-‘1956. 25 Aralık. İstanbulun göbeğine meteor düşüyor. Meteorla beraber mahluklar ortaya çıkıyor. Artık İstanbulda yaşam imkansız oluyor.’
Işık çayını yudumluyor ve Efe’nin bardağına dokunmadığını farkediyor.
-‘İçmeyeceksen bana versene?’
-‘Ne?’, dedi Efe şaşkınlıkla. Sonra fark etti ve bir yudum aldı.
-‘Neyse. 1950 yılında İstanbul’un nüfusu 983.041 idi. Nerden biliyorum? Babam İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışmayı başlamıştı o yıl. Altı yıl sonra Meteor Felaketi yaşandı. Ben o zamanlar daha doğmamıştım. Agah efendi o yılı bilir belki. Meteor Felaketi sırasında küçük bir çocuktu ama bir çocuk bile öyle bir günü hatırlar derdi annem. Meteor, Çınar Altı’na çok yakın bir yere düşmüştü. İlk yaratıklar nereden, nasıl ortaya çıktı bilmiyorum ama. ‘Saklı Türler’ kitabını oku, orada yazar herhalde.’
-‘Sen okumadın mı?’, diye sordu Efe.
-‘Okumam gerekmiyor. Düşmanının nereden çıkması çok önemli değil benim için. Kitapta ne yazıyor bilmiyorum ama Meteor Bölgesinde, Eminönden daha güçlü ve daha çok yaratık var, değil mi? Neyse bunları sıra sıra konuşalım. Nerede kalmıştım?’
Işık çayından bir yudum aldı ve hatırladı: ‘Aa evet! Mansur bey! Arayış dönemi, Meteor felaketiyle beraber başlıyor.’
-‘Arayış dönemi nedir?’
-‘İnsanlar hayatı, güvenli yerler, kaynaklar, hastaneler aradı. İstanbul dışına çıkıpta geri gelenler olmadı. Ama İstanbul’a diğer şehirlerden göç edenler çok oldu. Kıyametin göbeğinde olmamıza rağmen en Türkiyede en çok nüfus burada galiba. Ankara ile bile irtibat çok azdı o zamanlar. Hiç yoktu denilebilinir. Telefon bağlantısı çok lüks bir şey oldu. Şuan sadece ordu geri kalan telefon bağlantılarını kullanıyor. Arayış dönemi 1960’da sona erdi. Tarih kitaplarında böyle yazılacaktır ama bana göre İstanbul güvenli olmadığı süre bu dönem devam ediyor. İstanbul dışındaki havadiselerden haberim yok ama tahmin ediyorum, ki haklı olduğumdan eminim, tüm Türkiyede bu durum aynı. Arayış dönemi halen sürüyor benim için. 1957’de Kuklacı’nın varlığı Mansur bey tarafından fark edildi. Kuklacı Eminönünde türlü büyü gösteriler yapıp, Eminönündeki insanları eğlendiriyordu. Mansur bey bunlardan çok etkilenmişti ve beğeni ile izliyordu. Mansur bey Beyaz Köşkün sahibidir. Çok varlıklı bir İstanbul beyefendisi idi. Hiçbir zaman kötü bir niyeti yoktu.’
-‘Neden öyle söyledin? Neler oldu ki ona?’
-‘Mansur bey Kuklacı ile beraber Beyaz Köşk’te büyüler yaptılar. Yaratıklara karşı yaratık yaratmayı çalıştılar. Başarılı çıktılar. Fare adam ırkı onlar sayesinden aynı yılda, 1957’de doğdu.’
Efe duyduklarına inanamaz: ‘Fare adamlar bir insan ve bir büyücü tarafından ortaya çıktığını mı söylüyorsun?’
Işık gülmeye başladı: ‘Bu bilgileri duyduğuna neden bu kadar şaşırdın anlamıyorum. Daha iki gün önce çığlıkları ile insanları delirtip öldüren bir yaratığı yok ettiniz.’
-‘Senin Demirkıynaktan nasıl haberin oldu?’
