15. Sehir ve Teşkilat Meclisi

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

15. Sehir ve Teşkilat Meclisi

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Hep beraber yapacağımız saldırının planını konuşuyorduk. Işık ve Yasemin evlerine geri dönmüşlerdi. Kalmamalarında hiç şaşırmadım.
-‘Çetecilerle savaşmamızı kimse öğrenmemeli’, dedi Semih. ‘Efsun bile. Her neredeyse şuan orada kalsın. Şuanda ikindi namazının ezanı okunuyor. Bence bekleyelim ve gece gidelim.’
-‘Önemli olan gitmemiz, ne zaman gideceğimiz değil’, dedi Halit. ‘Bakın onlar zaten beklemiyorlar böyle bir hamleyi. Ama şuda var ki biz geri kalan Çetecilerle ilgilenirken birden Fare adamları gelebilir oraya. Yani çok yakınlar.’
-‘Aynı zamanda Lodos sancağınada çok yakın olacağız’, dedi Yağmur.
-‘Doğru’, dedi Feriha. ‘Ama Fare adamlar Çetecilere doğru giriş yaparken onlarda oturup seyredecek değiller, değil mi?’
-‘İkiye ayrılıp bir grup girişi kollasa, diğer grupta Çetecilere gidebilir’, dedi Sezgi.
-‘Herkez önce bir düşünerek konuşsa çok iyi olacak’, dedi Fatma. ‘Fare adamların sayıları yüksek. Ellerinde tekrar patlayıcılarla gelebilirler. Lodoslardan yardım beklemeyinde. Çetecilerin sayısınıda kimse bilmiyor. Şimdi Fare adamlar tek başlarına bizi alt edemeyeceklerini anlayıp Çetecilerle anlaşma yapmışlar. Biz neden Jandarmalarla aynı şeyi yapmıyoruz? Madem Teşkilat birlik olarak çalışmamızı istiyor, ve Efsunda Teşkilatın bir parçası, o zaman bir sonraki saldırıda yardım etmeliler.’
-‘Mantıklı’, dedi Süleyman. ‘Jandarmalar hiç oldukları yerden ayrılmamışlardı. Ama Çetecilerin kökünü kurutabiliriz onların sayesinde.’
-‘Ama planımızı onlara anlatırsak açık kart oynamamız gerek. Efsunun durumunu öğrenmişlerse bile retedebilirler’, dedi Ahmet.
-‘Zannetmiyorum’, dedi Fatma. ‘Teşkilat bir saldırı daha kaldıramayacağını çok iyi biliyor. Agah efendi bizim şifacılarada ihtiyacı var Şifa Yurdu için. Efsun onlara göre bir tehdit olabilir ama düşman her defasında kozunu Eminönünün meydanında paylaşıyor. Eğer bu soruna bu çözümü önerirsek bize yardımcı olabilirler.’
-‘Öyle olabilir’, dedi Efe. ‘Ama Agah efendi böyle bir kararı tek başına veremez! Meclis kuracaktır! Eminim!’
-‘Ve meclis oylar sayesinde karar alırsa işimiz zor olabilir’, dedi Semih.
-‘Biz Kurt Mağarasından sağ salim çıktık’, dedi Süleyman. ‘Aynı şeyi burada bugün aynı şekilde tekrarlarız.’
-‘Tekrarlayamazsak Efsun gider. Yok yapabilirsek o zaman Efsun yine gider’, dedi Fatma.
-‘Neden öyle söyledin’, diye sordu Salih.
-‘Eğer Agah efendi meclis toplarsa bu sorun için diğer meclis üyeleri başka konularıda dile getirebilirler. Efsun her şekilde bir tehlike onlar için. Diğer yaratıklarda buraya gelebileceğini söylerler. Yani Agah efendinin meclisde etkisini gözünüzde büyütmeyin’, diye cevap verdi Fatma.
Herkez sustu. Kimse artık ne söyleyeceğini bilmiyordu.
-‘Artık herkez gitsin dinlensin. Akşam ezanı okunduğunda Efsunun odasında buluşalım’, dedim ve hepimiz dağıldık.
Ben Efsunun odasındaydım yine. Tahtalardan masa yapacaktım. Akşam ezanı okunduğunda daha ilk çivimi çakmamıştım bile. Efe gelmişti yanıma.
-‘Diğerleri nerede?’, diye sordum.
-‘Geç kaldık. Meclis kuruldu ve şuan toplanıyor. Halka açık değil. Büyük Postanede toplandılar. İçeriye mikrofon yerleştirip tüm konuşanları Mısır Çarşısında duyuracaklar.’
Üstümü başımı silkeledim, silahımı kuşandım ve beraber çıktık odadan, Mısır Çarşısına yol aldık.

