***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Prof. Dr. ORDAL DEMOKAN

13 Ocak 1946 tarihinde İstanbul'da doğdu. 1962 yılında TED Ankara Koleji'nden mezun olan Demokan, Lisans ve Yüksek Lisans derecelerini sırasıyla 1966 ve 1967 yıllarında ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünden aldı.1964-1967 yıllarında TÜBİTAK bursiyeri olan Demokan, 1967-1969 yılları arasında Fulbright ve Iowa Üniversitesi bursiyeri olarak çalışmalarına devam etti ve 1970 yılında Iowa Üniversitesi'nden Doktora derecesi aldı.

1970 yılında Yardımcı Doçent Doktor olarak ODTÜ Fizik Bölümünde çalışmaya başlayan Demokan, 1972 yılında Plazma Fiziği Laboratuvarı'nı kurarak ODTÜ'nün bu alandaki çalışmalarını başlattı. 1976 yılında Doçentlik ünvanını kazanan Demokan, 1978-1979 yılları arasına TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu)'nda Plazma ve Lazer Bölümü Başkanlığı görevini yürüttü.

1979-1981 yılları arasına Jülich Araştırma Merkezi'nin Plazma Fiziği Enstitüsünde misafir profesörlük yapan Demokan, bu dönemde TEXTOR Tokamak Deneyi üzerinde çalıştı. Buradan dönüşünde Türkiye'de yeni kurulan Gazi Üniversitesi'nde çalışmaya başladı. 1983 yılında bu üniversitenin Elektrik ve Elektronik Bölümü Başkanlığı görevini yürüten Demokan, 1984 yılında ODTÜ Fizik Bölümü'ne geri dönen Demokan, 1984-11985 yıllarında Fizik Bölümü Başkan Yardımcılığı güverini sürdürdü. 1988 yılında Profesörlük titrini kazandı.

Ordal Demokan, 29 Ekim 2004 tarihinde Ümitköy, Ankara'da evinin yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

30 EKİM 2014 -- Tarihte Bugün

Olaylar
1757 - Osmanlı padişahı III. Mustafa'nın tahta çıkışı.
1905 - Aspirin ilk kez satışa sunuldu.
1918 - Çekoslovakya'da cumhuriyet ilan edildi.
1918 - I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu ile galip devletler arasında Mondros Mütarekesi imzalandı.
1919 - Sedat Simavi tarafından çıkarılan siyasi mizah dergisi Diken yayınlanmaya başladı.
1956 - İngiltere ve Fransa, İsrail ve Mısır'a Süveyş Kanalı'nı 12 saat içinde terk etmelerini bildirdi.
1970 - Vietnam'da son altı yılın en şiddetli muson yağmurları: 293 kişi öldü, 200,000 kişi evsiz kaldı.
1973 - Boğaziçi Köprüsü, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından açıldı.
1980 - Bülent Ecevit, CHP genel başkanlığından istifa etti.
1983 - Erzurum ve Kars'ta meydana gelen depremde, 1.330 kişi öldü, 534 kişi yaralandı.

Doğumlar
1735 - John Adams, ABD' nin ilk başkan yardımcısı ve 2. başkanı (ö. 1826)
1821 - Fyodor Dostoyevski, Rus yazar (ö. 1881)
1864 - Theodor Wiegand, Alman arkeolog (ö. 1936)
1885 - Ezra Pound, ABD'li şair (ö. 1972)
1960 - Diego Maradona, Arjantinli futbolcu

Ölümler
1730 - Nedim, Türk divan şairi (d. 1681)
1757 - III. Osman, Osmanlı padişahı (d. 1699)
1910 - Jean Henry Dunant, İsviçreli yazar, iş adamı ve Kızılhaç'ın kurucusu (d. 1828)
1993 - Ömer Asım Aksoy, Türk dilbilimci (d. 1898)
1997 - Samuel Fuller, ABD'li sinema yönetmeni (d. 1912)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

III. MUSTAFA --Osmanlı Padişahı

3. Mustafa, 28 Ocak 1717 yılında doğmuş olan 91. İslam halifesi ve 26. Osmanlı padişahıdır. Babası 3. Ahmet, annesi ise Emine Mihr-i Mah Sultandır. Çocukluğunda Lale devri yaşandığından renkli bir yaşamı bulunmaktaydı. Babasını ve Damat İbrahim Paşa'yı yakından izleme olanağına sahip olmuştu. Babası Patrona Halil isyanıyla tahttan indirildikten sonra padişahlığa amcasının oğlu olan 3. Osman'ın geçmesi sebebiyle, 27 sene sarayda babasıyla birlikte kafes hayatı yaşamıştır. Tahta geçişi anacak 3. Osman'ın ölümü ile 1757 yılında 40 yaşındayken gerçekleşmiştir. Tahta çıktığında cülus bahşişi veren son hükümdar olmuştur. Divan edebiyatında Cihangir adıyla bilinmektedir. 16 yıl 3 ay padişahlık yapmış olan 3. Mustafa, devletin savaş içerisinde olduğu zorlu bir dönem geçirmiştir.

