mısır'ın eski çok tanrılı dinine dönüş yaşandı. Kendisi de Tutankhaton adı yerine Tutankhamun adını aldı. Böylece, IV. Amenhotep'in kurduğu Aten dini söndü. Tutankhamun'un çağı barış içinde geçti. Çok genç yaşta ölen bu kraldan sonra, babasına vezirlik, kendisine de küçüklüğünde naiplik yapmış olan Ay, dul kraliçe ile evlenerek tahta çıktı.

Mezarı
1922 yılında Howard Carter tarafından bulunmuştur. Tutankamon’un mezarı Krallar Vadisi'nde yer almaktadır. Tutankhamun'un mumyası haricinde mezardan çıkarılanlar Kahire müzesinde sergilenmektedir. Mezarı 1972'de Londra'da ve daha sonra ABD'de sergilenmiştir.

Tutankhamun efsanesi
Kral Tutankhamun'un mezarı, diğer kralların mezarlarına göre oldukça gösterişlidir. Tutankhamun'un genç yaştaki sıradışı ölümünün nedeni bugün bile pek bilinmemektedir. Sanki Tutankamon aceleyle gömülmüştür. Bir kısım araştırmacılara göre mezar bir soylu için hazırlanmaktaydı fakat o sırada Tutankamon ölünce aceleyle buraya gömdürüldü. Ancak mumyasının kafatası sol kulağının arkasında zedelenme bulunduğu için şu anki Mısır bilimcilerinin son açıkladığı durum Tutankhamun'un generali olan Horemheb'in yönetimi ele geçirme amacıyla Tutankhamun'un kafatası arkasına sert bir cisimle vurmuş olabileceği tezidir.

Tutankamon’un mezarı iki odadan ve ilk odaya inen bir merdivenden oluşmaktadır. İlk odada bir at arabası, Tutankamon’un tahtı ve bunlar gibi Tutankamon’un hayattayken kullandığı paha biçilemez eserler bulunmuştur. Bu oda bulunduğunda, odanın Krallar Vadisi'inde yer almasından dolayı, bir mezar olması gerektiğini düşünen Howard Carter ve arkadaşları odanın duvarlarına vurarak duvarın arkasındaki boşlukları aradılar. Sonunda bir boşluk bulundu ve duvar kırıldı. Duvarın arkasındaki bir odada, yeni bir oda gibi görünen kocaman bir tahta kutu vardı. Kutu mühürlüydü. Howard Carter, mühürü -hayatında gördüğü ve göreceği en güzel şeyi- görmüştü. Bir lahtin içindeki som altından tabut mum ışığında bile parlıyordu. Howard Carter bu keşfi ile kendisine iyi bir kariyer sağlasa bile fakirlik ve unutulmuşluk içinde ölürken cenazesine bir iki kişi dışında kimse katılmamıştır.

Lanetler, Carter'in çok sevdiği kanaryasının bilinmeyen bir nedenden dolayı Mısır'ın simgesi olarak kabul edilen bir kobra yılanı tarafından yenilmesiyle başladı. Bir süre sonra kazı işlerinin ücretini karşılayan Lord Carnavron'un Kahire'de kan zehirlenmesi nedeniyle ölümü büyük yankı uyandırdı ve turist akını yaşandı. Ayrıca mezara giren bazı kişilerin ateşli bir hastalıktan ölmesi de firavunun laneti adında bir hurafe başlatmıştır.

Firavun'un lahitinde hiyeroglif olarak bulunan yazılarda dikkat çekmektedir; Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Howard Carter

Howard Carter (9 Mayıs 1874 - 2 Mart 1939), İngiliz arkeolog ve Mısırbilimci. Mısır'ın Luksor kentindeki ünlü Krallar Vadisi'nde firavun Tutankamon'un mezarını keşfetmesi ile ün kazanmıştır. Buna rağmen Mısır'dan çok uzakta ölmüş ve cenazesine sadece Lady Evelyn katılmıştır.

