kefeştetayyuş'un Günlüğü

Anılarını Kıyamet Günlüğü'nde sakla! Geçmişin, geleceğe ışık tutsun!
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Resim

Koşuyorum doğduğumdan beri şark üzerindeki son yarım adada, yolluyorlar beni oraya buraya. Bilgi istiyorlar topluyorum, kes diyorlar kesiyorum... Onların dediklerini niye yaptın dersen, önceleri mecburiyetten, şimdi ise, paşa keyfim öyle istiyor. Hiçbiri benim kadar görmedi, hiçbiri benim kadar bilmedi...

Daimi bekçisiydim kıyametin, tılsımın tam orta yerinde, efsunkar ve gizemli tavırlarım ile. Geçmişte yaşadıklarımı şimdi düşünüyorum da, şimdileri bu çılgın, meczup tavırlarımı hoş görüyorum kendi kendime. Sıkıldıysan eğer buram buram yalan kokan cümlelerden, riyakarlıklardan, çıkarcılıktan, gel, otur şöyle. Bir de kıyametin en suskun insanından dinle, kıyametin sessiz çığlıklarını, tozlu raflara kaldırılan anılarını... Çay içer misin? İçersin içersin.

- Hamit ağabey, bize oradan iki çay, bu delikanlının ki paşa çayı olsun, bir vakitler benim içtiğim gibi...


18 Eylül 2014 Perşembe günü başlayacak olan günlük yazı dizisine göz atmadan geçmemeniz dileğiyle. Sevgilerimle.
Resim
Kullanıcı avatarı
BeLCiKLixJoKeR
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 253
Kayıt: 07 Tem 2011 18:54

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BeLCiKLixJoKeR »

Bu bölümde adını görmek bile heyecanlandırdı , forumdan senelerdir takip ediyorum . O eşsiz uslubundan harika bir günlük çıkacağına suphem yok . pop cornu kolayı aldık beklemedeyiz :P
BeLCiKLixJoKeR
Bitirici
Anka: MercimekÇorbası / PancarÇorbası
Eminönü: EKİNG / Followfinisher
Psychological Counselor

https://www.youtube.com/watch?v=3QGeeHQUUfA
Kullanıcı avatarı
Sora
Kobra Takipçisi
Kobra Takipçisi
Mesajlar: 907
Kayıt: 22 Tem 2014 23:12
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen Sora »

Merakla bekliyorum 8-)
Konularım

İstanbul Kıyamet Vakti - Hikaye Özet Konusu

Ne Diyor Bu Domuz? - İnceleme

Oyun Görevleri ve Hikaye Özeti (1'den 49'a) - İKV

Yarın ufuk, grimsi pembe olur belki... Pembemsi griden iyidir her şekilde.
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

1957 felaketini kim unutabildi ki? O kaosu, yıkımı ve yok oluşu… Hatırlarda kalan birçok isim vardı o dönemlerden, şüphesiz ki bu isimlerin en başında Mansur Bey ve Kuklacı gelir. Yarattığı Fare-İnsan karışımı ırk sayesinde 2000’li yıllarda bile İstanbul’un kaderine yön veren, yüzünden maskesini zinhar çıkarmayan o zat, Kuklacı… Ben o kadar yaşlı değilim, fakat babam bütün olayların en başından beri tanığı idi. Bıraktığı birkaç kütük yaran ve zırh gibi eşyaları saymazsak, şüphesiz ki en önemli mirası bu edindiği tecrübeler olmuştu bana.

Babam her zaman bilginin gücüne inanmış, klişe bir cümle ile özetleyecek olursak, kalemin kılıçtan keskin olduğu ilkesini hayatının yegâne felsefesi haline getirmiş birisi idi. Fakat bu felsefe, asla onun kılıcının köreldiği anlamına gelmemelidir. Zira kütük yaranı ile bir dokunuşta ikiye biçtiği mahlukların sayısını tahmin etmek bile imkansızdır. Uzun yıllar Arz’ın Çocukları gazetesinde yazarlık görevini sürdürmüş, nitekim 1984 yılında gazete ekibinin kurmuş olduğu klana mensup olarak, kısa zamanda bilge savaşçılar arasında yerini almıştı. Elbette ki bu süreç içerisinde en samimi, en yakın dostu olan kişilerle de kendi loncasını oluşturarak Arz’ın Çocukları klanının göz bebeği haline gelmişti.

