İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) - 06.10.2010

İKV Dünyasına yönelik etkinlikler ve etkinlik önerileri
Kullanıcı avatarı
Extra
Acemi Savaşçı
Acemi Savaşçı
Mesajlar: 9
Kayıt: 15 Mar 2010 00:41
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Extra »

İSTANBUL KIYAMET VAKTİNDE

Sözler artık donmuş kararmış gözler
Yaşanılacak yermi kalmış eminönünde
Kaybetmiş hepsi geçmişi eleler

İSTANBUL KIYAMET VAKTİNDE

Bir gururdu anlatmak herşeyiyle
Savaşırken yaşananlar gizlenmiş tüm beyinlerde
Var olmayı başarmaktı yürekleriyle

İSTANBUL KIYAMET VAKTİNDE

Hür yaşamak geride kalmıştı
Bencil yaratıklarla dolu bölgelerde
Elinde şaheseriyle mücadeleye katılmaktı

İSTANBUL KIYAMET VAKTİNDE

Bak geriye sen böylemiydin
Kıyamet alameti çalıyor her seferinde
Onurunla mücadele ederdin

İSTANBUL KIYAMET VAKTİNDE

===Extraxwrock===Sansejakulan===SansejaxKulan===Extraxangrocq===
===Made in :By wyzy.one Group ===
kingteamxmegas
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 11
Kayıt: 13 Eki 2010 18:08
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen kingteamxmegas »

Miğratta roma askerleri ile çarpışan ve hızla ilerleyen teşkilat neferleri Centurion'a geldiklerinde Tuğrul'un zayıf düştüğü anlaşıldı. Bu zayıflığı
sezen Centurion onun gözdesini bir hamle ile ikiye ayırdı.Mert akan kana ve acı çeken gözlere alıştığı için tepki gösteremedi.Gökhan ise tesla tabancası ile
ateş etti.Ancak sadece oyalaya bilmişti buda kaçmak için bir fırsattı. Uzun süren kovalamacadan sonra miğrat girişine geri döndüler ama junon Teşkilat neferlerinin
Miğrata geldiklerini fark etmişti ve kaçmalarına izin vermemek için girişi bir çok güçlü askeri ile kapatmıştı.

Gökhan : Lanet olsun ! yolu kapatmışlar burada kaldık !
Mert : Mutlaka başka çıkış yolu olmalı.
Gökhan : Aramaya başlayalım o zaman ..

Uzun süren arayıştan sonra Centurion'un arkasındaki ileri teknoloji olduğu anlaşılan gizemli bir bölge keşvettiler.Bu gizemli bölgenin bir çıkış yolu olabileceğini düşünen Mert,

Mert : Burası bir çıkış yolu olabilir Centurion'u oyala ben bakmak için gidiyorum
Gökhan : Tamam..

Mert oraya bakmak için gittiğinde aşağı doğru uzanan tüneli gördü ama üzeri kapatılmıştı.Nasıl açılacağını bilemeyen Mert,

Mert : Koş yol buldum ama nasıl açılacağını bilmiyorum..
Gökhan : Geliyorum.

Gökhan Centurion'u peşine takarak Mert'in yanına gelir.

Mert : Burası çok garip ama önce şu gelen Centurion u haklamalıyız.

Gökhan Sen onu oyala benim tesla tabancasının gücünü doldurmam gerekiyor..

Mert : Tamam

Mert'in Centurion ile atışmasından bir süre sonra Gökhan'ın silahı güç ile dolar ardından Centurion'u hedef alır ve ateşler, bu Centurion için son savaş olmuştur..

Mert : Haha.. Güzel onu öldürdük ozaman şu yolu açmayı deneyelim gel..

Mert ve Gökhan kapağa doğru yol alırken arkadan gelen bir İmmune'nin attığı mızrak Mert'i arkasından vurur ve Mert oracıkta yere yığılır..
Gökhan tesla tabancası ile İmmune'yi elektrik şokuna soktu..

Gökhan tüm arkadaşlarını kaybettiği için çok üzülmüştü buradan çıkmak istiyordu bir anda kapat açıldı ve aşağı sonsuzluğa düşüyordu..


NOT :

Yılanların efendisi Medusa Meran'ları yarattı,Zeus Medusa'yı Gezgin Şehir isimli bir bölgede Meran'ları ile birlikte sonsuza kadar lanetli bir şekilde yaşamaya mahkum etti.
Bazı Meran'lar ise mühürledikleri kapının ardına gizlendi.Gezgin Şehirden kaçan ve Hidra'yı besleyen bir kaç Meran fark edildi ve izlenerek Miğrat keşvedildi.
Zeuss Gezgin Şehir'in girişine en güçlü askerlerinden olan Centurion'u yerleştirdi ve böylece Gezgin Şehir girişi o kadar kolay olmayacaktı
İstanbul'u korumak için Philotheos'u görevlendirdi.Ancak Medusa Philotheos'u lanetledi, kendi saflarına çekti. Zeus bu olay nedeni ile Philotheos'u bir labirente hapsetti.
Meranlar ve Medusa en son olarakta Zeus'un şehrine saldırı düzenlediler.
kingteamxmotorin
Acemi Savaşçı
Acemi Savaşçı
Mesajlar: 5
Kayıt: 13 Eki 2010 18:29
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen kingteamxmotorin »


Klasman : Şiir
Eser adı : Kıyamet Şiiri :


Teşkilat'ın gazetesinde yazılmış bir şiir Mebruye'nin gözüne çarptı..

Yıkım, meteor vız gelir tırıs gider
Kan, innilti sokaklardan akıp geçer
Ay karanlıkta en uluyu seçer
Eminönü sokaklarına vurgun düşmüşüm

Mızraklar Dostum, Kılıçlar arkadaşım
Meranlar, Fareadamlar can düşmanım
Eminönü kan ağlar akın akın
Bir dost selamına vurgun düşmüşüm

Sokaklarda başlar benim alınyazım
Meteorda yol bulur sınıflarım
Yeraltında can bulur silahlarım
Küçük bir tebessüme vurgun düşmüşüm

Kuklacı sürdüm, Hidra kovdum , Meran dövdüm
Tüm saklı türlere tek kafa tuttum

Sancağın altında severek gözümü yumdum
Sen ki nefersin kanla yazılmış hayatın
Sen ki Teşkilat'sın kurtuluşun sesleri
Bir zafer çığlığına vurgun düşmüşüm..



Selami KELAYNAK
Kullanıcı avatarı
nonameonur
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 144
Kayıt: 05 Ara 2009 12:24
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen nonameonur »

Klasman: Şiir
Eser Adı: Ah İstanbul Ah

İ nasnlar sanki hepsi bana bakıyordu,
S anki hepsi beni arıyordu,
T aa! Uzaklara dalmışım bakıyorum boş boş,
A caba diorum İstanbul o güzel İstanbul,
N ezaman kavuşucak o özgürlüğüne,
B unu bir kere bile düşünsem kıpır kıpır içim,
U nutmuşum o güzel sabahları mısırın bin bir tatlarını,
L aleler o güzel kokular...

A h! güzel istanbul biliorum kurtulucaksın bu hayalsızca akından,
N e bu canavarlar nede yılanlar...
I ska geçer sana al şimdi eline kılıcını,
S akın tüm İstanbul'u baştan başa,
I srarla çarpış adeta İstanbul'u istercesine, bırakma çünkü yanlız değilsin.
kingteamxmegas
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 11
Kayıt: 13 Eki 2010 18:08
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen kingteamxmegas »

Klasman : Geleceğe yönelik hikaye
Eser adı : Miğrat'ın Gizemi


Miğratta roma askerleri ile çarpışan ve hızla ilerleyen teşkilat neferleri Centurion'a geldiklerinde Tuğrul'un zayıf düştüğü anlaşıldı. Bu zayıflığı
sezen Centurion onun gözdesini bir hamle ile ikiye ayırdı.Mert akan kana ve acı çeken gözlere alıştığı için tepki gösteremedi.Gökhan ise tesla tabancası ile
ateş etti.Ancak sadece oyalaya bilmişti buda kaçmak için bir fırsattı. Uzun süren kovalamacadan sonra miğrat girişine geri döndüler ama junon Teşkilat neferlerinin
Miğrata geldiklerini fark etmişti ve kaçmalarına izin vermemek için girişi bir çok güçlü askeri ile kapatmıştı.

Gökhan : Lanet olsun ! yolu kapatmışlar burada kaldık !
Mert : Mutlaka başka çıkış yolu olmalı.
Gökhan : Aramaya başlayalım o zaman ..

Uzun süren arayıştan sonra Centurion'un arkasındaki ileri teknoloji olduğu anlaşılan gizemli bir bölge keşvettiler.Bu gizemli bölgenin bir çıkış yolu olabileceğini düşünen Mert,

Mert : Burası bir çıkış yolu olabilir Centurion'u oyala ben bakmak için gidiyorum
Gökhan : Tamam..

Mert oraya bakmak için gittiğinde aşağı doğru uzanan tüneli gördü ama üzeri kapatılmıştı.Nasıl açılacağını bilemeyen Mert,

Mert : Koş yol buldum ama nasıl açılacağını bilmiyorum..
Gökhan : Geliyorum.

Gökhan Centurion'u peşine takarak Mert'in yanına gelir.

Mert : Burası çok garip ama önce şu gelen Centurion u haklamalıyız.

Gökhan Sen onu oyala benim tesla tabancasının gücünü doldurmam gerekiyor..

Mert : Tamam

Mert'in Centurion ile atışmasından bir süre sonra Gökhan'ın silahı güç ile dolar ardından Centurion'u hedef alır ve ateşler, bu Centurion için son savaş olmuştur..

Mert : Haha.. Güzel onu öldürdük ozaman şu yolu açmayı deneyelim gel..

Mert ve Gökhan kapağa doğru yol alırken arkadan gelen bir İmmune'nin attığı mızrak Mert'i arkasından vurur ve Mert oracıkta yere yığılır..
Gökhan tesla tabancası ile İmmune'yi elektrik şokuna soktu..

Gökhan tüm arkadaşlarını kaybettiği için çok üzülmüştü buradan çıkmak istiyordu bir anda kapat açıldı ve aşağı sonsuzluğa düşüyordu..

NOT :

Yılanların efendisi Medusa Meran'ları yarattı,Zeus Medusa'yı Gezgin Şehir isimli bir bölgede Meran'ları ile birlikte sonsuza kadar lanetli bir şekilde yaşamaya mahkum etti.
Bazı Meran'lar ise mühürledikleri kapının ardına gizlendi.Gezgin Şehirden kaçan ve Hidra'yı besleyen bir kaç Meran fark edildi ve izlenerek Miğrat keşvedildi.
Zeuss Gezgin Şehir'in girişine en güçlü askerlerinden olan Centurion'u yerleştirdi ve böylece Gezgin Şehir girişi o kadar kolay olmayacaktı
İstanbul'u korumak için Philotheos'u görevlendirdi.Ancak Medusa Philotheos'u lanetledi, kendi saflarına çekti. Zeus bu olay nedeni ile Philotheos'u bir labirente hapsetti.
Meranlar ve Medusa en son olarakta Zeus'un şehrine saldırı düzenlediler.
Kullanıcı avatarı
xXeRsInXx
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 446
Kayıt: 04 Ara 2009 18:10
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen xXeRsInXx »

Yeni Dünya
Onu bulmak zor olmadı. Her zamanki yerindeydi. Bir yandan denizi izliyor diğer yandan şarabını yudumluyordu. Yanına biraz daha yaklaşıp görebileceği bir yerde durdum. Beni fark etmesi uzun sürmedi şarabından bir yudum aldı ve “ne istiyorsun” dedi. Bir adım geri çekildim
-Sormak istediğim sorular var.
-Şarabın iyisini sorarsan antrepoda bulursun. Eğer canını seviyorsan cinlere bulaşma.
-Ben 6 temmuz gecesi olanları öğrenmek istiyorum.
-O günü nereden biliyorsun. Kim söyledi çocuk sana konuş hemen.
-Babam… babamın kaybolduğu gün. Kimi direnişçilere katıldığını kimi kaybolup gittiğini söylüyor. Tek bildiğim köprüden kimsenin geri dönmediği.
Şarapçı sahile doğru bakarak birkaç yudum şarap içti ve “Anlatacaklarımı iyi dinle orada olanlara ister vahşet de ister cinayet ama hepsi gerçek bundan uzun zaman önce yeraltındaki çatlaklardan çıkan yaratıklara karşı ilk direnişi Eminönü sahil bölgesinde yaptık. Ancak hızla çoğalan yaratık nüfusuna karşın sayımız yetersiz kalıyordu. Sivillerin daha az zarar görmesi adına bir karar aldık. Onları köprünün diğer tarafına geçirdik ve köprüyü yok ettik Birçok bilim insanı orada çalışmalarına devam etti. Bu durmak bilmeyen çoğalmayı engellemek için birçok çalışmada bulundu. Ancak bir zaman sonra amaçları yok etmekten çok kusursuz türler yaratmak oldu. İnsanları kobay olarak kullandılar. Kontrol edilebilir , güçlü ve hızlı.” Duyduklarım karşısında şaşkına dönmüştüm. Fare adamlardan sonra da bu tür çalışmalar varmış demek. Peki daha sonra ne olmuştu. Şarapçı sözüne devam etti. “Ne mi oldu. Çok açık değil mi. Bir insan ile birçok yaratık türünü karıştırıp onu silahlandırırsan ne oluyorsa o olur. Düşünebiliyor üretebiliyor ve çoğalabiliyor. İlk zamanlar bizleri kötü türlere karşı savundular ancak sonra taraf değiştirenler oldu. her şeyden kötüsü şu salgın kaynağı karma türler olduğunu düşünüyoruz. İnsanları yaşayan ölülere çeviriyor. Sadece öldürme isteğiyle hareket ettiriyordu. Buna rağmen insanlar orada yaşamayı öğrendi. Yeni bir maden bulunmuş sanırım bu dünyadan değil diyorlardı. Onunla yapılan silahlar keskinden keskin büyüler ise daha güçlüymüş. Büyücüler demişken nasıl yaptılar bilmiyorum ama sanırım kısa mesafede yer değiştirmeyi mümkün hale getirdiler diyorlar. Herkes farklı isimler versede oraya Yeni Dünya diyorlar.” Duyduklarımdan sonra hemen “Oraya gitmem gerekiyor nasıl gidebilirim” Şarapçı “Sahilde kayıkçı var onunla konuş deli diyor kimisi ama zaten akıllı olan karşıya geçmez. Belki babanı bulmana yardım eder”
xXeRsİnXx
Savaşçı = xXeRsİnXx
Büyücü = Dessas
Şifacı = Şifavermez
Kullanıcı avatarı
woLveRiNe
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 694
Kayıt: 07 Ara 2009 08:45
Sunucu: Anka
Klan: Lodos
Lonca: Anka Plus

Unkown' Şiirini Okuyor..

Mesaj gönderen woLveRiNe »

Klasman : Şiir.

Eser adı : Derinden bir ses geliyor.


Agah, Derin bir düşünce içerisindeydi.
İsmet bey, Hiç olmadığı kadar sinirLi.
handan Hanım, hiç olmadığı kadar dikkatLi...
Arzuhalcimi? Hop oturup hop kalkıyor....


Derinden Bir Ses geLiyor.
İstikbarat subayı bir Komutan, Bir Agah...
Emin Önünde Kuş Uçmaz oldu...
Peki Kıyamette Sen ne yapacaksın?

Yasemin İlallah Edaları içirisinde
Işık Topuzunu Kurma Telaşesinde..
Bab-ı aLi muhafızları eğitim atışları içerinde..
Elif Malzemeleri toparlamakla meşkul...

Domuz Örgütünü Kurar oldu...
Kurtpençe Tetiğine sarıla durdu.
TopaL eski topal değil Birden ok gibi DİM dik durdu.
Meran Korumaları Birden Eses duruş oldu.

Bir Kıyametki Bu kopacak
Ne emin önü Ne başka bir yer bunu Zorla durduracak...
Kim dost Kim düşman Belli değil bu dönemde....
Sen daha hazırlanmadınmı?

Yaşanacak Vahşet artık belli
Ya Ölüm dedi Agah, Yada Yeni Bir dünya..
Rüstem ve Dilek Daha Sert vurmaya başladı Balyozlara...
Latifeler Yapıldı En keskininden

Kıyamet alevi yandı artık.
Kendine yeni bir kalkanlık al Lazımlık.
Bu önceki Savaşlara Benzemez artık
İSTANBUL hazırLandı geL artık...

Bankacı Hesap yapmayı bıraktı..
Lodoslar Savaş eğitimini bitirdi.
ARzlar İtina ile güç topladı...
Agah Bey kaldırdı artık kafasını..


Agağ Efendi Önceden sezmişdi sanki Kıyameti
O bir kıyametki küçük faresinden, 2 başlı Devasa hidrasına
Yasemin'di o Dimdik ayakta kalan ve yılmayan
ArzuhaLciydi , Agoptan bilgi alan ve ileriye bakıpta kafasını yoran

İsmet efendiydi bir aslan gibi Kükreyip Hidradan korkmayan
Handan Hanımdı o Askerlerini ölüme yollayan...
Komutan'dı GizLi GizLi savaşın sonunu Yorumlayan
Zakirdi o Evet zakir Sığnakta Kenan için Çalışan.

Robinson Adada kayıp olmuştu.
Sen gidiyorsunki Hiç bilmediğin "X" Haritasını araştıran
Terbiyecilerdi SeninLe savaşan
İstikbarat Subayıydı Seni Göreve Çağıran.

Kıyamete ŞöyLe bir bakış atarsan eğer
Göreceksin içinde Daha Niceler
Bir bakış atki Korkmadığını ispat et..
Savaşa girdiğin Vakit diyeceksin bunlar Neler...

O Şimdi ASKER..!
9'uncu Mot.P.Tug. 1'inci iç güvenlik Özel Taburu Muharebe Destek Bl.K.Lığı
Kars/ Sarıkamış..


http://www.facebook.com/fatih.ozbakan
Kullanıcı avatarı
Kullgeretta
Teşkilat Neferi
Teşkilat Neferi
Mesajlar: 512
Kayıt: 04 Ara 2009 19:12
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Kullgeretta »

Öğretmen Şefik derste öğrencilerine Meteor Bölgesi hakkında bazı bilgiler vermiş ve okul binasının önüne hava almaya çıkmıştı. O anda “Havadiiiiiiiisss !!!” diye bağıran genci durdurdu ve ne olduğunu sordu. Genç hızlı bir şekilde “saldırı var” diyip tüm hızıyla koşmaya başladı. Öğretmen Şefik, Lodos Klanının kurucu lideri rahmetli Gediz Bey’in kardeşiydi. Aralarında 2 yaş vardı. O klan macerasında abisini yalnız bırakmış ve o günden sonra bir defa görüşmüş akabinde ki büyük savaşta abisini kaybetmişti. Balyoz Nazım ise ona tam bir abi gibi davranmış ve onun Şifa Yurdunda eğitim alması için yakın dostu İstanbullu Selim Bey ile görüşmüştü. Burada şifa ilmini anlamış ve bir keresinde Karaköy’e Galata ve Teşkilat ortaklığında casusluk için girmiş ancak burada yaşadığı bazı tehlikelerden güldüren yöntemlerle kurtularak lakabı Tele Şefiğe çıkmıştı. Tele Şefik daha sonra Kadim Hidra savaşındaki manzarayı gördüğünde ailesiz kalan çocuklar için bir eğitim kurumu oluşturdu. Terk edilmiş sağlam binaların içini düzenleyerek yan yana 2 binayı okul haline getirdi ve İstanbul halkına vefasını kimsesiz gençleri eğiterek bilgilendirerek gösterdi.

Şefik Öğretmen ne olduğunu anlamak için babası Cemil Bey’in yanına gitti. Babası öğretmenliği bıraktıktan sonra Meclis’e katılmıştı. Beraber Agah Bey’in yanına uğradılar. Agah Bey isterse kendileriyle gelebileceklerini ve son haber hakkında bir toplantı yapılacağını söylemişti. Nitekim onlarda Agah Bey ile toplantıya katıldılar. Toplantı Masasında Agah Bey, Komutan, İstihbarat Subayı, Cemil Öğretmen, Şefik Öğretmen ve her ne kadar Teşkilattan olmasa da Arzuhalci bulunuyordu.

Agah Bey söze girdi …

“Sevgili dostlarım…
Duyduğumuza göre Çemberlitaş ve Beyoğlu kuşatma altına alınmış. Kuşatmadan kastım kolay kolay hiçbir gücün karşı gelemeyeceği büyüklükte bir ordu. Kuşatmacılar hakkında verilen bilgilerde birçok filin üzerindeki okçular, birçok yaya ve süvari birliği var. Ancak öğrendiklerim arasında Khşayârşân şeklinde bir notun bu yarı ölü ordunun temsilcileri vasıtasıyla savunma güçlerine ulaştırıldığını öğrendik. Notta “Khşayârşân sizin efendinizdir. Önünden çekilin sizin deyişinizle İstanbul şehri onun olmalıdır”. Yazıyor.”
“Efendim bir dakika” şeklinde söze girdi Arzuhalci ve devam etti. “Khşayârşân denen adam Hakhamaniş İmparatorluğunun kralıydı.Bu İmparatorluk İrani İmparatorluklardan olup Pers,Med ve Elam askerleriyle korunmaktadır. Büyük ihtimalle aralarında 10.000 Ölümsüz adıyla anılan efsanevi bir birlik olmalı yada en azından bu birlikten bir parça. Onları yenmenin yollarından bahsedecek olursak da eğer yanlış hatırlamıyorsam Khşayârşân ünlü Yunanistan seferinde Greklerin uzun mızraklarına ve etkili miğferlerine karşı başarısız oldular.”
Komutan ekledi ve sustu “Birde Phalanx denilen sıkı savunma tekniğini kullanmak onlara karşı büyük avantajdır. Dar alanlarda şansları zaten yok. Yükleri ağır ve hareket hızları bize göre çok yavaş olacaktır.”
“Peki, sizce Kadim Hidra savaşında bile bize destek olmamış Çemberlitaş ve Beyoğlu’na şimdi yardım etmelimiyiz ?”
“Ne olursa olsun yapmamız gerek Agah bey.. Bugün onlar yarın biz …” dedi İstihbarat Subayı.
Agah bey o anda emir verdi. “Tüm Teşkilat’a Şifa Yurduna,Arz ve Lodos Klanlarına haber verin Kuşatmayı kaldırmaya gidiyoruz !”

ERTESİ SABAH ÇEMBERLİTAŞ…

“Eminönü tarafından büyük bir birlik geliyor. Başlarında Komutan denen şahıs var efendim. Emriniz nedir ?”
“Gidip karşılayın belli ki yardıma geliyorlar. Birde söyle öncü kuvvetlere biraz daha oyalamaya çalışsınlar.”
Aklından Eminönü’nden gelen yardımın faydası olur mu diye düşünüyor bir yandan da kimse bilmese de en eski arkadaşının bu birliğin başında en önde ölüme yaklaşmasını düşünerek kazanmalıyız diye geçiriyordu. 40’lı yaşlara merdiveni dayamış olan Raci Komutan bir taraftan plan yapıyor bir taraftan Beyoğlu’nda ne oluyor acaba diye düşünüyor bir haber bekliyordu.
Komutan ise arkalardan Agah Bey’in onun yanına ulaşmasıyla düşüncelerden aldı kendisini. Agah bey ona çantasında bir kağıt bulduğunu ve okuyamadığını Komutan’ın belki gizli bir haberdir diye ona okumasını istedi. Komutan ilk önce şaşırdı daha sonra ise sessizce fısıldadı “Eğer zorda kalırsan ve tehlikedeysen aklından beni geçir.” Bu isimsiz notun anlamı da neydi ? Agah Bey şaşkın bir yüz ifadesi oluşturmuş ve kağıdı alıp eski yerine dönmeye çalışıyordu. Komutan ise tekrardan düşüncelere daldı. Ağzından sadece bir cümle döküldü “Acaba orda mısın Raci ?”.

AYNI ANDA BEYOĞLU…

İstihbarat Subayı önderliğindeki 400 kişilik birlik değişik yollar yardımıyla Karaköy’e geçmiş ve birazda Fareadamlarla çarpışarak Beyoğlu’na çıkmıştı. Beyoğlu’na girdiklerinde ortalıkta kan kokusu eşliğinde çeşitli cesetler gördüler. Aralarında Hain ırk fareadamlar,İnsanların yan yana cesetleri vardı. Birliklerin meydana gitmesini emretti ve yanına 20 kişilik bir tespit grubu alıp ara sokaklara daldı. Bir sokağa girdiklerinde kılıç kalkan sesleri işittiler ve hızla oraya yöneldiler. Manzarayı gördüklerinde ne yapacaklarını şaşırdılar. Yapılı ve kaslı 10 kadar cin (ki boyları 2 metreyi buluyordu.) fareadam ve insanlardan oluşan 4 kişilik gruba saldırıyordu. Subay yerinden ok gibi fırladı ve Cinlerle olan mücadeleye dahil oldu. Küçük birliği de onunla beraber saldırıya geçmiş ve sayıları onların 2 katından fazla olduğu halde 7 kayıp vermişti mücadelenin sonunda.
Hemen oracıkta bu 4 kişilik birliğin etrafını sardılar ve Subay sormaya başladı ;
“ Bu cinler anormal derecede büyük sanki 4 cin üst üste konmuş. Bunlar buraya nasıl geldi ? Birde buradaki savunma güçleri tam olarak nerede ?”
2 İnsandan daha genç görüneni cevapladı ;
“Savunma güçleri dağıldı. Ara direnişlere geçtik ancak birçok bilgili fareadamda ailelerine ve kendilerine ileride zarar gelebileceğini düşünerek bize destek veriyor ve direnişe katılıyor. Bu cinler bizim için normal boyutlardalar. Ama bu cinler özel bir Cin çetesi üyesi ve Araplar buraya saldırınca fırsattan istifade yağmaya ve düşmana yağcılık yapmaya uğraşıyorlar.”
“Khşayârşân Ordusu demek istedin herhalde ? Yani İranlılar.”
“Her neyse bayım. Yolumuz burada ayrılıyor yardım için teşekkürler.”
“Durun bakalım bu kadar basit değil ! Eminönü’nden sizi korumaya geldik ve kuşatmacıların yerini bile söylemiyorsun.”
“Kuşatmacılar 1000 kişi civarında ve 150 kişilik bir birliğimiz eğer ölmediyse hala burada inatla çember içinde savaşıyor. Yerleri ise meydan. Eğer yaşıyorlarsa Komutanımızın adı Malik Komutan ancak bu ölümcül girişim planı sonrasında Deli Malik olarak anılır oldu. Zaten başarılı olurlarsa işaret fişeği atacaklar ve tüm direnişçiler Meydan’da düşmana taarruz edecek.”
“Meydan mı ? Toparlanın Meydan’a dönüyoruz. Birlik Tehlikede.”

AKŞAM SAATLERİ ÇEMBERLİTAŞ…

Raci Komutan bağırıyordu “Siperlereeee ! Siperlereeee ! Öncü Birliklerin savunması kırıldı hızla yaklaşıyorlar. Menzile girdikleri anda ATIŞ SERBEST !!!”
Teşkilat Komutan’ı ise gayet sakin bir şekilde arkasını dönüp yardımcılarından birisine seslendi “Handan Hanım geldimi ?”
Yardımcısı hızla yanıtladı “Geldi efendim. Dediğiniz gibi büyücüleri binaların tepesinde pusuda bekliyor.”
“Tamam. Kulağınız her an Balıkçı İdris’ten gelebilecek bir habere karşı hazır olsun.”
“Emredersiniz, Komutanım.”
Raci Komutan ise bu sakinlikten sinirlenmiş ve Komutan’a çıkışıyordu. “Kalksana be adam arada 1 kilometre bile kalmadı. Filler pestilini çıkartsın mı istiyorsun ?”
Komutan kendinden emin bir şekilde yanıtladı “Raci, korkmana gerek yok. Pestilim çıkacaksa senin yanında çıkacak. Kaybedecek neyimiz var ki ? Burda ölmezsek yorgun argın, yaralı ve sayısı nerdeyse yok denecek kadar az ordumuz kalınca Kadim Hidra zaten ininden çıkıp güzel bir ziyafet çekmek ister kendine. Öylede böylede öleceğiz !”
O sırada arada sadece 400 metre mesafe kalmıştı. Çok hızlı bir şekilde yaklaşıyorlardı ama daha şimdiden savunma güçleri kayıp vermeye ve verdirtmeye başlamıştı. Bu belki buradaki son savaş olacaktı ama beklide Beyoğlu kurtulduğunda İstanbul için bir umut kalabilirdi. Ancak ya Beyoğlu kurtulmazsa diye düşündü Agah bey ve oturduğu iskemleden kalktı ve Komutan’a doğru yaklaştı. Ölüme sadece 200 metre kalmıştı…

BEYOĞLU’NDA SON DURUM …

Subay ve minik birlik Meydana vardığında İsmet Bey ve Lodos Muhafızlarıda yeni yeni Meydan’a yaklaşıyordu. Ancak Subay’ın birliği çoktan savaşa başlamış ve büyük oranda dağıtılmıştı. Etrafta canını kurtarmak için kaçışan askerler vardı. Gerçekten çok güçlü bir birliğe karşı savaşacaktı Subay. Bir saniye tereddüt etmeden saldırıya geçti küçük birliğiyle. O sırada İsmet Bey ve Yardımcılarıda Meydan’a çıkmış ve manzarayı görünce taarruz emri vermişti. Büyücüler hızla meydandaki yüksek yerlere çıkmaya başladı. Savaşçılar önde Şifacılar ise savaşçıları korumak amacıyla koşturuyordu.Şifa Yurdu birlikleride Lodos ve Arz klanlarıyla birlikte 2 parça halinde 2 bölgeye birliklerini yollamıştı. Meydandaki Şifa Yurdu üyeleri arasında Şefik Öğretmen gibi önemli isimlerde vardı. Güçlü zırhları ve büyük kılıçları ile dikkat çeken Khşayârşân’ın orduları, Uzun,Hafif,Sağlam ve Keskin Teberli Özel Lodos Muhafızları karşısında bir bir dökülüyordu. Subay ise ortayı yarmayı eğer fişek bulabilirse ateşlemeyi düşünüyor düşündükçe daha hızlı ve güçlü hamlelerle bir bir rakiplerini yığıyordu yere. Bir ara orta yarılmış gibiydi ve orada 10 kadar kişinin kılıçları hazır savunma halinde beklediğini gördü İstihbarat Subayı. Aklından “bunlar böyle ne yapıyor ?” diye geçirdi ve tam bu sırada ortayı yararak bir anda içeriye o 10 kişinin arasına dalarak bağırdı etrafa “DELİ MALİKKKKK ! Fişeği ateşleyinnnn !!!” . O anda sakallı bir adam sakin bir şekilde eğildi ve yerden aldığı fişeği anında ateşledi. Sonra ise Subay’a dönüp “O benim” der gibi bir bakış attı. İstiklal Caddesinden ve etraftan koşmaya başlayan birçok direnişçide artık saldırıya katılıyordu. Büyük bir hızla önde Lodos Muhafızları arkada ise direnişçilerin kiminin attığı taşlarla kiminin elinde bıçağıyla sopasıyla öne geçmeye çalışması, Büyücülerin bulundukları yüksek yerlerden çok önemli keskin büyü atışları yapmasıyla düşman git gide dağılıyor ancak ölene kadar savaşmayı seçiyordu. Artık düşman sayısı 100’ün altına inmişken geri çekilerek savunma yapmaya başladı. Saldırı yapmıyorlardı. O anda İstihbarat Subayı, Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’de düşmanın savaşacak gücü kalmaması nedeniyle gitmeleri için onlara zaman verdiği gibi bir eda ile bağırdı “Konumunuzu koruyun. Saldırı olmadıkça saldırmayın!” diye bağırıyor ve Beyoğlu’nu kurtarmanın ve düşmanın artık gözden kaybolmasının güvencesi ile birliklerinin bir kısmını buraya yardıma bırakarak yaklaşık 150 askeri ayrıca İsmet Bey ve Tele Şefik önderliğindeki Lodos ve Şifa Yurdu birlikleri ile Eminönü üzerinden Çemberlitaş’a desteğe gidiyordu.

ÇEMBERLİTAŞ KUŞLUK VAKTİ …

Geri Çekilinnnn ! Geri Çekilinnnn ! diye bağırıyordu Komutan. Agah Bey zaferden umudunu kesmiş ve artık ne kadar askerin yaşamı kurtulursa o kardır diyerek geri çekilme emri vermişti ancak düşman onları takip ediyor kayıplar verdirtmeye devam ediyordu.
Handan Hanım’ın büyücüleri ilk başta yola zarar vererek fillerin hızını düşürmüş ancak okçuların saldırılarında dirençlerini kaybetmişlerdi. Buda düşmanın hızının yeniden artmasına neden oldu. İlk 2 siperde bayağı yüksek direniş olsa da sonraki siperler çok kısa sürede düştü ve sonucunda bu geri çekilme olayı yaşandı. Tam bu sırada Agah Bey kağıtta yazanları hatırladı. “Eğer zorda kalırsan ve tehlikedeysen aklından beni geçir.” Kimdi bu diye düşünüyordu Agah Bey. İlk önce aklına eski dostu Selami Kelaynak geldi ancak o kayıptı. Daha sonra aklından Kuklacı burada olsaydı çok farklı olurdu diye düşündü.
Birkaç dakika sonra Komutan bağırdı. “Agah Bey Taş kanatlar geliyor sıkıştık.” Agah Bey hızla düşünüyordu. Taş kanatların burada ne işi var ki ? Nerden haber aldılar diye düşündü ve Komutana seslendi. “Tüm hızla geri çekilmeye devam edin !” Ancak Taş kanatlar onların tam üstünden geçmiş ve saldırmamıştı. En önde Büyük Bronz Taş kanat’ın tüm ihtişamıyla ilerlediğini hissetti. Ama o ölmüş olmalıydı ? Kendisi kanıtları görmüştü. O bunları düşünürken Taş kanatlar düşman birliğinin üzerine havadan kızgın taş parçalarını atıyor ve kimi zaman aralarına dalıp 5-6 kadar düşman askerini gökyüzüne çıkarıp havada parçalıyor yada direk kaldırıp aşağıya atıyordu. Agah Bey şimdi anlamıştı asıl durumu. Demek ki onlara yardım eden kişi Kuklacıydı. Ama bunu niye yapıyordu ? Agah Bey bunları sonra düşünmek üzere bir anda bağırdı. “HÜCUUUUUUMM !!”

Bir anda tüm birlikler şaşırmış Agah Bey’in tek başına kör haliyle düşmana koşusunu görünce taarruza geçmişti. Ancak onlar düşmana ulaşana kadar sayıları insanların 10’da birine denk Taş kanatlar düşmanı bozguna uğratmış gerisin geri kaçırıyordu. Agah Bey her ne kadar gözleri görmeyen bir insan olsa da gönlüyle görüyordu. Düşmanın kaçtığını hissettiğinde elini havaya kaldırdı birlikleri durdurdu ve yaşından beklenmeyecek bir ses tonuyla zafer çığlığı attı. Birlikler zafer coşkusuyla bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. Taş kanatlar ise geriye dönüyordu. Büyük Bronz Taş kanat Agah Bey’in tam önüne indi ve “EFENDİMİN EMRİYLE” şeklinde sözüne başladı “ Kuklacı biz Taş kanat ırkını yaratırken çok değişik bir amaç güdüyordu. Sonuç olarak Efendimizin istediği oldu .” diyerek Agah Bey’in elini sıktı ve hızla sürünün en önüne doğru ilerledi. Birlikler ise Taş kanatlar’ın gözden kayboluşunu izledi ve coşku içinde Eminönü’ne doğru ilerlemeye başladı. Yeni Camii önüne geldiklerinde İstihbarat Subayı’nında burada hazırlandığını gördüler. Büyük bir zafer coşkusu ortalığı kapladı ancak bu İstanbul’un kazandığı bir savaş değildi. Düşman yakın bölgelere dağılmış ve artık onlarla da uğraşmak zorunda kalınacaktı. Kıyamet belki de yeni bir macera getiriyordu. Ayrıca bahsetmekte fayda var ... Gediz Bey’in kardeşi, Cemil Öğretmen’in oğlu olan Tele Şefik Beyoğlu’nda ağır yaralanmış ancak Eminönü’nde iken hayatını kaybetmişti. Sadece o değil nice kahramanlarda bu savaşta hayatını kaybetmişti. Az öncede demiştim ya kıyamet yeni bir macera getiriyordu.

Peki ben kim miyim ? Boşverin ben sadece İstanbul’un her keşfinde her sorununda en önde giden çılgın bir adamım.


İKV GÖNÜLLÜSÜ
NewKULL

2010 Fan Art Kısa Hikaye Mansiyon : KULLGERETTA

www.istanbuloyun.com/image/fan10/story/3.html

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Galibi (birinci):Kullgeretta (Geleceğe Yönelik Hikaye

forum.istanbuloyun.com/viewtopic.php?f=87&t=40769
Kullanıcı avatarı
Patasana
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 311
Kayıt: 04 Ara 2009 17:23
Sunucu: Teşkilat
Klan: Arzın Çocukları

Hayat şarabın şişesinde

Mesaj gönderen Patasana »

Hayat şarabın şişesinde


Şarabımı yudumladım ve gökyüzüne bakmaya devam ettim. Yapacak bir işim yoktu. O gece gökyüzündeki yıldızları saymaya başladım. Yıllardır bu şarap dolu kutuların yanında hayatımı geçirdim. İçtikçe kendimi buldum. Bir dost gibi hiç bir zaman yalnız bırakmadılar beni. Bu gün şarabımın bittiğini öğrendim. Dostumun beni terk ettiğini öğrendim. O gün çok düşündüm. O gün dostumla tanıştığım günü hatırladım. Ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama bir an düşündüm. “Bu halde olmayı hak ediyor muyum?” diye… Ya da başkaları bu durumda olmayı hakeder miydi? Çok düşündüm. Peki bu şarap şişelerini bitirdikten sonra kime yararım dokunabilirdi ki? O gün son şarabımı yudumlamaya devam ettim.

1 gün sonra...

"Uyanınnn! Komutanım uyanınnn!" diye seslenerek girdi odaya jandarma.
"Ne oldu jandarma ne var? " dedi Komutan
“Gizit ve fedaileri Eminönü'ne baskın düzenledi. Hedeflerinde Işık Hanım vardı.
Durumu çok ağır bilinci yerinde değil, şifacılar ellerinden geleni yapıyor.
Şuan Meteor bölgesinden Çemberlitaş yolu güzergâhında ilerliyorlar." dedi ürkek ve telaşlı bir sesle

10 dakika sonra...

Yasemin Hanım, Arzulhaci’nin yanına gelir;
"Yasemin sen nasıl benden habersiz iş yaparsın? Işık, Kızgın Kum'a suikast düzenliyor. Gizit’in askerini öldürüyor.
Sende bunu benden saklıyorsun. Az önce Gizit buraya yarım bıraktığı işi bitirmeye geldi ve benim bundan haberim yok. Eğer Işık'ın başına bir şey gelirse, sorumlusu sensin!" diye bağırıyordu Çınaraltın da...

Işık Hanım'ın durumu kötüye gidiyor. Nabzı zaman zaman atmıyordu. Şifacılar ellerinden geleni yapsalarda hala kendine gelemedi.

Gizit, Meteor bölgesinin Teşkilat'a açıldığını farkettiğinde; Her klana mensup kişileri gördüklerinde parçalarcasına öldürüyordu.

Agâh Bey'den gelen emirle Komutan tarafından bir ordu hazırlanmıştı. Ordunun ön safında bulunan Komutan jandarmalara emri verdi. Hızlıca Meteor bölgesi’ne doğru yöneldiler.
Yolda Gizit'in izini ise yerde parçalanmış cesetleri izleyerek devam ediyordular. Cesetler Çemberlitaş'ın güzergâhındaydı. Orduda bulunan jandarmalar yerde gördükleri cesetlerle korku içerisinde titreyen ayakları ile yola devam ettiler. Teşkilat tarafından kaybedilmiş topraklar olarak ilan edilen Çemberlitaş'a Teşkilat üyelerinin giriş yapması yasaktı.

Yaklaştıklarında, yüzünde sinirli bir ifade olan Komutan, yüzünde alaycı bir gülümseme olan Gizit'le göz göze geldi. Gizit Fedai’leri ile birlikte Çemberlitaş'a doğru yola koyuldu. Girişin yasak olmasından dolayı hiç bir şey yapamadan ellerinden kaçırdılar. Ordu Eminönü’ne geri döndü.

Agâh Bey'e gönderdiği mektupta;
"Efendim Gizit neden buraya geldi bilmiyorum ama az önce Eminönü'nü terk ettiler. Meteor bölgesinde,
Çemberlitaş'a doğru yöneldiler. Geldiğimizde ise uzaklaşmışlardı. Yetişemedik.

Komutan"

O gün Fısıltı Gazetesi manşet haberinde;

"Felaket kapıda zile bastı.”

Çemberlitaş'ı ele geçiren Gizit ve fedaileri Eminönü’nde rüzgâr estirdi.
Işık hanım'a düzenlenen operasyonun neden yapıldığı açıklanmasa da, Işık Hanım'ın durumu ağırdı.

2 gün sonra

Yıldızsız bir gecede...
Komutan, İstihbarat Subay’ını ziyaret etti. İkisi de oturup hiçbir şey konuşmadan beklediler. Telefon çalmaya başladı. İkisi de bir süre durup telefona baktı. Telefonu Komutan açtı.
5 dakika boyunca dinlemeye devam etti. "Tamam, efendim" dedi ve telefonu kapattı.
(subaya dönerek) "Teşkilata son 4 yılda katılan en iyi ve en güçlü özellikle, yetim ve ailesi olmayan neferlerden gruplar toplamanı istiyorum. Hem de hemen!" Subayın habercileri, neferler için yola koyuldu. Komutan yanındaki jandarmalarla birlikte Eminönü'ne döndü.

Teşkilat için gözünü kırpmadan canlarını verecek olan neferler bir araya geldi. Hiçbiri gecenin bu saatinde burada olmaktan şikâyetçi değildi. Onlar bu günler için yetiştiklerinin farkındalardı. Onları besleyen Teşkilat için borçlarını ödeme fırsatı ayaklarına gelmişti. Bunun mutluluğunu yaşıyordular.
Belki de son mutlulukları...

Telefon çaldı... Subay telefonu açtığında;
(Kararlı bir ifade ile) "Yola çıkma vakti geldi." dedi Komutan.
O gün neferler Meteor bölgesinden Çemberlitaş'a doğru haraket ettiler.

Şafak sökerken...

Şarapçı, Agâh Bey'i ziyaret eder. Agâh Bey'e Şarapçı’nın kendisiyle görüşmek istediği söylenildiğinde " Kıyamet tekrar mı koptu da bu şarapçı, şaraplarını terk edip buraya geldi? " dedi kendi kendine.
Şarapçının bulunduğu odaya geldiğinde Agâh Bey ;" Bu saatte neden buradasın ?" sorusunu yöneltti. Şarapçı Agâh Bey'e bakmaya başladı. Baktı... baktı... ve sadece baktı...
Agâh Bey dayanamayıp "konuşsana ayyaş herif ..."
(Şarapçı Agâh Bey'in sözünü kesti.)
"Dün gece son şarabımı yudumladım. Şaraplarım tükendi. Eski günleri unutmak için bana dostluk yapan şaraplarım beni terk etti. Ağlamaya başladım. Bir süre sonra arkadan ağzı dolu bir şarap uzatıldı. Şarabı aldım. Bir yudum aldım. Kendime geldim. Arkama dönüp baktığımda, yıllar önce sıçanları omuz omuza parçaladığım eski bir dostumu gördüm. Şarabımdanda eski bir dostu. Gizli bir görev için Eminönü'ne gönderilmişti. Kuklacı celp büyüsünü geliştirdiğini ve yakın dövüşte daha hızlı özelliklere sahip fare adamların üretildiğini söyledi. Bu fare adamlar, Çemberlitaş'ı korumak için üretilmemişti. ... Teşkilattansa yardım isteniyor...
(Oturduğu koltuktan kalktı. Çıkışa doğru yönelirken)Artık şaraplarım beni bekler, lütfen şaraplarımı bana bağışla ..."
Sahil kenarına farelerin arasına geri döndü ve şarabını yudumlamaya devam etti.

Neferlerden hiç bir ses yoktu. Hiç biri bir daha geri dönemedi her giden gibi ...

Agâh Bey'e gelen mektupta;
"
Hiç bir nefer geri dönemedi.

Komutan"

Agâh Bey meclis'i topladı. Mecliste alınan kararlar ise;
"Teşkilat tarafından Çemberlitaş'a uzun süreli keşifler yapılacak.
Fareler tarafından ele geçirilmemiş bölgelerde karargâhlar kurulacak.
Teşkilatın bir kısmı Çemberlitaş’a kaydırılacaktı."
Bu kararlardan sonra... Kaybedilmiş topraklar onları bekliyordu.



Resim

http://pic1.resimupload.com/r3/resim_129876180.JPG
http://img195.imageshack.us/img195/1395/5handanldj.jpg
http://pic1.resimupload.com/r8/resim_510193426.JPG
http://pic1.resimupload.com/r4/resim_362352276.JPG
Kullanıcı avatarı
Promises
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 24
Kayıt: 12 Nis 2010 15:23
Sunucu: Meran
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Promises »

KABUS

“Geliyorrrrrr! Geliyorrrrr! Sıçanlar geliyorrrr!”

Daha önce bu kadar kalabalık bir fare adam ordusu görülmemişti. Tek bir amaç uğruna toplanmış; yıkmak ve yok etmek!
Akşamüstü hava sisliydi. Yıkık harabe evlerinde saklandık. Sisten dolayı ordunun arka kısmı görünmüyordu. Arkadan bir ses geldi.”Emir verilmeden sakın büyü kullanmayın!”
O gün endişeye kapıldım. Bir an yolun sonuna geldiğimizi bile düşündüm. Fare adamlar harabe bölgemize girdiler. Karşılarında bizi göremediklerinde şaşkın durumda etraflarına bakındılar. Arkadan ordunun geri kalan kısmı da içeri girmeye devam ediyordu. Hala ordunun son kısmı görünmüyordu. Biz Harabe bölgesindeki yıkık evlerin üst kısımlarına mevzilendik.
Fare adamlar başta bizi fark etmedi. Kulaktan kulağa” Büyüye hazırlanın. İlk büyümden sonra hiç durmadan büyülerinizi fareleri ezmek için gönderin son kudretinize kadar” bu emir aktarılıyordu.
İlk büyü atıldı. Ardından tüm Beyaz büyücülerde asalarının yarattıkları güç ve kendi kudretleriyle tüm büyülerini sıçanları ezmek için yönelttiler. Atılan 1 büyü çok sayıda fare adamı etkisiz hale getirdi. Bazı sıçanların vücutları parçalanıyordu.
Sayıları ne kadar fazla olsa da, Beyaz büyücülerin bilgeliklerinin yanında hiçbir önemi yoktu.
Ordu büyük zayiat verdi vermeye de devam ediyordu.
O an bir kişi çıkageldi. Yüzünde maskesiyle Kuklacı Farelerin arasından harabe bölgesine geldi. Yaptığı büyülerle, kullandığımız büyüler sıçanlara hasar vermiyor. Aksine onları iyileştiriyordu.
Hepimiz şaşkınlık içerisinde büyülerimizi kullanmayı bıraktık.
Havadaki sis birden kaybolmaya başladı. Etraftaki her şey gün yüzüne çıktı. Beklide bunlar Kuklacının bize yaptığı bir oyundu. Bizim yerimizi öğrenebilmek için bu tuzağı kurmuştu.
Ordunun yarısını kaybetmeyi göze alabildiğine göre, arkada daha ne kadar Fare adam vardı?
Bir an o gün zafer kazanacağımızı düşünüyordum ta ki Kuklacı bize doğru bir büyü yaparken…

Şarapçı uykudan uyanır. Bir kâbus gördüğünü fark eder.
Kim bilir belki bir kâbus beklide içtiği içkinin geçmişi silmeden önce son kez hatırlamasıydı.
Şarapçı yanındaki şaraptan uzun bir yudum aldı. Paltosuna sıkı sıkı sarılarak yorgun bir halde uyumaya devam etti…
Der ki, sadi şirazi: "aşka uçma, kanadin yanar."
buna da der ki mevlana:
"aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar."
ve noktayı koyan; yunus emre:
"aşka vardıktan sonra kanadı kim arar."
Kilitli