3. Mustafa saltanatında yaşananlar
Tahta geçtiği ilk yıllar barış içerisinde geçen sultanın, sadrazamı olan Koca Ragıp Paşa vefatına kadar bu görevde kalmıştır. Tahta çıktığında devlet işlerine ve mali konulara ait çalışmalarda bulunmuştur. Sarayın giderlerini azaltmış, başarılı olmasa da yolsuzlukların üzerine gitmiştir. Tahta geçtiği dönemde Avrupa'da Yedi Yıl Savaşları olmaktaydı. Prusya ve Fransa'nın ittifak teklifine ve askeri, mali alanlardaki yardım teklifini kabul etmedi. Kendini belli bir tarafta tutmak istemedi. Yenilik yanlısı olduğundan, öncelikle ordunun gelişmesine çalıştı. Osmanlıda Macar Baron de Tott ile çalışarak ordu ve donanmada ıslah çalışmaları yaptı. Ordu içinde sürat topçuları adı verilen bir birlik oluşturdu.1770 yılında Rusların donanmayı yakması sebebiyle, yeni bir donanma için hazırlıklar yapmıştır. Sınırda bulunan Bender, Hotin ve Özü kalelerini güçlendirerek, tophanede yeni toplar yaptırdı. Boğazların güvenliği için, Hasköy'de top imalathanesi yaptırdı. Top arabalarını yeniden düzenletti. Yedi yıl savaşlarının ardından, Leh milliyetçileri Balta'ya Osmanlı Devletine sığındılar. Rusların bu bölgede katliam yapmasıyla, 1739 yılındaki Belgrad antlaşması ihlal olmuştu. Divan 8 Ekim 1768 tarihinde Rusya'ya savaş ilan etti. 1 Mayıs 1769 yılında Hotin zaferi kazanıldı. 12 Ağustos 1769 yılında yeniden saldıran Ruslara karşı, yeniçerilerin itaatsizliğinden ötürü başarısız olundu. Romanya'ya kadar ilerleyen Ruslar, İngiltere ve Fransa'nın desteğini de aldılar. Kaptan-ı Derya Mandalzade Hüsamettin Paşa Mora saldırısıyla Rumları 9 Nisan 1770 yılında bozguna uğrattı. Bu yüzden kendisine Mora Fatihi ünvanı verilmiştir. 1770 yılında Çeşme açıklarındaki donanmanın Ruslar tarafından yakılması, Osmanlı devletinin güçlü konumunu zedelemişti. Rusya'nın Kırım'ı ikiye bölmesiyle Rus işgaline girdi. 1771 tarihinde Eflak'ı işgal eden Rusya, Dobruca'ya kadar ilerledi. Ardından Ruslara karşı Özü, Yerköyü, Silistre ve Varna zaferleri kazanıldı. Rus seferlerini sonuçlandırmak isteyen 3. Mustafa 21 Ocak 1774 tarihinde vefat etmiştir. Yerine tahta geçen 1. Abdülhamid, zafer kazanılmasına rağmen 21 Temmuz 1774 tarihinde Osmanlı aleyhinde hükümler içeren Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzaladı.

3. Mustafa'nın ölümü
Rus savaşı sırasında ölen sultan, Laleli'de yaptırdığı Laleli Külliyesindeki 3. Mustafa türbesine gömülmüştür. Askeri, mali ve idari konularda reformlar yapmış, çalışkan ve adil bir padişahtır. Osmanlı ilk kez iç borçlanmayı onun döneminde yapmıştır. Süveyş'te kanal açmayı, Sakarya nehrini İzmit körfezine bağlamayı düşünse de, bu isteklerini yoğun savaşlardan dolayı gerçekleştirememiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ASPİRİN

Aspirin Asetil salisilik asitten (CgH8O4) ibaret bir müstahzar, ateş düşürücü ve ağrı kesici olarak kullanılan beyaz renkli haptır.
Türkiye'de reçetesiz satılan aspirinin her türlü ağrıya karşı kullanımı çok yaygındır. Salisilik Asit, bir cins söğüt ağacının Bitki özünde, keçisakalı bitkisinin (Spiraea ulmaria) çiçeklerinde, keklik üzümü yağında tabii halde bulunur. Salisilik asidin asetil türevine (kimyasal olarak formülüne asetil kökü getirilmiş olanına) Aspirin denildi.
Aspirin ilk olarak 1853 yılında Carl Gerhardt tarafından elde edildi. Tıbbi özellikleri ise 1899 yılında Heinrich Dresser tarafından keşfedildi.
Aspirinin kullanıldığı yerler:
1. Ateş düşürücü ve Ağrı kesici olarak son derece yaygın kullanılır.
2. Damar içi pıhtılaşma meylinin görüldüğü durumlarda, bu pıhtılaşmayı önlemek için kullanılır. Bu durumlar üç ana gruptur:
a) Damar duvarı arızaları: Frengi, damar sertliği, tromboflebit, yaralanma ve ezilmeler.
b) Kan akımının yavaşlaması: Kalb yetmezlikleri, siroz, varisler, şoklar.
c) Kan muhteviyatının değişmesi: yetersiz Oksijen, Siroz, gebe ve lohusaların ameliyatları, bazı habis tümörler, iltihabi hastalıklar. Bu durumlarda aspirin, damar içi pıhtılaşmayı önlemede koruyucu olarak kullanılır.
3. Romatizmal hastalıklarda kullanılabilir; ancak tedavi edici dozunda yan etkiler fazla olduğundan bugün tercih edilmez.
Aspirinin yan etkileri: Akciğerlerde Hava yollarını daraltır, Midede kanamalar yapar. Aspirine karşı vücutta allerji olabilir, kan pıhtılaşma zamanını yükseltir ve kanamalara sebeb olabilir. Beynin bazı bölgelerini uyararak bulantı ve kusma yapabilir, bazı ilaçların etkilerini, dolayısıyla yan etkilerini arttırır.
Kullanılmadığı yerler: Mide ve oniki parmak barsağı ülserleri, kan pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerin çok azaldığı durumlar, böbrek ve karaciğer yetmezliği, allerjik Astım, iç kulak arızaları.
Salisilat zehirlenmesi: Yüksek doz aspirin veya salisilat derivesi alındığı zaman ortaya çıkan belirtilerdir. Bu belirtiler:
Aşırı nefes alma,
Baş dönmesi,
Bulantı, kusma,
Kramplar,
Kulakların uğultusu,
Görme ve işitme bozukluğu,
Şaşkın ve dağınık bir hal.
Zehirlenme ağırsa, bu belirtilere kaba bir titreme, aşırı ateş, çırpınma, müthiş ter boşaltma, ileri derece nefes darlığı, vücutta Su azalması, koma eklenebilir.
Zehirlenme tedavisinde yapılacaklar: Teneffüs edilen Gaz karışımına % 5-10 Karbondioksit katılır. Toplardamar yoluyla Sodyum bikarbonat verilir. İdrar söktürücüler verilir. Delilik ve çırpınma (ihtilaç) hali çoksa; piperidon, haloperidol adlı ilaç Maddeleri verilir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI

30 Ekim 1918 tarihinde, Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Orbay'ın Başkanlığı'nı yaptığı Osmanlı Heyeti ile İngiliz Amiral Calthorp'un Başkanı olduğu İtilaf Devletleri Heyeti arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile silahlı çatışma sona ermiştir. 1. Dünya Savaşı'nı bitiren bu Antlaşma aslında çok ağır şartlar taşıyordu. Mondros Mütarekesi aslında Osmanlı Devleti'nin yıkılışını öngörmekte; İtilaf Devletleri'ne Osmanlı İmparatorluğu!nun herhangi bir bölgesine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile işgal hakkını tanımakta idi.

Mustafa Kemal'in o zaman ifade ettikleri üzere; Osmanlı Hükümeti bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeğe muvafakat etmiştir. Yalnız muvafakat etmiş değil, düşmanların memleketi istilası için onlara muaveneti(yardımı) de vaad eylemiştir. Bu Mütareke olduğu gibi tatbik edildiği takdirde memleketin baştan sona kadar işgal ve istilaya maruz olacağı şüphesizdir.

Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilaf Devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını beklemeden, Türk Topraklarının taksimine giriştiler. Ateşkes antlaşmasının 7. maddesi gereğince, bütün bir memleketin işgali için İtilaf Devletleri'ne imkan veriyordu.

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın başlıca hükümleri şunlardır:

1- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz'e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.

2- Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.

3- Karadeniz'deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.

4- İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim olunacaktır.

5- Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.

6- Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.

7- İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.

8- Osmanlı demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır.

9- İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır.

10- Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.

11- İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler.

12- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir.

13- Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir.

14- İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den temin edeceklerdir.(Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)

15- Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri'nin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır.

16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletleri'nin kumandanlarına teslim olunacaktır.

17- Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.

18- Trablus ve Bingazi'de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır.

19- Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.

20- Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletleri'ne teslimine dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir.

21- İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.

22- Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletleri'nin nezdinde kalacaktır.

23- Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir.

24- Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır.

25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ

Boğaziçi Köprüsü (Birinci Köprü olarak da bilinir), Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan İstanbul Boğazı üzerinde yer alan iki asma köprüden biridir. Köprünün ayakları Avrupa Yakası'nda Ortaköy, Anadolu Yakası'nda Beylerbeyi semtlerindedir.

İstanbul Boğazı üzerine yapılan ilk köprü olmasına atfen halk arasında Birinci Köprü olarak da adlandırılan Boğaziçi Köprüsü, sonra yapılan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve şehirhatları vapurlarıyla birlikte kentin iki yakası arasında ulaşımı sağlar. 20 Şubat 1970 tarihinde yapımına başlanan köprü, 30 Ekim 1973 tarihinde saat 12.00'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 50. yıldönümü şerefine devlet töreniyle hizmete açıldı. Yapımı tamamlandığında dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsüyken, 2012 yılı itibarıyla yirmi birinci sırada bulunmaktadır.

Avrupa ve Asya kıtalarını ayıran Boğaz'dan karşıdan karşıya kolayca geçebilme fikri yüzyıllar boyunca çekiciliğini korudu. İskit seferine çıkan Pers Kralı Darius'un 80 bin kişilik ordusu, gemilerin yan yana getirilmesiyle oluşturulan yüzer köprü ile Trakya'ya geçti.

Mühendisler, Boğaz'ın bir köprüyle geçilmesi konusunda zaman zaman değişik projeler üretse de bunlar tasarı halinde kaldı. Örnek olarak 1940 yılında Nuri Demirağ'ın girişimiyle Türk mühendisler ve Amerikalı uzmanlar tarafından boğaz köprüsü projelendirilmiş ve bu işe talip olunmuştur ama o zamanki iktidar tarafından "boğaza köprü olmaz, yıkılır" diye bu teklif reddedilmiştir.

Yapım süreci
20. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un hızla gelişmesi ve Avrupa-Asya arasındaki trafiğin artışı Boğaz'a köprü yapılmasını zorunlu hale getirdi. T.C. Karayolları İdaresinden, Boğaz'da köprü geçişinin 9 yerden mümkün olduğu raporunu alan dönemin Demokrat Parti'li Başbakan Adnan Menderes 25 Mayıs 1960'da teknik mühendislik (fizibilite çalışması, tasarım, inşaat kontrollüğü ve garanti süresince verilecek danışmanlık) hizmetleri için Türk-İngiliz ortak girişimi ile sözleşme imzaladı. Birkaç gün sonra meydana gelen 27 Mayıs Darbesi dolayısıyla bu projenin gerçekleşmesi ancak 1965 yılında Adalet Partisi'nin tek başına iktidara gelmesinden sonra olabildi.

1967'de konuda uzmanlaşmış dört mühendislik firmasından yeni bir proje hazırlamaları istendi ve en uygun öneriyi yapan BOTEK Boğaziçi Teknik Müşavirlik A.Ş. ve Freeman Fox and Partners ortaklığıyla 1968'de anlaşma imzalandı. İnşaatı gerçekleştirecek firmayı seçmek için açılan ihaleyi de Hochtief AG adlı Alman ve Cleveland Bridge and Engineering Company adlı İngiliz firmalarının oluşturduğu konsorsiyum kazandı. Köprünün inşaatına 1970 yılında başlandı. Anlaşmaya göre inşaatın maliyeti 21.774.283 ABD Doları'dır. İnşaat üç yılda tamamlanmış ve 29 Ekim 1973'te, Cumhuriyetin ilanı'nın 50. yıldönümünde hizmete açılmıştır.

