Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Anılarını Kıyamet Günlüğü'nde sakla! Geçmişin, geleceğe ışık tutsun!
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Resim

Merhabalar;




Hakir'in ölümünün ardından Gizit sokaklarında dolaşıyorum. Rahmetlinin attığı kurşunlardan sonra üzerime titreme geliyor. Acaba en çok beklediğim an mı geliyor diyorum kendi kendime, acaba ölüyor muyum? Keşke öyle olsa...
Hakir'in ölüm haberi dalgalar halinde tüm Karaköy'e yayılıyordu. Beni görse de, hatta Hakir'i öldürmeme şahit olanlar olsa da bana ateş açmıyorlar, Hakir'in başına giderek ağlıyorlardı. Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda. Alışılagelmiş bir durum değildi ama anladığım kadarıyla burada 'intikam' sözcüğü lügatta yoktu.
Fare adamlar acı ile kavrulurken Hakir öldükten sonra ortalığa peydah olan neferler de ortalıkta değillerdi. Gustav'ın yanından geçerken topun hazneye sürüldüğünü ve ateşlenmeye hazır olduğunu gördüm. Bir an için umursamadım ama çünkü Teşkilat, Allah'ın belası lanet riyakarlıktan başka bir şey bilmeyen bir kurumdu. Lakin durdum, şairin dedikleri kulaklarımda yankılandı. "Ben biçare. Sesim ulaşır mı bağırsam çağırsam kopsam dünyadan, Bana ne ki? Desem alıp başımı gitsem kendi dünyama, Arkamda bıraktığım kişilere yanarım"
YollugTigin'in bana zor zamanlar için verdiği tabancayı çekiyorum ve Topçu Subayı'na doğrultuyorum. Birden gözüm ileride dikkatimi, esrarını öğrendiğim koca demir yığınına yöneldi. Silahımın horozunu kaldırdım ve ona topu antenlere nişanlamasını söyledim. Üzüntüden çökmüş olan fare adam orası bir işe yaramıyor ki dese de tabancamla kafasını iteleyerek yapmasını söyledim. Fare adam kolu hunharca çevirdi ve topun üzerindeki dürbün antenleri görmeye başladı. Derin bir nefes aldım ve "ATEŞ" diye bağırdım.
İki saniye kadar sonra antenler tuzla buz olmuştu. Mırıldandım ve "Sonsuzluğa gitmenin vasat yolları" diyerek oradan ayrıldım.




Resim



Bankalar Caddesi'nde ağır ağır süzülürken Karaköy'e olan vedamı gerçekleştirmenin yerinde olacağını ve 'sevda çiçeğimi' görmenin de huzurum için iyi geleceğini düşündüm. Ne diyordu şair veda ederken:

