Çemberlitaş'tan çıkınca Çınar altının yolunu tuttum.Meteor Bölgesi,Eminönü'nden nedense daha hareketliydi.Eminönü çıktım,Hamit Pehlivan'dan bir çay aldım ve Arzuhalci'ye gittim.Arzuhalci'ye fotoğrafları uzattım.
- Çemberlitaş'tan sıcak sıcak.
- Hımm güzel fotoğraflar,baya güzel çekmişsin.Burası nere bir kapı mı?
- Evet,santral kapısı.
- Güzel.Burada birkaç Teşkilat üyesinin fotoğrafları ve bilgileri var.Eski tozlanmış bir kütüphane.İlginç.
- İlerideki resme bakın azizim. Arzuhalci bahsettiğim resmi görünce gözleri açıldı.Fotoğrafa ihtişamla bakakaldı. - Bu bir Erg küresi
- Evet azizim,haklısınız.
- Tüm Çemberlitaş'ın enerji kaynağı.Peki ya şu ne?Bu fotoğrafı neden çektin?
- O bir şalter,gruptan birinin bahsettiğine göre o şalteri indirmeden yola devam etseydik,1000 Voltluk bir enerji akımı ile yere serildik.
- Üzücü!
- Bakın burası da Yaşam Merkezi'nin kapısı.Şurası da sola ayrılan bölümün sonu.Yerde hareket eden mayınlar var.Kimse cesaret edemedi geçebilmek için ben de bu kadarını kareleyebildim.
- Yine de güzel bir iş çıkarmışsın dostum.
- Teşekkür ederim.Son olarak da şöyle birkaç teknolojik monitörler ve gazete haberleriyle dolu bir oda.
- Asıl konumuz ile ilgili bir şey bulabildin mi,önemli olan şey bu.
- Şey...Bu bölgeden tek çıkarabileceğimiz etken Erg olur o kadar.Çok tehlikeli bir enerji.Belki de beni,olayların ilk gününde uzaklarda uyandıran şey o olmalı.
- Kesinlikle.Şimdi sıradaki durağını tahmin ediyor musun?
- Neresi?
- Olayların başladığı yer.Girişi Meteor Bölgesi'ndeymiş.Sivri Ada'ya giden ruh taşını geçiyorsun ve bir kapı görüyorsun.İşte orası.
- Sence bitiyor mu Arzuhalci?
- Eğer bu bölgede birkaç bir şey bulursak,kesinlikle bitecek sevgili dostum.
- O zaman yarın yola koyuluyorum.
Eve giderken olaylar sonucunda yaşadıklarım aklıma geldi.Biraz daha zihnimi açmalıydım.Belki bir detay bulabilirdim.Klan şifacısı kemiklerimin kırıldığını söylemişti.Belli ki ya savaştım yada bir şeyden kaçarken yere düştüm.Kim bilebilirdi ki?Yarın için birkaç hazırlık yaptım.Bildiğim tüm büyüleri tekrarlayarak unutup unutmadığımı kontrol ettim.Eve küçük bir mektup bıraktım ve de birkaç emanet.Kafamı yastığa koyarak derin düşüncelere daldım.
- Bu eleman varya,daha önce mezarlığa geldiğinde de sorduğun eleman,işte onun fedailerinden eski zincirci,kiralık çalışıyor bahsettiğin adama.Adı Çakal.Teşkilat Çeteci Mağara operasyonundan sonra başı boş kalanlardan.İşte bu gizemli adam bu kiralık eski çetecileri toplamış.Kertenkele tarafından ölen çeteci de onlardan biri.Para için yapmayacakları şey yoktur.Çeteciler fazla ölülerle uğraşmazlar ama kuyu dibinde ölüleri araştırdıklarını gördüm.Çıldırmış olmalılar.Fazla konuşmazlar da zaten.İşte bir gün orada değerli şeyler ararken konuşmalarına şahit oldum.Bunları kiralayan adam,meğer kuyu içerisinde kaybolmuş.Bunlar da adamdan ziyade parayı kurtarmanın peşindeler.Paralarını almak için adamı kurtarmaya çalışmaları gerektiklerini söylüyorlardı. - Kim olduğunu biliyor musun?Yani adamı kaçıran kişi veya kişileri? - Hiçbir fikrim yok.Fazla merak etmeyeceksin böyle şeyleri.Nerede tutsaktır,kim esir almıştır bilmem.Fazla böyle şeylere bulaşmadığım için yüz yaşına kadar yaşayacağım.Zevk ve sefa ile.Bazen bakıyorum da,senin hala yaşadığına şaşırıyorum.Ya sırtın sağlam yada gerçekten kuvvetli ve kudretlisin.Kemikler için de sağ ol.İşimi görecektir.Benlik bu kadar.Artık sana kolay gelsin.
Nefer adaya vardı ve ıssız araziden yavaşça ve temkinlice geçti.İleride bir heykel gördü.Heykelin etrafından dolaştı ve kenarda bir kuyu gördü.Bahsettikleri kuyu bu olmalıydı.Zira etrafta başka kuyu yoktu.Etraf ölü yaratıklardan dolayı sessiz ve ürkütücüydü.Kuyunun içinde bir ip gördü,ipi aşağıya doğru çekerek sağlamlığını kontrol etti.İp sapasağlamdı.Ancak oraya tek gidemezdi.Bu iş yine bir ekip işi olacaktı.
Yaman kuyunun yanındaki tepeye oturmuş bekliyordu.Yerin altında bir şeylerin kıpırdadığını fark etti.Hemen cellat satırını eline alarak bekledi.Bir hortlak toprağın altından adeta sıçrarcasına fırladı.Yamana bir buz topu attı.Yaman hızlı davranarak hortlağın başını vücudundan ayırdı.Bu sefer yerine temkinli şekilde oturdu.Birkaç saat grubun gelmesini bekledi.
Ufukta gelen birkaç kişiyi gördü nefer.Ayağa kalktı ve kafasını yukarıya kaldırarak gelenlere baktı.O sıra güneşin yüzüne vurduğu ışından kendini korumak için bir elini perde yaptı.Gelenler dostları ve Ağabeyi idi.Yolda karşılarına çıkan birkaç yaratığı öldürerek geliyorlardı.Retaliation yaklaşarak sordu.
- Böyle ıssız bir yerde nasıl bir işimiz olabilir,sevgili kardeşim?
- Şuradaki kuyuyu görüyorsunuz değil mi,işte oranın içine ineceğiz.Orada gizemli şeyler var.Bundan eminim. Gruptan biri sordu."Ne gibi?Böyle ıssız bir yer insanı ister istemez korkutuyor haberin olsun.Kim bilir kuyuda ne çıkar!" Bir başkası"Saçmalama dostum.Altı üstü bir suyu kuyusu ne olabilir ki?"Yavaşça yaklaşarak kuyuya baktı."Bu kuyu kurumuş.Burada bir ip var.Biri içeri girmiş olmalı çünkü ip fazla eski değil.Şimdi beni de kuşkuya düşürdünüz." Retaliation gülerek kardeşine sordu."Anlat bakalım kardeşim.Neler öğrendin de bura ile ilgili,merak yenik düştün." - Tabi.