23 KASIM 2014 - TARİHTE BUGÜN
Olaylar
1938 - Adolf Hitler 5.000 markın üzerinde malı olan yahudilere yüzde 20 oranında vergi koydu.
1942 - Casablanca filminin ilk gösterimi, New York'ta yapıldı.
1947 - İstanbul İnönü Stadı açıldı. Statta ilk golü Süleyman Seba attı.
1971 - Çin Halk Cumhuriyeti temsilcileri, Birleşmiş Milletler ve BM Güvenlik Konseyi toplantılarına ilk defa katıldılar.
1980 - Güney İtalya'da deprem: yaklaşık 4,800 kişi öldü.
1996 - Etiyopya havayollarına ait bir yolcu uçağı kaçırıldı. Yakıtı biten uçak Hint Okyanusuna düştü: 123 kişi öldü.
2003 - Gürcistan devlet başkanı Eduard Şevardnadze kitlesel protestoların artması üzerine istifa etti.
Doğumlar
1760 - François-Noël Babeuf, Fransız yazar (ö. 1797)
1876 - Manuel de Falla, İspanyol besteci (ö. 1946)
1906 - Sait Faik Abasıyanık, Türk öykü yazarı (ö. 1954)
1979 - Nihat Kahveci, Türk Futbolcu
1992 - Miley Cyrus, ABD'li oyuncu ve şarkıcı
Ölümler
1976 - Fransız düşünürü Andre Malraux
1979 - Merle Oberon sinema oyuncusu (d. 19 Şubat 1911)
1992 - Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden sanatçı Vasfi Rıza Zobu
1990 - Yazar Roald Dahl
2002 - Roberto Matta, Şilili ressam (d. 1911)
***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Casablanca
Kazablanka, İspanyolca; Casablanca (Beyaz Ev), Arapça;الدار البيضاء (Dâr-ül-Beydâ), Fas'ın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan liman kenti. Aynı zamanda Fas'ın en büyük şehridir. Nüfus; 3.800.000 (2006)
1942'de efsanevi Hollywood filmi, Kazablanca ile şehrin popülaritesi artmış, uluslararası değerlendirmelerde dönemin modern mimari başkenti kabul edilmiştir[1]. Şehir bu ününü 20. yy'da yaşadığı mimari değişikliğe borçludur. Zira o dönemde, Paris'teki Ecole des Beaux-Arts (güzel sanatlar akademisi) mezunu mimarların öğrendiği modern mimari teorilerini burada uygulamıştı.
Bugünkü kentin yerinde 12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi köyü vardı.15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelen köy, 1468'de Portekizlilerce yakıldı. 1515'te bölgeye dönen Portekizliler burada Casa Branca adlı adında bir yerleşme kurdu. 1755'te büyük hasara yol açan bir depremden (1755 Lizbon Depremi) sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah'ın emriyle yeniden kuruldu.Ardından, kente Casablanca adını veren İspanyol tüccarlar ve öteki Avrupalılar buraya yerleşmeye başladılar. Bu dönem nüfusun çoğunluğunu Fransızlar oluşturuyordu; gene aynı anlama gelen Fransızca Maison Blanche adı da Casablanca kadar yaygın bir kullanım kazandı.
1907'de Fransa Kazablanka'yı işgal etti. Kent, Fransız himayesi altında olduğu sürede (1912-1956) Fas'ın en büyük limanı haline geldi.
Kazablanka'da yumuşak bir Akdeniz iklimi (Köppen iklim sınıflandırması)hüküm sürmektedir. En çok yağış Kasım ve Mart aylarında düşer. (Bakınız alttaki iklim tablosu.) Kazablanka'nın iklimi Atlantik Okyanusu'nun serin akımlarından etkilenmektedir; bu sayede sıcaklık dalgalanmaları, orta ve küçük mevsimsel sıcaklık değişimler oluşmakta; aşırı sıcak ve aşırı soğuk değişimleri gerçekleşmeyip son derece ılıman bir iklim görülmektedir.
zellikle Kazablanka limanı çevresinde ticaretin hızla gelişmesi sonucunda kent, Fas ekonomisinin merkezi haline gelmiştir. Sanayi sektöründeki işgücünün % 60'ı ile toplam üretimin % 39'unu tek başına Kazablanka karşılamakta, tüm ulusal elektrik tüketiminin %35'ini harcamaktadır .
Dünyanın en büyük ikinci camisi olan ve en uzun minaresine sahip II.Hasan Camii Kazablanka'da bulunmaktadır.
Kazablanca Menkul Kıymetler Borsası; (Bourse des Valeurs de Casablanca) BVC, menkul kıymet alım satımı yapılan Fas'ın resmi borsasıdır. 1929 yılında Office de cotation des valeurs mobilières, Menkul Kıymet Bürosu adıyla kurulmuştur.
Kazablanka Borsası, Johannesburg ve Kahire Borsalarından sonra Afrika'nın en büyük 3. borsasıdır.
Kazablanka, İspanyolca; Casablanca (Beyaz Ev), Arapça;الدار البيضاء (Dâr-ül-Beydâ), Fas'ın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan liman kenti. Aynı zamanda Fas'ın en büyük şehridir. Nüfus; 3.800.000 (2006)
1942'de efsanevi Hollywood filmi, Kazablanca ile şehrin popülaritesi artmış, uluslararası değerlendirmelerde dönemin modern mimari başkenti kabul edilmiştir[1]. Şehir bu ününü 20. yy'da yaşadığı mimari değişikliğe borçludur. Zira o dönemde, Paris'teki Ecole des Beaux-Arts (güzel sanatlar akademisi) mezunu mimarların öğrendiği modern mimari teorilerini burada uygulamıştı.
Bugünkü kentin yerinde 12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi köyü vardı.15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelen köy, 1468'de Portekizlilerce yakıldı. 1515'te bölgeye dönen Portekizliler burada Casa Branca adlı adında bir yerleşme kurdu. 1755'te büyük hasara yol açan bir depremden (1755 Lizbon Depremi) sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah'ın emriyle yeniden kuruldu.Ardından, kente Casablanca adını veren İspanyol tüccarlar ve öteki Avrupalılar buraya yerleşmeye başladılar. Bu dönem nüfusun çoğunluğunu Fransızlar oluşturuyordu; gene aynı anlama gelen Fransızca Maison Blanche adı da Casablanca kadar yaygın bir kullanım kazandı.
1907'de Fransa Kazablanka'yı işgal etti. Kent, Fransız himayesi altında olduğu sürede (1912-1956) Fas'ın en büyük limanı haline geldi.
Kazablanka'da yumuşak bir Akdeniz iklimi (Köppen iklim sınıflandırması)hüküm sürmektedir. En çok yağış Kasım ve Mart aylarında düşer. (Bakınız alttaki iklim tablosu.) Kazablanka'nın iklimi Atlantik Okyanusu'nun serin akımlarından etkilenmektedir; bu sayede sıcaklık dalgalanmaları, orta ve küçük mevsimsel sıcaklık değişimler oluşmakta; aşırı sıcak ve aşırı soğuk değişimleri gerçekleşmeyip son derece ılıman bir iklim görülmektedir.
zellikle Kazablanka limanı çevresinde ticaretin hızla gelişmesi sonucunda kent, Fas ekonomisinin merkezi haline gelmiştir. Sanayi sektöründeki işgücünün % 60'ı ile toplam üretimin % 39'unu tek başına Kazablanka karşılamakta, tüm ulusal elektrik tüketiminin %35'ini harcamaktadır .
Dünyanın en büyük ikinci camisi olan ve en uzun minaresine sahip II.Hasan Camii Kazablanka'da bulunmaktadır.
Kazablanca Menkul Kıymetler Borsası; (Bourse des Valeurs de Casablanca) BVC, menkul kıymet alım satımı yapılan Fas'ın resmi borsasıdır. 1929 yılında Office de cotation des valeurs mobilières, Menkul Kıymet Bürosu adıyla kurulmuştur.
Kazablanka Borsası, Johannesburg ve Kahire Borsalarından sonra Afrika'nın en büyük 3. borsasıdır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Casablanca filmi
Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka (Casablanca), Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahiptir. Casablanca filminin ilk gösterimi, 1942 yılının 23 Kasım günü New York'ta yapıldı.
Humphrey Bogart, Ingrid Bergman, Claude Rains ve Paul Henreid gibi dönemin usta oyuncularının başrol oynadığı 'Casablanca', gösterime girdiği 1943 yılında En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında Oscar aldı.