Howard Carter 1874 yılında İngiltere'nin başkenti Londra'da, Kensington semtinde dünyaya geldi. Babası yetenekli bir sanatçı olan Samuel Carter, annesi ise Martha Joyce (Sands)'tur. Çocukluğu daha çok Swaffham, Norfolk'ta geçti.

Mısır'da arkeoloji çalışmaları yapıp, Sir F.Petrie'nin Tell el-Amarna kazılarına katılan (1892) Howard Carter, Mısır hükümeti tarafından eski yapıtlar müdürlüğüne atandı. Teb kazılarına katılıp (1910) Mısır kraliçesi Hatşepsut'un mezarının bulunmasında önemli rol oynadıktan sonra Lord Carnarvon'la işbirliği yaparak Teb'de Krallar Vadisi'nde araştırmalara başladı ve Çocuk Kral Tutankamon'un mezarını keşfetti (1922). Antik Çağ Servisi ile çok ters düştü. Times gazetesine verdiği imtiyazlar yüzünden Mısır basını onu hiç sevmedi. Lord Carnarvon yaşarken izin vermemesine rağmen, o öldükten sonra Lady Evelyn ile evlendi.

Başlıca yapıtları:
IV. Thutmosis'in Mezarı (1904)
Tutankamon'un Mezarı (ilk iki cilt 1923; 3.cilt 1933)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Türkiye deki Nükleer füze üsleri

Küba’da devrimle iktidara gelen Fidel Castro ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında ipler gerilmeye başlar. Castro’yu düşermek isteyen ABD, bölgede karşısında SSCB’yi bulur. Düşürülen U-2 casus keşif uçakları, Domuzlar Körfezi Çıkartması derken olay füze krizine doğru gider.

SSCB, 1962’de Küba’ya nükleer başlık taşıyan balistik füzelerini gönderir. Karşılığında ise ABD Türkiye’ye balistik füze göndermiştir. Uzun süren pazarlıklar yapılır…

ABD’li araştırmacı Philip Nash’in Other Missiles of October (Diğer Ekim Füzeleri) başlıklı araştırmasına göre füzelerinin Türkiye macerası şöyle: ABD 1957 yılında NATO üyelerine orta menzilli balistik nükleer füze olan Jüpiter’i yerleştirmeyi teklif etti. ABD Başkanı Eisenhower, füze verilecek ülkelerde yerel personel kullanılmasına karar verdi. Fırlatma anahtarı bir ABD ve bir yerel subayda duracaktı.

Onun dışında Amerikalı gözlemcilerin de olacağı füze üssü, yerel kuvvetlerce komuta edilecekti. Türkiye aynı yıl füzelerin kendi topraklarına yerleştirilmesi için başvurdu. Dönemin ABD Silahlı Kuvvetleri Avrupa Başkomutanı Lauris Norstadt, hükümetine “Türkler savaş yanlısı... Savaş istekleri artar’ diye rapor verdi. Bunun üzerine Türkiye ile müzakere başlatılmadı. Ancak, İtalya dışında hiçbir ülkeden olumlu sonuç alınamayınca 1959’da Türkiye’ye füze verilmesine yeşil ışık yakıldı. 19 Eylül 1959’da iki ülke anlaşma imzaladı.

İki süper gücü karşı karşıya getiren krizle birlikte Amerikalılar füzelerin yerleştirileceği alanları belirlemek üzerine Türkiye’ye gelir. Yapılan çalışmalar sonrasında limanın yakın olması nedeniyle İzmir belirlenir. Yapılan hesaplamalara göre Çiğli’ye yerleştirilecek bu füzeler, nükleer krizde ateşlenecek ve SSCB’nin batısındaki nükleer füze üslerini vuracaktı.

İlk etapta 5 fırlatma rampası ve nükleer başlıklarıyla 15 Jüpiter füzesi İzmir’e getirildi. Türkiye’nin bu füze üssünü idare edecek personeli olmadığı için Türk subaylar ABD’ye eğitime gönderildi.

İzmir’de ise beş ayrı nokta planlanır. Foça Kozbeyleri, Gölmarmara, Aliağa Çaltılıdere, Manisa’da Çamköy ve Akhisar yolundaki Kemiklidere seçilir. ABD’den IBRM (Orta Menzilli Balistik Füze) olarak adlandırılan sistemler gemiyle İzmir’e 1961’de getirilir.

İki bine yakın personel eğitilir. IBRM kısaltması kısa sürede Türk subayları tarafından ‘İbrahim’e çevrilir. Türk kaynaklarına "İbrahim II" olarak giren füzeler için siyaset bilimci Doç. Dr. Nur Bilge Criss, "Bence Sultan I. İbrahim 'deli' diye anıldığı için, füzelere karşı çıkan Türk subaylarının kara mizah yaparak 'Deli İbrahim' adını takmış olduğu ihtimali daha yüksek" olduğunu iddia eder.

İLK DENEME 18 NİSAN 1962’DE
Çiğli'de 6 Kasım 1961'de faaliyete geçti. Türkiye'nin füzelerin idaresini devralması için ABD'ye eğitime gönderilen subayların, 18 Nisan 1962'de deneme atışı gerçekleştirir. NASA'nın Cape Canaveral'daki üssünde tamamen Türklerin komutasındaki bir Jüpiter füzesi başarıyla fırlatılır.

Türkiye'deki füzelerin başından ilginç olaylar da geçti. Füzeler açıkta durduğu için çevredeki köylüler ne olduklarını soruyordu. Onlara füzelerin minare olduğu anlatılıyordu. ABD Senatosu bir araştırma için geldiği Çiğli'de bir füzenin motoruna bir kurşun isabet ettiğini de ortaya çıkardı. Bir füzenin elektrik bataryasının patladığı ve kontrol panelinin bozulduğu anlaşıldı.

ABD ile SSCB arasında füze krizinin çözülmesinin ardından 22 Ekim 1962'de füzeler tamamen Türk ordusuna devredildi. 1963’te füzeler tamamen söküldü.

'İBRAHİM' adı verilen Jüpiter füzesinin 1963 yılında Çiğli’de sökülmesine az bir zaman kala çekilen fotoğrafında da görüldüğü gibi üzerinde Türk bayrağı vardı. Resimde net gözükmese de bayrağın altında bir ok ve nükleer bombanın patlamasından sonra ortaya çıkan mantar bulutu çizimi de bulunuyordu.

MOTORU ‘ETEKLİ’
Füzeler açıkta durduğundan motor bölümü, dış etkenlere karşı ‘etek’ adı verilen bir muhafaza içinde duruyordu. Füze fırlatılacağı zaman ‘etek’, çiçek gibi açılıyordu. Jüpiter, açık hedef olduğu için savaş halinde 15 dakikada fırlatılması gerekiyordu, bu yüzden nükleer başlıklar sürekli takılıydı. Füzenin uzunluğu 18 metre, çapı ise 2.74 metreydi. Her bir nükleer başlık 1.44 megaton kapasitesiyle Hiroşima’ya atılan bombanın 100 katı gücündeydi.

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Stanislav Petrov

Stanislav Yevgrafovich Petrov, (Rusça: Станислав Евграфович Петров) 1939 doğumlu, Rusya Stratejik Roket Kuvvetleri'nden (İng. Strategic Rocket Forces) emekli Rus yarbay. Petrov, 26 Eylül 1983 tarihinde yaşanan ve bir bilgisayar hatasından kaynaklanan sanal füze saldırısını önceki tecrübelerine dayanarak tanımlamış ve Rus Ordusu prosedürünün dışına çıkarak olası bir karşı atak girişimini fiilen engelleme cesaretini göstermiş bir askeri kişiliktir. Petrov'un bu kararı, kendisinin askeri kariyerini bitirmekle beraber ABD'ye SSCB tarafından yapılması olası bir nükleer saldırıyı önlemiş ve bu sayede SSCB ile ABD arasında meydana gelebilecek katastrofik bir nükleer savaş engellenmiştir.

