-‘Bu odaya adım attığım için yine bana kızacakmısın’, diye sordu Efsun bana.
-‘Tabi ki hayır’, dedim.
-‘Tabi kızamazsın, değil mi? Hepinizin bana nasıl baktığını gördüm!’
-‘Nasıl bakıyormuşuz?’
-‘İnsan değilim. Bana acıyorsunuz!’
-‘Kimsenin sana yok. Sadece endişeliyiz.’
-‘Neden? Madem ölemiyorum ve çok güçlüyüm... Bana bir şey olmaz! Siz kendiniz için endişe edin!’
Efsun bağırmaya başladı ama ben soğukkanlılığımı korudum.
-‘Çok değiştin. Artık mağaradaki savaşımıza katılan arkadaşım değil gibisin. Bu güçler seni değiştiriyor’, dedim.
-‘Ben değişmedim! İnsanlar değişmez!’
-‘Seni anlıyorum. Hiçbir şey zannettiğin gibi değilmiş. Ailen...’
-‘Ailem hakkında çeneni kapat’, diye bağırdı Efsun ve beni itti. Yanlız... Efsun o kadar güçlü itti ki beni odanın diğer tarafına doğru uçtum. Efsun hemen yanıma koştu.
-‘Rüzgar? Rüzgar iyi misin!’
-‘Efsun... az önce sen... sert vuruş mu yaptın’, diyebildim zorlukla. Efsun önce bana şaşkın şaşkın baktı sonra korktu. Kendinden korktu..
-‘Arkadaşlar’, dedi Nur. ‘Bakın! Sahaf Necmi görmeden bir kitap arakladım.’
-‘Kızım sen neden kitap çalıyorsun’, dedi Alper.
-‘Kızım deme bana!’
-‘Neden çaldın o halde’, dedi Salih.
-‘Zevzekliği bırakında şuna bakın’, dedi Nur. ‘Sahafın özel raflarının birisinde gördüm. İlgimi çekti. Üzerinde ‘ödünç verilmez’ yazısını görüncede çok merak ettim. Çarşının dışında biraz göz gezdirince ne olduğunu anladım. Bu kitap Efsun’a yardımcı olabilir.’
Salih kitabı Nur’un elinden aldı ve Alper’le beraber içine baktılar.
-‘Çemberlitaş’ın sırları’, dedi Alper. ‘Çemberlitaş ne?’
-‘Çemberlitaş... Çemberlitaş...’, dedi Salih. ‘Bekle!’
Salih hemen bir harita kitabı aldı ve içini aradı.
-‘Evet! Burası!’
-‘’Çemberlitaş Teşkilat tarafından girişi yasak bölge olarak tanımlanan en yüksek seviyede tehlikeli olan bir yer. Girişi bir tek Jandarmalar ve Teşkilat’ın meclis üyeleri bilirler’, diye okudu Salih. Salih devam etti: ‘Çemberlitaş Erg enerjisinin kaynağı olarak bilinir. Buraya hiçkimse giremez. Nedeni tarih boyunca kim adım attığında bir daha asla geri dönmemesidir. Lakin, 1972’de bu bölgeye Genç Bilgililer adında ve Gaffar bey’in liderliğinde bir grup akın etti. Her ne kadar Çemberlitaş denilen enerji kaynağına fazla yakalaşamasadalar, o bölgede yaşam mücadelesini vermekte başarılı çıktılar’.’
-‘Gaffar bey meclis üyesi değil mi’, dedi Nur.
-‘Başka bir Gaffar bey olmalı’, dedi Salih. ‘Adam hem orada hem burada olamaz!’
-‘Belkide kitap eskidir’, dedi Alper.
-‘Meclisteki Gaffar bey 30’lu yaşlarda adam. Genç Bilgililerin liderliğini yapacağını zannetmiyorum’, dedi Nur. ‘Neyse. Bu Çemberlitaş’ın haritası var mı?’
-‘Bölge haritası var’, dedi Salih. ‘Oraya giden yolun haritası yok. Bu duyduklarından sonra niye oraya gitmek isteyesin ki?’
-‘Eğer Efsun için bir şey yapabilirsek elimden gelen herşeyi yapmaya hazırım’, dedi Nur. ‘Çok zor şeyler yaşadı ve onları sindirmek için zamanı bile olmadı neredeyse.’
-‘Diğerlerine durumu açıklayacakmıyız’, diye sordu Alper.
-‘Elimizde ne varsa araştırıp bulalım. Sonra diğerlerine sonrada Agah efendi’ye gidelim’, dedi Salih.
-‘Işık! Işık çık ortaya’, diye bağırdı Efe.
-‘Işık burada değil’, dedi birisi. ‘Burada bas bas bağırma delikanlı. Işığı arıyorsanda sahile in. Yasemin’in yanında.’
Efe hemen adamın dediği yere doğru koştu. Özür dilemeden ve teşekkür etmeden.
-‘Işık! Nerdesin Allah’ın cezası’, diye bağırdı tekrar.
-‘Ne bağırıyorsun’, diye geri bağırdı bana. Efe hemen ona doğru koştu.
-‘Senin yüzünden aklım bulanık! Neye karar vereceğimi bilmiyorum’, dedi Efe kızgın bir şekilde. ‘Neden yaptın? Teşkilat hakkında...!’
-‘... yalan mı söyledim’, dedi Işık. ‘Hayır! Söylemedim. Fikirlerimi anlattım ve sende onlara katıldın. Sonra ne oldu? Agah efendiciğine gidip herşeyi anlattın! O da sana böyle böyle deyip sana başka şeyler anlattı.’
-‘Neden yapıyorsun bunları bana!’
-‘Bana olan inancını ölçmek istedim’, dedi Işık. ‘Hem Teşkilat hakkında neden tereddüt ediyorsun ki? Onlar arkadaşını kovmadı mı? Hemde onca yaptığı iyiliklere rağmen.’
-‘Sus! Konuşma! Yine aklıma gireceksin.’
Işık gülmeye başladı.
-‘Gerçekten anlamıyorsun değil mi? Teşkilat korkak! Teşkilat güçsüz! Teşkilat fakir! Senin potansyelini kısıtlıyorlar!’
-‘Sanane benim potansyelimden!’
-‘Hala anlamıyorum mu diyorsun? Teşkilat ne bir adım geriye atar ne de ileriye! Olduğu yerde kaldılar yıllardır!’
-‘O zaman artık bir kaç değişimin zamanı geldi’, dedi Efe ve arkasını dönüp gitti. Sonra bir ara arkasını döndü ve ‘Çeteciler ve Gizit dün gece katledildi’, dedi. Işık ağızı açık onun gidişini izledi.
-‘Rüzgar ben sana asla zarar vermek istemedim’, dedi Efsun ve kalkmamda yardım etti. ‘Ben asla...’
-‘Efsun... sen yapamazsın ki’, deyip ayağa kalkmaya çalıştım. Üzerimde zırhım olmadığı için Efsun beni çok kötü yaralamıştı.
-‘Ben yapmak istedim! Sana asla zarar vermek...’
Odaya Süleyman ve Feriha koşarak girdiler.
-‘Bir ses duyduk’, dedi Süleyman. ‘Neler oluyor?’
-‘Herşey... yolunda’, dedim ve ayağa kalkmaya çalıştım.
-‘Sırtına ne oldu? Sen duvara nasıl fırladın’, dedi Feriha. Efsun’a baktı ve ‘ne bakıyorsun! İyileştirsene Rüzgarı’, diye bağırdı.
Efsun odadan dışarıya doğru koştu. Peşinden koşmaya çalıştım ama Efsun’un çok hızladığını gördüm ve durdum. Zaten istesemde peşinden gidemezdim çünkü sırtım çok acıyordu.
-‘Yeni bir güç aktif edildi, efendim.’
-‘Yeni bir güç derken neyi kastettin?’
-‘Çembelitaş’dan doğma kız.’
Gaffar bey elindeki metni düşürdü ve askerin gözlerinin içine baktı.
-‘Nasıl öğrendin? Emin misin?’
-‘Gayet eminim, efendim. Gizit klanı dün gece Çeteciler ile beraber çökertildi.’
-‘Taminim doğru ise...’, diye başladı Gaffar bey.
-‘Evet, efendim. O çocuk... Rüzgar. O da dahildi bu operasyona. Hatta onun fikri olduğuna yüzde yüz eminim.’
-‘Kız hakkında ne kadar bilgi varsa hemen bilmek istiyorum!’
-‘Sadece bu değil, efendim. Gizit klanı geri dönecektir ve daha güçlü Fare adamları bulunacaktır. Kuklacı’nın Seçilmiş ise ortalıklarda yok. Kuklacı tekrar meydana dönmeye karar vermiş olabilir.’
-‘Nasıl?’
-‘Fare adamlarını öldürürken son bir Fare adam kendisi itiraf etti: Kuklacı büyü ile daha güçlü bir ırk yetiştiriyor.’
-‘Ne oldu ona?’
-‘Öldürüldü. Efendim...’
-‘Kız hakkında bir saat içinde rapor bekliyorum! Kuklacı konusunu ben kendim halledeceğim! Gidebilirsin.’
Agah efendi saatlerdir odasında düşünüyordu. ‘Herşey eskisi gibi değil. 14 Nisan olayı... Sorumlu olanlar asla bulunamadı Selami. Selami... burada olsaydın? Eskiden herşey daha kolaydı be Selami! Biz gazetemizi yayınlarken daha temiz bir politika vardı! Sonra Aydemir emir verdi: Fare adamları Karaköy’e, hayatta kalabilmek için iştirak etmeleri gerekti. Başarılı çıktı. Kendi ellerimizle ayakta tutmaya çalıştığımız herşey yıkılmaya başlıyor Selami. Uğruna emek verdiğim herşey, yaptığım tüm kaleler yıkılmaya başlıyor. Sonra bir ışık yandı! 16 genç tüm yasakları çiğneyerek düşmanı mağarasında öldürmeyi başardı! O günden beri herkez onları konuşuyor! Hata Şifa Yurdu tekrar kuruldu onların yardımlarıyla! Bir savaşçı var görmelisin! İçlerinde en genç olanı ama gözü hiçbirşeyden korkmayan ve en güçlüsü. Birde şifacı var. Gücü nasıl bu kadar büyük bilmiyorum ama görenler bir bina ile 11 kişiyi bir anda iyileştirdiğini söylüyorlar. Evet Selami! Bir binayı iyileştirdi! Ama işler yine tersine döndü. Meclis bu güzel şeylere benim gözlerimden bakmadı. Şifacı tehlikeli damgasını yiyip uzaklaştırıldı. Gizit çökertildi. Çeteciler çökertildi. Bu gençler arkadaşlarını korumak için büyük zahmetlere girdiler. Bu gençler bizleri korumak için en büyük tehlikelere atıldılar. Ne dersin Selami? Artık Teşkilat’ın rotasını değiştirmesi mi gerek? Yoksa Rüzgar’a uyup artık bende gözümü açıp düşmanlarıma meydan mı okumalıyım? Keşke burada olsaydın Selami. Keşke bana yön verseydin. Keşke bana yardım edebilseydin. Keşke seni ve Perihanı hiç kaybetmemiş olsaydık.’
-‘Agah bey kaç saattir içeride’, diye sordu Efe Jandarmaya.
-‘Bir beş saat olmuştur artık.’
-‘Uyuyor mu?’
-‘Hayır konuşuyor.’
-‘Misafiri var yani.’
-‘Hayır yok. Agah efendi ne zaman çaresizliğe kapılırsa Selami bey’e seslenir.’
-‘Misafiri yok demiştin?’
-‘Selami bey hayatta değil. Agah bey bir zamanlar Arz’ın çocukları gazetesinde Selami bey ile beraber çalışıyordu. O zamanlarda Gizit klanı ve Teşkilat arasında barış vardı. Fare adamları Eminönü’nde yaşıyorlardı.’
-‘Sonra ne oldu?’
-’14 Nisan 1978 tarihinde Galata köprüsünde bir patlama meydana geldi. Köprü ile beraber barışda yıkıldı.’
-‘Nasıl?’
-‘Gizit klanını ateşkes yapmaya Galata klanı ikna etmişti. Kabul edildikten sonra bunu açıklamak ve kutlamak için Galata köprüsüne sahne kuruldu ve herkez bunu görmek için toplandı. Sonra klanlar arasında bir olay oluştu ve sahnenin altında büyük bir patlama oluştu. Gizit klan lideri ve Perihan hanım vefaat ettiler bu patlamada. Perihan hanım hem gazetede Selami bey ve Agah efendi ile beraber çalışıyordu hemde Ziya bey’in nişanlısı idi. Ziya bey ve Galata klan lideri ise ağır yaralıydılar. Köprüde bulunan bir çok insan öldüler yada ağır yaralandılar. Fare adam ve insan korumalar arasında çatışmalar çıktı. Bu olaydan sonra bir daha barış yapılmadı. Zaten artık gerekte kalmadı. Gizit çökertildi ya? Lodos klanı o günden sonra temel attı. Binbaşı Yavuz ve Ziya bey kurucularıydı.’
Efe biraz düşündü ve hemen koşmaya başladı.
-‘Hey! Nereye gidiyorsun’, diye bağırdı Jandarma ama Efe duymadı bile.
-‘Kime bağırıyorsun’, dedi Agah efendi.
-‘Efendim! Özür dilerim. Az önce bir savaşçı...’
-‘Tamam tamam. Büyük Postaneye gidiyorum. Bir şey açıklamam gerek. Selami ile beraber bir kara vardık.’
Jandarmalar Agah bey’in ağzından çıkan böyle cümlelere alışkın olduğu için garipsemediler.
-‘Karakter okulu açılacaktır’, dedi Agah efendi ve tekrar içeriye girdi.
-‘İyimisin şimdi’, diye sordu Salih.
-‘İyiyim. Sağol’, dedim. ‘Efsun nerede?’
-‘Onu gören olmadı’, dedi Nur.
-‘Buradayım’, dedi Efsun. Kapının dışında dikiliyordu. Yaramazlık yapmış çocuk cezasından korkar gibi bir hali vardı.
-‘Bizi yanlız bırakırmısınız’, dedim diğerlerine. Nur ve Salih dışarıya çıktı ama Efsun hala içeriye girmedi.
-‘Girmeyecekmisin’, dedim.
-‘Korkuyorum’, dedi Efsun.
-‘Benden mi?’
-‘Kendimden.’
-‘İnsan kendinden neden korkar ki?’
-‘Farkındamısın bilmiyorum ama ben sana savaşçıların kullandığı ‘sert vuruş’ saldırısında bulundum! Sonrada sizin kadar hızlı koşmaya başladım.’
-‘Belkide sen busun. Agah bey bunu demeye getirdi. Güçlerin gelişiyorsa her karaktere oluşabiliyorsun.’
-‘Ama ben bunu istemiyorum! Şifacı olmak daha kolaydı! Bunu kontrol edemiyorum!’
-‘Bunu kontrol etmemen şaşırtıcı değil. Bu güçlere kullanmaya başlarken duygularınla kontrol etmeye çalıyordun. Herkez öyle başladı. Az öncede öfkeden saldırdın ve korkundan kaçtın. Umarım...’
-‘Başkalarına zarar vermem! Bunu demek istiyordun değil mi?’
-‘Ben seni olduğun gibi kabullendim. Seni arkada tutmuyorum. Eğer güçlerin bundan ibaretse git geliştir.’
-‘Delirmekten korkuyorum!’
-‘Delirmekten korkmuyorsun. Korkmaktan korkuyorsun. Korkman garip değil.’
-‘Sen benden neden korkmuyorsun?’
-‘Çünkü ben korkmaya başlarsam senden, sen kendinden gerçekten korkmaya başlarsın. Bunu istemiyorum. Bu sorunu çözmek için elimizden geleni yapacağız. Sen gel dinlen odanda’, dedim ve dışarıya çıktım.
-‘Bana verdiğin silahın ismini sana yarın söylerim’, dedi Efsun ve kapıyı kapattı.
Efsun odasında etrafa baktı ve çekmecesini açtı. Günlüğünü gördü! Hemen yazdığı son sayfaya baktı. Çekmecesinde bir kalem buldu ve oturup yazmaya başladı.
‘Kontrol edemiyorum. Bu güç beni kontrol etmeye başlıyor. Beni sinirlendiriyor. Kendim gibi değilim artık. Öfke, sinir ve korkudan başka hiçbirsey hissedemiyorum. Kontrol edebilmem için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Kendime güvenmiyorum. Kendime güvenmem gerek ama yapamiyorum. Benimle beraber kimse bana güvenmiyor. İnsan bile değilmişim! Onca değişikliği yaşarken sadece güçlendiğimi zannediyordum. İnsan olmak beni rahatlatıyordu. Ama şimdi herşey farklı. Annem annem değil. babam babam değil. Büyükannemin kırmızı kitabı bile...’
Efsun yazmayı bıraktı ve hemen odayı karıştırmaya devam etti. Kırmızı kitabı arıyordu ve buldu. Her sayfasına baktı. Ne aradığını bile bilmiyordu. Şifa duaları... İksirler... Savaş stratejileri... Efsun kitabı karıştırdıkca tekrar sinirlendi ve kitabı fırlattı. Kitap düştüğü gibi iki parçaya ayrıldı. Efsun kitabı verdiği hasardan pişman olup yanına koştu ama farketti ki kitaba zarar vermedi. Sadece onu ‘açtı’. Kitabın içinde saklı bir not vardı: ‘Bu notu bulduğuna göre çok sinirlenip onu fırlatmış olmalısın. Bu defterde ilk sorunun cevabını aradığını biliyordum. Yarın üzerinde zırhın olmadan, dövmeni göstererek sarraf’ın yanına git. İkinci not orada kızım. Allah seni korusun’.
-‘Büyükanne’, dedi Efsun.
25. Ilk not
Re: 25. Ilk not
Çok güzel yazıyosun

Re: 25. Ilk not
26 yı bekliyoruz :mrgreen: