Oyuncular arasında yaşanan ve hakarete varan diyaloglarda uygulanan cezalarda kanıt teşkil eden yazışmalar paylaşılmamaktadır.
İtirazınızı, hakkınızda gönderilen şikayet tekrar incelenerek cezanın haklı olduğuna karar verilmiştir. Devasa çevrimiçi oyunlarda, oyucular arasında iletişim oldukça yoğundur. Bu yüzden oyuncular kimi zaman kendilerini istemedikleri bir tartışmaların içinde bulabilirler. Sizin yaşamış olduğunuz sorunda böyle bir durumdur. Sizlerden ricamız böylesi tatsız durumların ortaya çıkmaması için oyun ortamında çevreyi yadasizi rahatsız eden kişilere herhangi bir yanıt vermeden direk yasaklayarak şikayet etmenizdir. Aksi halde bu kişilerle girilecek tartışmalarda kontrolün kaybedilip istenmeyen sözlerin söylenmesi olasıdır. Küfür edilerek alınan cezalar hakkında hiçbir mazeret kabul etmediğimiz için tatsız bir ceza almış bulunmaktasınız.
Cezalı geçen süre göz önüne alınarak ve aynı davranışı bir daha tekrarlamayacağınıza olan güvenimizden dolayı cezanız şu an itibari ile kaldırılmıştır.
Daha dikkatli olmanız dileği ile iyi eğlenceler.
PaRDuSKaNSeRoJeN Farkı Budur İşte sadece 1 gün susturma ardından kaldırıldı
Selamın Aleyküm Tılsım'ın şaheser insanları
Uzun süredir görüşemiyoruz nasılsınız iyisinizdir inşa'Allah.
Bu arada Aykut makale, hikaye gibi yazılar paylaşmayı bıraktın sanırım
Gecenin bu saatin de yapacak bir şey olmadığında sayfanıza girip okuyordum
Ali ağabey sende video paylaşmayı bıraktın. Olmuyor ağabey yakışmıyor
CelalYILMAZ yazdı:Selamın Aleyküm Tılsım'ın şaheser insanları
Uzun süredir görüşemiyoruz nasılsınız iyisinizdir inşa'Allah.
Bu arada Aykut makale, hikaye gibi yazılar paylaşmayı bıraktın sanırım
Gecenin bu saatin de yapacak bir şey olmadığında sayfanıza girip okuyordum
Ali ağabey sende video paylaşmayı bıraktın. Olmuyor ağabey yakışmıyor
aleykumselam abi.ilk önce okuyup eklemeye değermi diye düşünüyorum.buda biraz zaman alıyor finallere ramak kaldı zamanım pek yok en yakın zamanda yeni makaleler hikayeler le dönücem
Aralarındaki anlaşma şuydu.
Kavga ettikleri zaman kim kendini haksız görürse, ötekini arayacak ve kedi diliyle konuşacaktı. Yani ona "Mırr" diyecek ve barışacaklardı.
Birbirlerini çok seviyorlardı. Her seven gibi ara sıra münakaşaları, gerginlikleri oluyordu. Ama her defasında bu "Mırrlama" harikulade bir maymuncuk gibi bütün gerginlikleri açıyor, işler yoluna giriyordu. Evliliklerinin altın parolası buydu. Küçük bir kedi "Mırrlaması"... Kendi deyişleriyle, "Böylece aralarındaki gerginlik yumuşatılıyor, normal hayata dönüyorlardı". Bu aslında, "Senin çabanı takdir ediyorum." anlamına geliyordu. Öteki için de "Özrünü kabul ediyorum."...
Bu anlaşmanın tek şartı vardı. İkisinden birisi mutlaka "Mırr" diyecekti.
Sonra bir gün ilginç bir şey oldu.
Yine bir gerginlik günüydü. Arada negatif rüzgârlar esmiş, gergin elektrikler gidip gelmişti. Hafiften bir küskünlük yani... Herkes kendi yoluna gitmişti. Durumu düzeltmek için, ikisinden birinin ötekini arayıp "Mırr" demesi gerekiyordu. Ama bunu kim diyecekti? Kadın, düşündü. Derinlemesine düşündü. Tarafsız olmaya çalıştı. Sonunda kararını verdi. Kabahatli kendisiydi ve onun telefonu açıp "Mırr" demesi gerekiyordu. Statüsü şuymuş, buymuş hiç umurunda değildi. Kadınlık gururuymuş, erkeğin alttan alması gerekirmiş gibi, kıymeti kendinden menkul psikolojik kanunların hiçbirine sığınmadı.
Eli telefona gitti ve numaraları çevirdi. O daha telefon açılıp karşıdan "Alo" sesi gelmeden, parolayı verdi:
"Mırrr..."
Hayret... Karşıdan soluk sesi bile gelmedi. Bunun üzerine tekrarladı.
"Mırrr..."
Yine ses yok. Oysa o, bir "Mırr" değil, iki, üç, hatta beş "Mırr" sesi bekliyordu. Kendi kendine derin bir iç muhasebeye girişti. Acaba onu gerçekten bu kadar çok mu kırmıştı? Gerçekten bu kadar ağır sözler mi söylemişti? Artık geri dönüş yok muydu? İşte tam bu muhasebenin ortasında, ahizenin öteki tarafından, çok cılız bir ses geldi:
"Mırr..."
Ses çok ama çok cılızdı. Hatta o günün teknik imkânlarında, telefonun zırıltısı bile o "Mıırr"dan daha kuvvetliydi. Gerçek bir "Mırr" mı yoksa "zoraki" biri mi? Sorunun gerçek cevabını akşam evde öğrenecekti. Erkek, Türkiye’nin en büyük, en efsane şirketinin başındaydı. Çok önemli bir toplantıdaydı. Etrafı şirketin en baba isimleriyle doluydu. Sekreterine, "Telefonda kimseyi bağlamayın" talimatı vermişti. İşte telefon böyle bir ortamdaydı. Sekreter, ürkek bir sesle, "Ama efendim, arayan Hanımefendi" diyordu. Ahizeyi eline aldı ve gelen sesi duydu:
"Mırr..."
Etrafına baktı. Şirketin bütün büyük müdürleri kendine bakıyordu. Bir tarafta dünyalar kadar sevdiği karısı. Öteki tarafta kendisi kadar sevdiği karizması… Bir saniye bile düşünmedi. Telefonu ağzına yapıştırdı ve ancak onun duyabileceği bir sesle "Mırrr" diye fısıldadı. Olayın gerisini akşam evde karısına anlattı.
Kocasını arayan kadın Suna Kıraç’tı. Koç topluluğunun en efsanevi isimlerinden biri. Vehbi Koç’un kızı.
Aradığı kişi kocası İnan Kıraç’tı. Koç Grubu’nun en üst düzey yöneticisi. Suna Kıraç yıllar sonra şunu söyleyecekti:
"Her çiftin gündelik yaşamda kendilerine özgü bir dilinin olduğuna inanırım."
Onlarınki "kedi diliydi" Bana göre de bir kadınla erkek arasındaki en etkili dil.
Kaynak: "Ömrümden Uzun İdeallerim Var" Suna Kıraç