İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) - 06.10.2010

İKV Dünyasına yönelik etkinlikler ve etkinlik önerileri
Kullanıcı avatarı
Afterlife
Işık Hanım'ın Elemanı
Işık Hanım'ın Elemanı
Mesajlar: 246
Kayıt: 15 Eyl 2010 18:11
Sunucu: Sancak
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Afterlife »

Genel Bilgi ve Detaylar



İnsanlık Yok Olma İşiğine Gelmiştir...
Dünyaya Çarpan Meteorlar İnsanlığı Adete Yok Etmişti !
ve Bununla Beraber Bir Çok Yaratık Meydana Gelmişti,
Sorun İse Bu Yaratıkların Öldükden Sonrasında Bile Ölü Kalmamalarıydı...
Agah Bey ve Eminönü Büyüklerinden Klan Liderleri ve Bir Kaç Muhafızları Hayatta Kalmayı Başarmışlardı...
Ancak Eminönü'nün Son Halini Gördüklerinde İçleri Yanmıştı !
Agah Bey ve Komutan İşe Koyulmuş Komutan Birliklerini Topluyorlardı...
Aynı Şekilde Selim Bey ve Handan Hanım Muhafızlarını Topluyorlardı...
Selim Bey Büyük Bir Kale Yaptırmıştı Adeta O yARATIKLARDAN kORUNMAK aMAÇLI Arz'ların Başkanı Handan Hanım İse
Bizim Korunmaya Değil Korumaya İhtiyacımız Var Diyerekden Eski Yerinde Kaldı...
Ancak Kötü Bir Olaydırki Selim Bey Kendi Kalesinde Zehirlenerek Öldürülmüştür...
Arz'lardan Süphe Edilse Bile Bu Kaos'da Bunu Yapmıcaklarını Düşündüler ve Çetecilerden Süphelendiler...
Ancak Asla İspatlayamadılar !
Selim Beyin Yerine İsmet Bey Başkan Seçildi ve Klan Kaldığı Yerden Devam Etti !!!
İnsanlık Yeniden DOĞUYORDU ve Onu Yok Etmeye Çalışan Yaratıklar Çoğalıyorlardı !
İnsanlar Kalıcak Yer Yicek ve İçeceklerini Yaptılar Ayarladılar...
Yaratıkları Öldürücek Silahlar Yaptılar...
Ancak Unutulmayan Bir Şey Varki BU sİLAHLARI Gün Geldiğinde Klan Savaşlarında Birbirlerine Kıymaya Başladılar...
ve O Sırada Agah Bey Daha Kimsenin Bilmediği Bölgelerde [Meteor] Keşifdeydi...
Dev Ana Diye Anılan Bir Yaratığı Keşfederken Çeteci Muhafızları Onu Görür Agah Efendi Kalabalığa Karşı Kaçmak Zorunda
Kalır... Giderken Yüzüğünü Düşürür...
ve Kaçarken Aist Yağmurları Altında Kalır Gözlerini Kaybeder...
Eminönü Yolunu Bulduğunda Çevreden Savaş Sesleri Yükselir...
Belki Gözleri İyileşebilecek Olan Agah Bey İnsanın İnsana Kıymasını Kaldıramaz ve Gözlerini Sonsuza Dek Kapatır !
ve Bir Süre Sonra Deniz Dalgaları Arasında Büyük Bir Yaratık...
Komutan Endişeli Bir Şekilde Tüm Askerlerini Çağırır...
Ancak Yeterli Değildir...
Bunu Duyan Arz ve Lodos Klan'ı Tüm Muhafız ve Üyelerini Toplayarak Komutanın Askerleri ile Aynı Cephede Savaşırlar
ne Kadar Düşman Olsalarda Lodos ve Arz'lar İnsanlık Adına Bir Arada Savaşırlar...
ve Başarırlar Bir Boynu Kopan Hidra Glediği Yere Giderek Geri Çekilir...
Herkez Büyük Bi Nefes Alır ve Agah Büyük Bir Onur İçersinde...
Tüm Savaşan Herkezi Selamlar ve Onlara Sizler Gerçek Birer İnsanlarsınız Der...
ve Sonrasında Herkez Eski Görevine Geri Döner...
Aradan Yıllar Geçer Eminönü Dolar Hep Bi Savaş Vardır Ya İnsanlarla İnsanlar Yada Yaratıklarla İnsanlar !
ve İnsanlar Bulundukları Yere Sığmamaya Başlarlar...
Agah Çözüm Yolunun Keşfettiği Yerlere İnsanalrı Göndermesiydi...
Komutanla Konuştu ve Zamanı Gelen Tüm İnsanların Benden Onay Aldıkdan Sonra Komutana Gidip Meteor Bölgesine İniş İzni
aLSINLAR Dedi...
ve Meteor Bölgeside Kullanıma Başlandı...
ve Handan Hanım Bir Karar Verdi...
Meteor Bölgesinde Bir Kale İnşaa Etmeye.
VE Büyük Bir Kale Kurdu...
ve Artık Herkez Yeni Bölgelere Konuşuyordu Ancak Yeni Yaratıklarada...
İnsanoğlu Daha Güçlü Daha Zorlu Yaratıklar Görmeye Başladı
Ama Birlik ve Beraberlik İçinde Bunlarında Üstesinden Geldiler...
ve Bi Anda Bir Ruh Kapısı Çıktı Bunu Araştıran İnsanlar Bi Anda Kendilerini Bir Adada Buldular...
Uçsuz Bucaksız Gibi Görünen Bir Adaydı...
Ancak Büyük Yıkım Sonrasında İnsanların Öldürmeye Çalıştığı Bazı Yaratıklar Buraya Kaçmıştı...
Eminönün'deki Yaratıkların Dahada Gelişmişleriydi Bunlar Burada Kendilerine fARKLI Bir Yaşam Kurmuşlardı...
Ancak İnsanoğlu Gene Düzen Bozdu ve Onları Öldürmeye Başladı Belki İnsanoğlu Saldırmasa Yaratıklar Saldırıcaklar.
Ancak Bu Savaş Hiç Bitmicekti...
Ben Hatırlamıyorum Ancak Çok Eskilrde Eminönü'ne Saldıran Tş Kanatları Gördüler Adada...
Onlarla Savaştılar ve Onların Liderlerini Yakaladılar... Büyük Bronz dediler Ona büyük ve Bronz Rengindeydi Çünki.
Zamanla Onunda Zayıf Noktasını Buldular ve Öldürdüler...
İnsanlar Bir Şeyin Farkında Değildiler...
Geldikleri Yere Ölüm ve Kaos'dan Başka Birşey Getirmiyorlardı...
Yaratıklar Öldü Mağralara Girdiler Orada Bir Çok Yaratıkalrla Karşılaştılar Hepsinin Üstlrinden Geldiler...
ve Gene En Sevdikleri Şeye Başladılar...
Klan Savaşlarına...
Artık Agah bey ve Diğer Büyükler Ortalıkda Kan Kokusunun Kokmasından Bıkmış ve Bir Er Meydanı Açmıştı Cesaretli Kişi
lerin Savaşabileceği Bir Meydandı Bu...
Artık Bir Çok Kişi Burada Savaşıyor ve Hak Eden Kazanıyordu...
Bu Çevreyi Biraz Olsun Rahatlatmıştı...
Tüm Bunlar İyi Giderken Yer Altının Bulunması ve Meran Teknolojisinin Çıkmasıyla İnsanlar Dahada Güçlü Oldular...
Artık Birbirlerini Öldürmek İçin Uğraşan İnsanlar Daha Kısa Sürede Cana Kıyar Oldular...
ve Bu Yüzden Klan Savaşları Yavaş Yavaş Etkisini Yitirdi...
Artık Dostluk ve Kardeşlik Zamanıydı Çünki Artık İnsanlar Savaşmak Değil Ekib Arkadaşlarıyla Dahada Güçlü Olmak İçin Ortaklaşarak Migrat ve Sığınak Denilen
ve Daha Keşfedilmemiş Denilecek Kadar Yeni Olan Bölgelerde Yaşam Savaşı Veriyordu...
Artık İnsanlar Bir Ekip Halinde Dolaşıyor ve Yaratıklara Saldırıyorlardı ve Artık Herkez Kendini Değil Yanındakini Düşünür Olmuştu ve Belkide İnsanlık Henüz
Yeni Başlamıştı...
Ama Hiç Bir Zaman Mutlu Sonla Bitmemiştir ve Bitmicektir Çünki İstanbul'un Eminönü - Meteor Bölgesi - Yer Altı - Sivri Adası - Bölgeleri Sonsuza Dek Açık
ve İnsanları Artık Hiç Bişey Korkutmaya Yetmiyordu...
Mutlu Son Değildi Bu Çünki Mutlu Son Yoktu Bişeyde Son Varsa Orada Mutluluk Yoktuki İnsanlar Her Zaman Yeni Arayışlar İçine Girmişti ve İnsanlık Sonuza Dek
Edicek Bakalım İlerilerde Neler Olucak...

Not:Ben Okuyan Bir Öğrenci Olarak Günde 1 Kaç Saat'de Ancak Yazabildim ve Bir Çok Şey Atlamak Zorunda Kaldım Maksadım Kazanmak Değil Bu Oyunumuzu Bilmeyenlere En Güzel Şekilde Tanıtmaktır... Tüm Arkadaşlarıma Başarılar Dilerim...
Kullanıcı avatarı
Rescuer
Mebrure'nin Adamı
Mebrure'nin Adamı
Mesajlar: 2655
Kayıt: 05 Ara 2009 19:43
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Rescuer »

Klasman:Geleceğe Yönelik Hikaye


Son Kurbanlar ve İntikam Savaşı


Eminönü'nün tatlı rüzgarına gözlerini açtığında duyduklarının ilk bu sözler olacağını ummuyordu. Bir an keşke ölseydim diye geçirdi içinden ve onu tedavi eden şifalı hekimlerin kendine geldiğini anlamasına fırsat dahi vermeden doğrularak Teşkilat'ın tedavi için kullandığı alandan hızlıca ayrıldı. Arkasından durmasını rica eden sözler artık bir emire döndüğünde "Kapa çeneni !" diyerek yoluna devam etti. Nasıl olurdu da büyük keşifi yapan kişi, o dev yaratığın ölümüne sebebiyet veren ordunun başındaki kişi böyle bir organizasyon için beklenmezdi ! Kendi iyiliği için olabileceği ihtimalini göz önünde bile bulundurmuyordu çünkü bu hayatta son sevdiği olan ablasını kaybettiğinde ölümü göze alıp katılmıştı Teşkilat'ın neferlerine... 96 senesinde Balyoz abisinin yaptıkları geçiyordu gözünün önünden, o zamanlar küçük elleri bir taşı dahi zor tutabiliyordu, şimdi ise Teşkilat'ın en güvendiği kişilerden biri haline gelmiş ve intikam yemini etmişti Koca Yasin ! Evet tam olarak böyle derdi ona tanıdıkları, yaklaşık 1,70 boyu olduğu halde Koca Yasin'di, 20 yaşına rağmen anlının akıyla çıktığı operasyonlar ve kazandığı sayısız madalyalar gösterirdi bunu . Apar topar zırhını giydi ve kimseye haber etmeden başladı uzun yolculuğa. Katılamadığı operasyonun sonuna kalan o kadim yaratığın ölüsünü görebilmek için gidiyordu, yüzlerce can alan yaratığın ölüsünü görebilmek için... Henüz Meteor'u yeni geçmiş, Yeraltı'na inmişken dönemin usta şifalarından olan yakın arkadaşı Mustafa onu görmek üzere Teşkilat'ın tedavi alanına gitmişti, duyduklarına pek de şaşırmayan Mustafa, söylene söylene Lodos Kalesi'ne gitti, ordan aldığı bir büyücü ile Yasin'in peşine takılacaktı diğer yandan ise Yeraltı'nın dar ve ıslak yolarından ilerleyen Koca Yasin akrepli yola varmıştı bile. Öyle büyük bir hırsla saldırıyor, öylesine darbeler indiriyordu ki adeta akreplere her bir vuruşta gücü biraz daha artıyor, nefreti biraz daha büyüyordu. Bu soğuk havaya rağmen anlından süzülen terleri silmek üzere çıkarttı tozlu eldivenlerini ve yanındaki küçük su matarasından bir kaç damla su içti. Dinlenmek için sırtını yasladığı küçük kaya sanki tüm yolun yorgunluğunu alırcasına bir masaj yapıyordu Yasin'in yorgun bedenine ve oracıkta sızıverdi. Uyandığında etraftan duyduğu sesler gözlerini açma isteğini yok ediyordu bi cesaret eline aldığı Teşkilat'ın hediyesi balyozunu bilinçsizce savurmaya başladı, bir kaç saniye sonra ise gözlerini açıp baktığında yerde cansız yatan üç akrep ve tek kancasını kopardığı bir akrep gördü, soluklanmaya fırsat bulamadan acı bir ısırıkla yerde buldu kendini, adeta omurgası parçalanır gibiydi. "Buraya kadar mı be Koca Yasin ! Buraya kadar mı senin yiğitliğin " diye içinden düşünürken ikinci bir darbeyle sol kolunu hissedemez hale gelmişti ancak bir an o gücü kendinde hissetti ve balyozunu tekrar savurduğunda ömründeki en acı dakikaları ve belki bu acı dakikaların sonuncusunu yaşatan akrep tekrar yerden kalkamayacak haldeydi.Burda daha fazla kalmamalıydı, öleceğini hisseder gibiydi ama bu şekilde değil diyerek yoluna devam etmeye çalışıyordu. Dakikalar önce bir aslanın ayaklarından güçlü ayakları şimdi onun için gereksiz bir fazlalıktı sanki, sürüne sürüne ilerlediği yolda artık sona yaklaştığını hisseder gibiydi ancak gümüş renkli bir akrepin küçük ısırığıyla vücudunda oluşan katalizör yolun değil ömrünün sonunu getiren bir darbe olmuştu. Yasin'in cansız bedeni yerdeki nemli toprakla birleştiğinde usta şifa Mustafa ve yanındaki genç büyücü Halil Meran yolunun ayrımına yeni yeni varmıştı. Bu denli yavaş olmalarına sinirlenen ve bir an sinirlerine hakim olamayan Mustafa "sana şu saçma büyü okulunda adam gibi birşey öğretemediler mi ?" diye bağırdı Halil'e. O sıra saygı duyduğu abisi Mustafa'dan durmasını rica eden Halil, yanındaki usta şifanın kolunu kavrayarak gözlerini yumdu ve saniyeler sonra kendilerini bir akrep cesetinin üstünde buldular.Genç yaşına rağmen son derece inanılmaz bir ışınlanma büyüsü gerçekleştiren Halil gurulu bir şekilde "Bunu okulda öğretmiyorlar efendim." dedi ancak henüz lafı bitmeden zaten sinirli olan usta şifanın ufak bir darbesini yiyince konuşmaya devam etmemesi gerektiğini anladı. Yoldaşına karşı bu sert çıkışına anlam veremeyen usta şifa özür kelimesini kendine yakıştıramadığından söze girdi "Şimdi laf etmenin vakti değil, çok daha mühim bir iş için burdayız. Bu başarını unutmayacağım." diyerek yolun dönüşünde vereceği hediyeyi garanti etti. Saniyeler sonra yolun üzerinde çember şeklinde dizilmiş ölü akrep cesetlerini ve yolun devamındaki kan izlerini gören Mustafa'nın adeta gözleri kararıyordu, adımları bir şifaya göre çok daha hızlı ve beynindeki düşünceler nedeniyle ruhundaki kudreti bir şifaya göre çok azdı o dakikalarda ve işte korktuğu başına gelmişti, kendini kaybedip bağırmaya, sanki anlıyorlarmış gibi akreplere tehtid savurmaya başlayan Mustafa az ilerde bekleyen ve Yasin'in ölümüne neden olan akrepin dikkatini çekmişti, saniyeler sonra Mustafanın yanında olan akrep için artık kıyamet vaktinin sonuydu. Mustafa hemen Yasin'e yaklaştı ve ellerini açabildiği kadar açtı, gücünü öylesine kullanıyordu ki yol boyunca devam eden mağara duvarları sanki çatlayacak gibiydi bir an genç büyücü hiç görmediği, belki bir daha göremeyeceği kadar parlak bir ışık gördü ve ardından duyulan sesler hiç kimsenin tanık olmadığı boğuk, ürkütücü seslerdi, ne Mustafa ne de Halil daha önce böyle bir canlandırma büyüsüne tanık olmamıştı. Usta şifa sustuğunda hem kendisi hem de temas etmeden ayağa diktiği Koca Yasin yerdeydi ancak bu bir zaferdi, bu bir son değil bu bir başlangıçtı. Gördükleri karşısında usta şifaya duyduğu saygı artık ölçülemez olmuştu genç büyücü için ve hemen asasını bir kenara bırakarak yerdeki iki bitkin bedeni Yeraltı'nın sırlarla, anılarla, acılarla dolu duvarlarına yasladı, çantasında zor bir an için sakladığı klan kimyagerinin hediyesi olan iksiri çıkartarak bir kaç damlasını zorlukla içirdi usta şifaya, saniyeler içinde sanki hiç bir iş yapmamışcasına güçlenen şifa derhal Yasin'e yöneldi "Sanırım tamam. Şimdi sen biraz uyu ben burda bekleyeceğim bir kaç saat sonra geri dönmek için yola çıkarız." genç büyücü, teşekkür edercesine başını salladı ve asasını yanına alıp yere uzandı. Yaklaşık 1 saat sonra kendine gelen Koca Yasin gözlerini açtığında bir an için yaşadığına inanamadı. Başını çevirdiğinde Mustafa'yı görünce herşey daha anlamlı ve sevindiriciydi. Hemen usta şifaya yaklaştı "Kardeşim ! Gördün mü bana yapılanı, gördün mü nasıl haksızlığa uğradığımı ! Beraber indirmedik mi darbelerimizi o üç başlı mahlukata, neden beklemediler ki beni !" Mustafa çok sevdiği arkadaşına susmasını rica edercesine işaret etti eliyle, sakin ve başlangıçta alaylı bir ses tonuyla konuşmaya başladı "Amma aç gözlüsün be kardeşim, bırakda yalnız başımıza bi kaç leş serelim. Seni bekleseydik eğer o kadim yaratık tekrar Eminönü'ne giden yolu bulabilirdi ve yine herşey için geç kalınmış olurdu, o zaman ne anlamı kalırdı senin kendini harab etmenin, ne anlamı kalırdı bizlerin seninle büyük mücadeleler vererek yavruları (Yeşil Hidralar) devirmemizin ? Hem tedavin bitmeden, tam iyileşmeden yaptığın bu hatayı henüz unutmadım, az dinlen geri dönerken konuşuruz." söylenene karşı gelmeyerek eski yerine döndü ve tekrar uzandı Yasin. Yaklaşık 3 saat sonra usta şifa Mustafa uyanmaları için sesleniyordu "Hadi uyanında yola çıkalım." Yasin bu cümleden Hidra'nın yolunda ilerleyecekleri hissine kapıldığı için hemen ayaklandı ve çok yol kalmadığını anlattı ancak bu kadar olaydan sonra geri dönmesinin istenmesi bir hayli sinirlendirmişti, ablasının ölümüne sebebiyet veren bu yaratığın en azından ölüsünü görmeyi hak ettiğini düşünüyordu. Uzun süre tartıştılar ve sonunda usta şifa, Halil'in kulağına birşeyler fısıldadı bu sözlerden sonra Halil "Peki efendim, görüşmek üzere." diyerek geri dönüş yolunu tuttu.Yasin ve Mustafa ise zorlu yolda ilerlemeye devam ediyordu, geçit göründüğünde adımlar da hızlanmıştı.

1 Gün Sonra...

Ölü yaratığın bedeninine indirdiği yumruklarla sızıp uyuyakalan Yasin uyandığında artık yaratığı değil mekanı süzüyordu meraklı gözlerle. Yeraltı'nın soğuk mağaralarında artık ellerini eldivenleri de koruyamıyor her dakika elindeki çatlaklar çoğalıyordu. Yavaşça kanamaya başlayan ellerini gezdirdiği mağara duvarlarında sarmaşıkların ardında eline bir merdiven geldi. Yeraltı'na inerken kullandıkları merdivenle hemen hemen aynı olan bu merdiven sarmaşıkların arasından yukarı doğru çıkıyordu, sonu görünmezcesine yukarı... Belki insanlık için yepyeni bir umut ışığı doğuyordu, belki yeni bir kıyamet kopacaktı anın oluşturduğu heyecanla hala uyumakta olan mustafa'yı şiddetle sarstı. "Şuna bak Mustafa, hayal mi bu ?" gerçekten inanamıyordu gördüklerine, birileri çok önceleri burdan geçmiş olmalıydı. Mustafa'nın durmasını isteyen sözlerine aldırmadan merdivene tırmanmaya başladı bir yandan küçük bıçağıyla sarmaşıkları kesiyor diğer yandan yukarı doğru tırmanıyordu, yerden yaklaşık 200 metre yükseğe çıktığında merdiven artık bitmişti fakat merdivenin zirvesinde merdiven toprağa giriyordu, bir an Hidra'nın kesiminde kullanılmış bir taktik olacağını düşündü fakat o kadar kısa sürede sarmaşıklar merdiveni örtemezdi, sarmaşıkları biraz daha temizlediğinde tahtalarla kapatılmış bir tünel gördü, içerisi oldukça karanlıktı ve neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Yasin'in arkasından tırmanan Mustafa "Hadisene be adam ! Burda beni dikmek için mi çıktın bu kadar yolu." diye kızdığında elindeki iksiri bir bez parçasına bağlayan Yasin iksirin alkolünden yararlanarak bezi yaktı ve tünele fırlatıp içeri girdi, gayet sessiz ve tehlikesiz görünüyordu bir o kadar da alçaktı. Aşağı doğru elini uzatıp Mustafa'yı da yukarı çekti, gittikleri yol belli olmasın diye tüneli tekrar tahta parçalarıyla kapacaktıki aşağıdan dalgalı bi ses duyuldu, "Dur bakalım Yasin abi, bensiz maceraya mı gidiyorsunuz bakalım". Gelen kişi aslında Eminönü'ne dönmüş olması gereken Halil'di. 3 kişi küçük tünelde ilerlemeye başladılar, bir yandan tek eliyle tünelin tavanını yoklayan Mustafa'nın eli birden boşta kaldı, tavan burda oldukça yükseliyordu, küçük bir ray ve rayın üzerinde madenlerde kullanılan küçük vagonlardan vardı, görünüşe göre bir zamanlar önce burada Yeral'tından başka yerlere geçilebilmesi için geçit yapılmaya çalışılmıştı fakat her nedense bundan vazgeçilmiş olmalıydı. Duvarda duran bir gaz lambasını eline alan Yasin, etrafı aydınlatabilmek için kudretini son damlasına kadar harcayan genç büyücü Halil'e durmasını işaret ederek gaz lambasını yaktı. Bir süre ilerlediklerinde ilerden küçük tıkırtılar ve konuşmalar duymaya başladılar, insan gibiydiler fakat yaklaşıldığında gayet donanımlı fareadamlar olduğu anlaşıldı. Gençliğinin verdiği heyecanla birden saldırıya geçen Halil tek gözüken fareadamın yakınlarında başka fareadamlar olabileceğinin farkında değildi, artık çok geç kalınmıştı Eminönü'ndekilerden çok farklı ve iri olan 4 fareadam Teşkilat'ın neferlerine karşı atağa başlamıştı, vagonu kendine siper eden Mustafa ustalığıyla adeta Azrail'e meydan okuyordu, dakikalar sonra 3 fareadam yerde cansız yatarken diğeri saniyeler içerisinde gözden kayboldu. İnanılır gibi değildi, daha önce ne Mustafa ne Yasin bu denli hızlı, iri ve güçlü fareadamlar görmemişti. Bir müddet dinlendikten sonra geri dönmeyi ve Teşkilat'ı bu durum hakkında bilgilendirmeyi düşündüler ancak Halil, Eminönü'ne gittiğinde zaten Teşkilat'a nerde olacaklarını bildirdiğini ve 3 gün içerisinde geri dönmedikleri taktirde bir arama ekibinin geleceğini bildirdi. Bizim açtığımız bu yolu arkamızdan gelen ajanlar rahatlıkla bulabilir diye düşünen ekip yoluna devam etti. Artık tünel karanlık olmaktan çıkmış, yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı, tüne üzerinde ağır cisimlerle kapatılmış küçük açıklar vardı ve bu açıklardan takip edildiklerini anlamaları çok uzun sürmedi. Kaçan fareadamın hızına bakılacak olursa bu kadar kısa sürede çok büyük bir fareadam ordusunun oraya gelebilmesi mümkündü fakat Mustafa yukarda tek bir fareadam olduğuna adeta adı kadar emindi. Küçük çıkış kapısı artık görünmüştü fakat üzerinde küçük bir çakı ile yazdığı düşünülen bir oyma yazı vardı, yazıya yaklaşan Halil'in ağzından sessizce "Selami Kelaynak 2009, hızlı ölüm" sözleri döküldü. İçten içe herkes kendine aynı soruyu soruyordu "Burda da mı bu adam ?!".Yavaşça kapıyı açan Mustafı'nın ardından ışın hızıyla gözlerini kapıyıp dışarı atlayan Yasin gözlerini kapatıp hızla silahını savurmaya başladı gözlerini açıp baktığında etrafta kimse yoktu ancak izlendiklerine emindiler, bu kadar akıllı bir düşmanla karşı karşıya olduklarını bilmek gerçekten herkesi ürkütmeye başlamıştı. Açıkta durmamaları gerektiğini söyleyen Halil az ilerdeki telgrafı göstererek telgrafa doğru ilerledi. Teşkilat'a bir telgraf ile yerlerini belirtmek ve bir an önce geri dönmeyi planlıyordu fakat unuttuğu bir şey vardı ki telgrafı çektikten sonra aklına geldi. Telgraf'ın üstünde Karaköy Belediyesi yazıyordu, artık karşıdaydılar ve Teşkilat'ın burayla hiç bir bağı yoktu. Çılgınca dua etmeye başladı telgraf hatlarının fareadamlarda olmaması için fakat ölümün pençesinden artık onu hiç bir dua kurtaramayacaktı. Saniyeler bile sürmemişti fareadam ordusunun bulundukları yere gelmesi, dönüş yoolu fareadamlarca kapatılmış ve çember içine alınmıştılar. Yaptığı hatanın üzüntüsünde olan Halil yanındaki iki abisinin kollarını kavradı, sözleri bittiğinde Mustafa ve Yasin'in ölümü belki gecikmişti kendisi ise yaptığı son ışınlanma büyüsünün bitkinliğiyle saniyeler içinde paramparça olmuştu.
Kendini feda ederek abilerinin yaşamasını sağlayan Halil'i hatırladıkça sinirlenen Yasin anlamsızca yumruklar savuruyordu. Bir geri dönüş olmalıydı ama çncelikle nerde olduklarını bulmalıydılar. Biraz dolaştıktan sonra öncelerine kırık dökük bir yazı çıkmıştı, yarım yamalak okuyabilen Mustafa "Beyoğlu Belediye Binası" demeye çalıştığı sıralarda şakağında hissettiği dişler sonrasında son olarak gördüğü Yasin'in uğraştığı 3 fareadamdı...

Aradan 1 hafta geçmesi sonucu Teşkilat kayıp 3 kişi hakkında arama çalışmaları başlatmıştı ve aylar süren aramalar sonucu Karaköy çıkışı bulunmuştu. Domuz'un Teşkilat'ı engellemeye çalışması sonucu İstanbul tekrar ikiye bölünmüştü fakat her ne pahasına olursa olsun Agah Bey canlarını insanlık için feda eden bu 3 kişinin cesedini bulmalıydı, alınacak bir intikam ve keşfedilecek yeni sırlar vardı.
2011 yılının ortalarında Domuz Teşkilat'ın kapısını şehrinde oluşan ölüm ve hırsızlık olayları yüzünden çalmıştı, fareadamlar belli zamanlarda tüneli kullanarak Yeraltı'na geçiyor ve hızları sayesinde kimseye görünmeden etrafı yağmalayıp kaçıyordu. Bir kaç ay içinde hazırlıklarını tamamlayan Teşkilat, Karaköy'e doğru ve belki kurtuluşa doğru ilerlemeye başladı.



Katılımcılara başarılar diliyorum, anıl akıyla hazırlanmış tüm eserlerin destekcisiyim, iyi forumlar...
Resim
Bitmez görünen mücadelede bir adım daha ilerlemek için...
Tılmesa
Kullanıcı avatarı
JouRney
Tepegöz Avcısı
Tepegöz Avcısı
Mesajlar: 3162
Kayıt: 13 Ağu 2010 15:16

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen JouRney »

Klasman : Geleceğe Yönelik Hikaye

Arayış Sona Erdi

Tarih : 16 Ocak 2028
Yer : Lodos Kalesi
Saat : 20.38


Soğuk hava Eminönü halkını evlerine kapatmıştı. Jandarmalar büyük felaketten bu yana kar, kış demeden felaketin doğurduğu yaratıklara karşı her an tetikteydi. Soğuklar mısır çarşısı yolunu tenha bırakmıştı. Soğuklardan dışarı çıkan tek tük insan vardı ki onlarda üç kuruş ekmek parası için çalışan işçilerden başkası değildi.

O sırada Lodos Kalesi’nde bir grup genç arkadaş bir şeyler konuşuyorlardı. Altı Lodos Klanı mensubu arkadaş muhafızların dinlenme odalarında oturmuş laflıyorlardı.
Konuştukları konu yıllarca arandığı halde bulunamayan gizemli kişilik “Selami Kelaynak” hakkında idi. Uzun yıllar önce araştırılan bu gizemli kişiyi arayış hala sürüyordu. Peki neredeydi bu “Selami Kelaynak” .

Hakan : “Bence yeraltının derinliklerinde kayboldu.”
Yılmaz : “Hayır bence Eminönü’nde bir yerlerde.”
Eda : “Bana göre Karaköy’de arkadaşlar.”
Hakan : “Sence nerede olabilir Umut? “
Umut : “Benim herhangi bir tahminim yok arkadaşlar. Ama bence bu olayı en baştan araştırmalıyız. Tanıyabilecek herkese sorarak, ipuçlarını birleştirerek adım adım ilerleriz. Var mısınız bu araştırmaya? ”

Yılmaz, Hakan ve Eda Umut’un dediklerini onayladılar.

Eda : “Arkadaşlar geç olmadan evlerimize dağılalım. Gidip hazırlıklarımızı yapalım. Yarın sabah erkenden Avlu da buluşalım. Olur mu ? “
Umut : “Evet, Eda haklı. Hadi evlere dağılalım. Yarın başlayalım bu işe. Herkese iyi geceler.”
Herkes : “İyi geceler.”

Dört arkadaş kaleden ayrılıp evlerinin yolunu tuttular. O gece hepsi hazırlıklarını yaptılar. Büyücü olan Hakan ve Yılmaz yanlarına iksirlerini, asalarını ve değerli eşyalarını aldılar. Asil bir savaşçı olan Umut da aynı şekilde zırhını ve kendisine yarayabilecek eşyalarını yanına aldı. Şifacı Eda’ da aynı şekilde hazırlıklarını yaptı. Daha sonra geç olmadan herkes yataklarına uzandı.


Tarih : 17 Ocak 2028
Yer : Eminönü/Yeni Camii
Saat : 05.30


Havadaki keskin soğuk biraz olsun azalmıştı. Hafif esen ılık rüzgar yerini fırtınaya bırakabilirdi. Dört arkadaş sabah 05.30’da Yeni Camii Avlusunda toplandılar.

Umut : “Günaydın millet.”
Herkes : “Günaydın.”
Umut : “Herkes hazırlıklarını yaptı umarım? “
Yılmaz : “Evet yaptık.”
Eda : “Tamamen hazırız.”
Hakan : “Bende hazırım. Nerden başlıyoruz arkadaşlar? ”
Eda : “Ben Agah Bey’e bir danışalım derim.”
Umut : “İyi fikir Eda.”

Agah Bey, avlunun kenarında oturuyordu. Oldukça yaşlanmıştı. Kör olan gözleri afetten bu yana o kadar çok şey görmüştü ki. Savaşlar, kazanılan ve kaybedilen zaferler. Ona felaketi soracak olursanız, size en baştan o günleri yaşatarak anlatır.
Umut, Agah Bey’in yanına yaklaşarak;

Umut : “Selamün Aleyküm.” Dedi.

Agah Bey yavaşça arkasını dönerek önünde duran gence baktı ve ;

Agah Bey : “Ve Aleyküm Selam” dedi. “Hayırdır evladım, sabah sabah ne işiniz var burada?”
Umut : “Bizler aslında birini arıyoruz efendim.”
Agah Bey : “Kimi aradığınızı sorabilirmiyim ? Belki size yardımım dokunabilir çocuklar.”
Eda : “Bizde yardım edebileceğinizi düşündüğümüz için önce size geldik efendim.”
Umut : “Aradığımız kişi Selami Kelaynak.”
Agah Bey : Evet çocuklar, Selami’yi çok iyi tanırım.