1986 yılında maden çıkarmak amacıyla Meteor Bölgesinde yapılan kazılara katılan ilk gruplardan birisidir babam ve loncası. Fakat kim bilebilirdi ki, o kazı esnasında bulunan hol şeklindeki prizmatik mekanın babamın ve arkadaşlarının mezarı olacağını… Her ne kadar bu kazı gizli tutulsa da, Lodos klanı mensubu bir ajanın bilgi sızdırması sonucu Gediz bey ve Lodos klanı baş savaşçısı Binbaşı Yavuz bu kazıdan haberdar oldu. Araştırma günlerinden birisinde Binbaşı Yavuz önderliğinde bir Lodos mensubu grup tarafından Arz’ın Çocukları baskına uğradı. Bundan sonrası sadece söylentilerden ibaret… Çünkü o kanlı savaştan sonra, o olayın hiçbir tanığı kalmadı… Bilinen ve en garip olan tek şey, orada yapılan araştırmalar sonrasında, her iki klana da ait olmayan bazı silahların izlerinin bulunduğu…

Benim adım Kefeştetayyuş, biliyorum, sizlere tuhaf gelecektir bu isim. Fakat aslen Tarsuslu olan babam, doğup büyüdüğü memleketindeki efsanelerden birisi olan Yedi Uyuyanlar’dan çok etkilenmiş ve bu destanın sonuncu kahramanı olan çobanın ismini vermiş bana. Babamın vefatından sonra, loncadaşları bunca yıldır annem ve benden desteğini esirgememiş, her ay bizlere yardımda bulunmuşlardı. Bu yoksulluk devrinde bulundukları yardım elbette yetmiyordu, fakat bende boş durmuyordum. Kah kendi üretimim olan el arbaletimle birkaç cin avlıyor, elde ettiğim ketenleri Fahri ağabeye satıyordum, kah topladığım bakır, kalay gibi madenleri Demirci Rüstem’e götürerek birkaç kuruş elde ediyordum.

Yıllar sonra, yirmili yaşlara geldiğimde, sahile yakın, baraka tarzı evimizin kapısı geç vakitte bir nefer tarafından çalınmıştı. Gelen babamın arkadaşlarından birisinin oğlu idi. Fakat bu sefer bir erzak çuvalı, köhne bir deri kese içerisinde birkaç akçe değil, bir mektup getirmişti. Kısa bir hal hatır muhabbetinden sonra, mektubu alelacele elime tutuşturup, müsaade isteyerek hızlı adımlarla uzaklaştı nefer. Zira evimiz Lodos klanının merkezine çok yakındı ve her Arz’ın Çocukları klan mensubu bir yiğidin yanaşabileceği türden bir yer değildi.

İçeri geçip mektubu incelediğimde üzerindeki mührü bir yerden anımsar gibi olmuştum, elbette, bu babamın loncasının mührü idi. Heyecan ile mektubu açtığımda babamdan sonra loncanın başına geçen Kürşad ağabeyin daveti ile karşılaşmıştım. Artık elimin silah tutması gerektiğini, benim de babam gibi cesur bir komutan olmamı istediğini yazmıştı. Fakat bunun için tek şartı, önce Teşkilat’a katılmam ve tecrübeli bir nefer olmamdı. Bana yardımcı olabilecek bir de referans mektubu yazmıştı Agâh Efendi’ye iletmem için. Ve bir de lonca lisansı vardı zarfın içerisinde.

Fazla düşünecek bir şey yoktu, sabah olduğunda anneme durumu anlatmıştım, onun da rızasını alıp bir veda faslı geçirdikten sonra, babamın ölmeden önce katıldığı kazıda bulduğu tılsım denilen nesneleri ve elimizde kalan son paranın yarısını da alarak, Yeni Camii’nin avlusuna hızlı hızlı adımlarla yürürken buldum kendimi.