Avrupa ve Asya ile sabit bağlantı olarak Türkiye ulaşım ağının çok önemli bir halkasını oluşturan köprüde, o dönemden bugüne trafik artışı beklenenin çok üstünde gerçekleşti. Köprünün ilk hizmete açıldığı yıl günlük ortalama araç geçişi 32 bin iken 1987'de bu sayı 130 bine, 2004 yılında ise 180 bine çıktı. 1991 yılında otobüsler hariç ağır tonajlı (4 ton ve üstü) araçların köprüden geçişleri yasaklandı. Boğaziçi Köprüsü 1978'den beri yaya trafiğine kapalıdır.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

MARADONA

Diego Armando Maradona (İspanyolca söyleyişi: [ˈdjeɣo maɾaˈðona], d. 30 Ekim 1960) Arjantinli teknik direktör ve eski futbolcu. Maradona, birçok uzman, futbol eleştirmenleri, eski futbolcular, şimdiki futbolcular ve futbol taraftarlarınca tüm zamanların en iyi futbolcusu olarak görülmektedir. Ayrıca Pelé ile beraber FIFA 20. Yüzyılın Oyuncusu ödülü almıştır.

Transferde iki kez en yüksek ücret rekoru kıran tek futbolcudur. Barcelona'ya 5 milyon £ karşılığında transfer olup rekor kırdıktan sonra Napoli'ye 6,9 milyon £'a transfer olarak yeni rekor kırmıştır. Maradona profesyonel futbol kariyeri boyunca Argentinos Juniors, Boca Juniors, Barcelona, Napoli, Sevilla ve Newell's Old Boys takımlarında oynamıştır. Kulüp seviyesinde en ünlü olduğu Napoli takımında çok sayıda övgü almıştır. Arjantin adına 91 millî maça çıkmış ve 34 gol atmıştır.

Dört FIFA Dünya Kupası turnuvasında oynamıştır ve Arjantin adına kaptanlık yaptığı 1986 Dünya Kupası'nda, Batı Almanya'yı finalde 3-2 yenip kupaya uzanmışlardır. O maçtan sonra Altın Top ödülü almıştır. Aynı turnuvada çeyrek finalde İngiltere'ye iki gol atarak 2-1'lik galibiyeti sağlamıştır ve iki gol de tarihe geçmiştir. İlk golü eliyle atmıştır ve ceza verilmemiştir, o gole "Tanrı'nın eli" denmiştir. İkinci golü ise topu 60 metre sürerken beş oyuncuyu geçerek atmıştır. Bu gol 2002 yılında FIFA.com tarafından "Yüzyılın Golü" seçilmiştir.

Maradona sporun en tartışmalı ve haber değeri taşıyan figürlerinden biri olarak kabul edilir. İtalya'da 1991 yılında başarısız geçen bir kokain testinden sonra 15 ay boyunca futboldan uzaklaştırılmıştır. ABD'de efedrin testinin pozitif çıkması sonucu 1994 Dünya Kupası'nı evinde izlemek zorunda kalmıştır. 2005 yılında önemli miktarda kilo vermiş ve kokain bağımlılığının üstesinden gelmiştir. Açık sözlülüğüyle, basın ve spor yöneticileriyle anlaşmazlıklarıyla çokça gündeme gelmiştir. Teknik direktörlük tecrübesinin çok az olması rağmen Kasım 2008 tarihinde Arjantin teknik direktörlüğüne getirilmiş ve 15 ay sonra 2010 Dünya Kupası'nda istifa etmiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

NEDİM Türk Divan Şairi

Malumdur benim sühanım mahlas istemez
Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları

diyen Nedim İstanbulludur. İstanbul kültürü ile bezenmiş ,ayrıca iyi bir medrese eğitimi almıştır.

18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Imparatorluğu bir rehavet dönemine girmişti. Sanatkar ruhlu ve eğlenceyi seven bir padişah olan III.Ahmed ve onun sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa zamanında İstanbul bir çok güzel saray, yalı, köşk, medrese ve bahçeler kazanmıştı. Buralarda yapılan eğlenceler, o dönem Istanbul'unu daha da muhteşem bir parıltılar dünyası haline getirmişti. "Lale Devri " adı verilen bu dönemde sanatçılar devlet adamlarının çok yakınında yer almışlar, şiirlerinde o günkü yaşantıyı dile getirmişlerdir.

Nedim, bu devirde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdır. Padişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan safalarında, çeşitli ziyafetlerde, Boğaz gezmelerinde, bayram törenlerinde, helva sohbetlerinde yer almıştır.

Hattın gelicek aşıkına buse mukarrer
Helva gecesidir hatın ey lebleri sükker

Helvalara söz yok hepisi nazük ü şirin
Hoş cümlesi amma ki efendim leb-i dilber

Bu arada devlet tarafından kendisine verilen rütbelere, hediyelere, makamlara, şiirleri ile teşekkür etmesini bilen şair, sevincini ve memnuniyetini şöyle dile getirir.

Bir iki gün dideden oldunsa pinhan bari gel
Bir neşat-aver haberle hüdhüd-i bina gibi

Söyle kim milk-i Seba'nın var mı bir pirayesi
Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda gibi

Bahusus aram ede sadrında bir mihr-i kemal
Hazret-i Sultan Ahmed Han-ı milk-ara gibi

Hem anın dahi ola pişinde bir bedr-i tamam
Asaf Ibrahim Paşa'yı cihan-ara gibi

18. yüzyıl kültür ve medeniyet alanında da çok hareketlidir. İlk Türk matbaası kurulmuş, Yalova'da kağıt imalathanesi açılmış, İstanbul'da kumaş fabrikası kurulmuştur. Ayrıca bu dönemde çini imal edilmeye başlanmıştır. Bunlar Avrupa'dan geri kaldığının farkına varan Osmanlı'nın belki de ilk ileri hamleleridir.