Dört arkadaş sevinmiş gibi görünüyordu. Belki de onu bulabilirlerdi. Ama sonra ;

Agah Bey : Ama Selami’yi görmeyeli uzun zaman oldu çocuklar. En son gördüğümde genç bir delikanlıydı. Birgün buraya Cuma namazına geldi. Namazdan sonra yanıma geldi ve bana şöyle dedi ;

“Agah Amca, ben gidiyorum. Nereye gittiğimi ve neden gittiğimi lütfen sorma. İdris Amca’ya da uğrayıp buralardan gidiceğim. Haydi sağlıcakla kal. ”

Agah Bey sözlerini bitirdiğinde, gençler biraz üzülmüştü.

Umut : “İdris dediği Balıkçı İdris mi efendim ? “
Agah Bey : “Evet. İsterseniz ona bir sorun. Benim bildiklerim bu kadar çocuklar. Faydam dokunduysa ne mutlu bana.”
Umut : “Çok teşekkür ederiz efendim. Hayırlı cumalar.“
Agah Bey : “Sağolun evladım, sizede.”

Dört arkadaş avludan ayrılıp Balıkçı İdris’e doğru yol aldılar. Balıkçı İdris’e doğru giderlerken Antrepo önünde bir kalabalık gördüler ve merak edip oraya gittiler.

Hakan : “Bedava içki mi ? Cuma Cuma ne içkisi bu sizce ? “
Eda : “Ayyaşlara gün doğdu Hakancım. Boşverin gidelim haydi.”

O sırada yanlarından üstü başı kir içinde bir ayyaş antrepo önüne doğru koşturuyordu. Bu Şarapçı’dan başkası değildi. “Bedava İçki” haberini duyunca zevkten dört köşe olmuştu ve soluğu Antrepo önünde almıştı. Antrepo’ya girip cinlerin arasından şarap alan bir grub savaşçı genç bu içkilerin bazılarını bedavaya bazılarını ise para karşılığı halka veriyordu.

Gençler Balıkçı İdris’in yanına geldiğinde İdris sabah avına çıkmıştı. Haliç sularında balık tutuyordu sabahın köründe. Tuttuğu balıkları çırağına verip onu Mısır Çarşısı’ndaki dükkanına gönderiyordu.
Umut : “Selamün Aleyküm. Hayırlı cumalar efendim.”

Balıkçı İdris oltasını bıraktı ve arkasına baktı.

Balıkçı İdris : “Vee Aleyküm Selam. Hoş geldinuz. Ne ikram edeyum size gençler. Sıcak çayum var içermisunuz ? “
Umut : “Ehh bir sıcak çayını içelim İdris Amca.”

Balıkçı İdris çırağına seslendi ve “ Beş tane çay” dedi.

Balıkçı İdris : “Hayurdur niye geldunuz daa. Söyleyun bakalum.”
Umut : “Biz birisini arıyoruz efendim. Belki tanıyorsunuzdur diye size geldik.”
Balıkçı İdris : “Hele de bakayum kimmiş o uşak ? ”
Umut : “Selami Kelaynak efendim. Kendisini tanırmısınız ? ”
Balıkçı İdris : “Uyy Selami’yi arayusunuz. Bulursanız baa da haber verun daa. Çok özledim keratayu. Bizim Yahya Kaptan’ın oğludur Selami. Epeydir görmeyirum.”
Umut : “Bizde nerde olduğunu biliyorsunuzdur diye size gelmiştik ama, bilmiyorsunuz sanırım.”

O sırada çaylar gelmişti. Balıkçı İdris çaydan bir yudum alıp söze girdi ;

Balıkçı İdris : “Nerde olduğunu bilsem söylerdum daa. Bende özledim keratayu. Görmeyelu 10-15 yıl olmuşidur. En son bana geldiğunde ben gideyrum diyordu. Ama nereye olduğunu söylemedu. Annesi babasu hala ondan bir haber bekliyor daa.
Umut : “Bizde onu aramak için yola koyulduk efendim. Tanıyabilecek herkese soruyoruz. Önce Agah Efendi’ye gittik. Ordan da size geldik.
Balıkçı İdris : “Rüstem de iyi tanır Selami’yi daa. Ona da bi sorun derum.”

Çaylarını hemen bitiren gençler Balıkçı İdris ile vedalaşıp rıhtımdan ayrıldılar. Yeni Camii önündeki parka gidiyorlardı. Konuşacakları şeyler vardı.

Umut : “Arkadaşlar isterseniz Mısır Çarşısı’nın eski esnaflarına bir danışalım.”
Yılmaz : “Çarşı’da dağılalım herkes bir esnafa sorsun bence. Daha hızlı oluruz.”
Eda : “Evet güzel fikir. Haydi o zaman Mısır Çarşısı’na.”

Dört arkadaş parktan ayrılıp Mısır Çarşısı’na doğru ilerlediler. Hava biraz soğuyordu. Kara bulutlar İstanbul’un üzerine çökmüştü. Yağmur geliyordu.
Mısır Çarşısı önüne geldiklerinde Çarşı’nın henüz açılmadığını görünce üzüldüler. Umut saatine baktı. Saat 06.10 idi. Çarşı ise 6.30 da açılacaktı.

Hakan : “Çarşı’nın açılmasını bekleyelim mi arkadaşlar ? ”
Umut : “Kahvaltı yaptınız mı ? ”
Eda : “Aslında ben çok acıktım yaa.”
Umut : “Benimle gelin o zaman arkadaşlar.”

Umut arkadaşlarını alıp sahildeki Çay Bahçesi’ne götürdü. Simit , peynir ve çay üçlüsü onları iyice doyurmuştu. Galata Köprüsü’nün kenarındaki bu Çay Bahçesi aşıklarında en sık uğradığı bir yerdi. Çaylarını ve simitlerini bitirdiklerinde saat 6.30’u gösteriyordu. Gençler Çay Bahçesi’nden ayrılıp Mısır Çarşısı’na doğru yol aldılar. Hava gittikçe soğuyordu.

Umut : “Evet arkadaşlar, Çarşı’da herkes dağılsın. Eski esnafların hepsine soralım. Yarım saat sonra Avlu da buluşalım.”

Hepsi Çarşı’ya dağıldılar. Agop, Rüstem, Şevket, Nemci hepsi Mısır Çarşısı’nın eskilerindendi. Bu kişilerden birisi mutlaka Selami’yi tanıyordur. Umut, Kütüphaneci Nemci ile konuştu. Yılmaz, Agop ile, Eda, Şevket ile ve Hakan’da Demirci Rüstem ile konuştu. Selami Kelaynak hakkında ipuçları topladılar.
Yarım saat sonra görkemli Yeni Camii’nin Avlusunda buluştular. Hepsi topladığı ipuçlarını birleştirecekti.

Umut : “Arkadaşlar, sağlam bilgisi olan varmı ? Yada sırayla herkes ne biliyorsa anlatsın. Eda, sen başla istersen.”
Eda : “Aktar Şevket, uzun zamandır Selami’yi görmediğini söyledi. Bir bira fıçısından bahsetti. Bu fıçı Meteor’da ki Küçük Tüneller’de ki fıçı olmalı. Bu fıçıdan yola çıkarsak bir şey bulacağımızı sanmıyorum. Ama beni Hamit Pehlivan’a yöneltti. İstersen ona bir belki biliyordur dedi. Benim anlatacaklarım bu kadar.”
Yılmaz : “Ben Agop’la konuştum. Ama maalesef Agop, Selami’yi tanımadığını söyledi.
Hakan : “Demirci Rüstem, Selami’nin babasını tanıdığını söyledi. Babası İdris Amca’nın söylediği gibi Yahya Kaptan’ mış. Ama o da 4–5 yıl önce teknesiyle Karaköy’e doğru gitmiş. Aynı şekilde Selami’nin annesi, kız kardeşi de Yahya Kaptan ile beraber gitmişler.
Umut : “Agop’dan bir şey çıkmaz. Hamit Pehlivan’la konuşalım. Yahya Kaptan bilgisinden de bir şey çıkacağı görünmüyor. Ben de Nemci Bey ile görüştüm ve çok garip bir şeyle karşılaştım. Nemci Bey, Selami’nin dayısıymış.

Üç şaşkın yüz Umut’a bakıyordu. Nemci, Selami’nin dayısıymış. Peki, neden kimseye söylemedi?

Hakan : “Nasıl yani ?”
Yılmaz : “Vay canına Selami’yi bulduk.”
Eda : “Durun bir dakika çocuklar. Hemen nereye bulduk. Umut, anlatmaya devam edermisin lütfen.”
Umut : “Öncelikle şunu söyleyeyim. Nemci Bey’de Selami’nin nerede olduğunu bilmiyor. Selami’nin öldüğünü düşünüyor. Tabi bu sadece bir tahmin. Bizler Selami’yi bulacağız. Ölü yada diri.”

Umut kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. Mısır Çarşısı’ndan sonra gidecekleri tek yer Hamit Pehlivan idi. Çınar Altı’na uzun zamandır uğramayan gençler oraları merak ediyordu. Çınar Altı’na gelmişken Arzuhalci ve Işık Hanım’a da Selami’nin nerde olduğu hakkında bilgiler isteyeceklerdi.


Tarih : 17 Ocak 2028
Yer : Çınar Altı
Saat : 07.20


Umut ve arkadaşları Çınar Altı girişinde Işık Hanım tarafından durduruldu. Işık Hanım, yaşlanmıştı. Ama hem davetkâr hem de caydırıcı güzelliğiyle Eminönü’nün en güzel kadınlarından idi.
Işık Hanım : “Hayırdır gençler nereye böyle ?”
Umut : “Merhaba Işık Hanım, nasılsınız? Her zamanki gibi çok şıksınız.”
Işık Hanım : “Ah.. Teşekkür ederim canım. Ben iyiyim sizleri sormalı ?”
Umut : “Teşekkürler bizlerde iyiyiz. Biz Hamit Pehlivan’la görüşmek için gelmiştik. Kendisi müsait mi acaba ?”
Işık Hanım : “Evet, şu an kahvesini yudumluyor. Ne konuşacaksınız bakayım ?”
Umut : “Biz Selami Kelaynak hakkında bir şeyler biliyordur diye Hamit Pehlivan’a geldik.”
Işık Hanım : “Selami haa..”

Işık Hanım biraz duraksadı. Kırışmış yanakları hafif kızardı. Dudaklarındaki tebessümden Selami’den hoşlandığı anlaşılıyordu. Veya bu eski bir aşk hikâyesi olabilir. Işık Hanım;

Işık Hanım : “Selami liseden arkadaşımdı. Liseden mezun olduktan 2 yıl sonra buralardan kayboldu. Bir daha da göremedim.”
Umut : “Nereye gittiğini biliyor musunuz acaba ?”
Işık Hanım : “Üzgünüm çocuklar. Nereye gittiğini kimseye söylemedi. Tek bildiğim fazla uzağa gitmedi.”

Fazla uzağa gitmedi…

Umut : “Fazla uzağa gitmedi mi?
Hakan : “O zaman buralarda bir yerlerde ?”
Umut : “Bilgi için teşekkür ederiz Işık Hanım. İyi günler.”
Işık Hanım : “İyi günler evladım.”

Dört arkadaş, Selami’nin yakınlarda bir yerlerde olduğunu düşünüyordu. Çok yakınlarda. Ama nerede?

Hamit Pehlivan’ın kahvesi ıhlamur ağaçları altında küçük bir yere kurulmuştu. Dört arkadaş kahveye giriş yaptı. Hamit Pehlivan her zamanki sandalyesine kurulmuş, kahvesini yudumlayarak karşısında efsaneleşmiş piposu ile Yusuf Ağabey’le sohbet ediyordu.

Hamit Pehlivan : (Gülerek) “Işık Hanım’dan hala hoşlanıyor musun Yusuf ?” Kaç yaşına geldin be adam hala Işık’ın peşindesin.”
Yusuf Ağabey : “Yok öyle bir şey Hamit. Geçenlerde Mısır Çarşısı’nda geziyorum. Şevket beni çevirdi. “Işık Hanım’dan hoşlanıyormuşsun Yusuf.” Dedi. Allah aşkına herkese anlatma şu işi Hamit. O işler mazi de kaldı. Bizden geçti artık.
Hamit Pehlivan : (Kahkaha atar).

Umut : “Selamün Aleyküm efendim.”
Yusuf Ağabey ve Hamit Pehlivan bir ağızdan : “Ve Aleyküm Selam.” Dedi.
Umut : “Nasılsınız efendim iyisiniz inşallah.”
Hamit Pehlivan : “Sağ ol evladım. İyiyiz Allah’a şükür. Siz nasılsınız gençler ?”
Umut : “Teşekkür ederiz, bizlerde iyiyiz.”
Yusuf Ağabey : “Gençler uzun zamandır uğramıyor buralara Hamit. Ne dertleri var acaba ?”
Hamit Pehlivan : “Anlarız dertlerini şimdi.” “Hayırdır evladım, yolunuz buralara pek düşmez bir sorun mu var ?”
Yılmaz : “Bir sorun sayılmaz aslında.”
Eda : “Evet, sorun yok efendim. Biz aslında birisini arıyoruz.”
Hamit Pehlivan : “Kimmiş bakalım söyleyin.”
Umut : “Aradığımız kişi Selami Kelaynak efendim. Kendisini tanırmısınız ?”
Yusuf Ağabey : “Oo.. Yahya Kaptan’ın oğlu Selami mi ?”
Umut : “Evet. Biz Yahya Kaptan’ın oğlu Selami’yi arıyoruz. Şu sıralar hiç uğradımı ?”
Hamit Pehlivan : “Selami en az 10–15 yıldır buralara uğramaz.”
Umut : “Peki nerede olduğunu biliyor musunuz ?”
Hamit Pehlivan : “Nerede olduğunu bilmiyorum. Ama Hayırsız Ada’ya gittiğini biliyorum en son. Eminönü’nden giderken Selami’nin peşine gizlice birisini gönderdim. Onu takip etmesini söyledim. Gönderdiğim çocuk geldiğinde her yeri yara bere içindeydi. Anlattıklarına göre; Selami bir tekneye binmiş. Gönderdiğim çocuk Ahmet’de gizlice görünmeden tekneye binmiş. Tekne bir süre sonra bir adaya varmış. Selami tekneden indikten sonra Ahmet, tekneden inip Selami’yi gizlice takip etmiş. Selami’nin ada da büyük bir tepeye çıktığını görmüş. Ahmet tepeye çıkmış. Sonra yukardan kanatlı bir yaratık Ahmet’e saldırmış. Selami bu kanatlı yaratıklardan kaçarak tepenin ilerisine gidiyormuş. Ahmet onu takip etmiş ve bir eve girdiğini görmüş. Daha sonra bir sürü kanatlı yaratık Ahmet’e saldırmaya başlayınca hemen oradan uzaklaşmış. Sonra da buraya geldi. İşte olanlar böyle gençler.”
Umut : “Evet, o evi biliyoruz. Daha önce çok gittik o eve. Ama Selami’ye rastlamadık.”
Hamit Pehlivan : “İsterseniz bir kere daha bakın eve. Ama görebileceğinizi sanmıyorum. Ahmet’in söylediği eve ertesi gün büyük bir grupla gittik. Baktık ev yıkıntı halindeydi. Havadaki kanatlı yaratıklardan başka kimseler yoktu. Terk edilmişti.
Umut : “Bilgileriniz için çok teşekkür ederiz. Biz o eve yine bakmaya gidicez. Umarım bir şeyler buluruz.”
Hamit Pehlivan : “Umarım bulursunuz gençler.”
Eda : “Hadi gidelim o zaman yolumuz uzun.”
Yusuf Ağabey : “Yine gelin gençler. Burada iki dakika sohbete hasret kalıyoruz. Hele sizin gibi genç savaşçılarla sohbet etmek bize iyi geliyor.”
Hakan : “Merak etmeyin geliriz Yusuf Amca.”
Umut : “Hamit Amca. Arzuhalci buralarda mı ?”
Hamit Pehlivan : “Ah.. Evet her zamanki yerinde. Karaköy hakkında araştırmalarla meşgul kendisi.”
Yılmaz : “Ona da soralım Selami Kelaynak’ı, belki tanır.”
Yusuf Ağabey : “Tanıyacağını pek sanmıyorum. Ama yine de bir sorun gençler.”
Umut : “Peki teşekkür ederiz efendim. Hayırlı cumalar.”
Hamit Pehlivan : “Sağ ol evladım.”
Yusuf Ağabey : “Size de hayırlı cumalar evladım. Görüşmek üzere.”

Uzun sohbetin ardından dört arkadaş kahveden ayrıldılar. Arzuhalcinin yanına vardılar.
Kıyamet’in meseleleri üzerinde herkesten çok kafa yoran, kendini gizemleri ortaya çıkarmaya adamış, gizemlerle dolu kişilik Arzuhalci, Çınar Altı’ndaki güneşli avlusunda, Karaköy hakkında araştırmalar yapıyordu.

Umut : “Selamün Aleyküm efendim.”
Arzuhalci : “Aleyküm Selam genç adam.”
Umut : “Nasılsınız iyisiniz inşallah efendim.”
Arzuhalci : “Teşekkür ederim genç adam. Sizler nasılsınız ?”
Umut : “Sağ olun bizlerde iyiyiz. Size bir kişiyi sormak için gelmiştik.”

O sırada hemen yan tarafta Suzan, yere çömelmiş oturuyordu. Güzelliği hala herkesi büyülemekteydi. Gelen dört arkadaşı görünce ayağa kalktı ve ;

Suzan : “Hu huu.. Merhaba gençler. Nasılsınız bakayım ?”

Suzan’ı aldırış etmeyen dört arkadaş Arzuhalci ile konuşmalarına devam etti.

Arzuhalci : “Kimmiş bakalım soracağınız kişi gençler ?”
Umut : “Acaba Selami Kelaynak’ı tanıyor musunuz ?”
Arzuhalci : “Selami oğlum sayılır. Tanıyorum tabii ki. Uzun yıllar önce Eminönü’nden ayrılıp Hayırsız Ada’ya gittiğini biliyorum. Daha sonra oradan tekne ile ayrılmış.”

Gençler şaşırmıştı. Az önce Hamit Pehlivan’ın anlattıklarının hepsini dinliyorlardı şu an. Peki Arzuhalci nereden biliyordu bunları? Kendisi oldukça gizemli bir kişilik olduğu için onu anlamak zordu.

Umut : “Evet bizde bunları biliyoruz. Ama tekneyle oradan ayrıldığını bilmiyorduk.
Arzuhalci : “Nerede olduğunu mu merak ediyorsunuz gençler ?”
Hakan : “Yoksa biliyor musunuz nerede olduğunu ?”
Arzuhalci : “Arkadaşlar, uzun zamandır Karaköy hakkında araştırma yapıyorum. Orada ortaya çıkan saklı türleri araştırıyorum. Araştırmayı on altı kişilik bir ekiple yapıyoruz. Ekipten birisi geçen hafta Selami’yi Karaköy’de gördüğünü söyledi.”
Eda : “Yani Karaköy’de mi ?”
Umut : “Büyük ihtimalle Karaköy’de bir yerlerde. Ama kesin bir şey yok.”
Arzuhalci : “Evet, kesin bir şey yok. Sadece görmüş. Ama o kişinin Selami olduğu kesindir gençler. Selami’yi arıyorsanız ilk önce Hayırsız Ada’dan başlayın derim.”
Yılmaz : “Haklısınız efendim. Arkadaşlar hemen Karaköy’den başlamayalım bence. Öncelikle Sivri Ada’dan başlayalım.”
Umut : “Evet, öyle yapacağız.”
Arzuhalci : “Araştırmanız da başarılar dilerim gençler. Umarım Selami’yi bulursunuz. Bulursanız selamımı söyleyin.”
Umut : “Çok teşekkür ederiz, bilgileriniz için. Onu mutlaka bulacağız, kararlıyız efendim.”
Arzuhalci : “Bol şans.”
Dört arkadaş hep bir ağızdan ;
“Teşekkürler” dedi.

Gençler Çınar Altı’ndan ayrılıp Hayırsız Ada’ya doğru yol aldılar. Yolları oldukça uzundu. Yolda topladıkları ipuçları hakkında konuştular. Eminönü’nden ayrılıp Meteor’a indiler. Meteor’da da ipuçlarını birleştiriyorlardı. Küçük tünellerde bulunan bira fıçısını bir kez daha yokladılar. Fıçıdan herhangi bir ipucu çıkmadı. Oradan ayrılıp Hayırsız Ada’ya olan yolculuklarına devam ettiler.


Tarih : 17 Ocak 2028
Yer : Hayırsız Ada (Sivri Ada)
Saat : 08.54


Dört arkadaş Hayırsız Ada’nın en güvenli bölgesi olan balıkçı barınağının önünde oturup plan yaptılar.

Umut : “Arkadaşlar, planımızı yaptık. İsterseniz zaman kaybetmeden Taşkanat Tepesi’ne çıkalım.”
Yılmaz : “Haklısın Umut, haydi gidelim.”

Gençler planlarını yapıp Taşkanat Tepesi’ne doğru ilerlediler. 10 dakika sonra tepeye vardılar. Önlerinde bir Taşkanat sürüsü vardı. Hakan, Yılmaz ve Umut yolu temizleyerek ilerlediler. Eda ise onlara şifalı dualarıyla yardım ediyordu. Taşkanatların biri gidiyor biri geliyordu. Sayıları oldukça fazlaydı. Ama gençler fazlasıyla güçlüydüler. Taşkanatları birer birer öldürüyorlardı.

Umut : “Eda! Hakan’ı şifala!”

Büyücü olan Hakan’ın gücü üç tane Taşkanat’a dayanamıyordu. Ama Eda’nın şifalı duaları Hakan’ı güçlendirmişti. Umut, Taşkanatları üzerine çekti. Grup biraz rahatlamıştı. Yarım saatlik Taşkanat mücadelesinin ardından gençler, Taşkanat Tepe’sinin sonuna varmışlardı.
Karşılarında tanıdık bir görüntü vardı. Deniz feneri, Taşkanatların lideri Büyük Bronz ve yıkık dökük bir kulübe. Gençler kulübeye doğru ilerledi.

Hakan : “Boşuna geldik. Kimse yok burada.”
Eda : “Boşuna gelmedik Hakan. Evin içinde bize yarayabilecek ipuçları arayacağız.”
Umut : “Haydi evin içini arayalım arkadaşlar.”

10–15 dakikalık hummalı bir arama sonucunda hepsinin yüzünde hayal kırıklığı vardı. Kulübenin içini didik didik aradıkları halde hiçbir şey bulamamışlardı. Kulübeden dışarı çıktılar. Aşağısı uçurum idi. Önlerinde ise dalgalı deniz görünüyordu. O sırada Yılmaz’ın gözüne bir şey ilişti.

Yılmaz : “Bir tekne! ”
Umut, Hakan ve Eda hep bir ağızdan şaşkınlıkla;
“Ne? ” dediler.
Yılmaz : “Bakın aşağıda bir tekne var.”

Aşağı doğru bakan gençler, kıyıda küçük bir tekne gördüler. Tekne Fare Adam Köyü’nün oradaydı. Kıyıya bağlanmış duruyordu.

Eda : “O tekneyi daha önce orada gören var mı? “
Hakan : “Ben görmedim.”
Umut : “Evet, bende hiç görmedim tekneyi. İsterseniz inip bir bakalım? ”
Yılmaz : “Köy biraz tehlikeli değil mi Umut? ”
Umut : “Bana korktuğunu mu söylüyorsun Yılmaz? “
Yılmaz : “Korkmak sayılmaz aslında. Yani şey…

Umut, Yılmaz’ın sözünü kesti ve;

Umut : “O zaman aşağı iniyoruz.”

Gençler Taşkana Tepesi’nin kenarından yavaşça, dikkatli bir şekilde inmeye başladılar. Kısa süre sonra Fare Adam Köy’üne vardılar.
Kuklacı tarafından büyü ile üretilen ilk fare adam grubunun, Sivri Ada’da kurdukları bu ilkel köy oldukça düzgün kurulmuştu. Geceleri buralarda uyuyan Fare Adam’lar, gündüz adaya hastalık saçıyorlardı. Gençler Fare Adam’lara gözükmeden tekneye doğru ilerledilerç

Umut : “Acaba Selami’nin teknesi olabilir mi sizce? “
Hakan : “Olabilir.”
Eda : “İçine bir bakalım bence.”
Umut : “Evet, içini bir yoklayalım.”

Gençler teknenin içine baktılar. Haritalar, pusulalar ve birkaç bira şişesi.

Umut : (Gülerek.) “Biralar, küçük tünellerdeki fıçının biraları olmalı.”
Eda : (Gülerek) “Kesinlikle” dedi.

Yılmaz, bulduğu bir haritada kırmızı kalem ile işaretlenmiş bir yer gördü.
Karaköy.

Yılmaz : “Şuna bir bakın! ”
Umut : “Ne oldu Yılmaz? “
Yılmaz : “Buradaki bir haritada kırmızı ile işaretlenmiş bir yer var.”

Gençler Yılmaz’a doğru yaklaştı. Umut, Yılmaz’ın elinden haritayı aldı. Eda ve Hakan’a da göstererek heyecanla “Karaköy” dedi.
Selami Kelaynak’ın Karaköy’de olabileceği umudu hepsinin içine yayılmıştı. Oldukça sevinmişlerdi.

Eda : “Aranızda bu tekneyi kullanabilecek var mı? “
Yılmaz : “Karaköy’e mi gideceğiz? “
Eda : “Elbette Karaköy’e gideceğiz. Ne diyorsun Umut? “
Umut : “Bence de gidelim. Araştırmaya biraz da orda devam edelim.”
Hakan : “Pekâlâ. Nasıl gideceğiz? “
Umut : “Arkadaşlar, yapılacak tek bir şey var. Bu tekne ile gideceğiz.”
Yılmaz : (Üzülerek) “Kürekleri yok bunun.”
Umut : “Asalarımızla, baltalarımızla yapabiliriz bence? “
Eda : “Denemekte fayda var.”

Hakan neşeli bir şekilde;

Hakan : “Haydi! Karaköy yolcusu kalmasın! “

Umut, Yılmaz ve Eda bir süre Hakan’a güldü. Daha sonra tekneyi suya ittirdiler. Hakan, Yılmaz ve Eda asalarını çıkarttı. Umut’da baltasını çıkardı. Asaları ve baltalarıyla tekneyi dalgalı denizde Karaköy’e doğru ilerletmeye çalışmaya başladılar. Oldukça zordu. Hava da buz gibiydi. Buz gibi havaya aldırmış etmeden araştırmalarına devam ediyorlardı.

Yılmaz : “Bu Ejder Asa’yı üretmek için çok zorlanmıştım. Şimdi kürek gibi kullanıyorum.”

Bir süre Yılmaz’a güldüler. Tekne zar zor ilerliyordu. Dört genç Selami Kelaynak adlı kişiyi aramak için bolca araştırma yaptılar. Selami’yi bulana dek durmayacakları belliydi. O kadar araştırma sonunda acaba Selami Kelaynak’ı bulabileceklerimiydi.


Tarih : 17 Ocak 2028
Yer : Karaköy Rıhtımı
Saat : 10.24


Karaköy’e güçlükle varabilmişlerdi.
Gençler, uzun süren yolculuk ardından Karaköy rıhtımına çıktılar. Rıhtımın kenarından bulunan bir çaycıda dinlenmeye karar verdiler.

Umut : “Karaköy’e vardık sonunda arkadaşlar. Umarım burada buluruz Selami’yi.”

Çaycı Osman Efendi, gençlerin yanına yaklaştı ve;

Osman Efendi : “Hoş geldiniz gençler. Sıcak bir çayım var içersiniz değil mi? ”
Umut : “Evet efendim. Dört tane çay alalım biz.”
Osman Efendi : “Hemen geldi gençler.”

Osman Efendi, ağarmış saçları ve bembeyaz sakalları ile bu yaşında evine ekmek götürebilmek için çaycılık yapıyordu. Buz gibi hava da titreyen elleriyle getirdiği çayları gençlere uzattı.

Osman Efendi : “Afiyet olsun gençler.”
Hakan : “Teşekkürler sağ olun.”

Dört arkadaş hiç konuşmadan çaylarını yudumladılar. Çaylar bittikten sonra Osman Efendi gençlerin yanına geldi ve;

Osman Efendi : “Birer çay daha alırmısınız gençler? “
Umut : “Yok efendim teşekkür ederiz. Acelemiz var zaten.”
Osman Efendi : “Hayırdır, bir sorun mu var? “
Hakan : “Biz Selami Kelaynak adında birini arıyoruz.”
Osman Efendi : “Yahya Kaptan’ın oğlu Selami’yi mi arıyorsunuz siz? “

Umut hemen atladı;

“Yoksa tanıyormusunuz Selami’yi? ”
Osman Efendi : “Bir dakika bekleyin.” Diyen Osman Efendi, iki adım ilerledi ve bir kulübeye doğru seslendi;

“Yahya Kaptan! Yahya Kaptan! “ dedi.

Gençler ayağa kalktı. Şaşkınlık içinde kulübeye doğru baktılar. Selami Kelaynak’ın babası ordaydı. Kirli sakalı, dağınık saçları ve elinde bir oltayla kulübeden dışarı çıkan adam Yahya Kaptan’dan başkası değildi.

Yahya Kaptan : “Ne oldi Osman Efendi? “
Osman Efendi : “Bir bak buraya hele Yahya Kaptan.”

Yahya Kaptan oltasını kulübeye bırakıp gençlerin yanına doğru, ağır adamlarla ilerliyordu. Yaklaştıkça uzun boyu ortaya çıkıyordu. Güçlü bir adama benziyordu. Gür bir sesle;

“Hayırdır Osman Efendi ne var? “

Osman Efendi : “Bak bu gençler Selami’yi soruyor. İlgilen bakalım, ben ocağa geçiyorum.”

Osman Efendi ocağa doğru ilerlerken Yahya Kaptan gözlerini dört gence dikti. Sinirli kaşları gençleri biraz korkutmuştu. Umut hemen lafa girdi;

“Efendim merhaba. Biz oğlunuz Selami Kelaynak’ı arıyoruz. Eminönü’nden geliyoruz.”

Yahya Kaptan : “Sizi şu Arzuhalci göndermiş olmalı. Karaköy’de bir araştırma yapıyordu.”
Umut : “Hayır efendim. Bizi Arzuhalci göndermedi. Biz ve bütün Eminönü halkı Selami Kelaynak’ı arıyor. Biz birkaç araştırma sonrasında buraya geldik. Siz mutlaka biliyorsunuzdur.”
Yahya Kaptan : “Neden arıyorsunuz onu? Kim size emir verdi.“
Hakan : “Birisinden emir almadık. Biz Kıyamet ile savaşan gençleriz. Eminönü’nde bize Selami Kelaynak’ın kaybolduğu söylendi. Onu bulmamız isteniyor.”
Yahya Kaptan : “Kim istiyor! “ dedi. Yahya Kaptan sinirlenmiş gözüküyordu. Oğlumu kim neden arıyor diye düşündü.
Umut : “Efendim siz bizi yanlış anladınız. Biz Selami’ye zarar vermek istemiyoruz. Sadece onu bulmamız gerek. Bunu kafamıza koyduk ve onu bulacağız.”
Yahya Kaptan : “Pekâlâ. Gelin benimle.”

Gençler heyecanlanmıştı. Selami Kelaynak’ı göreceklerdi. Nasıl biriydi? Kaç yaşındaydı? Çok merak ediyorlardı. Yahya Kaptan gençleri kulübesinin yanındaki başka bir kulübenin önüne getirdi. Eliyle işaret ederek;

“Selami içerde ne konuşacaksanız konuşun bakalım.”

Umut : “Teşekkür ederiz. Bir an sizden korkmuştuk efendim.”
Yahya Kaptan : “Korkmanıza gerek yok çocuklar. Haydi, sağlıcakla kalın.”

Yahya Kaptan çocukların yanından ayrılıp çaycı Osman Efendi’nin yanına doğru gitti. Dört arkadaş küçük kulübenin kapısını araladı ve içeri girdi.

Kütüphane gibi bir yerdi içerisi. Kitaplıkta bir sürü kitaplar vardı. İçerdeki soba kulübeyi sıcacık tutmuştu. Büyük bir çalışma masasında 50–55 yaşlarında bir adam gazete okuyordu. Düzgünce taranmış sarı saçları ve mavi gözlerinin üstündeki gözlükle büyüleyici bir adamdı. Giydiği takım elbise de çok şıktı. Adam içeriye giren gençleri görünce gözlüğünü çıkarıp onlara baktı.

Ekibin lideri Umut;

“Selami Kelaynak? ” dedi

Adam : “Evet, buyur genç adam ? “


Son…


Kusura Bakmayın Biraz Uzun Oldu .. Ama okunmaya değer olduğunu düşünüyorum ...
Yarışmacı arkadaşlar başarılar dilerim ...
2009-2013
Kullanıcı avatarı
CoMMaNDo
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 49
Kayıt: 07 Ağu 2010 20:41
Sunucu: Teşkilat
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen CoMMaNDo »

Klasman:Geleceğe Yönelik Hikaye

BİLİNMEYEN KÖPRÜ

Günlerden birgün...

Yer:Eminönü-Mısır Çarşısı Dolayları...

Halime Teyze amansız bir hastalığa kendini teslim etmiştir. Hastalığının vücudundan atılması için bir takım ilaçlar gerekmektedir.Jandarma Ali annesinin durumuna çok üzülmektedir ve genci yanına çağırır.Genç , Jandarma Ali'yi merakla dinlemektedir. Jandarma Ali ağlamaklı bir ses tonuyla:
-Annem çok hasta.İyileşmesi için ilaç hazırlamak lazım.İlaç içinde belirli şifalı otlar gerekmektedir.Bunları bulursan çok sevinirim.Benden ne dilersen dileyebilirsin genç.
Genç:
-Halime Teyze'nin durumuna çok üzüldüm.İyiyleşmesi için elimden geleni yapacağım.Emin Olun !!
Jandarma Ali:
-Sağol genç.Son umudum sensin.Ben nöbeti bırakıp gidemiyorum.Yolun açık,şansın bol olsun.
Genç,listeye göz gezdirir ve yüzü asılır.Çünkü bu şifalı otlar zor bulunuyordu.Genç kısa zamanda yola koyulur bir çaresizlik içinde.Listede şunlar yazmaktadır:
-Su Yosunu
-İblis Tüyü
-Maden Suyu
-Mantar Özü
-İblis İliği
-Şefkat Çiçeği

Genç kendi kendine "Ben bunları nereden bulacağım" diye sormaktadır.Boş boş dolaşırken bir takım izlere rastlar ve izleri takip eder.Gözlerine inanamaz.Çünkü,bu izler onu hiç görmediği bir köprüye doğru götürmektedir.Genç,içindeki korku ve bir yandanda cesaretle köprüye doğru emin adımlarla ilerlemektedir.Köprünün yakınlarında bir balıkçıya rastlar.
Balıkçı,kendi kendine serzenişte bulunmaktadır:
-Şu ibluslerun denuze pisluklerinu atmalaru yüzünden baluklardan eser kalmadu.
Genç,balıkçının "İblis" sözünden hiçbir anlam çıkaramaz ve balıkçıya sorar:
-Az önce iblis dediniz.Şu listeye bir bakarmısınız?
Balıkçı:
-Ver bakayum,uşağum.Sen bunlaru ha şu köprüde bulursun uşağum.
Genç:
-Gerçekten mi?
Gencin içini bir mutluluk havası kaplar.Bir yandan da korkmaya başlar.
Balıkçı:
-Ama,şöyle bir sorinumuz vardur.İblusler...
Genç:
-Şimdi yavaş yavaş anlamaya başlıyorum.Şu esrarengiz köprüyü iblisler esir almış görünüyor.
Balıkçı:
-Allah yardumcun olsun.Yolun açuk olsun.
Genç:
-Verdiğiniz bilgiler için size minnettarım.Sizede balıklar yönünden bol şanslar dilerim.
Balıkçı:
-Sağolasun.Dikkatlu ol uşağum.
Genç,köprüye bir bakış atar ve kayalıkları farkeder.Kayalıklarda biraz dinlenmeye koyulur.Omuzlarındaki sorumluluk içini kemirmektedir.Aniden su yosunları dikkatini çeker.Gencin gözleri parlar ve hemen su yosunlarını torbaya doldurur.Listedeki su yosunu kısmını işaretler.Listeye tekrar bakar ve daha çok materyal bulması gerektiğinden bir umutsuzluk ve mutsuzluk içini kaplar.Ama biraz da olsa cesaretlenir.Köprünün başındaki İblis Koruyucularını görür.Köprüden ilerlemesi için gerekli mühimmatları hazırlaması gerekiyordu.Eşyalarını bir güzel yeniler.İblis Koruyucularını etkisiz hale getirmek için harekete geçer.İblis koruyucularını etkisiz hale getirir.Artık köprüde ilerlemiştir.İblis Koruyucularından,İblis Tüyü'nü bulur.Listeden hemen işaretler ve gözleri daha çok parlar.Hemen ilerde İblis Şamanları,İblis Tabip ve İblis Koruyucları vardır.İblislere şifa iksirleri hazırlayan İblis Tabip geç adamı farkeder:
-Yakalayın şunu!! Ne Bakıyorsunuz!!
Genç,arkasına bile bakmadan hemen oradan kaçmaya başlar.


Asıl Harekat Başlıyor

Yer:Eminönü-Mısır Çarşısı Önü


Genç,grubunu kurarak köprüye doğru ilerler ve içinden mırıldanır:
-Siz şimdi görürsünüz.
Genç iyice cesaretlenir.Grup,köprüye doğru ilerler.İblis Tabip ve İblis Şamanları öldürürler.İblis Koruyucularını da etkisiz hale getirirler.İblis Büyücülerine doğru ilerlerler.Onlarıda etkisiz hale getirirler ve karşılarına çok büyük ve güçlü bir yaratık çıkar.İblis,büyük bir nara atar:
-Ateşin gücü adına...
Grup,Eminönü'ne geri döner ve daha büyük bir grup toplarlar.


İblis'e Son Darbe

Yer:Bilinmeyen Köprü-Mekan-ı İblis


Genç adam ve grubu İblis'in mekanına gideler.İblis'e saldırmaya başlarlar.İblis'le savaşırlarken çeşitli haykırışlar duyarlar:
- Ateşle oyun olmaz!!
-Yaklaşma!! Yakkkarrrrııımmm !!
-Yangına körüklemi gidiyorsunuz!!
-Haaayyyyıııırrrr!!
İblis,ölmek üzereyken bulunduğu heryere ateş püskürür.Arkadaşları neredeyse öleceklerdir.Bazı arkadaşları hayatını kaybetmişlerdir.İblis,hayatta kalan diğer grup elemanlarına yalvarmaktadır:
-Ben ettim,Siz Etmeyin !!
-Çok Pişmanım !!
-Yapmayınnn !! Haaayyyııırrrr !!
-Yakkkarrrıııımmm !!
İblis,"Yakkkkarrrrııımmmm !!" sözünden sonra daha büyük ve ateş püsükürtmelerinin en güçlüsünü püskürtür.Çünkü,tek çaresi bu püskürtmedir.Grup bu tehlikeyide bazı kayıplar olsada atlatmıştır.Grubun sevinç dolu çığlıklarını,İblis'in son nefesindeki çığlığı bastırmıştır.İblis iri ve bir o kadarda sert vücudu yere serilmiştir.İblis'ten ilik örneği alır ve hemen yanında bir bitki öbeğini farkeder.Bu bitki öbeği çiçekler ve yaprakların birbirleriyle uyumu açısından çok hoş ve muazzam bir görüntüye sahipti.


Operasyon Tamamlandı !!

Yer:Eminönü-Mısır Çarışısı Önü


17 kişilik olan grup,5 kişi olarak geri dönmüştür.Jandarma Ali'ye malzemeleri götürmeden önce,bu bitkinin şefkat çiçeği olduğunu öğrenir.Bu bitki çok pahalı fiyata Mısır Çarşısı'nda satılmaktadır.Genç adamın içini bir yandan zenginlik bir yandan da insanlık duyguları kemirmektedir.O vicdanın sesini dinler ve malzemeleri Jandarma Ali'ye götürür.Jandarma Ali ağlamaklı bir ses tonuyla:
-Sana minnettarım genç adam.Cesaretin ve onurun karşısında gerçekten eziliyorum.Annem sayende kurtulacak.Allah'ın izniyle... Git de hadi ödülünü al.Agah Bey seni bekliyor.

Agah Bey:
-Bu görevi gerçekleştireceğinden hiçbir şüphem olmadığından ödülünü çoktan hazırladım genç adam.Teşkilatta senin gibi adamlar bulmak gerçekten çok zor... Hadi al ödülünüde yeni görevlere yelken aç....

Genç,son derece pahalı ve değerli bir ödül alır.Gencin kafasında hiçbir soru işareti kalmamıştır.

Halime Teyze Kurtuldu....

Yer:Eminönü Dolayları


Hikayemizden çıkarılacak elbette çok ders var...

Bunu dile getirmem de fayda olacağına inanıyorum.

Mesela,"Başka İnsanların Hayatları Pahasına,Kendi Hayatınızıda Tehlikeye Atabiliyorsanız İnsanlık Görevinden Bir Korkak Gibi Kaçmıyorsunuz Demektir.Tıpkı Şehitlerimiz Gibi...."

İstanbul'umuzu bu yaratıklara karşı savunmak için İstanbul'da....

SEN BU SAVAŞIN NERESİNDE DURUYORSUN !!!

YARIŞMACI ARKADAŞLARA BAŞARILAR DİLİYORUUM...
Kullanıcı avatarı
Kafkasbey
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 290
Kayıt: 07 Eki 2010 12:46
Sunucu: Beyaz Köşk
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Legend Of TayFa

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen Kafkasbey »

Tür : Şiir

Tablodaki Hatıralar

Yer; Eminönü yıkılmış Galata köprüsü...

Usulca ağartıyor akşamı ağır ağır batan güneş
Yorgun dalgalara çökmüş altın ışıklar

Hâlâ nazlı gözleri var İstanbul'un
Ben hâla ona sevdalı...

Derin bir nefes alıyorum bu güzel tablodan
Yorgun gözlerimi çevirip, yıkık binalara bakıyorum...

Hatırlamak acı veriyor geçen seneleri
Yıkımın getirdiği amansız savaşlarla geçen...

Tam ortasındayım, o İstanbul adındaki
Bir yanı muhteşem, bir yanı gazap dolu tablonun...

Anılarda kaybolan zihnimde
Gelip geçen yiğitleri hatırlıyorum...

Kimler gelip kimler geçti bu şehirden
Kan kokusunu tadıp peşinden gidenler...

Saklı dünyalara amansız yolculuklarla
Aniden yitip giden büyük kudretler...

Güzel olan her şeyi savunurken ölenler...

Nasır tutmuş ellerime bakıyorum
Onca savaşın ardından yaşlanan gözlerimle...

Acımazsız, yıkım dolu İstanbul'un onu benden aldığını
İyi olan herşeyi onun güzelliğinde tasfir ettiğimi hatırlıyorum

Handan'ın kızı geliyor aklıma
Düşmanıma aşık olduğumu hatırlıyorum...

Adımın bana ihanetini hatırlıyorum...


Savaş'ın notlarından...

