16. Eminonu'nun son direnisi

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

16. Eminonu'nun son direnisi

Mesaj gönderen LadyEowyn »

-‘Konuşmam kaba bir şekilde bölünmeden önce, Kuklacı dönemini iyi hatırlıyorum demiştim. O zamanlarda Kuklacı’yı anlamaya çalışıyordum. Bugün bile hamlelerine anlam vermiş değilim. Zamanında Fare adamları ile aramızda anlaşmamız vardı. Kimse kimseye dokunmayacaktı. Olmadı’, dedi Aydemir bey. Ayağa kalktı.
-‘Artık yaralılar ve yıkıntılar olmasın. Efsun şifacı Eminönü’nde kalamaz. Aslında bunu arkadaşlarıda biliyorlar. Efsun için şehiri tehlikeye atacak değiller. Arkadaşınız için yaptığınız şeyi taktir ettim doğrusu ama şehrin güvenliği için bu karar alınmak zorunda.’
-‘Siz yanlış kişiden korkuyorsunuz,’ dedi Efe. ‘Hiçkimseden korkmamanız gerektiği halde Efsun’dan korkuyorsunuz. Şehir Efsun’nun tehlikesi altında değil.’
-‘Bak delikanlı’, dedi Mehmet bey. ‘Biz demokratik yoldan böyle bir karar aldık. Savaş istemiyoruz. Halkımızın tehlike içinde yaşamasını istemiyoruz.’
-‘O yaratıkların kökünü kurutursak hiçkimsenin bir daha tehlike altında yaşamasına gerek kalmayacak’, dedi Semih. ‘Size yardım etmemiz için bize yardım edin.’
-‘Nasıl yani’, diye sordu Agah efendi.
-‘Biz jandarmalar ile birlik olup Karaköy’e gidersek onları yenebiliriz’, dedi Fatma. ‘Onlar iki düşman, tek başına bize rakip olmadıklarının farkında. Sizleri anlıyorum. Herşey İstanbulun güvenliği için ve Eminönünün saldırıya uğramaması için. Ama düşman saldıracak ve o saldırıdan hemen sonra Karaköye gidersek bize ait olması gereken bölgeler yine bizim olur. Ve İstanbul bir tehlikeden daha kurtulur.’
-‘Söylediğiniz şey o kadar kolay değil kızım’, dedim Celal Hakkı bey. ‘Jandarmalar şehir güvenliği için burada, saldırı düzenlemek için değil.’
-‘Bize asker verin o halde’, dedi Halit. ‘Başarabiliriz.’
-‘Bak evlat’, dedi Mustafa bey. ‘Biz...’
-‘Yeter artık’, dedi Halit. ‘Hep böyle mi devam edecek bu? O yaratıklar Efsun’nun peşinde çünkü Efsun onlardan daha çok güçlü ve onlar bunu biliyor! Sizde biliyorsunuz! Efsun tehlike değil size ama siz ‘aman savaş olmasın’ diye Efsun’u feda edeceksiniz! Onlar şuan yolda olabilirler ve siz herkezin ölüm fermanını yazıyorsunuz!’
-‘Hepiniz hemen dışarıya çıkın’, dedi Mehmet bey. ‘Bir dahada böyle bir şekilde kimse karşımıza çıkmasın! Biz burada halkı nasıl koruruz diye düşünürken siz arkadaşınızın menfaati için toplanmışsınız.’
-‘Peki’, dedi Efe. ‘Çıkıyoruz. Ama şu bilin ki biz artık Teşkilat’ın askerleri değiliz.’
Hepimiz dışarıya çıktık. Tüm Meclis nasıl böyle bir karar alır?
-‘Böyle olacağını tahmin ediyordum’, dedi Işık. ‘Aydemir bey aslında sorunları çözmekten yana bir adamdı ama ailesini kaybettiği günden beri daha çok herkezi tatmin etmeye çalışıyor.’
-‘Bunları nerden biliyorsun diye sormayacağım’, dedi Efe.
Işık yanımızdan ayrıldı ve hepberaber Efsun’nun yanına gittik. Kötü haberi vermeye.
-‘Burası neresi’, diye sordu Fatma.
-‘Efsunun evi. Eskilerden’, dedim.
-‘Tüm sokak boş. Kimseler yok. Korkmadı mı burada’, dedi Işıl. Cevap vermedim. Biz kapıyı çalmadan Efsun kapıtı açtı.
-‘Merhaba. Hoşgeldiniz. Bende temizliği bitiriyordum’, dedi.
-‘Bizim pek iyi haberimiz yok’, dedi Salih. ‘Bence kıvırmadan söyleyelim çünkü Eminönü senin için güvenli bir yer değil artık.’
-‘Hiç olmadı ki’, dedi Efsun. ‘Hakkımda karar alındı, değil mi? Ne zaman gitmem gerek?’