Divan şiirinde çok verimli bir dönem olan bu günlerde bir çok şairler yetişmiş, hatta aralarında gizli bir rekabet oluşmuştur.

Osmanzade Taib adında o dönemde " Reis-i Şairan" unvanını almış bir şair, devirinin şairlerini bir şiirle tanıtmış, ama Nedim'den hiç bahsetmemiştir. Buna içerlenen Nedim şu mısralarla karşılık vermiştir.

Zahirde eğerçi cümleden ednayız
Erbab-ı nazar yanında liyk a'layız

Saymazsa hesaba n'ola ahbab bizi
Biz zümre-i şairanda müstesnayız
1730’daki Patrona Halil isyanı sırasında damdan kaçarken düşüp öldü. Öldüğünde 55 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Bir başka söylentiye göre aşırı içkiden yaşamını yitirdi. Bir diğer söylentiye göre de Damat İbrahim Paşa ve yakınlarının başlarına gelenlerden korkup hastalandı ve öldü. Düşüncesi yaşamak ve sevmek üzerine kuruluydu. İnsanı dünya zevklerinden yoksun bırakmaya çalışan dine dayalı görüşlere karşı çıktı. Yeni ve yerli bir edebiyat çığırı açtı. Dış dünyada gördüklerini, gözlemlediklerini izlenimleriyle birleştirerek bir bakıma resimleştirdi. Divan şiirine renk ve canlılık getirdi. Çağının güncel yaşantısını şiirleriyle çok iyi yansıttı. Dili, dönemin İstanbul dilidir. Şiirlerinde halk dili ve söyleyişlerini de sıkça kullandı. Hece vezniyle şiir yazan ilk Divan Şairi’nin Nedim olduğu söylenir. En başarı olduğu türler gazel ve şarkılardır. Eğlenceyi, uyuşturucuyu, kadınları sever. Şiirlerinde yansıttıklarında samimidir. Zengin bir tarih ve mitoloji kültürüne sahip olduğu biliniyor. Dilekçe, takriz ve mektup gibi düzyazı örnekleri de verdi.


NEVRUZÎYE

Hoşâ mübarek ü mesud ruz-i ferruh-dem
Zihi küşade ve dil-keş zamane-i hurrem

Bu ruz odur ki revadır makam-i hizmetde
Siphr-i pîr-i kuhlen-salin ola kameti ham

Bu ruz odur ki sabahında sad safa muzmer
Bu ruz odur ki mesasında bin ferah müdgam

Bu ruz odur ki sezadır olsa bir demine
Feda zamane-i sad Baykara vü müdde-i Cem

Bu ruz odur ki bu salin içinde rifatle
Bakılsa şöyle numayan durur misal-i âlem

Bu ruz odur ki anı takvim-i asman içre
Nişanlandı yine Bicis alıp eline kalem

Bu ruz odur ki yazıp namını flek ikbal
Dü nokta-veş kodu kaf üzre Ferkadana hem

Bu ruz odur ki onun sebhu talât-i canan
Şebi o talât-i zibada zülf-i ham

Bu ruz odur ki revadır anı müsahib-i çarh
Celâle medbe-i tarih edip kıla mu’lem

Bu ruz odur ki bu sal içre sadr-i zi-şana
Keremle eyledi teşrif Asaf-ı âzam

GAZEL

Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş fireng-istan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana

Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dil-ber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

GAZEL

Sînede evvel ne muhrik ârzûlar vâr idi
Lebde ser-keş âhlar âteşli hûlar vâr idi

Böyle bî-hâlet değildi gördüğüm sahrâ-yı aşk
Anda mecnûn bîdler dîvâne cûlar vâr idi

Ben bugün bir nev-bahâr-ı hüsn ü ân seyreyledim
Tarf-ı destârında sünbül gibi mûlar vâr idi

Sen yine bir nev-niyâz âşık mı peydâ eyledin
Kûyuna yer yer dökülmüş âb-ı rûlar vâr idi

Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçün hâmûşsun
Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar vâr idi

GAZEL

Afet-i can dediler gamze-i celladın için
Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşadın için

Yazdı çün kilk-i kaza fitne vü âşûb emrin
Ara yerini açık koydu senin adın için

Çeşm-i ebrûya kafa-dârsın ey zülf-i siyah
Sen ne kafirsin o kafirlere imdadın için

Sen ki bülbül gül için nâle edersin bî-ferd
Seni gülden ayırır nâle vü feryadın için

Hey nesin sen ki duyup handeni kûh-sârda kebk
Katı âvâz ile tahsîn okur üstadın için

Çokdan ey kilk-i Nedimâ niçin oldun hâmûş
Bizi hasrette kodun nazm-ı vev-îcâdın için

GAZEL

Bir söz dedi cânan ki kerâmet var içinde
Dün giceye dâir bir işâret var içinde

Mey-hâne mukassi görünür taşradan ammâ
Bir başka ferah başka letâfet var içinde

Eyvâh o üç çifte kayık aldı karârım
Şarkı okuyup geçti bir âfet var içinde

Olmakta derûnunda hevâ âteş -i sûzan
Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde

Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik
Tanhâca varıp Göksu'ya işret var içinde

MÜSTEZÂD

Ey şûh-i kerem-pîşe dil-i zâr senindir
Yok minnetin aslâ
Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir
Pinhân ü hüveydâ

Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var
Gül goncesisin gûşe-i destar senindir
Gel ey gül-i ra’nâ

Neylersin edip bir iki gün bâr-ı cefâya
Sabreyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
Ey dil tek ü tenha

Bir bûse-i can bahşına ver nakd-i hayâtı
Gel kaail olursa
Senden yanadır söz yine bâzâr senindir
Ey âşık-ı şeydâ

Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâkülü pür-ham
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dil-dâr-ı cefâ-kâr senindir
Bî-çâre Nedîmâ

GAZEL
Bir nîm neş'e say bu cihânın bahârını
Bir sâgar-ı keşîdeye tut lâle-zârını

....
Bir dem mi var ki âh ederek anmaya gönül
Ey serv-kad seninle geçen rûzigârını

Şevk-ı tamâm va'de-i ferdâyı dinlemez
Reşk ana kim cihanda bugün buldu yârını

İran zemine tuhfemiz olsun bu nev gazel
İrgürsün İsfahân'a Sıtanbul diyârını

Düşmen ne denlü saht ise de şâd ol ey Nedîm
Seng üzre gösterir zer-i kâmil iyârını

GAZEL

Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir

Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın
Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir

Ne ma'na gösterir duşundaki ol ateşin atlas
Ki ya'ni şule-i cansuz-ı hüsn ü an mısın kafir

Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar
Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kafir

Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir

Şarab-ı ateşinin keyfi rüyun şul'elendirmiş
Bu haletle çerağ-ı meclis-i mestan mısın kafir

Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kafir

Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kafir

GAZEL

Murâdın anlarız ol gamzenin iz'anımız vardır
Belî söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır

O şuhun sunduğu peymaneyi reddetmeziz elbet
Anınla böylece ahd etmişiz peymanımız vardır

Münasibdir dana ey tıfl-ı nazım hüccetin al gel
Beşiktaş'a yakın bir hane-i viranımız vardır

Elin koy sine-i billura rahm et aşıka zira
Beyaz üzre bizim de pençe bir fermanımız vardır

Güzel sevmekde zahid müşgilin var ise bizden sor
Bizim ol fende çok tahkikimiz itkanımız vardır

Koçup her şeb miyanın canına can katmada ağyar
Be hey zalim sen insaf et bizim de canımız vardır

Sıkılma bezme gel bî-gâne yok da'vetlimiz ancak
Nedimâ bendeniz bir dâhi sultanımız vardır

ŞARKI

Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a

Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan
Mâ’-i Tesnîm içelim Çeşme-i Nev-peydâdan
Görelim âb-ı hayât akdığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a

Geh varub havz kenârında hırâmân olalım
Geh gelüb Kasr-ı Cinân seyrine hayrân olalım
Gah şarkî okuyub gâh gazel-hân olalım
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a

İzn alub Cum’a namâzına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a

Bir sen ü bir ben ü bir murib-i pâkîze-edâ
İznin olursa eğer bir de Nedîm-i şeydâ
Gayrı yârânı bugünlük edib ey şûh fedâ
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

III. OSMAN

3. Osman, 2 Ocak 1699 yılında doğan annesi Şehsuvar Sultan babası 2. Mustafa olan 104. İslam halifesi ve 25. Osmanlı padişahıdır. 1754 ve 1757 yılları arasında padişahlık yapmıştır. Babasının tahtan indirilmesi sırasında dört yaşında olan 3. Osman, Edirne'den İstanbul'a getirilmiştir. Osmanlı tarihinde 17. yüzyılda değişen düzene göre şehzadelerin sancak yerine sarayda yetiştirilmesi sebebiyle, Topkapı Sarayı'nın Şehzadegan Dairesine kapatılmıştır. Bu dairede 51 yıl kapalı olarak kalmış ve güzel bir eğitim almıştır.

3. Osman'ın saltanat dönemi
13 Aralık 1754 yılında 1. Mahmud 'un vefatıyla tahta çıkan 3. Osman, çabuk sinirlenmesi ve sinirli hareketleri ile tanınmıştır. Tahta çıktığı yıl İstanbul'da şiddetli bir kış yaşanmıştır. Sütlüce'den Defterdar İskelesine kadar, tüm Haliç donmuştur. Bunun yanı sıra merhametli ve şefkatli bir yapıya sahipti. Müziği sevmediği gibi, kadınlarla da arası iyi değildi. Onun döneminde tüm müzisyenler saraydan uzaklaştırılmıştır. Sarayda kadınlarla karşılaşmamak için demir ökçeli ayakkabılarla dolaşırdı. 55 yaşında tahta çıkan bu padişahın döneminde hiç savaş yapılmamıştır. Padişahlığı zamanında çıkan ve 36 saat süren İstanbul'un üçte birinin yandığı iki yangın bu dönemdeki önemli bir gelişmedir. Tahta geçtiği sırada hazinenin dolu olması sebebiyle, cülus bahşişinin ödemelerinde sıkışıklık yaşanmamıştır. 3. Osman sıkça sadrazam değiştirmesi ile bilinir. Bunun sebebi şehzade katli taraftarı olması sebebiyle, buna razı olmayan sadrazamlarını değiştirmesidir. Sadrazamları bahanelerle öldürüyor, ya da sürgüne gönderiyordu. Kadın konuları üzerinde en fazla duran padişahlar arasında yer alır. Kadınların sokağa çıkmasını ve süslenmesini yasaklamak, icraatları arasında yer alır. Halkın arasında tebdil-i kıyafetle gezmeyi severdi. Gayrimüslümlere karşı hoşgörüsüz olması ve Hıristiyan ile Musevileri ayırıcı kıyafetlerle dolaştırması tepki almıştır. Bunun yanında rüşveti de sevmeyen biriydi. En sevdiği sadrazamı Ali Paşa'yı rüşvet yüzünden katletmiştir. Üç kez evlenmesine rağmen çocuk sahibi olamamış bir padişahtır.

