
İKV Dünyasının en yeni etkinliği "Facebook Düşsel Eserler"e göstermiş olduğunu ilgi için teşekkür ederiz.Yazılan bunca güzel hikaye arasından birinciyi seçmek için oldukça zorlandık.Birbirinden güzel birbirinden değerli eserlerinizi okurken İKV oyuncularının her birinin içinde bir yazar ruhu olduğunu gördük ve bu bizi duygulandırdı.
Konu: Jandarma Ali
Anahtar Karakterler: Bayrak,Halime Teyze,Balıkçı İdris,Suzan,Arzuhalci
Eserin Türü: Hikaye
Kategorisine uygun olarak yazılan ve istenilen konu anahtar karakterler kullanarak işlenen en başarılı hikaye;
Akşam güneşinin vurduğu avluda Arzuhalci ile oturmuş,Çemberlitaş’ta elde ettiğimiz zafer şerefine içiyorduk.
-Arzuhalci: Vay be! Demek o devasa robotu böyle yere serdiniz…Suzan! İçkilerimizi tazeler misin tatlım ? Teşekkür ederim... İlginç olan ......ne biliyor musun ? Senin daha bu mücadeleye yeni atıldığın günleri hatırlıyorum. Seni ilk gördüğümden beri,gerçekten çok değiştin. Şimdiki kafan olsa,seni asla o labirente girmeye ikna edemezdim eminim hahaha…
-Ben: Teşkilat’a ilk katıldığım günü hatırlıyorum da,en çok Ali yardımcı olmuştu bana,ve Halime Teyze… Hiç unutmam,Halime Teyze’nin Ali’nin annesi olduğuna inanmamıştım,simalarını benzetememiştim.
-Arzuhalci: Ali kesinlikle babasına benziyor.
-Ben: Babası demişken,babası nasıl bir adam ?
Arzuhalcinin yüzündeki gülümseme yavaşça kayboldu,anıları gözünde canlandı. Sonra da gözleri doldu.
-Arzuhalci: Hayatımda gördüğüm en delikanlı insanlardan biriydi.Ali’den önce bayrak nöbetini o tutardı.
Arzuhalci yutkundu.
-Arzuhalci: Şehit oldu.
-Ben: Hmm... Hazır aklıma gelmişken sorayım,peki Ali neden sürekli bayrak nöbetinde ?
Ben şaşkınlığımla,tek kelime edemeden elini kaldırdı.
-Arzuhalci: Bugünlük bu kadar yeter. İncelemem gereken yazılar var.Sana iyi akşamlar dilerim.
Kafamdaki soru işaretleriyle oradan ayrıldım.Yolda,evime giderken birkaç eski dosta uğramanın iyi olabileceğini düşündüm. Bu sırada tam da Balıkçı İdris’in evinin önünden geçiyordum. Kapısını çaldım,beni kapıda görünce önce şaşırdı,sonra keyifle içeri davet etti. Yemek yiyordu ve ona katılmam için ısrar etti. Çemberlitaş hakkında bilgisi yoktu ve ben son günlerde aklım tamamen bununla meşgul olduğundan bahsedecek konu bulamadım. Biraz sonra,aklıma takılan asıl soruları ona sordum.
-Ben: Jandarma Ali neden sürekli bayrak nöbetinde ? Ve,babası ? Kimdi ? Nasıl biriydi ?
Bu soruları aniden duyunca irkildi.Onun da yüzündeki neşe onu terk etti. İç çekti,sonra konuşmaya başladı.
-İdris: ’’Aladağlı’’ derlerdi ona. Çok iyi adamdı. Bir keresinde,benden haraç almaya çalışan 4 çeteciyi tek başına pataklamıştı. Ali’den önce bayrak nöbetini o tutardı. Bir gece,Rüstem’le kahve içiyoruz,dışarıdan nara sesleri geldi. Neyse işte,biz hemen toparlandık,silahlarımızı kapıp dışarı çıktık. Olanları daha o zamanlar 15 yaşında olan Ali bana kendi ağlaya ağlaya anlatmıştı. ’’Babamla bayrağın dibinde dikiliyorduk,gece tek başıma evden çıktığım için beni azarlıyordu. Gözlerimi yere dikmiş onu dinliyordum. Sonra başımı kaldırıp gözlerine baktım. Arkasından gelen bir şey olduğunu sandım,karanlığın içine baktım. Karanlığın içinden yavaşça iğrenç,korkunç,parlak kırmızı gözleri olan kanatlı bir yaratık,kanat çırpa çırpa bize doğru geliyordu. O an babamın ne kadar haklı olduğunu anladım,ben kendimi savaşa hazır hissederken,aslında güvenli evimde gerçek korkuyla tanışmamışım. Dilim tutuldu. Yaratık gittikçe yaklaşıyordu. Elimi kaldırabildim sadece. Yaratık babama pençelerini sırtından geçirmek üzereyken babam her şeyi anlamış,arkasına bile bakmadan beni yakalayıp yere yatırmıştı. Yaratık üstümüzden geçti.Bana ‘’Koş!’’ dedi. Eve gitmemi söyledi. Bense yerimden kıpırdayamıyordum. Yaratık tekrar saldırmak için geliyordu. Babam silahını doğrulttu ve ateşledi. Yaratığın boynuzlarından birini vurup,parçaladı.Yaratık doğrudan babamın üstüne saldırdı,babama indirdiği darbeyle babamı Mısır Çarşısı’nın duvarına fırlattı. Babam bilincini kaybetmiş yerde yatıyordu. Yaratık ise işinin bittiğinden emin olmak için ona doğru ilerliyordu.’’ Ali buraya kadar anlatabildi bana sonra dayanamayıp ağladı zaten. Biz dışarı çıktığımızda Aladağlı’yı sol tarafta duvarın dibinde yatarken bulduk ve gerçekten kötü durumdaydı. Önümüze baktığımızda Ali’nin taşkanata nara atıp babasını kurtarmaya çalıştığını anladık. Taşkanat Ali’nin üstüne gitti.Ali bir adım bile geri çekilmedi,doğruca taşkanatın üstüne koştu,palasını çekti ve çevik bir hamleyle pençe saldırısından kurtulup sıçrayarak taşkanatın sol kanadını kopardı. Taşkanat acı içinde inledi. Hemen arkasına geçip boğazını kavradı.Ve derisi çok sert olsada,orada hemen yaratığın başını vücudundan ayırdı. Biz şaşkınlıktan kalakalmıştık. Rüstem hemen içeri doktor aramaya gitti. Aladağlı hala yaşıyordu,sonradan öğrendik,taşkanat onu duvara fırlattığında birkaç kaburgası kırılmış,kırılan kemiklerden bir taneside kalbini batmış.
İdris’in gözünden yaşlar süzülüyordu.
-İdris: Ali babasının yanına geldi hemen,ona bir şey olmasından korkuyordu. Aladağlı oğlunun kulağına iyice yakınlaşıp,son sözlerini fısıldadı:
’’Oğlum,vatanını sev,bayrağını canın pahasına koru.’’
-İdris: İşte bu yüzden Ali hep orada. Derler ki,al bayrak orada dalgalandıkça taşkanatları kızdırırmış,önceden o yaratıklar hep gelip insanlara saldırarak,bayrağı parçalayarak kaçardı. O günden sonra oraya gelen hiçbir taşkanat o bayrağa dokunamadı,hiçbiri kaçamadı.Hepsi öldürüldü. Hepsini Ali öldürdü.Sonrada gelmez oldular zaten. İşte,başımızdan bu belayı savan kişi Ali’dir. Evlerimizde güvende olmamızı sağlayan,bayrağımızın özgürce dalgalanmasını sağlayan Ali’dir.
Ertan Mutlu'yu tebrik eder ileri ki dönemlerde daha güzel eserlerini görmeyi temenni ederiz.
Ödülünüzü almanız için hikayeyi göndermiş olduğunuz profilden http://www.facebook.com/fkaplan61 " profiline özel mesaj ile aşağıdaki bilgileri göndermeniz gerekmektedir.
Sunucu Adı:
Karakter Adı:
Katılan herkese tekrardan teşekkür ederiz.