Şimdi Yusuf Ağabey'in bir balıkçı arkadaşı böyle bir şeylerden söz etmiş.Adadaki kayaların altında bir medeniyetin olduğunu anca geçitleri bu kayaların altında kaldığını söylemiş.Yani eski şeylere bulaşıyoruz tabi benimle birlikteyseniz?Devam edecek olursak;Yusuf Ağabey çok meraklanmış ama sonra unutmuş.Ta ki bir Pehlivan arkadaşı ölene kadar.Bu adam define avcısı imiş.Adada bir şeyler bulduğundan bahsetmiş.Hatta Yusuf Ağabey'e de bundan bahsetmiş.Pehlivan,ona kendisine bu konuda eşlik edebilecek tanıdığı olan biri olup olmadığını sormuş.Yusuf Ağabey de hayır demiş.Bir iki gün sonra bu Pehlivan suda ölü bulunmuş.Dalgalar cesedini taşıyormuş.Kıyıya vurmuş garip.Meğer kurşun yemiş alnından.Onu bir çeteci vurmuş.100 metre ötede de onu vuran çeteciyi bir kertenkele parçalamış.Üzerinde bir bez varmış.Jandarma bu bezi almış fakat bir velet onu çalmış.Veledi buldum,kulağını çektim ve bezi ne yaptığını sordum.Kendisine hırsızlık yapması gereken adama verdiğini söyledi.Ben de adama gittim.Adam bana adada çeteci eskilerinin kiralık işler yaptığını,ölülerle uğraştığını söyledi.Bu kuyunun altında da bu çetecilere iş veren adamın kaybolduğunu öğrendim.Çeteciler adamın orada kaybolduğunu biliyor ama adamdan ziyade paralarının peşine düşmüş vaziyetteler.Girmeye de korkuyorlar anlayacağınız.Oraya biz girmeliyiz! Gruptan bir başka kişi titreyerek sordu."Se..Sen..Ölü mü dedin?" - Evet,ne var bunda? - Hi...Hiç... - Hadi ama delilerle uğraştık,fare adam öldürdük,fedaileri yere serdik.Meranlar,Hidralar...Tam ölü diyemeyiz zaten bunlara,beni anlıyor musun?Şimdi benimle gelecek var mı?
Grup önce birbirine baktı.Daha sonra herkes sırayla el kaldırdı.Nefer gülümsedi.Herkes sırayla aşağıya inecekti.Yaman ilk inen oldu.Ardından ağabeyi ve diğerleri.Aşağıya indiklerinde gördükleri şey karşısında hayrete düştüler.Bir kuyunun altında inanılmaz bir medeniyet yatıyormuş!
Sevgili Günlük,bu oyunda hala iddia ediyorum.Benim gibi şanssız birini bulamazsınız.Nedenin detayı aşağıda olacak.Anlayacağın yani Hol Bölgesi'nde idim.Maalesef dostlarım Buğra veya Emre gibi şanslı değilim.Neyse yine de sabrediyorum.Sabır tüm sıkıntıların anahtarı öyle değil mi? Haydi bu şanssız günümde tek güzel şey olup,pastanın son süsü ol günlüğüm.Başlayalım.
Sabah Batu'nun açmış olduğu yeni karakterinin Kuklacı'nın Seçilmişi [25] görevi varmış.Kendisine yardımcı olabilir miyim diye bana mesaj attı.Seve seve dedim.O gidip Lodos olana kadar,ben de Kuklacı'nın Seçilmişine tekme tokat giriştim.Bakın burada da Roundhouse Kick yapmaya kalkışırken aldığım bir poz.
Gelelim şanssız anlara.Aslında belki bir umut diye diye hep ilerledik.Bugün Hol Bölgesi de boştu.Madenler boştu.Yollar tenha.Koridorlar sessiz.Ancak bizim büyü olarak kullandığımız yıldırım,bizim üzerimize 6 defa düştü.Aklıma Roy Sullivan geldi.Bu adam hayatı boyunca 7 defa yıldırım düşmüş ama ölmemiş.Sonra neyden öldüğünü bilemem.Biz de bir rakamla kaçırdık.Tüh ne yazık öyle değil mi?(!)Ancak yine de her şeyin sonu değil.Bakalım önümüzdeki günlerde şansımız açılacak mı?
Bugünün ilk ve tek ticaretini,forumdan tanıdığımız Yargucu,oyundaki adı ile TheLASTECONOMIST ile yaptım.Kendisine geçen gün düşürdüğümSafranıistediği fiyattan sattım.
Birkaç dakika sonra şansım açıldı diyebiliriz.Loncadan bir arkadaşımızın savaşçısının,Hidraları gözlemleme görevi varmış.Ben de yardıma gittim.Serüven boyunca iki saf maden düşürebildim.Buyurun;Avada Kedavara!
Günün Sözü: Bekleyebilen için her şey iyi sonuç verir. -L.Tolstoy
Çıban otu, kuru topraklarda daha çok fundalıkların, yol kenarlarının, ormanların içinde yetişen bir bitkidir. Dokunulduğunda kopan çok hassas yapraklara sahip olan bitkinin en dayanıklı olanı ormanlarda meşe ağaçlarının altında yetişenleridir. Mayıs ve Ağustos arası çiçeklenen çıban otu, çiçeklerin olduğu sapları toplanarak kurutulur. Çiçekleri açık mavi, menekşe rengindedir. Halk arasında yavşan otu, Avrupa çayı olarak ta bilinmektedir. İçeriğinde acı maddeler, tanin, temel yağlar, glikozitler, C vitamini bulunmaktadır. Tentür ve çay elde edilmek suretiyle, dâhili ve harici kullanımı mümkündür. Romalılar tarafından çok eskiden de kullanılan çıban otu, tüm hastalıkların ilacı olarak bilinmektedir.
Faydaları
Kolesterol düşürmede etkili bir bitkidir. Günde 2 bardak çıban otu çayı içmek bunun için yeterlidir.
Mide ve bağırsak rahatsızlıklarında sık kullanılır.
İştah açıcı, sakinleştirici, hafızayı kuvvetlendirici etkisi fazladır.
Unutkanlık sorunlarında faydalı bir bitkidir.
Zihinsel çalışanlar için etkin bir rahatlama sağlar.
Romatizma ağrılarına haricen sürülmesi ağrıların azalmasında etkilidir.
İdrar ve mesanedeki kumları düşürmede, gut hastalığında faydalıdır.
Kronikleşmiş egzama ve cilt hastalıklarına iyi gelir.
Kan temizleyicidir, kaşıntılara iyi gelir.
İltihaplı ve zor iyileşen kronikleşmiş yaralarda kullanımı olumlu sonuçlar verir.
Arzuhalci'nin bahsettiği yola doğru yola koyuldum.Adaya giden ruh taşını geçtim.İleride ikiye ayrılan,aşağıya doğru bir yol gördüm.Sanırım burasıydı.Giderek yakınlaştım.Ne gariptir ki etrafta yılanları dolaşıyordu.Ancak bana saldırmadılar.Kapıya vardığımda iki adet giriş vardı.Girişlerin üzerinde Arz-Lodos tabelalar vardı.Ben Lodos tarafından giriş yaptım.Beni ilk gün karşılayan muhafızlar beni tanımamıştı.Haklılardı,o günden fazlaca değişmiştim.Gözümdeki gözlük zaten suratımı kaplıyordu.Muhafızın birini dürttüm.
- Beni tanıdın mı?
- Hayır sen kimsin? Gözümdeki gözlüğü çıkarttım.Muhafız şaşırdı."Ya şimdi?"
- Eveeet.Sen şu komada yatan genç.Hani hiç bir şey hatırlamayan...
- Evet,o benim.
- Nasıl,şimdi düzeldin mi?
- Aslında onun için buradayım.Bütün deliller başlanılan yerde olur.Ben de burayı iyice araştırmak istiyorum.
- Tek başına yapamazsın.Sana eşlik edecek bir iki kişi göndereyim Lodos Klanından.
- Çok iyi olur.
Bir saat kadar gelecek kişileri bekledim.Onlara gelene kadar düşündüm.Burada kim bilir neler bulabilirdim?Bir tür geçit,anıt,resim,dikit yada kitabe...Sonra ayağa kalktım.İleride çok küçük ve güçlükle görünen kısma baktım.Böyle sıra dışı akrepler bir şeyleri saklamak için buradadırlar herhalde dedim.Bilemeyiz,belki de bu akrepler çok insan bedeni gördü bu dar koridorlarda.Beklediğim ekip gelince yola koyulduk.3 kişiydik.Benden tecrübeli oldukları belliydi.Adımlarını sağlam basıyorlardı yere,akreplere titizlikle yaklaşıp öldürüyorlardı.İnanılması güç bir hızla ilerliyorduk.Kendilerine,tecrübeli oldukların için,burada yani bölgede sıra dışı bir şeyler görüp görmediklerini sordum.Beni uzun bir yola götürdüler.Yolun sonunda bir platformun üzerinde,birkaç parçası eksik kristal bir ruh taşı vardı.Fotoğrafını çektim.Başka değişik bir şey daha arıyorduk.Beni bir başka yere götürdüler.Zemininde kar vardı bu yerin.Buranın da fotoğrafını çektim.Başka sıra dışı bir şey görmediklerini belirttiler.Bana daha fazlası lazımdı.Ancak onlar bu bölgede değişik,sıra dışı başka bir şey görmediklerini bildirdiler.Beni Maden Ocağına bırakabileceklerini söylediler.Merak ettim,sonuçta hiç gitmediğim bir yerdi bu ocak.Kabul ettim.Yol üzerinde birkaç Lodos armalı insanı öldürdüler.Bunu neden yaptıklarını sorduğumda bana onların deli olduklarını söylediler.Yani bir şey onları delirtmiş ve hiç kimseyi tanımadan saldırıyorlarmış.Yol üzerinde bir başka karlı yer gördüm ve fotoğrafını çektim.Beni Ocak dedikleri yere bıraktılar.Ben de müsait bir yer bulup oturdum.Çektiğim fotoğrafları inceledim.Aralarında en dikkat çekeni ruh taşıydı.O ruh taşı kullanılmıyordu.Birkaç parçası eksikti zaten.Ancak bir insan gücü böyle işlenmiş bir ruh taşını bozamazdı.Bu ruh taşını insan dışı bir varlık bozmuş olmalıydı.Bir insan yapay ruh taşı yapabilir ve bozabilir ama bu fotoğraftaki ruh taşı insan yapımı değildi.Peki ya bunu kim yapıp kim bozmuş olabilirdi ki?Belki beni buraya getiren şey de o olmalıdır?Kim bilebilir...
Gördükleri karşısında şok olan neferler birkaç saniye hareketsiz bekledi.Yaman öne çıkarak ileride duran Eski Roma askerlerine baktı.Ellerinde uzun mızraklar,üzerlerinde antik zırhlar.Miğferler hiç eskimemiş gibiydi.Grup kendine gelerek toplandı.Büyücüler yıldırım büyülerini kullanarak askerleri öldürmeye çalışacaklardı.Yaman kenara çekildi ve bekledi.Büyücüler yıldırım büyüsü attılar,bir diğer büyücü koşarak askerlere direnç kırma yeteneği uyguladı.Büyücüler yıldırım büyülerini tekrar yolladılar.Askerler sıçrayarak ellerindeki mızrakları"Junon!"diye bağırarak fırlattı.Büyücüler mızraklarla göz göze gelmişken,grubun şifacısı devreye girerek koruma büyüsü yaptı ve grubu ayakta tuttu.Yaman hızla yaklaşarak
- Mızrak fırlatırken bir şey dediler?Neydi o? - Junon dediler sevgili kardeşim. Bir büyücü söz aldı"O da kim?Yada ne?Yaman sen bilir misin?"
- Hayır.Ancak liderleri olabilir.Zira daha önce de buna benzer bir şey ile karşılaştım.Labirent zamanlarında bir bağlılık metni görmüştüm.Metinde tüm sınıftan halkın Philotheos adlı koruyucuya olan yemini yazıyordu.Bu askerler de Junon denilen kişiye bağlılığını belirtmiş olabilirler.
- Bu kulağa mantıklı geliyor kardeşim.