3. Osman'ın vefatı ve eserleri
1. Mahmut zamanında başlanan Nur'u Osmaniye Camiini tamamlatmıştır. 1. Mahmut Camiini bitirmek ise nasip olmamıştır. Bu camiyi kardeşi 3. Osman tamamlamıştır. Üsküdar'da İhsaniye Camiini ve mescidini yaptırmıştır. Midilli adasında Siğri limanına, Maltalı korsanlardan korunma amaçlı kale yaptırmıştır. Ahırkapı Feneri'de onun döneminde yapılmıştır. Toplam 2 yıl 10 ay ve 18 gün tahtta kalmış olan 3. Osman, bu süre içerisinde yedi adet sadrazam değiştirmiştir. Padişahlığı döneminde barış ve huzur içinde yaşanmıştır. 30 Eylül 1757 yılında şirpençe sebebiyle vefat etmiştir. Yeni Cami Turhan Valide türbesine gömülmüştür. Nur'u Osmaniye Camiindeki türbeye gömülmek istediyse de, 3. Mustafa'nın istememesi sebebiyle buraya defnedilememiştir.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ÖMER ASIM AKSOY

Ömer Asım Aksoy (d. 5 Nisan 1898, Gaziantep - ö. 30 Ekim 1993, Ankara), hayatı boyunca, öğretmenlik, avukatlık, savcılık, milletvekilliği gibi pek çok işi yapmış olmasına rağmen, gerek Türk Dil Kurumu'nda görev alması, gerekse yazdığı ve yazılmasına öncülük ettiği kitaplarla daha çok dilbilimci yönüyle tanınmaktadır.

Ömer Asım Aksoy, 5 Nisan 1898'de Gaziantep'te doğdu. 1908'de ilkokulu, 1911'de ortaokulu, 1916'da liseyi Gaziantep'te tamamlayarak uzun bir süre memurluk ve öğretmenlik yaptı. 1917'de Halep "Posta ve Telgraf Başmüdürlüğü"nde "kâtip" olarak çalıştı. 1919'da Gaziantep'e döndü, bir yandan posta telgraf memurluğu, bir yandan da Ticaret İdadisinde Türkçe dersi verdi. 1920'de Tıp Fakültesine başladı; ama Anteplilerin Fransız işgaline karşı başlattıkları direnişe katılmaya karar vererek okulu bıraktı.

1922-1925 yılları arasında Gaziantep Lisesi’yle Amerikan Koleji'nde Türkçe, Darülhilafe Medresesi'nde de matematik öğretmenliği yaptı. Bu sırada Maarifi İslamiye Cemiyeti'nde yönetim kurulu üyeliği, Halk Mektebi'nde yöneticilik, Muallimler Cemiyeti'nde başkanlık, Gazisancak ve Halk Dili gazetelerinde başyazarlık, Türkocağı'nda il genel yazmanlığı gibi görevler üstlendi.

1925'te, kendisi gibi Gaziantepli olan Beşire Hanım'la evlendi. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kayıt oldu. Hukuk Fakültesi'ni 1928'de bitirdi. 1928-1931 yılları arasında Nizip Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştı, sonra 1931'de Gaziantep'e dönüp avukatlık yapmaya başladı. 1935'e dek Antep Lisesinde Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği, Halkevi ve Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanlığı gibi birçok görevi aynı anda sürdürdü. Bu görevler onu, 1935'te Gaziantep Milletvekili olarak Ankara'ya, TBMM’ye taşıdı.

1941’de Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun yönetim kurulu üyesi oldu. Dille, özellikle halk ağızlarındaki sözcükler, deyimler ve atasözleriyle ilgilenmesi, ortaokul öğrencisi olduğu günlere uzanıyordu. 1941-1976 arasında Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu Başkanı olarak çalıştı. Bu çalışmaların sonucunda Türkiye'de Halk Ağzından Söz Derleme Sözlüğü (12 cilt) ile Tarama Sözlüğü (8 cilt) ortaya çıktı.

Milletvekilliği, 1950'de Demokrat Partinin seçimi kazanmasıyla sona erdi. Bundan sonra tüm zamanını TDK'ye, Dil Devrimine ve yazmaya ayırdı. Bir kez yurtdışına çıktı: Türk Dil Devrimi'ni anlatmak için 1971'de Macaristan'a gitti. 1963-1976 yılları arasında, kol başkanlığının yanı sıra, Türk Dil Kurumu'nun Genel Yazmanı idi. Daha sonra TDK'den ayrıldı ve evinde çalışmaya başladı.

Aksoy, 1988’de Dil Derneği’nin, 1992'de de Edebiyatçılar Derneği’nin onur üyesi olarak ödüllendirildi.

Biri kız, üçü erkek dört çocuk babası olan Ömer Asım Aksoy, 30 Ekim 1993'te, 95 yaşında yaşamını yitirdi. Kimisi pek çok kez basılan 60'a yakın kitap, onlarca makale yazdı. Ölümünden sonra kütüphanesi Gaziantep Üniversitesi'ne bağışlandı. Kütüphanesinde mükerrer olan kitaplar da üniversite tarafından Şahinbey ilçesindeki Ertuğrulgazi İlköğretimokulu'nun kurulmakta olan kütüphanesine bağışlandı(1996).

Ömer Asım Aksoy’un, Derleme ve Tarama Sözlükleri gibi yapıtlarının dışında, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü (TDK baskısı üç cilttir), Özleştirme Durdurulamaz, Dil Yanlışları, Dil Yazıları, Dil Gerçeği gibi Dil Devrimini anlatan kaynak yapıtları da mevcuttur.

Ana Yazım Kılavuzu ve İmla Kılavuzu
Ömer Asım Aksoy, TDK'den ayrılmasından bir süre sonra oluşturulan resmi TDK'nin yayımladığı "İmla Kılavuzu" ile Türkçe Sözlük'ün tüm yanlışlarını tek tek ortaya çıkardı ve yayımladı. Toplumu, eğitimcileri uyardı. Hem resmi TDK'den, hem de bu yapıtları eğitim kurumlarına sokan yetkililerden yanıt bekledi. Bunun üzerine bütün basın yayın organlarına Türkçe Sözlük'teki yanlışların sergilendiği yazısıyla birlikte şu mektubu gönderdi:

"Resmi niteliği bulunan yeni baskı Türkçe Sözlük'teki yüzlerce yanlışın düzeltilmesi için dört yıldan beri ilgililerin dikkatini çekmeye çalışıyorum. Benim yanıldığım sanılıyorsa bunun bildirilmesini de diliyorum. Ne yanlışlıklar savunuluyor, ne de bir düzeltme girişimi görülüyor.

