FanArt...

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Kullanıcı avatarı
Konratas
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 42
Kayıt: 10 Eki 2010 17:25
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

FanArt...

Mesaj gönderen Konratas »

ADIM MI...
Gece ilerledikçe, alkol karıştıkça kanıma, yıldızlar daha bir büyük olur bana... Buğulu gözlerim binlerece ak güneş doğuruyor sarhoş kafama... Karanlıklar içinde ak güneşler... Zaman geçip kan vurunca beynime bağırdım sebepsizce:
-Rasim !
-Buyur , beyim.
-Bana biraz su bir de havlu ...
Sızmak dururken boylu boyunca güverteye , ayılmak için gösterdiğim çaba şaşırttı beni doğrusu. Uyandı içimde kaçırılmayacak şeylerin olacağı duygusu. ...Bir yel esti tepeden... Hiç tepeden yel eser mi? Şaşkınlıkla kaldırdığım sarhoş başım hemen alıştı duruma... Yelin kuruttuğu gözlerim sarhoş kafama:
"Bir yıldız kayıyor ve sen bunu büyükçe bir meteor kümesi sanıyorsun, bir noktayı güneş yaparken şaşmıyorsun da buna mı şaşıyorsun?" dedi. Tam rahatlayacakken bu düşüncelerle bir kez daha esti yel daha da kurudu gözlerim. Kuruyan gözler! Aceleyle masaörtüsüne silip gözlerimi bir kez daha baktım göklere. Küçülmedi meteor kümesi kuru gözlerimde. Bağırdım:
-Rasim !
-Buyur, beyim.
-Çabuk gel buraya!
-Su ısınmadı beyim.
-Bırak suyu, hemen koş!
Rasim güvertede koşturuyor. Sallanıyor tekne ve deniz. Denize de ne oluyor Rasim koşturuyor diye? Nefes nefese Rasim:
-Buyur beyim.
-Şu göktekiler ne?
-...
-Şu göktekiler ne Rasim!
-Bilmem beyim bir kaç büyük ...
-Büyük ne?
- Yıldız, kayan yıldız .
Rasim'in nefesleri bile duruldu ama denizin aldırdığı yok. Kan dolaştıkça beynimde daha da iyi anladım gerçekleri. Anladım herşeyin sonuna geldiğimi. Bile bile herşeyin bittiğini, yine deydirdim dudaklarımı şişeye. Buğulansın da gözlerim, nokta olsun bir kerecik şu küme. Bir kez olsun içtikçe büyümesin dertler. Gözlerime bir buğu hücum ediyor şimdi. Alkollü bir buğu değil bu, tuzlu bir buğu. Hayatında bir amaç edinememiş beni bile ağlatıyor ölüm duygusu. Ağır ağır kırılıyordu dizlerim, düşüyordu avuçlarım yerlere. Oyuncağı elinden alınmış çocuk misali bakıyorum yaşlı gözlerle göklere. Hayat oyuncağımdı benim. Hayat benim tek oyuncağımdı ! Bilemedim kıymetini kırdım sağını solunu, parçaladım, bozdum , attım. Fakat benim tek oyuncağım oydu işte kıymetini bilmesemde. Ne kadar sıksamda kendimi Rasim'in önündeyim diye, olmadı. Gökten yıldız yağarken Rasim kimin umrundaydı. Hıçkıra hıçkıra ;
-Rasim tüfeği getir.
-Anlamadım beyim.
-Tüfeği getir hemen!
İtaati tereddütünün önüne geçmiş olacak, koştu Rasim çabucak. Acıdım Rasim'e. Çıldırdığı halde beyi , vurabilecekken rahatlıkla kendisini, koştura koştura tüfeği getirmeye gitti.Döndü geldi Rasim sallaya sallaya denizi. Saflığına acıyıp Rasim'e :
-"Bak biz bugün öleceğiz gel biraz içelim." dedim.
Tüfeği yere bıraktı Rasim. Sonra koştu teknenin kıyısına
-"Hakkını helal et beyim güzel günler anısına " dedi ve atladı denize .Bir on yirmi metre yüzüp çıktığında kıyıya, dönüp baktı bana .
-"Hakkını helal et beyim." diye bağırdı ağlamaklı. Hemen kaptım tüfeği yerden, nişan almama gerek yoktu. Bana kim atıyorsa bunları gökten salt oraya gitmesini gözeterek ateş ettim. Bitince mermilerim koştum teknenin kenarına ve durulur ümidiyle ağladım denizin simsiyah sularına . Gözyaşlarım da tükenince sızdım güverteye boylu boyunca.
Gözlerimi açtığımda neydi? Bütün bu olanlar bir rüyadan mı ibaretti? Ah keşke... Keşke öyle olsaydı. Geçmiş pişmanlıkları ve gelecek umutları saracak olsada bedenimi, bunu tüm samimiyetimle istedim . Heyhat, öyle değildi. En azından soğuk beton üzerindeki ağır ve ıslak bedenim haykırıyordu bu gerçeği. Bunun üzerine hemen teknemi aradı gözlerim. Teknem ve teknelerin yerinde yeller esiyordu. Ancak tekneme yüklenecek birkaç sandık kaderimmişcesine dik dik bakmaktaydılar bana. Birden bir nefret kuşattı yüreğimi. Bu nefret kendimeydi. Umursamaz, sorumsuz, serseri kendime. Boşandığım karım ve boşladığım çocuklarım