Sergo Sopromadze ( Cemal ) 09 / 10 2010

http://www.facebook.com/note.php?create ... 7743685805
xxXXTaYFaLaRXXxx
Göster
KaFKaSBeYy

AşKTaveSaVaŞTA

Tayfaxhekimbaşı

Kod: Tümünü seç

LEGEND OF TAYFA WEB SAYFASI
Kullanıcı avatarı
kaBocNn
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 496
Kayıt: 07 Ara 2009 03:03
Sunucu: Kuklacı
Klan: Arzın Çocukları

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen kaBocNn »

Tür: Şiir.

HüzünLü GünLer

Neden gidemiyorum bu yerden
NasıL büyüLedi beni kendine
Arkama baktığımda bıraktığım onca anı
SürükLedi sanki beni geriLere.

O eşi benzeri oLmayan sokakLarda
Açamayacağım kiLitLi sandıkLara sürdün sevinçLerimi
Genede karşı koyamadım hep küçük gördün beni
İnsanLardan kaçtım yenilLdim ayakta kaLdım
OnLarında bir darbe vurmaLarından korktum beLkide kim biLir?

Hep düşündüm acaba böyLemi diye.
Bazen yanıLdım bazen hakLıydım.
Her zaman başım dik durdum karşında
İçten içe öLüyordum asLında
Bir sen anLadın benim haLimi
Bir tek sen üzdün şu bedenimi.


KukLacı - Helys
Kullanıcı avatarı
oligarshi
Cin Avcısı
Cin Avcısı
Mesajlar: 163
Kayıt: 24 Oca 2010 13:56
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Aldem

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen oligarshi »

Klasman:Geleceğe Yönelik Hikaye

Karaköy macerası (2010-?)

Yeni bir macera doğuyor gibiydi agay efendi bunu hissediyordu. J.aliyi yanına çağırtı:
-Ali,komutana haber sal birliklerimizi adaya göndersinler Ufkabakan'ın Bilinmezliğini ortaya çıkarsınlar .
Ali:
-Ama efendim ufkabakan çoktan keşfedilmiş bir bölge değilmi?
-Hayır Ali ama İnşallah senin dediğin gibidir ,İnşallah Ufkakaban bölgesi bütün bilinmezliğiyle bizim elimizdedir.
J.ali,komutanın yanına gider:
-Hoşgeldin Ali , hayırdır sen buralara pek uğramazdın.
-SElam olsun komutanların komutanı size agay efendiden haber getirdim.
-Seni dinliyorum Ali
-Komutanım Agah Bey birliklerimizi adaya ,Ufkabakana göndermemizi söyledi ve suratı anlayamadığım bir burukluk içindeydi.
-Peki Ali Agay bey söylediyse bunu elbet bir bildiği vardır.
Komutan Cengaverlerini ufka bakana gönderme hazırlığı içindedir.
Birliklerini adaya göndermiştir.
Birliklerin incelemesi sonucu küçük bir teknenin Ufkabakan a doğru geldiğini görürler teknenin gelmesini beklerler.
Tekne geldiğinde bide ne baksınlar içinde yiyecek ve bir takım eşya.
Adadaki ajana giderler ve sorarlar.
-Efendim buda ne demek oluyor hiç birşey anlamadık siz yıllardır buradasınız, bildiğiniz bişiyler varsa lütfebn söyleyin.
-Yıllardır yaptıklarına gözümü yumdum ama gördümki bunların amacı Eminönüne gelmek ve burada organize olacaklar.
-Kimler efendim kimler.
-karaköyden gelenler ..!!



Agaybey duyduklarına hiç şaşırmamıştır ama suratı dahada buruklaşmıştır.
-Demek çok yakındalar ufkabakana Yönetimsiz bir tekne gönderdiklerine göre çok yakınnndalaaaaar..
Balıkçı idris agahın yanına gelir :
-Efendim, teknemle balığa çıkmıştım birazcık açılayım dedim bide ne göreyim Büyük bir şehir, Tepesinde karabulutlar dolaşıyor,yaratık sesleri geliordu sanki hepsi bir intikamın peşindelerdi ve ölmüşçesine haykırıyorlardı.
-İdris batık gemiyi tamir edebilirmisin o bize lazım olucak onlar gelmeden biz gitmeyiliz, J.aliyi çağırın bana.
Ali-Buyrun efendim
-İdrise yardım edin adam tutun batık gemiyi tamir edin, komutanada haber sal çok kuvvetli birlik toplasın sende Eminönü Cengaverlerine yani Büyücüleri şifacıları Savaşçıları organize et hepsi hazır olsun .
-peki efendim.



Batık gemi hazırdır ,Birlikler ve Eminönü cengaverleri yavaş yavaş gemiye binerler İdris yönetimindeki gemi karaköye doğru Gitmektedir...


Oligarşi-Oligarşix

Bütün arkadaşlara başarılar..
* Ya bir yol bul, ya bir yol aç, yada yoldan çekil.

2007 - ?
Kullanıcı avatarı
YasinKocamanca
Yasemin'in Gözcüsü
Yasemin'in Gözcüsü
Mesajlar: 1208
Kayıt: 18 Eyl 2010 01:52
Sunucu: Kuklacı
Klan: Lodos
Lonca: Life And Death

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen YasinKocamanca »

Klasman:Geleceğe Yönelik Hikaye

Hidra Eminönünü Basıyor

Ayak sesleriyle uyanıyor İstanbul , sabahın o ayazında ne olduğunu anlamayan halk jandarmanın ateş sesleriyle kulakları cınlanıyor.Uyananlar görüdklerine bir ütrlü inanamıyorlar hidra eminönüne gelmeyi başarıyor herkes bunun sorumlusunu arz ve lodosun kavgasına bağlarken agah efendı birşeyler yapılmasının gerektiğini düşünüyor.Agaha efendi teşkilatın tüm cesur savaşçılarını bir araya topluyor hidra cami ve mısır önüne kadar ilerliyor ve kimse onu durdurmayı bir türlü başaramıyor teşkilatın cesür üyeleri lodos kalesinde toplantı halinde birbirleri arasında birşeyler tartışıyorlar fakat ismet susunnn diye bağıryor ve giriyor söze....Eğer arzlar ile iş birliği içinde olmaz isek tüm insanlık tarihinin nesli tükenecektir büyük kıyametten sonra ki en büyük tehdit budur bunu herkes böyle bilsin ve şimdi teşkilatın neferleri hazırmsınız hidrayı eminönüden kovmaya ??Tüm Lodoslar birleşip arzlar ile msır çarğısında toplanıyor tüm halk sığınaklara yönelndiriliyor hidra ne var ne yok yıkıyor her yeri talan ediyor ve İşte lodos ve arz birleşti büyük güç hidraya karşı savaşmaya gidiyor Sonunda yeraltının yenilmezi hidra eminönüde öldürülüyor bir kez daha lodos ve arz'ın gücü ortaya çıkıyor...Tüm istanbul sakinleri barış içerisinde yaşamın zorluklarına dayanıyor.

Yasin Kocamanca
Yasin KOCAMANCA

Video Adresiniz www.ikvvideo.web.tv HİZMETİNİZDE !

http://ikvvideo.web.tv/
Kullanıcı avatarı
sentepeLi
Cin Avcısı
Cin Avcısı
Mesajlar: 171
Kayıt: 08 May 2010 12:39
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen sentepeLi »

Her tarafı kaplamış bir sessizlik
Herkez de var bir bezginlik
Yorulmuş İstanbul Aşıkları
Herkez ağır ağır çekiyor ızdırabını

Azab ,ızdırap her yerde
İnliyor insan oğlu sessizce
Herkezde bir sıkıntı
Tutamıyor içinde

Her yerde kan kokusu
Herkezin var bir umudu
Vurgun yedi İstanbul ' lu
Herkeste yalnızlık tutkusu

Bu zelzelede aşık olmuş insanoğlu
Bir türlü söyleyemiyor bu duyguyu
İkisinin de aklındaki tek şey
Ölümüne sevmektir İstanbulu

Eser Türü : Şiir
Lonca BETA

BETADAN Beri Eminönü

Kımse yokken biz vardık ;)

BETADAN bana son yadigar :[img]http://i1009.hizliresim.com/2010/9/29/1278.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
faysbok
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1761
Kayıt: 27 Tem 2010 06:32
Sunucu: Tılsım
Klan: Lodos

Re: İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)

Mesaj gönderen faysbok »

faysbok yazdı:
O da ney


Eminönüyü taş kanatlar bastığından beri kimse mısır çarşısına giremedi bu olay korkutucuydu bu ucu sivri taştan kanatlı yaratıklar neredeyse Eminönüyü fed edecekler sonra yakın dost olan arz lodos birlikleri bir yol bulup toplandılar konuştular kararlaştırdılar ve karar alınmıştı son çare bu yaratıklara büyük bir ordu ile saldırmaktı arzlar şehrin sağından lodoslar ise soldan jandarmalarsa arkadan şehrin sakinleri ise önden saldıracaktı ama taş kanatların efendisi olan Bronz ve ondan üstün olan Kadim hidra denilen 2 kafalı ejder benzeri yaratık oldugundan perde umut yoktu taş kanatların en az 3000 tane oldukları düşünülüyor bu yaratıklar nerden gelmiş bilen yok ancak bir efsaneye göre bu yaratıklar bir kapsülle meydana gelmişler…
Saat 03.42
Savaşa dakikalar kaldı korkudan insanların kalp atışları şehirde yankı yapıyordu ve vakit gelmişti ve lodos ve arzlardan işaret geldi jandarmalar tetiği çekti insanlarsa zırhları donandı ve işaret geldi her yönden saldırdılar yaratıklar ortada kalınca ne oldugunu anlayamadılar ama oda ne tam ortalarından taş kanatlar ürüyor nasıl olur herkes şaşırmış bir şekilde savaştılar İsmet Bey koşar adımlarla önüne geleni kesti ve o dev Bronzu kesti ardından savaşın en güçlü yaratığına geldi sıra Handan Hanım bağırarak İsmet dedi koşarak yanına gitti ve şu sözleri söyledi;

-Eski dostum ölüme gidersen bende gelirim onca yıl beraber omuz omuza savaştık bu yaratıkmı bizi korkutacak sen gidersen bende gelirim

-Peki, eski dostum

İsmet bey kalın bir sesle haydi bakalım diyerek handanla koşar adımlarla kadimin üstüne gittiler İsmet Bey yaratığın bacaklarına kılıç sallayarak kesti ve onun dizlerinin üstüne çökmesini başardı Handan ise kolundaki arbelat ile göğüs bölümüne oklar fırlattı ardından İsmet Bey de yaratığın kafasına atladı ve kafalarını ortadan ikiye ayırdı ve onu ölüme gönderdiler onun varlığıyla yaşayan taş kanatlardan an içinde öldüler ve şehir temizlenmişti ve ölü sayısına geldiğinde ise lodoslardan 183 arzlardan 191 jandarmalardan ise sadece 4 kişi sağ kalabilmişti şehir güvende idi ama ve şehir huzur içinde yaşadı…


Gizlenmiş İçerikGöster
Tılsım İlkersavaşçı
[/b][/i][/color]
Resim
Kilitli