-‘Adını bilmiyordum. Sağol’, dedi Işık gülümseyerek. Eline bir not defteri aldı ve yazı yazmaya başladı.
-‘Ne yazıyorsun?’
Işık cevap vermedi.
-‘Bir anlaşmamız var! Lütfen sorularıma cevap ver ki karşılığını sanada vereyim!’
-‘Demirkıynak hakkında bildiklerimi kağıda yazdım. Daha sonra sana veririm kontrol edersin doğru mu değil mi.’
-‘Hayır!’, dedi Efe panikleyerek. ‘Gerek yok yani. Kaynaklarına güveniyorum. Sorun değil.’
-‘Neden tedirgin oldun?’, diye sordun Işık ama Efe cevap vermekten kaçındı ve nereye bakması gerektiğini şaşırdı.
-‘Neyse. Sonra cevaplarsın. Mansur bey ve Kuklacı’nın büyüleri işe yaradı gerçekten. Fare adamlar Eminönünde güzel işler başarmışlardı. Bir çok yaratıkları öldürmüşlerdi. 1960’da Arayış dönemi bunun yüzünden sona erdi, Beyaz Köşk’ün yükselişi yüzünden. İki yıl sürdü bu Beyaz Köşk’ün yaptığı eylemler. Eminönün’de bir çok kişinin beğenisini topladı. Ama yaratıklar tarafından ailesi katledilenler bu planlara karşı çıkmaya çalıştılar. Bunu kuvvetle yapamazlardı. Fare adamlar güçlüdürler. Yani insanlara karşı öyleler. Yasal yollardan Beyaz Köşk kapatılmaya çalışıldı. Bir yıl içersinde karar alındı: 1963’de valimiz Osman Hamdi bey, Büyük Postane’de alınan karardan sonra, jandarma Beyaz Köşk’ü kapatma emrini alarak harekete geçmiştir.’
-‘Kapandı mı yani Köşk?’
Işık gülümsemeye başladı: ‘Kuklacı Mansur bey’in tam bir dostu haline gelmişti ve Mansur beyi jandarmalara karşı savaşmaya ikna etmişti. Kuklacı, Köşk’ün kapanmasının İstanbul tarihinin geri adım atmasından başka hiçbirşey olmadığına ikna etti. Kuklacı, Mansur bey’in meclis kararına karşı hissettiği öfekyi kullandı. Kuklacı sayesinde Mansur bey kendine ortak aradı ve buldu. İstanbul’un diğer varlıklı beyefendiler ile , Azat bey ve Gaffar bey ile beraber, örgütlendiler. Jandarmalara karşı koydular. Uzun bir çatışma oldu. Çok kan döküldü. Sadece jandarmalar ve Fare adamlar değil, insanlar ve Beyaz Köşk mensuplarıda öldü. Hiçkimseye acımadılar. Bu örgütlenme Kuklacı sayesinde gerçekleşmişti. O’nun büyüleri ve Fare adamları sayesinde zafer oların oldu. Kuklacı sıkı yönetim kurmayı teklif etti ve Mansur bey öfkesi yüzünden bu teklifi kabul etti.’
-‘İstanbul’un varlıklı beyefendileri nasıl olurda böyle bir şeye izin verdiler? İzin vermeyi bırak yardım etmişler!’
-‘Bu fikri Mansur bey’de düşünmüş olmalı.’
-‘Neden?’, diye sordu Efe.
-‘Bu zaferden bir yıl sonra, yani 1964’de Mansur bey intihar etti.’
-‘Efsun! İyi misin? Cevap ver!’, diye bağırdım. Gözlerimi açmaya hala korkuyordum. Yüzümde iki el hissettim. Efsun’nun elleri. Gözlerimi açtığımda bana endişe ile bakıyordu.
-‘İşe yaradı’, dedi kısık bir sesle.
Tüm gücümle ona sarıldım. ‘Beni nasıl korkuttuğunu bilemezsin! Nasıl endişe ettim bilemezsin!’