Yeni bir planla,Yaman askerleri alacak ve sarsılacaktı.Büyücüler ise askerleri büyüleriyle öldürecekti.Bu yöntemle birkaç askeri öldürdüler.Yaman sarsılmazın etkisinden çıktıktan sonra,yerde bir kitap gördü.Eski ve isimsiz bir kitaptı.Ayrıca üzerinde de Sahaf Necmi'nin kütüphanesinin mührü basılıydı.Arzuhalci'nin uzun süredir aradığı kitapta bu.Yaman kitabı eline aldığında bir sayfada,not alınmış bir cümle gördü."Yardım et Çakal,beni götürüyorlar!"
Kitapta kan lekeleri de mevcuttu.Yaman kitapta okunan kısımları kurcalamaya başladı.Bir kağıt gördü.Bu kağıtta 'Gezgin şehir' diye bir yerden bahsediliyordu ve taslak çizimi mevcuttu.Ortasında göz olan bir geçit...Bir de harita buldu.Haritada 'Gezgin Şehir' diye işaretlenmiş bir ok gördü ve üzerinde de 'ana koridorun sonunda' yazıyordu.Bu bilgileri Arzuhalci ile paylaşabilirdi Yaman,ancak henüz her şey yeni başlamıştı.
Yaman grubun yanına gitti.Grup baya ilerlemişti.Yolun devamındaki koridordan sağa dönmüşler ve döndükleri yolun da sonuna varmışlardı.Yavaşça onlara yaklaştığında diğerlerinden farklı bir asker gördü.
- Hey bu da ne?
- Bilmiyoruz ama müttefiklerine şifa dağıtıyor. Grubun şifacısı dalgın gözlerle konuştu."Büyü yaparken Fundi gibi sözcükler duydum.Yani şu an karşımızda Funditores var.Biz şifacıların taktığı takılara ismi verilen güçlü şifacı birlikler."
Büyücüler az önceki yöntemle askerleri çekip dirençlerini kırıyor,şifacı koruma büyüsü açıp mızrakları engelliyor ve o şekilde öldürüyorlardı.İlerilerde bir başka asker tipi gördüler.Mavi,kalkanlı ve dayanıklı bir askerdi.Etrafındaki müttefiklerini de bir etkiyle beraber dayanıklı hale getiriyordu.Yaman içinden şifacıya hak verdi.O da karşısındakinin Evocati olduğunu anladı.Burası gerçekten gizemli bir bölgeydi.Grup normal yöntemle kesim yaparken,Yaman da Evocati'yi üzerinde tutuyordu ve grubun öldürmesi için sona bırakıyordu.Bu yöntemle beraber merdivenden inip üçe ayrılan yola vardılar.
- Sol koridordan ilerlemeliyiz.
- Neden?
- Bak bu harita öyle gösteriyor.Yaman haritayı gruba gösterdi. - Gezgin şehir mi?O da ne?
- Bilmiyorum.Ancak öğrenmemiz gerekli.
Grup sol yoldan devam ederek karşılarına çıkan Asker,Funditores ve Evocati birliklerini öldürdü.Yaman bir köprü gördü ve sağa sola baktı.Köprünün altında lahitler vardı.Acaba kimlere aitti?Bilinmez bir şeydi.
Köprüyü geçtiklerinde tekrardan üçe ayrılan yollarla karşılaştılar.Grup ikiye ayrılarak,sol ve sağ yollara baktılar.Yol üzerindeki birlikleri sorunsuz şekilde öldürdüler.Yaman yolun sonunda bir heykel gördü.At kafası şeklinde bir heykeldi bu.Gözleri parlıyordu.Bu heykelin sağını solunu incelediğinde birkaç yazı vardı.Küçük bir tercümeyle bu heykelin birer tılsım olduğu anladı ve heykeli parçaladı.Karşı yönden dönen bir büyücü de bir heykel gördüğünü söyleyince Yaman ona"Heykeli parçalayın!"dedi.Son bir yol kalmıştı.O da köprünün karşısındaki yoldu.