Son çareyi, basınımızın ve değerli yazarlarımızın ilgilenmesinde görerek size, bu çok önemli konuyu özetleyen bir yazı sunuyorum. İçten saygılarımla. 15. 3. 1993"

Aynı zamanda, Aksoy başkanlığında bir kurul, TDK'nin İmla Kılavuzu'ndan farklı bir seçenek olması amacıyla Ana Yazım Kılavuzu'nu hazırladılar. Bu kurulda şu uzmanlar görev aldı: Oya Adalı, Ayla Bayaz, Mehmet Deligönül, Beşir Göğüş, Prof. Dr. Vehice Hatiboğlu, Doç. Dr. Aydın Köksal, Emin Özdemir, Sami N. Özderdim, İnci Sağan.Ana Yazım Kılavuzu'nun ilk baskısı Ekim 1987'de yapıldı.

Kılavuzun önsözünde, neden yeni bir kılavuza gereksinim duyulduğunun açıklaması şu şekilde yapılmaktadır:
"Yeni Türk abecesinin kabul edilmesi üzerine yazım kurallarımız ve sözcüklerimizin yazılış biçimleri, ilkin 1928'de "Dil Encümeni"nce hazırlanan "İmla Lugati" ile saptanmıştı. Bundan sonraki yazım kılavuzları, 1932'de kurulan "Türk Dil Kurumu"nca düzenlendi. Kurum, 1928'den beri süregelen uygulamaların verimlerini değerlendirerek, 1941-1981 arasında "İmla Kılavuzu", "Yeni İmla Kılavuzu", "Yeni Yazım (İmla) Kılavuzu", "Yeni Yazım Kılavuzu" adlarıyla çeşitli baskılar yayımladı. Uzun yılların uygulamalarıyla gelişmiş, resmi ve özel kesimde benimsenmiş olan bu kılavuzlar, 1985 yılına değin yurdumuzda bütün yayınların biricik başvuru kaynağı idi. Ne var ki, 2876 sayılı ve 11.8.1983 tarihli yasa ile eski Türk Dil Kurumu ortadan kalktı ve "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu"na bağlı olarak kurulan yeni "Türk Dil Kurumu", 1985'te "İmla Kılavuzu" adıyla bir kılavuz çıkardı. "Yeni Yazım Kılavuzu"ndaki kimi kurallarda ve pek çok sözcüğün yazılışında değişiklikler içeren bu kılavuzun yayımlanması, birçok eleştrilere ve çeşitli görüşler yansıtan birtakım yazım kılavuzlarının ortaya çıkmasına yol açtı.

Yazım konusunun böyle bir karışıklık içine girdiğini gören bizler, yeni bir kılavuzla yazımımızı bu çıkmazdan kurtarmak istedik. (...)

Şunu da belirtelim ki kargaşayı önlemenin ve yazım birliğini sağlamanın yolu, kişisel görüşleri bir yana bırakmak, güvenilir bir kaynağı "yargıcı" bilip orada "anlaşma"ya varmaktır. Bu yapıtın böyle bir anlaşmayı kolaylaştıracağına inanıyoruz."

Bileşik sözcükler tartışması
Aksoy başkanlığında hazırlanan Ana Yazım Kılavuzu ile TDK'nın İmla Kılavuzu'nun öne sürdüğü yazım kuralları arasındaki farklara ilişkin bir örnek olarak Ana Yazım Kılavuzu'ndan "bileşik sözcükler" bölümü örnek verilebilir. Bu bölümde kurul şu tartışmayı öne sürmüştür:

"-Bileşik sözcükler-
Bunlar, adından da anlaşılacağı üzere, bitişik yazılan birden çok sözcükten oluşur. Birbiriyle birleştirilemeyen sözcükler topluluğuna "bileşik sözcük" adı verilmemesi gerekir. Oysa yeni Dil Kurumu'nun "İmla Kılavuzu", bitişik yazmadığı sözcükleri "bileşik" saymıştır. Örneğin ev ve yurt kelimeleriyle kurulan birleşik kelimeler ayrı yazılır: Bakım evi, doğum evi, öğrenci yurdu...' sözleri arasında verdiği örnekleri ayrı yazmasına karşın "birleşik" saymıştır. Biraz aşağıda da birleştirmede yer alan her kelime, kendi eski anlamını saklamış olabilir. Bu tür birleşik kelimeler ayrı yazılır: Ses uyumu, yer çekimi... demiştir. Bu sözler içinde de kimi "birleşik" sözcüklerin ayrı yazılacağını ileri sürmüştür. (...) Burada bileşik sözcüklerin yazımı konusunda Dil Kurumu'nca çıkarılan "İmla Kılavuzu"nun veridği ölçüye katılamadığımızı bildirmek istiyoruz. Bu kılavuz, birleştirmede yer alan sözcüklerin, kendi anlamlarını korumakta ise ayrı yazılacaklarını söylüyor. Bunun kesin bir kural olamayacağını yine bu kılavuz, sözcükler dizelgesinde ortaya koymuştur. Örneğin bu dizelgede, "cumhurbaşkanı, imalathane, ilkbahar, kızılderili, yüzyıl" gibi gerçek anlamlarını korudukları halde ayrı yazılmayıp bitişik yazılmış birçok sözcük vardır. Öte yandan kendi anlamlarını korumadıkları için -İmla Kılavuzu'na göre- bitişik yazılmaları gereken birtakım sözcükler de ayrı yazılmıştır: Açık göz, ağır başlı, ayak yolu, Demir Kazık, göz dağı, tere yağı...gibi(...

Görülüyor ki İmla Kılavuzu'nun, bileşik sözcükleri ayrı yazmak için koyduğu, "kendi anlamını koruma" kuralı, kendi uygulamalarına uymadığı gibi dil gerekçelerine de uymuyor."
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön