22. Uyanma vakti geldi (1)

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

22. Uyanma vakti geldi (1)

Mesaj gönderen LadyEowyn »

-‘Kırmızı iksirler enerji için, mavi olanlar kudret takviye eder ve turkuaz olanlarda gücünüze güç katar yada savunmanızı arttırır’, dedi Alper.
-‘İksirleri içtikten sonra 30 saniye bekleyin’, dedi Nur. ’30 saniye içinde tekrar içtiğinizde işe yaramaz yada ölümcül bir karışım olur.’
Salih iksirleri dağıttı.
-‘Planımız nedir’, diye sordu Süleyman.
-‘Önce Jandarmalar ile konuşacağız’, dedim. ‘İçimizden biri ateş istesin. Sonra makarayla konşturacağız: beklenen bir saldırı var mı, uzakta işler nasıl diye.’
-‘Sonra’, dedi Işıl.
-‘Mısır Çarşısı’nın yan sokağından gideceğiz. Lodosların yakınından geçmemizde şart. Eminönün’de olduğumuz için bize bir şey yapma cesaretlerinin olduğunu zannetmiyorum. Hem yeter artık bu kadar korkaklık! Teşkilat’dan ayrıldığımızı kimsenin bilmediğini bir avantaj olarak sayalım. Lodos sancağını geçtikten sonra yol ikiye ayrılıyor. Önce Çete elebaşı’nın yanına gideceğiz, sonra diğerlerinin.
-‘Hepsini yenebilecekmiyiz’, diye sordu Ahmet.
-‘Bu iş hayıra alamet değil’, dedi Feriha.
-‘Neden öyle söyledin’, dedi Fatma.
-‘Kaç gün oldu! Efsun’u isteyen zaten gidip aldırdı onu’, dedi Feriha. ‘Gözümüzü dört açmamız lazım. Bu Çeteciler’in mutlaka bir tuzağı yada bir kozu var.’
-‘Haklısın’, dedi Efe. ‘Onca zaman beklemek niye? Ardı ardına saldırıp Eminönü’nü zayıf düşürdüler. Ayrıca Efsun’da ayrıldı Teşkilat’dan. İsteseler hemen saldırılardı.’
-‘Sence bir dost daha mı edindiler’, diye sordum.
-‘Bilmiyorum’, dedi Efe. ‘Ama yanımıza Efsun’u alırsak...’
-‘Hayır’,dedim sert bir tonla. ‘Onun bu görevden ne haberi olacak nede bu yüzden bir zarar görecek!’
-‘Bu çok komik’, dedi Sezgi. ‘İsteseler bile kimse onu öldüremez. Baksanıza onca mermiyi üzerinden silkeledi sonrada saldırdı.’
-‘O yaratıklar Efsun’u isterken onu yanlarına kadar götürüp o tuzağa düşmem! Efsun kalıyor! O kadar’, dedim.
-‘Efsunlu takılarımız olmadan dahada zor olacak’, dedi Işıl. ‘Ama ben ben onlar olmadanda başaracağımıza inanıyorum.’
-‘Saldırı nasıl olacak’, diye sordu Halit.
-‘Bir önerin var mı’, dedim.
-‘Çetecilere menzilli silahlar ile saldıralım. En uzak menzil Büyücüler’de. Savaşçılar Zincir büyücülerinş halletsin. Çetecilerin işi çabuk biter. Elementlere karşı dirençleri yok. Elebaşı’nı öldürmeyelim. Cevapların onda olduğunu inanıyorum.’
-‘Mantıklı’, dedi Feriha.
-‘İş bittikten sonra nerede toplanıyoruz’, diye sordu Akın.
-‘Hepberaber Eminönü’ne dönemeyiz’, dedim. ‘Hele ki Elebaşı bizde iken.’
-‘Yasemin’e gidelim’, dedi Efe. ‘Bize yardım edecektir. Kimseye laf yetiştirmez.’
-‘Peki’, dedim. ‘Bir saat sonra çıkıyoruz. Hazırlanalım. Elebaşı’da konuştuktan sonra Yağmur’u Meteor Bölgesi’ne bırakacağım. Gelmek isteyen gelebilir.’
Herkez odalarına dağıldı. Işıl ve Semih tüm konuşma sırasında sustular.

-‘Düşündüğümü mü düşünüyorsun’, dedi Semih.
-‘Sancağın yanından geçerken eşyalarını alabiliriz’, dedi Işıl.
-‘Saçmalama’, dedi Semih. ‘Yakalanırız! Ayrıca diğerlerine ne diyeceğiz? ‘Az bekleyin ben Lodos sancağının içine girip eşyalarımı alıp döneceğim’ mi?’
-‘Görevin sonunda deriz. Merak etme! Hata olmayacak!’
-‘Işıl, bazan seninle nasıl başederim bilmiyorum. Hep bir sorun çıkartıyorsun’, dedi Semih.
Işıl gülmeye başladı ve silahlarını toplayıp hazırlıklara devam etti.

-‘Bu gece nede çok az yıldız var’, dedi Aydemir bey.
-‘Öyle mi’, dedi Agah efendi. ‘Anlatsana.’
-‘Sanki dağılmışlar. Parlamıyorlar bile.’
-‘Bulut. Kara bulutlar olmalı kapkara gökyüzünde. Yıldızlar arkalarında saklanıyorlardır.’
-‘Şairliğe mi başladın’, dedi Aydemir bey gülerek.
-‘Hayır, sana yağmurun yağacağını anlatıyorum’, dedi Agah efendi.
Aydemir bey eline bir gazete aldı. ‘Umut dergisi’, dedi. ‘Hala oku... yani saklıyormusun?’
-‘Saklıyorum’, dedi Agah efendi. ‘Umut dergisi benim için güzel bir hatıra. Ben, Selami ve Handan... Ne de iyi bir takımdık! Sonra...’
-‘Biliyorum’, dedi Aydemir bey. ‘Hatırlatmak istemezdim. Özür dilerim.’
-‘Yo yo’, dedi Agah efendi, ‘dediğim gibi: güzel bir hatıra. Matbaa kokusunu kokladığımda yine hatırlıyorum. Hatıralar önemlidir Aydemir. Bu kör gözlerim görmese bile bu dünyadaki kötülüklerden haberim var. Böyle güzel hatıraları gözümde canlandırarak ayakta duruyorum.’
-‘Ayakta mı duruyorsun?’
-‘Eğer güzel şeylerin var olduğunu hatırlamasam bugün Teşkilat’ın başında ben olmazdım. O güzel günlere döneceğimize inanıyorum’, dedi Agah efendi. Kendine bir bardak su hazırladı. Bazan Aydemir bey onun kör olduğuna inanmıyordu. Kendi gözleri ile görmeseydi o gözlüğün ardında bir boşluk olduğunu, kör olduğuna asla inanmazdı. İstediği yere gidebiliyor ve eşyalarını dilediği gibi kullanıyor hala.
-‘Bu akşam bana katılırmısın’, dedi Aydemir bey. ‘Galata köprüsü’nün yarısına kadar yürüyeceğim.’
-‘Tamam dostum’, dedi Agah efendi. ‘Hem belki karşıdan bir haber gelir.’

-‘Hazır mısın’, diye sordu Efe bana. Kafamı eğdim.
-‘Şu an istesen... şu anda birinin yanında olmak istesen, kimin yanında olmayı isterdin?’
Efe biraz düşündü.
-‘Olmak istediğim kişilerin yanındayım zaten’, dedi.
-‘Özellikle birisi?’
-‘Anladım. Efsun’, dedi Efe.
-‘Hayır! Ne alakası var!’
-‘Ata bana numara yapma bari! Ona nasıl baktığını gördüm. Onun hakkında konuşurken, onu düşünürken bile yüzündeki değişiyor.’
-‘Ama karşılıklı değil bunlar’, dedim. ‘Efsun bana benim yüzümden defalarca yaralandığını söyledi. Ve benim yüzümdende güçlerini geliştiremiyormuş. Onu engelliyormuşum arkada tutarak.’
-‘Sen Efsun’u hiçkimseye sormadan yanımıza aldın. Neden?’
-‘Efsun bana gelmişti. Mağaraya gitmek istediğini ve o ölse bile kimse ardından ağlamayacağını söylemişti. Yani ‘kaybedecek bir şeyim yok, benide alın’ dedi kısaca.’
-‘Efsun’nun şuanda burada olmasını istermiydin?’
-‘İsterdim. İstiyorum!’
-‘Bizimle beraber savaşmasını peki?’
-‘İstemiyorum’, dedim. ‘Mümkün olduğu kadar uzak dursun! Hem haklı! Benim sayemde üç kez yaralandı ama tek başına iken onu dizginleyen kimse yok. Nasılda güçlü!’
-‘Evet. Güçleri benide çok etkiliyor. Sanki... tarif edemiyorum. Korkutuyor birazda.’
-‘Bu iş bittikten sonra ayaklarına kapanıp ondan af dilerim herhalde’, dedim.
Efe gülmeye başladı.
-‘O kadar umutsuzluğa kapılma. Efsun senden nefret etmiyordur. Edemezde. O da sana değer veriyordur ama sen koca çeneni kapatamadığın için onun damarına basmışsındır.’
-‘Çok teşekkür ederim’, dedim alay ederek. ‘Çok yardımcı oldun gerçekten.’
-‘Hazır mısın’, diye sordu bana tekrar.
Derin bir nefes aldım ve ‘hazırım’ dedim.