-‘Beni yanlız bırakırmısın? Uyumak istiyorum. Söz veriyorum yarın sabah eskisi gibi olacağım’, dedi.
-‘Bu odada olmaz. Benim odamda uyu. Bende buradaki... eşyaları onarmaya başlayayım.’
-‘Peki. Tesekkür ederim’, dedi ve beraber odadan çıktık. Efsun odama girdi ve ben dışarı çıktım. Çıktığımda arkadaşlarımın bana koşarak geldiğini gördüm.
-‘Ata iyi misin! Ne oldu orada!’, diye bağırdı Akın.
-‘Durun! Merak etmeyin! Konsantrasyon patlaması oldu sadece’, dedim gülümseyerek.
-‘Bu da ne demek’, diye sordu Sezgi.
-‘Efsun geri döndü demek. Diğerleri nerede?’, dedim.
-‘Agah efendi’nin yanında. Şifa Yurdu projesini konuşuyorlar sanırım. Efsun’a bundan bahsettin mi?’
Tamamen unuttum!
-‘Evet’, dedim. ‘Bahsettim ve istemediğini söyledi.’ Yalan söylüyorum!
-‘Peki. Neyse canım. Kendi kararı’, dedi Işıl. ‘Şuan iyi değil mi? Kırılan camlar ne olacak?’
-‘İyi merak etmeyin. Uyuyor şuan. Yarın sabah eskisi gibi olacak. Camları onarmak için birisinden yardım isteyeceğim birazdan. Siz biryere mi gidiyordunuz?’
Agah efendi şifacıları Mısır Çarşısına doğru götürüyordu. Sanki hiç kör değildi. İstanbulda hiç kaybolmamış diye duydum kör olmasına rağmen. Cami avlusundanda çıktığı görülmemiştir pek. Yolda jandarma Ali’nin yanında durdu. Hepimiz Ali’ye bir şey söyleyeceğini zannediyorlardı. Ne Ali, ne Agah efendi birbirlerine bir laf bile etmediler. Kısa bir süre sonra Mısır Çarşı’nın kapısını açtık ve içeri girdiler. Herkez Agah efendiyi saygıyla selamlıyordu. Sonunda sahaf’ın karşısındaki boş yeri gördüler.
-‘Geldik. Burası. Aslına bakarsanız burası daha iyi bir yer olacağına inanıyorum. Mısır Çarşısındaki arkadaşlarımız yardımlarını esirgemeyeceklerdir.’
-‘Burası çok kirli ve çok tozlu. Burayı adam edebilecekmiyiz arkadaşlar?’, diye sordu Salih.
-‘Biz olmadan mı!’, diye bağırdı bir ses. Feriha’nın sesiydi. Diğer arkadaşlarımız peşimizden gelmişler!
-‘Şimdi üç şifacı, altı savaşcı ve beş büyücü toplam 14 adam ederiz. Yeşi kişi temizlik yaparsa diğerleride marangozluk işlerini yerine getirir, olmaz mı?’, dedi Fatma.
-‘Bence çok iyi olur arkadaşlar’, dedim. ‘Kızlar temizlik işine girerse olur mu?’
Kızlar bana kızgın kızgın bakmaya başladı. Anlamadım ne oluyordu?
-‘Abi delimisin? Bu feministlere kadın erkek ayrımcılığı yapılır mı’, diye fısıldadı Süleyman kulağıma.
-‘Ben temizlik işine gönüllüğüm!’, diye bağırdı Salih. İşi toparlamaya çalışıyordu. ‘Bana yardım etmek isteyen var mı?’
-‘Ben ve Nur yardım ederiz. Sonuçta kadınız ya’, dedi Fatma. ‘Feriha size yardım etmek istiyor. Erkeklere yani.’
-‘Ya arkadaşlar...’, diye başladım ama sözüm ağzıma tıkıldı.
-‘Bende gönüllüyüm’, dedi Süleyman.
Sıra sıra hepimiz işlere gönüllü olduk.
-‘Tamam o zaman başlayın artık’, dedi Agah efendi. ‘Rüzgar? Bana avluya kadar eşlik edermisin? Tek başıma gidemiyorum, yorgunum.’
-‘Tabi ki efendim’, dedim ve Agah efendi’nin hazırlanmasını bekledim. Kızlarda biraz daha az kızgın bakmaya başlayınca rahat bir nefes alabildim.
-‘Ucuz atlattın be abi’, dedi Ahmet bana usulca.
-‘Tabi senin sayende bizde yandık ama...’, dedi Semih. ‘... ağızdan laf bir kere çıkar.’
-‘Başlamayın arkadaşlar nolur!’, dedim.
Hepimiz işe başladık. Her bir yandan yardım eden esnaf çıktı. Çaylar ısmarlandı, Halime teyze bize börek yapmaya gitti, sarraf Necmi şerbet hazırladı bize... Agah efendi’nin dediği gibi herkez yardım etmeye başladı! Beraber Mısır Çarşısından çıktık. Jandarma Ali’nin yanına vardığında tekrar sessizce durdu biraz. Ali ile ne alıp veremediği vardı acaba. Avluya bıraktıktan hemen sonra soracağım! Çok merak ettim.
-‘Efsun iyi mi artık?’, diye sordu Agah efendi bana.
-‘Evet efendim. Şuan uyuyor. Işığın tavsiyesine uydum.’
-‘Tavsiyesi?’
-‘Evet meditasyon yapmasını tavsiye etti. Efsun bir kaç denemeden sonra kendine geldi.’
-‘İlginç’, dedi ve avluya vardık. Sonra hemen Ali’nin yanına koştum.
-‘Ne oldu? Bu telaş ne?’, dedi Ali.
-‘Çok merak ettim. Agah bey sana birşeyler mi fısıldadı?’
-‘Ne zaman?’
-‘Az önce buradan iki kez geçtik. Her seferinde yanında durdu ve bişey söylemeden geçti yanından. Sanada selam vermedi.’
Ali gülmeye başladı.
-‘Şu bayrağı görüyormusun?’, diye sordu bana.
-‘Kör olsam sesini duyarım. Görmemek mümkün değil!’
-‘Her defasında buradan geçtiğinde bayrağın yanında durup sessizce selam verip yoluna devam eder Agah efendi. Sesine doğru yürür.’
-‘Sende nöbet tuttuğun için...’
-‘... benimle konuştuğunu zannettin. Anladım.’
Diğer arkadaşlarımın yanına giderken Efe ile Işığı gördüm. Bir köşede konuşuyorlardı. Kimseye belli etmeden diğerlerinin yanına katıldım. Ne konuşuyorlar acaba?
-‘Demek intihar etti. Nedeni neydi acaba?’
-‘Daha bitmedi. Mansur bey intihar etme sebebi bu olayların şaşkınlığı yüzünden. 1963, Mansur bey’in intiharından bir yıl öncesinden o intihara kadar, Beyaz Köşk Kuklacı tarafından yönetiliyordu. Kuklacı dönemi dört yıl sürdü, 1967’e kadar. Savaş dolu bir yıl izlemişti Mansur bey. Her gün biraz daha elini çekiyordu kendi köşkünden. Kendisini Beyaz Köşkünde çatı katına kilitlemişti. Herkez oturup düşündüğünü zannediyordu. Sonra o odanın ışığı söndü ve Mansur bey’in intihar ettiği anlaşıldı. Kuklacı bu olaydan sonra bir kaç hafta boyunca yas tuttu.’
-‘Mansur bey’in yasını mı tuttu?’