Murray Burnett'in Everybody Comed to Rick's adlı yayımlanmamış oyununu 20 bin dolar gibi çok yüksek bir rakamla satın alan Warner Brothers şirketi tarafından 1942'de yapılan filmin belki de en ilginç özelliği, senaryosunun sürekli yeniden yazılmış olması. Film, ABD Film Enstitüsü tarafından 2002 yılında tüm zamanların en iyi aşk filmi seçildi.
"Kazablanka", 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Filmin konusu II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında geçmektedir. Çek direniş örgütünün lideri Victor Lazlow, Alman toplama kampından kaçarak Casablanca'ya gelir. Amacı Lizbon'a, oradan da ABD'ye iltica etmektir.
Fakat bütün umutları, şans eseri Casablanca'nın en meşhur gece kulübünün sahibi olan Rick'e bağlanmıştır. Rick, kaçış için gerekli olan pasaportlara sahip tek kişidir.
Öte yandan Rick'in, Victor'un yakalanması ya da ölmesi için önemli bir nedeni vardır. Victor'un karısı Ilsa, Rick'in bir zamanlar kendisini terk ettiğine inandığı ve kalbinin derinliklerine gömdüğü büyük aşkıdır.
Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka (Casablanca), Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahiptir. Casablanca filminin ilk gösterimi, 1942 yılının 23 Kasım günü New York'ta yapıldı.
Humphrey Bogart, Ingrid Bergman, Claude Rains ve Paul Henreid gibi dönemin usta oyuncularının başrol oynadığı 'Casablanca', gösterime girdiği 1943 yılında En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında Oscar aldı.
Murray Burnett'in Everybody Comed to Rick's adlı yayımlanmamış oyununu 20 bin dolar gibi çok yüksek bir rakamla satın alan Warner Brothers şirketi tarafından 1942'de yapılan filmin belki de en ilginç özelliği, senaryosunun sürekli yeniden yazılmış olması. Film, ABD Film Enstitüsü tarafından 2002 yılında tüm zamanların en iyi aşk filmi seçildi.
"Kazablanka", 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Filmin konusu II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında geçmektedir. Çek direniş örgütünün lideri Victor Lazlow, Alman toplama kampından kaçarak Casablanca'ya gelir. Amacı Lizbon'a, oradan da ABD'ye iltica etmektir.
Fakat bütün umutları, şans eseri Casablanca'nın en meşhur gece kulübünün sahibi olan Rick'e bağlanmıştır. Rick, kaçış için gerekli olan pasaportlara sahip tek kişidir.
Öte yandan Rick'in, Victor'un yakalanması ya da ölmesi için önemli bir nedeni vardır. Victor'un karısı Ilsa, Rick'in bir zamanlar kendisini terk ettiğine inandığı ve kalbinin derinliklerine gömdüğü büyük aşkıdır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İnönü Stadı
BJK İnönü Stadyumu, İstanbul Boğazı kıyısında, Beşiktaş ile Kabataş semtleri arasında 1947 ile 2013 yılları arasında hizmet vermiş stadyum. Stadyum 2004 yılında yenilenerek, kapasitesi 32.086'ya çıkarılmıştır. Uzun yıllar Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımlarının maçlarında kullanılan stadyum, Beşiktaş'ın yeni stadyum projesi kapsamında 2013 yılında yıkılmıştır.
İstanbul'da futbol karşılaşmaları 1910'lu yıllardan başlayarak 1928'e kadar eski Union Club Sahası'nda, 1929-1947 arasında da Fenerbahçe Stadyumu ile Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan Taksim Stadyumu'nda oynanmaktaydı. İstanbul'daki ilk statlar ahşap ve tek tribünlü Fenerbahçe ile Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki ilkel görünümlü Şeref Stadyumu'ydı. Taksim Kışlası'yla birlikte buradaki top sahası da kaldırılınca İstanbul'a büyük ve modern bir stat yapımı önem kazandı.
1939'da İtalya'dan davet edilen ve bu konuda uzmanlığı bulunan stadyum mimarı Paolo Vietti Violi, mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray'la birlikte stadyum için seçilen Dolmabahçe Sarayı'nın eski hasahırlarının bulunduğu yere uygun bir plan hazırladı. Stadyumun temeli, 19 Mayıs 1939'da Dolmabahçe Sarayı'nın eski has ahırlarının bulunduğu arazide atıldı. Ancak kısa bir süre sonra II. Dünya Savaşı'nın getirdiği sıkıntılar inşaatı engelledi. Bu nedenle 19 Mayıs 1943'te yeniden bir temel atma töreni yapıldı ve hafriyat işine girişildi. Harap durumda olan hasahırlar kolayca ortadan kaldırılıp hafriyat yapılabildi. Ancak arkada bulunan Gazhane tesisleri en büyük problemi teşkil ediyordu. Mimar Vietti Violi'nin çizdiği planın Gazhane'ya bakan kısmına el sürülemedi. Stadyumun diğer yerleri plana uygun olarak yapıldı. Ancak stadyumun Dolmabahçe Sarayı'na bakan yüzündeki büyük demir kapısının iki yanındaki duvara gömülecek tunç rölyefler yapılamadığı gibi, yine bu tribünün sahaya bakan yüzündeki iki küçük kulenin üzerine konulması gereken disk ve cirit atan sporcu heykelleri de yapılıp yerlerine konulamadı. Stadyumun Gazhane'ye bakan kısmı da yüksek bir taş duvarla kaplandı.
Stada, dönemin Cumhurbaşkanı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşlarından olan İsmet İnönü'nün soyadı verildi. Stadyumun açılışını, dönemin İstanbul valisi ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar yaptı. Stad, o dönemin parasal değeriyle 5,000,000 TL'ye mal oldu.
İnönü Stadyumu, 27 Kasım 1947'de Beşiktaş ile İsveç'in AIK Solna takımı arasında oynanan maçla açıldı. Bu stadyumdaki ilk golü de o zamanlar Beşiktaş’ın futbolcusu olan Süleyman Seba atmıştır. İlk maç 3-2 Beşiktaş'ın mağlubiyeti ile bitmiştir.
1947'de açılışında adı İnönü Stadyumu iken 1952'de siyasi nedenlerle adı Mithatpaşa Stadyumu'na çevrildi. Mart 1974'te tekrar İnönü Stadyumu oldu. Beşiktaş JK, açılışından beri bu stadyumu kullanmaktadır. Kısa bir süre Dolmabahçe Stadyumu ismiyle de anıldı.
BJK İnönü Stadyumu, İstanbul Boğazı kıyısında, Beşiktaş ile Kabataş semtleri arasında 1947 ile 2013 yılları arasında hizmet vermiş stadyum. Stadyum 2004 yılında yenilenerek, kapasitesi 32.086'ya çıkarılmıştır. Uzun yıllar Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımlarının maçlarında kullanılan stadyum, Beşiktaş'ın yeni stadyum projesi kapsamında 2013 yılında yıkılmıştır.
İstanbul'da futbol karşılaşmaları 1910'lu yıllardan başlayarak 1928'e kadar eski Union Club Sahası'nda, 1929-1947 arasında da Fenerbahçe Stadyumu ile Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan Taksim Stadyumu'nda oynanmaktaydı. İstanbul'daki ilk statlar ahşap ve tek tribünlü Fenerbahçe ile Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki ilkel görünümlü Şeref Stadyumu'ydı. Taksim Kışlası'yla birlikte buradaki top sahası da kaldırılınca İstanbul'a büyük ve modern bir stat yapımı önem kazandı.
1939'da İtalya'dan davet edilen ve bu konuda uzmanlığı bulunan stadyum mimarı Paolo Vietti Violi, mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray'la birlikte stadyum için seçilen Dolmabahçe Sarayı'nın eski hasahırlarının bulunduğu yere uygun bir plan hazırladı. Stadyumun temeli, 19 Mayıs 1939'da Dolmabahçe Sarayı'nın eski has ahırlarının bulunduğu arazide atıldı. Ancak kısa bir süre sonra II. Dünya Savaşı'nın getirdiği sıkıntılar inşaatı engelledi. Bu nedenle 19 Mayıs 1943'te yeniden bir temel atma töreni yapıldı ve hafriyat işine girişildi. Harap durumda olan hasahırlar kolayca ortadan kaldırılıp hafriyat yapılabildi. Ancak arkada bulunan Gazhane tesisleri en büyük problemi teşkil ediyordu. Mimar Vietti Violi'nin çizdiği planın Gazhane'ya bakan kısmına el sürülemedi. Stadyumun diğer yerleri plana uygun olarak yapıldı. Ancak stadyumun Dolmabahçe Sarayı'na bakan yüzündeki büyük demir kapısının iki yanındaki duvara gömülecek tunç rölyefler yapılamadığı gibi, yine bu tribünün sahaya bakan yüzündeki iki küçük kulenin üzerine konulması gereken disk ve cirit atan sporcu heykelleri de yapılıp yerlerine konulamadı. Stadyumun Gazhane'ye bakan kısmı da yüksek bir taş duvarla kaplandı.
Stada, dönemin Cumhurbaşkanı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşlarından olan İsmet İnönü'nün soyadı verildi. Stadyumun açılışını, dönemin İstanbul valisi ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar yaptı. Stad, o dönemin parasal değeriyle 5,000,000 TL'ye mal oldu.
İnönü Stadyumu, 27 Kasım 1947'de Beşiktaş ile İsveç'in AIK Solna takımı arasında oynanan maçla açıldı. Bu stadyumdaki ilk golü de o zamanlar Beşiktaş’ın futbolcusu olan Süleyman Seba atmıştır. İlk maç 3-2 Beşiktaş'ın mağlubiyeti ile bitmiştir.
1947'de açılışında adı İnönü Stadyumu iken 1952'de siyasi nedenlerle adı Mithatpaşa Stadyumu'na çevrildi. Mart 1974'te tekrar İnönü Stadyumu oldu. Beşiktaş JK, açılışından beri bu stadyumu kullanmaktadır. Kısa bir süre Dolmabahçe Stadyumu ismiyle de anıldı.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Süleyman Seba
Süleyman Seba (d. 5 Nisan 1926, Hendek, Sakarya; ö. 13 Ağustos 2014 İstanbul), Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 1984 ile 2000 yılları arasında kesintisiz başkanlığını yapan Türk spor adamı ve yönetici. Hakkı Yeten ile birlikte Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün iki onursal başkanından biridir. Eski MİT mensubu
5 Nisan 1926 tarihinde Hendek'te doğan Süleyman Seba, ilkokulu Sakarya'da okuduktan sonra liseyi okumak için İstanbul'a geldi. İki yıl Galatasaray Lisesi'nde okuduktan sonra Kabataş Erkek Lisesi'ne geçti. Mezun olduğu Kabataş Erkek Lisesi'nin futbol takımında futbola başladı. Lisedeki ilk yıllarında Beşiktaş Genç Takımı'na girdi. Beşiktaş'ta oynadığı sırada İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne başlamasına rağmen eğitimine devam etmedi.
Seba, 1946'da Refik Osman Top döneminde A takıma yükseldi. 1946-47 sezonunda ilk İstanbul Ligi maçına sezonun ilk maçı olan Fenerbahçe derbisiyle çıktı. 4-3 yenildikleri maçta bir gol kaydetti. İlk sezonunda 9 maçta 6 gol atmıştı. O sezon Millî Küme'de şampiyonluk yaşayarak kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazandı.
1947-48 sezonu Seba'nın geçirdiği en etkili sezondu. Sezona Başbakanlık Kupası'yla başlasalar da Seba o maçta forma şansı bulamamıştı. Ancak İstanbul Ligi'nde 14 maçta 8 gol atıp, takımının en golcü ikinci ismiydi. Ancak İstanbul ikincisi olmuşlardı.
1949-50 sezonunda kariyerinin ilk İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazandı. 14 maçın hepsinde forma giyen Seba, bir gol atmıştı. Bu sezondan sonra 1950-51 ve İstanbul Profesyonel Ligi adına geçiş yapılan 1951-52 sezonunda da forma şansı buldu. Ancak 1951-52 sezonunda sakatlığı nedeniyle sadece 3 maç forma giyebilmişti. 1952-53 sezonunda da 9 maçta forma giyip 2 gol kaydetti. 1954'de 28 yaşındayken menisküs sebebiyle futbolu bıraktı.
1947 yılında İnönü Stadyumu'nun açılışı sebebiyle Beşiktaş ile İsveç'in AIK takımı yapılan maçta bu stattaki ilk golü atarak tarihe geçti. 1950'de Beşiktaş'ın ABD turnesinde de yer aldı.
Süleyman Seba, kısa süren futbol hayatı nedeniyle sadece 15 Mayıs 1952'de Yunanistan karşısında Türkiye Milli Futbol Takımı forması giydi. Türkiye'nin 1-0 kaybettiği maçın önemi Futbol Federasyonu'nun Milli Takımı temsil etme hakkını Beşiktaş'a vermiş olmasıydı.
1957'de Beşiktaş'a üye oldu. Altı sene sonra 1963'de ilk kez yönetim kurulunda yer aldı. Bundan sonra çeşitli dönemlerde aralıklarla kulüpte yöneticilik yaptı. 1984 yılında çok zor bir dönemde Mehmet Üstünkaya'dan yönetimi devraldığı başkanlık görevini 2000 yılına kadar devam ettirdi.
16 yıl süren Başkanlığı boyunca 8 kongrede rakiplerine sürekli üstünlük sağladı. Süleyman Seba başkanlığı döneminde kazanılan kupalar şu şekildedir:
5 Süper Lig
4 Türkiye Kupası
4 Cumhurbaşkanlığı Kupası
2 Başbakanlık Kupası
6 TSYD Kupası
Bu başarılar dışında istikrarlı bir şekilde başarıyı daim kılarak şampiyon olmadığı sezonlarda dahi futbol kulübü her zaman ilk iki içinde yer aldı. Futbol takımının altın dönemini yaşadığı bu dönemde Süleyman Seba'ya gelen eleştiri, amatör branşlara aynı ilgiyi göstermemesi olmuştur.
Sportif başarılar dışında 1980'lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan zengin bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler'deki BJK Plaza, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri Yeşilköy, Pendik ve Çilekli tesisleri, BJK Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadı da, 1998'de 49 yıllığına Beşiktaş'a devredildi.
Beşiktaş'a büyük hizmetlerde bulunan Seba, 1999-2000 sezonunda futbol takımının gösterdiği kötü performans sonucu tribün ve muhalefetin tepkisini çekmesi üzerine 2000 yılı Mart ayındaki kongrede aday olmamış ve yerine Serdar Bilgili seçilmiştir. Bu kongrede kongre üyeleri oybirliği ile Hakkı Yeten'den sonra Beşiktaş'ın ikinci onursal başkanı olarak Süleymen Seba'yı seçmiştir.
Başkanlığı bıraktığı 2000 yılında anısına Akaretler ile Maçka semtleri arasında uzanan Spor Caddesinin adı Süleyman Seba Caddesi olarak değiştirildi.
Seba, spor yaşamının dışında Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Müdürlüğünde görev yaptı.13 Ağustos 2014 tarihinde bir süredir sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü hastanede, 88 yaşında hayatını kaybetti.
Süleyman Seba (d. 5 Nisan 1926, Hendek, Sakarya; ö. 13 Ağustos 2014 İstanbul), Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 1984 ile 2000 yılları arasında kesintisiz başkanlığını yapan Türk spor adamı ve yönetici. Hakkı Yeten ile birlikte Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün iki onursal başkanından biridir. Eski MİT mensubu
5 Nisan 1926 tarihinde Hendek'te doğan Süleyman Seba, ilkokulu Sakarya'da okuduktan sonra liseyi okumak için İstanbul'a geldi. İki yıl Galatasaray Lisesi'nde okuduktan sonra Kabataş Erkek Lisesi'ne geçti. Mezun olduğu Kabataş Erkek Lisesi'nin futbol takımında futbola başladı. Lisedeki ilk yıllarında Beşiktaş Genç Takımı'na girdi. Beşiktaş'ta oynadığı sırada İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne başlamasına rağmen eğitimine devam etmedi.
Seba, 1946'da Refik Osman Top döneminde A takıma yükseldi. 1946-47 sezonunda ilk İstanbul Ligi maçına sezonun ilk maçı olan Fenerbahçe derbisiyle çıktı. 4-3 yenildikleri maçta bir gol kaydetti. İlk sezonunda 9 maçta 6 gol atmıştı. O sezon Millî Küme'de şampiyonluk yaşayarak kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazandı.
1947-48 sezonu Seba'nın geçirdiği en etkili sezondu. Sezona Başbakanlık Kupası'yla başlasalar da Seba o maçta forma şansı bulamamıştı. Ancak İstanbul Ligi'nde 14 maçta 8 gol atıp, takımının en golcü ikinci ismiydi. Ancak İstanbul ikincisi olmuşlardı.
1949-50 sezonunda kariyerinin ilk İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazandı. 14 maçın hepsinde forma giyen Seba, bir gol atmıştı. Bu sezondan sonra 1950-51 ve İstanbul Profesyonel Ligi adına geçiş yapılan 1951-52 sezonunda da forma şansı buldu. Ancak 1951-52 sezonunda sakatlığı nedeniyle sadece 3 maç forma giyebilmişti. 1952-53 sezonunda da 9 maçta forma giyip 2 gol kaydetti. 1954'de 28 yaşındayken menisküs sebebiyle futbolu bıraktı.
1947 yılında İnönü Stadyumu'nun açılışı sebebiyle Beşiktaş ile İsveç'in AIK takımı yapılan maçta bu stattaki ilk golü atarak tarihe geçti. 1950'de Beşiktaş'ın ABD turnesinde de yer aldı.
Süleyman Seba, kısa süren futbol hayatı nedeniyle sadece 15 Mayıs 1952'de Yunanistan karşısında Türkiye Milli Futbol Takımı forması giydi. Türkiye'nin 1-0 kaybettiği maçın önemi Futbol Federasyonu'nun Milli Takımı temsil etme hakkını Beşiktaş'a vermiş olmasıydı.
1957'de Beşiktaş'a üye oldu. Altı sene sonra 1963'de ilk kez yönetim kurulunda yer aldı. Bundan sonra çeşitli dönemlerde aralıklarla kulüpte yöneticilik yaptı. 1984 yılında çok zor bir dönemde Mehmet Üstünkaya'dan yönetimi devraldığı başkanlık görevini 2000 yılına kadar devam ettirdi.
16 yıl süren Başkanlığı boyunca 8 kongrede rakiplerine sürekli üstünlük sağladı. Süleyman Seba başkanlığı döneminde kazanılan kupalar şu şekildedir:
5 Süper Lig
4 Türkiye Kupası
4 Cumhurbaşkanlığı Kupası
2 Başbakanlık Kupası
6 TSYD Kupası
Bu başarılar dışında istikrarlı bir şekilde başarıyı daim kılarak şampiyon olmadığı sezonlarda dahi futbol kulübü her zaman ilk iki içinde yer aldı. Futbol takımının altın dönemini yaşadığı bu dönemde Süleyman Seba'ya gelen eleştiri, amatör branşlara aynı ilgiyi göstermemesi olmuştur.
Sportif başarılar dışında 1980'lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan zengin bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler'deki BJK Plaza, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri Yeşilköy, Pendik ve Çilekli tesisleri, BJK Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadı da, 1998'de 49 yıllığına Beşiktaş'a devredildi.
Beşiktaş'a büyük hizmetlerde bulunan Seba, 1999-2000 sezonunda futbol takımının gösterdiği kötü performans sonucu tribün ve muhalefetin tepkisini çekmesi üzerine 2000 yılı Mart ayındaki kongrede aday olmamış ve yerine Serdar Bilgili seçilmiştir. Bu kongrede kongre üyeleri oybirliği ile Hakkı Yeten'den sonra Beşiktaş'ın ikinci onursal başkanı olarak Süleymen Seba'yı seçmiştir.
Başkanlığı bıraktığı 2000 yılında anısına Akaretler ile Maçka semtleri arasında uzanan Spor Caddesinin adı Süleyman Seba Caddesi olarak değiştirildi.
Seba, spor yaşamının dışında Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Müdürlüğünde görev yaptı.13 Ağustos 2014 tarihinde bir süredir sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü hastanede, 88 yaşında hayatını kaybetti.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İstanbul
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehri.
Şehir, iktisadi büyüklük açısıdan dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise Şangay'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar Sünni İslam'ın da merkezi oldu.
Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmıştı. Anadolu Yakası'nda yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun İ.Ö. 5500'lere tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir. Bu arkeolojik bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski insan izleridir. İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu devletlere binlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923 tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.
Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un jeopolitik önemi oldukça yüksektir. Bugün tamamına yakını doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey dereleridir. İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası Kartal ilçesindeki Aydos Dağı'dır. İldeki başlıca doğal göller Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir. İl ve yakın çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş özellikleri görülür. Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.
İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları, kent tarihinin farklı dönemleriyle ilişkilidir. Bu adlar tarihsel sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul'dur. Bunun dışında tarihte Moğollar Çakduryan, Polonlar Kanatorya, Çekler Aylana, Macarlar Vizenduvar olarak adlandırmışlardır.
Tarih boyunca İstanbul kentine verilen onlarca ad içinde, Türkler tarafından yaygın biçimde benimseneni ve günümüzde kullanılanı İstanbul'dur. Bu adın "eis tin polin" (Yunanca: εις την πόλιν) tamlamasından geldiği sanılmaktadır. Bu tamlama, o dönem Yunancasında "şehirde", "şehrin içinde", "şehiriçi" gibi anlamlara gelmekteydi. Ayrıca halk dilinde "n" ünsüzüne bitişen "p" sesi "b" sesine dönüşüyordu. Bu bağlamda İstanbul adının kökeni pek çok kaynakta bu tamlamayla ilişkilendirilmektedir. İ.S. 2'nci yüzyıldan kalma Ermeni kaynaklarında da Istanbol ya da Istınbol biçiminde anılan şehir adının, Türkçeye bu şekilde giriş yapmış olması olasıdır. Halûk Tarcan araştırması ise İstanbul adının kökeninin Yunanca ya da Ermenice değil Türkçe olduğunu ve "astan bolıq"tan geldiğini göstermektedir. As, Ön-Türkçede "uzay", "Tanrı beldesi" gibi anlamlara gelmekteydi. As kökünden As/qan (Tanrı beldesinde asılı) doğup zamanla Astan olmuş ve Hitit diline İstan olarak geçmiştir. "Bolıq" ise kent demektir ve bu kelimenin günümüzde Bolu, Gelibolu, Hayrabolu, İnebolu, Niğbolu, Safranbolu ve Tirebolu gibi yaşayan örnekleri vardır. Bu iki kelime, "Astan-bolıq" bize "cennetvarî kent" anlamını vermektedir. Osmanlı döneminde şehir merkezi için kullanılan adlar çeşitlilik gösterse de vilayet çapında adlandırma hemen hemen sabit kalmıştır. İstanbul kentine ev sahipliği yapan üst idari birimin, şehirle aynı adı taşıması Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir uygulamadır. Roma egemenliği altındayken şehrin topraklarının bulunduğu eyalet ise Avrupa Yakasında Trakya (Latince: Tracia, Yunanca: Θράκη); Anadolu Yakası'nda Bitinya (Latince: Bithynia, Yunanca: Βιθυνία) eyaletiydi.
Byzantion (Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul’un bilinen ilk adıdır. MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara kent devleti'nden gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın (Yunanca: Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.
Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının 1. yüzyılda, kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş hâlidir.
Augusta Antonina, miladi 3. yüzyılın başında Roma İmparatoru Septimius Severus′un, oğlu Antonius (sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine kente verdiği kısa süreli addır.
330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma" anlamına gelen Nova Roma (Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve bu adı teşvik etmeye çalıştıysa da bu ad hiç benimsenmedi.
Ancak 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e (Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis, Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent" anlamına gelen (Πόλις, Polis) olarak anılırdı.
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantinopolis adı Batılılar tarafından kullanılmaya devam edildi.
Kostantiniyye (Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi: قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve kentin İslam dünyasında bilinir hâle gelen ve en çok kullanılan adı oldu. Yunancada "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor.
1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü başkenti ilan edildi ve Kostantiniyye Osmanlı İmparatorluğu tarafından kentin resmî adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de yayımlanan resmî belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar kullanılırdı.
Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükûmetini tanımlamak ve diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı kullanılırdı ve teşvik edilirdi:
Tarihte şehir için kullanılan adlar içinde İslambol, dar kullanım alanına sahip olsa da kayıtlarda görülen adlardandır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde "Kostantiniyye" adıyla beraber birçok cildinde söz konusu "İslambol" (اسلامبول) kelimesi de kullanılmıştır. Söz konusu seyahatnamede bu ad, diğer adlardan daha yoğun bir kullanıma sahiptir. Halk etimolojisi örneklerinden biridir.
Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni (Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ], ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ (Bizans) Yunancası’nda "kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen (Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle oluşmuştur.
İstanbul, Osmanlı döneminde resmi ad olmasa da, resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı. Ayrıca Osmanlı Ordusu’nda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı.
29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantiniyye ve yurtdışında Batılılar tarafından Konstantinopolis adları kullanılmaya devam edildi.
Ancak, 28 Mart 1930 yılında Türk Posta Hizmet Kanunu ile kentin adı resmen değiştirilerek İstanbul adını almıştır. Konstantinopolis (ve Konstantiniyye) adı ise tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca Türk makamları yabancılardan kendi dillerinde kentin tek adı olarak resmen İstanbul adını kullanılmasını talep etmiştir ve uygulamaya koymuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte İstanbul kentin resmi ve uluslararası adı ilan edildikten sonra "Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı.
İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.
2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanan şehrin, Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500 yıllarına ait kalıntılar bulundu. Bunun yanında Kadıköy'de Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu. Kral Lygos zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion kuruldu. Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina kondu, ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.
Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde, Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000 kişilik bir hipodromun (Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su tesisleri yapıldı.
Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma İmparatorluğu'nun dinini de Hıristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar; Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" (şehir) de oldu.
476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük bir çoğunluğu buraya göç etti, ve Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir İmparator I. Jüstinyen döneminde yeniden inşa edildi.
700lü yıllarda Sasaniler ve Avarlar'ın saldırısına uğrayan şehir; 800lü yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900lü yıllarda ise Ruslar ve Bulgarların saldırısına uğradı.
Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir yağmalandı; halkın büyük bir çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin; Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona erdirdi.
Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs 1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi, Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.
Bizans'ın son imparatoru Konstantin fetihten önce İstanbul'u çok iyi savunuyordu.Suda bile yanan Grejuva,deniz seferlerini zorlaştırıyordu.Surların güçlülüğü ise şehre girmeyi %70-80 oranında zorlaştırıyordu.Fakat Fatih Sultan Mehmet,zoru başararak yeni bir çağ açtı...
Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı İmparatorluğu padişahı Fatih Sultan Mehmet'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul Osmanlı'nın 4'üncü ve son başkenti oldu.
Osmanlının ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalı Çarşı'nın da kurulması ardından birçok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar onarıldı. Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden biri hâline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14 Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında (8 şiddetinde olduğu ileri sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı ve birçok insan yaşamını kaybetti.
1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri yeniden kurdu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük bir çoğunluğu bu dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşandı.
Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi. İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi.
Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezıd döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği Sirkeci’de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav İstanbul’a yerleştirildi. Yani İstanbul’a yerleştirilen ilk yerli Türklerin, bu yöreden giden Manavlar olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Özellikle Anadolu Yakası'ndaki Türklerin kökeni manavlardır.
“ Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu. ”
—Napolyon Bonapart
Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu. 1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de 740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı. 1950'lerde Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı 1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de 60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973 yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.
İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun ve 195 sayılı kanun hükmünde kararname sonucu Ankara ve İzmir ile birlikte büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehri.
Şehir, iktisadi büyüklük açısıdan dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise Şangay'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar Sünni İslam'ın da merkezi oldu.
Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmıştı. Anadolu Yakası'nda yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun İ.Ö. 5500'lere tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir. Bu arkeolojik bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski insan izleridir. İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu devletlere binlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923 tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.
Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un jeopolitik önemi oldukça yüksektir. Bugün tamamına yakını doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey dereleridir. İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası Kartal ilçesindeki Aydos Dağı'dır. İldeki başlıca doğal göller Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir. İl ve yakın çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş özellikleri görülür. Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.
İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları, kent tarihinin farklı dönemleriyle ilişkilidir. Bu adlar tarihsel sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul'dur. Bunun dışında tarihte Moğollar Çakduryan, Polonlar Kanatorya, Çekler Aylana, Macarlar Vizenduvar olarak adlandırmışlardır.
Tarih boyunca İstanbul kentine verilen onlarca ad içinde, Türkler tarafından yaygın biçimde benimseneni ve günümüzde kullanılanı İstanbul'dur. Bu adın "eis tin polin" (Yunanca: εις την πόλιν) tamlamasından geldiği sanılmaktadır. Bu tamlama, o dönem Yunancasında "şehirde", "şehrin içinde", "şehiriçi" gibi anlamlara gelmekteydi. Ayrıca halk dilinde "n" ünsüzüne bitişen "p" sesi "b" sesine dönüşüyordu. Bu bağlamda İstanbul adının kökeni pek çok kaynakta bu tamlamayla ilişkilendirilmektedir. İ.S. 2'nci yüzyıldan kalma Ermeni kaynaklarında da Istanbol ya da Istınbol biçiminde anılan şehir adının, Türkçeye bu şekilde giriş yapmış olması olasıdır. Halûk Tarcan araştırması ise İstanbul adının kökeninin Yunanca ya da Ermenice değil Türkçe olduğunu ve "astan bolıq"tan geldiğini göstermektedir. As, Ön-Türkçede "uzay", "Tanrı beldesi" gibi anlamlara gelmekteydi. As kökünden As/qan (Tanrı beldesinde asılı) doğup zamanla Astan olmuş ve Hitit diline İstan olarak geçmiştir. "Bolıq" ise kent demektir ve bu kelimenin günümüzde Bolu, Gelibolu, Hayrabolu, İnebolu, Niğbolu, Safranbolu ve Tirebolu gibi yaşayan örnekleri vardır. Bu iki kelime, "Astan-bolıq" bize "cennetvarî kent" anlamını vermektedir. Osmanlı döneminde şehir merkezi için kullanılan adlar çeşitlilik gösterse de vilayet çapında adlandırma hemen hemen sabit kalmıştır. İstanbul kentine ev sahipliği yapan üst idari birimin, şehirle aynı adı taşıması Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir uygulamadır. Roma egemenliği altındayken şehrin topraklarının bulunduğu eyalet ise Avrupa Yakasında Trakya (Latince: Tracia, Yunanca: Θράκη); Anadolu Yakası'nda Bitinya (Latince: Bithynia, Yunanca: Βιθυνία) eyaletiydi.
Byzantion (Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul’un bilinen ilk adıdır. MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara kent devleti'nden gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın (Yunanca: Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.
Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının 1. yüzyılda, kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş hâlidir.
Augusta Antonina, miladi 3. yüzyılın başında Roma İmparatoru Septimius Severus′un, oğlu Antonius (sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine kente verdiği kısa süreli addır.
330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma" anlamına gelen Nova Roma (Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve bu adı teşvik etmeye çalıştıysa da bu ad hiç benimsenmedi.
Ancak 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e (Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis, Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent" anlamına gelen (Πόλις, Polis) olarak anılırdı.
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantinopolis adı Batılılar tarafından kullanılmaya devam edildi.
Kostantiniyye (Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi: قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve kentin İslam dünyasında bilinir hâle gelen ve en çok kullanılan adı oldu. Yunancada "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor.
1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü başkenti ilan edildi ve Kostantiniyye Osmanlı İmparatorluğu tarafından kentin resmî adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de yayımlanan resmî belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar kullanılırdı.
Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükûmetini tanımlamak ve diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı kullanılırdı ve teşvik edilirdi:
Tarihte şehir için kullanılan adlar içinde İslambol, dar kullanım alanına sahip olsa da kayıtlarda görülen adlardandır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde "Kostantiniyye" adıyla beraber birçok cildinde söz konusu "İslambol" (اسلامبول) kelimesi de kullanılmıştır. Söz konusu seyahatnamede bu ad, diğer adlardan daha yoğun bir kullanıma sahiptir. Halk etimolojisi örneklerinden biridir.
Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni (Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ], ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ (Bizans) Yunancası’nda "kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen (Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle oluşmuştur.
İstanbul, Osmanlı döneminde resmi ad olmasa da, resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı. Ayrıca Osmanlı Ordusu’nda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı.
29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantiniyye ve yurtdışında Batılılar tarafından Konstantinopolis adları kullanılmaya devam edildi.
Ancak, 28 Mart 1930 yılında Türk Posta Hizmet Kanunu ile kentin adı resmen değiştirilerek İstanbul adını almıştır. Konstantinopolis (ve Konstantiniyye) adı ise tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca Türk makamları yabancılardan kendi dillerinde kentin tek adı olarak resmen İstanbul adını kullanılmasını talep etmiştir ve uygulamaya koymuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte İstanbul kentin resmi ve uluslararası adı ilan edildikten sonra "Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı.
İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.
2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanan şehrin, Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500 yıllarına ait kalıntılar bulundu. Bunun yanında Kadıköy'de Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu. Kral Lygos zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion kuruldu. Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina kondu, ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.
Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde, Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000 kişilik bir hipodromun (Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su tesisleri yapıldı.
Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma İmparatorluğu'nun dinini de Hıristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar; Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" (şehir) de oldu.
476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük bir çoğunluğu buraya göç etti, ve Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir İmparator I. Jüstinyen döneminde yeniden inşa edildi.
700lü yıllarda Sasaniler ve Avarlar'ın saldırısına uğrayan şehir; 800lü yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900lü yıllarda ise Ruslar ve Bulgarların saldırısına uğradı.
Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir yağmalandı; halkın büyük bir çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin; Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona erdirdi.
Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs 1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi, Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.
Bizans'ın son imparatoru Konstantin fetihten önce İstanbul'u çok iyi savunuyordu.Suda bile yanan Grejuva,deniz seferlerini zorlaştırıyordu.Surların güçlülüğü ise şehre girmeyi %70-80 oranında zorlaştırıyordu.Fakat Fatih Sultan Mehmet,zoru başararak yeni bir çağ açtı...
Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı İmparatorluğu padişahı Fatih Sultan Mehmet'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul Osmanlı'nın 4'üncü ve son başkenti oldu.
Osmanlının ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalı Çarşı'nın da kurulması ardından birçok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar onarıldı. Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden biri hâline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14 Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında (8 şiddetinde olduğu ileri sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı ve birçok insan yaşamını kaybetti.
1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri yeniden kurdu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük bir çoğunluğu bu dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşandı.
Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi. İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi.
Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezıd döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği Sirkeci’de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav İstanbul’a yerleştirildi. Yani İstanbul’a yerleştirilen ilk yerli Türklerin, bu yöreden giden Manavlar olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Özellikle Anadolu Yakası'ndaki Türklerin kökeni manavlardır.
“ Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu. ”
—Napolyon Bonapart
Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu. 1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de 740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı. 1950'lerde Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı 1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de 60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973 yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.
İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun ve 195 sayılı kanun hükmünde kararname sonucu Ankara ve İzmir ile birlikte büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Birleşmiş Milletler
Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim] 1945'te kurulmuş dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır.
Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti son katılan üye Güney Sudan dahil 193'e ulaşmıştır. Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilir.
Örgüt yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı. Örgütün en göz önündeki merciisi Genel Sekreterdir.
Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymustur. Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup,bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM içtihatlarına göre Güvenlik Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir.
Birleşmiş Milletler'e bağlı kuruluşlar
No Kısaltılmışı Bayrak Kuruluş Merkez Başkan Kurulduğu Yıl
1 FAO
Gıda ve Tarım Örgütü İtalya Roma, İtalya Senegal Jacques Diouf 1945
2 IAEA
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Avusturya Viyana, Avusturya Japonya Yukiya Amano 1957
3 ICAO
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü Kanada Montreal, Kanada Fransa Raymond Benjamin 1947
4 IFAD
Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu İtalya Roma, İtalya Nijerya Kanayo Nwanze 1977
5 ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Birleşik Krallık Guy Ryder 1919
6 IMO
Uluslararası Denizcilik Örgütü Birleşik Krallık Londra, Birleşik Krallık Japonya Koji Sekimizu 1948
7 IMF
Uluslararası Para Fonu Amerika Birleşik Devletleri Washington, D.C., ABD Fransa Christine Lagarde 1945
8 ITU
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği İsviçre Cenevre, isviçre Mali Hamadoun Touré 1947
9 UNESCO
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü Fransa Paris, Fransa Bulgaristan Irina Bokova 1946
10 UNIDO
Birleşmiş Milletler Endüstriyel Gelişme Örgütü Avusturya Viyana, Avusturya Sierra Leone Kandeh Yumkella 1967
11 UNWTO
Dünya Turizm Örgütü İspanya Madrid, İspanya Ürdün Taleb Rifai 1974
12 UPU
Dünya Posta Birliği İsviçre Berne, İsviçre Fransa Edouard Dayan 1947
13 WB
Dünya Bankası Amerika Birleşik Devletleri Washington, D.C., ABD Amerika Birleşik Devletleri Jim Young Kim 1945
14 WFP
Dünya Gıda Programı İtalya Roma, İtalya Amerika Birleşik Devletleri Ertharin Cousin 1963
15 WHO
Dünya Sağlık Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Hong Kong Margaret Chan 1948
16 WIPO
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Avustralya Francis Gurry 1974
17 WMO
Dünya Meteoroloji Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Rusya Alexander Bedritsky 1950
Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim] 1945'te kurulmuş dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır.
Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti son katılan üye Güney Sudan dahil 193'e ulaşmıştır. Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilir.
Örgüt yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı. Örgütün en göz önündeki merciisi Genel Sekreterdir.
Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymustur. Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup,bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM içtihatlarına göre Güvenlik Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir.
Birleşmiş Milletler'e bağlı kuruluşlar
No Kısaltılmışı Bayrak Kuruluş Merkez Başkan Kurulduğu Yıl
1 FAO
Gıda ve Tarım Örgütü İtalya Roma, İtalya Senegal Jacques Diouf 1945
2 IAEA
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Avusturya Viyana, Avusturya Japonya Yukiya Amano 1957
3 ICAO
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü Kanada Montreal, Kanada Fransa Raymond Benjamin 1947
4 IFAD
Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu İtalya Roma, İtalya Nijerya Kanayo Nwanze 1977
5 ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Birleşik Krallık Guy Ryder 1919
6 IMO
Uluslararası Denizcilik Örgütü Birleşik Krallık Londra, Birleşik Krallık Japonya Koji Sekimizu 1948
7 IMF
Uluslararası Para Fonu Amerika Birleşik Devletleri Washington, D.C., ABD Fransa Christine Lagarde 1945
8 ITU
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği İsviçre Cenevre, isviçre Mali Hamadoun Touré 1947
9 UNESCO
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü Fransa Paris, Fransa Bulgaristan Irina Bokova 1946
10 UNIDO
Birleşmiş Milletler Endüstriyel Gelişme Örgütü Avusturya Viyana, Avusturya Sierra Leone Kandeh Yumkella 1967
11 UNWTO
Dünya Turizm Örgütü İspanya Madrid, İspanya Ürdün Taleb Rifai 1974
12 UPU
Dünya Posta Birliği İsviçre Berne, İsviçre Fransa Edouard Dayan 1947
13 WB
Dünya Bankası Amerika Birleşik Devletleri Washington, D.C., ABD Amerika Birleşik Devletleri Jim Young Kim 1945
14 WFP
Dünya Gıda Programı İtalya Roma, İtalya Amerika Birleşik Devletleri Ertharin Cousin 1963
15 WHO
Dünya Sağlık Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Hong Kong Margaret Chan 1948
16 WIPO
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Avustralya Francis Gurry 1974
17 WMO
Dünya Meteoroloji Örgütü İsviçre Cenevre, İsviçre Rusya Alexander Bedritsky 1950


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
İtalya
İtalya (İtalyanca: Italia, /iˈtaːlja/) ya da resmî olarak İtalya Cumhuriyeti (Repubblica Italiana) Güney Avrupa'da, büyük ölçüde İtalya Yarımadası üzerinde yer alan bir ülkedir. Akdeniz'in en büyük iki adası Sicilya ve Sardunya da İtalyan topraklarıdır. Kuzeyde Alpler bölgesinde Fransa, İsviçre, Avusturya ve Slovenya'yla kara sınırı vardır. Bağımsız iki Avrupa ülkesi olan Vatikan ve San Marino da İtalya'nın yarımadadaki toprakları içine sıkışmış enklav (bir başka ülkeyle tümüyle kuşatılmış) ülkelerdir. Campione d'Italia bölgesiyse İtalya'nın İsviçre içinde kalan bir eksklavıdır (ana topraklardan ayrı mülkiyet).
İtalya, yüzyıllar boyunca çok çeşitli Avrupa uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır. Etrüskler ve Antik Romalıların İtalya topraklarını kendilerine yurt edinmelerinin yanı sıra, Rönesans hareketi de İtalya'nın Toskana bölgesinde doğmuş ve tüm Avrupa'ya buradan yayılmıştır. İtalya'nın başkenti Roma, yüzyıllar boyunca Batı uygarlığının merkezi olmuş, mimaride barok üslûbunun doğuşuna tanıklık etmiş ve eskiden beri Katolik Kilisesi'nin merkezi olmuştur.
Günümüzde İtalya demokrasiyle yönetilmekte olan bir cumhuriyettir ve ülkelerin kişibaşına nominal gayrisafi yurtiçi hasıla sıralamasında yirminci, insanî gelişme endeksi sıralamasında yirminci, yaşam kalitesi endeksinde sekizinci sırada yer alan gelişmiş bir ülkedir. İtalya, 1957 yılında başkent Roma'da imzalanan Roma Antlaşması'yla kurulan Avrupa Birliği adlı siyasi ve ekonomik örgütlenmenin kurucu üyelerindendir. Yedinci en büyük gayri safi yurtiçi hasılasıyla G8 Zirveleri'nin, NATO'nun, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün, Avrupa Konseyi'nin, Batı Avrupa Birliği'nin ve Schengen Antlaşması'nın da katılımcılarındandır. 1 Ocak 2007 tarihinde sürekli üye sıfatı olmaksızın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde iki yıllık sürecek üyelik dönemine başlamıştır.