Resim

Agah Efendi her zamanki sükuneti ile Yeni Camii’nin avlusunda duruyordu. Şüphesiz ki uzaktan bakan birisi, bu kör adamın Teşkilat mensubu olduğuna ihtimal bile vermezdi. Fakat asıl şaşırtıcı olan şey onun kör olması değildi, sanki kör iken görebilmesiydi. Nitekim avluya ayak basar basmaz başını bana doğru çevirip, bakışlarının üzerimde gezdiğini hissetmiştim, beni baştan aşağı süzmüştü. O an fark ettim uzun zamandır saçımı ve sakalımı kesmediğimi, ve bir mahcubiyet belirdi yüzümde istemsizce. Agah Efendi’ye selam verip mektubu uzattığımda, kabartma harfleri ile yazılmış kağıda yavaş yavaş dokundu, ve o sert yüz hatları birden gevşedi, davetkar bir tavır ile konuşmaya başladı benimle.

Resim

Babam hakkında övgü dolu sözler söylerken yüreğimin burkulduğunu hissetsem de, elbette ki yüzümde en ufak bir mimik oynaması bile olmadı. Kayıtları Mısır Çarşısı önündeki Jandarma Ali’nin tuttuğunu söyleyerek, ona uğramam gerektiğini belirtti.

Resim

Agah Efendi'nin hemen arkasında bulunan kapıdan çıkarak kendimden emin adımlarla Jandarma Ali’ye doğru yürüdüm. Ali’nin bana “Savaşçı” diye hitap etmesi gururumu okşamıştı. Verdiği eşyalar pek hoş görünüme sahip olmasa da, yatağanın elimde dolu dolu durması hoşuma gitmişti. Sıkıca kavradığım silahıma bakarken, artık görevler için hazır olduğuma emindim…
Resim
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Ali ile vedalaşmadan önce benden bir ricada bulunmuştu, kendisinin nöbet yerini terk edemeyeceğini, hesap cüzdanını bankacıda unuttuğunu, cüzdanı alıp kendisine getirmemi istemişti. Açıkçası bana güvendiğini hissetmiştim, güven denilen şey, bu devirde en zor bulunan duyguydu muhakkak.

Koşar adımlarla giderek cüzdanı alıp, kendisine teslim etmiştim. İlk mükâfatım oldukça güzeldi, Halime Teyze’nin elleriyle topladığı birkaç ceviz yaprağını çantama koymuştum.

Resim

Ardından Agâh Efendi’ye uğramak aklıma geldi, nitekim ilk gerçek görevim beni bekliyordu. Mısır Çarşısı çevresinde türeyen farelerin salgın hastalıklar bulaştırdığını, karşıma çıkan fareleri temizlemem gerektiğini söyleyen Agâh Efendi, elbette dikkatli olmamı tembihlemeyi unutmadı. Sıkıca kavradığım yatağanımla beraber sahile doğru yöneldim.

İşte oradaydılar. Benim için çocuk oyuncağı bir işti, bir cin beyni dağıtmaktan zor değildi neticede.

Resim

Çokça sayıda farenin hakkından geldikten sonra, Agah Efendi’ye görevi bitirdiğimi haber vermeye gittim. Bir çift eldiven ile ödüllendirilmiştim. Hem de efsunlu idi. Ardından Jandarma Ali’nin tavsiyesi üzerine Balıkçı İdris ile tanışmaya gittim. Balık. Tadını unuttuğum bir şeydi doğrusu. 1978 senesinde meydana gelen, Perihan Hanım’ın can verdiği o patlamada yıkılan köprünün hemen başlangıcındaydı Balıkçı İdris. Kendisine selam verip, Ali’nin gönderdiğini, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum. Yöresine özgü şivesiyle benim sohbet eden İdris, hoşuma gitmişti doğrusu.

Başı kertenkeleler ile dertteymiş meğerse, hemen kertenkelelerin bulunduğu tarafa yönelip, mahlukların icabına baktım elbette.

Resim

Güzel bir tek atara sahip olmuştum, fakat İdris’in derdi sona ermemişti, kemeler ile de ilgilenmemi rica etti, elbette bu işin de hakkından geldim.

Resim

Keyifli gelmeye başlamıştı bu iş bana, hem insanlara yardım ediyor, hem de ufak tefek ödüller kazanıyordum. İdris’in son ricası, tuttuğu balıkları kızartmak için bir ızgaraya sahip olmaktı. Bunun içinde Demirci Rüstem’e gitmem gerekiyordu, Mısır Çarşısı’na girmeden önce Agâh Efendi’ye uğrayıp bir isteğinin olup olmadığını sordum. Kendisi bana ilk maaşımı alabileceğimi, Teşkilat’ın zaman zaman üyelerini bu tür şeylerle ödüllendireceğini söyleyerek Bankacı’ya gitmemi istedi. Bir de Mısır Çarşısı esnafına uğramamı, bir isteklerinin olup olmadığını sormamı rica etti. Yanından ayrıldıktan sonra önce İdris’in ricasını yerine getireyim diye Mısır Çarşısı’na yöneldim. Tam Balık Pazarı Kapısından içeri girecekken, Ali’nin seslenmesi ile geri döndüm. Aktar Şevket’in Halime Teyze’ye bir ilaç hazırladığını, kendisine bunu soğumadan ivedilikle götürmemi rica etmişti. Elbette ki kırmadım, adeta koşarcasına Banka’nın önünde ot, çiçek toplayan Halime Teyze’ye ilacı yetiştirdim.

Güler yüzünü anneme benzettiğim bu kadın, yine beni o sıcacık tebessümü ile karşılaşmıştı. Çayı verirken, elime birkaç tane cevizi tutuşturdu, belki lazım olur diye.

Resim

Teşekkür ederek, kendisine bir isteğinin olup olmadığını sordum. Rahmetli komşusunun bir oğlu varmış, adı Savaş. Kendisinin bir şeyler karıştırdığından şüpheleniyormuş, kendisini bulup sormamı rica etti. Bende kendisini gördüğümde muhakkak soracağımı söyleyip müsaade istedikten sonra, tekrar Mısır Çarşısı’na yöneldim.

Hazır bankacıya kadar gelmişken, maaşımı da almayı ihmal etmedim.

Resim

Haseki Kapısı buraya daha yakındı. Sırayla esnaflara selam verirken, Aktar Şevket’in gel dercesine bir el işareti yaptığını gördüm, oraya doğru yöneldim. Agâh Efendi yanılmamıştı, Şevket Bey bir karışım için ceviz yaprağına ihtiyacı olduğunu söyledi, aklıma Ali’nin verdiği ceviz yaprakları geldi, çantamdan çıkarıp kendisine uzattım, bu kadar hızlı temin etmeme şaşırmış görünüyordu. Birkaç şişe şifa iksiri vermişti, ilk defa iksire sahip oluyordum. Kendisine teşekkür ettim, ve yine Şevket Bey’in Tavsiyesi üstüne Fahri ağabeye doğru yöneldim. Giysilerim biraz eskimişti.

Demirci Rüstem Fahri ağabeyden daha önce olduğu için evvela ona uğradım, İdris’in ızgarasını aldım.

Resim

Fahri ağabey ile kısa bir muhabbet faslı geçirdikten sonra, kendisinin bana güzel bir takım dikebileceğini, ancak son keten teslimatını cinlerin çaldığını ve ketene ihtiyacı olduğunu söyledi. Antrepo yakınlarına giderek, belki o cinleri bulabileceğimi de sözlerine eklemeyi ihmal etmedi. Ona hiç merak etmemesini, birazdan ketenlerini getireceğimi söyledim ve hızlı adımlarla Balık Pazarı Kapısından çıkarak Antrepo’ya doğru yöneldim. Buraya kadar gelmişken İdris’e ızgarasını da teslim ettim, mükâfatım hem şifa veren, hem de kudret veren iksirlerdi. Çok işime yarayacaklarına şüphem yoktu. Sessizce sahil kenarından ilerlerken, cinlerin orada olduğunu fark ettim. Bu sefer elimde arbalet yoktu ama, yatağanım ile onları ikiye biçmeye hazırdım. İşte yine başlıyorduk...