-‘Bu akşam hep beraber Meteor Bölgesi’ne iniyoruz’, dedi Efe. ‘Seni yanlız bırakacak değiliz. Teşkilat’dan ayrılıyoruz.’
-‘Arkadaşlar... Bakın, Teşkilat alması gereken bir karar aldı. Meteor Bölgesi hepimiz için tehlikeli olan bir yer. Sadece yaratıkları değil! unutmayın ki aramızdaki arkadaşlarımızın eski klan dostları rahat durmaya bilir.’
-‘Bunları göze aldık’, dedi Süleyman. ‘O mağarada sende bizim için omzunun dahada ağır yaralanmasını göze alıp Kurtlara saldırmıştın.’
-‘Semih’de benim için ölümü göze alıp peşimden gelmişti ruh taşına dokunarak’, dedi Işıl.
-‘Gördüğün gibi kimse kimseyi dışlamaz’, dedi Alper.
-‘Arkadaşlar fevri davranmayalım’, dedi Fatma.
-‘Ne demek istiyorsun’, diye sordu Nur.
-‘Burası çok sessiz. Çok fazla sessiz. Ayrıca bu Meclis hakkında hala kafamda soru işaretleri var’, dedi Fatma.
-‘Ne öneriyorsun’, dedi Salih.
-‘Efsun’nun durumu hakkında bir aydınlanma yok. Fare adam ne demişti Efsun hakkında?’, sordu Fatma.
-‘’Şifacı özel, bizi yenmemeli, çok güçlü’ demişti. Ve ‘şifacı o değil, sadece şifacı değil’ demişti’, dedi Işıl.
-‘Bunlar ne anlama gelebilir ki’, dedi Salih.
-‘Bence buralardan ayrılmayalım. Ayrıca Eminönü’ne bir saldırı daha planladılar’, dedi Yağmur.
-‘Doğru’, dedi Efe ve alnına vurdu. ‘Nasıl unuturum! Çeteciler Fare adamları ile beraber Eminönü’ne saldıracaklar. Efsun orada olsada olmasada saldıracaklar.’
-‘Arkadaşlar tek başımıza onlara yeneceğimizi zannetmiyorum’, dedi Sezgi. ‘Bir dost edinmemiz lazım.’
-‘Mehmet bey’, dedi Akın. ‘Mehmey bey’i yanımıza çekmemiz gerek.’
-‘Mehmet bey Efsun’nun gitmesi adına oyunu kullanmadı mı’, dedi Efe.
-‘Bence Agah efendiden yardım istememiz gerek’, dedi Nur.
-‘Bu saçma olur. Bize yardım etsede yarın bunun bedelini ödemek zorunda kalır’, dedi Fatma.
-‘Nasıl yani’, diye sordu Akın.
-‘Agah efendi Meclis’de başkan olarak demoktratik bir seçim organize etti. Bunun üzerine alınan karara karşı gelip bize yardım etmesi onun hem Meclis’de hemde Teşkilat’da yerinden olması anlamına gelir.’
-‘O zaman... bir düşmanı dost edinelim’, dedi Akın. ‘Mehmet bey’in sözlerinden sonra Agah efendi nasıl şaşırdığını söyledi. Mehmet bey’de kesin bir şeyler var. Eğer bu saldırıda onu yanımıza alırsak ve jandarmaları yanımıza verirlerse Eminönü’ne ne bir düşman girer ne de bir asker yaralanır.’
-‘Vakit daralıyor arkadaşlar’, dedi Feriha. ‘Harekete geçelim.’
-‘Bekleyin’, dedim. ‘Ayrılmamız gerek. Mehmet bey’e sadece iki kişi gidecek. Bir iki kişi daha jandarmaları ikna edip cephede yanımızda olmalarını sağlayacak. Diğerleri Eminönü’nde düşmanı bekleyecek.’
-‘Tamamda biz Mehmet bey’i ne için ikna edeceğiz ki’, dedi Ahmet.
-‘Önce bildiklerini öğrenelim sonra Efsun konusunda onu ikna edeceğiz. Onun oyu önemli. O oy verirse ve biz bu saldırıdan güçlü çıkarsak herşey dahada kolay olacaktır. Çünkü bu saldırıdan sonra Meclis tekrar toplanacağından eminim’, dedi Fatma.
-‘Ben ve Efsun Mehmet bey’e gideceğiz. Semih sen Süleyman Jandarma konusunu halledin’, dedim.
-‘Büyük Postane’ye girmemize izin veren Binbaşı’nın yanınada gidin. Belki bir kez daha yardımı dokunur’, dedi Ahmet.
-‘Çok iyi düşündün’, dedi Feriha. ‘Unutmuştum.’
-‘Tamam o zaman. Herkez yoluna çıksın. Biz Efsun ile hemen gidelim. Şu Mehmet bey Büyük Postane’den çıktığı andan itibaren evine kadar takip etmemiz gerek.’

Meclis üyeleri Büyük Postane’nin koridorlarında yürüyorlardı.
-‘Alınan oylara göre Efsun şifacı’nın Eminönü’nden ayrılmasını gerektiriyor’, dedi Agah efendi. ‘Çok üzücü bir karar ama demoktratik bir yöntemle bu sonuca ulaştık. Umarım bu karar İstanbul adına hayırlı olur.’
-‘Arkadaşları Teşkilat’dan ayrılması iyi olmadı. Güçlü bir grup’, dedi Gaffar bey.
-‘Güçlü, evet. Ama içlerinde en güçlü olan şu savaşcı. Adı neydi? Ata’, dedi Nihat bey.
-‘Farkında değilmisiniz? O savaşcı o şifacıya karşı boş değil. Ağzı bıçak açmadı ama gözlerinden belli. İçlerinde en çok o üzüldü. O savaşcı’nın adı Rüzgar olduğunu zannediyordum’, dedi Aydemir bey.
-‘İstanbul’da ondan hızlı koşanı olmadığı için öyle diyorlar’, dedi Agah efendi.
-‘Söylenenler doğru ise ve Çeteciler Fare adamlarla birlik olup Eminönü’ne saldıracaklarsa, Jandarmaların yanında savaşmalarını isterdim’ dedi Celal Hakkı bey. ‘Allah sonumuzu hayır etsin.’
-‘İnşallah’, dedi Ziya bey. ‘İnşallah bu saldırı...’
Ziya bey sözünü bitirmeden önce deprem oldu.
-‘Deprem oluyor! Herkez kapı aralarına!’, diye bağırdı Mustafa bey.
-‘Deprem değil bu’, dedi Agah efendi. ‘Dışarıda patlamalar oluyor. Duyabiliyorum.’
Dışarıda saldırılar başlamıştı. Çeteciler Fare adamları ile birlikte Büyük Postane binasının etrafına toplanmışlardı. Etrafa saldırıyorlardı. Herkez canını kurtarmak için evlerine giriyordu.
-‘Şifacıyı bize verin!’, diye bağırdı içlerinden birisi.
-‘Allah kahretsin!’, dedi Mehmet bey. ‘Böyle olacağı belli idi! O şifacıdan hemen kurtulmamız gerekirdi! Şimdi çok geç!’
-‘Bence daha az söylen ve ayaklarını çalıştır’, dedi Aydemir bey. ‘Beni takip edin onlar içeriye girmeden önce bizim dışarıya çıkmamız gerek. Bir yol biliyorum.’
Aydemir bey ve Ziya bey Agah efendiyi koluna alıp koridorlarda koşarlar.
-‘Nereye gidiyoruz’, dedi Mustafa bey. ‘Burası çatıya gidiyor!’
-‘Aynı zamanda tuvaletlere. Camlardan atlamamız gerek’, dedi Aydemir bey.
-‘Hayır’, dedi Agah efendi. ‘Burada bekleyin. O gençler gelecekler. Merak etmeyin.’

-‘Sizde duydunuz mu’, dedi Ahmet. ‘Patlama sesleri! Başlamışlar bile!’
Hemen Eminönü’ne doğru koştuk.
-‘Planlar değişti! Jandarmalarıda Mehmet bey’ide unutuyoruz! Onları durdurmamız gerek’, diye bağırdım.
-‘Nerdeler ki’, dedi Feriha.
-‘Meclisin olduğu yere saldırıyor olmalılar’, dedi Fatma. ‘Meclis üyelerine saldırarak bizi kışkırtacaklar.’
Hepimiz Eminönü’ne doğru koştuk.
-‘Büyücüler! Önce siz saldırın! Elinizden geldiği kadar yok edin!’, dedim.
Düşman Büyük Postaneden Mısır Çarşısı’na kadar saldırıyordu. Büyük Postane’nin etrafındaki Çetecilere ateş ettik.
-‘Gençler!’, diye bağırdı birisi. Binbaşı!
-‘Biz Fare adamlara ateş ediyoruz! Siz Çetecileri halledin!’
‘Başüstüne’, der gibi kafamı salladım ve Çetecilere saldırdık.
-‘Şifacılar! Siz arkada kalın! Saldırıdan daha çok şifa dağıtmaya çalışın.’
Efe’nin arkasında bir Tetikçi vardı. Tetikçi Efe’yi vurmadan önce Semih ona ateş etti. Sayıları çoğalıyordu. Onlar çoğaldıkca kazanma oranımız azalıyordu. Jandarmalar ellerinden geldiği kadar yardım ediyorlardı. Büyük Postane’nin etrafını çok zorluklarla temizleyebildik.
-‘Efe!’
-‘Ata Mısır Çarşısı’nın kapısını zorluyorlar! İçeride insanlar var!’
-‘Ben hallederim’, dedi Yağmur. ‘Arkamı kollayın!’
-‘Hayır yapma!’, diye bağırdı Salih ama Yağmur kapıya kadar koştu ve orada ateş çemberi büyüsünü yaptı. Bir anda kapıdaki tüm yaratıklar öldü fakat etrafdakiler ona doğru koşmaya başladı.
-‘Yağmur buraya doğru gel!’, diye bağırdı Süleyman. Savaşcılar onu korumak için tabancalırı ile ateş ediyorlardı düşmana. Yağmurun yanımıza gelmesine 10 metre kalmıştı ki bir Tetikci ona ateş etti. Yağmur yere düşmüştü ve bacağından yaralanmıştı.
-‘Nur!’, diye bağırdım.
-‘Tamam ilgileniyorum!’
-‘Bu işe yaramayacak’, dedi Efsun ve Yağmur’un yanına doğru yürüdü. Etrafını bir sis buladı.
-‘Ateş edin!’, diye bağırdı yaratıklara. Tüm Tetikciler Efsun’nun üzerinde şarjörlerini boşalttı. Efsun’nun nasıl kurşun yağmuruna tutulduğunu izledik.
-‘Efsun yapma!’, diye bağırdım ve tüm silahlar sustu.
-‘Tamamdır! Şifacı öldü artık’, diye bağırdı Fare adam.
-‘Efsun’, diye bağırdım ve yanına koşacaktım ki Efe kolumdan tuttu.
-‘Ata, iyi bak!’
Efsun yere yığılmamıştı. Hala ayaktaydı. Yaralanmamıştı bile. Çetecilerden biri Efsun’a doğru koştu.
-‘Geber artık!’, diye bağırıp Efsunun karnına bir bıçak sapladı. Efsun Çeteci’nin boğazını sıktı. Çeteci bıçağı daha derine sokmaya çalışıyordu, Efsun’u öldürmeyi o kadar çok istiyordu ki Efsunun yüzüne bile bakmıyordu. Son nefesini vermeden önce Efsunun zırhını kaldırdı ve karnına baktı. Efsun Çeteci’nin üzerinden elini çektiğinde Çeteci yere yığılmıştı. Yüzünde dehşetin ifadesi vardı. Gözleri açık gitmişti.
-‘Efe, neler oluyor?’, dedi Ata.
-‘Ateş edin’, diye bağırdı Efe Büyücülere. Efsun üzerini silkip Yağmuru diğerlerinin yanına doğru sürüklüyordu.
-‘Yağmur iyi! Yaraya hemen müdahele ediyoruz’, dedi Efsun. Kurşun bacağı delip geçmişti ama iyileşmesi çok çabuk oldu. Yağmur şaşkınlıkla Efsun’a bakıyordu. Efsun’nun ne yaptığını görmüştü! Tüm mermiler Efsun’a saplandı ama Efsun yığılmadı. Üzerine silktiğindede tüm mermiler yere düşmüştü.
-‘Savaşcılar Çetecilere saldırın! Büyücüler Fare adamlarına saldırın’, diye bağırdım.
Şifacılar ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı.

-‘Dışarıda neler oluyor? Silahlar neden sustu’, dedi Gaffar bey. ‘Sona erdi mi?’
-‘Zannetmiyorum’, dedi Agah efendi.
‘Galiba... Kahretsin! Ateş etmeler tekrar başladı’, dedi Ziya bey.
-‘Onlar jandarmaların tüfekler’, dedi Agah efendi. ‘Tetikci Fare adamları’nın silahlarını daha az duyuyorum. Galiba bir çoğu öldü yada mermileri bitti.’
Büyük Postane’nin kapısı açıldı ve koşma sesleri geldi.
-‘İçeriye girdiler’, dedi Mustafa bey panikleyerek.
-‘Hayır’, dedi Agah efendi. ‘Sakin ol. Onlarda jandarmaların botlarının sesi.’
-‘Efendim’, dedi jandarma. ‘Büyük Postane’nin etrafı temiz şuan. Sizleri hemen buradan uzaklaştırmamız gerek!’
-‘Dışarıda neler oluyor’, diye sordu Celal Hakkı bey.
-‘Çeteciler ve Fare adamları’nın saldırısına uğradık. Allah’tan şu gençler yardım ediyorlar. Çatışma Mısır Çarşısı’nın önünde devam ediyor. Düşman sayısı gittikce azalıyor.’
-‘Peki’, dedi Agah efendi. ‘Biz burada kalıyoruz. Çatışma bittikten sonra o gençleri buraya gelmelerini söyle.’
-‘Ama efendim...’
-‘Dediğimi yap asker’, dedi Agah efendi.

-‘Ata az kaldı!’
Son beş Çeteci kalmıştı ama onlar başaramayacaklarının farkına vararak kaçmayı denediler.
-‘Kaçıyorlar! Ateş edin’, diye bağırdı Akın. Son Çetecileri vurduktan sonra hepimiz yorgunluktan yere yığıldık. Etrafıma baktığımda her yer ölü yaratık ve Çetecilerle doluydu. Soluk alır almaz Efsun’nun yanına gittim ve onu kolundan tuttum.
-‘Sen ne yaptığını zannediyorsun! Onca yaratığın önüne geçtin! Ateş edin dedin! Ne yaptığını zannediyorsun!’
-‘Sakin ol! Bişeyim yok işte! Yağmur’a yardım etmek zorundaydım yoksa ölecekti. Buna izin mi verseydim?’
-‘Sen ne zamandan beri tek başına hareket ediyorsun’, diye bağırdım ona.
-‘Ata...’, dedi Efe.
-‘Kapa çeneni’, dedim ona. ‘Herkezin hayatta kalmasına sağlamaya çalışırken sen nasıl böyle bir aptallık yaparsın!’
-‘Ata, biraz...’, dedi Feriha.
-‘Kesin dedim size! Burada senin güvenliğin için uğraşıyoruz ama sen aptallıkların peşindesin!’
-‘Senin kadar bende askerim! Senin kadar bende yaralanırım! Sen oraya buraya koş, kimse bir şey demesin ama söz konusu başkası olunca Rüzgar efendi kızıyor!’
-‘Kızarım tabi ki! Başkası hiç böyle bir aptallık yaptı mı?’
-‘Işıl ruh taşına dokunurken ona bağırmadın! Efe senden önce Fare adamlarına saldırırkende bir şey demedin! Demirkıynağın peşinden koşarkende kimse sana bir şey demedi! Ama ben zavallı güçsüz bir varlığım ya! Ne işe yarar ki bu zayıf Efsun!’
Efsun arkasını dönmüş gidiyordu ama kolundan tuttum yine.
-‘Seni ben...!’
Efe beni durdurdu ve Efsun’nun kolunu bıraktım. Efsun Büyük Postane’ye doğru yürüyordu.
-‘Peşinden gidelim’, dedi Efe. Yorgun ve bitkin halde kapısına vardık bina’nın. Efsun bizden on adım öndeydi. Askerlerden biri ona binaya girmesini engelleyecekti ki Efsun’nun onu kolunu itti. Koridordan içeriye doğru yürüdü. Koridorun sonundaki grubu gördü.
-‘Bende bu sabaha kadar Teşkilat’ın şifacısıydım. Bende İstanbul için savaştım diğer neferler. Sizi tanımıyorum ama sizin adınıza savaşıyordum. Sizde beni tanımıyorsunuz ama hakkımda karar almışsınız! Ben artık Teşkilat’ın bir üyesi değilim! Bu yüzden hakkımda artık bir karar alamazsınız! Az önce o yaratıklarıda sizin zavallı hayatlarınızı kurtarmak için değil, Mısır Çarşısı’ndaki tutsak kalmış insanlar için yok ettik. Siz bizim öldürdüğümüz yaratıkların ne şekilde oldukları hakkında bir fikriniz yokken burada kararlar alıyorsunuz! Biz herkez için canımızı ortaya koyarken siz burada meclis-oyunları çeviriyorsunuz! Siz onlar için bir rakip değilsiniz bile! Meclis üyelerinden birine bir zarar gelse düşman için hiç birşey ifade etmeyecek kadar güçsüzsünüz. Eminönü sizin olsun. Ben evime dönüyorum. Verdiğiniz yüzsükde sizin olsun.’ Efsun parmağındaki Agah efendi’nin tarafından hediye edilen yüzsüğü atıp yere fırlatır. Sonra arkasını dönüp binadan çıkar.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 16. Eminonu'nun son direnisi

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön