Agah efendi mikrofonu ile şehirdeki tüm hoparlörden seslendi herkeze.
-‘Sizlere çok müjdeli bir haberim var! Şifa Yurdu faaliyete girmek için öğrenci-şifacı ve şifacı alımları başlamak üzeredir! Çok değil, bir ay sonra merkezimiz, Mısır Çarşında açılmış olacaktır. Hazır değiliz ve çokta öğretmenlerimiz yok. Ama şuna söz verebilirim ki zaman içerisinde daha iyi olacağız ve çok iyi işlere hepberaber imzamızı atacağız.’
-‘Duyuyormusun’, dedi Efe bana. ‘Agah efendi...’
-‘Artık korkmuyor’, dedim. ‘Bu iyi bir şey mi?’
-‘Kötü bir şey olmadığına eminim’, dedi Efe ve dinlemeye devam ettik.
-‘Dün gece 16 askerimiz Gizit klanını ve Çetecileri katlettiler’, diye devam etti Agah efendi. Duyanların bazıları şaşırdılar bazıları ise sevindiler.
-‘Efe hemen Büyük Postane binasına gitmemiz gerek’, dedim.
-‘Neden’, diye sordu.
-‘Bu konuşmayı yapmasına engel olacaklar’, dedim ve ikimiz beraber koşmaya başladık. Tahminlerim doğru çıktı. Meclis üyeleri kapıyı zorlamakla meşguldu. Agah efendi devam ediyordu:
-‘Bu askerlerimiz sayesinde bir şeyi farkettim. Hayır farketmedim. Hatırladım! Bizlerin bu kuruluşu, bu Teşkilatı neden başlattığımızı hatırladım! Eski zamanlarımızı hatırladım! Klanlara karşı tarafsız olduğumuzu, Meteor Bölgesinde bir hükmümüz olmadığını hatırladım. Artık sadece işi seçeneğimiz var: korkak bir fare gibi en uzak ve güvenli olan bir deliğe girip saklanmak. Orada size tehlike oluşturan herşeyden uzak durup hayatta kalmak. Ve bir diğer seçeneğimiz ise İstanbul’u geri kazanmak! 16 silah arkadaşı bu seçimi yapıp bizi her türlü tehlikeden korudular! Tüm yaratıklara meydan okudular. Ve biz artık bu korkaklığımızı üzerimizden silkeleyip özümüze dönmeliyiz. Artık bu arkadaşlarımızın bazıları eski klan üyesi diye her bölgede adımlarına dikkat ederek gezmek zorunda kalmayacaklar. Artık bu arkadaşlarımız şehir dışına sürülmeyecekler. Artık hiçkimse yaratıklardan korkmayacak. Bu yaratıklara karşı daha güçlü olabilmemiz için Karakter okulu açılacaktır. Deneyimli savaşçılarımız, büyücülerimiz ve şifacılarımız sayesinde her askerimiz yenilmez olacak. Bu arkadaşlarımız askerlerimizi mükemmel bir şekilde yetiştirecek. Yükseliş Cemiyeti bu söylediklerime katılmadığı taktirde ben artık Teşkilat ve de Meclisinde yer almayacağım! Söyleyeceklerim bu kadardır. Bana katılanlar çok, biliyorum. Ama şunuda biliyorum ki bu kör gözlerim aramızdaki bu değişimleri kabul etmeyeceklerdir. Karşı çıkacaklardır. Bu yüzden ben, Agah, artık Teşkilat’ın gerçek yüzünü göstermesini emrediyorum. Aksi takdirde İstanbul denilen bu şehir kısa sürede bize zindan olacaktır.’
Dışarıda kapıyı zorlamaya devam ediyorlardı.
-‘Açın şu kapıyı’, diye bağırdı Mustafa bey.
-‘Bırak konuşsun’, dedi Gaffar ona.
-‘Sen karışma çocuk’, diye karşılık verdi Mustafa bey ona.
Sonra kapıya doğru bir Meteorit fırlatıldı.
-‘Kimse benden başka ona çocuk diyemez.’
Herkez kafasını çevirdi ve yüzlerinde bir korku belirdi. Gaffar hariç, tanıyordu çünkü bu sesi.
-‘Seni buraya neyin getirdiğini tahmin eder gibiyim’, dedi Gaffar.
-‘Konuşma bitene kadar herkez burada bekleyecek. Sonra kim kime hesap soracaksa sorsun’, dedi Gaffar efendi. Agah efendi dışarıda gelişmelerden habersiz devam ediyordu.
-‘Bugüne kadar savaşçılarımız, büyücülerimiz ve şifacılarımız kendilerini geliştirmek için klanlara katıldılar. Bunları önlemek için, her bölgede Teşkilat güçlü olmalıdır, Teşkilat emir vermelidir. Sakın yanlış anlamayın! Ne klanlara meydan okuyoruz ne de tarafsızlığımızdan ödün veriyoruz! Bizim artık tek düşmanımız bize zarar vermeye çalışan yaratıklardır ve bize saldıranlardır. Bundan sonra artık klanları, Meteor Bölgesini, Meclis üyelerini hoş tutalım diye uğraşmak istemiyorum. Duyanlar duymayanlara bildirsin: yaratıklara savaş açıp İstanbul’u tekrar ait olduğu yere, sizlere teslim edeceğiz!’
Çarşı’dan ve sokakta sevinç çığlıkları vardı.
-‘Umarım sözünde durur’, dedi Efe.
-‘Meclis üyeleri içeriye dalmadan biz girelim bir yolunu bulup’, dedim. Biz onu dışarıya çıkartmanın yollarını bulurken Meclis üyeleri Gaffar efendi ile tartışmaya girmişlerdi.
-‘Senin burada olmaya hakkın yok’, diye bağırdı Mustfa bey Gaffar efendiye.
-‘Derhal terk et buraları’, dedi Mehmet bey.
-‘Ne için geldi ise geldi! Size ne’, diye bağırdı Celal Hakkı bey.
Gaffar efendi daha fazla dayanamadı ve elinde bir ateş topu yarattı.
-‘Sohbetlere sonra devam edelim. Dağılın şimdi’, dedi. Kimse kıpırdamayınca ateş topunu dahada büyüttü ve herkez korkudan kaçtı. Gaffar hariç.
-‘Aç şu kapıyı’, dedi Gaffar efendi oğluna.
-‘Çok özlemişsin. Belli oluyor’, dedi Gaffar babasına.
İçeriye girdiklerinde Agah efendi konuşmasını yeni bitirmişti. Etrafı kokluyordu.
-‘Makine yağı. Gaffar efendi olabilir mi’, dedi.
-‘Hala iyi koku alıyorsun Agah efendi. Seninle konuşmam gereken bir mesele var.’ Gaffar efendi oğluna gitmesini işaret etti.
-‘Ne zamandır seni bekliyordum zaten’, dedi Agah efendi. ‘Havadiseleri geç duymuşsun.’
-‘O kızı istiyorum.’
-‘O kız hiçkimsenin malı yada askeri değil ki bana bunu söylüyorsun.’
-‘O’nun kim olduğunu...’
-‘Biliyorum biliyorum. Oğlun Gaffar’ı bize teslim ederken bu gizemi çözmek için ayrıldığınıda söylemiştin.’
-‘Çemberlitaş’a ait o.’
-‘Bunun bir anlamı yok efendi. ‘O’ dediğin şifacı kızımız daha ne olduğunu bilmiyor. Bunu araştırmakla meşgul.’
-‘İşte bende bu konuda yardımcı olabilirim.’
-‘ Onu kullanmak istiyorsun, değil mi? Makine yağı kokmadım sadece sende. Gücün getirdiği heycanı bile koklayabiliyorum sende.’
-‘Nerede o?’
-‘Canı çok isterse o seni bulur. Ama onun kafasını karıştıracak bir şey yaparsan...’
-‘Kör bir adamdan tehdit mi duyacağım şimdi de’, dedi Gaffar efendi alay ederek.
-‘Benim kör gözlerim senin alaylarınıda görüyor seni güç peşinde olduğunuda. Ne istiyorsun Gaffar efendi?’
-‘Kenan’ı yenmek.’
-‘Bunu o kız olmadan yapamayacak kadar güçsüzmüsün?’
-‘Hayır, değilim. Sadece Azat’ıda yenmek istiyorum.’
Agah efendi sustu.
-‘Korktun mu? ‘Azat efendi’ ismini bir daha duymayacağını zannettin değil mi?’
-‘Yaşıyor mu? Nerede?’
-‘Sığınaklarda. Kenan’ın yanında.’
-‘Ama o Kenan’ı...’
-‘Doğru. Nedenini bilmiyoruz ama Azat Kenan’a çok büyük bir şey vaadetmiş olmalı ki Kenan Azat’ı öldürmedi’, dedi Gaffar efendi. ‘Sizin için İstanbul, hatta Türkiye Eminönü’nden ibaret değil mi?’
-‘Şifacıyı sana verecek kadar şuursuz değilim. Şifacı Çemberlitaş’a dokunduğu an hiçkimsenin neler olabilceklerinden haberi yok. Çemberlitaş yok olabilir.’
-‘Bu iyi değil mi? Kenan onunla beraber yok olacaktır!’
-‘Ama sende...’, diye başladı Agah efendi.
-‘Beni boşver! Hepimizin hayatta kalması için bu karar alınmalı!’
-‘Sana katılmıyorum. Erg bizi yaratıklardan koruyan tek şey.’
-‘Ve sizi birbirinize düşüren tek şey. Klanlarınız sayesinde bu savaşın sonu olmayacak çünkü kendi aranızda savaşmaya başladınız!’
-‘Hatırlatırım ki Beyaz Köşk’de bu halka savaş açmıştı.’
-‘O emri ben vermedim.’
-‘Bende klanların kuruluş emrini vermedim. Bi problemin varsa sana sancaklara kadar eşlik edebilirim. Ama benim bölgemdeki insanlara karışmanı izin vermem. Git şimdi’, dedi Agah efendi.
-‘Bu burda bitmeyecek’, dedi Gaffar efendi.
-‘Tarihde yenilmek üzere olan herkez bu lafı der zaten’, dedi Agah efendi. ‘O kızı istiyorsun ama benden istiyorsun. Nedenide kötü olduğunu bildiğin bir nedenle istemen. Eğer ben sana yerine söyleyesem sen kendi vicdanına bu durumu daha çabuk kabullendirecektin. Biliyorsun ona bir kötülük yapacağını, gelip benden izin istiyorsun ki için rahat etsin. O kıza bulaşma efendi. Gelip bulurum seni, doğduğunada pişman ederim.’
-‘İnşallah onu Lodoslardan korumaya başarabilirsin’, dedi Gaffar efendi. ‘Unuttun mu? İnsan olmayan herşey düşmandır ve onu İstanbul’da barındırmayacaklar.’
Gaffar efendi arkasını döndü ve gitti. Agah efendi o’nun haklı olduğunu bildiği için. O sırada içeriye biz girdik.
-‘İyi misiniz’, dedim. Agah efendi duymadı sanki beni. Bir şey demeden çekti gitti binadan.
-‘Bu neydi şimdi’, dedi Efe.
-‘Buyrun? Size nasıl yardımcı olabilirim’, dedi Agop.
-‘Merhaba. Ben... Benim adım Efsun.’
-‘Ne istiyorsun?’
-‘Taşlara bakacaktım.’
-‘Buyur bak’, dedi Agop ve tezgahı temizlemeye başladı.
-‘Çok güzel bunlar. Şunun adı ne?’
-‘Ametist. En güzellerinden birini seçmişsin. Ametist mor renkli bir kuvars türüdür. Genelde mücevher için kullanılır.’
-‘Ametist’in anlamı ‘sarhoş etmek’ değil mi? Yani eski Yunancada ‘methus’ kelimesinin anlamı o.’
-‘Aferin’, diyerek güldü Agop. ‘İşlenmişini görmek istermisin?’
-‘Evet!’
Agop bir kutu çıkarttı ortaya ve kapağını açtı. İçindeki mücevher Efsun’un gözlerini kamaştırdı.
-‘Güzelliği senide sarhoş etti değil mi? Ama bu taş sahibini sarhoşluktan korur. Eskiden ametistten yapılmış kase ve kupalardan şarap içilirdi. İçenlerin sarhoş olmayacağına dair inananlar vardı’, dedi Agop. ‘Sibiryalı nedir bilirmisin?’
-‘Kırmızı parıltılara sahip olan koyu menekşe renkteki ametist.’
Agop tekrar gülmeye başladı. ‘Şaşırttın beni! Bu taş Sibirya’da bulunmaz. Sadece Uruguay ve Zambiyada çıkartılır. Eminönü’ndeki madenlerden çok nadir bulunan ve de çok değerli olan bir taşdır.’
-‘Peki İstanbul’da nasıl ortaya çıktı?’
-’25 Aralığın etkisi olduğunu zannediyoruz. En dipteki madenler ortaya çıkmaya başladı. Ametist madenleri Türkiyede vardır aslında. Balıkesir, Erzüncan ve Ordu’da ametist yatakları vardır. Ama meteor felaketi doğanın tüm dengelerini sarstı.’
-‘Anladım.’
-‘Sana daha değerlisini göstereceğim. Bekle! Ama kimseye sakın söyleme! Bu taşın var oluşundan herkez habersiz!’
Agop işlenmiş ametisti kaldırıp daha güzel bir kutuyu ortaya çıkardı.
-‘Bak. Kayaç kristali bu. Renksiz. Şeffaf. Kuvarsın en saf halidir. Çok değerlidir!’
-‘İşleyecekmisiniz?’
-‘Kıyamıyorum aslında. Diğer yandanda ellerim çok kaşınıyor bu saf taşı güzelleştirmeye! Sahi sen ne için gelmiştin?’
-‘Ben... Ben ikinci not için geldim efendim.’
Agop’un gözbebekleri neredeyse gözyuvasından çıkacaktı. Hemen kutuları kaldırdı ve bir zarf tutuşturdu Efsun’un eline.
-‘Git! Hemen’, diye fısıldadı ona. Efsun odasına geri döndü ve zarfı açtı.
‘Notu bulmana sevindim kızım. Seni korumak için elimden gelen herşeyi yaptım. Ama şuna inanıyorum ki senin artık korunmaya ihtiyacın yok. Yeni güçlerinin farkına varmaya başlıyorsun. Efsun, sen bu dünyada Erg gücünü en yüksek seviyede kullanabilen tek kişisin. Bu demek oluyor ki bizim seni şifacı olarak yetiştirmemize rağmen sen istediğin karaktere bürünebilirsin. Bu güçler seni korkutabilir, senin gözlerini bile boyayabilir, seni hırslandırabilirde ama sakın seni ele geçirmelerine izin verme! Sakın bu gücün sarhoşluğuna kapanma. Zarfın içinde bir yüzük seni bekliyor. Adı üzerinde yazıyor. Üçüncü not terzi’de.’
Efsun zarfı yokladıktan sonra eline bir yüzük düştü: 6 karatlık armut kesimli ametist bir yüzük. Üzerinde ‘virtus virtute tueri’ yazıyordu. Yani: güçten koruyan güç.
-‘Arkadaşlar! Karakter okulu diye...’, diye başladı Süleyman.
-‘Evet’, dedi Semih. ‘Duyduk olanları.’
-‘Aramızda katılmak isteyenler var mı’, diye sordu Halit. ‘Ben dürüstce söylüyorum ki istiyorum.’
-‘İsterseniz önce bu konuyu kafalarımızda sindirelim, sonra karar verelim’, dedi Sezgi. ‘Herşeyin bir okulu olmaya başladı.’
-‘Rüzgar birazdan benimle beraber Meteor Bölgesine gelecek’, dedi Yağmur. ‘Kardeşimin yanına gidiyorum. Meteor Bölgesine götürmem gereken haberlar yada eşyalarınız varsa söyleyin.’
-‘Benim var’, dedi Semih. ‘Bir kaç eşya almam gerek.’
-‘Bende geleceğim’, dedi Işıl. ‘Orada vedalışırız.’
-‘Arkadaşlar’, dedi Nur. ‘Bir kaç bilgi daha topladık Çemberlitaş hakkında.’
-‘Ne gibi bilgiler’, diye sordu Ahmet.
-‘Şimdiye kadar orada sadece bir grup insan yaşamaya başarmış: Genç Bilgililer. Bunun yanısıra Çemberlitaş en tehlikeli yer olarak biliniyor, oraya giden harita saklanılıyor ve Erg’in kaynağı olarak biliniyor’, dedi Salih.
-‘O kaynağa ulaşmamız imkansız gibi’, dedi Alper. ‘Haritası olmayan bir yer ve sadece Teşkilatın bazı üyeleri biliyor o yeri. Jandarmalar, meclis üyeleri ve Agah efendi. Hepside açıklamamayada yemin etmişler.’
-‘Haritası ve ip ucu olmayan bir yere nasıl ulaşabiliriz ki’, dedi Fatma. ‘Başka kim bilebilir oraları?’
-‘Bir kişi daha var’, dedi Salih. ‘Gaffar efendi ve Genç Bilgililer’de biliyor bu Çemberlitaşı. Hatta orada yaşamayı başarmışlar.’
-‘Meclisteki Gaffar bey mi’, diye sordu Feriha.
-‘Hayır’, dedi Nur. ‘Gaffar efendi Beyaz Köşk döneminden kalma biri. Eminönünde onu görenler varmış. Genç Bilgililer buralara gelmeyeceğine göre onları beklememize gerek yok. Ama Gaffar efendiyi bulursak işler kolaylaşır.’
-‘Ne için gelmiş olabilir ki’, diye sordu Akın.
-‘Daha doğrusu onu nasıl bulabiliriz’, dedi Süleyman.
26. Karakter okulu
Re: 26. Karakter okulu
Tek kelimeyle mükemmel devamını bekliyorum çemberlitaş hakkında süper bir senaryo
Hayattaki tek pişmanlığım yersiz yere iyi olduğum anlardır..
Euronymous
Behexen
Watain
Euronymous
Behexen
Watain