Resim

Özlediniz mi beni aşağılık mahlûklar?
Resim
Kullanıcı avatarı
Ttaymmm
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 864
Kayıt: 04 Eyl 2013 14:28
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos
Lonca: R U S

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen Ttaymmm »

BilgeTonyukuk yazdı:
Resim
Özlediniz mi beni aşağılık mahlûklar?
Çok iyi ya. :grin:
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Sonbaharın geldiği nasıl belliydi, rüzgâr en az yatağanım kadar keskindi şüphesiz. Fakat yatağanımla boy ölçüşemezdi, az önce yere serdiğim cinler bunun kanıtıydı. Mahlûkların leşlerini şöyle bir yoklarken bir torba gözüme çarptı, işte ketenler buradaydı. Hoş benimde elimde bolca keten vardı ama, çalınan ketenleri kurtarmak daha keyifli bir işti. Ketelerin teslimatını yapmak üzere Fahri ağabeyin yolunu tutmuştum. Sahil kenarından yürürken bir takım mırıltılar duydum, elbette ya, şarapçı her zamanki yerinde pinekliyordu. Selam verip usulca yanına diz çöktüm, hal hatır faslından sonra bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum, rüzgâr tek bana keskin ve soğuk gelmemişti anlaşılan, şarapçı da bir hayli üşümüştü. Biraz ketenimin olup olmadığını sordu, Teşkilat’a katılmadan önce topladığım birkaç ketenim duruyordu çantamda. Onları kendisine verdim.

Mükafatım karşısında ağzım açık kalmıştı. Çift efsunlu bir pantolona sahip olmuştum, beni şaşırtan pantolonun efsunu değil, şarapçının bunu nereden bulduğuydu. Bu şarapçıda bir iş vardı ama…

Resim

Çok kafa yormadan müsaade isteyip ketenleri teslim etmek üzere Mısır Çarşısı’nın yolunu tuttum. Fahri ağabey söz verdiği takımı çoktan dikmişti bile, fiyakalıydı doğrusu.

Resim

Ardından biraz Mısır Çarşısı’nda gezinmeye başladım, aksi ihtiyar Necmi’nin yine huzursuz olduğunu gördüm, selam verip hal hatır sordum. Aksi ihtiyarın derdi bu sefer başkaydı, meğerse cinlerden birisi çarşının içerisine kadar girebilmiş, bir de kitap aşırmış Necmi’den. Recep dayının hırsız mahlûku gördüğünü söyleyen Necmi, vakit kaybetmeden kendisini bulmamı istedi, hemen Haseki kapısından çıkarak o tarafa doğru yöneldim, yolu bilerek biraz uzatmış, Camii’nin avlusundan geçmiştim. Geçerken Agâh Efendinin seslenmesi ile durdum, bu sefer de daha irice olan farelerle ilgilenmemi istiyordu, olur manasında başımı sallayarak hızlı adımlarla Recep dayının yolunu tuttum. Hızlı gelmeme sevinmişti Recep dayı. Hemen sağında bulunan küçük avluyu işaret ederek kırmızı derili bir cini gösterdi. İlk defa böyle bir cin görüyordum. Kitabın onda olduğunu, çevresindeki iki cinin de silahlı olduğunu ve dikkat etmemi tembihledi. Yatağanımın keskin yüzüne dokunduktan sonra bir göz kırptım Recep dayıya.

Ani bir saldırı yaparak üstlerine atıldım. Yatağanımın darbelerinden birisi cinin kafatasına indiği için silahım az da olsa hasar görmüştü. Fakat elbette ki korkunç bir şekilde zararlı çıkan karşı taraf olmuştu.

Resim

Kitabı Recep dayıya gösterdikten sonra Necmi’ye teslim etmek üzere yola koyuldum, yolda giderken bulduğum iri fareleri de haklamayı ihmal etmiyordum tabi. Yatağanım kadar tek atarımı da çok iyi kullanıyordum.

Resim

Yeterli sayıda öldürdüğümü düşünerek önce Agâh Efendi’ye, sonra da Necmi’ye uğradım. Agâh Efendi efsunlu bir yatağan vermişti bana, eskisine nazaran oldukça kuvvetli idi.

Mısır Çarşısı’na girmeden önce hemen girişteki örste eşyalarımı tamir ettim, ve yakında bulunan işportacıya yaratıkları öldürdüğümde üzerlerinde bulduğum değersiz eşyaları kelepir fiyata satarak cep harçlığımı çıkardım.

Resim

Elbette ki aksi ihtiyara kitabı teslim ettiğimde bir ödül alamadım, ödülü geçtim, bir kuru teşekkür bile yoktu, memnun edememiştim kendisini. Varsın olsun, çantamdaki fazlalıkları Teşkilat tarafından adıma ayrılan kasaya koymak için bankacıya uğradım. Herkesin bir isteği olur da bankacının olmaz mı? Ama bu seferki başkaydı, meğerse Işık Hanım’a gönül vermiş bankacı, kendisine bir de mektup yazmış, kuru kuruya da vermek istememiş. Bana Halime Teyze’den güzel bir buket çiçek alıp mektubu da beraberinde Işık Hanım’a teslim etmemi rica etti, elbette ki kırmadım, hem Işık Hanım’ı bende çok merak ediyordum doğrusu, namını duymuştum ama tanışmak kısmet olmamıştı. Bir de müşterilerini sürekli rahatsız eden bankanın sol tarafındaki örümceklerle de ilgilenmemi rica etti. Önce iş, sonra aşk diyerek gülümsedim ve doğruca örümceklerin bulunduğu yere doğru gittim.

Küçücüktüler, ayağımla bile ezebilirdim bunları, ama yağıya kılıç gerek diyerek savaşçılığın adabını bozmadım, yatağanımla dilim dilim doğradım hepsini.

Resim

Etrafta temizlenecek örümcek kalmayınca Bankacıya döndüm ve görevin tamam olduğunu, Agah Efendi’ye uğradıktan sonra çiçek işini halledeceğimi bildirdim. Agâh Efendi’ye giderek bir isteğinin olup olmadığını sordum, iyi ki de gitmişim. Zorlu bir görev vermişti bana, cinlere karşı bir saldırı planının hazırlandığını, planın Komutan’dan alınarak kendisine getirilmesi gerektiğini söyledi. Bir de parola fısıldamıştı kulağıma, tam arkamı dönüp ilerleyecekken paçama yapışmış bir çift el olduğunu fark ettim. Umut idi bu, aklımı almıştı haylaz çocuk. Dönüp kızacakken gözleri dolu dolu yardım istedi. Ne olduğunu sorduğumda evlerinin orada onlarca akrep olduğunu, bir çok neferi diri diri yediklerini ve çok korktuğunu söyledi. İcabına bakacağımı söyleyerek göz kırptım. Koşar adımlarla merdivenleri inip hızlıca Halime Teyze’den çiçekleri aldıktan sonra, Komutan’ın yolunu tuttum.

Ara sokaklardan geçerken Savaş’a rastladım. Halime Teyze’ye verdiğim söz aklıma geldi, vaktim kısıtlı olduğu için hemen selam verip nasıl olduğunu sordum, çocuk şaşırıp kalmıştı beni görünce.