-‘Evet. Bunda şaşıracak ne var? Kuklacı Mansur bey’in gücünü, parasını, bilgisini ve köşkünü kendi menfaatleri için kullandı. Aynı zamanda Mansur bey’in çok iyi bir dost idi. Şehir ayaklarının altındaydı. Kuklacı Köşk hakkında çok planları vardı. Fare adamlar halka hizmet için sunuldular. Bir süre sonra bunların etik olup olmadığı tartışıldı. Bir diğer zengin İstanbul beyefendisi, Aydın bey, Beyaz Köşk’ün kapatılması için mecliste lobicilik yaptı. Aydın bey meydanı ona bırakmak istemedi ama meclisin diğer üyeleri Köşk’ün tehlikeli, gereksiz ve faydasız buluyorlardı. Kuklacı güç istedi, saklı türlere karşı savaş açtı ama sonra silahlarını ona karşı çıkan herkeze çevirdi’, dedi Işık ve çayının son yudumunu içti. ‘Bir tane ıhlamur söylermisin? Sürekli çay içmek iyi değildir. Zaten en İstanbul’un en güzel çayı Çınar Altında’dır.’
-‘Bilmiyordum. İlk fırsatta içmeye gelirim. Beyaz Köşk dönemi ne kadar sürdü?’
-‘1974’de. Ama oralara çok var. Anlatacak çok şeyim var daha. Şifa Yurdu ne biliyormusun?’
-‘Evet. Agah efendi bahsetti. Tekrardan hayat vermek istiyor o projeye.’
Işık şaşırdı: ‘Agah efendi Şifa Yurdunu tekrar mı kuruyor? Neden söylemedin?’
-‘Şimdiye kadar sen konuştun ben dinledim, ben sordum sen cevapladın değil mi? Anlatayım istersen.’
Ihlamurlar geldi.
-‘Şifa Yurduna nasıl son getirildi bilmiyorum ama Agah efendi bu son ay içersindeki havadiselerden sonra dahada umutlandı. Şifa Yurdunu tekrar kurmaya karar verdi. Silah arkadaşım olan şifacılara bu işi teklif etti. Efsun hariç hepsi kabul etti.’
-‘Efsun şu... hatırladım. Neden kabul etmedi?’
-‘Etmedi çünkü daha haberi yok. Bence Şifa Yurdu Eminönü’ne iyi gelecektir.’
-‘Peki ya Genç Bilgiler?’, diye sordu Işık.
-‘Genç Bilgiler ne?’
-‘Bilmiyorsun yada halen yok yani. Dur anlatayım. Aydın bey’in vefaatinin aynı yılında Agah efendi ‘Saklı Türler’ kitabını yayımladı. Bu olaylar 1963’de yer aldı. Mansur bey bir yıl sonra intihar etti, anlattım. İntiharından iki yıl sonra, 1961’da Şifa Yurdu, İstanbul'lu Selim Bey, İzmitli Mustafa Hoca ve Tarsuslu Derviş Hasan tarafından kuruldu. Şifa Yurdu jandarmalara çok yardım ettiler. Klan savaşlarını bilirsin. Şifacıları uzak bir mesafede korurlar ve onların şifa dualarından yararlanırlar. Şifa Yurdu tüm insanlara yardım ediyorlardı.’
-‘Ben 1966 yılında kurulduğunu duydum.’
-‘Sana anlatan yanlış anlamış. Şifa Yurdu 1961 yılında kuruldu ama ilk iyileştirme yetenekleri 1966 yılında, başarıyla gerçekleşti.
-‘Madem bu kurum çok iyiydi, neden durduruldu?’
-‘Durdurulmadı. Şifacılar katledildi.’
-‘Kim tarafından?’
-‘Seninle konuşmak çok güzel ama artık gitmem gerek. Kaç saattir buradayız, farkındamısın?’
-‘Peki seni bir daha ne zaman görebileceğim?’
Işık gülmeye başladı.
-‘Yani konuşmak için’, dedi Efe hemen.
-‘Yarın Çınar Altı’na gelebilirmisin? Öğleden sonra? Birazda senden konuşuruz. Zaten çok detaylı anlatmadım sana herşeyi.’
-‘Sorun değil.’
Işık bardağındakini bitirde ve kimseye selam vermeden gitti. Kimsede ona selam vermedi. Neden acaba? Bu kadar bilgiyede nasıl sahip oldu?