Işıklar sönmek üzere idi. Heryerde insanlar kapılarını ve pencerelerini kapatıyordu. Işıklar tamamen sönünce çıktık yola. Yanımıza bir meşale aldık.
-‘Ama bu duman verir’, dedi Salih. ‘Kokuyu alırlar!’
-‘Duman gece gözükmez’, dedi Feriha. ‘Ayrıca koku anca meşale sönünce ortaya çıkacak.’
-‘Bu sokağın sonunda yol ikiye ayrılıyor’, dedi Akın. ‘Sol taraf Fare adamlara, sağ taraf Lodos sancağının yakınındaki Çetecilere.’
-‘Nereye gidiyoruz’, dedi Yağmur.
-‘Önce Çeteciler’, dedim. ‘Onların sayısı daha az. Feriha, Süleyman ve Ahmet elebaşı ile beraber Eminönü’ne dönecekler ve bir odaya hapsedecekler. Orada bizim geri dönmemizi bekleyin. Bizler Fare adamlarını halledeceğiz.’
Sol yola saptık. Lodosların bizi görmeleri an meselesi idi ama binalar bakış açılarını engelliyordu. Çetecilerin yanına gittik. İki tanesini gördük.
-‘Şifacılar? İkisinide zehirleyin’, dedim. Nur, Salih ve Alper söylediğimi yerine getirdiler ve bir kaç saniye içersinde Çeteciler yere yığıldılar.
-‘Öldüler mi’, diye sordu Yağmur.
-‘Üçümüz ayrı ayrı zehir attık’, dedi Alper. ‘Onca zehir bir fil’i bile öldürür.’
-‘Halit, Akın, Sezgi, Efe, Alper ve Fatma: siz bu yoldan devam edin ve oradakilerini öldürün. Sağ bırakmayın! Biz bu sokaktakilerinin işini bitireceğiz. Sonrasında Feriha ve diğerleri elebaşını götürecekler’, dedim.
-‘Eminmisin’, dedi Efe. ‘Beraber kalsak daha iyi olmaz mı?’
-‘Efe, vaktimiz yok. Hem o sokakte hem bu sokakta... İşi biten grup hemen diğer grubun yanına gitsin. Sonra hep beraber Fare adamlarının yanına.’
-‘Elebaşını bıraktıktan sonra döneriz size’, dedi Süleyman.
-‘Olmaz. Onu başıboş bırakmayalım’, dedim.
-‘Ata’, dedi Efe ama lafını kestim.
-‘Lütfen arkadaşlar! Soru sormanın vakti değil.’
-‘Tamam’, dedi Ahmet. ‘İstediğin gibi olsun. Ama şunu al.’
Halit elime bir fişek verdi.
-‘İşler zora gittiğinde bunu yere vurun ve havaya fırlatın. Gökyüzünde kırmızı bir ışık oluşacak. Fişek yakıldığı gibi yanınıza doğru koşacağız.’
-‘Tamam’, dedim. ‘Söz. Eğer bir terslik olursa tereddüt etemeden yakacağım. Hadi arkadaşlar. Allah yüzümüzü kara çıkarmasın.’
Grup iki ayrıldı ve hepimiz görevlerimizi yerine getirmek üzere ayrıldık. Sokakta hemen iki Çeteci üzerimize doğru koştu. Büyücüler olaya hemen müdahale ettiler. İlerlediğimizde Zincir büyücüleri ve daha fazla Çeteciler vardı. Hepsine saldırdık.
-‘Bana birşey yapmalarını engelleyin’, diye bağırdı birisi. Elebaşı o olması gerek.
Zincir büyücülerini teker teker öldürürken arkadaşlarım Çetecilere saldırdılar.
-‘Bir şey yapın aptallar’, diye bağırdı bu sefer adam. Eline silah bile almadı. Çetecilerin hepsi öldükten sonra ona doğru yürüdüm. Bulunduğumuz çıkmaz sokağın onun sonu olacağını biliyordu. Eline tabancasını aldı ama eli titriyordu. Nişan aldı ama tetiği çekemeyecek kadar güçsüzdü.
-‘Bana ne yapacaksınız’, dedi titreyen sesi ile. Üzerine doğru yürümeye devam ettim.
-‘Yaklaşma! Ateş ederim!’
Yürümeye devam ettim.
-‘Rüzgar! Dikkat et’, dedi Semih arkamdan.
-‘Dur! Dur dedim sana’, dedi ve gözlerini kapattı. O anda kılıcımla tabanca tuttuğu eli kestim. Birden çığlık attı ve ağlamaya başladı.
-‘Bunun ağzını bağlayın ve götürün’, dedim. ‘Diğerleri... hadi! Bizi bekleyen arkadaşlarımız var.’