İtalya (İtalyanca: Italia, /iˈtaːlja/) ya da resmî olarak İtalya Cumhuriyeti (Repubblica Italiana) Güney Avrupa'da, büyük ölçüde İtalya Yarımadası üzerinde yer alan bir ülkedir. Akdeniz'in en büyük iki adası Sicilya ve Sardunya da İtalyan topraklarıdır. Kuzeyde Alpler bölgesinde Fransa, İsviçre, Avusturya ve Slovenya'yla kara sınırı vardır. Bağımsız iki Avrupa ülkesi olan Vatikan ve San Marino da İtalya'nın yarımadadaki toprakları içine sıkışmış enklav (bir başka ülkeyle tümüyle kuşatılmış) ülkelerdir. Campione d'Italia bölgesiyse İtalya'nın İsviçre içinde kalan bir eksklavıdır (ana topraklardan ayrı mülkiyet).
İtalya, yüzyıllar boyunca çok çeşitli Avrupa uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır. Etrüskler ve Antik Romalıların İtalya topraklarını kendilerine yurt edinmelerinin yanı sıra, Rönesans hareketi de İtalya'nın Toskana bölgesinde doğmuş ve tüm Avrupa'ya buradan yayılmıştır. İtalya'nın başkenti Roma, yüzyıllar boyunca Batı uygarlığının merkezi olmuş, mimaride barok üslûbunun doğuşuna tanıklık etmiş ve eskiden beri Katolik Kilisesi'nin merkezi olmuştur.
Günümüzde İtalya demokrasiyle yönetilmekte olan bir cumhuriyettir ve ülkelerin kişibaşına nominal gayrisafi yurtiçi hasıla sıralamasında yirminci, insanî gelişme endeksi sıralamasında yirminci, yaşam kalitesi endeksinde sekizinci sırada yer alan gelişmiş bir ülkedir. İtalya, 1957 yılında başkent Roma'da imzalanan Roma Antlaşması'yla kurulan Avrupa Birliği adlı siyasi ve ekonomik örgütlenmenin kurucu üyelerindendir. Yedinci en büyük gayri safi yurtiçi hasılasıyla G8 Zirveleri'nin, NATO'nun, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün, Avrupa Konseyi'nin, Batı Avrupa Birliği'nin ve Schengen Antlaşması'nın da katılımcılarındandır. 1 Ocak 2007 tarihinde sürekli üye sıfatı olmaksızın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde iki yıllık sürecek üyelik dönemine başlamıştır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Etiyopya
Etiyopya veya Etyopya, resmî adıyla Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti (Amharca: Ityopp'ya Federalawi Demokrasiyawi Ripeblik) büyük bir Doğu Afrika ülkesi. Ülkenin başkenti yerel dilde "yeni çiçek" anlamına gelen Addis Ababa'dır. Sudan, Güney Sudan, Eritre, Cibuti, Somali, Kenya ve Uganda Etiyopya'nın komşularıdır.
Ülkenin Kızıldeniz boyunca uzanan sahil bölgesinin, 1993'te yapılan bir halk oylaması sonucunda Eritre adıyla bağımsızlığını ilân etmesi Etiyopya'nın Kızıldeniz ile olan bağlantısının kesilmesine ve ülkenin bir kara devletine dönüşmesine neden olmuştur. Din olarak, İslamiyet %24-26, Ortodoks %55, Protestan %7'dir.
Daha çok Habeşistan (Köleler Ülkesi) ismiyle bilinen Etiyopya, tarihte bilinen en eski medeniyettir[kaynak belirtilmeli]. Kuruluşunu MÖ 13. yüzyıla kadar götürebileceğimiz Etiyopya devleti, 1936-1941 arasındaki Mussolini İtalya'sının istila ve işgal hareketini saymazsak, tarihi boyunca bağımsızlığını koruyabilmiş ve Afrika Kıtası'nın bazı Avrupa devletlerince sömürge yapılamamış tek ülkesidir. 1960-1990 yılları arası ülkedeki Eritre sorunu nedeniyle çatışmalı ve gerginliklerle geçirilmiştir.
Bilim adamları tarafından Afar bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda 3 milyon yıllık insan iskeleti kalıntılarına rastlanılması, tarihi çağların başlamasından çok önceleri bile bölgenin, insan toplulukları için bir yaşam sahası olarak kullanıldığını gösterir. Etiyopya'dan bahseden ilk tarihi belgeleri yaklaşık MÖ 5000 yılına kadar götürebilmek mümkündür. İlk Çağ'da kuzeydeki Mısır Krallığının yöneticisi olan Firavunların altın, fildişi, tütsü ve köle aramak üzere Kızıldeniz kıyılarını takip ederek bu bölgeye geldikleri sanılmaktadır. Etiyopya topraklarında modern anlamda ilk kurulan devlet MÖ 8. yüzyılda ortaya çıkan D'mt Krallığıdır. D'mt Krallığı'nın MÖ 1. yüzyılda çöküşü ile beraber bölgede,yine aynı yüz yılda Aksum Krallığı ortaya çıktı. Aksum Krallığı zamanla güçlenerek sınırlarını Habeşistan dışında bugünkü Eritre, Cibuti, Sudan, Somali ve Arabistan yarımasında yer alan Yemen'i içine alacak şekilde genişletti.
Etiyopya yaklaşık 1,2 milyon kilometre karelik bir yüzölçüme sahiptir. Kuzeyinde Eritre, Cibuti ve doğusunda Somali bulunurken, batıda Sudan, Güney Sudan ve güneyde Kenya komşu ülkelerdir. Etiyopya’nın denize sınırı yoktur. Ülkede birkaç sismik bölge olmasına rağmen aktif halde bulunan volkanlar yoktur. Dağlık bölgeler ülkenin kuzey kesimlerinde yer almaktadır (4500 metre yüksekliğe sahip Ras Dashen'in bulunduğu Semien Dağları). Orta bölgelerdeki yüksek alanlarda 4300 metreden daha yüksek olan Batu ve Karra Dağlarının olduğu ikinci dağlık alan bulunmaktadır.
Etiyopya yüksekliği 2000 ve 3000 metreler arasında değişen yüksek bir platoya sahiptir. Ülkenin kuzey doğusundan başlayan ve merkezden güneybatıya doğru genişleyen Rift Vadisi ülkeyi iki parçaya ayırmaktadır. Rift Vadisi bölgesinde daha çok bölgenin güney ve güneybatısında birçok göller bulunmaktadır. Etiyopya’da Abay olarak bilinen Nil Nehri ülkeyi kuzeybatıdan keserek ülkede yaklaşık 800 km'lik bir yol almaktadır. Etiyopya’daki en uzun iki nehir güneydoğu istikametinde akan ve yüksek bölgelerden düşük rakımlı bölgelere doğru ilerleyen Awash ve Wabishebelle nehirleridir. Ülkede 2 milyar MW hidroelektrik üretimini mümkün kılan birçok irili ufaklı nehir bulunmaktadır.
Etiyopya veya Etyopya, resmî adıyla Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti (Amharca: Ityopp'ya Federalawi Demokrasiyawi Ripeblik) büyük bir Doğu Afrika ülkesi. Ülkenin başkenti yerel dilde "yeni çiçek" anlamına gelen Addis Ababa'dır. Sudan, Güney Sudan, Eritre, Cibuti, Somali, Kenya ve Uganda Etiyopya'nın komşularıdır.
Ülkenin Kızıldeniz boyunca uzanan sahil bölgesinin, 1993'te yapılan bir halk oylaması sonucunda Eritre adıyla bağımsızlığını ilân etmesi Etiyopya'nın Kızıldeniz ile olan bağlantısının kesilmesine ve ülkenin bir kara devletine dönüşmesine neden olmuştur. Din olarak, İslamiyet %24-26, Ortodoks %55, Protestan %7'dir.
Daha çok Habeşistan (Köleler Ülkesi) ismiyle bilinen Etiyopya, tarihte bilinen en eski medeniyettir[kaynak belirtilmeli]. Kuruluşunu MÖ 13. yüzyıla kadar götürebileceğimiz Etiyopya devleti, 1936-1941 arasındaki Mussolini İtalya'sının istila ve işgal hareketini saymazsak, tarihi boyunca bağımsızlığını koruyabilmiş ve Afrika Kıtası'nın bazı Avrupa devletlerince sömürge yapılamamış tek ülkesidir. 1960-1990 yılları arası ülkedeki Eritre sorunu nedeniyle çatışmalı ve gerginliklerle geçirilmiştir.