sessiz şehrin içlerinde hem yalnız hem biçare iken, belki de en kötüsü ve dayanılmazı ölü iken, aklım hala teknemdeydi. İçinde harcadığım vakitler ve karşı koyamadığım heybeli seferleri olmuştu ayrılma sebebimiz. Duruldum. Saatime baktım: Çatlak camından sızan sular selamladı beni. Göğe bakmaya mahkum ettiler beni . Korka korka baktım göğe. Ne sarı güneş salınıyor mavi gökte ne de ak çiviler çakılmış kara duvarlara. Kızıl-kahve bulutlar sarmış gökyüzünü. Sızan ışık hüzmeleri güneşin gökte olduğunu ele versede sabah mı akşam mı bilemedim. Görüntünün verdiği heyecan çarpıtınca kalbimi nefret yeniden gösterdi kendini. Koşturdum şehrin içlerine doğru. Şehrin her tarafına yayılmış enkazlar, yangınlar ve karterler. Bu şehir yabancı bana artık. Kör kütük sarhoşken bile rahatlıkla bulduğum evimi nerede kestiremiyorum şimdi. Her yanda ölüler, araba kazaları, çukurlar, yıkıklar ve yangınlar. Etrafta ses pek az; yangın çıtırtıları ve birkaç inleme dışında. Birçok ölünün üzerinde hiçbir fiziki iz yok. Bu beni önce şaşırttı. Sonrasında da iç dünyamda hararetli bir tartışma başladı:
-Heyecandan veya korkudan öldüler...
-Adam sende, hadi şunca insan korkudan öldü; şu dilsiz bebek, akılsız köpekte mi korkudan öldü?
-Kıyamet koptu belkide.
-...Kıyamet...
İçimdeki özel ve tek olma dürtüsünün desteğiyle inanacakken kıyamete, zıkkım gibi bir koku uyandı beynimde.
-Zehirli gaz!
Tartışma bitmişti. Burnumdaki koku ve inleyen insanlar doğruluyordu bunu. İçimde yeni bir umut doğurmuştu bu hazin durum. Ben direndiysem bu zehre, en azından şimdilik, ve başka insanlarda ölmemişse hala, çocuklarımda yaşıyor olabilir pekala. Koştum şehrin içlerine yeniden... Saatim olmasada kolumda ışık hüzmeleri azalınca iyice, anladım vaktin ilerlediğini . Şöyle bir durup düşününce ilerlemiştim epeyce , yaklaşmıştım evime . Etrafından dolaşıp içlerinden geçtiğim çukurlar olmasa çoktan evime varmıştım şimdi. Bir de bakınca etrafa, sol köşedeki mavi ev ve yanıbaşımdaki yıkık dökük bina, anlattı herşeyi bana. Eskiden huzuru hala kapı dışarı etmemişken evden, işten döndüğümde oğlum Osman beklerdi beni topu elinde. Bütün arkadaşlarıyla bu sokakta oynardı yavrucak. Arkdaşları dağılsa da evlerine, annesi savursa da tehditlerini ve dünya tatlısı kızım Nalan: "Abi annem eve gelmessen seni bubama söylicekmiş." dese de beklerdi beni sokağın başında.
Hızımı arttırdım artık; sokağın sonundan dönünce sağa bir on dakikalık mesafem vardı alınacak. Zıkkımın kokusu çınladı beynimde. Karardı gözlerim... Başıma gelecekleri bilir gibi, hiç zorlamadım kendimi. Kırdım dizlerimi, yaslandım duvara ve daldım manasız rüyalara ...
Ayıldım, uyandım işte öyle bir şey... Emekleyerek ilerledim sokağın sonuna doğru, döndüm ve baktım evimin bulunduğu yere doğru. Evim ve, onun yüzü suyu hürmetine, etrafındaki bütün evler götürülmüştü uzaklara. Hatta temelleriyle götürülmüş olacaklar ki arkasında kocaman bir krataer bırakmışlardı. Devasa bir krater... Buranın adı daha sonra meteor bölgesi olacaktı. Kurtadamlar bekleyecekti ailemin mezarının başını... Yaşama sebeplerimin sebepleri de kalkınca ortadan, ivedi bir şekilde uzaklaştım bu ortamdan.
Tek değildim şehirde; insanlar buldum umrumda olmayan ve umurlarında olmadığım insanlar. Yeni bir oluşum yeni bir uğraş peşinde insanlar. İnsanların bir kısmı otorite olma peşinde bir kısmı oluşmamış otoritelere isyan peşinde. Bir kısmı ise gökten yağanlar yetmezmiş gibi birbirlerine yağdırıyor mermi ve büyülerini. Kirli ve bencil hesaplar dönmeye başladı şehirde, insanlığın birleştiği yerlerde. Türlü türlü haşerat, hayvanat ve bilemediğim daha bin türlü mahlukat sardı etrafı.
Benim tek derdim sahipleri olmayan dükkanların içki tezgahlarıydı. Yıllar içinde güvenlileştikçe şehir, kuruldukça düzen, metelik yeniden kaşındırdıkça avuçları, bana yol göründü şehrin içlerinden. Artık içki cesurca karanlık bodrum meyhanelerinde ifrit içinde içki arayanların değildi, hiçbirşeyin farkında olmayan ayyaşların da değil. Kuruldukları yerden adam ve kadınlarına her işini gördüren efendilerin boğazlarından geçiyordu içki. Biz herşeye rağmen çaldık, çırptık, dilendik, yalvardık içtik içkimizi. Mahlukat öldürdü kimimizi, kimimiz arada kaynadı geberdi, öldürecekken alkol hepimizi, acele ederek....
Giderek azaldı sayımız, tabii ki bir ben kaldım diyemem böyle bir iddianın altına giremem. Kaldıysa bizlerden bir tek Selami kalmıştır herhalde... Azaldıkça göze battıkça iyice, bize yol gösterildi güzelce. Sürüklemeye başladı artık şehir beni kaderime doğru. Jandarmalar tekerlemeler uydurdu hakkımda bak biri hala aklımda:
"Hey sen sefil , ayyaş babalık
Yapma burada kalabalık
Bakma bana da alık alık
İçki içersin ılık ılık
Duruşun , yürüyüşün yılık
Nedir bu üstündeki kılık
Ufaktan ikile babalık."
Klan muhafızları tartakladı, seçkinler kapılarından kovaladı. Üzülür müyüm halime hiç; bir büyücü tipini beğenmediğinden ölenler oldu, serseri bir kurşunla can veren de, bir şifacının tazısına taş atıp can veren de. Çok uzaklara gidip yitenlerde oldu.
Ben de istenmedikçe şehirde battıkça göze iyice gözlerden uzaklaşmaya baktım kendimce. Vardığımda karanın sonuna ulaştığımda denize. İlk fark ettiğim fareler oldu tabii yeni komşularımdı onlar. Saygıyla selamladım komşularımı bilinçsizce. Fareler ! Batan gemiyi olabildiğince terk etmiştiler akıllarınca . Ben de kovalandım ben de karadan öteye geçemedim komşularım gibi. Bir gemiye de kapak atamadık; ne itibarımız ne de meteliğimiz vardı, gemiye binecek . İstemeye istemeye
yürüdüm kaderimin üzerine. Gömüldüm sandıkların arasına. Kaderimin beni böyle hoş karşılayacağanı hiç beklemezdim .
İçkiyle dolu sandıklar! Sandıklarım! Gemiye yükleyemediğim bir düzine şarap, olmuştu bana sığınacak bir harap, harabecik... Kuruluktan dallara ayrılmaya yüz tutacak boğazım şarapla geldi kendine. Artık bir yerim yurdum vardı. Buna paralel, yaşamım daha düzenli bir hal aldı. Sabahları burada oturuyor demleniyordum hafifçe. Gün batımına doğru iyice abanıyordum şişelere, kör kütüğe bağlıyordum iyice. Bastırdı mı gece, dolaşıyordum sinsice. Gece korkular baskın geldiğinden meraklara, salıyordum kendimi ıssız sokaklara . Sokaklar bana bilgi verdi, bir manada da şarap. Ne kadar kabarırsa kulaklarım, o kadar şenleniyordu dudaklarım.
Tehlikeli ama kimin umrunda! Hayatımdan daha değerli bilgileri bir yudum şaraba sattım. Eğlenceli değil dersem, böyle bir yalan söylersem utanırım kendimden. Teşkilatın yeni neferlerini olmayan ve hiç olmayacak bölgeler hakkında cesaretlendirip, keşfettikleri yerlerden şarap istiyordum.
Gerçeklerin adamı değildim artık, şarabın adamıydım. Gerçeklerden emin olamayacağım gerçeğini öğrendiğim vakit bıraktım gerçeklerin adamı olmayı. Bu gerçeği acı bir tecrübe verdi bana.
Bir gün kör kütük sarhoş gezerken biri çarptı gözüme seslendim:
-Rasim!
Dondu kaldı karşımdaki, ihtimal Rasim'di. Tekrar seslendim hala beklemekte ... Düşününce hak verdim Rasim'e. Güvertede sızıp kalmışken böyle bir felaketten nasıl kurtulabilirdimki ? Açıp kollarımı başladım koşturmaya . Rasimse hala kaskatı durmakta. Çok yaklaştığımda bir hırıltı duydum bir de acı . Bir fareadamın keskin ve uzun hançeri olmuştu aklımın ilacı . Sabah açtığımda gözlerimi başımda yaşlıca bir şifacı. Herşey yeniden başlar diye umutlanmadım hiç. Elimiz silah tutmaz, sanat, zanaat bilmeyiz, anca baba parası yeriz biz. Ne tutunacak bir gelir sağlayabilirdim kendime , ne de bir kapılanabilirdim bir klana. İvedi kabullenip gerçeği döndüm kaderime, harabeme.
Zaten düşününce hekimlik bilmeyiz, büyü kim biz kim, bi balta verseler düşürüp ayağımı keserdim.
...Ve işte böyle böyle devam ettirdim hayatımı...
Benim hikayem sonlandı genç adam.
-Adım mı ?
-Adım şarapçı , en azından böyle derler bana buralarda .
-Bu koku mu ?
-Korkma bu içki değil içkiyle mayaladığım, bir bakıma çürüttüğüm, ruhumun kokusu.
-Senin adın mı? Kimin umrunda Hahaha!
-Şaka yaptım şaka , varmı şarap yanında?
-Yok mu?
-Gel seninle bir terane tutturalım genç kişi.
Biz heybelide her gece...
SON



Yazıyı niçin vaat ettiğim gibi FanArt sonuçları açıklandıktan sonra yayınladım ?
FanArt sonuçları bir nevi İkvDestek ekibinin bir eleştirisi niteliğindedir ; ancak ben siz -oyuna kafa yoran , muhabbetini yapan , gece rüyasında sayıklayan (misal-i ben) , vakit para ve emek harcayan- arkadaşlarımında eleştirilerini destek ekibininkiler kadar gerekli gördüm ve buna binaen bu yayımlamayı yaptım.
Peki niçin bunu yazım sayfasında yayımlamadım ?
Burada da affınıza sığınarak sitem ediyorum sizlere...
Bazı forum kullanıcı arkadaşlarımız sadece haber duyurulara veya genel etkileşim sayfasına bakıp forumdan ayrılıyorlar ; Halbuki forumumuzun diğer sayfaları gayet eğlenceli , muhabbetli ve bilgilendiricidir.
Ayrıca forumun diğer kullanıcılarının paylaşımları size faydalı ve sizin burada paylaştıklarınız bize gerekli olacaktır . Lütfen forumumuzun diğer sayfalarınıda kullanınız. Sitemimi duyurmak için genel etkileşim sayfasını seçtim.
ÖZÜR VE SAYGILARIMLA...
Kullanıcı avatarı
projecii
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 35
Kayıt: 06 May 2010 18:26
Sunucu: Teşkilat
Klan: Lodos

Re: FanArt...

Mesaj gönderen projecii »

güzel bir çalışma...
Amacı yok ki garibin...
Kullanıcı avatarı
Konratas
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 42
Kayıt: 10 Eki 2010 17:25
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Konratas »

Kısada olsa en azından yorum yaptığın için teşekkür ederim
Kullanıcı avatarı
Comader
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 361
Kayıt: 07 Ağu 2010 21:00
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Comader »

Tebrik ederim :) Birincisin,beklemen gereken fan art sonuçları değil,ödüllerin dağıtım tarihi :)
Eski nickim, LoSTxGENCASKER

Yeni nickim, BericDondarrion


Düşsel Eserler Kısa Hikaye Birincisi

Fan Art 2011 Kısa Hikaye İkincisi

''Hikayede sen de yerini al '' Kazananı
Kullanıcı avatarı
Konratas
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 42
Kayıt: 10 Eki 2010 17:25
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Konratas »

Teşekkürler ; ama ben övgülü yorumlar değilde eser hakkında ayrıntılı tahlillerinizi bekliyorum...
Kullanıcı avatarı
maynaq
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 397
Kayıt: 23 Haz 2010 02:14
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen maynaq »

Ellerinize sağlık çok güzel bir çalışma olmuş. kafiye düzenini tutturmaya çalışmışsınız ve bu da hikayeye estetik bir güzellik katmış ayrıca şarapçının verdiği cevapları metin içine serpiştirmeniz de dikkat çeken bir husus..
tebrik ederim :)
Maynaqsavaşçı

Maynaqbüyücü

Maynaqşifacı

Resim
Bir şifacıyı asla küçümsemeyin.
viewtopic.php?f=46&t=77287
viewtopic.php?f=46&t=77417
Kullanıcı avatarı
Konratas
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 42
Kayıt: 10 Eki 2010 17:25
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Konratas »

Teşekkür ederim maynaq değerli yorumların için ...
Kullanıcı avatarı
Moreblood
Arzuhalci'nin Adamı
Arzuhalci'nin Adamı
Mesajlar: 1090
Kayıt: 25 Eyl 2010 17:55
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Moreblood »

Çok güzel bir çalışma olmuş
Mustafa OKTAR

BÖRTEÇİNEXMERLİN

TicTacToe
Kullanıcı avatarı
xDarkiMMortaLx
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 312
Kayıt: 09 Ağu 2010 17:43
Sunucu: Meran
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen xDarkiMMortaLx »

Beklediğim yazının devamı sonunda geldi.Çok güzel yazmışsın fakat ; meteorun düşmesi ve sonraki güne geçiş bir cümleyle olmuş , bu sorun yaratmaz bence.Hikâyendeki çok önemli ve yanlış yer zaman.''Bir kısmı ise gökten yağanlar yetmezmiş gibi birbirlerine yağdırıyor mermi ve büyülerini.''Bu cümle ve birkaç büyüde büyücüler ve klanlardan bahsetmişsin.Büyücülük kıyamet sonrası bulunmuş bir, çılgın erg sanatıdır.''Element büyüsünü ilk kullanabilen insan, saklı türler 'den elde edilmiş bir kitabı deşifre edebilmiş yaşlı bir dil bilimciydi.''Bu cümlede doğruluyor.Ruh büyücülerinin namıdiğer şifacıların varlığı ise saklı türlerden kimileriyle kurdukları bağlantı sonucu ruhun ve doğanın güçlerini harmanlamayı öğrenmiş küçük bir Mevlevi toplulukla başladı.
Hikâyelerde dikkat edilecek en büyük unsurlardan biri olan hikâye uyumu başını derde sokacak gibi görünüyor.
Bol şans..
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır


Yunus Emre
Kullanıcı avatarı
Konratas
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 42
Kayıt: 10 Eki 2010 17:25
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları

Re: FanArt...

Mesaj gönderen Konratas »

Oncelikle okuma zahmetine katlanip , irdeleyip yorumladığın için teşekkür ederim . Bilgilendirdiğin için tabiiki de ... Zaten böyle bir işe kalkışırken site içindeki eski çalışmalara bir göz atmalı ve en azından oyun tarihçesini , öyküleri birkez olsun okumalıydım . Fakat takdir edersinizki benim gibi on-line süresi kısıtlı bir oyuncu imkan buldukça seviye ve materyal bakımından geride kalmamak için imkan buldukça oyunda bulunmak zorunda ... Bu da cahilliği beraberinde getirmekte ... Keşke daha profesyonel bir çalışma üretebilseydim ; ancak sadece şarapcı karakterinin oyun içi konuşmaları ve dar hayal gücümle ancak bu kadarını ortaya koyabildim .
Cevapla

“Yazım” sayfasına dön