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

Ancak öncesinde son kez 'otlanmak' istiyorum bağımlılığım olan şeyi. Güdümlü Balon'a gidiyorum. Balonda Karakadın'a selam veriyor hem de veda ediyordum. Hakir'in ve Gizit'in artık yok olduğunu söylüyorum. Gene Teşkilat kazandı diyorum. Son sözüme kadar yüzü gülümserken son cümlemde gülümsemesi soluyor. Buraya Erg almaya geldiğimi söylüyorum. KAfasıyla makineyi işaret ediyor, teşekkür ediyorum.
Hortumu ağzıma takıyorum ve pencereden Karaköy sahilini izliyorum. Tatsız ve kokusuz Erg'i çektikçe nedamet dolu dakikalar yaşıyorum. Nasıl bu işlere bulaştığımı, kaybolan gençliğimi, ölüm danslarını, feleğin çemberini, kaybedilen dostları, ölen masumları...
En çok da Gaffar ve Çemberlitaş kurcalıyor kafamı. S... böyle işi diyorum içimden. Üçüncü parti kişiler için masum adamın canına kıydım ve kafayı yedim. Bir laboratuvar bastım ve bilim adamını öldürdüm. Mekanik Karabasan öldürdüm ve kaderin cilvesi olan o ışıltılarda Arzuhalci, Işık ve Yasemin'i gördüm. Bana emir yağdıran haini geberttim.
Bugüne kadar elime geçen onca asa, giydiğim onca kıyafet geliyor. Kısaca eskiler. Birkaç yer edinmiş dost. Kimileri hala bizimle kimileri kopmuş gitmiş. Bir de Malik var aklımda diyorum. Kimdi bu Malik? Sessiz sakin bir sabiydi. Hasta babaannesi için uğraşır durur, gönüllü Teşkilat işleri yaptı. Neden hatırlıyorum bu adamı bilmiyorum?
Ben Beyaz Şapkalı Adam'ın esrarıyım.
Günlük Erg kullanım dozajının sonuna yaklaşıyorum. Ben Agah'ın kör gözleriyim diyorum ve gerçekten de göze sahip olsam da önümdeki at gözlüklerini çıkartamıyorum. Ben ölümcül bir silahım, makineyim. GBM-X'den ne farkım var. Kederleniyorum ve Erg dumanını iyice köklüyorum. Böyle geldi böyle devam edecek diyorum. Bu yolların sonu gelmeyecek diyorum tıpkı aynı şairin dediği gibi.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Erg dumanı dibini çekiyor. Taze oksijen, burnumla tekrar buluşurken hafif bir yanma olayı gerçekleşiyor. Bir müddet öksürüyorum. Aynada kendime bakıyorum ve yıprandığımı görüyorum.
Ben Rüstem'in dövdüğü örsüm.
Yine de ben savaş uzmanıyım, ben Fahri'nin dokuduğu ipek kumaşım. Sahaf'ın özenle temizlediği kitaplarım ben!
Dışarı çıkıyorum ve Karakadın'ın omuzuna dokunuyorum. Sarılıyoruz. O da benim gibi yalnız ve öyle kalacak. İtler bile gülecek kimsesizliğimize!

Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.




Resim



Gitmeden günlerdir birbirimizi aradığımız ağabeyim ile görüşme fırsatı yakalıyorum. Kendisinin Derviş Hasan ile Şifa Yurdu'nda çalıştığını öğreniyorum. Yanına gidiyorum ve selamlaşıyoruz.
Yasemin sana göz kulak olmamı söyledi diyor. Ben ise ona kendimin ona gittiğini söylüyorum. Gülümsüyor ve sarılıyor. Sağ olmana ve hakkından gelmene sevindim diyor. Teşekkür ediyorum ve Derviş'in amcanın da elini öperek ayrılıyorum.




Resim



Karaköy Kale'de coşku ve kutlamalar yapılıyor ve beni gören saygı duruşuna geçiyor. Umursamıyorum, s... gidin demek istiyorum. Sandala yöneliyorum ve küreklerine asılmaya başlıyorum.
Yarım saat kadar sona Eminönü'ne varıyorum. İskeleye gözüm gidiyor ve onu görüyorum. İlk gördüğüm günkü gibi mest oluyorum.
İskeleye yaklaşıyorum. İskele yine sallanıyor ve gıcırdıyor. Adımımı atar atmaz Yasemin dönüyor ve bana bakıyor. Yüzünde oluşmuş gülümsemesi içimi ısıtıyor. Yanına usulca yaklaşarak Merhaba diyorum. Dönmenize sevindim aziz dostum diyor. Ve içim parçalanıyor.
Ben biçare folklorün ezilmişliğiyim.
O sormadan kendimi iyi hissettiğimi ve hastalığıma bir şeyin iyi geldiğini fark ettiğimi söylüyorum. Ne diyor hızlıca. Acı diyorum... Acı, bir diğer acının ahını kapatır. Ve de ölüm diyorum, her şeye kesin sonuç verir. Yüzüme bakıyor. Sonra gülümsüyorum. İyi hissediyorum diyorum. Durumum iyiye gidiyor diyorum. Kısmen yalan söylüyorum. Bana sarılıyor. Seni özledim aziz dostum diyor. Bir an için ona sarılmamak istiyorum ki çünkü 'aziz dostum' sözcüğü ağlayarak yutkunmama sebep olacak. Ancak yapıyorum. Yine de gözlüklerimin altında kızardığını hissettiğim gözlerimle daha fazla konuşmak istemiyorum.
Bir şeye ihtiyacın var mı diyor, istersen sohbet edebiliriz aziz dostum diyor. Yaraya hala tuz basıyor. Hayır diyorum titreyerek. Ben yorgun hissediyorum, gitmeliyim diyorum.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.