Bilim adamları tarafından Afar bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda 3 milyon yıllık insan iskeleti kalıntılarına rastlanılması, tarihi çağların başlamasından çok önceleri bile bölgenin, insan toplulukları için bir yaşam sahası olarak kullanıldığını gösterir. Etiyopya'dan bahseden ilk tarihi belgeleri yaklaşık MÖ 5000 yılına kadar götürebilmek mümkündür. İlk Çağ'da kuzeydeki Mısır Krallığının yöneticisi olan Firavunların altın, fildişi, tütsü ve köle aramak üzere Kızıldeniz kıyılarını takip ederek bu bölgeye geldikleri sanılmaktadır. Etiyopya topraklarında modern anlamda ilk kurulan devlet MÖ 8. yüzyılda ortaya çıkan D'mt Krallığıdır. D'mt Krallığı'nın MÖ 1. yüzyılda çöküşü ile beraber bölgede,yine aynı yüz yılda Aksum Krallığı ortaya çıktı. Aksum Krallığı zamanla güçlenerek sınırlarını Habeşistan dışında bugünkü Eritre, Cibuti, Sudan, Somali ve Arabistan yarımasında yer alan Yemen'i içine alacak şekilde genişletti.
Etiyopya yaklaşık 1,2 milyon kilometre karelik bir yüzölçüme sahiptir. Kuzeyinde Eritre, Cibuti ve doğusunda Somali bulunurken, batıda Sudan, Güney Sudan ve güneyde Kenya komşu ülkelerdir. Etiyopya’nın denize sınırı yoktur. Ülkede birkaç sismik bölge olmasına rağmen aktif halde bulunan volkanlar yoktur. Dağlık bölgeler ülkenin kuzey kesimlerinde yer almaktadır (4500 metre yüksekliğe sahip Ras Dashen'in bulunduğu Semien Dağları). Orta bölgelerdeki yüksek alanlarda 4300 metreden daha yüksek olan Batu ve Karra Dağlarının olduğu ikinci dağlık alan bulunmaktadır.
Etiyopya yüksekliği 2000 ve 3000 metreler arasında değişen yüksek bir platoya sahiptir. Ülkenin kuzey doğusundan başlayan ve merkezden güneybatıya doğru genişleyen Rift Vadisi ülkeyi iki parçaya ayırmaktadır. Rift Vadisi bölgesinde daha çok bölgenin güney ve güneybatısında birçok göller bulunmaktadır. Etiyopya’da Abay olarak bilinen Nil Nehri ülkeyi kuzeybatıdan keserek ülkede yaklaşık 800 km'lik bir yol almaktadır. Etiyopya’daki en uzun iki nehir güneydoğu istikametinde akan ve yüksek bölgelerden düşük rakımlı bölgelere doğru ilerleyen Awash ve Wabishebelle nehirleridir. Ülkede 2 milyar MW hidroelektrik üretimini mümkün kılan birçok irili ufaklı nehir bulunmaktadır.


[right]Arif YAMAN[/right]
- ustax66
- Sığınak Fedaisi
- Mesajlar: 3955
- Kayıt: 29 Ara 2009 22:45
- Sunucu: Eminönü
- Klan: Arzın Çocukları
- Lonca: Raiders Of Anatolia
Re: ***Börteçine Loncası İletişim Sayfası**(Yeni)
Gürcistan
Gürcistan (Gürcüce: საქართველო, /sɑkʰɑrtʰvɛlɔ/, Abhazca: Қырҭтәыла, Qırҭtäıla, Osetçe: Гуырдзыстон, Guyrdzyston, Çerkesce:Грузиер, gruziyer, Azerice: Gürcüstan) Karadeniz’in doğu kıyısında, Güney Kafkasya’da yer alan ülke. Tam adı Gürcistan Cumhuriyeti’dir. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Gürcistan'ın kuzeyinde Rusya, doğusunda Azerbaycan, güneyinde Ermenistan ve güneybatısında Türkiye yer alır. Ülkenin batı sınırını Karadeniz belirler.
Gürcistan, seküler, üniter ve başkanlı cumhuriyet olan bir temsili demokrasidir. Henüz bir Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü üyesidir. NATO üyeliği ve ileride Avrupa Birliği'ne üye olmak için uğraş vermektedir.
Bugünkü Gürcistan Taş Devrinden bu yana yerleşim yeri olmuştur. Dmanisi’de ortaya çıkarılan ve Homo georgicus olarak adlandırılan İnsansıgiller kalıntısı 1,8 milyon yıl öncesine tarihlenir. Klasik dönemde ülkenin doğusunda kurulan İberia Krallığı ve batısında kurulan Kolheti Krallığı, Gürcülerin kültürel gelişiminin ve devlet kurma geleneğinin başlangıcını oluşturdu. Yazılı kaynaklara göre Proto-Gürcülerin İÖ 12. yüzyıllarda tarih sahnesine çıkmışlardır. Arkeolojik buluntular ilk Gürcü siyasal yapılanmasının İÖ 7. yüzyıla kadar gerilere gittiğini gösterir. İÖ 4. yüzyılda ilk birleşik Gürcistan krallığı kuruldu.
Kolhis ve İberya'da 337 yılında Hıristiyanlık resmi din olarak ilan edildi. Ülke, 13. yüzyılda Kraliçe Tamar döneminde küçük bir imparatorluk haline geldi ve Şota Rustaveli’nin ünlü destanını da yazdığı bu dönemde Altın Çağı’nı yaşadı. Yüzyıllar boyunca İran, Moğollar, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin çekişmesine sahne olan Gürcistan, 1801’den itibaren Rusya tarafından ilhak edildi. 1918-1921 arasında Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti adı altında bağımsız bir devlet kuruldu. 1921’de ülkeye Kızıl Ordu girdi ve Gürcistan Sovyet cumhuriyetlerinden biri oldu. 1991 yılında yeniden bağımsızlığını kazandı.
Gürcistan (Gürcüce: საქართველო, /sɑkʰɑrtʰvɛlɔ/, Abhazca: Қырҭтәыла, Qırҭtäıla, Osetçe: Гуырдзыстон, Guyrdzyston, Çerkesce:Грузиер, gruziyer, Azerice: Gürcüstan) Karadeniz’in doğu kıyısında, Güney Kafkasya’da yer alan ülke. Tam adı Gürcistan Cumhuriyeti’dir. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Gürcistan'ın kuzeyinde Rusya, doğusunda Azerbaycan, güneyinde Ermenistan ve güneybatısında Türkiye yer alır. Ülkenin batı sınırını Karadeniz belirler.
Gürcistan, seküler, üniter ve başkanlı cumhuriyet olan bir temsili demokrasidir. Henüz bir Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü üyesidir. NATO üyeliği ve ileride Avrupa Birliği'ne üye olmak için uğraş vermektedir.
Bugünkü Gürcistan Taş Devrinden bu yana yerleşim yeri olmuştur. Dmanisi’de ortaya çıkarılan ve Homo georgicus olarak adlandırılan İnsansıgiller kalıntısı 1,8 milyon yıl öncesine tarihlenir. Klasik dönemde ülkenin doğusunda kurulan İberia Krallığı ve batısında kurulan Kolheti Krallığı, Gürcülerin kültürel gelişiminin ve devlet kurma geleneğinin başlangıcını oluşturdu. Yazılı kaynaklara göre Proto-Gürcülerin İÖ 12. yüzyıllarda tarih sahnesine çıkmışlardır. Arkeolojik buluntular ilk Gürcü siyasal yapılanmasının İÖ 7. yüzyıla kadar gerilere gittiğini gösterir. İÖ 4. yüzyılda ilk birleşik Gürcistan krallığı kuruldu.
Kolhis ve İberya'da 337 yılında Hıristiyanlık resmi din olarak ilan edildi. Ülke, 13. yüzyılda Kraliçe Tamar döneminde küçük bir imparatorluk haline geldi ve Şota Rustaveli’nin ünlü destanını da yazdığı bu dönemde Altın Çağı’nı yaşadı. Yüzyıllar boyunca İran, Moğollar, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin çekişmesine sahne olan Gürcistan, 1801’den itibaren Rusya tarafından ilhak edildi. 1918-1921 arasında Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti adı altında bağımsız bir devlet kuruldu. 1921’de ülkeye Kızıl Ordu girdi ve Gürcistan Sovyet cumhuriyetlerinden biri oldu. 1991 yılında yeniden bağımsızlığını kazandı.


[right]Arif YAMAN[/right]