İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Sonuçlandı! - 18.10.2010

İKV Dünyasına yönelik etkinlikler ve etkinlik önerileri
Kilitli
Kindar
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 331
Kayıt: 04 Ara 2009 19:52

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Sonuçlandı! - 18.10.2010

Mesaj gönderen Kindar »

Merhaba İKV,

14.10.2010 Tarihinde sonuçlanan ve ilgi ile takip edilen "İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması)" nın galipleri belli oldu!

Yarışma dahilinde bulunan tüm eserler; eser sahiplerine müteakip olmak üzere ayrı ayrı değer taşıyordu. Bizler de tüm bu değerlerin içerisinde yalnızca ikisini ödüllendireceğimizi bildirmiştik.

Katılan tüm İKV Gönüllü'lerine ayrı ayrı teşekkür ediyor ve sözü fazla uzatmadan İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) galiplerini sizlerle paylaşıyoruz.


İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Galibi (birinci): Kullgeretta (Geleceğe Yönelik Hikaye)

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) İkincisi: Kafkasbey- Tablodaki Hatıralar (Şiir)

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Mansiyon: Patasana- Hayat şarabın şişesinde (Geleceğe Yönelik Hikaye)

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Mansiyon: Rzakeskinn- Bir Harf Kadar İstanbul'um (Şiir)

Kazanan eserler, aşağıda mevcuttur.

İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) 1. olan eser için, (Kullgeretta)
Gizlenmiş İçerikGöster
Öğretmen Şefik derste öğrencilerine Meteor Bölgesi hakkında bazı bilgiler vermiş ve okul binasının önüne hava almaya çıkmıştı. O anda “Havadiiiiiiiisss !!!” diye bağıran genci durdurdu ve ne olduğunu sordu. Genç hızlı bir şekilde “saldırı var” diyip tüm hızıyla koşmaya başladı. Öğretmen Şefik, Lodos Klanının kurucu lideri rahmetli Gediz Bey’in kardeşiydi. Aralarında 2 yaş vardı. O klan macerasında abisini yalnız bırakmış ve o günden sonra bir defa görüşmüş akabinde ki büyük savaşta abisini kaybetmişti. Balyoz Nazım ise ona tam bir abi gibi davranmış ve onun Şifa Yurdunda eğitim alması için yakın dostu İstanbullu Selim Bey ile görüşmüştü. Burada şifa ilmini anlamış ve bir keresinde Karaköy’e Galata ve Teşkilat ortaklığında casusluk için girmiş ancak burada yaşadığı bazı tehlikelerden güldüren yöntemlerle kurtularak lakabı Tele Şefiğe çıkmıştı. Tele Şefik daha sonra Kadim Hidra savaşındaki manzarayı gördüğünde ailesiz kalan çocuklar için bir eğitim kurumu oluşturdu. Terk edilmiş sağlam binaların içini düzenleyerek yan yana 2 binayı okul haline getirdi ve İstanbul halkına vefasını kimsesiz gençleri eğiterek bilgilendirerek gösterdi.

Şefik Öğretmen ne olduğunu anlamak için babası Cemil Bey’in yanına gitti. Babası öğretmenliği bıraktıktan sonra Meclis’e katılmıştı. Beraber Agah Bey’in yanına uğradılar. Agah Bey isterse kendileriyle gelebileceklerini ve son haber hakkında bir toplantı yapılacağını söylemişti. Nitekim onlarda Agah Bey ile toplantıya katıldılar. Toplantı Masasında Agah Bey, Komutan, İstihbarat Subayı, Cemil Öğretmen, Şefik Öğretmen ve her ne kadar Teşkilattan olmasa da Arzuhalci bulunuyordu.

Agah Bey söze girdi …

“Sevgili dostlarım…
Duyduğumuza göre Çemberlitaş ve Beyoğlu kuşatma altına alınmış. Kuşatmadan kastım kolay kolay hiçbir gücün karşı gelemeyeceği büyüklükte bir ordu. Kuşatmacılar hakkında verilen bilgilerde birçok filin üzerindeki okçular, birçok yaya ve süvari birliği var. Ancak öğrendiklerim arasında Khşayârşân şeklinde bir notun bu yarı ölü ordunun temsilcileri vasıtasıyla savunma güçlerine ulaştırıldığını öğrendik. Notta “Khşayârşân sizin efendinizdir. Önünden çekilin sizin deyişinizle İstanbul şehri onun olmalıdır”. Yazıyor.”
“Efendim bir dakika” şeklinde söze girdi Arzuhalci ve devam etti. “Khşayârşân denen adam Hakhamaniş İmparatorluğunun kralıydı.Bu İmparatorluk İrani İmparatorluklardan olup Pers,Med ve Elam askerleriyle korunmaktadır. Büyük ihtimalle aralarında 10.000 Ölümsüz adıyla anılan efsanevi bir birlik olmalı yada en azından bu birlikten bir parça. Onları yenmenin yollarından bahsedecek olursak da eğer yanlış hatırlamıyorsam Khşayârşân ünlü Yunanistan seferinde Greklerin uzun mızraklarına ve etkili miğferlerine karşı başarısız oldular.”
Komutan ekledi ve sustu “Birde Phalanx denilen sıkı savunma tekniğini kullanmak onlara karşı büyük avantajdır. Dar alanlarda şansları zaten yok. Yükleri ağır ve hareket hızları bize göre çok yavaş olacaktır.”
“Peki, sizce Kadim Hidra savaşında bile bize destek olmamış Çemberlitaş ve Beyoğlu’na şimdi yardım etmelimiyiz ?”
“Ne olursa olsun yapmamız gerek Agah bey.. Bugün onlar yarın biz …” dedi İstihbarat Subayı.
Agah bey o anda emir verdi. “Tüm Teşkilat’a Şifa Yurduna,Arz ve Lodos Klanlarına haber verin Kuşatmayı kaldırmaya gidiyoruz !”

ERTESİ SABAH ÇEMBERLİTAŞ…

“Eminönü tarafından büyük bir birlik geliyor. Başlarında Komutan denen şahıs var efendim. Emriniz nedir ?”
“Gidip karşılayın belli ki yardıma geliyorlar. Birde söyle öncü kuvvetlere biraz daha oyalamaya çalışsınlar.”
Aklından Eminönü’nden gelen yardımın faydası olur mu diye düşünüyor bir yandan da kimse bilmese de en eski arkadaşının bu birliğin başında en önde ölüme yaklaşmasını düşünerek kazanmalıyız diye geçiriyordu. 40’lı yaşlara merdiveni dayamış olan Raci Komutan bir taraftan plan yapıyor bir taraftan Beyoğlu’nda ne oluyor acaba diye düşünüyor bir haber bekliyordu.
Komutan ise arkalardan Agah Bey’in onun yanına ulaşmasıyla düşüncelerden aldı kendisini. Agah bey ona çantasında bir kağıt bulduğunu ve okuyamadığını Komutan’ın belki gizli bir haberdir diye ona okumasını istedi. Komutan ilk önce şaşırdı daha sonra ise sessizce fısıldadı “Eğer zorda kalırsan ve tehlikedeysen aklından beni geçir.” Bu isimsiz notun anlamı da neydi ? Agah Bey şaşkın bir yüz ifadesi oluşturmuş ve kağıdı alıp eski yerine dönmeye çalışıyordu. Komutan ise tekrardan düşüncelere daldı. Ağzından sadece bir cümle döküldü “Acaba orda mısın Raci ?”.

AYNI ANDA BEYOĞLU…

İstihbarat Subayı önderliğindeki 400 kişilik birlik değişik yollar yardımıyla Karaköy’e geçmiş ve birazda Fareadamlarla çarpışarak Beyoğlu’na çıkmıştı. Beyoğlu’na girdiklerinde ortalıkta kan kokusu eşliğinde çeşitli cesetler gördüler. Aralarında Hain ırk fareadamlar,İnsanların yan yana cesetleri vardı. Birliklerin meydana gitmesini emretti ve yanına 20 kişilik bir tespit grubu alıp ara sokaklara daldı. Bir sokağa girdiklerinde kılıç kalkan sesleri işittiler ve hızla oraya yöneldiler. Manzarayı gördüklerinde ne yapacaklarını şaşırdılar. Yapılı ve kaslı 10 kadar cin (ki boyları 2 metreyi buluyordu.) fareadam ve insanlardan oluşan 4 kişilik gruba saldırıyordu. Subay yerinden ok gibi fırladı ve Cinlerle olan mücadeleye dahil oldu. Küçük birliği de onunla beraber saldırıya geçmiş ve sayıları onların 2 katından fazla olduğu halde 7 kayıp vermişti mücadelenin sonunda.
Hemen oracıkta bu 4 kişilik birliğin etrafını sardılar ve Subay sormaya başladı ;
“ Bu cinler anormal derecede büyük sanki 4 cin üst üste konmuş. Bunlar buraya nasıl geldi ? Birde buradaki savunma güçleri tam olarak nerede ?”
2 İnsandan daha genç görüneni cevapladı ;
“Savunma güçleri dağıldı. Ara direnişlere geçtik ancak birçok bilgili fareadamda ailelerine ve kendilerine ileride zarar gelebileceğini düşünerek bize destek veriyor ve direnişe katılıyor. Bu cinler bizim için normal boyutlardalar. Ama bu cinler özel bir Cin çetesi üyesi ve Araplar buraya saldırınca fırsattan istifade yağmaya ve düşmana yağcılık yapmaya uğraşıyorlar.”
“Khşayârşân Ordusu demek istedin herhalde ? Yani İranlılar.”
“Her neyse bayım. Yolumuz burada ayrılıyor yardım için teşekkürler.”
“Durun bakalım bu kadar basit değil ! Eminönü’nden sizi korumaya geldik ve kuşatmacıların yerini bile söylemiyorsun.”
“Kuşatmacılar 1000 kişi civarında ve 150 kişilik bir birliğimiz eğer ölmediyse hala burada inatla çember içinde savaşıyor. Yerleri ise meydan. Eğer yaşıyorlarsa Komutanımızın adı Malik Komutan ancak bu ölümcül girişim planı sonrasında Deli Malik olarak anılır oldu. Zaten başarılı olurlarsa işaret fişeği atacaklar ve tüm direnişçiler Meydan’da düşmana taarruz edecek.”
“Meydan mı ? Toparlanın Meydan’a dönüyoruz. Birlik Tehlikede.”

AKŞAM SAATLERİ ÇEMBERLİTAŞ…

Raci Komutan bağırıyordu “Siperlereeee ! Siperlereeee ! Öncü Birliklerin savunması kırıldı hızla yaklaşıyorlar. Menzile girdikleri anda ATIŞ SERBEST !!!”
Teşkilat Komutan’ı ise gayet sakin bir şekilde arkasını dönüp yardımcılarından birisine seslendi “Handan Hanım geldimi ?”
Yardımcısı hızla yanıtladı “Geldi efendim. Dediğiniz gibi büyücüleri binaların tepesinde pusuda bekliyor.”
“Tamam. Kulağınız her an Balıkçı İdris’ten gelebilecek bir habere karşı hazır olsun.”
“Emredersiniz, Komutanım.”
Raci Komutan ise bu sakinlikten sinirlenmiş ve Komutan’a çıkışıyordu. “Kalksana be adam arada 1 kilometre bile kalmadı. Filler pestilini çıkartsın mı istiyorsun ?”
Komutan kendinden emin bir şekilde yanıtladı “Raci, korkmana gerek yok. Pestilim çıkacaksa senin yanında çıkacak. Kaybedecek neyimiz var ki ? Burda ölmezsek yorgun argın, yaralı ve sayısı nerdeyse yok denecek kadar az ordumuz kalınca Kadim Hidra zaten ininden çıkıp güzel bir ziyafet çekmek ister kendine. Öylede böylede öleceğiz !”
O sırada arada sadece 400 metre mesafe kalmıştı. Çok hızlı bir şekilde yaklaşıyorlardı ama daha şimdiden savunma güçleri kayıp vermeye ve verdirtmeye başlamıştı. Bu belki buradaki son savaş olacaktı ama beklide Beyoğlu kurtulduğunda İstanbul için bir umut kalabilirdi. Ancak ya Beyoğlu kurtulmazsa diye düşündü Agah bey ve oturduğu iskemleden kalktı ve Komutan’a doğru yaklaştı. Ölüme sadece 200 metre kalmıştı…

BEYOĞLU’NDA SON DURUM …

Subay ve minik birlik Meydana vardığında İsmet Bey ve Lodos Muhafızlarıda yeni yeni Meydan’a yaklaşıyordu. Ancak Subay’ın birliği çoktan savaşa başlamış ve büyük oranda dağıtılmıştı. Etrafta canını kurtarmak için kaçışan askerler vardı. Gerçekten çok güçlü bir birliğe karşı savaşacaktı Subay. Bir saniye tereddüt etmeden saldırıya geçti küçük birliğiyle. O sırada İsmet Bey ve Yardımcılarıda Meydan’a çıkmış ve manzarayı görünce taarruz emri vermişti. Büyücüler hızla meydandaki yüksek yerlere çıkmaya başladı. Savaşçılar önde Şifacılar ise savaşçıları korumak amacıyla koşturuyordu.Şifa Yurdu birlikleride Lodos ve Arz klanlarıyla birlikte 2 parça halinde 2 bölgeye birliklerini yollamıştı. Meydandaki Şifa Yurdu üyeleri arasında Şefik Öğretmen gibi önemli isimlerde vardı. Güçlü zırhları ve büyük kılıçları ile dikkat çeken Khşayârşân’ın orduları, Uzun,Hafif,Sağlam ve Keskin Teberli Özel Lodos Muhafızları karşısında bir bir dökülüyordu. Subay ise ortayı yarmayı eğer fişek bulabilirse ateşlemeyi düşünüyor düşündükçe daha hızlı ve güçlü hamlelerle bir bir rakiplerini yığıyordu yere. Bir ara orta yarılmış gibiydi ve orada 10 kadar kişinin kılıçları hazır savunma halinde beklediğini gördü İstihbarat Subayı. Aklından “bunlar böyle ne yapıyor ?” diye geçirdi ve tam bu sırada ortayı yararak bir anda içeriye o 10 kişinin arasına dalarak bağırdı etrafa “DELİ MALİKKKKK ! Fişeği ateşleyinnnn !!!” . O anda sakallı bir adam sakin bir şekilde eğildi ve yerden aldığı fişeği anında ateşledi. Sonra ise Subay’a dönüp “O benim” der gibi bir bakış attı. İstiklal Caddesinden ve etraftan koşmaya başlayan birçok direnişçide artık saldırıya katılıyordu. Büyük bir hızla önde Lodos Muhafızları arkada ise direnişçilerin kiminin attığı taşlarla kiminin elinde bıçağıyla sopasıyla öne geçmeye çalışması, Büyücülerin bulundukları yüksek yerlerden çok önemli keskin büyü atışları yapmasıyla düşman git gide dağılıyor ancak ölene kadar savaşmayı seçiyordu. Artık düşman sayısı 100’ün altına inmişken geri çekilerek savunma yapmaya başladı. Saldırı yapmıyorlardı. O anda İstihbarat Subayı, Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’de düşmanın savaşacak gücü kalmaması nedeniyle gitmeleri için onlara zaman verdiği gibi bir eda ile bağırdı “Konumunuzu koruyun. Saldırı olmadıkça saldırmayın!” diye bağırıyor ve Beyoğlu’nu kurtarmanın ve düşmanın artık gözden kaybolmasının güvencesi ile birliklerinin bir kısmını buraya yardıma bırakarak yaklaşık 150 askeri ayrıca İsmet Bey ve Tele Şefik önderliğindeki Lodos ve Şifa Yurdu birlikleri ile Eminönü üzerinden Çemberlitaş’a desteğe gidiyordu.

ÇEMBERLİTAŞ KUŞLUK VAKTİ …

Geri Çekilinnnn ! Geri Çekilinnnn ! diye bağırıyordu Komutan. Agah Bey zaferden umudunu kesmiş ve artık ne kadar askerin yaşamı kurtulursa o kardır diyerek geri çekilme emri vermişti ancak düşman onları takip ediyor kayıplar verdirtmeye devam ediyordu.
Handan Hanım’ın büyücüleri ilk başta yola zarar vererek fillerin hızını düşürmüş ancak okçuların saldırılarında dirençlerini kaybetmişlerdi. Buda düşmanın hızının yeniden artmasına neden oldu. İlk 2 siperde bayağı yüksek direniş olsa da sonraki siperler çok kısa sürede düştü ve sonucunda bu geri çekilme olayı yaşandı. Tam bu sırada Agah Bey kağıtta yazanları hatırladı. “Eğer zorda kalırsan ve tehlikedeysen aklından beni geçir.” Kimdi bu diye düşünüyordu Agah Bey. İlk önce aklına eski dostu Selami Kelaynak geldi ancak o kayıptı. Daha sonra aklından Kuklacı burada olsaydı çok farklı olurdu diye düşündü.
Birkaç dakika sonra Komutan bağırdı. “Agah Bey Taş kanatlar geliyor sıkıştık.” Agah Bey hızla düşünüyordu. Taş kanatların burada ne işi var ki ? Nerden haber aldılar diye düşündü ve Komutana seslendi. “Tüm hızla geri çekilmeye devam edin !” Ancak Taş kanatlar onların tam üstünden geçmiş ve saldırmamıştı. En önde Büyük Bronz Taş kanat’ın tüm ihtişamıyla ilerlediğini hissetti. Ama o ölmüş olmalıydı ? Kendisi kanıtları görmüştü. O bunları düşünürken Taş kanatlar düşman birliğinin üzerine havadan kızgın taş parçalarını atıyor ve kimi zaman aralarına dalıp 5-6 kadar düşman askerini gökyüzüne çıkarıp havada parçalıyor yada direk kaldırıp aşağıya atıyordu. Agah Bey şimdi anlamıştı asıl durumu. Demek ki onlara yardım eden kişi Kuklacıydı. Ama bunu niye yapıyordu ? Agah Bey bunları sonra düşünmek üzere bir anda bağırdı. “HÜCUUUUUUMM !!”

Bir anda tüm birlikler şaşırmış Agah Bey’in tek başına kör haliyle düşmana koşusunu görünce taarruza geçmişti. Ancak onlar düşmana ulaşana kadar sayıları insanların 10’da birine denk Taş kanatlar düşmanı bozguna uğratmış gerisin geri kaçırıyordu. Agah Bey her ne kadar gözleri görmeyen bir insan olsa da gönlüyle görüyordu. Düşmanın kaçtığını hissettiğinde elini havaya kaldırdı birlikleri durdurdu ve yaşından beklenmeyecek bir ses tonuyla zafer çığlığı attı. Birlikler zafer coşkusuyla bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. Taş kanatlar ise geriye dönüyordu. Büyük Bronz Taş kanat Agah Bey’in tam önüne indi ve “EFENDİMİN EMRİYLE” şeklinde sözüne başladı “ Kuklacı biz Taş kanat ırkını yaratırken çok değişik bir amaç güdüyordu. Sonuç olarak Efendimizin istediği oldu .” diyerek Agah Bey’in elini sıktı ve hızla sürünün en önüne doğru ilerledi. Birlikler ise Taş kanatlar’ın gözden kayboluşunu izledi ve coşku içinde Eminönü’ne doğru ilerlemeye başladı. Yeni Camii önüne geldiklerinde İstihbarat Subayı’nında burada hazırlandığını gördüler. Büyük bir zafer coşkusu ortalığı kapladı ancak bu İstanbul’un kazandığı bir savaş değildi. Düşman yakın bölgelere dağılmış ve artık onlarla da uğraşmak zorunda kalınacaktı. Kıyamet belki de yeni bir macera getiriyordu. Ayrıca bahsetmekte fayda var ... Gediz Bey’in kardeşi, Cemil Öğretmen’in oğlu olan Tele Şefik Beyoğlu’nda ağır yaralanmış ancak Eminönü’nde iken hayatını kaybetmişti. Sadece o değil nice kahramanlarda bu savaşta hayatını kaybetmişti. Az öncede demiştim ya kıyamet yeni bir macera getiriyordu.

Peki ben kim miyim ? Boşverin ben sadece İstanbul’un her keşfinde her sorununda en önde giden çılgın bir adamım.


İKV GÖNÜLLÜSÜ
İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) 2. olan eser için; (Kafkasbey)
Gizlenmiş İçerikGöster
Tablodaki Hatıralar

Yer; Eminönü yıkılmış Galata köprüsü...

Usulca ağartıyor akşamı ağır ağır batan güneş
Yorgun dalgalara çökmüş altın ışıklar

Hâlâ nazlı gözleri var İstanbul'un
Ben hâla ona sevdalı...

Derin bir nefes alıyorum bu güzel tablodan
Yorgun gözlerimi çevirip, yıkık binalara bakıyorum...

Hatırlamak acı veriyor geçen seneleri
Yıkımın getirdiği amansız savaşlarla geçen...

Tam ortasındayım, o İstanbul adındaki
Bir yanı muhteşem, bir yanı gazap dolu tablonun...

Anılarda kaybolan zihnimde
Gelip geçen yiğitleri hatırlıyorum...

Kimler gelip kimler geçti bu şehirden
Kan kokusunu tadıp peşinden gidenler...

Saklı dünyalara amansız yolculuklarla
Aniden yitip giden büyük kudretler...

Güzel olan her şeyi savunurken ölenler...

Nasır tutmuş ellerime bakıyorum
Onca savaşın ardından yaşlanan gözlerimle...

Acımazsız, yıkım dolu İstanbul'un onu benden aldığını
İyi olan herşeyi onun güzelliğinde tasfir ettiğimi hatırlıyorum

Handan'ın kızı geliyor aklıma
Düşmanıma aşık olduğumu hatırlıyorum...

Adımın bana ihanetini hatırlıyorum...


Savaş'ın notlarından...
İKV Mini Fan Art (Yazım Yarışması) Mansiyon Eserleri; (Rzakeskinn, Patasana)
Gizlenmiş İçerikGöster
Bir Harf Kadar İstanbul'um

A nsızın oldu hersey
B ir nefes kadar sıradan, bir gözyaşı kadar sakin
C eddim nice kıyametler gördü ancak
Ç ekmedi benim çektikleri mi
D ünden kalan bir özlem misali; aradım
F eryatlar içinde agladım İstanbul'um için
G eçmişte gördüğüm o güzel tablo gibi; sakin
H uzuru aradım...
I ssız adamda gezerken anladım
İ stanbu'lum buymuş artık.
J iletlerin dayandğı boğazlar misali, korkak
K üçüçük olmuş saklanmıştı artık Eminönüne
L atifelerle ağlar olduk artık ki biz biliriz gerçeği,
M eranın, yeraltının, meteorun geldiği,
N ice kahraman, dostların geçtiği zamanları...
O turup sohbet ederken hırs yapmak yerine,
Ö zel bir yer etmeyi, en derinden
P is bir sayfa yerine güzellikler yapmayı
R ıza gösterdiğimiz her güzellik gibi, bilirim.
S aygının bir onur olduğunu bilirim.
Ş aşırmak yerine durup kıyamete karşı durduğumu bilirim.
T ereddütsüz, eğlenerek oynadığım günlerin değerini,
U nutulmayacak br yeri olduğunu bilirim bir oyun olsada;
Ü züldüğüm sevindiğim zamanlar da vardı ki değer,
V akti geldiğinde KIYAMETİN geri alacagımı bilirim.
Y eterki gülsün yüzüm oynadıkça,
Z amanı geldiğinde İstanbul da KIyamet vakti geldiğinde Ölmesini de

Bilirim...



RIZA KESKİN
Rdmxlrızakeskinl
Gizlenmiş İçerikGöster
Hayat şarabın şişesinde

Şarabımı yudumladım ve gökyüzüne bakmaya devam ettim. Yapacak bir işim yoktu. O gece gökyüzündeki yıldızları saymaya başladım. Yıllardır bu şarap dolu kutuların yanında hayatımı geçirdim. İçtikçe kendimi buldum. Bir dost gibi hiç bir zaman yalnız bırakmadılar beni. Bu gün şarabımın bittiğini öğrendim. Dostumun beni terk ettiğini öğrendim. O gün çok düşündüm. O gün dostumla tanıştığım günü hatırladım. Ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama bir an düşündüm. “Bu halde olmayı hak ediyor muyum?” diye… Ya da başkaları bu durumda olmayı hakeder miydi? Çok düşündüm. Peki bu şarap şişelerini bitirdikten sonra kime yararım dokunabilirdi ki? O gün son şarabımı yudumlamaya devam ettim.

1 gün sonra...

"Uyanınnn! Komutanım uyanınnn!" diye seslenerek girdi odaya jandarma.
"Ne oldu jandarma ne var? " dedi Komutan
“Gizit ve fedaileri Eminönü'ne baskın düzenledi. Hedeflerinde Işık Hanım vardı.
Durumu çok ağır bilinci yerinde değil, şifacılar ellerinden geleni yapıyor.
Şuan Meteor bölgesinden Çemberlitaş yolu güzergâhında ilerliyorlar." dedi ürkek ve telaşlı bir sesle

10 dakika sonra...

Yasemin Hanım, Arzulhaci’nin yanına gelir;
"Yasemin sen nasıl benden habersiz iş yaparsın? Işık, Kızgın Kum'a suikast düzenliyor. Gizit’in askerini öldürüyor.
Sende bunu benden saklıyorsun. Az önce Gizit buraya yarım bıraktığı işi bitirmeye geldi ve benim bundan haberim yok. Eğer Işık'ın başına bir şey gelirse, sorumlusu sensin!" diye bağırıyordu Çınaraltın da...

Işık Hanım'ın durumu kötüye gidiyor. Nabzı zaman zaman atmıyordu. Şifacılar ellerinden geleni yapsalarda hala kendine gelemedi.

Gizit, Meteor bölgesinin Teşkilat'a açıldığını farkettiğinde; Her klana mensup kişileri gördüklerinde parçalarcasına öldürüyordu.

Agâh Bey'den gelen emirle Komutan tarafından bir ordu hazırlanmıştı. Ordunun ön safında bulunan Komutan jandarmalara emri verdi. Hızlıca Meteor bölgesi’ne doğru yöneldiler.
Yolda Gizit'in izini ise yerde parçalanmış cesetleri izleyerek devam ediyordular. Cesetler Çemberlitaş'ın güzergâhındaydı. Orduda bulunan jandarmalar yerde gördükleri cesetlerle korku içerisinde titreyen ayakları ile yola devam ettiler. Teşkilat tarafından kaybedilmiş topraklar olarak ilan edilen Çemberlitaş'a Teşkilat üyelerinin giriş yapması yasaktı.

Yaklaştıklarında, yüzünde sinirli bir ifade olan Komutan, yüzünde alaycı bir gülümseme olan Gizit'le göz göze geldi. Gizit Fedai’leri ile birlikte Çemberlitaş'a doğru yola koyuldu. Girişin yasak olmasından dolayı hiç bir şey yapamadan ellerinden kaçırdılar. Ordu Eminönü’ne geri döndü.

Agâh Bey'e gönderdiği mektupta;
"Efendim Gizit neden buraya geldi bilmiyorum ama az önce Eminönü'nü terk ettiler. Meteor bölgesinde,
Çemberlitaş'a doğru yöneldiler. Geldiğimizde ise uzaklaşmışlardı. Yetişemedik.

Komutan"

O gün Fısıltı Gazetesi manşet haberinde;

"Felaket kapıda zile bastı.”

Çemberlitaş'ı ele geçiren Gizit ve fedaileri Eminönü’nde rüzgâr estirdi.
Işık hanım'a düzenlenen operasyonun neden yapıldığı açıklanmasa da, Işık Hanım'ın durumu ağırdı.

2 gün sonra

Yıldızsız bir gecede...
Komutan, İstihbarat Subay’ını ziyaret etti. İkisi de oturup hiçbir şey konuşmadan beklediler. Telefon çalmaya başladı. İkisi de bir süre durup telefona baktı. Telefonu Komutan açtı.
5 dakika boyunca dinlemeye devam etti. "Tamam, efendim" dedi ve telefonu kapattı.
(subaya dönerek) "Teşkilata son 4 yılda katılan en iyi ve en güçlü özellikle, yetim ve ailesi olmayan neferlerden gruplar toplamanı istiyorum. Hem de hemen!" Subayın habercileri, neferler için yola koyuldu. Komutan yanındaki jandarmalarla birlikte Eminönü'ne döndü.

Teşkilat için gözünü kırpmadan canlarını verecek olan neferler bir araya geldi. Hiçbiri gecenin bu saatinde burada olmaktan şikâyetçi değildi. Onlar bu günler için yetiştiklerinin farkındalardı. Onları besleyen Teşkilat için borçlarını ödeme fırsatı ayaklarına gelmişti. Bunun mutluluğunu yaşıyordular.
Belki de son mutlulukları...

Telefon çaldı... Subay telefonu açtığında;
(Kararlı bir ifade ile) "Yola çıkma vakti geldi." dedi Komutan.
O gün neferler Meteor bölgesinden Çemberlitaş'a doğru haraket ettiler.

Şafak sökerken...

Şarapçı, Agâh Bey'i ziyaret eder. Agâh Bey'e Şarapçı’nın kendisiyle görüşmek istediği söylenildiğinde " Kıyamet tekrar mı koptu da bu şarapçı, şaraplarını terk edip buraya geldi? " dedi kendi kendine.
Şarapçının bulunduğu odaya geldiğinde Agâh Bey ;" Bu saatte neden buradasın ?" sorusunu yöneltti. Şarapçı Agâh Bey'e bakmaya başladı. Baktı... baktı... ve sadece baktı...
Agâh Bey dayanamayıp "konuşsana ayyaş herif ..."
(Şarapçı Agâh Bey'in sözünü kesti.)
"Dün gece son şarabımı yudumladım. Şaraplarım tükendi. Eski günleri unutmak için bana dostluk yapan şaraplarım beni terk etti. Ağlamaya başladım. Bir süre sonra arkadan ağzı dolu bir şarap uzatıldı. Şarabı aldım. Bir yudum aldım. Kendime geldim. Arkama dönüp baktığımda, yıllar önce sıçanları omuz omuza parçaladığım eski bir dostumu gördüm. Şarabımdanda eski bir dostu. Gizli bir görev için Eminönü'ne gönderilmişti. Kuklacı celp büyüsünü geliştirdiğini ve yakın dövüşte daha hızlı özelliklere sahip fare adamların üretildiğini söyledi. Bu fare adamlar, Çemberlitaş'ı korumak için üretilmemişti. ... Teşkilattansa yardım isteniyor...
(Oturduğu koltuktan kalktı. Çıkışa doğru yönelirken)Artık şaraplarım beni bekler, lütfen şaraplarımı bana bağışla ..."
Sahil kenarına farelerin arasına geri döndü ve şarabını yudumlamaya devam etti.

Neferlerden hiç bir ses yoktu. Hiç biri bir daha geri dönemedi her giden gibi ...

Agâh Bey'e gelen mektupta;
"
Hiç bir nefer geri dönemedi.

Komutan"

Agâh Bey meclis'i topladı. Mecliste alınan kararlar ise;
"Teşkilat tarafından Çemberlitaş'a uzun süreli keşifler yapılacak.
Fareler tarafından ele geçirilmemiş bölgelerde karargâhlar kurulacak.
Teşkilatın bir kısmı Çemberlitaş’a kaydırılacaktı."
Bu kararlardan sonra... Kaybedilmiş topraklar onları bekliyordu.

Patasana
Gizli içeriklerini kullanabilirsiniz, kazanan kullanıcılarımız başta olmak üzere, Tüm İKV Camia'sına bir kez daha teşekkür ediyoruz...
Kilitli