261. sayfa (Toplam 332 sayfa)

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 12 Mar 2016 23:15
gönderen SkyBlue
Olcay beyler gelmiş.

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 13 Mar 2016 11:25
gönderen MaHKuMII
Hepinize Günaydın Arkadaşlar.Böyle olmuyor.Biraz sizde Paylaşımlarda Bulunun ki bu konu canlansın. :( :(

Şimdi biraz ThugLife İzleyelim :)





İçinde küçükte olsa küfür tarzı olmuşsa da affola :) görmemezlikten gelin :D

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 13 Mar 2016 17:06
gönderen MaHKuMII
Bir kaç bilgi araştırıyorum döneceğim tekrardan

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 13 Mar 2016 19:18
gönderen MaHKuMII
Kişi Hayattayken Kalp Bağışı Yapabilir mi?

Bu ciddi akciğer sorunu olup da kalp sağlığı yerinde olan kişilerde olur. Kalp-akciğer nakli hastanın yaşama şansını artırır. Böyle bir hasta bunun karşılığında ihtiyacı olan birine kendi kalbini bağışlayabilir. Kalp cerrahı Sir Magdi Yacoub (şimdi profesör) “domino” transplantasyon denilen bu nakil ameliyatının ilkini 1987′de Birleşik Krallık’ta gerçekleştirdi. Gizlenmesini istediklerinden hastaların isimlerini bilmiyoruz. Aynı yıl içinde kistik fibrozis hastası Clinton House, ABD’nin ilk kalp bağışı yapan kişisi oldu. Kalbini John Couch’a bağışladı, ona da araba kazasında hayatını kaybeden, kimliği belirlenememiş birinin kalbi ve akciğerleri nakledildi. Canlı donörden nakil ilk kez 1954′te Boston’da gerçekleşti. Tek yumurta ikizlerinden biri diğerine böbreğini bağışladı. Teorik olarak, kişi, tek bir böbrekle, tek akciğerle, karaciğer loblarından biriyle ya da pankreas ve bağırsakların bazı parçaları olmadan da yaşayabilir. Bunların arasında sadece karaciğerin kendini neredeyse tamamen yenileme özelliği vardır.

1896′da İngiliz cerrah Stephen Paget (1855-1926) Surgery of the Chest / Göğüs Cerrahisi adlı bir ders kitabı yazdı. Bu kitapta kalp operasyonlarının her zaman çok zor ve tehlikeli olacağını öngördü. Ama aynı yıl içinde Ludwig Rehn (1849- 1930) adındaki Alman cerrah, göğsünden bıçaklanan genç bir adamın kalbinin sol odacığındaki hasarı başarıyla giderdi. Bu, hastanın hayatta kaldığı ilk kalp ameliyatıydı, ama Rehn buna bir daha kalkışmadı. Cerrahi tıp, savaş zamanında kalbe saplanan şarapnelin bile orada bırakılması gerektiği görüşündeydi. II. Dünya Savaşı’na gelene kadar kalp ameliyatı neredeyse hiç duyulmamış bir şeydi. Savaştan sonra hızlı bir gelişme yaşandı. Güney Afrikalı cerrah Christiaan Barnard (1922-2001), 1967′de Cape Town’da ilk kalp naklini gerçekleştirdi. Hasta sadece 18 gün yaşadı, ama günümüzde kalp nakledilen hastalar beş yıldan uzun yaşayabiliyor. Nakledilmiş kalple en uzun süre yaşayan kişi Dayton, Ohio’lu spor malzemeleri satıcısı Tony Huesman’dır.

2009′da, 51 yaşında kanserden hayatını kaybedene kadar 31 yıl nakledilmiş kalple yaşamıştır. Bu gelişmeler, Birleşik Krallık’ta ölümün yasal tanımının değişmesine yol açtı. 1970′lere gelene kadar ölüm kalp atışı durduğunda gerçekleşmiş sayılırdı. Kalp nakillerinden sonra bu tanım beyin fonksiyonlarının kaybı şeklinde değiştirildi. Bu da cerrahlara atmaya devam eden bir kalbi ameliyat ile alma fırsatı verdi.


Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 13 Mar 2016 22:01
gönderen MaHKuMII
.
.
.

Ruhi Çenet'e ve Paylaşımlarına Hastayım.






Bu da başka videosu

.
.
.



Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 13 Mar 2016 23:40
gönderen KARADAVUTs
#TeroreLanetEdiyoruz :(

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 14 Mar 2016 10:14
gönderen MaHKuMII
Günaydın diyeceğim ama günümüz pek aydın geçmiyor. Terör laneti hep ensemizde :( inşallah biter de kurtuluruz...

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 14 Mar 2016 13:10
gönderen MaHKuMII
Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı. Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu.

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 14 Mar 2016 17:13
gönderen MaHKuMII
Suyun altında nefes almak


Nefes alıp vermemizin amacı vücudumuzun oksijen ihtiyacını karşılamaktır. Oksijen vücudumuzun yakıtının yani gıdaların ve yiyeceklerin yakılmasında kullanılır. Nefes alırken ciğerlere alınan havada oksijen miktarı yüzde 21, dışarı verilende ise yüzde 16′dır. Bilindiği gibi suyun formülü H2O dur. Suda bulunan iki elementten biri hidrojen diğeri oksijendir.

O halde havadaki oksijeni alabiliyoruz da sudakini niçin alamıyoruz? Balıklar bunu nasıl beceriyorlar? Elementlerin ilginç bir kimyasal özellikleri vardır. İki veya daha fazla element bir araya gelip kimyasal bir reaksiyona girdiklerinde, ortaya, onu meydana getiren elementlere benzemeyen yeni bileşimler çıkar. Aynı elementlerin değişik kombinasyonlarla meydana getirdikleri değişik bileşenlerin birbirleri ile alakaları yoktur, her yönden çok farklıdırlar. Örneğin, karbon, hidrojen ve oksijenin birleşmelerini ele alalım. 6 karbon, 12 hidrojen ve 6 oksijen birleşince ortaya çıkan glikozun, 2 karbon, 4 hidrojen ve 2 oksijenin birleşmesinden oluşan sirke ile yakından uzaktan bir benzerliği yoktur. Aynı şekilde hidrojen ve oksijenden oluşmuş su da farklı özellikler taşır ve içindeki oksijen artık bizim ciğerlerimizde kullanabileceğimiz şekilde değildir. Zaten balıklar da suyun yapısındaki oksijeni kullanmazlar. Onların suyun altında soludukları oksijen, suda çözülmüş, gaz halindeki oksijendir. Bu oksijenin sudaki çözülmüş şekli, bira, soda ve kola gibi içeceklerin içindeki, kapağı açınca kabarcıklar halinde dışarı çıkan karbondioksite benzer. Balıklar sudaki çözülmüş oksijeni solungaçları vasıtasıyla alırlar. Aslında bu iş balıklar için kolay değildir ama soğukkanlı hayvanlar olduklarından oksijen ihtiyaçları da pek fazla değildir.

Balina gibi sıcakkanlı hayvanlar ise oksijeni insanlar gibi havadan alırlar çünkü onlar için solungaçlar yoluyla sudan oksijeni yeterli miktarda temin edebilmek imkansızdır. Suyun içindeki oksijen miktarı az olduğundan ciğerlerimizin yüzey alanları yeterli oksijeni alacak kadar geniş değillerdir. Yoksa ciğerler sıvıların içindeki oksijeni alabilecek özelliktedirler. Örneğin, içinde zengin miktarda çözülmüş oksijen bulunan flora karbon adlı sıvının içindeki oksijeni rahatlıkla alabilirler. Sonuç olarak su, oksijenden meydana gelmiş olsa bile 2 adet hidrojenle yaptığı bağlantıdan dolayı içinden oksijeni çıkartıp almak ve solumak mümkün değildir. Balıklar gibi yapıp içinde çözülmüş halde bulunan oksijeni almaya kalkınca da bunun miktarı vücudumuzun ihtiyacını karşılamıyor. Yani asıl sorun ciğerlerimizde değil suyun kendisinde.

Re: MUHABBETİMİZ DAİM OLSUN....

Gönderilme zamanı: 14 Mar 2016 19:47
gönderen MaHKuMII