26 Eylül 1983 olayı
Stanislav Petrov, 26 Eylül 1983 tarihinde Moskova yakınlarında bulunan Serpukhov-15 istasyonunda görev yapmaktaydı . Petrov'un ana görevi orduya ait füze erken uyarı sistemini izlemek ve herhangi bir saldırı alarmı verildiğinde en hızlı yoldan üstlerini durumdan haberdar etmekti. Soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği'nin resmi prosedürü, herhangi bir erken füze saldırısı uyarısı alındığında otomatik bir karşı atağın hayata geçirilmesi (İng. Launch On Warning) ve bu sayede karşı tarafa (ABD'ye) kesin kayıp verdirilmesi idi.

Rus füze erken uyarı sistemi, sabaha karşı 00:40 sularında SSCB'ye ABD'den gönderilmiş 1 adet kıtasal balistik füze algılandığı uyarısını vermeye başladı . Petrov, bu uyarının bir hata olduğunu ve saldırının gerçekten olması halinde ABD bilgisayarlarının erken uyarı sistemini şaşırtmak için sanki aynı anda yüzlerce füze gönderilmiş gibi bir aldatma yöntemi kullanacağını öne sürdü . Ayrıca halihazırda Rus füze erken uyarı sisteminin çalışma doğruluğuda daha önceleri çeşitli Rus makamlarınca sorgulanmıştı . Petrov bu düşünceleri doğrultusunda üstlerine herhangi bir bilgilendirmede bulunmadı . İlk yanlış alarmın ardından sistem bu sefer ayrıca 4 adet füzenin daha Rusya'ya doğru geldiği uyarısında bulundu. Petrov, hiçbir dayanağı olmamasına rağmen bir kez daha sistemin uyarısından şüphelenerek füzelerin varlığından kesin olarak emin olmak adına yerde bulunan Sovyet radarlarından ufuk çizgisinden alacağı sinyalleri beklemeye başladı. Bu bekleme süreci, Sovyet ordusunun olası bir karşı atağın gerçekleştirmesini neredeyse imkânsız duruma getirmişti; zira yer radarlarının füzeleri algılamaya başlaması, söz konusu füzelerin; ancak radarın görebildiği ufuk çizgisi sınırını geçmesi ile mümkün olacaktı ve bu durumda herhangi bir karşı atak yapılamadan ABD füzeleri SSCB'deki hedeflerini bulacaklardı. Ancak bu ciddi olasılığa rağmen Petrov üstlerini uyarmadı ve önceki askeri tecrübelerine dayanarak beklemeye devam etti . Sonuç olarak ilk uyarıdan dakikalar geçmesine rağmen füzelere ait herhangi bir kanıt görülemedi ve Petrov haklı çıktı: Ortada herhangi bir füze yoktu ve uydular ile iletişimde olan erken uyarı bilgisayarları hata yapmıştı. Hemen sonrasında yapılan incelemelerde bu hatanın oldukça nadir görülen bir problem sonucunda meydana geldiği, uyduların Molniya yörüngesi ile yüksek atmosferde bulunan bazı bulutların üzerine düşen günışığı arasındaki bir hizalanma ile oluştuğu anlaşıldı.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Karl Benz

Karl Friedrich Benz (d. 26 Kasım 1844, Karlsruhe – ö. 4 Nisan 1929, Ladenburg) Alman makine mühendisi ve motor tasarımcısı.

Benz yaygın olarak benzinle çalışan otomobilin mucidi olarak bilinir. Çağdaşları olan diğer Alman mucitler olan Gottlieb Daimler ve Wilhelm Maybach ile aynı anda aynı proje üzerinde çalışmışlardır, ancak Benz önce çalışmasının, ardından da içten yanmalı motorun otomobillere uygulanabilirliğini sağlayan bütün süreçlerin patentini almıştır. Karl Benz 1878'de tasarladığı ilk motorunun patentini 1879'da almıştır.

Benz 1885'te dünyanın satmak amacıyla üretilen ve benzin motoruyla çalışan ilk otomobili olan Motorwagen'i üretti. Üç tekerlekli, önden döndürülen bu arabada motor arka tarafta, yolcuların tam altındaydı. Diğer icatları arasında, karbüratör, gaz/fren sistemi, bir pilden elektrostatik kıvılcımlanmayla ateşleme sistemi, buji, debriyaj, vites değiştirme sistemi, ve radyatör vardır.

Karl Benz 1896'da boxer tipi motoru tasarlamış ve yine aynı yıl patentini almıştır. Bu motor hâlâ motorsporlarında temel tasarım prensibi olarak kullanılır.

Benz ayrıca Daimler-Benz, Mercedes-Benz, ve DaimlerChrysler şirketlerinin atası olan Benz Şirketi'ni de kurmuştur. Ölmeden önce icatlarının sayesinde olan 1920'lerdeki otomobil patlamasını görebilmiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Maria Fyodorovna,

Maria Fyodorovna, Rusya'nın imparatoriçesi (Dancası: Marie Sophie Frederikke Dagmar (d. 26 Kasım 1847 - ö. 13 Ekim 1928) Danimarka'nın 9. Christian'ının ve Hesse'nin kızı Louise'nin ikinci kızı olarak dünyaya geldi. Rusya'nın 3. Alexander'ıyla olan evliliğinden sonra Maria Feodorovna adıyla (Kiril alfabesi: Mapия Фёдopoвна) Rusya imparatoriçesi oldu. Çocukları Rusya'nın son hükümdarlığında bulunmuş, 2. Nicholas'dan sonra 10 yıl daha yaşamıştır.

İmparatoriçe Maria Feodorovna aynı zamanda , çok soylu ve güçlü olan "Khimshiashvili" hanedanlığınında akrabasıdır. İmparatoriçe'nin amcasının kızı Lady S.Feodorovna Prince Sherip Khimshiashvili(Prince of Adjara & Duke of Aragvi) ile evlenmiştir.Sherip khimshiashvili öldüğünde mezarı İmp.Maria Feodorovna ve Kocası İmp.Alexander tarafından yaptırılmış ve cenazesine bizzat katılmıştır.Çar ailesi bu hanedanlık ile akrabalıkları sayesinde uzun yıllar Acara, Arhavi ve Ahıskada Müslüman topluluklar ile huzur sağlamıştır.

Kendisinın Moskova'ya gelişi şerefine düzenlenen töreni için Danimarka Milli Marşı Festival Uvertürü (Kiril alfabesi: Торжественная увертюра на Датский гимн) Pyotr İlyiç Çaykovski tarafında bestelenmiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Ferdinand de Saussure

Ferdinand de Saussure (d. 26 Kasım 1857, Cenevre – ö. 22 Şubat 1913, Vufflens-le-Château), İsviçreli 20. yüzyılda dilbilimde kayda değer gelişiminin birçoğu için fikirleriyle temel hazırlamış dilbilimci. Genellikle 20. yüzyılın dilbiliminin ‘babası’ olarak düşünülmektedir. Özellikle yapısalcılık ve göstergebilim alanında adını duyurmuştur.

Ferdinand, doğabilimcisi Henri de Saussure ve Louise Elisabeth de Pourtalès’in oğlu ve Nicolas Theodore de Saussure’ün torunudur. Ferdinand Almanya’nın Leipzig şehrinde üniversite eğitimi almıştır ve Berlin'de bir dönem Heinrich Zimmer'in yanında Hint-Avrupa Dilleri üzerine çalışmıştır. Leipzig'te doktorasını yazdıktan sonra 1881 yılından 1891 yılına kadar Paris'te École pratique des hautes études okulunda ders vermiştir. 1891 yılından ölümüne kadar Cenova Üniversitesi'inde Tarih ve Hint Avrupa dillerinin karşılaştırılması alanında profesörlük yapmıştır. Ferdinand de Saussure, Cenova Üniversitesi’nde 1906 yılından 1911 yılına kadar Genel dilbilim üzerine dersler vermiştir.

Saussure’ün şöhreti yaşamı boyunca Slav dilleri araştırmacısı olarak yaptığı çalışmalarında mevcuttur. “Mémoire sur le système primitif des voyelles dans les langues indo-européennes“ (Memory auf dem primitiven System der Vokale im Indo-Europäischen Sprachen/Hint Avrupa Dillerindeki Seslerin İlkel Sisteminin Hafızası-1879) isimli eserinde Saussure daha 21 yaşında bir öğrenciyken dilbilgisel yöntemleri uygulayarak "Laringeal" kuramını geliştirmiştir. Hint Avrupa ses sisteminin yeniden yapılandırılması sürecinde Saussure kaybolan ses katsayılarının (coefficients sonantiques) varlığını kuramsal olarak talep etmektedir. Bu ses katsayılarını daha sonraları Danimarkalı dil araştırmacısı Hermann Møller de 19. yüzyılda "Laringeal" olarak tanımlamıştır. Saussure'ün ölümünden sonra 1914 yılında Bedřich Hrozný bu noktada Hint Avrupa dili olarak belirtilen Hititçe’yi çözümlemiştir. Sausure’ün kendi ses katsayılarını yeniden yapılandırdığı bazı durumlarda Polonyalı dilbilimci ve Slav dilleri araştırmacısı Jerzy Kuryłowicz Hititçedeki "Laringeal"i bulmuştur. Önemli kısıtlamaların hesaba katılmasına rağmen Hititçedeki "Laringeal" genel anlamda Saussure’ün yeniden yapılandırmasının onaylanması olarak kabul edilmektedir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Haluk Levent

26 Kasım 1968'de Adana'da doğan Haluk Levent, ilk ve ortaokulu bu ildeki Sabancı İlk Öğretim Okulu'nda, liseyi de Adana Atatürk Lisesi'nde tamamladı. Liseden sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği'ni kazandı, bir yıl okudu fakat devam etmedi. Sonra Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı'nı kazandı ancak yine bir yıl devam etti. İkinci yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü'nü kazandı yine devam etmedi. Bu kez Ankara Üniversitesi Muhasebe Bölümü'nü kazandı ancak ısrarla yine devam etmedi ve son olarak Bilkent Üniversitesi Dil Öğretim'e kaydını yaptırdı.

Bu arada ticaretle de uğraşan Haluk Levent, işlerinin iyi gitmemesi üzerine İstanbul'a geldi. Özellikle Ortaköy'de barlarda çalışarak geçimini sağlamaya çalışan Haluk Levent, 1992 yılının sonlarına doğru ilk albümü "Yollarda Bulurum Seni" yi Nokta Müzik''e yaptı ve o albüm 600,000 adet sattı. Bu albümle birlikte tanınan Haluk Levent, sayısız hayır konserine çıktı. Buradan elde edilen gelirlerle yüzlerce insana dializ ve solunum makinesi aldı.

İlk albümünden sonra 1996'da "Bir Gece Vakti" ve "Arkadaş" albümlerini çıkardı. 1989 yılında çekte tahrifat suçu işlediği gerekçesiyle 9 ay 15 gün Adana E tipi cezaevinde yattı. Cezaevindeyken "Mektup" adlı albümünü çıkaran Haluk Levent, cezaevinden çıkar çıkmaz askere alındı. Aynı sıralarda "Yine Ayrılık" adlı albümü yayınlandı. Bu arada Haluk Levent'in "Mektup" adını verdiği şarkısının sözlerinin kendisine ait olduğunu savunan Sezen Cumhur Önal, Haluk Levent aleyhine tam 49 milyarlık dava açtı.

Bu arada çevreci özellikleri ile de bilinen sanatçı, destek amacıyla 11 saat sahnede şarkı söyleyerek kırılması güç bir rekor denemesinde de bulundu. Haluk Levent, askerden döndükten sonra çıkardığı "www.leyla.com" albümüne eskisinden farklı olarak türkü veya eski bir parça koymadı. Sadece kendi şarkılarını söylemeyi tercih etti. Sanatçının diğer albümü "Kral Çıplak" ise 2001'in Haziran ayında yayınlandı. Bu albümden bir yıl sonra da "Bir Erkeğin Günlüğü" adlı albümünü piyasaya sürdü. Albümün ilk çıkış parçası da Ahmet Kaya'nın "Acılara Tutunmak" adlı parçasıydı.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön