2. sayfa (Toplam 8 sayfa)
Re: Serinwizard & Serinplay Günlüğü [Eminönü]
Gönderilme zamanı: 07 Kas 2017 10:28
gönderen vahdet
inşallah sıkılıp bırakmazsın ve son göreve kadar kitap gibi okunur
Re: Serinwizard & Serinplay Günlüğü [Eminönü]
Gönderilme zamanı: 07 Kas 2017 22:36
gönderen BayTerapi
Tek kelim ile harika Aykut, severek takip ediyoruz.
Re: Serinwizard & Serinplay Günlüğü [Eminönü]
Gönderilme zamanı: 08 Kas 2017 01:20
gönderen IIASiLKANII
Harika! Eline emeğine sağlık Devamını itina ile bekliyor olacağız
Re: Serinwizard & Serinplay Günlüğü [Eminönü]
Gönderilme zamanı: 08 Kas 2017 09:50
gönderen Silverstreak
Güzel olmuş ellerine sağlık. Heyecanla devamını bekliyorum
Re: Serinwizard & Serinplay Günlüğü [Eminönü]
Gönderilme zamanı: 09 Kas 2017 21:05
gönderen Serinplay
TILSIM
Bugün yeni görevlere hazırlanmak için daha güçlü yaratıklar üzerinde büyülerimi denedim ve biraz daha tecrübe kazandım.
Artık hazırdım.Yasemin Teşkilat adına çetecilerin mekanına bir baskın düzenlersem sorun olmayacağını söyledi.Onlar bu işin dışında kalacakmış. Gerekli bilgileri aldım ve Teşkilat'tan deneyimli bir nefer dostum ile beraber çetecilere bir baskın düzenlemeye gittik.
Çetecilerin icabına baktık ve sonunda çıkmaz bir sokağa geldik.Bizi karşısında gören Elebaşı biraz afalladı.Sanırım buraya kadar gelebileceğimizi tahmin etmiyordu.Adamlarının etrafa dağılmış cesetlerini görünce yalvarmaya başladı.
Eğer istediğimiz bilgileri verirse yaşamasına izin vereceğimizi söyledik.
Hemen başladı ötmeye.Gizemli kişi bir süre önce madalyonu da alıp mezarlığa gitmiş.Orada bir taşa dokunmuş ve bir anda yok olmuş.İşler iyice enteresan bir hal almıştı.
Arzuhalci'ye gidip olan biteni anlattım."Demek bir taşa dokunup ortadan kaybolmuş.Sanırım o taşın ne olduğunu biliyorum" dedi ve Sahaf Necmi'den aldığı kitabı açıp bana bir resim gösterdi."Bu bir ruh taşı olmalı.Mezarlıktaki ölü ise bu taşı koruyan bir bekçi olmalı." dedi.
Bana doğru yaklaştı ve "Bu ruh taşının nereye çıktığını öğrenmemiz gerek.Açıkçası karşımıza masum bir yerin çıkmasını beklemiyorum.Karar senin." dedi.Bu konu hakkında artık benimde merakım artmıştı.Zaten Teşkilat maskesi altında bu işleri hallediyordum.Arzuhalci de iyi para veriyordu.Ve görevi kabul ettim...
Arzuhalci bana ruh taşını kullanabilmek için gerekli sözcükleri öğretmeye başladı.Sonra elime bir fotoğraf makinesi verdi.Benden ruh taşının çıktığı yeri fotoğraflamamı istedi.Nasıl geri döneceğimi sorduğumda "içeride dönüş için bu taşın bir benzeri olmalı.Onu bulmalısın" dedi.
Şu sözcükleri kısık sesle tekrarlayarak , içimdeki belirsiz korkuyla mezarlıktaki ruh taşına doğru gittim.Mezarlıktaki ölülerin arasından geçip taşa dokundum ve Arzuhalci'nin ezberlettiği sözcük dizisini söyledim.
Bir anda kendimi başka bir yerde buldum.Etrafta iskeletler , mezarlar , mızraklar , kalkanlar vardı.İçimi bir sıkıntı kapladı.Sanki uzun bir zaman boyunca bu yere hiç bir canlı ayak basmamıştı.
Hemen bu yeri fotoğraflamaya ve diğer ruh taşını aramaya başladım.Karşıma çıkan iskeletleri ve örümcekleri öldürerek yoluma devam ettim.Dikkatimi çeken şeylerin fotoğrafını çektim.Ve sonunda bir odaya ulaştım.Karşımda ruh taşını görünce rahatladım.Hemen çıkıp fotoğrafları Arzuhalci'ye götürdüm.
Arzuhalci fotoğrafları inceledi.Biraz karanlık çıkmıştı ama o buranın bir Eski Roma labirenti olduğunu anladı.Bu labirentler genelde bir şeyi korumak için yapılırdı.Arzuhalci önceki günlerde bahsettiği içinde kent , tılsım , Philotheos kelimeleri geçen muhafız yeminini tekrar okudu."Bozmaya gelen için tılsımı , yıkmaya gelen için kenti..." Düz bir mantıkla bu labirentin bir kenti veya bir tılsımı korumak amaçlı yapıldığını anladık.Arzuhalci elime bir kağıt ve bir kalem tutuşturdu.Benden gidip labirentte biraz daha araştırma yapıp , dikkatimi çekecek bir yazıyı not almamı veya bir sembolü çizmemi istedi.Bu tür labirentlerde çok sayıda gizli geçit olabilirmiş.Gözlerimi dört açıp şu labirenti iyice araştırmalıyım.
Labirentte bir o yana bir buyana giderken kalabalık bir gruba denk geldim.Hemen kaçmaya başladım.Labirentte kaybolmakta istemiyordum ama ölmektense kaçmak daha iyidir.Kaçarken ayağım bir taşa denk geldi ve örümcek şeklindeki bir kayanın üzerine düştüm.Bir anda kendimi karanlık bir yerde buldum.Ayağa kalkıp ileri baktığımda her yerin örümcek ve akrep kaynadığını gördüm.
Hiçbir yerde çıkış göremedim.Tek çare olarak hızla koşmaya başladım.Sanki hiç sonu yokmuş gibi uzun bir yoldu.Sonunda karşıma bir taş çıktı.Üzerinde birşeyler yazıyordu...
Hemen bunları kömür kalemimle kağıda geçirdim ve biraz ilerideki önündeki örümcek şeklindeki taşa bastım.Tekrar labirentin içine döndüm.Burayı hatırladım ve hemen dönüş yolundan geri gittim.Ruh taşına ulaşıp dışarı çıktım.Kağıdı Arzuhalci'ye götürdüm.
Arzuhalci yazan metni tercüme etti."Bizler daimi tanıklarıyız , hep var olacak kentimizin , şimdi ve kıyamette..." diye okumaya devam etti.Bu ipuçlarıyla dolu bir metindi.Arzuhalci bu metinden "Oradaki iskeletlerin buranın muhafızları olduğunu , Philotheos'un da onların baş muhafızı olduğunu" çıkardı.Metinde geçen "akrep'in büyüsü akrepten koruyan ve tamamlayacak olan diğerlerini" ifadesi kafasını kurcaladı.Bu tılsım her neyse çok değerli bir şey olmalı.Arzuhalci gittikçe meraklandı ve bana tekrar labirente gidip buranın bir yere çıkıp çıkmadığını araştırmamı istedi.Aslında üstü kapalı bir şekilde bu labirentin koruduğu şeyi bulmamı istedi.Orası çok tehlikeli olduğu için güvenilir arkadaşlarımdan destek almamı istedi.Zaten tek başıma bir labirentte kaybolmak istemem.Son olarak "He , unutmadan al şu ödemeni" dedi.
Tekrar labirente gittim.Teşkilat'tan bir dostumu yanıma aldım.Bana "burada ne işimiz var bizim ? Teşkilat'ın bundan haberi var mı ?" dedi.Bende "Sorun yok" dedim.İyi dost olduğumuz için bana güveniyordu ve fazla soru sormadı.Ve yolumuza devam ettik.
Saatlerce labirentte dolaşıp durduk ve sonunda büyük bir salona vardık.Bir anda bize doğru kalabalık bir grup iskelet koşmaya başladı.Salonda bir ses yankılandı. "Feles ! Caedete!" diye bağırıyordu.Sesin kimden geldiği öğrenmeye çalıştım ve uzakta duran daha iri bir muhafızın mızrağıyla bizi işaret ettiğini gördüm.Arkasında dev bir akrep heykeli vardı.Bu kalabalıkla baş etmek zordu bu yüzden hemen oradan uzaklaştık.Doğruca çıkışa gittik.Gidip Arzuhalci'ye gördüklerimi anlattım.
Arzuhalci bu mızraklı kişinin onların başı olduğunu söyledi.Sanırım Philotheos ile karşı karşıya gelmiştik.Arzuhalci akrep heykelinin ne olduğunu çok merak ediyordu.Philotheos zaten ölü olduğu için onu etkisiz hale getirmenin bir sakıncası olmayacağını söyledi.Gidip en güvendiğim kişilerden bir ekip kurmamı ve Philotheos'u öldürmemi istedi.Daha sonra üzerinde taşıdığı eşyaları incelememi istedi.Eğer bu görevi başarabilirsem bana çok büyük bir ödül vereceğini söyledi.
Aklımda hep şu vereceği ödül vardı.İşin tehlikesinin boyutunu pek idrak edememiştim.Yine Teşkilat'tan yakın dostlarımı yardıma çağırdım.Salona vardık ve Philotheos yine üzerimize adamlarını saldı.Onları yendikten sonra baş muhafız ile karşı karşıya geldik.
Bizi gerçekten zorladı.Bazı arkadaşlarım mızrak yaralarından dolayı zor anlar yaşadı.Ama sonunda kazanan taraf biz olduk.Philotheos savaşırken yere düştü.Bu fırsattan yararlanan savaşçı arkadaşım hemen kellesini aldı.Philotheos'un üzerini araştırdım ve önemli olabilecek herşeyi çantama koydum.Akrep heykelinin de bir fotoğrafını çektim.Ardından labirentten çıktım ve Arzuhalci'ye gittim.
Arzuhalci fotoğrafı inceledi.Bu heykelin bir tılsım olduğunu söyledi.Heykelin gözlerinden biri eksikti.Resmi dikkatli incelediğinde eksik olan gözün olduğu yerde hançer izleri olduğunu fark etti.Sanırım bizden bir adım önde olan o kişi , bizden önce buraya gelmiş olmalı.Ama buraya kadar tek başına nasıl gelebilmişti ? Evet şu mezarlıktaki ölüden aldığı madalyon ! Onun sayesinde olmalı."Feles , Caedete!" hırsızı öldürün anlamına geliyormuş.Belkide bu emrin akrebin gözünün çalınması ile alakası vardı.
Arzuhalci "Belkide bu tılsım şehri akreplerden koruyordu.Ve tılsım korunamadığı için artık çalışmıyor.Bu da etrafta gezinen bunca akrebi açıklayabilir" dedi.Arzuhalci düşündükçe düşündü ve sonunda "Galiba biraz dinlenmeliyiz dostum" dedi."Az kalsın sana vereceğim ödülü unutuyordum.Işık Hanım'dan alabilirsin.Beğeneceğine eminim" dedi.
Işık Hanım'a gittim ve ödülümü aldım.Işıl ışıl parlayan , çok nadir bulunan madenlerden yapılmış bir şaheserdi.Bu bir "Anka" asaydı.
Böyle büyük bir ödül kazanacağımı hayal etmiyordum ama bunu hak etmiştim.
Bugün ölümle yüzleştim.Karanlık ve ürkütücü bir labirentte nereye gideceğimi bilmeden bir şeyler aradım , durdum.Yanlış bir işe mi bulaştım ? Teşkilat bu işe ne der ? Bilemiyorum.Bildiğim tek şey yeni asamı alıp çarşının önünden geçerek diğer neferlere sağlam bir hava atacağımdı.
Artık dinlenme zamanı.Arzuhalci'nin yarın bana daha fazla soru ile geleceğini biliyorum...
Serinwizard
9.11.2017
Bugün bana görevlerimde yardımcı olan BayTerapi (JEREMAİN) dostuma ayrıca teşekkür ediyorum.