Resim

Meğerse alışık değilmiş pek Teşkilat neferlerinin kendisiyle konuşmasına, Lodos klanı alımlarına başvurduğunu fakat hala görüşmeye çağırılmadığını, yolum düşerse muhafızlardan birisine başvurusunun neticesini sormamı rica etti. Gülümseyerek olur dedim ve dostane bir tavır ile elini sıktım, bu onu çok mutlu etmişti. Komutan’a vardığımda sürenin dolmamasının rahatlığı vardı üzerimde, gereken belgeleri hazırlayacağını, bir yere kaybolmamı tembihledi. Sol tarafa doğru başımı çevirdiğimde, uzun yeşil bir palto giymiş, elinde kesik bir çifte olan bir bayan gördüm. Olsa olsa Işık Hanım budur dedim, usulca yanına yaklaşıp selam verdikten sonra, çantamdaki çiçekleri ve mektubu çıkararak kendisine uzattım. Mektubu hızla okuduktan sonra buruşturup cebine koydu ve birisinin gereksiz hayallere kapıldığını söyleyerek arkasını döndü. Onun bu sert tavrı açıkçası hoşuma gitmişti. Başka bir şey söylemeyince bende konuşamadım haliyle.

Komutan’a doğru ilerledim, belgeler hala hazırlanıyordu, Umut’a verdiğim söz aklıma gelmişti, hemen yan sokaktaki akreplere doğru ilerledim ve karşıma çıkanların hepsini teker teker temizledim.

Resim

Komutan’a geri döndüğümde belgeler hazırdı, ivedilikle Agâh Efendi’ye iletmemi söyleyip elime tutuşturdu bir tomar kâğıdı. Soluğu Yeni Camii’nin avlusunda aldım, Agâh Efendi’ye belgeleri teslim ettim.

O belgeleri incelerken, bende Umut’a yaklaştım, artık huzurla evinin önünde top oynayabileceğini söyleyip başını okşadım, akreplerin öldürdüğü savaşçılardan kalan birkaç eşyayı verdi bana sevinçle, şu küçücük çocuk bile aksi ihtiyar Necmi’den daha cömertti doğrusu.

Resim

Agâh Efendi’nin seslenmesi ile o yöne döndüm, saldırı planları arasında bana göre bir iş olduğunu söyleyip, ajanların Antrepo içini araştırırken benim de dışarıda karışıklık çıkarmamı ve birkaç cini haklayarak dikkat dağıtmamı istemişti. Fakat bu sefer tüftüfçü denilen ellerinde uzun borular olan ve zehirli bir madde atan cinlerden öldürmemi istiyordu. Yutkundum, elbette ki olmaz diyemedim. Merdivenleri inerken nasıl yapıp onların arasına gireceğimi düşünüyordum. Düşüne düşüne çoktan varmıştım Antrepo arkasına.

Resim

Bildiğim tek bir şey varsa, bu mahlukların diğer hemcinslerinden çok daha tehlikeli ve öldürücü olduklarıydı…
Resim
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

Taktiği bulmuştum, dikkatlerini dağıtarak teker teker yanıma kadar getirip katlediyordum bu tehlikeli mahlûkları.

Resim

Resim

Zorlu görevimi Agâh Efendi’ye teslim ettim, mükâfatım şimdiye kadar aldığım ödüllerin en değerlisiydi. Çift efsunlu bir ayakkabım olmuştu, yeni bir ayakkabıya yeni bir takım yakışır diye düşünerek Fahri ağabeye de uğradım, uygun bir fiyata koç derisi bir takım diktirdim. Dinlenmek maksadıyla Sahaf Necmi’den bir kitap alıp Çınar Altında bir paşa çayı içmeye karar verdim. Aksi ihtiyar da bir ricada bulunmuştu. Hamit Pehilivan’ın kendisine kahve hazırladığını, onu alıp kendisine getirmemi istemişti. Nasılsa yolum oraya diye kabul ettim. Dolaşa dolaşa Sirkeci garının oradan yukarı çıktım. Komutan’ın seslenmesi ile o yöne doğru gittim, fare adamlarla başının dertte olduğunu, yiyecek kaynakları olan kertenkelelerin sayısını azaltmamı istedi. Dinlenmek yasaktı anlaşılan, olur manasında başımı iki yana salladım. Tam arkamı dönüp gideceğim sırada Işık Hanım ile göz göze geldik, kalbimin titrediğini hissettim. Gel manasında elini sallayınca heyecanım daha bir arttı. Çekingen adımlarla yanına doğru yaklaştım. Ünümü duyduğunu, fakat Teşkilat’ın parasal konularda biraz cimri davrandığını, dilersem kendisiyle iş yapabileceğimi söyledi. Kelimeler dudaklarımdan nasıl döküldü, nasıl konuştum, ne söyledim şu an bile hatırlamıyorum. Tek hatırladığım bir müşteri için fare adam öldürmemi istediğiydi. Kendime geldiğimde Sirkeci garının oraya vardığımı fark ettim.

Vakit kaybetmeden işe koyulmalıydım, önce Komutan’ın görevini hallettim.

Resim

Ardından Fare Adamlar ile zorlu bir mücadeleye giriştim, Kuklacı’nın yarattığı bu ırkın mensupları en az insanlar kadar çevik hareketler sergiliyor, kah savunma yapıyor, kah beklenmedik anda saldırıya geçiyordu. Ellerindeki hançerleri ve tek atarları ustaca kullandıklarını söylememe lüzum yok sanırım. Ufak tefek çizikler ve sıyrıklar da olsa yaralanmıştım, kudretimin azaldığını hissediyordum.

Fakat nihayetinde ortalığı karıştırmayı başarmış ve yeteri kadar Fare Adam gırtlaklamıştım.

Resim

Komutan beni yaralanmış vaziyette görünce gururla süzdü, tebrik ettikten sonra birçok materyali içinde barındıran bir çuvalı elime tutuşturdu. Kurşun gibi ağır diye içimden geçirirken hakikaten içerisinde işlenmiş kurşun olduğunu görünce istemsizce güldüm. Işık Hanım’a işin tamam olduğunu bildirmek için uğradım, ücretimi peşin vermişti, bu çok hoşuma gitmişti, hoşuma giden şeyin gözleri mi yoksa yaptığımız iş mi olduğunu çözememiştim elbette.

Sıradaki işimiz daha büyüktü, bir Fare Adam liderini haklayacaktık. Çıkmaz bir sokağın sonunda bulunan, çok iyi korunan ve elinde seriliğiyle meşhur GBT bulunan bir Fare Adamdı. Kendime güvenemesem de, yiğitliğe leke sürdürmemek için işi kabul ettim. Çıkmaz sokağı tarif etmişti Işık.

Resim

Oraya vardığımda, dizlerimin titrediğini hissedebiliyordum. Cin öldürmeye benzemeyecekti bu iş…
Resim
Kullanıcı avatarı
Sora
Kobra Takipçisi
Kobra Takipçisi
Mesajlar: 907
Kayıt: 22 Tem 2014 23:12
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen Sora »

Hayran kaldım. Tebrikler ^-^
Konularım

İstanbul Kıyamet Vakti - Hikaye Özet Konusu

Ne Diyor Bu Domuz? - İnceleme

Oyun Görevleri ve Hikaye Özeti (1'den 49'a) - İKV

Yarın ufuk, grimsi pembe olur belki... Pembemsi griden iyidir her şekilde.
Kullanıcı avatarı
BilgeTonyukuk
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 808
Kayıt: 22 Kas 2010 21:43
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: kefeştetayyuş'un Günlüğü

Mesaj gönderen BilgeTonyukuk »

BeLCiKLixJoKeR yazdı:Bu bölümde adını görmek bile heyecanlandırdı , forumdan senelerdir takip ediyorum . O eşsiz uslubundan harika bir günlük çıkacağına suphem yok . pop cornu kolayı aldık beklemedeyiz :P
Ttaymmm yazdı:Çok iyi ya. :grin:
Sora yazdı:Hayran kaldım. Tebrikler ^-^
Kıymetli yorumlarınız için çok teşekkür ederim, üslubum roman tarzına yakın olduğu için yazmak biraz meşakkatli oluyor haliyle, her gün olmasa da iki üç güne bir yazmaya çalışıyorum. Diğer günlüklerden biraz farklı olarak oyun hikayesinin bitmesiyle beraber son bulacak karakterimizin öyküsü de. :relaxed: Umarım beğenirsiniz, sevgilerimle.
Resim
Cevapla

“Kıyamet Günlükleri” sayfasına dön