-‘Saygıdeğer üyelerim, arkadaşlarım ve İstanbullu kardeşlerim, hoşgeldiniz’, diye başladı Agah efendi. ‘Katılanlar: Şehir Meclisinden Celal Hakkı bey, Gaffar bey ve Mustafa bey. Meclis başkanı Celal Hakkı beydir. Teşkilat Meclisinden katılanlar bendeniz Teşkilat başkanı Agah, Ziya bey, Nihat bey ve Mehmet bey toplanmıştır. Özel konuğumuz, Yükseliş Cemiyetinin eski başkanı Aydemir bey. Tarih: 30 Mart, yıl 2011. Yer: Büyük Postane. Söz hakkı önceliği Şehir Meclisine laik görülmüştür. Bu Meclisin başkanı ve yöneteni ben olduğuma göre söz ben başlamak istiyorum. Herkezin bildiği gibi bir kaç ay önce 16 delikanlı genç askerler, 25 Aralık alınan karar sonucu ile, Teşkilata nefer olarak katılan kardeşlerimiz için toplandık. Bugüne kadar Meteor Bölgesi için, Eminönü için, kısaca İstanbulda bulundukları yerde herkeze yardım etmişlerdir ve yardımları başarı ile sonuçlanmıştır. Bir kaç hafta önce içlerindeki Efsun adında şifacı kadın, Eminönüne saldıran Demirkıynak adındaki yaratığın yarattığı hasarı ortadan kaldırmıştır. O saldırı ne yazık ki Eminönündeki son saldırı değildi, ki hepimiz bunları gördük, hepimiz bunları duyduk ve hepimiz bunları yaşadık. Meclisin toplanma sebebi ise yaratıkların son üç günde arka arkaya Eminöne saldırıda bulunmasıdır. İki kez Eminönü Fare adamlar tarafından saldırıya uğradı. Düşmanı bu 16 cesur askerimiz önlemişti. Fakat durum şu ki düşmanın hedefi bizler değildik. Fare adamlar Efsun adındakı şifacı kadın için gelmişlerdi. Saldırıyı önledikten sonra öğrendik ki Fare adamları Çeteciler ile işbirliği yaparak üçüncü saldırıyıda planlayıp hareket etmişlerdir. Teşkilatın güçlü Jandarmalarının yardımları ile bu saldırıda düşmanı malubiyete uğratmıştır. Celal Hakkı bey buyrun.
-‘Agah efendi, öğrendiklerimiz halk tarafından doğrulanmıştır. Bir çok kişi yaratıkların şifacı için geldiklerini duymuştur. Üçtür şifacı arkadaşları sayesinde kurtarıldı. Üçtür Eminönü bu arkadaşlar sayesinde kurtarıldı. Ama hepimiz farkındayız ki dördüncü ve sonraki saldırılara Eminönü dayanamaz. Şifacı Eminönü için büyük bir tehlike olarak oluşmaktadır. Eminim ki Çeteciler ve Fare adamları dördünce kez beraber gelecektirler Eminönüne. Bu saldırılara artık bir dur demeli.’
Mısır Çarşısındaki dinleyenler Celal Hakkı beyin bu söyledikleri sonrasında onu alkışladılar.
-‘Ne yaptıklarını bilmiyor bu salaklar’, dedi Efe usulca bana.
-‘Teşekkür ederiz Celal Hakkı bey. Söz Gaffar beydedir.’
-‘Teşekkür ederim. Celal Hakkı bey söylediklerinde haklı, bu şifacı gerçekten bir tehlike oluyor. Ama şunu gözardı etmeyelim! Bu şifacı yaratıklara karşı daha büyük bir tehlike ki onlar gözünü karartıp buralara kadar gelebiliyorlar. Ve şunu unutmayalım: şifacı Efsun bir büyü ile 11 yaralıyı iyileştirdi ve aynı büyü ile saldırı sonrası yıkılmış bir binayı onardı. Bu şifacı bildiğimiz şifacılardan daha güçlü. Bunu o yaratıklara koz olarak, kendimizide bir güç olarak kullanmalıyız.’
-‘Teşekkürler Gaffar bey.’
Mısır Çarşısı sessizliğe bürünmüştü. Kimse işi bu bakışaçısından değerlendirmemişti, belli.
-‘Yürüyün. Arkadaşımız hakkında söz sahibi olmalıyız’, dedim arkadaşlarıma ve hep beraber Büyük Postaneye doğru koştuk. Kapıda güvenlikle sorumlu olan Jandarmalar bizi içeriye almamıştı.
-‘Ama içeride arkadaşımız hakkında konuşuyorlar’, dedi Akın. ‘Onun söz hakkını temsilen orada bulunmamız şart!’
-‘Anlıyorum arkadaşım ama talimatlar böyle’, dedi Jandarma.
-‘Biz zaten Teşkilata bağlı askerleriz! Biz neden içeridekilere saldırmak isteyelim ki’, dedi Salih.
-‘Bakın tüm silahlarımızı size teslim ederiz. Üstümüzüde ararsınız. Lütfen içeriye girmek zorundayız’, dedi Alper.
-‘Bizim bu durum altında ne tür bir ceza alıcağımızın farkındasınız değil mi? Bizi İstanbuldan atsalar yeridir! İçeride Şehir Mecliside var’, dedi Jandarma.
-‘Ama...’, dicektim ki sözümü kesti birisi.
-‘Bırak içeri girsinler. Silahsız. Gereken açıklamayı ben sonra yaparım’, dedi adam.
-‘Ama Binbaşım’, dedi Jandarma.
-‘Gereken açıklamayı ben yaparım dedim’, tekrarladı adam. Binbaşıda kim?

-‘Söz hakkı Mustafa beyindir’, dedi Agah efendi.
-‘Teşekkür ederim. Gaffar beyin bakış açısını taktir ettim. Çok zekice bir yaklaşım. Ama bildiklerimiz şu ki o şifacı kadın bile güçlerini kontrol edemiyor. Bir şifacı yakın dövüştü zaten iyi değildir. Ama güçleri çok etkileyici. Çokta işimize yarayacaktır. Şifa Yurdu için mükemmel bir şans! Ama düşman şifacının burada olduğunu biliyor ve tekrar gelecektir. Teşkilat önce halkı sonra neferlerini düşünmelidir. İki grup çatışırken olan çocuklarımıza, kardeşlerimize, ailelerimize oluyor. Üzgünlükle söylemeliyim ki şifacının Eminönünde kalması imkansız.’
-‘Teşekkürler Mustafa bey’, dedi Agah efendi. ‘Şehir meclisinin iki üyesi Celal Hakkı bey ve Mustafa Efsun adındaki şifacının Eminönünde yaşamamasında hemfikirdir. Gaffar bey değildir. Şehir meclisi söz hakkını kullanmıştır Söz Aydemir beydedir.’
-‘Teşekkür ederim. Ben affınıza sığınarak söz hakkımı son olarak kullanmak istiyorum’, dedi Aydemir bey.
-‘Kabul edenler’, dedi Agah bey. Herkez elini kaldırmıştı. ‘Kabul edilmiştir. Söz hakkı Teşkilat meclisindedir. Buyrun Ziya bey.’
Ziya bey! O kızın babası! O da mecliste!
-‘Bizler İstanbulun bir çok halini gördük. Güzelliğini gördük, yeşeren ağaçlarını gördük ve ne yazık ki 25 Aralığı gördük. Ben, şahsen, içimizden bir kardeşimizin İstanbuldan atılmasını istemiyorum! Asla böyle bir şey olmamalı! O şifacı İstanbul için çok şey yaptı! O 11 yaralı yatıp kalkıp o şifacıya dua ediyorlardır. Düşman bizden Dünyayı aldı. Düşman bizden İstanbulun büyük bir bölgesini aldı. Düşman bizden Karaköyü istedi ve biz onun ellerine sıkıştırdık. Gümüş bir tepside düşmana her istediğini sunmamalı Teşkilat! Hepimiz bir birliksek, birlik olarak onlara karşı savaşmalıyız! Ki savaşıyoruzda! Daha bir kaç gün önceye kadar o şifacı Teşkilat adına İstanbul için savaşıyordu! Mükafatı bu mu?’
-‘Teşekkür ederim Ziya bey. Söz hakkı Nihat beyindir.’ dedi Agah efendi.
Acaba Ziya bey mi kızına o notu bana ulaşmasını istedi?
-‘Bende Ziya bey ile hemfikrim. O şifacı uğruna düşman Karaköyden üç kez Eminönüne geldi. Varsın bir daha gelsin demiyorum. Ama şunu anlayın ki o şifacı değerli, yoksa Fare adamları boşu boşuna Çetecilerle işbirliği yapmazdı! Buralara kadarda gelmezdi! Şifacı binaları onarıyor, bir çok insana aynı anda şifa dağıtıyor ve iyileşmesi mümkün olmayan bir kızı iyileştiriyor! Bunlar onu Eminönünde tutmaya yeterli bulduğum sebepler. Lakin Meclis şuanda şifacıyı değil düşmanı düşünmeli! Eminönüne saldıran şifacı değil düşmandır. Onları korumamız gerek.’
-‘Teşekkürler Nihat bey. Söz hakkı Mehmet beyindir.’
-‘Şifacı burada kalmamalıdır çünkü düşmanın saldırılarını üzerine çekiyor. Bu onu Eminönünden gönderilmesi için yeterli olmalı. Zaten bundan önce Yeni Bab-ı Ali’de yaşıyormuş. Evine dönmesinde bir sakınca görmüyorum.’, dedi Mehmet bey.
-‘Teşekkürler Mehmet bey. Beni şaşırttınız. Aydemir bey söz hakkını son olarak kullanmak istediği için söz hakkı bendedir, Agah beyde.’ Agah bey önce biraz sustu. Düşünüyordu galiba. ‘Ben Perihan hanımın yaptığı girişleri hep taktir etmiştim. Fare adamlarla kısada olsa bir barış anlaşmamız vardı. Bu anlaşma Galata Köprüsü ile beraber yıkıldı. Perihan hanımda o gün vefaat etti. O suikastı kimin planladığını asla öğrenemedik. Ama artık geçmişteki kötü anıları anmak istemiyorum. Bizim bir Şifa Yurdumuz vardı. Bizim Genç Bilgilerimiz vardı. Bu iki kurum çok güzel işler başarmıştı ve ben onları tekrar hayata geçirmek için elimden geleni yapacağım. Gelelim Efsun şifacıya. Ben gitmesinden yana değilim. Güçlerinden çok etkilendim, evet, ama sarhoş olmadım. Şunun farkına vardım ki geçen hafta bizim düşmanımız Çeteciler ve Fare adamlarıydı. Dün, bugün ve yarında bu durum değişmeyecek. Efsun Eminönünde bulunmasaydı tüm halk Beyoğluna yada Çınar Altına mı göç edecekti? Zaman düşmandan korkup kaçmak zamanı değil ve bu gençler bunu ispatladılar. Demirkıynaktan hepimiz kaçarken onlar kafa tuttu o yaratığı. Aynı kahramanlığı Meteor Bölgesindede gösterdiler. Onlar bizi korudukları için onları cezalandıramam. Ayrıca Mehmet bey: Meteor Bölgesine sürülme cezası yıllardır kullanılmamaktadır. Bu durum böyle kalsın, sizcede daha iyi olmaz mı?’ Agah bey tekrar bir sessizliğe büründü ve söz hakkını Aydemir beye verdi.
-‘Buyrun Aydemir bey.’
-‘Hepinizin bakış açılarını değerlendirdim. Hepsi yerinde ve doğru yorumlar. Ben Mansur bey zamanını çok iyi hatırlıyorum. Mansur bey Kuklacıdan önce etkilende ve sonra kendisini ele geçirmesine izin verdi. Bu olayları hep hayretlik içersinde izlemişimdir. Şimdi aynı hataları yapmamalıyız...
-‘Bir dakika!’, diye bağırdım. Tüm meclis üyeleri şaşırdı.
-‘Sizde kimsiniz?’, dedi Aydemir bey.
-‘Nasıl içeriye girdiniz’, dedi Ziya bey.
-‘Sakin olun! Sakin olun! Bahsettiğimiz şifacının arkadaşları bunlar’, dedi Agah bey. ‘Lütfen sakin olalım.’
-‘Bu nasıl mümkün olur! Nasıl içeriye girerler’, dedi Nihat bey.
-‘Biz buraya arkadaşımız için geldik’, dedim.
‘Bu meclise saygısızlık etmek istemiyoruz’, dedi Efe.
-‘Lütfen sadece bir dakika bizi dinleyin’, dedi Alper. ‘Sadece bir dakika.’
-‘Beyler! Hanımlar! Hemen bu binayı terk edin’, dedi Mustafa bey.
-‘Bakın eğer şimdi buradan sorun çıkartmadan çıkarsanız gençler, sizin hakkınızda yasal işlemler uygulanmayacaktır’, dedi Celal Hakkı bey.
-‘Bizi dinlemek zorundasınız! Bakın o uyarıları dışarıdada aldık ve buna rağmen karşınızdayız’, dedi Salih.
-‘Siz bugün arkadaşımız hakkında bir karar alacaksınız. Şunu bilin ki o da hepimiz gibi bir asker’, dedim. ‘Efsun olmasaydı Eminönündeki bina hala yıkılmış olacaktı. Efsun sayesindede o kız iyileşti. Efsunun güçleri diğer şifacılardan daha kuvvetli. Daha bunları yeni öğreniyor. Efsun kimseye zarar vermedi bugüne kadar ve yinede kimseye zarar vermez. Teşkilatın onu İstanbul dışına sürmeside çok vicdansız bir karar.’
-‘Delikanlı...’, dedi Nihat bey.
-‘Daha sözüm bitmedi!’, dedim. ‘O yaratıklar Efsunun varlığından çok korkuyorlar ve haklılar. Onlar Efsuna karşı bir rakip değil. Bu durumu iyiye kullanmak yerine siz kalkıp meclis kuruyorsunuz! Bu durum tabi ki herkezi ilgilendirir ama Efsunun kalması yada gitmeside ne demek? Teşkilat ne zamandan beri askerlerini yada hemşerisini kovuyor?’
-‘Uzun bir zaman önce bu hep böyleydi’, dedi Işık.
-‘Sen nasıl içeriye girdin!’, dedi Aydemir bey sinirli bir şekilde. ‘Ne demek bu! Nasıl bir güvenlik bu böyle! Herkez istediği gibi içeriye dalamaz!’
-‘Hadi anlatsanıza’, dedi Işık. ‘Ben söyleyim sana o halde. Teşkilat uzun yıllar önce hareketlerini beğenmediği kişileri Meteor Bölgesine sürüyordu. Bu ceza yıllardır yok ama galiba Efsun için tekrar hayata geçecek. Ki çok komik, Efsun ceza hakedecek hiçbirşey yapmadı. Aslında sizin ona bir madalya takmanız gerekirdi!’
Işık bu laflarıyla beraber dışarıya çıktı. İçeriye nasıl girdiğini hiçkimse bilmiyordu. Kapıdaki askerler onu görmemişti bile. Büyük Postane’nin tek bir kapısı vardır zaten. Buda anlama geliyor ki Işık kapıdan içeriye sızmadı.
-‘Ben yeterince dinledim bu rezaleti’, dedi Mustafa bey.
-‘Evet bencede’, dedi Agah bey. ‘O yüzden oylamalarınızı yapın. Aydemir beyin oyu geçerli değildir. Efsun adındaki şifacının İstanbulda kalmasına izin verenler: Celal Hakkı bey?’
-‘Ret.’
-‘Gaffar bey?’
-‘Kabul.’
-‘Mustafa bey?’
-‘Ret.’
-‘İstanbul Şehir Meclisi ‘ret’ oyunu vermiştir. Teşkilat Meclisinden Ziya bey?’
-‘Kabul.’
-‘Nihat bey?’
-‘Kabul.’
-‘Mehmet bey?’
-‘Ret.’
-‘Benim, Agahın, oyu kabul. Teşkilat Meclisi oyunu ‘kabul’ oyunu vermiştir. Eşitlik oranı olduğu için Aydemir beyin karar oyunu almasını teklif ediyorum. Kabul edenler?’
-‘Kabul’, dedi Celal Hakkı bey.
-‘Kabul’, dedi Gaffar bey.
-‘Kabul’, dedi Mustafa bey.
-‘Kabul’, dedi Ziya bey.
-‘Kabul’, dedi Nihat bey.
-‘Ret’, dedi Mehmet bey.
-‘Kabul’, dedi Agah efendi. ‘Meclis birliği olarak kabul edilmiştir. Söz sizde Aydemir bey.’
Hepimiz korku içinde Aydemir beyin yüzüne bakıyorduk. Onun dudaklarından çıkacak bir kelime Efsunun kaderini değiştirebilir.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 15. Sehir ve Teşkilat Meclisi

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Loncayageel
İskele Babası
İskele Babası
Mesajlar: 33
Kayıt: 16 May 2010 18:06

Re: 15. Sehir ve Teşkilat Meclisi

Mesaj gönderen Loncayageel »

eferim
Cevapla

“Yazım” sayfasına dön