Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

İKV dışındaki konularla ilgili paylaşımlarınız
Kullanıcı avatarı
KIZILBEY
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 433
Kayıt: 05 Ara 2009 22:00
Sunucu: Teşkilat
Lonca: İlk ve Son
İletişim:

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen KIZILBEY »

KIZILBEY yazdı: 10 Tem 2017 16:16
xsedanterx yazdı: 21 Kas 2016 23:37 Ne yapsammm ne yapsammm bir hamak alıp sallansammm....
"Kurtulur muyum, bunalımdan hamakta sallansam?" Agh aa! :yum: "Ne kadar enteresan?"


"Benim halim işte böyle..." Hadi Hep Beraber Hamakta Sallanmaya...
ha ha :grinning: "Ne kadar enteresan?!"
http://www.facebook.com/istanbulkiyametvakti
Kullanıcı avatarı
ABERTHOL
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 608
Kayıt: 24 Şub 2016 18:34

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen ABERTHOL »

Akşamın gri ağları, ilmek ilmek dokunuyor günün üzerine. Bir yaprak daha düştü, düşecek hayat ağacından. Birazdan bir zifiri karanlık işgal edecek yeryüzünü. Ama sen bunu kabul etmeyip, ışıkları yakacaksın yine. Neyi kabul ettin ki zaten hayatında?

İşte yaprak düştü dalından. Bu kaçıncısı bilmiyorsun. Sayamıyorsun geçen yılları. Zamanın elinde bir oyuncaksın sadece. Hükmün yok ona. Komutan o. Ne derse o olacak. Sen sadece seyredecek ve şahid olacaksın zamana. Dünyaya da sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmedin mi zaten?

Birer birer zamanın eline teslim ederken tüm yaşayışlarını, içine takılıyor bakışların bir an. Derinlerde bir istek var, fark ediyorsun. Bir gün, bir yerlerde yeniden karşılaşmak istiyorsun tüm anılarınla. Dizginleyemiyorsun bu isteğini. Sahi diyor bilincin, bu mümkün olabilir mi? Soru öylece kalakalıyor, zihninin deruni bir köşesinde.

Bazen geçmişin anılarındasın, bazen geleceğin hayallerinde, nadiren de şimdinin anlarında. Oysa biliyorsun, ne geçmiş var ne gelecek. Yalnızca şimdi var, o da şimdilik.

Sen düşünmek için varedilmişsin dostum! Sürekli düşünürsün. Hele o uzun yürüyüşlerin yok mu? Düşünerek yürürken, taşa takılıp düşmelerini hatırlarsın. Üstünü silkeleyip, yola devam edişlerini. "Düşünürken düşer insan" diye düşünürsün bir an.

İşte sen busun aslında! Hayatın bir uzun yürüyüştür. Düşünceli bir yürüyüştür. Bazen taşa takılıp, düştüğün bir yürüyüştür. Ancak dünya; düşünmeni, yürümeni istemez bilesin. Çünkü düşünmek acı çekme riskini, yürümek ise düşme riskini barındırır içinde. Fakat modern zamandır ki, acıya ve düşmelere kapalıdır. Ondan değil midir, en ufak bir acıda doktora koşmalar? Haplara başvurmalar? En küçük bir duygu çalkalanmasına bile, tahammül edememeler?

Neden mi böyledir? Çünkü modern zaman, neden varedildiğini unutturmak ister sana. Ve zayıflığını da. Bunun için yürüme diye, gösterişli arabalar sunar sana. Çünkü yürüyünce düşünecek, düşecek ve insan olduğunu hatırlayacaksın. Ve sen kanarsın bu yalanlara. Gösterişli arabalar içinde hızla geçersin çiçeklerin, böceklerin yanından. Sadece yola bakarsın ve uyuşur beynin, düşünmezsin. Ne koklarsın havayı, ne yaşamdan haberin olur. Sadece sen varsın sanırsın dünyada. Çünkü hızlı arabandan inip, iki adımda bir binanın içine girersin de alabildiğine çalışmaya başlarsın. Hayat böyle geçer gider gözlerinin önünden.

Oysa ey kendim! Bilesin ki insansın, insan olmak aciz olmaktır, insan olmak düşmektir, düşünmektir, düşmeyi kabullenmektir. İnsan olmak acı çekmektir. O halde düşünmekten, düşmekten, acıdan korkma! Yürü, düşün, düş, silkele üstünü ve kalk. Devam et! Zamanın elinde oyuncaksan eğer, en sağlam oyuncak ol ki, zaman seni kolayca bozamasın.
BANAGOREASKYOK
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 105
Kayıt: 08 Eyl 2017 16:10

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen BANAGOREASKYOK »

ABERTHOL yazdı: 14 Eyl 2017 03:34 Akşamın gri ağları, ilmek ilmek dokunuyor günün üzerine. Bir yaprak daha düştü, düşecek hayat ağacından. Birazdan bir zifiri karanlık işgal edecek yeryüzünü. Ama sen bunu kabul etmeyip, ışıkları yakacaksın yine. Neyi kabul ettin ki zaten hayatında?

İşte yaprak düştü dalından. Bu kaçıncısı bilmiyorsun. Sayamıyorsun geçen yılları. Zamanın elinde bir oyuncaksın sadece. Hükmün yok ona. Komutan o. Ne derse o olacak. Sen sadece seyredecek ve şahid olacaksın zamana. Dünyaya da sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmedin mi zaten?

Birer birer zamanın eline teslim ederken tüm yaşayışlarını, içine takılıyor bakışların bir an. Derinlerde bir istek var, fark ediyorsun. Bir gün, bir yerlerde yeniden karşılaşmak istiyorsun tüm anılarınla. Dizginleyemiyorsun bu isteğini. Sahi diyor bilincin, bu mümkün olabilir mi? Soru öylece kalakalıyor, zihninin deruni bir köşesinde.

Bazen geçmişin anılarındasın, bazen geleceğin hayallerinde, nadiren de şimdinin anlarında. Oysa biliyorsun, ne geçmiş var ne gelecek. Yalnızca şimdi var, o da şimdilik.

Sen düşünmek için varedilmişsin dostum! Sürekli düşünürsün. Hele o uzun yürüyüşlerin yok mu? Düşünerek yürürken, taşa takılıp düşmelerini hatırlarsın. Üstünü silkeleyip, yola devam edişlerini. "Düşünürken düşer insan" diye düşünürsün bir an.

İşte sen busun aslında! Hayatın bir uzun yürüyüştür. Düşünceli bir yürüyüştür. Bazen taşa takılıp, düştüğün bir yürüyüştür. Ancak dünya; düşünmeni, yürümeni istemez bilesin. Çünkü düşünmek acı çekme riskini, yürümek ise düşme riskini barındırır içinde. Fakat modern zamandır ki, acıya ve düşmelere kapalıdır. Ondan değil midir, en ufak bir acıda doktora koşmalar? Haplara başvurmalar? En küçük bir duygu çalkalanmasına bile, tahammül edememeler?

Neden mi böyledir? Çünkü modern zaman, neden varedildiğini unutturmak ister sana. Ve zayıflığını da. Bunun için yürüme diye, gösterişli arabalar sunar sana. Çünkü yürüyünce düşünecek, düşecek ve insan olduğunu hatırlayacaksın. Ve sen kanarsın bu yalanlara. Gösterişli arabalar içinde hızla geçersin çiçeklerin, böceklerin yanından. Sadece yola bakarsın ve uyuşur beynin, düşünmezsin. Ne koklarsın havayı, ne yaşamdan haberin olur. Sadece sen varsın sanırsın dünyada. Çünkü hızlı arabandan inip, iki adımda bir binanın içine girersin de alabildiğine çalışmaya başlarsın. Hayat böyle geçer gider gözlerinin önünden.

Oysa ey kendim! Bilesin ki insansın, insan olmak aciz olmaktır, insan olmak düşmektir, düşünmektir, düşmeyi kabullenmektir. İnsan olmak acı çekmektir. O halde düşünmekten, düşmekten, acıdan korkma! Yürü, düşün, düş, silkele üstünü ve kalk. Devam et! Zamanın elinde oyuncaksan eğer, en sağlam oyuncak ol ki, zaman seni kolayca bozamasın.
yeminle kimse okumaz :D
okumaya basladım direk sıkıldım aga konu dışı bölümünde konunun dahada dışı olmuş :D :D :')
Kullanıcı avatarı
Seven
Fareli Köyün Kavalcısı
Fareli Köyün Kavalcısı
Mesajlar: 2833
Kayıt: 29 Haz 2011 08:03
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos
Lonca: JANDARMA
Konum: KAYSERİ & ESKİŞEHİR ### ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ############################## HALKLA İLİŞKİLER

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen Seven »

BANAGOREASKYOK yazdı: 14 Eyl 2017 05:39
ABERTHOL yazdı: 14 Eyl 2017 03:34 Akşamın gri ağları, ilmek ilmek dokunuyor günün üzerine. Bir yaprak daha düştü, düşecek hayat ağacından. Birazdan bir zifiri karanlık işgal edecek yeryüzünü. Ama sen bunu kabul etmeyip, ışıkları yakacaksın yine. Neyi kabul ettin ki zaten hayatında?

İşte yaprak düştü dalından. Bu kaçıncısı bilmiyorsun. Sayamıyorsun geçen yılları. Zamanın elinde bir oyuncaksın sadece. Hükmün yok ona. Komutan o. Ne derse o olacak. Sen sadece seyredecek ve şahid olacaksın zamana. Dünyaya da sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmedin mi zaten?

Birer birer zamanın eline teslim ederken tüm yaşayışlarını, içine takılıyor bakışların bir an. Derinlerde bir istek var, fark ediyorsun. Bir gün, bir yerlerde yeniden karşılaşmak istiyorsun tüm anılarınla. Dizginleyemiyorsun bu isteğini. Sahi diyor bilincin, bu mümkün olabilir mi? Soru öylece kalakalıyor, zihninin deruni bir köşesinde.

Bazen geçmişin anılarındasın, bazen geleceğin hayallerinde, nadiren de şimdinin anlarında. Oysa biliyorsun, ne geçmiş var ne gelecek. Yalnızca şimdi var, o da şimdilik.

Sen düşünmek için varedilmişsin dostum! Sürekli düşünürsün. Hele o uzun yürüyüşlerin yok mu? Düşünerek yürürken, taşa takılıp düşmelerini hatırlarsın. Üstünü silkeleyip, yola devam edişlerini. "Düşünürken düşer insan" diye düşünürsün bir an.

İşte sen busun aslında! Hayatın bir uzun yürüyüştür. Düşünceli bir yürüyüştür. Bazen taşa takılıp, düştüğün bir yürüyüştür. Ancak dünya; düşünmeni, yürümeni istemez bilesin. Çünkü düşünmek acı çekme riskini, yürümek ise düşme riskini barındırır içinde. Fakat modern zamandır ki, acıya ve düşmelere kapalıdır. Ondan değil midir, en ufak bir acıda doktora koşmalar? Haplara başvurmalar? En küçük bir duygu çalkalanmasına bile, tahammül edememeler?

Neden mi böyledir? Çünkü modern zaman, neden varedildiğini unutturmak ister sana. Ve zayıflığını da. Bunun için yürüme diye, gösterişli arabalar sunar sana. Çünkü yürüyünce düşünecek, düşecek ve insan olduğunu hatırlayacaksın. Ve sen kanarsın bu yalanlara. Gösterişli arabalar içinde hızla geçersin çiçeklerin, böceklerin yanından. Sadece yola bakarsın ve uyuşur beynin, düşünmezsin. Ne koklarsın havayı, ne yaşamdan haberin olur. Sadece sen varsın sanırsın dünyada. Çünkü hızlı arabandan inip, iki adımda bir binanın içine girersin de alabildiğine çalışmaya başlarsın. Hayat böyle geçer gider gözlerinin önünden.

Oysa ey kendim! Bilesin ki insansın, insan olmak aciz olmaktır, insan olmak düşmektir, düşünmektir, düşmeyi kabullenmektir. İnsan olmak acı çekmektir. O halde düşünmekten, düşmekten, acıdan korkma! Yürü, düşün, düş, silkele üstünü ve kalk. Devam et! Zamanın elinde oyuncaksan eğer, en sağlam oyuncak ol ki, zaman seni kolayca bozamasın.
yeminle kimse okumaz :D
okumaya basladım direk sıkıldım aga konu dışı bölümünde konunun dahada dışı olmuş :D :D :')

:') :') Şimdi gitmiyor ama kışın okurum yazın kısa ve öz olacak.
Gizlenmiş İçerikGöster
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
BANAGOREASKYOK
Sahaf Yardımcısı
Sahaf Yardımcısı
Mesajlar: 105
Kayıt: 08 Eyl 2017 16:10

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen BANAGOREASKYOK »

Seven yazdı: 15 Eyl 2017 15:13
BANAGOREASKYOK yazdı: 14 Eyl 2017 05:39
ABERTHOL yazdı: 14 Eyl 2017 03:34 Akşamın gri ağları, ilmek ilmek dokunuyor günün üzerine. Bir yaprak daha düştü, düşecek hayat ağacından. Birazdan bir zifiri karanlık işgal edecek yeryüzünü. Ama sen bunu kabul etmeyip, ışıkları yakacaksın yine. Neyi kabul ettin ki zaten hayatında?

İşte yaprak düştü dalından. Bu kaçıncısı bilmiyorsun. Sayamıyorsun geçen yılları. Zamanın elinde bir oyuncaksın sadece. Hükmün yok ona. Komutan o. Ne derse o olacak. Sen sadece seyredecek ve şahid olacaksın zamana. Dünyaya da sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmedin mi zaten?

Birer birer zamanın eline teslim ederken tüm yaşayışlarını, içine takılıyor bakışların bir an. Derinlerde bir istek var, fark ediyorsun. Bir gün, bir yerlerde yeniden karşılaşmak istiyorsun tüm anılarınla. Dizginleyemiyorsun bu isteğini. Sahi diyor bilincin, bu mümkün olabilir mi? Soru öylece kalakalıyor, zihninin deruni bir köşesinde.

Bazen geçmişin anılarındasın, bazen geleceğin hayallerinde, nadiren de şimdinin anlarında. Oysa biliyorsun, ne geçmiş var ne gelecek. Yalnızca şimdi var, o da şimdilik.

Sen düşünmek için varedilmişsin dostum! Sürekli düşünürsün. Hele o uzun yürüyüşlerin yok mu? Düşünerek yürürken, taşa takılıp düşmelerini hatırlarsın. Üstünü silkeleyip, yola devam edişlerini. "Düşünürken düşer insan" diye düşünürsün bir an.

İşte sen busun aslında! Hayatın bir uzun yürüyüştür. Düşünceli bir yürüyüştür. Bazen taşa takılıp, düştüğün bir yürüyüştür. Ancak dünya; düşünmeni, yürümeni istemez bilesin. Çünkü düşünmek acı çekme riskini, yürümek ise düşme riskini barındırır içinde. Fakat modern zamandır ki, acıya ve düşmelere kapalıdır. Ondan değil midir, en ufak bir acıda doktora koşmalar? Haplara başvurmalar? En küçük bir duygu çalkalanmasına bile, tahammül edememeler?

Neden mi böyledir? Çünkü modern zaman, neden varedildiğini unutturmak ister sana. Ve zayıflığını da. Bunun için yürüme diye, gösterişli arabalar sunar sana. Çünkü yürüyünce düşünecek, düşecek ve insan olduğunu hatırlayacaksın. Ve sen kanarsın bu yalanlara. Gösterişli arabalar içinde hızla geçersin çiçeklerin, böceklerin yanından. Sadece yola bakarsın ve uyuşur beynin, düşünmezsin. Ne koklarsın havayı, ne yaşamdan haberin olur. Sadece sen varsın sanırsın dünyada. Çünkü hızlı arabandan inip, iki adımda bir binanın içine girersin de alabildiğine çalışmaya başlarsın. Hayat böyle geçer gider gözlerinin önünden.

Oysa ey kendim! Bilesin ki insansın, insan olmak aciz olmaktır, insan olmak düşmektir, düşünmektir, düşmeyi kabullenmektir. İnsan olmak acı çekmektir. O halde düşünmekten, düşmekten, acıdan korkma! Yürü, düşün, düş, silkele üstünü ve kalk. Devam et! Zamanın elinde oyuncaksan eğer, en sağlam oyuncak ol ki, zaman seni kolayca bozamasın.
yeminle kimse okumaz :D
okumaya basladım direk sıkıldım aga konu dışı bölümünde konunun dahada dışı olmuş :D :D :')

:') :') Şimdi gitmiyor ama kışın okurum yazın kısa ve öz olacak.
aynen :D birde elektrik veyahut net gitmiş ise gece uyumaya çalışırken telden vakit geçirmek amaçlı okunur :')
Kullanıcı avatarı
Seven
Fareli Köyün Kavalcısı
Fareli Köyün Kavalcısı
Mesajlar: 2833
Kayıt: 29 Haz 2011 08:03
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos
Lonca: JANDARMA
Konum: KAYSERİ & ESKİŞEHİR ### ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ############################## HALKLA İLİŞKİLER

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen Seven »

BANAGOREASKYOK yazdı: 15 Eyl 2017 15:32
Seven yazdı: 15 Eyl 2017 15:13
BANAGOREASKYOK yazdı: 14 Eyl 2017 05:39
ABERTHOL yazdı: 14 Eyl 2017 03:34 Akşamın gri ağları, ilmek ilmek dokunuyor günün üzerine. Bir yaprak daha düştü, düşecek hayat ağacından. Birazdan bir zifiri karanlık işgal edecek yeryüzünü. Ama sen bunu kabul etmeyip, ışıkları yakacaksın yine. Neyi kabul ettin ki zaten hayatında?

İşte yaprak düştü dalından. Bu kaçıncısı bilmiyorsun. Sayamıyorsun geçen yılları. Zamanın elinde bir oyuncaksın sadece. Hükmün yok ona. Komutan o. Ne derse o olacak. Sen sadece seyredecek ve şahid olacaksın zamana. Dünyaya da sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmedin mi zaten?

Birer birer zamanın eline teslim ederken tüm yaşayışlarını, içine takılıyor bakışların bir an. Derinlerde bir istek var, fark ediyorsun. Bir gün, bir yerlerde yeniden karşılaşmak istiyorsun tüm anılarınla. Dizginleyemiyorsun bu isteğini. Sahi diyor bilincin, bu mümkün olabilir mi? Soru öylece kalakalıyor, zihninin deruni bir köşesinde.

Bazen geçmişin anılarındasın, bazen geleceğin hayallerinde, nadiren de şimdinin anlarında. Oysa biliyorsun, ne geçmiş var ne gelecek. Yalnızca şimdi var, o da şimdilik.

Sen düşünmek için varedilmişsin dostum! Sürekli düşünürsün. Hele o uzun yürüyüşlerin yok mu? Düşünerek yürürken, taşa takılıp düşmelerini hatırlarsın. Üstünü silkeleyip, yola devam edişlerini. "Düşünürken düşer insan" diye düşünürsün bir an.

İşte sen busun aslında! Hayatın bir uzun yürüyüştür. Düşünceli bir yürüyüştür. Bazen taşa takılıp, düştüğün bir yürüyüştür. Ancak dünya; düşünmeni, yürümeni istemez bilesin. Çünkü düşünmek acı çekme riskini, yürümek ise düşme riskini barındırır içinde. Fakat modern zamandır ki, acıya ve düşmelere kapalıdır. Ondan değil midir, en ufak bir acıda doktora koşmalar? Haplara başvurmalar? En küçük bir duygu çalkalanmasına bile, tahammül edememeler?

Neden mi böyledir? Çünkü modern zaman, neden varedildiğini unutturmak ister sana. Ve zayıflığını da. Bunun için yürüme diye, gösterişli arabalar sunar sana. Çünkü yürüyünce düşünecek, düşecek ve insan olduğunu hatırlayacaksın. Ve sen kanarsın bu yalanlara. Gösterişli arabalar içinde hızla geçersin çiçeklerin, böceklerin yanından. Sadece yola bakarsın ve uyuşur beynin, düşünmezsin. Ne koklarsın havayı, ne yaşamdan haberin olur. Sadece sen varsın sanırsın dünyada. Çünkü hızlı arabandan inip, iki adımda bir binanın içine girersin de alabildiğine çalışmaya başlarsın. Hayat böyle geçer gider gözlerinin önünden.

Oysa ey kendim! Bilesin ki insansın, insan olmak aciz olmaktır, insan olmak düşmektir, düşünmektir, düşmeyi kabullenmektir. İnsan olmak acı çekmektir. O halde düşünmekten, düşmekten, acıdan korkma! Yürü, düşün, düş, silkele üstünü ve kalk. Devam et! Zamanın elinde oyuncaksan eğer, en sağlam oyuncak ol ki, zaman seni kolayca bozamasın.
yeminle kimse okumaz :D
okumaya basladım direk sıkıldım aga konu dışı bölümünde konunun dahada dışı olmuş :D :D :')

:') :') Şimdi gitmiyor ama kışın okurum yazın kısa ve öz olacak.
aynen :D birde elektrik veyahut net gitmiş ise gece uyumaya çalışırken telden vakit geçirmek amaçlı okunur :')
Google çeviriye yapıştırdım o okudu ben dinledim. :') :')
Gizlenmiş İçerikGöster
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
ABERTHOL
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 608
Kayıt: 24 Şub 2016 18:34

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen ABERTHOL »

Profesör sınıfa girip karşısında duran Dünya'nın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, "Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı.

Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar. Profesör "Öyle mi?" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Bir öğrenci "Dolmadı herhalde" diye cevap verdi. Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı.

Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi" diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır" diye atladı. "Hayır" dedi profesör, "bu deneyin esas anlatmak istediği eğer büyük taşları bastan yerleştirmezseniz küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsınız" gerçeğidir". Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti:

"Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir"

Profesör, ders bittiği halde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı gitti...
Esadullah
Kara Cin Düşmanı
Kara Cin Düşmanı
Mesajlar: 3409
Kayıt: 23 Nis 2010 23:38
Sunucu: Eminönü
Konum: Sivri Ada

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen Esadullah »

Önce 'yeter ki sen ol, herşeye razıyız' der insan kılıklılar.. Sonra iş ciddiye binince hiç tanıyamazsın onları! Yılan bile deri değiştirirken bu kadar değişmiyor?(!) Tanıyamazsınız yeni hallerini.. Dış görünüşlerine aldanmayın, ahireti kullanıp dünya ile aldatıyorlar!

Ne demişti Mevlana Hz.
'Ya olduğun gibi görün, yada göründüğün gibi ol' ama malesef 'bir kaç dakika insan ol' deseniz dakikaları tutar bunlar.. Neyse zor duruma sokmayın onları, insanlık taklidi bile yapamazlar.. :triumph:
İKV dünyasında, sadece Eminönü Sunucusu'nda; EsedullahŞifa(59), EsedullahBüyü(59) ve esedullahAli(59) isimli karakterlerim bulunmaktadır. Çakma karakterin verdiği/vereceği huzursuzluklardan mesul değilim.
Güçlü Kardeşler Meclisi Loncası
Kullanıcı avatarı
Seven
Fareli Köyün Kavalcısı
Fareli Köyün Kavalcısı
Mesajlar: 2833
Kayıt: 29 Haz 2011 08:03
Sunucu: Eminönü
Klan: Lodos
Lonca: JANDARMA
Konum: KAYSERİ & ESKİŞEHİR ### ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ############################## HALKLA İLİŞKİLER

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen Seven »

"şafak söktü yine sunam uyanmaz" şeklinde başlayan Sunam'ın öyküsü şöyledir;

Suna köyün en güzel kızıdır. Köyün zenginlerinden Mehmet Ağa (Mehmet'i attım, emin değilim) sevmektedir Suna'yı. Suna da boş değildir Mehmet Ağa'ya, evlenirler haliyle. Lakin Mehmet Ağa'nın bir kötü huyu vardır, her akşam içmektedir. Evliliğin ilk akşamı Mehmet Ağa içip eve gelir, kapıyı çalar. Suna bakar kocası sarhoş, alır içeri, yemeğini yedirir, pijamalarını giydirir yatırır. Bu böyle 1-2 ay devam eder. Sonunda bir gün Suna'nın canına tak eder. Mehmet ağa o akşam gene sarhoş gelir kapıyı çalar. Suna açmaz. Mehmet ağa gene çalar, Suna'dan ses yok. Yarım saat çalar, kapı açılmaz. 1 saat çalar, yok. Çalmaya devam eder. Suna sonunda dayanamayıp kapıyı açar. 1 saatten uzun süredir kapıyı çalmakta olan Mehmet Ağa, Suna'yı karşısında görünce "bizde kapıyı geç açan karıyı makbul saymazlar" der, çeker vurur Suna'yı ve oracıkta sızar kalır. Sabah şafak vakti uyanır Mehmet Ağa, bakar çok sevdiği karısı yerde yatıyor, ölmüş. Hiçbir şey hatırlamamaktadır. "şafak söktü yine, sunam uyanmaz" diye başlar ağıt yakmaya.
Gizlenmiş İçerikGöster
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
ABERTHOL
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 608
Kayıt: 24 Şub 2016 18:34

Re: Anlık Laflar ve Olaylar [Yadigâr-ı kızılbey]

Mesaj gönderen ABERTHOL »

"Keşke" kelimesi bir insan ismi olabilirdi, şehir ya da ülke ismi de olabilirdi. Belki bir hayvan ismi, belki bir renk ismi. Ama değil! Gözle görünmeyen, bir durumu anlatan olumsuz bir kelime bu kelime. Diğer bir deyişle "pişmanlık"...

Kimin yok ki pişmanlıkları? Dünya'nın en başarılı insanlarına sorun onların bile vardır muhakkak. Önemli olan, hayatımızı çok büyük anlamda etkileyecek "keşke"lerimiz olmasın! Malum geriye dönüşü olmayan keşkeler, insanı hayattan bile soğutabilir. Bir anlık cinnetle, katil olan iyi kalpli insanın iyiliğini kim hatırlar? Hayatını eskisi gibi yaşayabilme şansı olur mu? Hadi cezasını çekti, bir şekilde de hayatını tekrar kurdu diyelim, peki vicdanının sesini nasıl susturabilecek o kişi? İnsanlardan güzel bir muamele görebilecek mi yeniden? Başka bir örnek; yıllarca çalışıp, çabalayıp ev sahibi olan bir adam, kumar oynayarak kaybetse evini daha sonra nasıl bir pişmanlık yaşayacak, bir fikriniz var mı? Ya eşini aldatan bir eş, yuvası yıkıldığında değmediğini anlayıp, "keşke" demeyecek mi büyük ihtimalle?

Hayat dikensiz gül bahçesi değil, bunu hepimiz biliyoruz. Zaten zor bir ömür geçiriyorken, hayatı daha da zorlaştırmanın bir anlamı yok, öyle değil mi? Öyleyse attığımız adımlara dikkat etmeliyiz. Bunaldığımız her dönemde, yanlış yapmaya hakkımız yok. Sınavlarda olduğu gibi, üç yanlış bir doğruyu götürse yine iyi, tek yanlış tüm doğrularımızı götürebiliyor maalesef. Bir anda yalnız, bir anda parasız, pulsuz kalabiliriz. Bir anda tüm saygınlığımızı kaybedebiliriz. Hepsi kendi elimizde...

Küçük "keşke"ler sevilebilir ama. Neden mi? Yanlışlarını fark edersin ve düzeltmek için şansın vardır hala. Geriye dönüşü olanlardır onlar. "Keşke eve girmeden, büfeye uğrayıp sigara alsaydım" dersin mesela, "akılsız başın cezasını ayaklar çeker" misali aynı yolu tekrar gidip sigaranı alır dönersin evine. "Keşke mavi ayakkabıyı değil de, siyah olanı alsaydım" dersin, bunda da bir sorun olmaz gider değiştirirsin. "Keşke sakallarımı uzatsaydım, kestirmeseydim" dersin, hayatını çok fazla olumsuz etkileyen bir durum olmaz bu da, uzun süre kestirmezsin uzar olur biter.

Bazen de ne mi olur? Hemen söyleyeyim. Neyin doğru, neyin yanlış olacağını öngörmekte zorlanırsın ve hangi seçimi yaparsan yap, "keşke" dersin. İş yeri açmayı düşünen ve sabit maaşlı bir işte çalışan biri kişi; aynı işinde devam ettiğinde yıllar geçtikten sonra, "keşke bu işi bırakıp, kendi işimi kursaydım" diyebilir. İşini bırakmış olsaydı da, "neden o işi bıraktım, kendi iş yerimi açmak mantıksızdı" diye düşünebilir. Belki de iki seçenekte doğru olan değildir kim bilir, üçüncü bir seçenek daha olabilirdi o kişinin tercih edebileceği?

Bir de isteklerimiz için kullandığımız "keşke"ler var; onlar nasıl unutulur! Keşke ünlü ve zengin bir kişi olabilsem, keşke bir çok ülkeyi gezebilsem, keşke hep genç kalsam, keşke, keşke...

Keşke, bu kelime bir yemek ismi olsa veya bir bitki ismi. Ne bileyim işte, "keşke" diye bir kelime olmasa veya da ne gerek var ki, "iyi ki" demek varken...
Cevapla