Felaketin Ardından (Kitap)

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

ÖNSÖZ

Merhabalar sevgili İstanbul Kıyamet Vakti oyuncuları,

Yıllardan beri süre gelen hikayeli oyun oynama ve oynadığım oyunları kendi kurgumla anlatma alışkanlığımı İstanbul Kıyamet Vakti içinde yapmak istiyorum. Uzun zamandır düşündüğüm bir türlü fırsat bulamadığım bu kurguyu, saygıdeğer "Plafect00"'ın yaptığı gibi bir kitap projesinde ele aldım.

Bu yazı dizisini okurken, oyunda dikkat etmediğiniz detayların, merak ettiğiniz soruların cevabını da bulacağınızı düşünüyorum.

Hikayemiz, oyunun başladığı noktadan başlıyor. Oyunun içindeki görev metinlerinden, tarihçesinden ve oyun hikayelerinden izler taşıyor. Her ne kadar kurgu olsa da oyunun hikayesine elimden geldiği kadar sadık kalmaya, olmuş ve olacak olayların sonunu değiştirmemeye gayret ettim.

Keyifli okumalar dilerim.
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Bölüm 1: MURAT



“Murat! Bu gecelik yeter artık.”

Murat, okuduğu kitabı yavaşça elinden masaya bıraktı ve kapağını kapattı. Kitabın üzerinde Necmi Bey’in kütüphanesinin damgası vardı. Kitabı elinden bıraktıktan sonra soğumuş olan kahvesinden bir yudum aldı.

“Soğumamış mı daha o? Sana yenisini yaptırayım.”

Murat’ın kafasını kitapların içinden kaldıran ve kahvesini soran kişi Hamit Bey’di. İri yarı ve güçlü bir adamdı. Eski bir pehlivandı. Yüzünde yaşlılığın getirmiş olduğu bir babacanlık vardı.

Hamit Pehlivan, Eminönü’nde Çınaraltı bölgesinde bir kahvehane işletiyordu. Çınaraltı, çatışmalardan uzak nezih bir bölgeydi. Bunda Hamit Pehlivan’ın tarafsız tutumunun etkisi büyüktü.

Murat’ın oturduğu masanın sandalyelerinden biri çekti, oturmadan önce “Bize iki tane acı kahve.” diye seslendi.

Sandalyesine oturup masaya yaklaştı.

“Yarın için heyecanlı mısın?”

“Heyecan mı? Korku mu? karar veremiyorum. Büyük bir sorumluluk içine girdiğimi biliyorum. Fakat bu bende endişeye neden oluyor.”

“Bak evladım, birbirimizi yıllardan beri tanıyoruz. Seni çocuğum gibi sever, sayarım. Bu yüzden sana doğruları söylemek benim vazifemdir. Lütfen beni yanlış anlama. Yarın atacağın adımla birlikte hayatını farklı bir yola sokacaksın. Teşkilat, uzun yıllardır İstanbul’u sorunsuz bir şekilde yönetiyor olsa bile yine de geçmişimizden ders almak zorundayız. Okuduğun kitaplardan Beyaz Köşk olaylarını benden daha iyi biliyorsun. Azat Bey’i ve yaşadığı güç zehirlenmesinden sonra çıkan olayları sana bahsetmeme gerek yok diye düşünüyorum.
Allah göstermesin ama yine böyle bir durum ortaya çıkarsa senden vicdanının sesini dinlemeni istiyorum. Kendi doğrularını ve kendi yanlışlarını belirlemeyi öğren, sana doğru gelen neyse onu yap.”

Hamit Bey, masaya gelen kahvesinden bir yudum içtikten sonra az önce yaptığı ciddi konuşmanın Murat üzerindeki etkisini gözlemlemeye başladı.

“Bu konuları konuşmak için henüz erken biliyorum ama ben seni baştan uyarmak istedim. Sonuçta büyük güç, büyük sorumluluk getirir.”

Murat, kahvesinin köpüğüne bakıyordu fakat çoktan dalıp gitmişti. Daha ortada hiçbir şey yok iken bu kadar endişelenmesi normal miydi?

“Bu kahveni soğutma bari…”

Hamit Bey’in sesi Murat’ı kendine getirdi. Ansızın bütün endişeleri yerini büyük bir gurura bıraktı. Çocukluğundan beri girmek istediği Teşkilat’a dahil olmak üzereydi. Endişelenmenin sırası değildi. Gece boyunca tek bir mimik oynamayan yüzüne büyük bir gülümseme geldi.

“Her şeyin farkındayım, elimden gelenin en iyisini yapacağım.”

Bu sözü aslında Hamit Bey’e söylememişti. Kendini sesli bir şekilde motive ediyordu.

“Aferin! Böyle kendine güvenin gelsin.”

Hamit Pehlivan bu sözlerinin ardından Murat’ın sırtına gururlu bir şekilde vurarak masadan kalktı ve Murat’ı yalnız bıraktı. Murat masanın üzerindeki kitaba tekrar odaklandı. Kitabın yazarı az önce Hamit Bey’le de sözünü ettikleri Azat Bey’di. “Büyü Sanatları” adını verdiği kitabında Kuklacı’dan öğrendikleri bilgileri ve büyüleri yazmıştı. Kitap, büyü üzerine bir ansiklopedi gibiydi. Buz Büyüsü yaparken dikkat edilmesi gerekenleri, Yıldırım Büyülerinde kullanılması gereken yöntemleri ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu. Fakat Murat’a göre halen eksikleri vardı. Birkaç hafta önce Necmi Bey’den yalvar yakar istediği Gaffar Bey’in yazmış olduğu Büyü Üzerine kitabını okumamış olsaydı, bu kitaba başka bir gözle bakabilirdi. Gaffar Bey’in büyü konusundaki yeteneğinin Azat Bey’den fazla olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti. Bu nedenden ötürü Kütüphaneci Necmi Bey, Gaffar Bey’in yöntemlerini anlatan bu kitabı kütüphanesinde saklıyordu. Bu kitapta yazılan büyü bilgilerinin tehlikeli olduğuna inanıyordu. Bu yüzden bu kitabı saklamıştı. Murat’ın ısrarları sonucu ona verirken bile;

“Böyle bir kitabın varlığını kimseye söylemeyeceksin, bak kitapta yazılan bilgiler çok değerli olduğu kadar çok da tehlikeli bu yüzden bu kitabı insan içinde ortaya çıkarmayacaksın. Okuyacaksan evinde yalnız başına oku. Ola ki bu kitabı birileri görürse ortadan yok edeceksin. Gerekirse yakacaksın. Seni Hamit göndermiş olmasaydı bu kitabı sana vermezdim ya. Neyse…
Son olarak kitabın kapağında dikkat ettiğin gibi benim damgam yok. Bu kitabı benden almadın, ben bilmiyorum.” diye üzerine basa basa tembihlemişti. Neyse ki hiçbir sıkıntı çıkmadan kitabı okuyup, içindeki bilgileri ve büyü tekniklerini ezberleyip, Necmi Bey’e geri vermişti.

Murat bu düşünceler içinde boğulurken kendine geldi. Masanın üzerine dağıttığı eşyalarını ve kitaplarını büyük bir özen ve titizlikle çantasına koydu. Yarın büyük gündü. Geç kalmaması gerekiyordu o yüzden daha da geç olmadan evine doğru yola koyuldu.
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Bölüm 2: TEŞKİLAT


Sabahın erken saatleri olmasına karşın Murat çoktan ayaktaydı. Geç kalmak istemiyordu. Dün akşam düşüncelerinden dolayı çok zor uyumuştu ama bu onun sabahın bu erken saatinde ayakta olmasını engellemişti. Günlerden beri dolabında ütülü duran kıyafetlerini çıkardı. Özenlice üzerini değiştirdi. Yanında bir başkası olmadığı için onu yadırgayacak insan yoktu ama girdiği tuhaf halleri ayna karşısında görünce kendini topladı.

Daha henüz 24 yaşındaydı. Yüzünde en çok dikkat çeken yer şüphesiz ki kahverengi iri gözleriydi. İnsanın kalbine dokunan bakışları vardı. Anlatmak istediğini kelimelere dökmeden gözleriyle anlatmasını sağlayan bakışları… Kömür siyahı saçları, en son ne zaman ölçtürdüğünü hatırlamamasına rağmen ortalamadan uzun boyu. Onun dışında da dikkat çekici pek bir özelliği yoktu. Sıradan, herkes gibiydi. Ama o sıradanlık bugün değişecekti.

Hızlı ve seri adımlarla evinden çıktı. Saate bakmamıştı ama geç kalacağını düşünmüyordu. Büyük Postane binasının Zincir Çetesi baskınında kullanılmaz duruma gelmesinin ardından Şehir Meclisi, Mısır Çarşısının altına gizli ve korunaklı bir yere taşınmıştı. Orayı çok merak ediyordu. Bugün orayı ilk defa görecekti. Böyle bir yerin varlığı bile yeterince gizemliyken bir de oraya girme, orasının havasını soluma duygusu Murat’ın heyecanını körüklüyordu.

Saat 10’a yaklaşırken Mısır Çarşısının yanında bulunan Jandarma Karargah’ın da Teşkilat’a katılış için yapacağını görüşmeyi bekliyordu. Yanında bulunan Jandarmaların hareketlerini dikkatle izliyor. Bu insanların İstanbul’un ve özellikle Eminönü’nün savunması için yaptıklarını takdirle karşılıyordu.

Saatler geçmek bilmiyordu sanki. Murat’ın heyecanı gitgide kendini telaşa bırakıyordu. Yanındaki insanların hareketlerini izlemeyi bırakmış artık kendi içinde bir mücadeleye girmişti. Panik yapmasını gerektirecek herhangi bir olay yoktu. Sakinleşmesi gerekiyordu. Derin derin nefes alarak heyecanının ve paniğini bastırmaya çalıştı. Tam bu sırada Jandarmalardan birinin onun adını seslendiğini işitti.