Yola girdiklerinde karşılarından diğerlerinden farklı,kalkansız,elinde iki adet kılıç olan,göründüğü kadarıyla muhafızların başı bir muhafız vardı.Grup bunun Junon olup olmadıklarını tartıştılar ancak her kafadan ayrı bir ses çıkınca tartışmaya son vererek muhafıza saldırdılar.Muhafız iyi kılıç kullanıyordu ve oldukça hızlıydı.Yaman tank görevi görerek muhafızı üstünde tutuyor,büyücülere sırayla sapıyordu.Büyücüler yıldırım büyüleri ile muhafızın canını almaya devam ediyordu.Yamanın gözü bir ara yolun devamına ilişti.Başka bir şey görmüştü.Dikkatlice incelediğinde bir göz gördü.Galiba Gezgin Şehrin kapısını bulmuştu.Fakat öncelikle muhafızı öldürmeliydi.Muhafızın bu geçidi koruduğunun kanısına vardı genç Yaman.Muhafız da artık tükendi ve belli bir zaman sonra adımları yavaşladı.Daha sonra iki dizinin üzerine düştü ve ardından da yüz üstü yere düştü.Muhafız ölmüştü.
Herkes olduğu yerde birkaç dakika bekleyerek nefes alıp,dinleniyordu.Yaman ise hızlı adımlarla Gezgin Şehir kapısına gitti.İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu.Eli ve ayağı titremeye başladı,kalp atışları hızlandı.Bu şeyi böyle eski bir medeniyet yapmış olamazdı.Çünkü aşırı teknolojik bir şeydi.Kapıyı biraz incelemeye çalıştı ancak bir sonuç elde edemedi genç Yaman.Bu şeyin ne işe yaradığını,nasıl çalıştığını haliyle bilmiyordu.Arzuhalci'ye göstermek için fotoğrafını çekti.
Daha sonra geldikleri yönden geri dönerek karşı yola geçtiler.Oradaki birlikleri de öldürdüler ve karşılarına çıkan ikiye ayrılmış yoldan hangi tarafa gitmeleri gerektiği için küçük bir toplantı yaptılar.
Bugün tamamen Grup Bölgelerine odaklandım.Sağ olsun loncadan Ahmet Ustam bana yardımcı oldu.Kendisi de ismini değiştirdi.Chtalqs isminden IKüNFeyeKüNI yaptı.Kendisini başta tanıyamadım.Sonradan hatırladım isim değiştireceğini.Kendisinden bu konuda tekrar özür diliyorum ve ayrıca bugün kendisi 1.5 saatte 6Peptit Klorotoksindüşürünce ben yine çıldırdım,bize düşmüyor diye.Neyse haydi başlayalım.Zira çok fotoğraflı olacak gibi.
Argolis antik şehrinde, Lerna bataklıklarında yaşayan çok başlı bir canavarın adıdır. Hydra'nın nefesi bir insanı öldürecek kadar zehirliydi. Bu canavarın öldürülmesi Herkül'ün on iki görevi arasında 2. sırada yer alan vazifedir. Babası Typhon ve annesi canavarların tanrıçası Ehidna(bazı kaynaklarda annesi Styx) olan Hidra'nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmekteydi. Hidra'nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine iki tanesinin çıkması idi.
Herkül bu canavar ile karşılaşmadan önce bataklık içerisindeki zehirli gaz ve dumanlarla kaplı Hidra yuvasının girişinde, ağzını ve yüzünü bir örtü ile örterek kendini korumuştur.Canavar ile karşılaşıp savaşmaya başlayan Herkül bir süre sonra, kestiği kafaların yerine devamlı yenilerinin çıktığını görünce aslında boşuna savaşıp yorulduğunun fark etmiş ve tam umutsuzluğa kapılmaya başladığı anda yardımına İolaus (Herkül'ün yeğeni) yetişir.