Hemen diğerlerinin yanına doğru koştuk. Oraya vardığımızda Efe son Zincir büyücüsünü öldürüyordu.
-‘Hallettik’, dedi Halit. ‘Elebaşı’nın yanına doğru kaçmaya çalışmışlardı ama engelleyebildik. Şimdi ne yapıyoruz?’
-‘Burada biraz bekliyoruz’, dedim
-‘Bekleyipte ne yapacağız’, dedi Işıl.
-‘Şşşt’, dedim. ‘Dinle.’
Herkez sustu.
-‘Ne yapıyoruz şimdi’, dedi Alper arkamdan.
-‘Dinliyoruz’, fısıldadı Fatma. ‘Eğer bir ses duyarsak birilerini uyandırdık demektir.’
Bir kaç dakika geçti ve bir ses duymadık. Cesetlerle bıraktığımız sokaktan çıkıp yine Lodosların yakınına geldik. Elimle herkezin susmasını söyledim. Feriha, Süleyman ve Ahmet’e işaret ettim: ‘elebaşı’nı alın ve götürün. Sessiz’. Hepsi kafalarını salladılar ve elebaşı’nın kafasına bir darbe indirdiler. Bayıldı.
Aşağa inen sokak limana doğru gidiyor. Aynı zamanda Fare adamların yakınına.
-‘Arkadaşlar’, dedi Efe usulca. ‘İleride bir kaç tür Fare adamı var. İlerledikce daha güçlü olanları ile ve menzilli silahları olanlarıyla karşı karşıya geleceğiz. Burada iki örümcek var. Onlar bizi farketmesinde sorun yok. Fare adamları onlarla ilgilenmiyorlar.’
-‘Tamam o zaman’, dedim. ‘Birbirimizin yanından ayrılmıyoruz. Işıl? Semih? Siz şifacılara yakın durun. Onlarıda koruyun.’
Sokağa girip örümcekleri bekliyorduk ama gördük ki Efe yanılmıştı: ortalık Fare adamları ile dolu idi. Hepsinin suratında pis bir sırıtma vardı. Bizi bekliyorlardı.
-‘Ata’, dedi Efe. ‘Bilmiyordum...’
-‘Tamam’, dedim. ‘Elinizde ne varsa onunla saldırın! Hemen şifacıları koruyun!’
-‘Önümüzde 50’den fazla Fare adam tetikçileri var! Tuzak bu’, dedi Halit.
-‘Sakin olun! Onları yenebiliriz! Büyücüler! Şifacıları siz koruyun ve bize destek verin! Savaşçılar! Saldırın!’
Benim emrimle hepsine saldırdık. Yaralandıkca şifacılar bize şifa dağıttılar. İksirlerimizi neredeyse tükettik saldırıda. 50 tetikçiyi öldürdükten sonra bir sürü daha geldi.
-‘Ata’, diye bağırdı Efe, ‘Ata, buradan hemen gitmemiz gerek!’
-‘Asla! Onları yeneceğiz!’
-‘Ata! Onca adamın hayatını tehlikeye atma! Bak hepsi çok yorgun! Kudretimiz tükenmek üzere!’
-‘Efe gitmek isteyen gidebilir demiştim!’
-‘Saçmalama! Seni burada bırakmayacağımızı biliyorsun!’
Tetikçiler üzerimize doğru yürürken hepimiz silahlarımıza sarıldık. Onların bize yaklaşmalarını bekliyorduk. Aslında bizi kapana kıstırmalarını bekliyorduk. Sonra hepsi durdular. Hepsi ayaklarına bakmaya başladılar.
-‘Alper? Nur? Salih? Siz mi bir şey yaptınız’, dedim.
-‘Neden gelmiyorlar’, dedi Fatma.
-‘Bu da mı tuzak’, dedi Işıl.
-‘Hayır’, dedi Semih. ‘Suratlarına bakın! Şaşkınlar!’
-‘Efsun’, dediğini duydum Yağmur’un. Arkamı döndüm ve zehir büyüsünü yaptığını gördüm.
-‘Ona kim..’, diye başladım ama tetikçilerin yere yığıldaklarını gördüm. Hiçbir şifacının zehiri bu kadar hızlı ve etkili olamaz! İksir etkisi altında mı?
-‘Demek sende geldin’, dedi bir ses. ‘Aptal! Tam istediğim yerdesin! Tamda benim kurduğum tuzaktasın!’
En son LadyEowyn tarafından 25 May 2011 12:00 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: Uyanma vakti geldi (1)

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön