***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Tılsım sunucusuna ait Loncaların iletişim, bilgilendirme ve paylaşım alanı
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

eseslisemi yazdı:
Rescuer yazdı:Ooooo dost lonca, gardaş lonca. :) Mesaj sayfasında bizi geçmişsiniz 227 sayfa olmuşsunuz. :) Hadi hayırlı, uğurlu olsun. Başarılarınızın devamını dilerim, kardeşliğinizin, samimiyetinizin bir göstergesi bu. İnşallah hep aynı devam eder...
Yasin edebıyattan Kaldım Dedınya Bence Sen Matematıkten Kaldın ne 227 si La 527 olduk biz :D

Semihten kaçmaz. :lol: :lol: :lol:
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:Yok la bu çarda birşey var HASTÜRK e ayni çantanin içinden hem lazim olan kolye hem zirh düşüyüor bana yine üçün biri...

Kısmetsiz çar hangisi okuyalım bi defa. ;) 8-)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

Moreblood yazdı:
eseslisemi yazdı:
Rescuer yazdı:Ooooo dost lonca, gardaş lonca. :) Mesaj sayfasında bizi geçmişsiniz 227 sayfa olmuşsunuz. :) Hadi hayırlı, uğurlu olsun. Başarılarınızın devamını dilerim, kardeşliğinizin, samimiyetinizin bir göstergesi bu. İnşallah hep aynı devam eder...
Yasin edebıyattan Kaldım Dedınya Bence Sen Matematıkten Kaldın ne 227 si La 527 olduk biz :D
:D :D Anaokul terk

Zavallı yasin, dile düşeceğine belediye çukuruna düş dha iyi. :D :D
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:ems-i Tebrizi (Farsi: شمس تبریزی), Fars[1][2][3] Muslim,[4] dayanan İslam alimi ve mutasavvıf. Mevlana'nın gönül dünyasında büyük değişiklikler yapmış kuvvetli bir alimdir.

Şems-i Tebrizi künyesinden de anlaşılacağı üzere, günümüzde İran'ın Doğu Azerbaycan Eyaleti’nin yönetim merkezi olan Tebriz şehrinde m. 1185 yılında[kaynak belirtilmeli]. Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve Şemseddin yani dinin güneşi lâkabıyla anılmıştır.

Daha küçük yaşlarda, manevi ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellaf'a mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine Şemseddin Perende (uçan Şemseddin) denilmiş, ayrıca Tebriz’de tarikat pîrleri ve hakikat arifleri ona Kâmil-i Tebrizi adını vermişlerdir.

Daha sonraları Sacaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal’e intisap ederek onlardan feyz almıştır. Hz. Muhammed’in ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlana’yı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana ile üç-üçbuçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onu ilahî aşkın potasında eriterek, kâmil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur.

Şems-i Tebrizi Şam’a döndüğünde, Mevlana Celaleddin için onun yokluğu dayanılmazdır. Şems’in varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana Celaleddin’e ileri geri laflar etmişlerdir. Mevlana’nın bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir:

"Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz."

Bir süre sonra Şems, Celaleddin’in oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzere Konya’ya geri gelir. Celaleddin, bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder; bu kız Celaleddin’in evinde evlâtlık olan Kimya Hatun’dur. Kimya Hatun’a gizliden aşık olan, Mevlana’nın küçük oğlu Alaaddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar.

Şems hicri 645, miladi 1247 tarihinde Mevlana'da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konya’yı terk mi ettiği bilinmemektedir.

Bu gün Konya’da Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Bey'in bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı gömülüdür, bu da bilinmez.

Niğde’deki Kesikbaş Türbesi de Şems’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde "Geçil" denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoy’da, Pakistan’ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konya'dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir. Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoy’da vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirası'na aday gösterilir[5]. Bir rivayete göre, Mevlana’nın küçük oğlu Alaaddin de, Şems'i öldürenler arasındadır.

Şems’in Konya'daki türbesi küçük, mütevazı, adeta saklanmış bir yerdir. Mevlana’nın o ihtişamlı türbesinin yanında -ki Mevlana "En güzel türbe gökkubedir" der- sadedir.

Bende Şems-i tebrizi nin öldürüldüğünü okudum daha çok. Gariptir, o tarihler cemaatlerin ve sosyal olayların tarihe kayıt edildiği günler olduğu halde kesin bir kayıt neden yok yada gerektiği gibi araştırılmıyormu acaba. :?:
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:Hüseyin Nihal Atsız (12 Ocak 1905; Kasımpaşa - 11 Aralık 1975; İstanbul), Türk yazar, şair, tarihçi ve ideologdur. Nejdet Sançar'ın ağabeyidir.Yağmur Atsız ve Buğra Atsız'ın babasıdır. Rıza Nur'un mânevî oğludur. [1] Kendini ırkçı, Türkçü ve Turancı[2] olarak tanımlar.

Ailesi [değiştir]

Atsız'ın babası Gümüşhane'nin Torul kazasının Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon'un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey'in kızı Fatma Zehra Hanım'dır.

Çiftçioğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa'dır. Ahmet Ağa'nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa'nın çocukları Midi'den, Yozgat'ın Akdağ Madeni kazasının Dayılı köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa'nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.

Ahmet Ağa'nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894) ise 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul'a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Donanma-yı Hümayun' da kalmış ve makina önyüzbaşlığına Çarkçı Kolağalığı'na terfi etmiştir.

Hüseyin Ağa'nın eşi Emine Hayriye Hanım'dır. İki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey (1877- 1944). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması'na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı'ndan emekli olmuştur.

Mehmet Nail Bey'in ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım (1884 - 1930)'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı (Bahriye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfika Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzon'lu olup ailesi Kadıoğulları namı ile maruftur.

Mehmet Nail Bey'in ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak 1905'de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs 1910'da Ahmet Nejdet (Sançar) ve Aralık 1912'de Fatma Nezihe (Çiftçioğlu) dünyaya geldi.

1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra'dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememiş ve iki yıl sonra ayrılmıştır.
Biyografi [değiştir]

Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak 1905'te İstanbul Kasımpaşa'da doğdu.

İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye’ye yazıldı.

Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askerî Tıbbiye'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Ziya Gökalp'in cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine karşı öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap asıllı Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi adlı bir mülazım (teğmen)'a selam vermediği gerekçesi ile 4 Mart 1925 tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.

Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında birkaç sefer yapmıştır.
Üniversite Yılları ve İlk Fikirler [değiştir]

1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu'nun Edebiyat Fakültesinin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927 tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.

Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı 'Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri' adlı makalenin Türkiyat Mecmuası nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan Mehmet Fuad Köprülü' nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır ('Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati', 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.

Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoğlu, Ziya Karamuk, Orhan Şâik Gökyay, Pertev Nâilî Boratav, Nihad Sâmi Banarlı gibi isimler yeralıyordu.

Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Maarif Vekâleti’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak 1931'de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.

Atsız, yine 1931 yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 yılında ayrılmıştır.

Atsız, 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. Mehmet Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.

Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır. 1932 Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'a Dr. Reşid Galib'in yaptığı eleştiriler üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ile Pertev Nâilî Boratav' ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib'e "Zeki Velîdî'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib'in tepkisini üzerine çekmiştir.

19 Eylül 1932'de Reşid Galib, Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Mehmet Fuad Köprülü'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey asâleten tâyin edilmiştir.Reşid Galib, Atsız Mecmuanın 17. sayısındaki 'Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi' adlı makalesi nedeniyle Edebiyat Fakültesi Dekanı'na baskı yaparak, 13 Mart 1933 tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.

Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan Otelin'deki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.[kaynak belirtilmeli]
Memuriyet Zamanları [değiştir]

Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan 1933-31 Temmuz 1933) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül 1933-28 Aralık 1933).

Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmuanın devamı mahiyetindeki Aylık Türkçü Dergisi olan Orhun (5 Kasım 1933-16 Temmuz 1934, sayı 1-9' u yayımlamıştır. Orhun dergisinde, Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarında bulunduğunu iddia ettiği yanlışları ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık 1933'te bakanlık emrine alınmıştır ve Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır.

Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.

Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur Atsız ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra Atsız adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız'dan da Mart 1975 tarihinde ayrılmıştır.

Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz 1938 tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.

Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi'ne geçen Atsız, burada 1937 yılından 1939 yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs 1939 ile 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.

Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper'in de teşvikiyle Orhun dergisini (1 Ekim 1943-1 Nisan 1944, sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.
1944 Irkçılık-Turancılık Davası [değiştir]

Daha çok bilgi için: Irkçılık-Turancılık Davası

II. Dünya Savaşı sürerken Türkiye'de komünist faaliyetlerin arttığını düşünen Atsız, Orhunun Mart 1944'te yayınlanan 15. sayısında, daha önce 5 Ağustos 1942 tarihli meclis konuşmasında "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" diyen devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.

Atsız, Nisan 1944'te yayımlanan 16. sayıda, Şükrü Saraçoğlu'na hitaben ikinci açık mektubunu yayınlayarak Giritli Ahmed Cevat Emre, Pertev Nâilî Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettin Celâl Antel'in Marksist faaliyetlerde bulunduklarını ve Milli Eğitim Bakanı'nın "komünistleri kolladığını" ileri sürerek devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, Türkçü çevreler içinde büyük bir galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.

Bunun üzerine Hasan Ali Yücel, 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, ama aynı zamanda Sadrettin Celal Antel de İstanbul Üniversitesi'denki görevinden bakanlık hizmetine alınmıştır.

Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Ankara Musiki Muallim Mektebi öğretmeni Sabahattin Ali'yi Atsız aleyhine hakaret davası açmaya teşvik etti. Sabahattin Ali'nin arkadaşı ve Atsız'ın da yakın arkadaşı olan Ankara Musiki Muallim Mektebi Müdürü Orhan Şaik Gökyay'ın arabuluculuğuna rağmen dava açmak zorunda kaldı. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.

Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.

Davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali'ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.

Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs 1944 tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.

19 Mayıs 1944 törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştiren nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanmışlardır. Aralarında Alparslan Türkeş gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu sanıklar, sorguya çekilmişler; Atsız dahil sanıklar, daha sonra tabutluk diye adlandırılan hücrelerde işkence gördüklerini belirtmişlerdir. 7 Eylül 1944 günü yargılama başlamış, 'Irkçılık-Turancılık davası' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.

Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay, 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.

5 Ağustos 1946 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Kenan Öner-Hasan Ali Yücel davası adı ile tanınmıştır)[kaynak belirtilmeli], 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.
Mahkeme Sonrası Fikirlerini Yayması [değiştir]

Nisan 1947'den Temmuz 1949'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945-Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi'nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir" adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.

Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphânesi'ne "uzman" olarak tayin etmiştir.

Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül 1950'de Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.

4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi' nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine Cumhuriyet Gazetesi, Atsız'ın aleyhine haberler yayımlamıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs 1952 tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphânesi' ndeki görevine tayin edilmiştir.

31 Mayıs 1952 tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphânesi'nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphânedeki memuriyet olmuştur.

Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962'de kurulan Türkçüler Derneği’ nin genel başkanlığını üstlendi. 1964'ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı.

Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Gaziantep' e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demiş; Atsız bunun üzerine, Ötüken in Nisan 1967'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, Marksistlerin Doğu bölgelerinde gizli çalışmalarda bulunduklarını iddia etmişti. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmış fakat Atsız'a hiç bir suçlamada bulunulmamıştır.

Ancak bu yazılar üzerine, Ankara sokaklarında Atsız aleyhine hazırlanmış, ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler dağıtılmış[kaynak belirtilmeli] ve aynı günlerde Adalet Partisi Diyarbakır senatörlerinden biri, Senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.

Hasan Dinçer'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart (1971) muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir.

Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötükenin sahibi Atsız'ı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilince Yargıtay tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne yatan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.

Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi'ne nakledilmiştir.

Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, üniversite hocaları ve öğrencilerinden oluşan bir grup Cumhurbaşkanı'na başvurup Atsız'ın affını istemiştir.

Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.

22 Ocak 1974'te Bayrampaşa Cezaevi'nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan"[kaynak belirtilmeli] Atsız, ateşli ve keskin bir üslûba sahip idi.
Ölümü [değiştir]

Atsız, 1975 yılının kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, ancak yapılan muayene ve testler sonucunda bir hastalık bulunamamıştır. 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Atsız yeni bir kriz geçirmiş, 11 Aralık 1975 Perşembe günü vefat etmiştir.

13 Aralık 1975 tarihinde Kurban Bayramı'nın ilk günü Kadıköy Osmanağa Câmii'nde Kılınan ikindi namazını müteakip defnedilmiştir.
Eserleri [değiştir]

Türkçülüğün öncülerinden olan Nihâl Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog olarak kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürk kısmında uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı iki eser ile romanlaştırmıştır. Deli Kurt adlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış şeklidir. Ruh Adam 'daki Selim Pusat'ın şahsiyetinde Atsız'ı görürüz. Ruh Adam 'ın devamı olarak Yalnız Adam 'ı yazacağını söylüyordu.[kaynak belirtilmeli] Yine yazacağını bildirdiği bir eseri de Bozkurtlar serisi'nin 3. cildi idi.[kaynak belirtilmeli] Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihâl Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu adı ile kitap halinde basılmıştır.

Eyvallah Ayberk. Atsız ata için benim söyleyecek sözüm olamaz. Saygıyla anarım.
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:kelime:SüMüKLü BöCEK
erkek: hani bi hayvan var spiral şeklinde bi kabuğu var.
kız: salyangoz
erkek: hah ona çok benziyor,ama sen nezle olunca ne akar burnundan
kız: sümük
erkek: evet evet bu salyangoz benzeri hayvanda bundan var
kız: nası yani hayvanın sümüğü mü var?
erkek: evet. Karafatma nedir?
kız: hamamböceği
erkek: hah 2. kelimeyi kes
kız: böc
erkek: yok yok kelimenin tamamı
kız: hamamböc
erkek: Allah belanı versin senin be

kelime:GAZETE
erkek: bir tür haberleşme aracı
kız: telefon
erkek: devam et
kız: Internet, televizyon, radyo
erkek: ya kağıttan olur,
kız: dergi
erkek: büyük boyda açarsın okursun kocaman...
kız: kitap
erkek:allah belanı versin be yuhhh..

kelime:YASEMiN'iN PENCERESi
kız: "hani böyle ünlü birisi var herkesi konuk ediyor sonrada iste güzel
anılar yaşıyorlar.
erkek: Çağla Şikel
kız: ne çağlası oğlum
erkek: hani herkesi evine alıyor ya, sonra da..
kız: uff boş ver, devam edelim, hüzünlü şeyler yaşıyorlar
erkek: ..??!!
kız: hani kadının adi bir çiçek adı, sonra ikinci kelime de evdeki bir
nesnenin adi?
erkek: menekşe'nin donu
(topluluk iptal, anlatıcı ağlar)

kelime:ISKA
erkek: kar topu savaşında sana atarım, eğilirsin, denk gelmez, bana ne
dersin?
kız: hayvan?
erkek: hööö!....



kelime :1 NiSAN
erkek:31 mart'tan sonra ne gelir ?
kız: 32 mart
erkek: harbiden bravo yani... senin gibi lama'dan başka cevap beklenemezdi
zaten..



kelimeEMEç
kız: ben şimdi masada oturdum veriyorum
erkek: nasıl yaaa ??
kız: ya işte masada oturdum fotoğraf çekip yazı yazan tiplere veriyorum .
erkek: neee???
kız: ya alla alla masada oturdum böyle herkese veriyorum!
erkek: ....
kız: pas be pas,vazgeçtim,demeçti..


kelime:TELEPATİİ
erkek: hani ben sana bir şeyi anlatmaya çalışıyorum, ama sözle değil,
beyin dalgalarıyla falan
kız: ihi ihi, neydiii, teletabi
erkek: tamam, tele'si kalsın, kedilerin eline ne denir?
kız: buldum, telepençe
erkek: offf be, bi kere de bil be...

Son kelime eğer bilinirse oyun kazanılacaktır. Süre 10 saniye.
Ben en cok bunu begendim )

Kelime: LAMBADA
Ekip1: Aha mıçtınız..!
Ekip2: Sen öyle san. Söyle bakalım Alaaddinin cini nerede yaşar?
Lambada
Ekip1: Hastırr...

kelime:MISIR
erkek:keops nerde
kız: etiler
erkek: allah cezanı versin ebru...



Kelime:PAPATYA
Kız:Hani geçen yaz piknikte sen bana takmıştın ya
Erkek: Höyyykkk!'
Grup: ?!?!?!?!?!?!?!?


Kelime: TiMSAH
- Abi bööle hani.... kertenkele nedir?
- Hayvan
- Ne cins hayvan?
- Sürüngen
- Ok! Abi bu kertenkelenin birkac beden büyüğü...
- Ejderha
- Yuhhh!

Kelime: KRAMP
- Hani futbolculara girer
- Krampon


Kelime: SERÜVEN
- Abi Macellan nasıl biriydi?
- Ne biliyim, iyi biriydi heralde..
- Abi onu demiyorum neye düşkündü?
- Karıya, kıza, bi de içkiye olabilir
- Pes..!

Kelime: OKUL
- Biz nereye gideriz hergün?
- Bara... Diskoya.. Sinemaya.. Cafeye.. Bowlinge.. Ayyy! Olmuyo
bööle, başka şekilde anlat..
- Ailemiz bizi nereye gidiyo biliyor?
- Haaa.. okulaaa..




Kelime: KÖPEKBALIĞI
- Denizde ne olur?
- Dalgaa!
- Hayir ya öyle diil. Hani karada da var hav hav der?
- Ha! Köpek.
- Onun denizde olanı?
- Deniz köpeği!
- yuh be...

Favorimdir :))

Kurban olduğum eyvallah, koptum gülmekten. :lol: :lol:
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:Ne yapıyorsun? -Telefonla konuşuyorum.. -Aaa sizin telefon konuşuyor mu?
Basamakta durmayın otomatik kapı çarpar, böler, karekökünü alır.
Hangi çiçek hem kafaya takılabilir, hem de içinde çamaşır yıkanır?
Cevap: Fesleğen tabii ki.
Saç malanmaz, taranır.
Seven unutmaz oğlum, eight unutur.
3 Japon sırayla uçaktan atlamış. Japonlar ölmüş, sıra ise kırılmış!
4 kişilik bir masa alçaktım vazgeçtim, kişiliksiz bir masa aldım!
Hadi oyun oynayalım. Vazgeçtim, oymadan oynayalım!
İyi ki İtalya da doğmamışız!.. Neden? Çünkü İtalyanca bilmiyoruz!
Abi sizin araba ne malı? -Alman malı! Bizimki de klimalı!
Geçen gün arkadaşlarla fırında patates yiyorduk, fırın sıcak geldi bahçeye çıktık?
Soru: Yangın dolabını açarsan ne olur? Cevap: Yang kızar...
Soru: Padişah, tahta çıkınca ne yapmış? Cevap: Tahtayı yerine taktırmış.
Adamın biri yarın öleceğim demiş. Yarmışlar ölmüş.
Bir adam intihar edecekmiş, vaz geçmiş. İki adam intihar edecekmiş, were geçmiş!
Soru: İnsanları niye kafasına su dökerek uyandırırlar?
Cevap: Çünkü suyun kaldırma kuvveti vardır.
Oğlum hayırlı olsun. Araba almışsın. - Evet aldık.
- Peki niye araba aldın? Kendine alsaydın ya..
Abi duydun mu, 50 kişiyi taramışlar. -Yapma ye, nerde?
-Marketin karsısındaki berberde.
İyi günler, Aslıyla görüşebilir miyim? Aslı evde yok! Fotokopisi var!
Dört yüz yetmiş, üç yüz yetmemiş.
Köfteyle möfte arasında ne fark vardır?
Cevap: Biri kıymadan yapılır diğeri mıymadan yapılır.
Emel'in selamı var! - Hangi Emel? - HTML
Kavun deyip geçme çünkü parola kavun değil!
Yarasa yararlı bir hayvandır. Yararlı bir hayvan olmasaydı yaramasa derlerdi.
Geçen gün kamyonu sürdüm, Leonardo da Vinci.
Fransızların nesi eksiktir ? "FRAN"ları tabi ki!

---------------------------------------------------------------------------

Allah bana "Yürü Ya Kulum" dedi. Arabayı sattım.
Annem unu eledi, finale çıktı.
Aşk bir elma şekeridir.Yalarsın yalarsın sonunda sana kazığı kalır.
Aşkın gözü körmüş duvara çarpıp ölmüş.
Ayağını yorganına, tatilini notlarına göre uzat.
Aykut gol atamayınca ne olur?I couldn't
Bağırsak kurtları bağırsakta yaşarlar bağırmasak ta.
Bana yamuk yapma! Ama kare, çember falan yapabilirsin.
Bebeğin tekine TIR çarpmış ama ölmemiş, neden? Bezi bariyerliymiş.
Bebeğiniz altın yapıyorsa ne yapmalı? Ters çevirin üstüne yapsın.
Ben Aydan Şener - Bende Dünyadan Ali.
Ben her şeyi düşünürüm demek ki ben tefalim.
Ben nota not demem on benim olmayınca.
Ben sünnete karşıyım. Gençlerin önünü kesmeyelim.
Bilim adamı: Bir böcek ilacı buldum, çok etkili.
Tüm ekini kurutuyor, sonra böcekler açlıktan ölüyor.
Bir adam çölde kalmış ve çayı çok severmiş, çay bulmuş içmemiş neden?
-Çünkü Ülkersiz bir çay saati düşünülemez.
Bir adam duvara işemiş? Neden? Çünkü tuvalet bulamamış?
Bir adam elinde bir şey ile bir odaya girmiş bu elindeki şey her şeye değiyormuş, bu neymiş?
Cevap: Magnum'sa eğer her şeye değer.
Bir adam karısını dövüyormuş, kapı çalmış karisini dövmeye bırakmış neden?
- Eşek sudan gelmiş.
Bir adam kendini sürekli kanalizasyona atıyormuş neden?
Kendini bir #@!? sanıyormuş.
Bir adamın kafasına halka düşmüş ölmüş, neden?
Çünkü onlar halka değil filmiş.
Bir elma diskoya neden gitmiş? Cevap: Kurtlarını dökmek için.
Bir kadın misafirliğe gitmiş, hamile kalmış, neden?Kapıya kadar geçirmişler.
Bir şef varmış, ismi Tali'ymis. Buna ŞefTali diyolarmış.
Bir gün evine gitmişler Şefin Karısı R harflerini söyleyemiyormuş,
buyyun ben kayısıyım demiş.
Birinci Viyana kuşatması neden bitmiş? Cevap: Etrafta atacak kuş kalmadığı için.
Biz sade vatandaşız, zenciler kakaolu, Çinliler limonlu.
Bol keseden atmış, dar keseden eşek.
Boşluktaki file ne denir? Fill in the blanks,
Bu iğrenç esprilerin hepsini kanalda gördüm.Hangi kanalda?Süveyş kanalında.
Bugün dersimiz ''boş'' yarın arçelik.
Can bedenden çıkmayınca ne olur? Diğer derslerinden geri kalır.
Can neden boğazdan gelir? Cevap: Can Emirgan'da oturduğu için.
Cerenin sana selamı var? - Hangi Ceren'in? Tencerenin.
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde yorulur ama yine de sıçrar.
Çiçeğin biri solmuş diğeri de sağmış.
Çok iyi göbek atan kazana ne denir? İyi oynayan kazansın.
Damlaya damlaya genelde göl olur; parasını veren genelde babalar olur.
Dursun: İyi çalışıyor mu bari?
Dut ağacı değilem, her gelene eğilem, kopya çekmeden geçemem, ben çalışkan değilem.
Dünyanın en pis sporu hangisidir? Cevap: BOKS
Düşünce suç olmasın, kalkınca suç olsun.
Elsiz babaya ne denir? Noel baba.
Emaye tencere, no I'm not.
En hızlı sayı hangisidir? - 10 - Niye? - Onun arabası var.
En şanslı "c" hangisidir? Ambulance.
Fazla sakızlarınızı yola atın ki arabalar da çiğnesin.
Fizikten '0' aldım. Önemli olan katılmaktı.
Gençliğim acı veriyordu; ameliyatla aldırdım.
Gökdelenlerin üzerindeki kırmızı ışık niye yanıp söner?
Cevap : Şarjı bitiyormuş ta ondan.
Gözün aydın, kulağın mersin.
Güneşte yanmış, ayda düz.
Hakan Şükür sahada sakatlanırsa kim onu taşır? Cevap: Hakan Taşıyan.
Hakan Taşıyanın kardeşi kim? Cevap: Hakan Döşeyen.
HeMan bir gün hastalanmış dokora gitmiş Doktor reçete yazarken sormuş:
Doktor: Reçeteyi kimin adına yazıyım? HeMan: Gölgelerin gücü adına.
Hep bilen ördeklere ne denir? Cevap: Blendax.
Hep dönen ördeğe ne denir? Cevap: fırıldak.
İhmal; istikbale, ikmal; yaz tatiline zararlıdır.
Japon yapıştırıcım var, yapıştıracak Japon yok.
Jilet SENSOR ben söyleyim.
Kadının kafasına bir karış kala taş düşer ve ölür neden?
Kadının aklı bir karış havadaymış.
Kadının kafasına cüzdan düşer ve ölür neden? İçinde ağır vasıta ehliyet varmış
Kalbe giden yol uzun, iyisi mi metroyu bekleyeyim.
Kaptan Kemal konuşuyor, kaptan Kemal konuşuyor çıkarın beni bu kaptan.
Karısının yüzüne bakamaz olmuş, una bakmış.
Kırmızı mendil mavi denize düşerse nolur? Islanır.
Kocanızla ortak özelliğiniz ne? Cevap: Aynı gün evlendik.
Köstebekler, ben beklemem.
Kötü yola düşmüş üzüme ne denir? Cevap: Şarap.
Limon deyip geçme, çünkü parola limon değil.
Mevlana neden hep döner? Her zaman çift okeyi geldiği için.
Muazzez Abacı neden çok mutluymuş?
Cevap: Bu aksam hüzünleri evde bırakmış.
Muazzez Abacı sahnede kıpırdayamıyormuş neden?
Cevap: Hatıralar sarmış dört bir yanını.
Öfke baldan, kopya çalışmaktan tatlıdır.
Öğretmen gelmemiş (sınıf başkanı) numarası kaç?
Rıdvan'ın bir büyüğü nedir? Ridtwo
Seni görünce gözlerim Dolar kulaklarım mark.
Size deniz anası taklidi yapayım mı? Deeeniiiizzz ggeeell yavruumm geell.
Sora sora Bağdat, çalışa diploma bulunur.
Suya rakı katarsan ne olur? Cevap:su sarhoş olur.
Sütten ağzı yanan yoğurdu ayran yapar içer.
Tem otoyoluna muz düşerse ne olur? Cevap: Temmuz.
Temel bir gün Fransa ya gitmiş 'aaa burayı da mı Sabancı aldı' demiş.
Tomi'nin annesi kimdir? Anatomi.
Tükenmez kaleminin yayını versene Ne yapacaksın?
-Yayla lezzet testi.
Uçak düşmüş. Ama kimse ölmemiş.Neden?
Çünkü, uçak Pamukbank'ın üstüne düşmüş.
Uçan köpeğe ne denir HavUÇ.
Uzundur kıllıdır sokunca kanatır. Cevap:DİŞ FIRÇASI.
Volkswagen passat, şahsi oynama!
Yalancının mumu; mum bitinceye kadar yanar.
Yanan Hasan'a ne denir? Cevap: Florasan.
Yeni doğan bebeğe patik almışlar olmamış, neden?
Cevap: Patik antipatikmiş.
Yerin kulağı var benim de kulağım var. Ben yer miyim? Hayır yemem.
Yıkanan ton'a ne denir? Cevap: WashingTon.
Zenciler neden kollarına baktıklarında kendilerini görürler?
Karakolda ayna var.

Bunları uyduranı merak ettim, acaba aylakçımı yoksa sivri zekalımı ?? 8-)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:Bordo Bereliler

Özel Kuvvetler Komutanlığı (Özel Harp Dairesi)
Ülke Türkiye Bayrağı Türkiye
Bağlılık TSK-emblem.svg Türk Silahlı Kuvvetleri
Büyüklük Tümen
Merkezi Ankara

Özel Kuvvetler Komutanlığı ya da halk arasındaki adıyla Bordo Bereliler veya eski Özel Harp Dairesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değişik sınıf ve rütbelerdeki subay, astsubay ve uzman erbaşlardan oluşan, iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesine karşı her türlü arazi ve iklim şartlarında görev yapabilecek nitelikte üst düzey eğitime tabi tutularak yetiştirilmiş özel askerlere verilen isimdir. Tugay seviyesinde kurulmuş ve daha sonra tümen, ardından 2006 Yüksek Askeri Şura kararı ile Kolordu ve 2010 Yüksek Askeri Şura kararı ile tekrar Tümen seviyesine getirilmiştir. Hiçbir kuvvet komutanlığına bağlı olmaksızın doğrudan Genelkurmay Başkanına bağlı olarak görev yaparlar. Söz konusu birlik, Bordo Bereliler ile Muharebe Arama Kurtarma (MAK), doğrudan Özel Kuvvetlerin emrinde görev yapmaktadır. Burada görev yapan askerler özel olarak seçilmiştir.

2004 yılında Almanya'da yapılan Dünya Özel Kuvvetler Şampiyonası'nda, 26 özel kuvvet birliği arasında birinci olmuştur.[1][2]


Bordo Bereliler aynı zamanda devlet büyüklerinin yakın koruma görevini de yerine getirirler.Başta [genelkurmay başkanı] olmak üzere kuvvet komutanlarının ve yüksek rütbeli generallerin koruma ve güvenlik görevlerini üstlenirler. Abdullah Öcalan'ın yakalanma ve Türkiye'ye getirilmesi görevinde bulunmuşlardır.

Asli görevleri; olası bir savaş durumunda halkı örgütlemek ve yetiştirmektir.
Rekor ve Başarıları [değiştir]

BM ve NATO'da kapsamında düzenlenen egzersizlerde karşılaştırmalı başarıları;

- Dünya Kilit açma rekoru : 7 Saniye, Bordo Bereliler

- Kilit açmada (En yakın rakibi) : 13 Saniye, Delta Force(ABD)

- Nokta atış rekoru : 200 metre, Bordo Bereliler

- Nokta atış (En yakın rakibi) : 140 metre , Spetsnaz(Rusya)

Özellikle üst kademesi ergenekon davasına malzeme yapılmış, Vatan kahramanları...
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:Alparslan Türkeş

Lefkoşa'dan İstanbul'a

Alp Arslan, 25 Kasım 1917 öğle ezanı vaktinde Koyunoğlu ailesinden Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ile Fatma Zehra Hanım'ın çocuğu Hüseyin Feyzullah olarak Lefkoşa'da Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı evinde dünyaya geldi. 3 Haziran 1933'de ailesiyle birlikte Lefkoşa'yı terkederek Limasol'dan kalkan İtalyan bandralı "Viyana" gemisiyle İstanbul'a geldi.

Askeri kariyerinin başlaması [değiştir]

1933'te Lefkoşa doğumlu İzmit milletvekili Hüseyin Sırrı Bellioğlu'nun yardımıyla Kuleli Askeri Lisesine geçici olarak kaydoldu ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçince aslî kayıdı gerçekleşti. 1936'da Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun olup 1938'de Harp Okulu'nu bitirdi. 1939'da piyade asteğmeni olarak atış okuluna girerek buradan teğmen rütbesiyle mezun oldu (P.938-348).[3] Refik Yurtsever'in ablasının kızı Muzaffer ile 5 Eylül 1939'de nişanlandı ve 14 Ocak 1940'ta evlendi. Bu sırada Gelibolu'daki 58.Piyade Alayı 5. Bölük Komutanılığına tayin edildi ve Balıkesir, Bandırma, Edincik, Erdek ve Marmara Adasında nöbet aldı.

1944'te üsteğmen rütbesindeyken Nihal Atsız'la birlikte ""Irkçılık-Turancılık" davasından yargılandı ve 9 ay 10 gün Tophane Askerî Hapishanesinde kaldı. 1945 yılında Askeri Yargıtay kararıyla tahliye edildi ve 1947'de beraat etti.

Orduya tekrar döndü. 1955'de Harp Akademisi'ni (94.sınıf, Sıra No. 39) bitirdi. Daha sonra ABD'ye gönderildi ve burada Amerikan Harp Akademisi'ni ve piyade okulunu bitirdi. 1955-1957 yılları arasında Washington'da NATO Daimi Komitesi'nde Türk genelkurmayı temsil heyetinde görev yaptı. Aynı sırada uluslararası ekonomi eğitimi gördü. 1959'da Almanya'da Atom ve Nükleer Okulu'na gönderildi ve buradaki eğitiminden sonra albaylığa yükseldi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı NATO şube müdürü olarak atandı.

27 Mayıs 1960'dan kısa süre önce Elazığ'daki birliğinden Ankara'ya atandı ve Albay Talat Aydemir'in önerisiyle Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) alındı. Darbeyi planlayıp yürütecek olan 37 kişilik MBK içinde yer aldı. Darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 (Cuma) günü radyodan okuduktan sonra adı sıkça duyulmaya başlandı. 27 Mayıs sonrası Başbakanlık müsteşarlığı yaptı. Bu dönemde sonradan AP Partisi Balıkesir Senatörü seçilecek Hikmet Aslanoğlu ve CKMP Genel Sekreteri olacak Fuat Uluç kendisinin yardımcılık görevini yerine getirdiler. Bu dönemde Milli Birlik Komitesi içindeki görüş ayrılığı sonucu 13 Kasım 1960'da MBK Başkanı Org. Cemal Gürsel bir bildiri yayımlayarak MBK'nin çalışmalarının ülkenin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürecek bir duruma geldiğini, bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri ile MBK üyelerinin talepleri üzerine MBK'yi feshettiğini açıkladı. Yeni oluşturulan MBK'de ise Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu ve "14'ler" olarak adlandırılan ve ülkenin köklü yapısal sorunları çözülmeden kısa süre içinde yapılacak seçimlerle iktidarın sivillere bırakılmasını reddeden 14 subaya yer verilmiyordu. MBK üyesi Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun inisiyatifiyle gerçekleşen bu operasyonla söz konusu kişiler Türk Silahlı Kuvvetleri'nden de emekli edilerek çeşitli görevlerle yurt dışına sürgüne gönderildiler. Alparslan Türkeş de bu operasyon sonucu Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a gönderildi. Sürgünde iken, MBK Başkanı Cemal Gürsel 'e, Yüksek Adalet Divanı 'nda yargılanan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin doğru olmayacağını vurgulayan ve Milli Yol dergisinde yayınlanan mektubu gönderdi.

25 ay kadar sonra, 23 Şubat 1963'de Gümülcine 'den yurda döndüğünde kendisini burada kalabalık bir "milliyetçi topluluk" tarafından karşılandı.
Siyasi hayata girişi [değiştir]
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Dönemi [değiştir]

Gökhan Evliyaoğlu'nun Adalet Partisi'ne katılma yolundaki teklifini reddeden Türkeş, milliyetçi çevreleri bir araya getirmek için 2 Mayıs 1963'te Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği'ni kurdu. Darbe hazırlığı yapan Talat Aydemir - Fethi Gürcan ikilisiyle temas kurdu. Ancak Talat Aydemir'le anlaşamadı. Bunun üzerine darbeyi hükümete haber verdi. Kendisi de darbe girişimi nedeniyle yargılandı, ancak darbeyi hükümete duyurduğu için beraat etti. Alparslan Türkeş, sürgünde olduğu dönemde 14'lerden çoğu ile sık sık bir araya gelerek dönüşten sonraki stratejisini belirleyici toplantılar yapmıştı. Nitekim 31 Mart 1965'te, 14'lerden Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi eski MBK üyeleri ile birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi - (CKMP)'ne girerek fiilen siyasi hayata atılmış oldu.

1965'te bu partinin başkanı oldu, uzun tartışmalardan sonra parti tüzüğünde 9 Işık Doktrini yer aldı. Türkeş, bu dönemde kendisini sevenler tarafından Başbuğ ilan edildi ve aynı yıl Ankara'dan milletvekili seçildi. 6-8 Şubat 1969'da Adana il kongresinde CKMP adı Milliyetçi Hareket Partisi ve terazi olan amblemi de üç hilâl olarak değiştirildi. 1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday oldu ve Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti. 1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak parlamentoya seçildi. 1974'te ilk eşi Muzaffer Türkeş'i kaybetti. Bundan iki yıl sonra 1976'da Seval Türkeş'le evlendi.
1975 Sonrası dönem ve 12 Eylül [değiştir]

1975'ten sonra Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevinde bulundu. Bu dönemde sağ ve sol çatışması arttı. Yetkililerin elinde Hareket Partisi'nin şiddetin esas kaynağı olduğuna dair kanıtlar vardı ve Cumhuriyet Savcısı kapsamlı bir soruşturma yapmak istiyordu. Ancak hükümet buna izin veremezdi. Çünkü bu rolün açığa çıkarılması koalisyonun dağılması anlamına geliyordu ve Demirel bunu düşünmek bile istemiyordu.[4] 12 Eylül darbesi sırasında Milli Güvenlik Konseyi başkanı, diğer üç parti başkanlarının teslim olduğunu, Alparslan Türkeş'in de teslim olmasını, aksi taktirde suçlu durumda olacağını belirten bir bildiri yayınladı.[5]12 Eylül darbesi'nden sonra 9 Nisan 1985'e kadar 4,5 yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül döneminde idam cezasıyla yargılanan Türkeş, bu davadan beraat etti. Arslan Tekin, Son Başbuğ , Elips Kitap, Ankara, Haziran 2005, s.77-80.
12 Eylül Sonrası Dönem [değiştir]

1987'de siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi'ne girdi ve aynı yıl yapılan olağanüstü kongrede genel başkanlığa seçildi. 1991 genel seçimlerinde RP ve IDP ile seçim ittifakı yapan MÇP lideri Türkeş, Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi. Bu sırada 1992'de 12 Eylül darbesi ile kapatılmış olan partilerin eski adlarını alması hakkında Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılan değişiklikle MÇP'nin ismi de 1993 yılında MHP olarak değiştirildi. 1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kalan Türkeş, bu dönemde uzlaşmacı bir lider olarak ülke siyaseti üzerinde en etkili siyasetci oldu.[kaynak belirtilmeli] Türkeş, 9 Işık başta olmak üzere siyasi ve tarihi görüşlerini içeren kitaplar yazdı.
Ölümü [değiştir]

Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da yaşama veda etti. Alparslan Türkeş'in kabri Ankara beştepede bulunmaktadır.

1975'ten sonra Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevinde bulundu. Bu dönemde sağ ve sol çatışması arttı. Yetkililerin elinde Hareket Partisi'nin şiddetin esas kaynağı olduğuna dair kanıtlar vardı ve Cumhuriyet Savcısı kapsamlı bir soruşturma yapmak istiyordu. Ancak hükümet buna izin veremezdi. Çünkü bu rolün açığa çıkarılması koalisyonun dağılması anlamına geliyordu ve Demirel bunu düşünmek bile istemiyordu.



Ayber yazıyı aldığın kaynak sosyalist yada kominist bir sitemi ???
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Kullanıcı avatarı
ustax66
Sığınak Fedaisi
Sığınak Fedaisi
Mesajlar: 3955
Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia

Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)

Mesaj gönderen ustax66 »

ayberk yazdı:İhsanim görevi biraktin güncel üye listesi yayinlanmaz oldu. Bu konuda ilgili arkadaşı uyarmak lazım. Ve Foruma uğramiyorsunuz sevgili börteçineler...

Yeni yetkiliye toplantı ile görev devredilip ayrıntılar hakkında bilgi verilecekti. Ancak pazar günü benim telefon işyerinde kaldığı için ve pc yide gündüz açmadığım için '' Pazar gününü yengenize ayırdım 8-) '' Akşam üzeride toplanamadığımız için, sanada ulaşamadık. Liderimiz toplantıyı erteledi. Görevin aksaması değilde başlayamamak oldu. Gençler bilir işini farkı kapatırlar. ;)
Resim
Resim


[right]Arif YAMAN[/right]
Cevapla

“Lonca İletişim” sayfasına dön