Resim



Koşar adım oradan uzaklaşırken heybetiyle görünürde peydah olan Yeni Cami'ye duruyor ve bakıyorum. Kafam ihtiyatlı şekilde sallanıyor ve Ya... diyorum. Kimse bilemeyecek ama 'Bir zamanlar bir tablo kadar güzel olan İstanbul'un' bir parçasını daha ayakta tutmayı başardım diyorum. Ancak kimse bunu bilmeyecek, kimse önemsemeyecek. Acı bir kahkaha atıyorum. Ardından yoluma gidiyorum, gitse de gelmeyecek olan yollarımın sonuna...



Resim







Uzadıkça uzayan yolların sonuyla veda edelim etkinliğe. Esen kalmanız dileğiyle.
Resim
Kullanıcı avatarı
IIxSoulflyxII
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 488
Kayıt: 18 Ağu 2015 17:52
Sunucu: Eminönü

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen IIxSoulflyxII »

Retaliation yazdı: 31 Ağu 2018 19:11
Resim

Merhabalar;




Hakir'in ölümünün ardından Gizit sokaklarında dolaşıyorum. Rahmetlinin attığı kurşunlardan sonra üzerime titreme geliyor. Acaba en çok beklediğim an mı geliyor diyorum kendi kendime, acaba ölüyor muyum? Keşke öyle olsa...
Hakir'in ölüm haberi dalgalar halinde tüm Karaköy'e yayılıyordu. Beni görse de, hatta Hakir'i öldürmeme şahit olanlar olsa da bana ateş açmıyorlar, Hakir'in başına giderek ağlıyorlardı. Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda. Alışılagelmiş bir durum değildi ama anladığım kadarıyla burada 'intikam' sözcüğü lügatta yoktu.
Fare adamlar acı ile kavrulurken Hakir öldükten sonra ortalığa peydah olan neferler de ortalıkta değillerdi. Gustav'ın yanından geçerken topun hazneye sürüldüğünü ve ateşlenmeye hazır olduğunu gördüm. Bir an için umursamadım ama çünkü Teşkilat, Allah'ın belası lanet riyakarlıktan başka bir şey bilmeyen bir kurumdu. Lakin durdum, şairin dedikleri kulaklarımda yankılandı. "Ben biçare. Sesim ulaşır mı bağırsam çağırsam kopsam dünyadan, Bana ne ki? Desem alıp başımı gitsem kendi dünyama, Arkamda bıraktığım kişilere yanarım"
YollugTigin'in bana zor zamanlar için verdiği tabancayı çekiyorum ve Topçu Subayı'na doğrultuyorum. Birden gözüm ileride dikkatimi, esrarını öğrendiğim koca demir yığınına yöneldi. Silahımın horozunu kaldırdım ve ona topu antenlere nişanlamasını söyledim. Üzüntüden çökmüş olan fare adam orası bir işe yaramıyor ki dese de tabancamla kafasını iteleyerek yapmasını söyledim. Fare adam kolu hunharca çevirdi ve topun üzerindeki dürbün antenleri görmeye başladı. Derin bir nefes aldım ve "ATEŞ" diye bağırdım.
İki saniye kadar sonra antenler tuzla buz olmuştu. Mırıldandım ve "Sonsuzluğa gitmenin vasat yolları" diyerek oradan ayrıldım.




Resim



Bankalar Caddesi'nde ağır ağır süzülürken Karaköy'e olan vedamı gerçekleştirmenin yerinde olacağını ve 'sevda çiçeğimi' görmenin de huzurum için iyi geleceğini düşündüm. Ne diyordu şair veda ederken:

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

Ancak öncesinde son kez 'otlanmak' istiyorum bağımlılığım olan şeyi. Güdümlü Balon'a gidiyorum. Balonda Karakadın'a selam veriyor hem de veda ediyordum. Hakir'in ve Gizit'in artık yok olduğunu söylüyorum. Gene Teşkilat kazandı diyorum. Son sözüme kadar yüzü gülümserken son cümlemde gülümsemesi soluyor. Buraya Erg almaya geldiğimi söylüyorum. KAfasıyla makineyi işaret ediyor, teşekkür ediyorum.
Hortumu ağzıma takıyorum ve pencereden Karaköy sahilini izliyorum. Tatsız ve kokusuz Erg'i çektikçe nedamet dolu dakikalar yaşıyorum. Nasıl bu işlere bulaştığımı, kaybolan gençliğimi, ölüm danslarını, feleğin çemberini, kaybedilen dostları, ölen masumları...
En çok da Gaffar ve Çemberlitaş kurcalıyor kafamı. S... böyle işi diyorum içimden. Üçüncü parti kişiler için masum adamın canına kıydım ve kafayı yedim. Bir laboratuvar bastım ve bilim adamını öldürdüm. Mekanik Karabasan öldürdüm ve kaderin cilvesi olan o ışıltılarda Arzuhalci, Işık ve Yasemin'i gördüm. Bana emir yağdıran haini geberttim.
Bugüne kadar elime geçen onca asa, giydiğim onca kıyafet geliyor. Kısaca eskiler. Birkaç yer edinmiş dost. Kimileri hala bizimle kimileri kopmuş gitmiş. Bir de Malik var aklımda diyorum. Kimdi bu Malik? Sessiz sakin bir sabiydi. Hasta babaannesi için uğraşır durur, gönüllü Teşkilat işleri yaptı. Neden hatırlıyorum bu adamı bilmiyorum?
Ben Beyaz Şapkalı Adam'ın esrarıyım.
Günlük Erg kullanım dozajının sonuna yaklaşıyorum. Ben Agah'ın kör gözleriyim diyorum ve gerçekten de göze sahip olsam da önümdeki at gözlüklerini çıkartamıyorum. Ben ölümcül bir silahım, makineyim. GBM-X'den ne farkım var. Kederleniyorum ve Erg dumanını iyice köklüyorum. Böyle geldi böyle devam edecek diyorum. Bu yolların sonu gelmeyecek diyorum tıpkı aynı şairin dediği gibi.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Erg dumanı dibini çekiyor. Taze oksijen, burnumla tekrar buluşurken hafif bir yanma olayı gerçekleşiyor. Bir müddet öksürüyorum. Aynada kendime bakıyorum ve yıprandığımı görüyorum.
Ben Rüstem'in dövdüğü örsüm.
Yine de ben savaş uzmanıyım, ben Fahri'nin dokuduğu ipek kumaşım. Sahaf'ın özenle temizlediği kitaplarım ben!
Dışarı çıkıyorum ve Karakadın'ın omuzuna dokunuyorum. Sarılıyoruz. O da benim gibi yalnız ve öyle kalacak. İtler bile gülecek kimsesizliğimize!

Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.




Resim



Gitmeden günlerdir birbirimizi aradığımız ağabeyim ile görüşme fırsatı yakalıyorum. Kendisinin Derviş Hasan ile Şifa Yurdu'nda çalıştığını öğreniyorum. Yanına gidiyorum ve selamlaşıyoruz.
Yasemin sana göz kulak olmamı söyledi diyor. Ben ise ona kendimin ona gittiğini söylüyorum. Gülümsüyor ve sarılıyor. Sağ olmana ve hakkından gelmene sevindim diyor. Teşekkür ediyorum ve Derviş'in amcanın da elini öperek ayrılıyorum.




Resim



Karaköy Kale'de coşku ve kutlamalar yapılıyor ve beni gören saygı duruşuna geçiyor. Umursamıyorum, s... gidin demek istiyorum. Sandala yöneliyorum ve küreklerine asılmaya başlıyorum.
Yarım saat kadar sona Eminönü'ne varıyorum. İskeleye gözüm gidiyor ve onu görüyorum. İlk gördüğüm günkü gibi mest oluyorum.
İskeleye yaklaşıyorum. İskele yine sallanıyor ve gıcırdıyor. Adımımı atar atmaz Yasemin dönüyor ve bana bakıyor. Yüzünde oluşmuş gülümsemesi içimi ısıtıyor. Yanına usulca yaklaşarak Merhaba diyorum. Dönmenize sevindim aziz dostum diyor. Ve içim parçalanıyor.
Ben biçare folklorün ezilmişliğiyim.
O sormadan kendimi iyi hissettiğimi ve hastalığıma bir şeyin iyi geldiğini fark ettiğimi söylüyorum. Ne diyor hızlıca. Acı diyorum... Acı, bir diğer acının ahını kapatır. Ve de ölüm diyorum, her şeye kesin sonuç verir. Yüzüme bakıyor. Sonra gülümsüyorum. İyi hissediyorum diyorum. Durumum iyiye gidiyor diyorum. Kısmen yalan söylüyorum. Bana sarılıyor. Seni özledim aziz dostum diyor. Bir an için ona sarılmamak istiyorum ki çünkü 'aziz dostum' sözcüğü ağlayarak yutkunmama sebep olacak. Ancak yapıyorum. Yine de gözlüklerimin altında kızardığını hissettiğim gözlerimle daha fazla konuşmak istemiyorum.
Bir şeye ihtiyacın var mı diyor, istersen sohbet edebiliriz aziz dostum diyor. Yaraya hala tuz basıyor. Hayır diyorum titreyerek. Ben yorgun hissediyorum, gitmeliyim diyorum.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.




Resim



Koşar adım oradan uzaklaşırken heybetiyle görünürde peydah olan Yeni Cami'ye duruyor ve bakıyorum. Kafam ihtiyatlı şekilde sallanıyor ve Ya... diyorum. Kimse bilemeyecek ama 'Bir zamanlar bir tablo kadar güzel olan İstanbul'un' bir parçasını daha ayakta tutmayı başardım diyorum. Ancak kimse bunu bilmeyecek, kimse önemsemeyecek. Acı bir kahkaha atıyorum. Ardından yoluma gidiyorum, gitse de gelmeyecek olan yollarımın sonuna...



Resim







Uzadıkça uzayan yolların sonuyla veda edelim etkinliğe. Esen kalmanız dileğiyle.
Üstad bu kıyafetler falan ne neler yaptın sen :D hala günlüğüne devam etmen beni çok sevindirdi epey birikmiş vakit olunca okumaya çalışacağım. Acaba neler geçti veya neler kaçırdım meraklanmıyor değilim:)
Resim
GÜNLÜK İÇİN REZNOWA TIKLA :)
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

IIxSoulflyxII yazdı: 02 Eyl 2018 16:53
Göster
Retaliation yazdı: 31 Ağu 2018 19:11
Resim

Merhabalar;




Hakir'in ölümünün ardından Gizit sokaklarında dolaşıyorum. Rahmetlinin attığı kurşunlardan sonra üzerime titreme geliyor. Acaba en çok beklediğim an mı geliyor diyorum kendi kendime, acaba ölüyor muyum? Keşke öyle olsa...
Hakir'in ölüm haberi dalgalar halinde tüm Karaköy'e yayılıyordu. Beni görse de, hatta Hakir'i öldürmeme şahit olanlar olsa da bana ateş açmıyorlar, Hakir'in başına giderek ağlıyorlardı. Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda. Alışılagelmiş bir durum değildi ama anladığım kadarıyla burada 'intikam' sözcüğü lügatta yoktu.
Fare adamlar acı ile kavrulurken Hakir öldükten sonra ortalığa peydah olan neferler de ortalıkta değillerdi. Gustav'ın yanından geçerken topun hazneye sürüldüğünü ve ateşlenmeye hazır olduğunu gördüm. Bir an için umursamadım ama çünkü Teşkilat, Allah'ın belası lanet riyakarlıktan başka bir şey bilmeyen bir kurumdu. Lakin durdum, şairin dedikleri kulaklarımda yankılandı. "Ben biçare. Sesim ulaşır mı bağırsam çağırsam kopsam dünyadan, Bana ne ki? Desem alıp başımı gitsem kendi dünyama, Arkamda bıraktığım kişilere yanarım"
YollugTigin'in bana zor zamanlar için verdiği tabancayı çekiyorum ve Topçu Subayı'na doğrultuyorum. Birden gözüm ileride dikkatimi, esrarını öğrendiğim koca demir yığınına yöneldi. Silahımın horozunu kaldırdım ve ona topu antenlere nişanlamasını söyledim. Üzüntüden çökmüş olan fare adam orası bir işe yaramıyor ki dese de tabancamla kafasını iteleyerek yapmasını söyledim. Fare adam kolu hunharca çevirdi ve topun üzerindeki dürbün antenleri görmeye başladı. Derin bir nefes aldım ve "ATEŞ" diye bağırdım.
İki saniye kadar sonra antenler tuzla buz olmuştu. Mırıldandım ve "Sonsuzluğa gitmenin vasat yolları" diyerek oradan ayrıldım.




Resim



Bankalar Caddesi'nde ağır ağır süzülürken Karaköy'e olan vedamı gerçekleştirmenin yerinde olacağını ve 'sevda çiçeğimi' görmenin de huzurum için iyi geleceğini düşündüm. Ne diyordu şair veda ederken:

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

Ancak öncesinde son kez 'otlanmak' istiyorum bağımlılığım olan şeyi. Güdümlü Balon'a gidiyorum. Balonda Karakadın'a selam veriyor hem de veda ediyordum. Hakir'in ve Gizit'in artık yok olduğunu söylüyorum. Gene Teşkilat kazandı diyorum. Son sözüme kadar yüzü gülümserken son cümlemde gülümsemesi soluyor. Buraya Erg almaya geldiğimi söylüyorum. KAfasıyla makineyi işaret ediyor, teşekkür ediyorum.
Hortumu ağzıma takıyorum ve pencereden Karaköy sahilini izliyorum. Tatsız ve kokusuz Erg'i çektikçe nedamet dolu dakikalar yaşıyorum. Nasıl bu işlere bulaştığımı, kaybolan gençliğimi, ölüm danslarını, feleğin çemberini, kaybedilen dostları, ölen masumları...
En çok da Gaffar ve Çemberlitaş kurcalıyor kafamı. S... böyle işi diyorum içimden. Üçüncü parti kişiler için masum adamın canına kıydım ve kafayı yedim. Bir laboratuvar bastım ve bilim adamını öldürdüm. Mekanik Karabasan öldürdüm ve kaderin cilvesi olan o ışıltılarda Arzuhalci, Işık ve Yasemin'i gördüm. Bana emir yağdıran haini geberttim.
Bugüne kadar elime geçen onca asa, giydiğim onca kıyafet geliyor. Kısaca eskiler. Birkaç yer edinmiş dost. Kimileri hala bizimle kimileri kopmuş gitmiş. Bir de Malik var aklımda diyorum. Kimdi bu Malik? Sessiz sakin bir sabiydi. Hasta babaannesi için uğraşır durur, gönüllü Teşkilat işleri yaptı. Neden hatırlıyorum bu adamı bilmiyorum?
Ben Beyaz Şapkalı Adam'ın esrarıyım.
Günlük Erg kullanım dozajının sonuna yaklaşıyorum. Ben Agah'ın kör gözleriyim diyorum ve gerçekten de göze sahip olsam da önümdeki at gözlüklerini çıkartamıyorum. Ben ölümcül bir silahım, makineyim. GBM-X'den ne farkım var. Kederleniyorum ve Erg dumanını iyice köklüyorum. Böyle geldi böyle devam edecek diyorum. Bu yolların sonu gelmeyecek diyorum tıpkı aynı şairin dediği gibi.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Erg dumanı dibini çekiyor. Taze oksijen, burnumla tekrar buluşurken hafif bir yanma olayı gerçekleşiyor. Bir müddet öksürüyorum. Aynada kendime bakıyorum ve yıprandığımı görüyorum.
Ben Rüstem'in dövdüğü örsüm.
Yine de ben savaş uzmanıyım, ben Fahri'nin dokuduğu ipek kumaşım. Sahaf'ın özenle temizlediği kitaplarım ben!
Dışarı çıkıyorum ve Karakadın'ın omuzuna dokunuyorum. Sarılıyoruz. O da benim gibi yalnız ve öyle kalacak. İtler bile gülecek kimsesizliğimize!

Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.




Resim



Gitmeden günlerdir birbirimizi aradığımız ağabeyim ile görüşme fırsatı yakalıyorum. Kendisinin Derviş Hasan ile Şifa Yurdu'nda çalıştığını öğreniyorum. Yanına gidiyorum ve selamlaşıyoruz.
Yasemin sana göz kulak olmamı söyledi diyor. Ben ise ona kendimin ona gittiğini söylüyorum. Gülümsüyor ve sarılıyor. Sağ olmana ve hakkından gelmene sevindim diyor. Teşekkür ediyorum ve Derviş'in amcanın da elini öperek ayrılıyorum.




Resim



Karaköy Kale'de coşku ve kutlamalar yapılıyor ve beni gören saygı duruşuna geçiyor. Umursamıyorum, s... gidin demek istiyorum. Sandala yöneliyorum ve küreklerine asılmaya başlıyorum.
Yarım saat kadar sona Eminönü'ne varıyorum. İskeleye gözüm gidiyor ve onu görüyorum. İlk gördüğüm günkü gibi mest oluyorum.
İskeleye yaklaşıyorum. İskele yine sallanıyor ve gıcırdıyor. Adımımı atar atmaz Yasemin dönüyor ve bana bakıyor. Yüzünde oluşmuş gülümsemesi içimi ısıtıyor. Yanına usulca yaklaşarak Merhaba diyorum. Dönmenize sevindim aziz dostum diyor. Ve içim parçalanıyor.
Ben biçare folklorün ezilmişliğiyim.
O sormadan kendimi iyi hissettiğimi ve hastalığıma bir şeyin iyi geldiğini fark ettiğimi söylüyorum. Ne diyor hızlıca. Acı diyorum... Acı, bir diğer acının ahını kapatır. Ve de ölüm diyorum, her şeye kesin sonuç verir. Yüzüme bakıyor. Sonra gülümsüyorum. İyi hissediyorum diyorum. Durumum iyiye gidiyor diyorum. Kısmen yalan söylüyorum. Bana sarılıyor. Seni özledim aziz dostum diyor. Bir an için ona sarılmamak istiyorum ki çünkü 'aziz dostum' sözcüğü ağlayarak yutkunmama sebep olacak. Ancak yapıyorum. Yine de gözlüklerimin altında kızardığını hissettiğim gözlerimle daha fazla konuşmak istemiyorum.
Bir şeye ihtiyacın var mı diyor, istersen sohbet edebiliriz aziz dostum diyor. Yaraya hala tuz basıyor. Hayır diyorum titreyerek. Ben yorgun hissediyorum, gitmeliyim diyorum.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.




Resim



Koşar adım oradan uzaklaşırken heybetiyle görünürde peydah olan Yeni Cami'ye duruyor ve bakıyorum. Kafam ihtiyatlı şekilde sallanıyor ve Ya... diyorum. Kimse bilemeyecek ama 'Bir zamanlar bir tablo kadar güzel olan İstanbul'un' bir parçasını daha ayakta tutmayı başardım diyorum. Ancak kimse bunu bilmeyecek, kimse önemsemeyecek. Acı bir kahkaha atıyorum. Ardından yoluma gidiyorum, gitse de gelmeyecek olan yollarımın sonuna...



Resim







Uzadıkça uzayan yolların sonuyla veda edelim etkinliğe. Esen kalmanız dileğiyle.
Üstad bu kıyafetler falan ne neler yaptın sen :D hala günlüğüne devam etmen beni çok sevindirdi epey birikmiş vakit olunca okumaya çalışacağım. Acaba neler geçti veya neler kaçırdım meraklanmıyor değilim:)

Geriye dönüp bakma fırsatı inan ben de bulamadım Mert, ufaktan başlamanı tavsiye ederim. :)
Resim
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 874
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Plafect00 »

Satırlar ilerledikçe mürekkebi akıtan gözyaşlarının artması okumamı zorlaştırsa da daha bir efkarlı okudum yazdıklarını. Bir ah çektim, Yeni Cami’yi gördüğümde. Acı kahkahana hüznümle eşlik ettim. Biz neferlerin kaderi ortak olsa da kimimizin gençliği daha çok çürümüyor mu, Korcan gibi? Yaz azizim yaz, sen yazdıkça ben okuyacağım.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Plafect00 yazdı: 03 Eyl 2018 14:07 Satırlar ilerledikçe mürekkebi akıtan gözyaşlarının artması okumamı zorlaştırsa da daha bir efkarlı okudum yazdıklarını. Bir ah çektim, Yeni Cami’yi gördüğümde. Acı kahkahana hüznümle eşlik ettim. Biz neferlerin kaderi ortak olsa da kimimizin gençliği daha çok çürümüyor mu, Korcan gibi? Yaz azizim yaz, sen yazdıkça ben okuyacağım.
"Yüksel...! Üç buçuk satır ilminle yetinme!..
Çalışıp daha fazla yükselmek istersen,
Allah seni elbette kültürlü, daha hünerli bir insan yapacaktır...
Yükselmeye Çalış! Tanrı'nın bu ihsanlarına mani olma!.."

der Namık Kemal ve bu satırları örnek almaya gayret gösteririm. Sizleri kah güldürüp kah ağlattıysam ne mutlu bana. Gerçi bizim mutluluğumuz da beş saniye sürmez ya, neyse...
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

İyi ki doğdun Reta. (!)



Resim
Kullanıcı avatarı
TOLGA
Arzuhalci'nin Adamı
Arzuhalci'nin Adamı
Mesajlar: 1016
Kayıt: 25 Tem 2014 14:50

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen TOLGA »

Yoksa doğum günün mü Reta?
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

TOLGA yazdı: 03 Eyl 2018 22:53 Yoksa doğum günün mü Reta?
Evet Tolga.
Resim
Kullanıcı avatarı
TOLGA
Arzuhalci'nin Adamı
Arzuhalci'nin Adamı
Mesajlar: 1016
Kayıt: 25 Tem 2014 14:50

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen TOLGA »

Retaliation yazdı: 03 Eyl 2018 23:00 Evet Tolga.
Aynı ayda doğmamız ne güzel tesadüf.
İyi ki doğdun dostum, nice senelere.
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5029
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

TOLGA yazdı: 03 Eyl 2018 23:02
Retaliation yazdı: 03 Eyl 2018 23:00 Evet Tolga.
Aynı ayda doğmamız ne güzel tesadüf.
İyi ki doğdun dostum, nice senelere.
Teşekkür ederim Tolga. :)
Resim
Cevapla