“Murat Koşaner”

Hızla ayağa kalktı. Onu gören jandarma kendisini izlemesini belirten bir el hareketi yaptı. Jandarmanın peşinden hızlı ve büyük adımlarla gitti. Tam yetişmişti ki Jandarma birden dönerek;

“Agah Bey seni Camii içerisinde bekliyor. Ona karşı saygı ol. Gözleri görmüyor olabilir ama kulakları çok iyi işitir.” Uyarısını yaptı.

“Şehir Meclisine gitmiyor muyuz? Şu Mısır Çarşısının altında bulunan gizemli yer. Ben orada kabul ve kayıt işlemleri yapılıyor sanıyordum.”

“Bunca yıldır Teşkilattayım oraya ben daha hiç giremedim. Adı üstünde Şehir Meclisi. Şehrin güvenliğini tehdit edecek bir unsur olmadıkça orayı kullandıklarını bile zannetmiyorum. Hem her kabul işlemi için oraya girilecek olsa, orasının ne gizemi kalırdı ki?”

Murat, Jandarmanın sözlerine hak verdi. O bunu nasıl düşünememişti? Gayet basit bir denklemdi oysa ki. Ama şu anda kendisine kızgınlığını ve yaşadığı hayal kırıklığını bir kenara bırakması gerekiyordu. Çünkü Teşkilat’ın lideri içeride onu bekliyordu.

Yavaş fakat emin adımlarla içeri doğru yürüdü. Agah Bey içeride onu bekliyordu. Gelen ayak seslerini duymuştu. Seslerin geldiği yöne doğru dönüp;

“Merhabalar sevgili genç dostum, her şeyden önce Eminönü’nün çok uzun yıllardır tarafsız bir şekilde güvenliğinin sağlayan bizce “kutsal” olan bu müesseseye hoş geldin. Cesaretin takdire şayan. Ancak görevine başlayabilmen için önce şu bizim Jandarma Ali ile konuşman şart. Kayıtları o tutuyor. Mısır Çarşısının karşısında bayrak nöbetinde olması lazım. Senin geleceğini ben önceden haber verdim. Gidip kayıt işlemlerini tamamlaman gerekiyor.”

Murat fark etmemişti ama yaşlı adam sözünü bitirmişti. Bir anlık duraksamadan sonra
“Emredersiniz efendim” diyerek yaşlı adamın görmediğini unutmuş bir halde selam vererek yanından ayrıldı.

Jandarma Ali’yi bulması zor olmamıştı. Jandarma Karargah’ının 100-150 metre ilerisinde Mısır Çarşısının giriş kapısı önünde bulunan büyük bayrak direğinin yanında nöbetteydi. Aslında nöbet tuttuğu yerin bir önemi yoktu. Tehlikeli bir yer değildi, bir yerin sınırı değildi ama Mısır Çarşısını ve altındaki Şehir Meclisinin gücünü göstermek için anlamlı bir görevdi.

Murat’ın geldiğini gören Ali, ona doğru gülümsedi.

“Yeni neferimiz sensin demek, aramıza hoş geldin kardeşim.” Diyerek samimi ve içten bir şekilde Murat’ı selamladı.

“Gel arka taraftaki masaya geçelim. Agah Bey haber verdiğinden beri senin evrak kayıt işlerinle uğraşıyorum. Daha az önce bitirebildim. Şu kağıtları karıştırmadan işlemlerini yapalım.”

İmza ve evrak işleri bittikten sonra, Murat resmen Teşkilat’ın bir Neferi olmuştu. Yapılacak son bir işlem kalmıştı. Teşkilat’ın ödemelerini yapması için bankadan hesap açtırmak. İzin isteyip Ali’nin yanından ayrılırken

“Daha yeni aramıza katıldın bunu sormam ne kadar doğru bilmiyorum ama bana bir iyilik yapar mısın?”

“Tabii ki, elimden gelen bir işse severek yaparım hatta”

“Bankanın karşısında annem Halime’nin tezgâhı var. Şifalı otlar satıyor. Mutlaka görmüşsündür. Aktar Şevket’ten romatizması için ilaç hazırlamasını istemiştim. Ona bu ilaçları verebilir misin? Nöbette olduğumdan dolayı ben bir yere kımıldayamıyorum.”

Ali’den ilaçları alan Murat önce bankaya gidip kendisi için bir hesap açtırdı. Agah Bey her şeyi ayarlamıştı. Bankacı Murat’ı görür görmez tanımış ve işlemlerini büyük özenle kendisi yapmıştı.

Bankadan çıktıktan sonra Ali’nin annesi Halime Teyze’yi aramaya koyuldu. Çok fazla zorlamasına gerek kalmadan hemen az ileride kendisini gördü. Kendini tanıtıp, ilaçları verdi. Halime Teyze’nin hayır duasını aldıktan sonra tekrar Agah Bey’in yanına döndü.

Agah Bey’e dönerek

“Efendim söylediğiniz gibi Jandarma Ali’ye giderek kayıt işlemlerimi yaptırdım. Bankacı Halit Bey’den de hesap açtırdım. Yapmamı istediğiniz başka bir emriniz var mı?”

“Tekrar merhaba genç dostum. Sen kendini hazır hissediyorsan, Teşkilatta her zaman yapılacak işler mevcuttur. Çarşı ve çevresinde bolca üreyen fareler sebebiyle bir salgın hastalık tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu çok ciddi bir durum ve fare sayısını sürekli kontrol altında tutmak durumundayız. Görevin, çarşı bölgesinde devriye gezmek ve karşılaştığın fareleri temizlemek.”

“Emredersiniz efendim” diyerek Agah Bey’in yanından ayrıldı. Murat’ın canı sıkılmıştı. Teşkilat’a fare temizliği için katılmamıştı. “Beni gidip baskın görevine verecek halleri yoktu, tabii ki de temizlik görevi… Başka ne olacaktı.” Diye kendini avutmaya çalışması bile hayal kırıklığını bastıramıyordu.

Çarşı devriyesinde fare temizliği yaparken genç bir çocuğun ona hayran hayran baktığını fark etti. Hayran duyulacak bir iş yapmıyordu. Yine de meraklı gözlerle onu izleyen çocuğun yanına doğru yaklaştı.

“Siz bir Teşkilat mensubusunuz değil mi?” diye ürkek bir ses tonuyla çocuk lafa girdi.

“Evet, ben Teşkilat’ın bir neferiyim.” Murat, bu sözleri keyifle söyledi. Az önce fare peşinde koşarken yaşadığı hayal kırıklığı yerini büyük bir gurura bırakmıştı.

“Sizin gibi bir kahramanın benimle konuşmasına alışık değilim. O yüzden heyecanlandım biraz. Adım Savaş ve adım gibi bir savaşçı olmak istiyorum. İlanları görüp Lodos Klanına başvurdum fakat beni görüşmeye çağırmadılar. Bende cesaretimi toplayım sormaya karar verdim.”

“Sorabildin mi bari?”

“Çekinerek de olsa sordum. Fakat seçmelere daha varmış.”

“Senin böyle hevesli olman, onlar için çok önemli. Seçmeleri geçeceğine eminim.”

“Sizin gibi bir kahramandan böyle şeyler duymak çok güzel. Ben sizi daha fazla meşgul etmeyeyim.”

Savaş bu sözleri söyledikten sonra Murat’ın yanında ayrıldı. Murat için bir çocuğun gözünde kendisini kahraman olarak görmek çok anlamlıydı. Fare temizlerken unuttuğu Teşkilat’a katılma amacını tekrar hatırladı.
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Bölüm 3: İLK GÖREV [1.1]


Teşkilat’a resmi olarak katılalı neredeyse bir hafta olacaktı. Fare temizliği, örümcek temizliği, akrep temizliği derken ortalıkta haşere kalmamıştı. Murat, artık yaptığı işlerden sıkılmaya başlamıştı. Ama yine de kimseye bu şikayetinden bahsetmiyor, verilen görevleri büyük bir özveriyle yerine getiriyordu.
Yine temizlik işlerine başlamak için hazırlandı. Evden çıkmadan önce dün akşam dağınık bıraktığı kitaplarını kütüphanesine yerleştirdi. Tam bu sırada kapısı çaldı. Bu saatte kimin geldiğini merak ederek kapıyı açtı. Karşısında bir jandarma duruyordu.

“Agah Bey sizi bekliyor. Lütfen benimle gelin.”

Jandarmanın sesi ciddiydi. Murat bir şeyler olduğunu sezmişti. Sessizce jandarmayı takip etti.

Agah Bey, daha önce görüştükleri yerde Murat’ı bekliyordu. Ayak seslerini duyunca konuşmaya başladı.

“Hoş geldin genç dostum, verilen görevleri başarıyla tamamladın ve bu aşamadan sonra gerçekten zor işler seni bekliyor. Belki senin de bildiğin gibi cinler son zamanlarda, Eminönü içerisinde güvenli bölgelerde sıkça görülmeye başladılar. Hırsızlık, gasp ve haneye tecavüz gibi son derece hain suçlar işleyen bu yeşil sefillere karşı bir dizi operasyon planlıyoruz. Komutan ve ekibi operasyon planlarını bugün bitirmiş olmalılar. Bu planların bana acilen getirilmesi konusunda sana güveniyorum. Komutan’a söyleyeceğin parola “Cin İksiri”. Ardından Komutan, sana soru sormadan planların bize düşen bölümünü verecek.”

“Emredersiniz efendim.”

Komutan’ı biliyordu fakat hiç tanışmamıştı. Gerçek adını bilen yoktu. Askerler ve Eminönü ahalisi ona hep Komutan diye sesleniyordu. “Büyük bir operasyon gibi gözüküyor. Bu işe beni de dahil etmeleri yaptıklarımdan ne kadar memnun olduklarını gösteriyor. Bu şekilde devam etmeliyim.” Diye düşündü Murat. Bu düşünceler içerisinde Komutan’ın yanına ulaştı.

Komutanla görüşmek kolay değildi. Nöbet tutan Jandarmalar Teşkilat Kimliğini görmese onu asla içeri sokmazlardı.

Komutan’ın yanına girdikten sonra selam verip, söze girdi.

“Cin İksiri”

Komutan gelen Murat’ı gözüyle süzdükten sonra çekmecesinden bir dosya çıkardı ve Murat’a uzattı.

“Süremiz kısıtlı, Teslimat geç bile kaldı. Fırla ve bu belgeleri en güvenli yoldan söz konusu şahsa ulaştır.”

“Emredersiniz!” deyip yeniden yola koyuldu.

Murat, Agah Bey’in giderken acaba dosyaların içinde ne var diye düşünüyordu. Bakmanın ne kadar yanlış olduğunu bildiğinden dolayı asla açıp karıştırmak niyetinde değildi ama yine de merakına engel olamıyordu.

Agah Bey’in yanına ulaştığında dosyaları yaşlı adama vermek istedi. Bir anlığına adamın kör olduğunu unutmuştu. Dosyaları uzattığında karşıdan bir tepki gelmeyince, yavaşça dosyaları Agah Bey’in eline koydu.

“Tam zamanında geldin, ben belgeleri inceleyeyim. Bir yere ayrılma, sana yeni bir görevim olabilir.”

Bu sözlerden sonra Agah Bey yavaşça Murat’ın yanından ayrıldı. Yalnız başına kalan Murat hemen dışarı çıktı. Jandarma Karargahının az ilerisinde duvara yaslandı. Ne kadar bekleyeceğini kestiremiyordu fakat bir yere ayrılmaması söylenmişti.

“Siz de bu koşuşturmanın sebebini merak ediyor musunuz?”

Yanına kendi yaşlarında, iyi giyimli, saçları güzelce taranmış bir adam yaklaştı. Murat adamın yüzüne bakıp yalancı bir gülümseme ile;

“Standart evrak işleri.” Diyerek fazla uzatmadan konuyu geçiştirdi.

“Kusuruma bakmayın, kendimi tanıtmayı unuttum. Benim adım Ayaz. Ayaz Soyözlü. Bende sizler gibi bir Teşkilat üyesiyim.”

“Murat Koşaner” deyip elini sıkmak üzere uzattı.

“Çok memnun oldum. Bu zor dönemlerde insanlar aşırı telaşlı oluyor. Kimsenin konuşmaya vakti yok. Aslında konuşabilsek, işleri daha kolay çözümleyebiliriz.”

Karşısındaki kişinin ses tonu Murat’a dokunmuştu. Konuşmalarında art niyet yoktu. Samimi ve sıcaktı.

“Demek sizde Teşkilat üyesisiniz. Bende yeni katıldım sayılır. Daha bir hafta bile olmadı.”

Bu sözler Ayaz’ı şaşırtmıştı.

“Teşkilat’ın alım yaptığını bilmiyordum.”

“Nasıl yani?”

“Neyse bu önemli değil. Önemli olan şey bu koşuşturma. Sebebini biliyor musun?”

“Bilmiyorum.” Karşısındakinin samimiyetine inansa da daha henüz yeni tanıştığı birine güvenemezdi. O yüzden Murat yalan söylemeyi seçti.

“Pekâlâ o zaman. Tanıştığımıza memnun oldum Murat Bey. Kendinize dikkat edin.” Deyip Murat’ın yanından uzaklaştı.

Murat, “Acaba yalan söylediğimi anladı mı? Kesin anladı, yoksa bir anda çekip gidecek birine benzemiyordu. İyi niyetinden şüphem olmasa da böyle bir konu da hemen güvenip bildiklerimi anlatamazdım.” Diye kendi kendine düşünüyordu. Düşünceleri içerisinde boğulurken Jandarmanın ismini bağırmasıyla kendine geldi.

“Murat Koşaner”

Çabucak hareketlenerek jandarmanın kendisini görmesini sağladı. Jandarma ona eliyle Agah Beyle görüştüğü yeri işaret etti. Demek ki yeni görev hazırdı. Agah Bey’in yanına doğru yürümeye başladı.

Agah Bey’in yanında daha önce konuştuğu Ayaz Bey’de bulunuyordu. Murat’ın geldiğini fark ettiğinde ikisi de konuşmayı bırakıp Murat’a doğru döndüler.

“Evet düşündüğüm gibi sana uygun bir şeyler var görevler arasında. Ajanlarımız sahildeki büyük antrepo binasının içini araştırırken, dışarıda mümkün olduğunca karışıklık çıkarman gerekiyor. Cinler tehlikeli mahlukatlar olduğu için bu göreve tek başına tecrübesiz halinle gitmene izin veremem. Bu görevde yanında Ayaz Bey de olacak. Dikkatli olun.”

Agah Bey sözlerini bitirir bitirmez, yola çıkmanız için eliyle işaret yaptı. Antrepo’ya doğru yürürken Ayaz Bey imalı bir gülüşle söze girdi;

“Demek koşuşturmacanın sebebini bilmiyordunuz, ama göreve birlikte gidiyoruz.”

“Kusura bakmayın, sizi tanımadığım için bildiklerimi size anlatamazdım. İstemeden de olsa yalan söylediğim için üzgünüm.”

“Hayır, hayır. Özür dilemeniz için söylemedim. Bilakis bana söylememenizi takdirle karşıladım. Teşkilat içinde daha çok yenisiniz. Herkes bizim gibi değil. Kime neyi söyleyip, neyi söylemeyeceğimizi bilmemiz gerekiyor.
Neyse fark ettiğiniz üzere ben bir savaşçı değilim. Agah Beyle yaptığımız konuşma da sizin bir büyücü olduğunuzdan bahsetti. Sizin potansiyelinizin çok yüksek olduğuna inanıyor.”

Murat;

“Sanırım sizde benim gibi bir büyücüsünüz.” Diyerek karşı tarafın lafına atladı.

“Ben bir büyücü değilim. Bir şifacıyım. Bu görevde amacım size destek olup, yara almadan dönmenizi sağlamak.”

“Bende size destek olduğumu zannetmiştim. Oysa siz bana destek oluyormuşsunuz. Bir dakika bu çok saçma değil mi? Siz benden daha tecrübelisiniz.”

“Evet doğru, ben sizden daha kıdemliyim ama sizden tecrübeli değilim. Şifacı olduğumdan dolayı yeteneklerimi sahada değil arka planda göstermeye özen gösterdim. Bu benim içinde saha tecrübesi anlamında bir ilk.” ...
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Bölüm 3: İLK GÖREV [1.2]


Teşkilat’ın iki tecrübesiz askeri, ilk büyük görevlerine gidiyordu. Görevleri basitti. Antrepo’nun içine sızacak Teşkilat ajanları için dışarıda karışıklık çıkarmaları gerekiyordu. Yalnız tek bir sıkıntı vardı. İkisinin de aklında nasıl karışıklık çıkaracaklarına dair bir fikir yoktu.

“Karışıklığı nasıl çıkaracağız?” diye meraklı bir soru yönetti Murat.

“Bende sizin bir fikriniz var diye düşünmüştüm.”

“Kervan yolda düzülür. Antrepo’ya ulaşalım. Orada karar veririz.”

Antrepo’nun depo kapısını görebiliyorlardı. Etrafta kimsecikler yoktu. Ne teşkilat ajanları ne de cinlerden eser vardı. Vakit kaybetmeden işe koyuldular. Murat çevresinde olan kolilere baktıktan sonra Ayaz’a döndü.

“Şu etrafımızda gördüğümüz kolileri patlatırsak, fazlaca gürültü ve kargaşaya sebep oluruz.”

“Peki nasıl patlatacağımız hakkında bir fikriniz var mı?”

Bu soru Murat’ı gülümsetmişti. Sessizce bir şeyler mırıldandıktan sonra elinden büyük bir yıldırım topu çıktı. Fakat Murat, tecrübesizliğinden kaynaklı olarak gücünü ayarlayamamış, elektrik akımının da etkisiyle yıldırım çevre kolilere de sıçrayıp ufak çaplı bir yangın başlatmıştı.

“Bu kadar güçlü büyüler yapabildiğinizi bilmiyordum.”

“Teşekkür ederim.”

“Hayır teşekkür etme. Gerçekten bu büyü gücü burası için çok fazla. Antrepo’nun içine ajanlarımızın sızmasını istiyoruz, Antrepo’yu yok etmek değil.”

Yıldırımın ışığını ve yangını gören cinler etraflarına toplanmaya başladılar. Cinlerin geldiğini gören Ayaz,

“Şu kolinin arkasına saklanalım, çok kalabalıklar, hepsiyle birden baş edebileceğimizi sanmıyorum.”

Yaşadığı adrenalinden dolayı heyecanını gizlemekte zorlanan Ayaz Bey sesinin de seviyesini ayarlayamamıştı. İstemeden de olsa az önce söylediği cümleleri bağırarak söylemişti.

“Sessiz olmalıyız. Bizi fark etmelerini istemeyiz.”

Bu sözlerin ardından Murat’a bakan Ayaz kendisinin aksine gayet sakin olan birini gördü. Murat resmen buz gibiydi. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sadece hedefinin hareketlerine odaklanmış durumdaydı. Murat’ın soğukkanlılığı Ayaz’a da güven verdi.

“Gerçekten ilk göreviniz olduğuna emin misiniz? Benim heyecandan elim ayağım titriyor fakat siz buz gibisiniz.”

“Sessiz!”

Murat elini Ayaz’ın ağzına götürdü ama geç kalmıştı. Seslerini duyan ve ellerinde tüftüf taşıyan iki tane cin kontrol etmek için geliyordu.

“Sizden bana destek olmanızı istiyorum. Lütfen kafanızı buradan çıkarmayın ve eğer aksi bir şey olursa ölmeme izin vermeyin.”

Murat bu sözlerin ardından birden kolinin arkasından fırladı. Yüksek sesli bir büyü daha mırıldandı. Bu kez elinden yıldırım yerine bir buz oku çıktı. Hedefi belirlemeden attığı buz büyüsü cinlere isabet etmemişti. Fakat büyü o kadar güçlüydü ki yaydığı soğuk hava dalgası, kolinin arkasında duran Ayaz’ın bile kemikleri titremişti.

Büyü istenilen hedefe gitmemişti ama cinleri korkutmaya yetmişti. Karşılarındaki düşmanın güçlü olduğunu fark eden cinler geri çekilmeye başladılar. Kendilerine bir fırsat çıktığını gören Murat;

“Ayaz Bey işte beklediğimiz şans, gitmemiz gerekiyor.”

Ayaz kafasını kolinin arkasından kaldırdığında gözlerine inanamadı. Az önce olan yangın sönmüş, yerler buz tutmuştu. “Murat Bey’in büyüsü gerçekten bu kadar kuvvetli mi? Yıldırım büyüsüne bizzat şahit oldum fakat bu bambaşka bir seviye.” Ayaz bu düşünceler içerisinde iken onu kendine getiren yine Murat oldu.

“Ayaz Bey! AYAZ BEY! Artık gitmemiz gerekiyor.”

Yeterince karışıklık çıkardıklarını düşündükleri için Murat ve Ayaz, Agah Bey’in yanına doğru yola koyuldular. Yol boyunca ağızlarını bıçak açmadı. Murat sakinliğini korurken, Ayaz’ın halen heyecandan elleri titriyordu.

“Agah Beyle görüşmeden önce biraz soluklanalım.” Diye lafa girdi Murat.

“Gerçekten bu kadar güçlü olduğunuzu bilmiyordum. İlk göreviniz olduğuna emin misiniz? Benim heyecandan elim ayağıma dolaşmışken sizin bu kadar sakin kalmanız bana normal gelmedi.”

Ayaz Bey heyecanın etkisiyle tek nefeste tüm gücünü tüketmişti.

“Daha önce benzer durumlarda bulundum. O yüzden pek fazla panik yapmadım. Ama aynı sizin gibi benimde ilk görevimdi emin olabilirsiniz.” Bu sözleri söyledikten sonra Murat’ın yüzünde samimi bir gülümseme oluştu. Elini Ayaz Bey’e uzatarak;

“Benim arkamı kolladığınız için teşekkür ederim.”

“Aslında ben hiçbir şey yapmadım, bütün işi siz yaptınız.” Bu cümlelerin ardından Murat’ın uzattığı eli sıkan Ayaz’ın kalbi normal atmaya başlamıştı. Murat tekrardan söze girdi.

“Yalnız sizden bir şey isteyeceğim. Gördüğünüz şeyleri şuanlık kimseye söylememenizi istiyorum. Umarım beni anlayabilirsiniz.”

“Tabii ki sizi anlıyorum. Fakat sizde beni anlayın.” Ardından yutkunarak devam etti.

“Sizi henüz tanımıyorum. Birlikte ilk görevimize çıktık fakat sizle daha oturup sohbet etme fırsatına erişemedim. Müsaitseniz bu akşam sizinle bir şeyler konuşmak, birbirimizi daha iyi tanımak isterim.”

“Hamit Bey’in Çınaraltında ki Kahvehanesinde saat akşam 9’da sizi bekleyeceğim. Şimdi Agah Bey’i daha fazla bekletmeden yanına gidip rapor verelim.”

Agah Bey’in yanına ulaştıklarında yaşlı adam onları güler yüzle karşıladı.

“Şahane aldığım haberlere göre ajanlarımız içeri sızmayı başarmışlar. İkinizi de tebrik ederim. Sizlere güvenimi boşa çıkarmadığınız için teşekkür ederim. Şimdi gidin ve dinlenin.”

Agah Bey’in yanından çıktıktan sonra ikili birbirleri ile vedalaşıp, akşam 9’da buluşmak üzere sözleşip ayrıldılar.
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
Rescuer
Mebrure'nin Adamı
Mebrure'nin Adamı
Mesajlar: 2652
Kayıt: 05 Ara 2009 19:43
Klan: Lodos
Konum: Sakarya

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen Rescuer »

Takipteyim. B-)
Resim
Bitmez görünen mücadelede bir adım daha ilerlemek için...
Tılmesa
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Bölüm 4: AYAZ


Akşam saat 9’u geçiyordu. Murat yine her zamanki masasına oturmuş kahvesini yudumluyordu. Normalde bu saatlerde kitaplardan başını kaldırmazdı ama bu akşam yanında kitap getirmemişti. Onu bu şekilde gören Hamit Bey yanına yaklaşıp konuşmaya başladı.

“Teşkilat’ın seni bir haftada bu kadar değiştireceği aklımın ucundan geçmezdi.”

“Daha henüz değiştirmedi. Sadece birini bekliyorum.”

“Bak değiştirmiş işte. Seni bunca yıldır tanıyorum. Yanında kitaplardan başka birini hiç görmedim.”

Murat bu cümleye gülerek yanıt verdi. “Belki de haklısın değiştirmiştir.”

Tam bu sırada elinde kitaplarla yanlarına Ayaz geldi. Kitaplarını masaya bırakırken, ilk önce Hamit Bey’e ardından Murat’a selam verdi.

Hamit Bey, Ayaz’ın getirdiği kitaplara bakıp;

“Belki de haklı değilimdir. Neyse ben sizi yalnız bırakayım çocuklar.” Deyip yanlarından ayrıldı.

“Hoşgeldiniz.”

“Hoşbulduk, kusura bakmayın, Necmi Bey’den bu kitapları almak için kaç gündür bekliyorum. Bugün biz görevdeyken Necmi Bey kitapları teslim etmek için uğramış fakat beni bulamayınca sinirle gerisin geriye dönmüş. Tekrardan alabilmek için ikna etmek biraz zor oldu.”

“Bilmem mi? Necmi Bey’in inadı yıllardan beri bilinen bir şeydir. Üzerine ihtiyarlığı da eklenince iyice huysuz birine dönüştü.”

Son cümle Ayaz’ı gülümsetmişti. Murat sözlerine devam etti.

“Bu kadar fazla kitabı ne yapacaksınız?”

“Bugün biraz fazla panik yaptım. İlk saha görevim olduğu için ne yapacağımı bilemedim. Siz olmasaydınız belki de çok daha farklı sonuçlarla karşılaşabilirdim. Heyecanımı yenmek için birkaç tane savaş tecrübeleri kitabı aldım. Bir tane yaratık ansiklopedisi aldım. Diğerleri de iyileştirme büyülerinin olduğu kitaplar. Sonuçta ben bir şifacıyım. Her yaranın iyileştirme tekniğini bilmem gerekiyor. Kesik yaraları ayrı, kurşun yaraları ayrı, ezik durumları ayrı iyileştirme büyüleri istiyor.“

“Sizi yadırgamak ya da utandırmak için sormadım beni yanlış anlamayın. Bende kitap okumasını çok seviyorum. Büyü tekniklerimi geliştirirken okuduğum kitapların haddi hesabı yoktur.”

“Demek öyle. Bu her şeyi açıklıyor. Saha tecrübeniz olmamasına rağmen o kadar güçlü büyüler yapabilmenizin sebebi demek okuduğunuz kitaplar. Şimdi kafamda taşlar yerine oturmaya başladı.”

“Lütfen büyülerimin gücünden daha fazla bahsetmeyin. Bu konuyu fazla dillendirmek istemiyorum.”

“Sizi anlıyorum. Ne kadar size bugün gösterememiş olsam da bende iyileştirme büyüleri konusunda sizinle benzer durumdayım. Ama benim sebebim sizinkinden biraz daha farklı. Ben eğer büyü seviyem ortaya çıkarsa beni cephenin ileri ucuna gönderirler. Benim gibi tecrübesiz biri için de bu ölümden farksız. Bunu düşünerek gücümü sahne arkasında tutmayı seçiyorum. Sizin böyle bir korkunuz olduğunu düşünmüyorum. Peki siz neden gücünüzü saklıyorsunuz?”

“Sizinle bugün tanışmış olsak da sebepsiz ve karşılıksız bir şekilde size güveniyorum. Yıllardan beri sakladığım çok az kişinin bildiği sırrımı sizinle paylaşacağım.”

“Bunu yapmak istediğinize emin misiniz? Sonuçta beni tanımıyorsunuz, düşündüğünüz gibi biri olmayabilirim. Ya da sırrınızı başkalarına anlatabilirim.”

“Söylediğiniz gibi olabilir ama ben size güveniyorum.”

Murat ve Ayaz uzun bir sohbete başladı. Murat, Ayaz’a neden gücünü gizlemeye çalıştığını anlattı. Ayaz’ın sorularına içten cevaplar verdi. Birbirlerini daha yeni tanımalarına rağmen kanları çok çabuk ısınmıştı.

“Siz bana güvenip bir sırrınızı benimle paylaştınız. Sırrınız bende sonsuza denk güvendedir. Şimdi bende sizinle bir sırrımı paylaşmak istiyorum. Arzuhalci’yi tanıyor musunuz?”

“İsmini duydum. Fakat daha önce hiç tanışmadık. Ruh taşları hakkında araştırmalar yaptığını biliyorum sadece.”

“İnanın bana o adamda Ruh taşlarından fazlası var. Yarın benimle gelin. Sizi onunla tanıştırayım. Bilgisine kendi gözlerinizle şahit olun.”
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Kullanıcı avatarı
SkyBlue
Dış Şehir Gezgini
Dış Şehir Gezgini
Mesajlar: 1753
Kayıt: 31 Ağu 2011 12:10
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Donquixote Family
Konum: Eminönü Çınaraltı

Re: Felaketin Ardından (Kitap)

Mesaj gönderen SkyBlue »

Rescuer yazdı: 04 Eyl 2023 20:11 Takipteyim. B-)
Teşekkür ederim :heart_eyes:
~ Donquixote Family ~
~ Mihawk ~
Cevapla